30 Eylül 2010 Perşembe
habervaktim.com, ilginçliklerine devam ediyor!

Cemil İpekçi'nin Antonio Vivaldi'nin “Dört Mevsim” adlı konçertosundan yaptığı zahmetsiz bir aşırmayla defilesine “Bir Doğu Masalı, Dört Mevsim” adını koyması, bildiğimiz araba tamirciliğine top sakal, kırmızı iş elbisesi, bir de Henry Fort ve T modeli gibi genel kültür bilgilerini ekleyerek şekil yapan şişko ve semiz concon tamircilerin hususi otomobil sahibesi çalışan kadınları kazıklamasına müsavi kılınabilecek bir köylü kurnazlığını terzilikte hayata geçirip vali ve bakan kazıkladığını tespit etmiş bulunuyoruz.
Ali Eyvaz'ın yazısını okumak için tıklayın…

Tedavi gördüğü hastanede 77 yaşında vefat eden tiyatro yönetmeni Beklan Algan dün son yolculuğuna uğurlandı.
Algan için sabah İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde tören düzenlendi. Eşi Ayla Algan, kızı Sevi Algan, İBB Başkanı Kadir Topbaş ile çok sayıda tiyatrocunun katıldığı törende Algan'ın hayatından kesitler aktarıldı. Törene katılan tiyatrocu Tuncel Kurtiz, "Gelecek kuşaklar onu daha iyi anlayacaklar. Onun kurduğu eşiklere basıp, köprülerinden geçecekler. Sağ olasın Beklan Algan." şeklinde konuştu.
Beklan Algan'ın cenazesi Teşvikiye Camii'nde kılınan namazın ardından Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verildi. İSTANBUL CİHAN
ZAMAN
***
Ayrıca bakınız:
Birlikte çalıştığı tiyatro sanatçılarının düşünsel demlenmesine katkı sunan Beklan Algan, diyalektik düşünceye sahip Hilmi Bulunmaz'ın "mola taşı"ydı!
LİNÇÇİ Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Başkanı Sayın LİNÇÇİ Üstün Akmen, LİNÇÇİ olmayan Beklan Algan'ı metafizik bir dille yüzeyselleştiriyor!...
Çemberden bile daha yuvarlak lâflar eden LİNÇÇİ Mimesis, Beklan Algan'ın ardından üfürerek, Beklan Algan portresinin yanlış tanılanmasına neden oluyor
Hangi açıdan okunursa okunsun, gayet net bir biçimde algılanan Beklan Algan portresini, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kaleminden okumak için, lütfen, tıklayınız:
Ustam Beklan Algan yada bir tiyatro masalı...
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: Ölüm, yaşamın bir uzantısı, doğal bir sonucu olsa da, ustam Beklan Algan'ın ölümüyle bir parça da ben öldüm
Bir LİNÇÇİ iç sıkıntılarını yüzümüze tükürüyor!

Yazının hiçbir müdahaleye uğramamış, "tertemiz" ve özgün hâlini okumak isteyenler, aşağıda verdiğimiz linki tıklayabilirler...
***
Neden Tiyatro Kutsaldır?
LİNÇÇİ Tuncay Özinel
29 Eylül 2010
Batı bir ortaçağ (Orta Çağ) karanlığı yaşamıştır. Din adına insanlar yakılmış, bilime karşı gelinmiş ve işkenceler yapılmıştır. Batıyı bütün bunlardan kurtaran Rönesans’tır. Nedir Rönesans? Floransa’da Medici ailesi tarafından başlatılan sanat akımıdır. Bu sanat akımı tüm Avrupa’ya yayılmış ve kurtuluşu olmuştur.
Avrupa’nın ortaçağ (Orta Çağ) karanlığı yaşadığı dönemlerde Osmanlı imparatorluğu (İmparatorluğu) neredeyse bu günkünden daha aydın bir yaşam içersindeydi. Çünkü şimdilerde "Geleneksel Türk tiyatrosu (Tiyatrosu)" dediğimiz sanat vardı. Köy seyirlik oyunları sergilenebiliyordu. Bilim ise gözde idi. Bu dönemlerde yetişen denizcilerden tutun tüm alimlerin kitap ve haritaları bu gün kullanılmakta hala.
İşte ne olduysa olmuş, sanat ile kalkınan Avrupa ileriye doğru giderken bizler ne yazık ki geriye doğru yol almaya başlamışız.
Osmanlı döneminde görülmeyen ırk ve din ayırımı savaşlarını, insanların yakılmasını ne yazık ki Osmanlı’nın sonu ve cumhuriyet döneminde gördük. Demek ki bizim ortaçağ (Orta Çağ) karanlığına gömülmemizi isteyen güçler var! Bunları emperyalist amaçlarda aramak gerek.
Demek ki aynı düzeye gelmeyi çok istediğimiz ama onların oyunlarına gelmek de istemediğimiz bir batı toplumu var! Ve bu batı toplumu kurutuluşu olan sanata sıkı sıkı sarılmış. Çağdaşlığın ve medeniyetin sanatla olabileceğini öğrenmiş bir kez.
Tüm Avrupa ülkelerinde öncelikle tiyatro sanatına destek var. Bir örnekle açıklayalım. Fransa’da tiyatronuzu açıyorsunuz. Birinci yıl devlet sizi izliyor. İkinci yıldan itibaren, birinci yılda ne kadar hasılat yaptı iseniz devlet bu parayı her yıl size veriyor. Ta ki siz "Tiyatromu kapattım" diyinceye (deyinceye) kadar. Buna benzer biçimlerde tüm Avrupa ülkelerinde ve bir biçimde de Amerika’da destek var.
