31 Ocak 2010 Pazar

LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Hilmi Bulunmaz
31 Ocak 2010


LİNÇÇİ yayıncı Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) sahibi olduğu LİNÇÇİ tiyatrom.com sitesinden alarak, olduğu gibi aşağıya aktardığımız Timur'un "İŞTAH MI BIRAKTILAR" başlıklı yazısını, bir tür itirafname olarak değerlendirdiğimizden, deşifre etmeyi uygun gördük. Yatık olarak dizilmiş sözler 3. Abdülhamid Timur'a ve yatık olmayan sözler bize aittir.


***


3. Abdülhamid diyor ki:

..........Üç dört gündür başladığım yazıyı tamamlamak için oturuyorum ama içimden gelmiyor bir türlü. Adamda yazma isteği, iştahı bırakmadılar ki. Tartışmanın, polemiğin hatta kavganın bile bir adabı bir nezaketi olur değil mi efendim?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Sen yine çok iyisin; sadece üç dört gündür yazamıyorsun. LİNÇÇİ yoldaşın Mustafa Şükrü Demirkanlı, senden bin beter; yaklaşık olarak bir yıldır yazamıyor! Adamda hiçbir yazma isteği kalmadı. Adam tamamıyla yazı yazma iştahından kesildi. Adamın nutku tutuldu! Adamın parmağında dolama çıktı! Adam, kuvözde büyüttüğü Tiyatro... Tiyatro... dergisini, LİNÇÇİ Gülhan Avşar'a satıp, LİNÇÇİ Gülhan Avşar'ın yanında işçi oldu. Adam, aslında, zâten hiç anlamadığı tiyatro sanatından sonsuza dek emekliye ayrıldı!

Kimler sende yazma isteği bırakmadı canım kardeşim? LİNÇÇİ arkadaşların mı? Bak canım kardeşim; bir derdi olan, yazma isteği, iştah falan dinlemez. Oturur, yazar. Ancak, yazarlık melekesine hâiz olmayanlar, başka biçimlerde kendilerini ifade ederler. Senin gibi mızıkçılar da, ağlayıp sızlayarak varlıklarını kanıtlamaya çalışırlar. Bu arada, sana bir şey sormak istiyorum; sen gerçekten yazar olduğuna inanıyor musun?! Peki, bir soru daha; bir yazarın LİNÇÇİ yada bir LİNÇÇİnin yazar olabildiği nerede ve ne zaman görülmüştür?!!!

"Tartışmanın, polemiğin hatta kavganın bile bir adabı bir nezaketi" olduğuna dikkat çektiğin için, sana "günaydın" diyorum! Bunu söyleyen sen misin? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Bu sözlerinden sonra, kulaklarıma, gözlerime, burnuma, ağzıma, bedenimdeki hiçbir organa inanamıyorum. Senin gibi bir LİNÇÇİ, nasıl olur da böyle bir söz etmeyi kendinde hak olarak görebilir? Dünyanın sonu mu geldi? Yoksa hayal mi görüyorum? Biri bana gerçeği söylesin!

Bu adab ve nezaket sözlerini en son sarf edebilecek kişi sensin. Senin gibi bir LİNÇÇİnin, hem de LİNÇ KAMPANYASI elebaşısının, adab ve nezaketten bahsetmesi hiç şık durmuyor. Bu sözleri sana yakıştıramadım 3. Abdülhamid kardeşim!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Son üç-dört günde üç ayrı kişiden…

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Kim bu "mahşerin üç atlısı"? LİNÇÇİLERin içerisinden birileri mi? Mustafa Şükrü Demirkanlı, Üstün Akmen, Prof. Dr. Özdemir Nutku mu? Sen, bu "mahşerin üç atlısı"nın adlarını "açıkça, mertçe, Türkçe" yazmayınca, ben de ister istemez ilk aklıma gelen LİNÇÇİLERin adlarını sıralıyorum.

3. Abdülhamid diyor ki:

.........."Sen Kimsin, Kim oluyorsun da..."

