"Dullar"; bir "lunapark metni" olmanın ötesine asla geçememiş, mesaj kaygısı gütmeyen yüzeysel bir eğlencelik!
Oğuzcan Önver
24 Ekim 2010
Bugün, Fatih Reşat Nuri Sahnesi'ne giderek, Fitzgerald Kusz'un yazıp Hülya Karakaş'ın yönettiği İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları yapımı "Dullar" adlı "oyun"u izledim. "Oyun"u izlemeden önce, özellikle, herhangi bir ön hazırlık yapmadım, "oyun" hakkında hiçbir bilgim olmasını istemedim.
"Oyun", dul'luk teması ekseninde birbirinden kopuk (bazı yerlerde, kopuk olmanın ötesine geçip oldukça saçma) parodilerden oluşuyor. "Dullar" adlı "oyun"da, herhangi bir dramatik olay örgüsü, herhangi bir karakter çatışması... yani dramatik bir yapının gerektirdiği "zorunluluklar" yok-tu. Bu yüzden, "Dullar"a bir "tiyatro oyunu" değil de, bir "parodiler toplamı" demek daha doğru, daha yerinde olur kanısındayım. Ayrıca, rahatlıkla şunu da söyleyebilirim ki; "Dullar", feminist kaygılar güden bir "propaganda metni" olmanın ötesine gitmiyor.
"Propaganda metni"ndeki "parodiler toplamı" içinde erkeklerin dünyasına bol bol göndermeler yapılıyor. Örnek vermek gerekirse;
"Bulutlarla erkeklerin ortak özelliği nedir? İkisi de çekilince, hava açar."
Zâten, salondaki genel izleyici profiline bakıldığında, kadınların ezici bir çoğunlukta olduğu rahatlıkla görülebiliyor. Bu durum da, "Dullar"ın eğer böyle bir amacı varsa, tabii, bu amacına ulaştığını, amacına ulaşma anlamında "başarılı" olduğunu gösteriyor.
Yazara gelirsek...
"Dullar"ın yazarı Fitzgerald Kusz'a sormak istediğim sorular var;
"Sen, sahnedeki uygulanması bir buçuk saat süren bir metin yazıyorsun ve bu metin, tamamen dullar üzerine "kurgulanmış". Gitmişsin, dullar hakkında, İspanyol atasözlerine kadar "her şey"i araştırmışsın... Peki, neden eşlerini, hızla kapitalistleşen Rusya'yla savaşta kaybedip, ardından silahlı mücadeleye katılmak zorunda kalan Çeçen "Kara Dullar" örgütüne dair en ufak olumlu bir şey bile söylemiyorsun? Hadi bu konunun "olumlu" yanından vazgeçtiğinden bu konuyu es geçtin, metninin sahnelenmemesinden korktun diyelim... Peki, neden metindeki parodilerin birinde "Kara Dullar Derneği" adını kullanarak, bu konuya "olumlu" yaklaşmamanın yanı sıra, bir de bu olayı cıvıklaştırarak "olumsuz"luyorsun? Tarihin elindeki fotoğraf makinesine nasıl poz verdiğinin farkında mısın?!
Tasarıma gelirsek...
"Oyun"daki dekor, parodiler arasındaki müzik geçişleri, ışık, sahne tasarımı ortalamanın üzerinde. Makyajlar daha "sade ve işlevsel" olsaydı, daha doğal ve daha estetik bir görünüm elde edilebilirdi.
Oyunculara gelirsek...
"Oyun"da beş kadın oyuncu var; Güzin Özyağcılar, Hale Akınlı, Hülya Karakaş, Neslihan Ayşe Öztürk ve Süeda Çil.
Güzin Özyağcılar ile Hale Akınlı'yı beğendiğimi söyleyebilirim. Farklı tiplere başarılı bir şekilde bürünebilmeyi ve özellikle de seslerini tiplere uygun olarak kullanmayı başarmışlar. Süeda Çil, "oyun"un en zayıf halkası, en başarısız ismiydi. Zaman zaman yaptığı abartılı ve gereksiz çıkışlar, dil sürçmeleri rahatsız ediciydi. Süeada Çil, yüzünü televizyon dizilerinde "kirlettiği" için olsa gerek, bu "oyun"da kendini oyunculuk bağlamında, bir türlü "temiz"leyemiyor. Neslihan Ayşe Öztürk ise, vasatın üzerinde bir performans sergiliyor.
Hülya Karakaş'ın hem oyunculuk, hem yönetmenlik görevlerini üstlendiği göz önüne alındığında onu da başarılı olarak değerlendirebiliriz. Oyuncuların sandalyeleri ve siyah elbiseleri üzerindeki kırmızı fularları oyunun akışına göre farklı amaçlarla kullanmaları, ünlü dulların (Yoko Ono, Cosimo Wagner vs.) sahneye fotoğraflarının yansıtılmış şekilde oyuncuların onların hayat hikâyelerini anlattıkları bölümler, "oyun"un yönetmen açısından artılarıydı.
