30 Kasım 2010 Salı

Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'in anı defteri / 20

Ön sıralarda oturmalarına, sofralarında kuş sütünden başka her şeyin bulunmasına karşın, arka sıradakilerin çaresizliklerini paraya ve/ya üne dönüştürmek için, "Arka Sıradakiler" televizyon dizisiyle topluma ninni söyleyenlere karşı, arka sıralarda oturmalarına, sofralarında inek sütü bile bulmakta zorluk çekmiş olmalarına karşın, ön sıradakilerin insan sevgisinden uzak oluşlarını eleştirip bu eleştiriyi mücadeleye dönüştürmek için "Ön Sıradakiler" Internet dizisiyle topluma düşünebilme yetisi kazandırmaya çalışanları karşı karşıya getirme çabası yada...


"Ön Sıradakiler" / "Arka Sıradakiler", Hamdi Alkan ve "Öğretmen Kemal"


Oğuzcan Önver
30 Kasım 2010


Hamdi Alkan'la tanışmayı, onunla televizyon vs. hakkında sohbet etmeyi, şimdiye dek aklımın ucundan bile hiç geçirmedim. Onun gezindiği mekânlarla benim gezindiğim mekânlar, birbirine taban tabana zıt konumlarda ve ben bu zıtlıktan çok memnunum.

Ben, Hamdi Alkan'ı, çocukluğumun hayal meyal hatıraları arasındaki unutulmuşluğundan, belleğimi zorlayarak, hep "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıklara bulanmış olarak zar zor çekip çıkarmaya çalışıyorum. Benim için, günümüzde "Recep İvedik" ve türevleri neyse, çocukluğumun bembeyaz düşlerini kirleten "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıklar da odur! Ben, biyolojik, psikolojik ve somatik olarak hızla büyüdükçe, "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıklar, benim gözümde çok daha büyük bir hızla küçüldü. O zamanlar, "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıkları piyasaya süren Hamdi Alkan ve "saz arkadaşları", şimdilerde, halkın, kapitalist çıkarlar doğrultusunda daha hijyenik bir biçimde sömürülebilmesi için, televizyonlarda diziler yönetiyor!!!

Bense, henüz lise üçte okuyan bir genç olarak, Bulunmaz Tiyatro'nun "dar olanakları" içerisinde bilimle, edebiyatla, estetikle, felsefeyle, kültürle, sanatla, sinemayla, tiyatroyla uğraşmaya çabalıyorum.

Ben, tiyatro ve diğer sanatlarla uğraşmaya başladığım günlerde, Bulunmaz Tiyatro'da, Coşkun Büktel'le tanışma ve onun kitabı "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları"nı okuma şansım olmuştu. Coşkun Büktel'in kaleme aldığı bu kitabı okumadan önce, Hamdi Alkan'ın tiyatroyla ilgilenmiş biri olduğunu hiç bilmiyordum. Hamdi Alkan'ın toplumsal duruşu, tiyatro sanatıyla uğraşmış birinin toplumsal duruşuna asla benzemiyor. Entelektüel kaygı güden bir insan görüntüsünden daha çok, para kazanmak isteyen bir esnaf görüntüsü çizen Hamdi Alkan, evlilikleri, boşanmaları (Örneğin bakınız: SABAH) ile gündeme gelmekle, üzerine tam oturan bu esnaf görüntüsünü giderek "sağlamlaştırıyor" ve toplumda böyle tanınmış oluyor. Bundan böyle, topluma yaydığı bu tanınmışlık duygusunu, kendisi değiştirmek istese bile, asla değiştiremez!

Coşkun Büktel'in yazdığı "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları" kitabının, Hamdi Alkan'la ilgili bölümünü okudukça; Hamdi Alkan'ın, yine Coşkun Büktel tarafından yazılmış "Shakespearesiz Herifler" adlı o müthiş ve insanı koltuğundan hoplatan oyunun "başrol" oyuncusu olduğunu öğrenmem, ne yalan söyleyeyim, beni oldukça şaşırttı.

Yine, adını andığım bu kitabın ilgili bölümündeki sayfaları yavaş yavaş çevirip okudukça, Hamdi Alkan'ın, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro Bölümü sınavlarında, çok ciddi haksızlıklara uğradığını gördüm. O'na yapılan bu alçakça haksızlığa çok sinirledim, bu alçakça yapılmış haksızlığa karşı, hesap sorma güdülerimi bir türlü gemleyemedim! Duygularıma, güdülerime gem vuramamamda, Coşkun Büktel'in dile getirdiği şu sözler de belirleyici oldu:

"Konservatuara girebilseydi, Hamdi Alkan, bugün belki de Reyting Hamdi olmayacaktı."*

Bu sözü okur okumaz, gözümün önüne ansızın üşüşen "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıklar, canımın sıkılmasına neden oldu ve ben de, Coşkun Büktel'in dile getirmiş olduğu bu sözcüklerle düşünce geliştirmeye başladım. Hamdi Alkan, konservatuara giremediği için, belki de tiyatroya küsmüş, tiyatrodan uzaklaşmış, televizyonda saçma sapan diziler yapmak zorunda kalmıştı yada zâten içerisinde kış uykusuna yatmış Vandal ruhlu bir vahşi ayı vardı da, o harekete geçerek, toplumsal ilişkileri kapitalizmden yana oluşturma kaygısıyla televizyon bataklığına düşmüştü!