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Sana, bu ölümden bile acı ve kavgada bile asla söylenmeyecek lafları kimler söyleme cüretinde bulundu? Bu ağza alınmayacak lafları, LİNÇÇİLERin içerisinden birileri mi söyledi? Sen hiç merak etme kardeşim, ben onların ağızlarına acı Siverek biberi sürerim! Ben onların ağızlarına biber sürdüğümde, "Yandım Allah!" diye bağırarak kendilerini, Boğaziçi Üniversitesi'nden rahatça görünen Boğaziçi Köprüsü'nün intihar etme localarında bulurlar.

Sen, bana sadece onların adlarını, ikametgâh senetlerini, nüfus cüzdanı suretlerini, vatandaşlık numaralarını, varsa başka numaralarını tek tek yaz, ben onları teker teker kalemime dolar, eşek sudan gelinceye dek eleştiririm. Biliyorsun; benim eleştirilerim çok sert olur. Defalarca senin ve diğer LİNÇÇİLERin tadına baktığınız eleştirilerimi, şimdi de seni LİNÇ etmek isteyenlere tavsiye edebilirsin. Senin tavsiyene uyanlar olursa, onları talim ve terbiye edip, tek ayak üstünde millî eğitimden geçirebilirim!

3. Abdülhamid diyor ki:

.........."Sen hangi hakla"

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bu sözleri kim, nerede, ne zaman, nasıl, niçin, hangi hakla sana yöneltti? Vah benim kardeşim; bu aşağılık yaratıklar, demek seni üzmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar! Seni böyle aşağılayan insanların adlarını yazmayıp onları ele vermeyerek, korkunu mu gizliyorsun canım kardeşim? Böyle yaparak onları daha cüretkâr, daha sahtekâr ve daha şirret bir ruh durumuna doğru sürüklüyorsun kardeşim. Biliyorsun ki, korkunun ecele faydası yoktur. Eceli gelen köpek, cami duvarına işer. Son yazdığım tümcenin konumuzla pek ilgisi olmasa da, senin yazma "tekniklerinden" etkilendiğim ve ben de senin dağınık yazılarından feyz alarak kendimi yazar sanmaya başladığım için, parmaklarımın ucuna gelen her sözü, doğru mu yanlış mı diye hiç tartmadan, olduğu gibi klavye üzerinden bilgisayara, oradan da Internet ortamına aktarmayı bir halt sanıyorum canım kardeşim.

3. Abdülhamid diyor ki:

.........."Sen bu salahiyeti nerden alıyorsun?!" türünde mailler alınca kimlik bunalımına girdim.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Seni üzeceğine emin olduğum bu lafları kim yada kimler sarf etti? Vah benim LİNÇÇİ kardeşim vah! Sana yazık ediyorlar. Düştüğün duruma bir bak. Tam bir Victor Hugo kahramanı gibisin. Âdeta, Sefiller romanındaki karakterlerin, ruh girdaplarında çektiği acıların benzerini çekiyorsun. Bir antik Yunan tragedyasındaki yazgısı boynuna asılmış oyun kişilerinin gölgesi gibisin, canım kardeşim. Oysa daha çok yakın zamana dek, LİNÇÇİ biraderlerinle can ciğer kuzu sarmasıydın. Bu millî birlik ve beraberlik ruhuyla mutlu ve mesut bir hayatın vardı. "Ne oldu sana, ne oldu böyle?" Yoksa nazar mı değdi?

Senin içerisinde bulunduğun ruh durumu, tam bir "Kurt kocayınca, köpeklerin maskarası olur!" durumu! Senin LİNÇÇİ olduğunu hemencecik unutan bu belleksiz cahillere karşı suskun kalmamalısın. Bu LİNÇÇİLERin iğrenç suratlarına bakıp, ağzını her zaman açtığından çok daha fazla açarak, ama asla esnemeden, "Susma, sustukça sıra sana gelecek!" sloganını atmalısın.

Bu LİNÇÇİLERin karşısında ellerin armut toplamamalı. "Armudun sapı, üzümün çöpü" diye ikirciklenirsen, inan olsun, bu LİNÇÇİLER, aç kalınca birbirini gözü kapalı yiyen çakallara benzediklerinden, senin üzerinde tepinip, bütün insanî değerleri parçaladıkları gibi, seni de paramparça ederler alimallah. Aman kendine dikkat et, kardeşim! Leşle beslenen bu çakal sürüsüne yem olma!