Peki neden tiyatro. (Peki, neden tümcenin sonunda kullanılması zorunlu olan soru işareti yok?) Bir insan için en önemli şey hayal kurma gücüdür. Bir söz var, diyor ki "Bütün büyük buluşlar önce bir hayaldi!" evet aya gitmek Jül Vern'nin (Vern'in) (Bir Fransız bilim kurgu yazarı olan "Jül Vern" şöyle yazılır; Jules Verne) hayaliydi. Müsahipzade (Musahipzade) Celal’in bende bir oyunu var, adı: SELMA YA DA İSTANBUL'UN İMARI. 1920’li yıllarda yazılmış. Müsahipzade (Musahipzade) bu oyunda İstanbul’a yapılacak çevre yollarını, boğaz köprüsünü (Boğaziçi Köprüsü'nü) ve Kadıköy ile Sarayburnu arasına yapılacak tüp geçidi anlatıyor. Yani çevre yollarının yapılmasından otuz beş, boğaz köprüsünün (Boğaziçi Köprüsü'nün) yapılmasından da 50 küsur yıl önce.
Tiyatro insanın hayal kurma gücünü geliştirir. Oyun başlayınca kendinizi kırmızı perdeye bırakırsınız. Artık bir hayal dünyasındasınız. Bir tek odadan bir ev yaratır, sahnedeki tiplerin davranışlarının nedenlerini kurarsınız. İşte tiyatro hayal gücünü geliştirdiği için kutsaldır.
Şu anda üzülerek söylüyorum sadece Paris’te her gece 500 tiyatro perdesini açıyor. Londra’da falanca oyun on yılı aşkındır oynuyor. Peki biz ne yapıyoruz? Şimdi gençlere anlatıyorum, inanmadan dinliyorlar: "Biz bir zamanlar haftada altı gün oyun oynardık, pazartesi günleri de turneye giderdik. Tiyatromu açtığım 1980-81 sezonunda tam on bir ay bu tempoda çalışmıştık. İtiraf edelim kendi salonunda haftada iki veya üç oyun oynayabilen tiyatro başarılı tiyatro oldu.
Oturup nedenlerini araştırarak çözüm getirmek zorundayız. Ama biz ne yapıyoruz. Çok üzülerek söylüyorum birbirimizi harcıyoruz. Birbirimize hakaretler ediyoruz. Ve sanki takım tutar gibi saflar oluşturup taraf tutuyoruz. Genç oyuncular usta oyunculara hakaret ediyor. Bütün bunları dehşet içersinde izliyorum. Ama birileri de var ki, göbeğini kaşıyarak gülerek izliyor bizleri. Çünkü onların bile yapamadıklarını bizler birbirimize yapıyoruz. Sanırım bunlar da onları çok sevindiriyor.
Şimdi hepimiz oturup düşünmek zorundayız. Biz karanlık güçlerden yana mıyız. Yoksa aydınlık bir gelecek için mi çalışmak istiyoruz. O zaman Van Gogh’un söylediklerine kulak verelim.
"Gemi tayfaları ağır bir yük taşımak ya da demiri kaldırmak işine giriştikçe, daha ağır bir yükü, daha büyük bir çaba ile kaldırabilmek için hep birlikte türkü söyler. Böylece desteklermiş birbirlerini. Sanatçıların yoksun oldukları, işte bu dayanışmadır."
Haydi gençler hep birlikte türkü söyleyin istiyorum.
LİNÇÇİ Tuncay Özinel
Yazarın Tüm Yazıları
Bu Yazıyı TAVSİYE ET!
***
Yorumlar
Semra Topal
Ortaçağ, karanlık bir dönem değildir. Bu bir klişe düşünme biçimidir. Tüm halk şenliklerinin kaynağı Ortaçağ'dır. Yani şenliğin, eğlencenin en yüksek olduğu bir zamandır da. Böyle beylik laflarla düşünce üretmekten vazgeçin artık. Eğer bir karanlık varsa, o da Rönesans'la başlayan Protestan ahlakının -çalışma ahlakına- kutsallık atfedip, insanları disipline eden kültürüdür. Yapmayın kardeşim; klişelerle düşünmekten vazgeçin.
Mesut Ünal
Bir diğer klişe de, Avrupa'da tiyatronun her şeyden önce geldiğidir. Bizden iyi durumda olsalar da, dünya tiyatroları da, seyircinin tiyatroya ilgisinin azaldığı yönünde bizimkiler kadar dertliler. Bence, bizim tiyatrocular önce iyi oyunlar yapmalılar. Seyircinin ilgisi sonraki aşama...
LİNÇÇİ Tuncay Özinel
İlahi Semra Topal; çok yaşa sen, bizi çok güldürdün. Okuyup gülüştük. Yüzyıllardır Rönesans'a karanlık dönem diyen ilk kişisin. Başkası çıkar mı bilemem?...
Ayla Aslancan
Son derece gerçekçi ve çok doğru bir bakış açısı... Hadi çocuklar, hepimiz Tuncay'ın önerisi etrafında el ele verip türkü söyleyelim; tiyatroyu yine olması gereken yere taşıyalım... Bizlerdeki bu güç, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur; Mustafa Kemal Atatürk'ümüzün belirttiği gibi...
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)
***
Ayrıca bakınız:
Bir LİNÇÇİ tiyatronun patronu, bir başka LİNÇÇİ tiyatronun patronunu eleştirir gibi yaparak piyasasını artırmaya çalışan meta rolüyle sahneye çıkıyor!
***
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!
Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!
Linç imzacıları listesi
Sosyalist olduğu için, hiçbir metafizik kavrama sıcak bakmayıp, hiçbir mucizeye gönül düşürmeyen Hilmi Bulunmaz, sanki bir kâhin gibi geleceği görmüş!
Bulunmaz, Tiyatral Aristokrasiye KarÅ�I! 2.Bölüm
Yükleyen simsekkazim. - Güncel haberleri izleyin
TAM 1700 KEZ İZLENDİ!
