10 Mayıs 2010 Pazartesi

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 5

....."Devrimci Ayinler"


Oğuzcan Önver
10 Mayıs 2010


Geçmiş zamanlardan kalma bir düş kırıklığı, o an birdenbire, hıçkırıklarla süslenmiş bir ağlama resitaline dönüşüyor; çevre masallardan kahramanlar ve çevre masalardan insanlar, bizimle ilgilenmiyormuş gibi gözüküp, yanı başımda ağlama resitali veren kız için; "Bu kız neden ağlıyor acaba?" diye, kendi kendilerine (cevabını asla veremeyecekleri) bir soru soruyorlardı. İçlerinde gizlediklerini sandıkları, anlamsız sorular soran o buğulu seslerini duyabiliyordum…

İnsanların, içlerinden neler söyleyebileceklerini anlayacak kadar çok insan ağlatmış ve kuklalar mezarlığında binlerce maske yakmıştım…

Mesela, yan masada, şarabını yudumlayan "şu yaşlı burjuva bozuntusu"; düşünce kırıntılarının hiç kimse tarafından duyulamayacağının garantisine yaslanarak, içinden şunları söylüyor:

"Azizim, sustursunlar artık şu kızı! O kadar para veriyoruz buraya. Ah, nerede o eski Pera sokakları… İstanbul çok bozuldu vesselam!"

"Şu yaşlı burjuva bozuntusu", kendisinden başka hiç kimsenin duymayacağını sandığı sözlerini bitirince, kadehini, tam karşısında oturan genç kadının (eşi değil, metresi) şerefine kaldırıp, yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirmeyi ihmal etmiyordu. "Şu yaşlı burjuva bozuntusu"nun tam karşısındaki "güzel ve yalnız" kadın, adamın sahte gülüşlerine sahte bir dekor gibi yerleşip, kendisine ait olmayan sahte bir hayatı sürdürmeyelteniyordu.

Hayat bir tiyatro sahnesiyse, biz, oyuncuya benzemekten çok, sahte dekorlara benziyorduk. Hayatı bir tiyatro sahnesi olarak görme düşüncesi çok hoşuma gittiği için, "insanların içlerinden ne söylediklerini doğru tahmin etme oyunum" çok eski bir alışkanlığım olarak hayatımın orta yerine yerleşmişti. Nasıl ve ne zaman oluşmuştu bu alışkanlık ve neden hâlâ devam ediyordu? Nasılını, nedenini anımsamıyorum; ama bu tür "burjuva ayinlerinden" ilk gençliğimden beri nefret ettiğimi gayet net anımsıyorum.

Yanımdaki kızın ağlaması, kırıldıkça hiçleşiyor; hıçkırıkları azalıyor ve "Nietzsche, düş kırıklıklarını, cam kırıklarıyla birlikte hiçlik çöplüğüne süpürüyor"du.

Yanımdaki kızın bu tür ağlamalarına alışmıştım artık; aniden başlayıp, hızla yükselen, yavaş yavaş azalan ve sonunda uzun bir iç dökmeyle zehrini gözlerime akıtan ve zaman zaman konuşmaya dönüşebilen ağlama resitali, gecenin sonunda, "devrimci ayininimiz" adıyla vaftiz ettiğimiz sevişmekle sonlanıyordu.

"Yenildim ben, yenildik biz, fena yenildik, çok fena yenildik hem de!" Keşke yenilmek değil de, yenememek olsaydı bu. İnan, çok şey değişirdi o zaman. Sokaktaki herhangi bir adama, ne zaman üst üste iki kez rastlasam, izleniyormuşum hissiyatına kapılıyorum ve bu durum karşısında, zâten beni çileden çıkaran delirme sınırım, kanıksanmış sınırları çoktan aşmış oluyor. Her şey üstüme üstüme geliyor; anlıyor musun? Artık her akım, bana elektrik akımını anımsatıyor. Oysa, rüya görmeyi çok özledim; Sigmund Freud'u çok özledim. Kimseye güvenemiyorum artık, sen bile beni kandırıyor olabilirsin. Yan masada oturan "şu yaşlı burjuva bozuntusu", bizi dinleyip, hiç kimsenin duymayacağını sanarak çeşitli düşünce kırıntıları serpiyor duygu dünyama. Yan masallardaki kahramanlar, bize büyü yapmak için fırsat kolluyorlar. Evet, sadece yan masadaki "şu yaşlı burjuva bozuntusu" değil, yan masallardaki kahramanlar da duygu dünyama düşünce kırıntılarını boca ediyorlar!

Bizim "Evren"imiz artık düzelmeyecek. "Deniz"lerimize bir daha bahar gelmeyecek; "Mayıs"lar bir daha asla yaşanmayacak. Ve sen…

O gece çok uzun süren "devrimci ayinimiz", diğer gecelerdeki "devrimci ayinlerimize" göre daha sakin ve daha derindi. Bu ayinin, son "devrimci ayinimiz" olacağını bilemezdim. Uyandığımda küçük bir not buldum:

"Yaşadıklarım, senin gözlerinde yalnızca bir zehir etkisi yaratıyordu. Gitmem ve bir daha seni asla görmemem, ikimiz için de daha iyi olacak. Şu an, 'gitme, seni seviyorum' tarzı anlamı kuşkulu şeyler söylüyor olmabilirsin. Ama hayat, senin sandığın kadar kolay değil. Aşk, hayatlarımızda o kadar çok yer kaplıyor ki, mutlu olmaya yer kalmıyor. Hoşçakal!..."

Hoşçakal...

Son


* Oğuzcan Önver, Bulunmaz Tiyatro oyuncusudur!


***


Ayrıca bakınız:

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 1
Bir palyaçonun gözyaşlarıyla makyajını silme çabası...

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 2
Bir Bahar Temizliği

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 3
Bilinçaltında Ölümcül Anlar

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 4
İntiharın Genel İdeolojisi


Oyuncu Oğuzcan Önver, şiir de yazıyor!

http://oguzcanonver.blogcu.com/