Biliyorsun ki, "Armudun iyisini ayılar yer." Bu sözün konumuzla ne ilgisi mi var? Hiçbir ilgisi yok. Bundan böyle, ben de senin yönteminle yazmaya başladım. Sen, hiç düşünmeden, gelişigüzel yazıyorsun ya; ben de, hiç düşünmeden, gelişigüzel yazmayı deniyorum. Bu paragrafta, son olarak şunu söylüyorum kardeşim: Seni kimlik bunalımına sokanlar, kimliksiz kalıp "öteki"nin, "beriki"nin kimliğine muhtaç kalırlar inşallah! Allah, onları çarpıp bölerek logaritmalarını çıkarır da, hepimiz onların aşağılık davranışlarından kurtuluruz inşallah!! Amin!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Sahi ben kim oluyorum da!..

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Senin gibi bir LİNÇÇİnin kim olduğunu, sadece LİNÇÇİ olmayan, LİNÇ KAMPANYASIna karşı çıkabilecek yüreğe sahip dürüst insanlar, tam anlamıyla bilebilirler! Senin gibi LİNÇÇİye herhangi bir LİNÇÇİ asla hesap soramaz. Buna sen izin versen, ben izin vermem.

Bak canım kardeşim, öznesiz tümce kurmayı bırakıp, sana caka satanların adlarını deşifre et de, bu LİNÇÇİLERin ağızlarının payını, en yetkin yazılarımla ben vereyim! Sen, bu konuda bana güvenebilirsin kardeşim? Bir proleterin, bir sosyaliste güvenmesi denli doğal bir şey olamaz. "Bana güven, gerisini merak etme sen!"

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Hatırlatayım efendim.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Neyi? LİNÇ KAMPANYASInı mı? "Yaşasın Sansür"ü mü? Gerçekçi yazar Coşkun Büktel ile sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için, Mustafa Şükrü Demirkanlı ile birlikte örgütlediğiniz iftirayı mı? Neyi?!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben zaman zaman ısrarla galalarınıza davet ettiğiniz kişi oluyorum, memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Seni, galalarına davet eden kurum ve/ya kurumlar hangisi? Devlet Tiyatroları mı, Şehir Tiyatroları mı? Davet eden kim ve/ya kimler? Ayşenil Şamlıoğlu mu, Orhan Alkaya (Kazmacıbaşı) mı, Nurullah Tuncer mi? Kim?... LİNÇÇİLER ORDUSUnda birlikte görev yaptığınız İstanbul Devlet Tiyatrosu eski Genel Müdürü LİNÇÇİ onbaşı Osman Wöber mi, yoksa asla LİNÇÇİ olmaya tenezzül etmeyen İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Şakir Gürzumar mı? Kim?...

3. Abdülhamid; neden öznesiz tümce kuruyorsun? Özneleri sıralarsan, yani özneli tümce kurarsan, LİNÇÇİLER ORDUSU'ndan ıskartaya mı çıkarılırsın? Seni vebalı hasta kategorisine dahil edip "öteki"leştirirler mi? Yoksa, senin için de bir LİNÇ KAMPANYASI mı başlatırlar? Başlatsalar bile asla başarılı olamazlar. Çünkü biz, senin yanında yer alıp LİNÇ ORDUSUna karşı yalın kalem savaşırız!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben zaman zaman yazı yollayıp yayınlattığınız, yazı yayınlatmaya değer bulduğunuz ve tiyatro kamuoyuna ulaşmakta başvurduğunuz kişi oluyorum efendim, memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bırak şimdi havaya konuşmayı, özne ver özneee! Sana kim ve/ya kimler yazı yollayıp yayınlatmaya değer bulduktan sonra, sana dirsek gösterdi?!! Onların adlarını sıralayıp, onlara karşı çıkabilecek bir yüreğe sahip değilsen, lütfen, daha önceleri defalarca yaptığın gibi, tiyatro alanını son defa ve asla dönmemek üzere terk et. Tiyatro dışındaki sıradan hayatına kesin dönüş yap!