"Oyun"un başındaki gereksiz kurgu, izleyicileri oldukça rahatsız ediciydi. "Oyun" başlamadan önce, en önde bulunan sıradaki üç koltuk, sürekli olarak boş tutulmaya çalışıldı. Ama, seyircilerden bazıları ısrarla gidip, o üç koltuğa oturmak istediler; salon görevlisi onları uyararak oradan kaldırdı. Hattâ yaşlı bir çift, tam ön sıradaki "yerleri"ne oturdukları sırada, salon görevlisi tarafından arka taraflara doğru "alındı". "Oyun"un başlamasıyla, oyuncuların üçü, sanki seyircilermiş gibi geldiler ve o koltuklara oturdular ve "oyun"un başlamasıyla (kurgu gereği) sahneye davet edilerek kendi oyunlarına başlamış oldular. Onlar sahnede "oyun"un başlangıcını yaparlarken, yaşlı çiftimiz ön sıradaki yerlerine geri dönmüşler ve yorulmuş bir hâlde koltuklarına âdeta uzanmışlardı.
"Dullar", bir "lunapark metni"nden öteye geçemiyor. İçi boş, bir mesaj kaygısı gütmeyen, çok yüzeysel bir metin… Güzin Özyağcılar ile Hale Akınlı’nın başarılı oyunları ve yönetmenin birkaç "yaratıcı hamle"si, "oyun"u kurtarmaya yetmiyor. Eğer, Hülya Karakaş daha ciddi bir oyunu, mesela, herhangi bir Dario Fo oyununu yönetirse, onun yönetmenliği hakkında hem daha fazla fikir sahibi olabiliriz, hem de (zâten kendisinde var olan) o yönetmenlik hünerlerini daha iyi sergileyebilir.
"Dullar", güldürmeye yönelik bir "oyun" olmasına rağmen, tam bir buçuk saatlik sürenin hemen hemen hiçbir yerinde, hiçbir izleyiciyi, "doğal bir biçimde" güldüremiyor. Salonun çoğunluğunun aynı anda güldüğü bölümler ise, bir elin parmaklarını bile bulmuyor. "Dullar"ın bir tek sloganı, bir tek amacı olabilir;
"Gelin, bizi izleyin, eğlenin ve sonra da gülüp geçin ki 'düzen' asla değişmesin!"
Ama gülemiyoruz, birkaç parodi haricinde eğlenemiyoruz bile. Bu da, "oyun"u vasat bir "oyun" olmaktan ileriye bir türlü taşıyamıyor.
Yazan: Fitzgerald Kusz
Çeviren: Sibel Arslan Yeşilay
Yöneten: Hülya Karakaş
Sahne Tasarımı: Rıfkı Demirelli
Işık Tasarımı: Cengiz Özdemir
Kostüm Tasarımı: Eylül Gürcan
Müzik: Selim Atakan
Koreografi: İbrahim Ulutaş
Efekt: Ersin Aşar
Yönetmen Yardımcıları: Yonca İnal Eğilmezbaş - Burcu Çoban - İbrahim Ulutaş
Oyuncular:
Güzin Özyağcılar
Hale Akınlı
Hülya Karakaş
Neslihan Ayşe Öztürk
Süeda Çil
***
Ayrıca bakınız:
Oyuncu Oğuzcan Önver, şiir de yazıyor!
http://oguzcanonver.blogcu.com/
"İşte bu kötü!"
Berfin Bahar, Bulunmaz Tiyatro sanatçısı, şair, öykücü, film yönetmeni, fotoğrafçı, oyun yazarı, oyuncu Oğuzcan Önver'in güzel bir öyküsünü yayınladı!
Bulunmaz Tiyatro (Oğuzcan Önver) da oradaydı!
TUTKAL romanının yazarı Oğuzcan Önver diyor ki...
Bulunmaz Tiyatro, burjuva azınlık için değil, proleter çoğunluk için çalışıp, halk çocuklarının ücretsiz oyunculuk çalışmalarına katılmasını sağlıyor!
***
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 1
Bir palyaçonun gözyaşlarıyla makyajını silme çabası...
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 2
Bir Bahar Temizliği
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 3
biLİNÇaltında ölümcül anlar
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 4
İntiharın Genel İdeolojisi
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 5
"Devrimci Ayinler"
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 6
Lunaparklarımdaki atlıkarıncalar
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 7
Bir oyunun cenin hâli!
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 8
Göçebe Nehirler ve Körebe Oynayan Şehirler
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 9
İsrailli çocuklar Gazzeli çocuklarla körebe oynuyor!
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 10
Şövalye
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 11
Eylül
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 12
Genç bir oyuncunun yazarlık acıları...
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 13
Bir sen eksiktin ayışığı!
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 14
Theope üzerine mütevazı düşünceler...
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 15
''Tuncer Cücenoğlu Sıkıntısı''
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 16
İran'ın Franz Kafka'sı: Sâdık Hidâyet!
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 17
Kapitalizm ve onun kuyruklu yalanı facebook
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 18
Kapitalizme EVET diyen, sosyalizme HAYIR der. Sosyalizme HAYIR diyen, kapitalizme EVET der! Günümüzde, EVETle HAYIR aynı anlama geliyor!! KIRK KATIRın KIRK SATIRdan hiçbir farkı yoktur!!!
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 19
Sanatın hayattan ayrılamayacağına dair küçük bir yazı: İyi bir insan olunmadan, iyi bir sanatçı asla olunamaz!
***
www.oguzcanonver.blogspot.com