Oysa, Hamdi Alkan, bu kadar çabuk -belki hiç- pes etmemeliydi, içindeki estetik adlı çocuğa kulak verip kış uykusunda mışıl mışıl uyuyan dezestetik Vandal ruhlu ayıya kulak vermemeliydi!

Hamdi Alkan'ı, mahallesinin dışında "hiç kimse" tanımasa, onu "hiç kimse" izlemese, kendisi çok ünlü ve çok zengin olmasa da olurdu. Böylelikle, Hamdi Alkan, en azından gençken gördüğü toplumsal düşlerinden vazgeçmemiş olurdu. Ben, "hiç kimse"nin gençlik hayalinin "Reyting Hamdi", "Gazman" ve benzeri saçmalıklar olabileceğini asla düşünmüyorum! "Televizyon kültürü" ile insanları uyutmak, onları kendilerine bile yabancılaştırmak için, o iğrenç, o saçma sapan, o teşhirci dizileri yapmak yerine, hiçbir şey yapmamayı, Oblomov ruhuna sahip olmayı, "tembellik hakkını" savunmayı yeğlerdim, yeğlerim! Varsın, (uyutma göreviyle yanıp tutuştuğum kitleler tarafından) tanınmayayım!! Varsın, ceplerimi, (o iğrenç, o kara ve o kirli) paralarla doldurmayayım!!!

***

Biz, Bulunmaz Tiyatro olarak, "Ön Sıradakiler"** adıyla hazırlayıp Internet ortamında yayınlayacağımız "dizi" için kolları sıvamaya başlarken, aklımızda sadece, "bir anti-televizyon dizisi yapalım" düşüncesi vardı. Bu düşünce üzerine yoğunlaştıkça, "bir şeyler" oluşturduk ve böyle bir iş yapmaya karar verdik. "Ön Sıradakiler" adıyla yola çıktıktan sonra, "Arka Sıradakiler" televizyon dizisine de şöyle bir göz atma gereksinimi duydum.

Şunu çok açık ve çok net söylüyorum; "Arka Sıradakiler" televizyon dizisini izlemeyi, beynim bir dakika, sinirlerim iki dakika, gözlerim üç dakika, kulaklarım dört dakika ve midem beş dakika bile kaldırmadı.

Beynimi, sinirlerimi, gözlerimi, kulaklarımı, midemi sakinleştirebilmek ve kendime hâkim olabilmek için, Internet üzerinden, "Arka Sıradakiler" adlı televizyon dizisinin "ideolojik akrabası" ABD kaynaklı "Gossip Girl" ve "Küçük Sırlar" dizisinin çakması, özgünlükten bir gram olsun nasibini alamamış "Öğretmen Kemal" (Sahi, Mustafa Kemal Atatürk, "Başöğretmen" değil miydi? Yani ona da "Öğretmen Kemal" denmiyor muydu?! Ne bu buram buram kokan "Jakobenist / Tepeden İnmeci" itici televizyon dizisi mantığı?!!!) adlı televizyon dizisinin birkaç özet bölümünü, ıkına sıkına, boncuk boncuk terleyerek, zar zor izledim. Türkiye adına çok, halkım adına daha çok üzüldüm. Özellikle "Öğretmen Kemal" adlı televizyon dizisinde, her anlamda çok açık bir teşhircilik var! "Kız oyuncular", aşırı kısa mini etekleriyle şimdilik bacaklarını sergileyerek, hem insanların düşünme merkezini beyinlerinden uzaklaştırıp bedeninin tam orta yerindeki organa yönlendiriyorlar ve hem de para kazanıp ünlü olarak sınıf atlamayı amaçlıyor! Bu oyuncu müsvettelerinin, bu insan sûretlerinin, oyunculukla uzaktan yakından hiçbir ilgisi olmadığını, olamayacağını bilince çıkarabilmek için, bu saçma sapan televizyon dizisini otuz saniye izlemeniz, yeter de artar bile!

Halkı mışıl mışıl uyutan ve insanlığın oluşturduğu estetik bilinci dumura uğratan bu düzeysiz, bu dezestetik diziler, tabii ki tüketim nesnelerine daha yakın duran gençler izlesin diye çekiliyor. Hedef kitlesi genç yaştaki bireyler olan bu saçma diziler; gençleri apolitikleştirerek, depolitikleştirerek, onları yozlaşmış, sadece kendi keyfini düşünen bencil insancıklar olma yoluna itekliyor. Varlıkbilimsel (ontolojik) sorular, felsefi-politik konular, dünyaya dair, insanlara dair evrensel sorunlar, bu dizilerde hiç yer almadığı gibi, bu evrensel sorunların üzerinin örtülmesi için, özellikle üretiliyor...