Tiyatro alanında mücadele edebilmek için Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya ve Hilmi Bulunmaz gibi yürekli ve tiyatro sanatına sonuna dek inanmış, militan ruhlu insan olmak gerekir! Bu ağlayıp sızlama içeren, tam bir itirafname olan yazını yukarıdan aşağıya, soldan sağa defalarca okuduktan sonra, ben de tepeden tırnağa memnun oldum efendim!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben itirazınız olmaksızın aynı dergide yayın kurulu üyeliğini paylaştığınız kişi oluyorum efendim, bir kere daha tanışmaktan memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Yayın kurulu üyeliği yaptığın bu dergi, yaklaşık olarak yirmi yıldır Türkiye tiyatrosunun kanını damla damla emen Kırım Kongo Kenesi kaportalı Tiyatro... Tiyatro... dergisi değil mi? Mustafa Şükrü Demirkanlı gibi tescilli bir yalancının "yönettiği" bir derginin adını verebilecek denli küçücük bir cesarete bile sahip değilsen, al misketlerini ve oyun alanını hemen terk et, 3. Abdülhamid kardeşim!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben daha 10-15 gün önce yazdığı yazıyı yollayıp altına da "tek kalemiz senin siten kaldı" diye not düştüğünüz kişi oluyorum efendim, bir kere daha tanışmaktan memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Sana böyle "not düşen" münasebetsiz kim? Can Doğan mı, Orhan Aydın mı, Ceren Okur mu, Üstün Akmen mi, Sabiha Topallar mı, Hakan Yozcu mu, Eda Atalay mı, Tuncay Özinel mi, Roza N. Legere mi, Metin Coşkun mu, Gülay Çıtak mı, Ömer Faruk Kurhan mı, Azade Küçükaycan mı, Dündar İncesu mu, Öney Olcaytu mu, A. Emrah Özdilek mi, Kaan Erkam mı, Kemal Oruç mu, Adnan Tönel mi, Nazlı Masatçı mı, Orçun Masatçı mı, Zülâl Arslan mı, Esra Tuncer mi, Suat Başkır mı, Deren Soykan-Duygu Usanmaz mı...? Kim, kim, kiiim?!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben Osmanlı’dan bugüne en eski tiyatro kurumumuz Şehir Tiyatroları çatısı altında o dönemin en yetkili makamınızca panel düzenlemeye yetkili kılınmış kişi oluyorum efendim, bir kere daha memnun oldum efendim!.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

"o dönem" hangi dönem? "en yetkili makam" ne? "panel" konusu ne? Sen ancak, LİNÇ KAMPANYASI sürecinde tepe tepe kullanılıp, hemen ardından, yani son kullanım tarihi geçer geçmez, en yakın çöp kutusuna atılacak bir yetkinliğin dışında, herhangi bir yetkinliğe sahip olmadığını, olamayacağını kanıtlamış bir kişisin. Sen ancak, gerçekçi yazar Coşkun Büktel ile sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için kurulup arenaya sürülmüş paslı, vidaları gevşek ve gıcırdayan bir robotsun!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben dört ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonundan plaket / ödül verme gafleti gösterilmiş kişi oluyorum efendim, memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Sana "plaket / ödül verme gafleti" gösteren "dört ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu" hangileri? "dört ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu"nu tek tek sıralamak seni yoracaksa, "üç ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu"nu sırala. "üç ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu"nu sıralamak zor gelirse, "iki ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu"nu sırala. O da seni yorarsa, sadece "bir ayrı tiyatro kurum ya da organizasyonu"nu söyle. Onu da söylemek istemiyorsan, Coşkun Büktel'in; "İnsanları suç belgesi göstermeden ya da suç belgesinin orijinal kaynağını belirtmeden -orijinal kaynağa link vermeden- suçlayacak kadar alçak değilim." sözüne kulak ver ve lütfen, tiyatro alanını hemen ve ivedilikle terk et!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben ulusal hatta uluslararası uzantılı Tiyatro dernekleriniz adına başka organizasyonlar da yapmış kişi oluyorum efendim, bazılarına sizler de katılmıştınız, bir kere daha tanıştığımıza memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bu derneklerden birinin, evet sadece birinin adını yaz. Hiç çekinme, yaz. Kalemin mi yok? Hiç önemli değil. Neredeyse yirmi dört saat yanından hiç ayırmadığın bilgisayarına yaz. Elektrikler mi kesildi? Telefonunun mesaj bölümünü tuşlayıp, yazdıklarını en yakın LİNÇÇİ yoldaşlarından biri olan Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın telesekreterine gönder. O, senin adına senin haklarını, senden de daha "iyi" savunur. Ona da güvenmiyor musun artık? O halde, sen tek başına da olsa savaşımını yürüt.

