26 Ağustos 2010 Perşembe

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 16

İran'ın Franz Kafka'sı: Sâdık Hidâyet!


Oğuzcan Önver
24 Ağustos 2010


Sâdık Hidâyet;

"Yirmi beş yaşında Paris'teki Marne Nehri'ne atladı. Köprünün altında sevişen çift onu gördü ve kurtardı. Aradan yirmi üç yıl geçti... 'Paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını; 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları yanı başında, yerdeydi.'" *

''Kör Baykuş'' romanını okumadan önce, bu romanın yazarı Sâdık Hidâyet'in yukarıdaki paragrafta özet olarak okumuş olduğunuz yaşamöyküsünü ve onun yaşadığı diğer sıkıntıları biliyordum. Memleketi İran'da kitapları basılmayan, Belçika, Hindistan ve Fransa'da geçen mutsuz bir hayat ve sonunda kaçınılmaz olan ölüm!...

Sâdık Hidâyet'in en iyi kitabı olarak gösterilen ''Kör Baykuş'' romanı,

"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar. Kimseye anlatılamaz bu dertler, çünkü herkes bunlara, nadir ve acayip şeyler gözüyle bakar. Biri çıkar da bunları söyler ya da yazarsa, insanlar, yürürlükteki inançlara ve kendi akıllarına göre hem saygılı, hem de alaycı bir gülüşle dinler bunları."

sözleriyle başlıyor ve tüm roman boyunca yaklaşık olarak bu cümlelerdeki ruhla ilerliyor. Yüz sayfayı bile bulmayan bir roman "Kör Baykuş". Kısalığı nedeniyle, okurda yarım kalmışlık duygusu veriyor. Bu duyguyu yenebilmek için, çok kısa süre içinde, romanı iki defa okudum. Kafkavâri bir kurgusu ve dili var romanın. "Kör Baykuş", birçok otobiyografik özellikler de taşıyor. Sâdık Hidâyet'in bu çok önemli romanını dilimize kazandıran Behçet Necatigil, damıtılmış bir şair olmasının yanı sıra, ne kadar iyi bir çevirmen olduğunu, bir kez daha kanıtlamış bulunuyor. Bu arada, şunu da belirtmeliyim; Franz Kafka'yı çok seven Sâdık Hidâyet, yaşamının son yıllarında, bu sevgisini yurttaşlarıyla paylaşabilmek için, Kafka'nın romanlarını Farsça'ya çevirme çalışmaları da yapmış.

İran'da, aristokrat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Sâdık Hidâyet, "batılı" bir eğitim alır ve böylelikle, Saint Louis Akademisi'ne yazılır. Yirmi yaşına geldiğinde ise, ailesine sırt çevirerek, "kendi yolunda" ilerler ve eğitimini Belçika'da tamamladıktan sonra, memleketine döner. Sâdık Hidâyet, İran'a döndüğünde, (aristokrat bir ailenin mensubu olması nedeniyle) önünde birçok iyi iş imkanı olsa da, o bu imkanları kullanmak istemez ve düşük dereceli bir memur olarak çalışmaya başlar. Yazarın yaşadığı küçükburjuva "bunalımlar", onu Paris'e dönmeye mahkum etmiştir ve artık, yazı yazmaya da başlamıştır. Sâdık Hidâyet, yaşarken çok dar bir çevrede kabul görmüş ve en sevdiği iş, yazmak eylemi bile onu hayata bağlayamamıştır:

"Başarabildiğim tek şey ölmek olacak!"

* www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=ktp&haberno=4707