Türkiye dramatik yazarlığının Everest'i ve "Türk dilinde yazılmış en iyi oyun" olan Theope'nin yazarı Coşkun Büktel ile Bulunmaz Tiyatro yöneticisi, Avrupa Birliği emperyalizmi karşıtı, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için,
"KINIYORUZ!"
aldatıcı başlıklı bir
LİNÇ KAMPANYASI
başlatan yalan makinesi, küfürbaz, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın bugünkü LİNÇ KAMPANYASINI, yaklaşık iki buçuk yıl önce görebilmiş olan Hilmi Bulunmaz, izleyenleri şaşırtıyor. Siz de izleyin; siz de şaşırın!
Yaklaşık iki buçuk yıl önce çekilen yukarıdaki video konuşmasında, çok önemli sözler söylenmekle birlikte, şu sözler özellikle dikkat çekiyor:
"Mayıs ayı değil, ağustos ayı olsa, bütün tiyatro kapıları kapansa, Devlet Tiyatroları bu adama (Mustafa Şükrü Demirkanlı) herhalde reklâm verecek yine, kararlı. Lemi Bilgin, hiçbir zaman için ayın birinde çıkmayan, sekizinde, dokuzunda, onunda çıkan dergiye (Tiyatro... Tiyatro...) Devlet Tiyatroları'nın parasını vererek benim verdiğim vergilerden buraya para yönlendiriyor. Hakkımı haram ediyorum. Yani başka birşey söyleyemiyorum. Madem ki iktidarda AKP var, madem ki bunlar Müslüman..."
Bulunmaz, Tiyatral Aristokrasiye KarÅ�I! 1.Bölüm
Yükleyen simsekkazim. - Yeni sanat videolarını keÅ�fet.
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz tarafından yönetilen Bulunmaz Tiyatro ve OYUN sitesinin de sesini rahatça duyurabildiği vimeo.com sitesi de kapatıldı

Video paylaşım sitesi Vimeo, mahkeme kararıyla erişime kapatıldı.
Ülkemizde uzun zamandır yaşanan site engellemelerine bir yenisi daha eklendi. Video paylaşım sitesi Vimeo, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından koruma tedbiri kararıyla erişime kapatıldı.
Geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, YouTube yasağının kaldırılması konusunda söylemlerde bulunmuş ve destek vermişti. Henüz bu olayın yankıları geçmeden bir başka video paylaşım sitesi daha engellendi.
CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ile ilgili yapılan başvuruda Hamzaçebi’ye ait olduğu iddia edilen videonun özel yaşama ve kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı belirtildi. Mahkeme başvuruyu dikkate alarak tedbir amaçlı Vimeo’ya erişimi engelledi.
Dolayısıyla Vimeo’nun tekrar açılması için videonun kaldırılması ya da başvurunun geri çekilmesi gerekiyor. Bakalım Vimeo’nun akıbeti ne olacak?
(Kaynak: techno-labs.com)
Coşkun Büktel, "LİNÇ konusu"nda fikr-î takipte!
.png)
LİNÇ KAMPANYASINA İMZA ATANLARLA İLGİLİ SAYFAMIZI, YENİDEN DİZAYN ETTİK
Lütfen, TIKLAYINIZ!
(Kaynak: www.coskunbuktel.com)
29 Eylül 2010 Çarşamba
Okuru yoracak denli dizgi yanlışı içermesine karşın keyifle okunan kitap!
.jpg)
30 Eylül 2010
Bu haftanın ilk günü okumaya başlayıp, son noktasına kadar okuyup dün bitirdiğim "Kör Okur Sadık Hidayet Üzerine Kör Baykuş Merkezli Okuma Denemesi", benim yazınsal dağarcığıma pek önemli bir katkıda bulunmadı. Sıradan bir edebiyatseverin, heveskâr bir yazarın bile çok rahatça yazabileceği denli yüzeysel bir dille kaleme alınmış bu kitap, tüm yazınsal handikaplarına karşın, okunup üzerinde düşünülmeyi hak ediyor.
Bu hak ediş, kitabın yazarı Oğuz Demiralp'ten çok/öte, bu kitabın konu edindiği Sâdık Hidâyet'in kişiliğinden, karakterinden ve tabii ki, Hidâyet'in estirdiği yazınsal rüzgârdan kaynaklanıyor.
Sâdık Hidâyet, hemen yanı başımızdaki ülke İran'da doğup, ilk gençlik yıllarını burada geçirmesi, dolayısıyla, düşünsel altyapısını, komşumuzda edinmesine karşın, bu yazarla yeteri denli ilgilendiğimizi söyleyemem; üstelik, bu yazar, Kemalizm'in dayatması sonucu, devlet eliyle burjuva oluşturma politikası ve bu politikanın uzantısı olarak, Batı hayranlığının dayatması biçiminde "roman sanatı" ile ilgilenmemizin izdüşümü olan Batı edebiyatıyla içli dışlı olmasına karşın..
Sâdık Hidayet'in yaşamak zorunda kaldığı yoksunlukları, çektiği enteletüel sıkıntıları bildiğim ve bu yoksunlukların ve sıkıntıların, başta Kör Baykuş romanı olmak üzere, Türkçeye çevrildiği kadarıyla, yapıtlarına sindirilmişliğine tanık olmam olduğum bu yazarın başyapıtını okurlara önerirken, şöyle bir sunuşta bulunmuştum: Tiyatral kostüm giymiş faşistler tarafından LİNÇ edilmek istenen sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: Kör olmayan okurlar, Kör Baykuş'u okurlar!