Canım kardeşim işçi Timur, eğer gerçekten LİNÇÇİLERe artık güvenmiyorsan, onlardan bağını kopar ve mutlu aile reisi olarak normal yaşamına dön. Mustafa Şükrü Demirkanlı yada bir başka LİNÇÇİden korkma, arkanda ben varım! Sana karşı herhangi bir yaptırım uygulamaya kalkarlarsa, örnekse sana karşı bir LİNÇ KAMPANYASI düzenleme gaflet ve delaletinde bulunurlarsa, benim ilelebet payidar olacak bu mücadelemle onlara kanımın son damlasına dek direnir, onlar 1100 kişilik aşağılık bir LİNÇ ORDUSU'na sahip olsalar bile, ben tıpkı bir Ulubatlı Hasan gibi mücadele etmeyi sürdürürüm. Sözüm söz. Ben şimdiye dek hangi sözü verdiysem, mutlaka bu sözümü yerine getirdim. Sana verdiğim sözü de bir senet olarak kabul et.

Senin ağzına acı biber sürme korkusu salan bu "Tiyatro dernekleri" hangileri? Lütfen, yaz. Yoksa, bu "Tiyatro dernekleri"nden biri, LİNÇ KAMPANYASI sürecinde birlikte pislik yaydığınız Tiyatro Eleştirmenleri Birliği mi? Bu pislik yayan birliğin beş kişilik Yönetim Kurulu'ndaki LİNÇÇİ Başkan Üstün Akmen, LİNÇÇİ Başkan Yardımcı Prof. Dr. Hasan Anamur, LİNÇÇİ Genel Sekreter Metin Boran ve LİNÇÇİ Sayman Beki Haleva'dan mı korkuyorsun? Sadece bu dört LİNÇÇİden değil, tam tamına 1100 LİNÇÇİden bile kormayan Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya, Erbil Göktaş, Hilmi Bulunmaz ve daha bir sürü insan varken, sen neden susuyorsun?... Haydi konuş be çocuk! Beni çileden çıkarma!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben hiç istemediğim halde ille de yeniden diyerek onuncu yılda da tiyatronun kahrını yaşamaya mahkum edilip sonra da ilk onaylamadığınız yazısında dışlanmaya hatta dışlatmaya hatta bazı yerlerden, derneklerden de aforoz ettirilmeye çaba sarf edilen kişi oluyorum efendim, memnun oldum efendim!

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Canım kardeşim Ahmet Ertuğrul Timur, sen bu yazıyı yazarken ruh durumun nasıldı? 3. Abdülhamid kardeşim, seni bu denli kızdıranlar kimler? İfade verirken çok gizli kapaklı konuşuyorsun canım kardeşim! İfadende mantık hataları var. Olay örgüsünü tam olarak açımlayamıyorsun. Durumun giriş, gelişim, sonuç bölümlerinin dramatik düzlemlerini Mimesis diline yakın bir dille betimlemeye çaba harcadığın için seni anlamak asla mümkün olmuyor.

Sen hiç istemediğin halde ille de yeniden tiyatro dünyasını kirletmen için seni zorlayanlar kimler? Bu güruhun adlarını veremiyorsan, hiç olmazsa kod adlarını ver. Kod adlarını vermen benim için yeterli. Yalan Makinesi mi, Bileyci mi, Feci Felsefeci mi, Yaşam Cahili mi? Kim yada kimler? Bu kaka çocuklar, seni zorlarken nasıl bir yaptırımda bulundular. Sana hakaret mi ettiler? Sana darp mı uyguladılar. Bir yerine 220 volt elektrik mi verdiler? Hiç istemediğin halde ille de yeniden diyerek onuncu yılda, Onuncu Yıl Marşı'yla mı seni inandırdılar? Senin eline elma şekeri tutuşturarak kandıramayacakları bir yaşta olduğuna göre, hangi kumpaslarla seni kafaladılar? Senin hangi yazını onaylamadılar? Yani sana, "Yaşasın Sansür" sloganı eşliğinde sansür mü uyguladılar? Senin yazını yada tavrını onaylamayanlar, sana sansür koyanlar, ATATÜRKÇÜ mü, ATAKÜRTÇÜ mü? Kim bunlar?

