Kapitalizme EVET diyen, sosyalizme HAYIR der. Sosyalizme HAYIR diyen, kapitalizme EVET der! Günümüzde, EVETle HAYIR aynı anlama geliyor!! KIRK KATIRın KIRK SATIRdan hiçbir farkı yoktur!!!
Oğuzcan Önver
9 Eylül 2010
12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu, EVET/HAYIR (KIRK KATIR/KIRK SATIR) çığırtkanlığı yapan ''aydınlarımızın'', sınıfta kaldığının kanıtı olmuştur. Bu süreç, Ahmet Altan'la Mümtaz Soysal, Bedri Baykam'la Orhan Pamuk arasında hiçbir farkın olmadığını bize göstermiştir. Sonuçta EVET/HAYIR (KIRK KATIR/KIRK SATIR) "kumarı"nı oynayan herkes, bu "kumarcı" söylemleriyle, kapitalizmin kuklası olmaya devam etmiş oluyor ve işin ilginç yanıysa, "onlar", içinde bulundukları ruh hâllerinden gayet memnunlar!
Benim bu referandumda henüz "reşit" olmadığım için, oy kullanma "şansım" yok. Eğer, oy kullanma "şansım" olsaydı, düzenin dayattığı bu EVET/HAYIR (KIRK KATIR/KIRK SATIR) kandırmacasına uymayıp, "23 Nisan görünümlü" bu oylamayı boykot ederdim. Çünkü, ben, anayasaları, halkların yapması gerektiğine inanıyorum ve baskıcı hiçbir uygulamayı asla kabul etmiyorum! Ayrıca, benim yaşıtlarımın çoğunun zamanını McDonalds’larda, hamburger yiyip Coca-Cola içerek geçirdiği düşünülürse, EVET/HAYIR oylarının, bu Amerikan mekânlarını kapatamayacağını bildiğimden, bu oylamanın, aslında bal gibi bir "oyalama" olduğunu kavrıyor ve kapitalizmin, bu oy(a)lamayla birlikte kendini "yenileceğini" düşünüyorum.
Günümüzde, "12 Eylül" dendiğinde, "12 Eylül’de doğanlar başak burcudur" sözünden başka bir şeyin akla gelmemesi için bir çaba harcanıyorsa, EVET'in HAYIR, HAYIR'ın EVET anlamına geleceği bir "kader" gibi kendini dayatıyorsa, bir kez daha "yenilmişiz" demektir; 12 Eylül darbesi, apolitik gençler, depolitik yaşlılar klonlayarak amacına ulaşmış demektir!...
"Herkes", kaotik bir panik içinde avazı çıktığı kadar; yok, "irtica geliyor'', yok, "sivil dikta geliyor'' diye bağırıyor. Bu süreçte, gayet sakin olmak gerekiyor; EVET, korkulacak herhangi bir şey yok. HAYIR, korkulacak bir şey var; kapitalizmin her koşulda, her oy(a)lamada bizi teslim alma çabası!
13 Eylül 2010 sabahına uyandığımızda, hayatımızda hissedilir derecede büyük değişiklikler olmayacak. Hiçbir şekilde 12 Eylül darbesiyle hesaplaşılmayacak! O dönemde çekilen acılar, bir anda yok olmayacak, varlığımız daha çok anlamlandırılmayacak.
Kişiye zorunlu askerlik görevi yükleyen her anayasa, askeri anayasadır bir yerde. Bu anayasanın da, askeri bir anayasadan -hiç olmazsa bu yönden- hiçbir farkı yok! O yüzden; "biz darbe anayasasıyla hesaplaşıyoruz" diyen EVETçilerin, bu söylediklerini dayandıracakları nesnel bir gerekçe yok. En azından, biz öyle olduğuna eminiz...
Bu referandumda muhalif olmak, sadece boykotla gerçekleşir. Boykot, boşa çıkarmak; kabullenmemek ve isyan etmektir! Asla duyarsız kalmak, pasif duruma düşmek değildir.
Referandumu boykot etmek...
2 Temmuz 1993 günü, Madımak Oteli'nde yakılması izlenerek öldürülen Behçet Aysan'ın; "aynı gökyüzü aynı keder / değişen bir şey yok ki" dizeleriyle aynı fikirde olmaktır.
Boykot; hem ulusal solcuları, hem de liberal solcuları sinirlendirir. Bu da, evrensel değerlere önem verdiğimizi, kapitalizmden nefret ettiğimizi ve tabii ki, doğru bir yolda olduğumuzu gösterir.
Ayrıca, şimdi (kapitalizme) EVET diyen "liberal sol" için, vakti zamanında, Lenin şöyle bir söz söylemiş;
''Çok öğretici ve çok gülünç bir görünüm ile karşı karşıyayız; burjuva liberal fahişeler, devrim çarşafıyla örtünmeye çalışıyorlar!''