Yukarıya aktarmış olduğum gibi, "kör okur" betimlemesini kullanırken, Oğuz Demiralp'ın "Kör Okur" adlı bir kitabı bulunduğunu ve bu kitabın, "Kör Baykuş" başta olmak üzere, Sâdık Hidâyet'in dünyasını anlatma derdinde olduğunu bilmiyordum. Sağ olsun Oğuzcan Önver, geçen cumartesi günkü oyunculuk ve yazarlık çalışması yaptığımız süreçte, "Kör Okur"u elime tutuşturdu da, bu kitabı okuyabilme "şansı" yakalamış oldum. Oğuzcan Önver'in bu kitabın başlığını bana belirtmesine karşın, bir de "kendi gözümle" görünce, "kör okur" betimlemesini, "aklın yolu bir" bağlamında değerlendirdim.
Oğuz Demiralp'in kaleme aldığı "Kör Okur" adlı kitabı okurken, meltem tadında bir keyif alsam da, insanı çileden çıkaracak denli bol dizgi yanlışının yanı sıra, yazardan kaynaklanan tümce içerisindeki eksik sözcükler ve fazla sözcükler (yanlışlıktan kaynaklanan gereksiz yinelemeler), kitabın içerdiği önemli ve sancılı konunun sakatlanmasına neden olmuş. Bu durum, bende, "yazmak için yazılmış, yazılmak için yazılmış" bir kitap izlenimi uyandırdı.
Zâten finans kapital yayınevleri, örneğimizde görüldüğü gibi Yapı Kredi Yayınları, emekçilerin dünyasına hizmet etmek için kurulmuş kuruluşlar değildir. Bu yayınevleri, "haklı olarak", içinden çıktıkları, kapitalizmin çıkarları için hareket etmek zorundadırlar.
Oğuz Demiralp, Kör Okur kitabında, her ne kadar, sosyalist terminolojiden ödünç aldığı sözcükleri de kullanmaya yeltenmiş olsa da, o kadar sinik ve o kadar fısıltı hâlinde dile getiriyor ki bu ödünç sözcükleri, bu sözcüklerin okurun gözünde hiçbir kalıcılığı olmuyor, hiçbir inandırıcılığı kalmıyor. Hattâ, biraz daha ileri gidelim; bu sözcükleri ilk kez Kör Okur'da okuyan okurlar, daha sonra Marksist düşünceye hizmet etmek ve proleteryanın mutluluğu için yazılmış herhangi bir kitapta bu sözcüklerle karşılaştıklarında, dağarcıklarındaki mücadeleye hazır olmak zorunda kalacaklardır.
***
Sâdık Hidâyet adını Google'a yazıp arama yaptığımızda, 957.000 sonuçtan ilk sırada Vikipedi çıkıyor. Sâdık Hidâyet'in dünyasını biraz olsun soluyabilmek için, lütfen, okuyunuz:
Sadık Hidayet (Farsça صادق هدایت) (17 Şubat 1903 Tahran - 9 Nisan 1951 Paris), Modern İran Edebiyatı'nın önde gelen düzyazı ve kısa hikâye yazarı.
Hayatı
17 Şubat 1903 tarihinde Tahran'da dünyaya geldi ve bu kentteki Fransız Lisesi'nde eğitim gördü. 1925 yılında eğitimini sürdürmek amacıyla Avrupa'ya gitti. Bir süre diş hekimliğine ilgi duyduysa da mühendislik okumak için diş hekimliğinden vazgeçti. Fransa ve Belçika'da geçirdiği dört yılın ardından İran'a döndü ve kısa sürelerle çeşitli işlerde çalştı.
İlk hikâyelerini Paris'teyken yazdı. 1936'da Hindistan'a giderek Sanskritçe öğrendi. Buradayken Budizm'i inceledi ve Buda'nın kimi yazılarını Farsça'ya çevirdi.
Sadık Hidayet sonunda tüm hayatını Batı Edebiyatı çalışmalarına ve İran tarihi ile folklorunu araştırmaya adadı. En çok, Guy de Maupassant, Çehov, Rilke, E.A. Poe ve Kafka'nın eserleriyle ilgilendi. Hidayet birçok hikâye, kısa roman, iki tarihi dram, bir oyun, bir seyahatname ile bir dizi yergili komedi ve taslak kaleme aldı. Yazıları arasında ayrıca birçok edebiyat eleştirisi, İran folkloru ile ilgili araştırmalar ve Orta Farsça ile Fransızcadan yapılmış çeviriler yer alır. Sadık Hidayet, İran Dili ve Edebiyatını uluslararası çağdaş edebiyatın bir parçası haline getiren yazar olarak kabul edilir.
Sonraki yıllarda, zamanın sosyo-politik problemlerinin de etkisiyle, İran'ın gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye ve ruhban sınıfına yoğun eleştiriler yöneltmeye başladı. Eserleri aracılığıyla bu iki kurumun su-i istimallerinin İran milletinin sağırlığının ve körlüğünün sebebi olduğunu gösterme çabasına girdi. Çevresine, özellikle de, çağdaşlarına yabancılaşan Hidayet, son eseri Kafka'nın Mesajı'nda ancak ayrımcılık ve baskı sonucunda yaşanabilecek bir melankoli, umutsuzluk ve ölüm halinden bahseder.
Sadık Hidayet'in en tanınmış eseri 1937 yılında Bombay'da yayımlanan Kör Baykuş'tur.
Beethoven ve Çaykovski dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen Sadık Hidayet, resimle de uğraştı. Günümüze kalabilen resimleri Hassan Qa'emian tarafından bir araya getirildi. Kimileri bu eserlerde sanatsal bir değer bulmazken, kimilerine göre de bunlar geleceğin resimleridir.
Ölümünü yirmi beş yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: "Paris'te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9 Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu."
Yılmaz Güney'in de yattığı Père Lachaise (okunuşu: per laşez) mezarlığında gömülüdür.
