9 Mayıs 2010 Pazar

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 4

......İntiharın Genel İdeolojisi


Oğuzcan Önver
8 Mayıs 2010


Rüyamda, Sigmund Freud'a küfrediyorum. Bilinçaltım, kahvaltıyı hazırlıyor. Egoist kapıcı, ekmek ve gazetemi getirmekte çok üşengeç davranıyor. Bazen, hiç kimsenin, varlığımdan haberdar olmadığı hissiyatına kapılıyorum. Güvercinlerin yanlarından geçtiğimde, onlar bile benden korkup kaçmıyorlar; güvercinler, hiçbir şeyin farkında değiller. Ben, kurmaca acılarım ve kurgulanmamış umutlarımla gökyüzüne yükselirken, sesler bana çok ağırlık yapıyorlar, onları taşıyamıyorum ve kuklalarımı aşağıya atmak zorunda bırakılıyorum.

Evin perdelerini açmadığım için, güneş, perdenin gerisinde kalıyor. Güneş, çok istemesine karşın, bedenimin ve ruhumun derinliklerine bir türlü ulaşamıyor. Perdeleri sıkı sıkıya kapattığım için, derinlerdeki "ben"den uzun süredir hiçbir haber alınamıyor. Edilgen cümleler, etkin hâle gelmek istemiyorlar. Bu arada, bilinçaltımda bir kahvaltı çayı demleniyor.

Bilinçaltımda hazırladığım kahvaltıda Edip Cansever, Cemal Süreya ve Turgut Uyar var. Her üçü de, birkaç dizelik gözyaşı döküp gidiyorlar:


zzzzzzz* "iki şey: aşk ve şiir
zzzzzzzzzzmutsuzlukla beslenir biri
zzzzzzzzzzbiri ona dönüşür" 1

zzzzzzz* "umursamıyorum yılgınlığımı filan
zzzzzzzzzzçünkü sessizce yaşanmalı her şey
zzzzzzzzzzbir devrim sessizce olmalı mesela
zzzzzzzzzzve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun…" 2

zzzzzzz* "ama belli ki sonundayız her şeyin
zzzzzzzzzzen sonunda." 3


Her üçü de, şiirlerini ve çaylarını yarım bıraktıkları için, bilinçaltım buna çok, ama çok üzülüyor.

"Kötü geçirilmiş bir çocukluğun cezası bu kadar ağır olmamalıydı!" diye düşünüyorum. Etrafımda bu kadar acı, tutunamamışlık, gözyaşı, ezilmişlik ve böyle derin bir sömürü olmamalıydı.

Babam, bir gece yarısı, intihar etmişti; bir mektup dahi bırakmadan… Babamın intiharı, hayata karşı bir tepki miydi; yoksa sonsuz bir gizem özlemi miydi? Bunu hiçbir zaman öğrenemedik…

Babamın intiharından çok, eşimin intiharı sarsmıştı beni.

(Hayır! İntihar mektubunu asla yayınlamak istemiyorum!!!)

Gün batımındaki o garip buğu, tüm zamanlardakinden daha çok batmıştı karanlığa; düşlerle bezenmiş bir dünyanın içinde düşmek ve tanrıların ne istediğini anlayamamak; çığlıklarla, altı kalın çizgilerle çizilmiş cümlelerle, ezberlenmiş şiirlerle yaşamak, pek kolay olmamıştı; senden sonra. Ama yine de, her şey, bir şiir kadar naif ve bir şiir kadar hüzünlü olmuştu senin intiharınla…

Hayır! Senden sonra bir psikoloğa, hele ki bir psikiyatra gitmeyi hiç düşünmedim. Bir nevi ötenazi hakkımı kullandım: İNillerim HARlaştı…

Evet! Sadece bir tek intihar girişimim oldu: Boğazımda, bıçakla dans ederek başladım bu girişime. Bu uzun vals, başarısızlıkla sonuçlandı. Ama, pes etmedim. Bıçakla, bir kemanın artık ses vermeyen tellerini koparmak isteyen bir kemancı gibi, bedenimin tellerini tek tek koparmaya çalıştım. Bir ileri, bir geri… Kulağıma, çok uzaktan, belli belirsiz madeni sesler geliyordu. Kanlar, bedenimdeki kemanın ses vermeyen tellerini kızarttı. Oysa... Utanılacak bir şey yapmıyordum asla. Bıçağın boynuma dokunuşları; usta bir kompozitörün elinden çıkmış enfes bir keman konçertosuna dönüşmüştü sanki. Konçerto bittiğinde, yani sessizlik yeniden başladığında, çok uzaktan belli belirsiz gelen madeni sesler bile sona erdiğinde, kanlar, gözyaşlarımla birlikte damarlarımda dolaşmaya başladı. Haykırmam yarım kalmıştı ve sessizlik beni delirtiyordu.

En korktuğum şey, eşimin intihar mektubunun, gözyaşlarım ve kanımla kirlenmesiydi.

Evet! Korktuğum şey başıma geldi; eşimin intihar mektubunu, gözyaşlarım ve kanımla kirlettim…

Sevgilim,

Bu yaptığımdan dolayı bana çok kızacaksın, bunu biliyorum; ama intihar etmekten çok, etmemeyi düşündüm inan. Hani "Seni hep affedeceğim." demiştin ya bana bir gün; işte şimdi affet beni. Bir şey itiraf etmek istiyorum; hani babamın intihar mektubu bırakmadığını söylemiştim ya sana; aslında bırakmıştı. Babamın intiharından sonra, eve ilk önce ben geldim. Babamın bıraktığı mektubu görüp hemen okudum. Bu mektubun sana çok acı vereceğini bildiğim için, mektubun varlığını senden gizledim. Şimdi... Bilmeni istedim sadece!...

Belki, ailem bana biraz daha ilgi gösterseydi... Belki, sadece bir Ermeni olduğum için toplumdan bu kadar dışlanmasaydım... Belki, sen beni aldatmasaydın... Belki, hayat biraz daha yardımcı olsaydı... Belki, keman çalmayı öğrenebilseydim… Belki... Ama...


1 – Cemal Süreya
2 – Turgut Uyar
3 – Edip Cansever


Son


***

Ayrıca bakınız:

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 1
Bir palyaçonun gözyaşlarıyla makyajını silme çabası...

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 2
Bir Bahar Temizliği

GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 3
Bilinçaltında Ölümcül Anlar

Oyuncu Oğuzcan Önver, şiir de yazıyor!

Bulunmaz Tiyatro'da aynı anda iki grup çalıştı!

Bulunmaz Tiyatro oyuncularından bir kısa film!

Oğuzcan Önver, Uğur Özkan, Sabri Can Locva, Kâzım Şimşek ve diğerlerinin kısa filmlerle derin duygular anlatma çabasına aklımızın gücüyle katkı sunmak

Bulunmaz Tiyatro oyuncularından bir kısa film!

http://oguzcanonver.blogcu.com/


***


Oyuncu Uğur Özkan, şiir de yazıyor!

Uğur Özkan'dan şiir tadında keyifli bir öykü!