Kasıtlı olarak yapılıyor bu düzeysiz diziler! Kapitalizmin yüceltilmesi için yapılıyor bu saçma diziler! Televizyon, doğası gereği reklâmla besleniyor, meta estetiği üretiyor. Reklâmlar olmasa, meta estetiği oluşturma kaygısı olmasa, bu düzeysiz, bu saçma diziler de olmaz! Büyük şirketlerden reklâm alabilmek içinse sanat yapılmaz yada daha yerinde bir deyişle, komprador kapitalistler olmadan, bu düzeysiz, bu saçma diziler, bir saniye bile soluk alamazlar!

Hamdi Alkan’ın yönettiği "Arka Sıradakiler" ve "Öğretmen Kemal" gibi dezestetik, düzeysiz, güzellik duygusundan yoksun, iğrenç, saçma sapan, ruhsal uyuşturucunun meşrulaştırılmış hâli, tamamıyla teşhirci bir mantıkla hazırlanmış bu diziler, büyük paralara yapılıyor. Yazarlar, yönetmenler, oyuncular, bu dizilerden çok para ve çok ün kazanıyorlar.

Bulunmaz Tiyatro'nun olanaksızlıklar içerisindeki olanaklarda yapılan "Ön Sıradakiler" ise, bir saatlik bir süreçte, çoğunlukla doğaçlama yöntemiyle ve çok basit bir kamerayla hazırlanıyor. "Arka Sıradakiler"in teknik imkânlarının belki de milyonda biriyle çekiliyor.

"Arka Sıradakiler" insanları uyutmayı, "Ön Sıradakiler" insanları uyandırmayı amaçlıyor!

Başta söylediğim gibi, Hamdi Alkan'la hiç tanışmadım, hiç tanışmak istemedim. Keşke onunla yaptığı dizileri eleştirirken değil de, bir tiyatro oyununa girerken yada bir tiyatro oyunundan çıkarken tiyatro üzerine konuşabilsek, keşke onunla tiyatro yapmaya çalışırken karşı karşıya gelebilseydik.

***

* Coşkun Büktel,Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları, Sayfa 89
** ‘Ön Sıradakiler’ adıyla, her cumartesi günü kısa bir video çekimi yapılacak olan "anti-dizi", üniversitelerdeki güzel sanatlar fakültelerinin sahne sanatları bölümüne "oyuncu ve yazar" hazırlayan paralı bir kurstaki çarpıklıkları gündeme getirecek.


***


Ayrıca bakınız:

Oyuncu Oğuzcan Önver, şiir de yazıyor!

http://oguzcanonver.blogcu.com/

"İşte bu kötü!"

Berfin Bahar, Bulunmaz Tiyatro sanatçısı, şair, öykücü, film yönetmeni, fotoğrafçı, oyun yazarı, oyuncu Oğuzcan Önver'in güzel bir öyküsünü yayınladı!

Bulunmaz Tiyatro (Oğuzcan Önver) da oradaydı!

TUTKAL romanının yazarı Oğuzcan Önver diyor ki...

Bulunmaz Tiyatro, burjuva azınlık için değil, proleter çoğunluk için çalışıp, halk çocuklarının ücretsiz oyunculuk çalışmalarına katılmasını sağlıyor!

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kurup yönettiği Bulunmaz Tiyatro'da sanatçılık yapan Oğuzcan Önver, Ayşenil Şamlıoğlu'nun tiyatrosunu izliyor / 1



***


GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 1
Bir palyaçonun gözyaşlarıyla makyajını silme çabası...

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 2
Bir Bahar Temizliği

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 3
biLİNÇaltında ölümcül anlar

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 4
İntiharın Genel İdeolojisi

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 5
"Devrimci Ayinler"

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 6
Lunaparklarımdaki atlıkarıncalar

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 7
Bir oyunun cenin hâli!

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 8
Göçebe Nehirler ve Körebe Oynayan Şehirler

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 9
İsrailli çocuklar Gazzeli çocuklarla körebe oynuyor!

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 10
Şövalye

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 11
Eylül

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 12
Genç bir oyuncunun yazarlık acıları...

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 13
Bir sen eksiktin ayışığı!

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 14
Theope üzerine mütevazı düşünceler...

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 15
''Tuncer Cücenoğlu Sıkıntısı''


Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'in anı defteri / 16
İran'ın Franz Kafka'sı: Sâdık Hidâyet!


Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'in anı defteri / 17
Kapitalizm ve onun kuyruklu yalanı facebook


Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'in anı defteri / 18
Kapitalizme EVET diyen, sosyalizme HAYIR der. Sosyalizme HAYIR diyen, kapitalizme EVET der! Günümüzde, EVETle HAYIR aynı anlama geliyor!! KIRK KATIRın KIRK SATIRdan hiçbir farkı yoktur!!!

Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'in anı defteri / 19
Sanatın hayattan ayrılamayacağına dair küçük bir yazı: İyi bir insan olunmadan, iyi bir sanatçı asla olunamaz!



***


www.oguzcanonver.blogspot.com