Sansürlenmesi
Sadık Hidayet'in eserleri günümüzde Avrupa'daki politik İslamcı çevrelerden yoğun eleştiriler almaktadır ve birçok romanı (özellikle de Hacı Ağa) artık Fransa'daki kitapçılarda ve kütüphanelerde bulunamamaktadır. Kör Baykuş ve Hacı Ağa adlı romanları 2005 yılında düzenlenen 18. Uluslararası Tahran Kitap Fuarı'nda yasaklanmıştır.
Kasım 2006 itibariyle Sadık Hidayet'in tüm eserleri geniş çaplı bir tasfiye politikası kapsamında İran'da yasaklı durumdadır.
Eserleri
Öykü
Diri Gömülen (Zindeh be-gur) 1930
Moğol Gölgesi (Sayeh-ye Moghol) 1931
Üç Damla Kan (Seh qatreh khun) 1932
Alacakaranlık (Sayeh Rushan ), Aleviye Hanım (Alaviyeh Khanum), Bay Hav Hav (Vagh Vagh Sahab) 1933
Kör Baykuş (Bûf-i kûr) 1937
Aylak Köpek (Sag-e Velgard) 1942
Hacı Ağa (Haji Aqa) 1945
Oyun
Sâsân Kızı Pervin (Parvin dokhtar-e Sasan) 1930
Mâzyâr (Maziyar) 1933
Seyahatname
Isfahan: Cihan'ın Yarısı (Esfahan nesf-e Jahan) 1931
Islak Yol Üzerinde (yayınlanmamış) (Ru-ye Jadeh-ye Namnak) 1935
İnceleme-Araştırma
Hayyam'ın Terâneleri (Rubaiyat-e Hakim Omar-el Khayyam) 1923
İnsan ve Hayvan (Ensan va Hayvan) 1924
Ölüm (Marg) 1927
Vejetaryenliğin Yararları (Favayed-e Giyahkhari) 1957
Kafka'nın Mesajı 1948 (Taranehha-ye Khayyam)
Kaynaklar
Modern Persian Prose Literature (Modern İran Düzyazı Edebiyatı) yaz. Hassan Kamshad.
Yapı Kredi Yayınları [1]
***
Sitemizin içindeki "kör baykuş" sözü geçen linkler:
GENÇ BİR OYUNCUNUN ANI DEFTERİ / 16
Tiyatral kostüm giymiş faşistler tarafından LİNÇ edilmek istenen sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: Kör olmayan okurlar, Kör Baykuş'u okurlar!
bu yorgun dünyadan bir sâdık hidâyet geçti
Kahramanmaraş halkı çok cömert, Kahramanmaraş'ta hayat çok rahat!
Halk ağzında "bit yavrusu, sirke"; argoda "geveze, yılışık kimse" anlamına gelen YAVŞAK sözcüğünü yanlış yorumlayan TODER, Bilginer'e cevap verememiş!
"Sâsân Kızı Pervin" ve "Mâzyâr" oyunlarıyla "Kör Baykuş" romanının yazarı Sâdık Hidâyet'in yapıtlarına sansür koyan İran, Sakine'yi idam edecek!
LİNÇ KAMPANYASI için imza atan alçak, hain, namussuz, şerefsiz, YAVŞAK tiyatro kumpanyalarına boyun eğmeyen MASK-KARA, MASA MASALLARI oyununu sunuyor!

MASK-KARA Tiyatrosu'nun bize gönderdiği basın bildirisini olduğu gibi yayınlamakla birlikte, LİNÇ KAMPANYASI için imza atma şerefsizliğine asla tenezzül etmeyen bu tiyatroya, yeni tiyatro sezonunda, bol alkış ve büyük başarı dileriz.
***
Merhaba,
Masa Masalları adlı oyunumuzun Ekim ayı oyun programı
Kolaylıklar.....
***
Mask-Kara Tiyatrosu MASA MASALLARI adlı oyunla, Seyircisini güldürmeye karar verdi.
Nazif USLU nun Genel Sanat Yönetmenliğinde Bu yıl bir fabrika gibi çalışan, Oyun üstüne oyun çıkartan Mask-Kara Tiyatrosu, bu sefer Usta Mizah yazarı Ömer PINAR'ın kaleminden damlayan kahkaları, birbirinden yetenekli genç oyuncularla sahneye taşıyor.
8 KİŞİ VE ORTADA BİR MASA...
BU FANİLERE GÖRE İNSANOĞLUNUN EN BÜYÜK İCADIYMIŞ MASA!!!
GELECEK VE GÖRECEKSİNİZ
HEM DE PEK BİR YAKINDA...
"O nedir ki gözleri var görmez, o nedir ki ayakları var yürümez" Biliyor musunuz bu bilmecenin yanıtını? Belki çocukluğunuzdan kalmıştır usunuz da... Elbette "Masa" Masa nedir biliriz değil mi? Latince kökeni Mesa olan, ve üzerinde çeşitli işler yapmaya yarayan genellikle dört bacaklı eşya. Aynı masa Şair Edip Cansever için " masa da masaymış ha! adlı şiirdir. Aynı masa bir başkası için deprem sırasında yanına yatılacak sığınaktır. Aç biri için yemek konulan düzlem; tok biri için iş yapılacak mesken olabilir masa. Yada çocuklar eğlensin diye sorulan bir bilmecedir en başta dediğimiz gibi.
Bu tiyatro ekibi içinse MASA bir oyun konusudur.MASA MASALLARI oyunu aslında hayat denen bilmecenin yada teorik söylenişle "çok bilinmeyenli denklemin" hikayelerinden oluşmuş bir tiyatro oyunudur. Çoğunlukla hayatımızın her anında gözümüzün önünde olmasına karşın, sıklıkla göz ardı ettiğimiz masalar da geçen ve komik öykülerden oluşmuş bir oyundur masa masalları. İnsanları güldürebilmek çoğu zaman ağlatmaktan zordur. MASA MASALLARI oyunu insanları güldürebilmek için özenle oluşturulmuştur. Oysa bilindiği üzere hayat ağlayarak başlanan ve bittiğinde arkasından ağlanarak uğurlanan bir yolculuktur. Bu ekibin amacı bu yolculuğun her neresinde olursanız olun sizleri bin nebze olsun gülümsetebilmektir.
Oyun Tarihi:
17 Ekim pazar Saat : 15:00 Su Gösteri Sanatları Sahnesi
19 Ekim Salı Saat: 20:30 Kozyatağı Kültür Merkezi / Gazenfer Özcan Sahnesi
20 Ekim Çarşamba Saat: 20:30 Düzce Üniversitesi Kültür Merkezi
23 Ekim Cumartesi Saat 20:30 Hayrabolu
27 Ekim Çarşamba Saat: 20.30 Su Gösteri Sanatları Sahnesi
31 Ekim Pazar Saat: 15.00 Su Göstrei Sanatları Sahnesi ,
www.maskkara.com
Yazan: Ömer PINAR
Yöneten : Özgür ŞAHBAZ
Yön: Yardımcısı: Serpil ÇOŞKUN
Müzik :Tuna ÇOKÇAĞLAYAN
Işık Tasarım: Alev TOPAL
Işık: Uygulama :Nuri DURAK
Efektör: Remzi AKSOY
Yapım:Nurhan USLU-Su Gösteri Sanatları Yay.Org.Hizm.Lmt.Şti.
Genel Sanat Yönetmeni: Nazif Uslu
Oyuncular:
Yavuz TOPOYAN
Tuba ERDEM
Burak SARIMOLA
Barış HAYTA
Ayfer Dinçer
Alican YARKA
Kerim YAĞCI
Özgür ŞAHBAZ
Nazif USLU
Mask-Kara Tiyatrosu -Su Gösteri Sanatları Sahnesi
İskenderpaşa Mah. Vezirçeşmesi sk. No. 3 Aksaray-Fatih/İstanbul (Pertevniyal Lisesi arka sokağı )
0212-621 81 87
www.maskkara.com
Nazif USLU
Leş kargalarını bile güldürecek komik bir durum: LİNÇÇİ Tiyatro Eleştirmenleri Birliği Genel Sekreteri LİNÇÇİ Metin Boran, "LİNÇ KÜLTÜRÜ"ne karşıymış!

Metin Boran
28 Eylül 2010
İstanbul’un Tophane’ semtindeki üç sanat galerisine, sergi açılışı sırasında yapılan saldırı bir anda Türkiye’nin gündemini işgal etti. Gazeteciler, televizyoncular, köşe yazarları, sanatçılar, sosyologlar ve siyasiler, açıklamaları ile tepkilerini ortaya koydular. Aymazlık, budalalık, yandaşlık, afallama, şok, pişmanlık ve ağlak sesler…
Kimisi Tophane üzerinden Türkiye’nin “değişim sancısı yaşadığını”, saldırının bu değişim görüntüsüne olduğunu, kimisi soylulaşma çalışmasına (kim kimi soylulaştırıyorsa) mahallelinin itirazı olarak yorumladı olayları. Bir başkası, mahalleye yeni açılan galeri ve hostellerin rant kavgasına neden olduğunu yazdı. Her kafadan bir ses çıkıyor, herkes olaya rasyonel bir gerçekçe uydurmanın uğraşı ile olayları sorguluyordu.
Yorumların çoğu, iktidarın yıllardır uygulamalarını emsal almaktan çekinen, iktidarı ürkütmemek için kıyısından köşesinden olayı anlamaya ve yorumlamaya çalışan subjektif değerlendirmelerdi. Kerameti kendinden menkul bir takım aklı evveller de bu yorumlara prim vererek, yaşadığı sosyal gerçeklik ile yüzleşmek yerine hep yaptıkları gibi ‘pisliği halının altına süpürme’yi tercih ederek geçiştirdiler konuyu.
Bir kısım iktidar yardakçısı, ruhunu şeytana satmış, adam kılıklı ucube, aşağılık yaratıklar da olayın münferit olduğunu, (ki her olayda bunu söylerler) saldırının “çağdaş ve demokrat Türkiye’ye mal edilemeyeceğini” zırvalayarak, kısa zaman önce Türkçü-turancı faşistlerin Topkapı sarayındaki bir konseri sabote etmek için saldırılarını unutmuşlardı. Bu zatlar, Nato eylemlerinde polisin şiddetinden kaçan solcu gençleri “allah allah” nidaları ile linç etmeye çalışan, Tophane de dergah ve tarikatlarda yuvalanmış bu Türkçü-turancı çapulcular olduğunu da anımsamak istemezler. Kimyaları bozulur.
Toplum olarak linç kültürü ile kuşatıldığımızı neden görmek istemiyor bazıları anlamak zor. İki gün önce, cezaevindeki hasta yoldaşlarının durumuna dikkat çekmek için Ankara’ya yürüyüş eylemi yapan 50 kişilik TAYAD’lı gruba Bolu’da yapılan taşlı-sopalı saldırı da aynı çapulcu faşist güruhun işi değil mi?
Tophane’deki saldırının Türkiye’nin genel fotoğrafından bağımsız ele alınabileceğini düşünmek aymazlık olur kanısındayım. Yeni saldırılar için bu vandallara cesaret ve fırsat tanımak anlamına gelir bu türlü sığ ve subjektif yorumlar.
Gericilik söz konusu olduğunda, sorun sadece Tophane, Mardin ya da Siirt falan değil, Örneğin Bingöl’e kaç yıldır bir tiyatro kumpanyasının gidip gitmediğini bu zatlar biliyor mu acaba? O kentte yaşayan ve yönetici olanlar bu eksikliği neden hissetmezler. Bunu düşünen pek yok.
Bu ülkede nedense kimse, insanlarının gerici ve yoz bir eğitim müfredatı -sistemi ve anlayışı ile büyütüldüğünü, ilköğretim okullarında sanat bölümlerinin kaldırıldığını, var olanların da yasak savma babında işlev gördüğünü ya da yetersizliğini dile getirmiyor.
Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “Kimse kentte kasaba yaşamını dayatamaz ama sanatçıların da üretimlerini yaparken ya da sergilerken mahallelinin ahlaki, dini ve geleneksel değerlerinden kaynaklı hassasiyetlerini düşünmek zorunda” olduğunu söyleyerek biraz oportünist biraz da uzlaşmacı bir açıklama ile olayı sözüm ona kınayarak geçiştirdi. Öyledir, sol değerlerle büyümüş ve solcu bir kültürle yaşamını sürdürmüş deneyimli bir politikacı olan sayın bakan içinde bulunduğu hükümetin İslamcı ve Türkçü izler taşıyan uygulamalarını ve yaşanılan saldırıyı ideolojik ve politik bağlamından kopararak sorunu, uzlaşma kültürü ile çözmek gerektiğini söyledi.
Sanat, her türlü iktidar uygulamalarının rahatsızlığından üretilir. Sanatçı mahallenin hassasiyetlerini gözeterek nasıl sanat yapacak kendi içinde değişim ve dönüşümü nasıl gerçekleştirecek bunun yanıtı yok. Sayın Günay’ın bu sözleri başka bir yazının konusu ama biz yine de galerici sanatçı arkadaşlara “geçmiş olsun” diyor, yeniden ve yılmadan, cesurca üretimler bekliyoruz.
Evrensel
(Kaynak: Mimesis)
LİNÇ KAMPANYASI sürecinde insancıl sınavdan geçmeyi başararak, LİNÇÇİ alçakların propagandasına boyun eğmeyen yayıncı ve yazar Erbil Göktaş konuşuyor!
Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş, Bulunmaz Tiyatro'yu ziyaret etti! from BTV on Vimeo.
Ayrıca bakınız:Türkiye'nin tek LİNÇ KAMPANYASI karşıtı tiyatro dergisi Yeni Tiyatro'nun Genel Yayın Yönetmeni, yazar Erbil Göktaş, Bulunmaz Tiyatro'yu ziyaret etti!
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!
Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!
Linç imzacıları listesi
Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları'nın reklâm panolarına sahip çıkalım! (Bulunmaz)
Sosyalist tiyatro sanatçısı Hüseyin Hilmi Bulunmaz, sadece kendisinin verdiği vergilerle değil, halkın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları'nın hakkını savunmak zorunda kaldı.
Başta LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin LİNÇÇİ yönetmeni Kemal Aydoğan olmak üzere, tiyatral gericiler tarafından iliğine dek sömürülmek istenen Devlet Tiyatroları, kendi sorunlarına kendisi sahip çıkamayacak kadar aciz bir duruma düşünce, Hilmi Bulunmaz, bu kurumdaki emekçilerin yüzü suyu hürmetine, LİNÇÇİ ve YAVŞAK tiyatro düşmanlarına karşı mücadele etme kararı aldı.
Kültür Bakanlığı çanağı yalamadan değil sahneye çıkmak, arabalarının kontak anahtarını bile çeviremeyecek kadar dermansız bir yapıya sahip olan özel tiyatro yöneticileri, yaladıkları çanağın miktarını beğenmeyip nankörlük yaparak, LİNÇÇİ Kemal Aydoğan'ın sözcülüğünde, Devlet Tiyatroları bütçesine bile göz dikmiş durumdalar.
Hilmi Bulunmaz, sosyalist olmasının verdiği toplumsal ve tarihsel sorumluluk gereği, LİNÇÇİ ve YAVŞAK tiyatro yöneticilerine karşı çıkarak, Devlet Tiyatroları'ndaki LİNÇÇİ ve YAVŞAK olmayan emekçilerin haklarını savunmanın zorunluluğunu duyumsadığı için, zâten sürdürdüğü muhalif tavrını, başta LİNÇÇİ Oyun Atölyesi olmak üzere, her türden gerici yapılanmaya yönelik olarak sıklaştıracağını beyan etti.
***
Ayrıca bakınız:
1949 doğumlu Devlet Tiyatroları, 1950 doğumlu Coşkun Büktel'in adını ÇOŞKUN olarak değiştirdi yada DT, gecekondu olarak yaşamaya devam ediyor hâlâ!...
***
SANSÜRCÜ BİRGün gazetesinin LİNÇÇİ yazarı Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel, YAVŞAK sözcüğünün yozlaştırılmasına kendi çapında katkıda bulunmak için çabalıyor
Bir LİNÇÇİ tiyatronun patronu, bir başka LİNÇÇİtiyatronun patronunu eleştirir gibi yaparak piyasasını artırmaya çalışan meta rolüyle sahneye çıkıyor!
Zaman gazetesi yazarı Ahmet Turan Alkan tiyatrocuları haksız bir şekilde suçlayan Haluk Bilginer'in asistini gole çevirme fırsatını kaçırmadı
Okunmaması gereken bir LİNÇÇİ!
"Yavşak"ların sayısı giderek artıyor!...
Dil bilincinden yoksun yavşak tiyatroculara dilbilgisi dersleri veren sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın yardımına koşan var: Prof. Dr. Kerem Doksat!
Estetik bilinçten yoksun LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, sentetik tartışmaların vücuda gelmesi için, kendini heba etmeye razı oluyor!
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, yavşaklığa devam ediyor hâlâ!
"Kırk yıllık" testosteron, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından, yazı yazma özürlü Ahmet Ertuğrul Timur sayesinde, "testesteron" oldu!
Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarının en azılılarından biri olmasına karşın, proleter olduğu için, Haluk Bilginer'in yavşaklığını gördü!
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı çanağının 63.000 TL'lik bölümünü yalayan Haluk Bilginer / Oyun Atölyesi yapımı TESTOSTERON
LİNÇÇİ Mitos-Boyut'un yayınlayıp, Ertuğrul Günay'ın 63.000 TL sadaka verdiği LİNÇÇİ Oyun Atölyesi oyunu Testosteron'dan sadece tadımlık birkaç örnek!
Tiyatrocunun düşkünü, geyik yapar yaz günü!
Boyundan çok büyük demeçler vermeye yeltenen LİNÇÇİOyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, oyun diye halka yavşakça hazırlanmış gösteriler sunuyor!
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki iftira metnine imza atma sorumluluğunu taşırken, şimdi de yavşaklaşıyor!
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Haluk Bilginer'in genellemeci ve yavşak tavrı, genellemeci ve yavşak tavırlarla sürüp oyunculuk kavramını kirletiyor!
12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'ın "Emek Ödülü" aldığı TAKSAV'dan "Onur Ödülü" almaya utanmayan Haluk Bilginer, "kıçını yediriyor"!...
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve televizyon dizileri müdavimi Haluk Bilginer, LİNÇ KAMPANYASImetnini ve senaryoları hiç okumadan mı karar veriyor?
Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Kültür Bakanlığı'nın çanağını yalamaya mahkûm Oyun Atölyesi, yediği çanağa sıçıyor!
3.5 yıl önce, Bulunmaz'la Büktel'i kastederek; "Benim için artık bu kişiler yoktur." diyen M. Demirkanlı'nın, Bulunmaz'la Büktel'den başka konusu yok!
Devlet Tiyatroları'nda emekçilik yapanlara sesleniyorum; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin hakkını Kültür Bakanlığı çanağını yalayanlara yedirme!
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu YAVŞAK Haluk Bilginer'in kıçına üşüşen kargalardan biri olmaya niyetlenmeyen Melih Anık'tan alçakgönüllü bir eleştiri
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu YAVŞAK Haluk Bilginer'i nesnel ölçütlere göre eleştirme gayreti içerisine giren Melih Anık hakkında yapılan yorumlar!
LİNÇÇİ Gülhan Avşar'ın sahibi olduğu, LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı'nın yönettiği tiyatrodergisi.com.tr, "hacklenme"nin ardından "normal" yayınına başladı

Aslında “Aşil Topuğu” Kim… Kim kabul etti, kim reddetti? Kararsızların Oranı Ne?
Büktel, Bulunmaz’ı “Aşil Topuğum” Olarak Lanse Etti, Peki “Aşil” Kimdir?
Kazım, Bulunmaz’a Söyleme! O, Anlattıklarını Sahi Sanmaya Devam Etsin…
(OYUN (يَلْهو / PLAY / GIOCO / играть / παίζω)’nun Sırrı ve Bulunmaz’ın Esnaf Uyanıklığı…
Bulunmaz Sayıklıyor…
H.B.: "iftardan sonra, sahura dek sürecek!"
"Lütfen benim Aşil topuğum(*) olma" ve "yakinda pembe dizi yazmaya baslarsan valla sasirmam:)"
C.B.: Adımı vermeden ve adını vermeden eleştirecek kadar alçak değilim.
Ah Şu Afyon Meselesi!”
Kiminle Karşı Karşıyayız?
Goebbelsvari Propaganda…
Okurlarla Bulunmaz Vesile İle Paylaşım
***
Ayrıca bakınız:
“Tiyatro…Tiyatro…” dergisi Yayın Yönetmeni ve “www.tiyatrodergisi.com.tr” sitesinin sahibi Mustafa Demirkanlı’ya yanıtım…
Elektronik mühendisi ve tiyatrocu Kâzım Şimşek,LİNÇÇİ yayıncı ve "yalan makinesi" Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yeni bir yalanını daha "yakaladı"!...
***
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!
Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!
Linç imzacıları listesi
Birlikte çalıştığı tiyatro sanatçılarının düşünsel demlenmesine katkı sunan Beklan Algan, diyalektik düşünceye sahip Hilmi Bulunmaz'ın "mola taşı"ydı!

Önceki gün vefat eden tiyatro sanatçısı Beklan Algan'ın (77) cenazesi bugün Teşvikiye Camii'nde öğle vakti kılınacak cenaze namazının ardından Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
Beklan Algan için ilk tören sabah Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde yapılacak. Pek çok oyunu yöneten, ayrıca filmlerde de rol alan Algan, Tepebaşı Deneme Sahnesi'nin yöneticiliğini üstlendi. BİLSAK Tiyatro Atölyesi'nin kurucularından olan Algan, Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı'nı (TAL) kurdu ve yönetti. Şehir Tiyatroları'ndan 1998 yılında emekli olduktan sonra da eğitmenlik yapmaya devam etti. KÜLTÜR SANAT
ZAMAN
***
Ayrıca bakınız:
LİNÇÇİ Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Başkanı Sayın LİNÇÇİ Üstün Akmen, LİNÇÇİ olmayan Beklan Algan'ı metafizik bir dille yüzeyselleştiriyor!...
Çemberden bile daha yuvarlak lâflar eden LİNÇÇİ Mimesis, Beklan Algan'ın ardından üfürerek, Beklan Algan portresinin yanlış tanılanmasına neden oluyor
Hangi açıdan okunursa okunsun, gayet net bir biçimde algılanan Beklan Algan portresini, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kaleminden okumak için, lütfen, tıklayınız:
Ustam Beklan Algan yada bir tiyatro masalı...
Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: Ölüm, yaşamın bir uzantısı, doğal bir sonucu olsa da, ustam Beklan Algan'ın ölümüyle bir parça da ben öldüm
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)