Sadece Türkiye tiyatrosunun değil, tüm karar verme organlarının işçi sınıfı lehine işlemesi adına çalışan sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı sindirmek için sopa ve/ya havuç gösterme gayretlerine karşın, asla başarılı olamayan bu kişiler kimler? Çekinme, bu kişilerin adlarını yaz! Onlar senin kılına bile dokunamazlar. Senin herhangi bir kılına zarar verirlerse, kıldan ince kılıçtan keskin kalemimle onların üzerlerine bir kez daha giderim. Onları, her zaman yaptığım gibi, analarından doğduklarına pişman ederim. Onları sıçtıkları yere dek kovalarım.

Her kalem darbemde biraz daha küçülen bu zavallılar, Türkiye tiyatrosunu şimşek hızıyla terk edip giderler. Onlar ki, sadece karanlık köşelerinde özgürce hareket eden Franz Kafka'nın Gregor Samsa'larından başka bir şey olmadıkları için, bu hamam böceklerinden çekinme, hemen elinin altındaki elektrik düğmesine bas ve hepsini Hades ülkesine ihraç et. Haydi ama Ertuğrul, arkanda binlerce yıllık mücadele tarihi var!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Bazılarınız bu defa ben de varım, ben de yazayım deyip de sonra yüzde yüz müşteri memnuniyeti bulamadığınızda mazeret bile göstermeksizin sessizce çekildiğiniz yayının yayıncısı oluyorum efendim, memnun oldum efendim! Ama bu defa siz pek memnun kalmadınız sanırım. Geçen defa da öbürküleriniz memnun kalmadı galiba. Birkaç hafta önce de berikileriniz memnun olmamıştı hatırladığım kadarıyla. Gelecek hafta, gelecek ay da bazılarınız memnun kalmayabilir efendim.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Ben, memnun kalmayanlardan birini biliyorum; Müşteki Ömer Faruk Kurhan, hemen çekip gitti. Oysa, seninle birlikte o da, www.tiyatrom.com sitesinin editörüydü. Editör olduğunu açıkladığın bu Feci Felsefeci'nin gidişini, gerekçesiyle birlikte neden duyurmadın? Okurlarını eşek yerine koymaktan utanmıyor musun? Batan gemiyi önce fareler, LİNÇÇİ siteyi de önce Feci Felsefeciler terk edip bir başka LİNÇÇİ siteye iltica ederler.

Gemiyi terk eden diğer fareleri de sen yaz, Timur. Coşkun Büktel ile Hilmi Bulunmaz'a rahatça iftira atıp LİNÇ KAMPANYASI düzenleyebilecek cahil cesaretine sahipsin de, neden seni orta yerde bırakarak çekip giden bu çapulcuların adlarını yazabilecek cesarete sahip değilsin! Seni yarı yolda bırakıp giden bu çapulcular, sanırım seni tehdit edip, bıçak bilemiyorlardır! Olmuyor ama 3. Abdülhamid!! Beni kızdırmaya başladın ha!!! Oysa sen, bu LİNÇÇİler içerisinde tek proleter olduğun için, senin "avukatlığını" da yapmaya razıyım ben. Bana bir "vekalet" ver, sen git paşa gönlünü eğlendir. Bu çapulculara karşı, senin adına da mücadele etmek bana onur verir. Sen bu çapulcuların adlarını ver, gerisine asla karışma. Ben her şeyi hallederim. Benim kalemimdeki mürekkep, hepsinin üzerlerini örtmeye yeter de artar bile!

Kim bu memnun kalmayanlar? Bak, Timur, çapulcu kültürden başka bir kültüre sahip olmayan kişilerden korkmak, çapulculara ortak olmak anlamına gelir. Zâten, LİNÇ KAMPANYASI sürecinde talan ve yalandan başka silahı olmayan bu çapulcularla yeteri denli ortaklık yaptın. Bırak artık bu teslimiyetçi ortaklıkları. Proleter olduğunu unutma ve "sınıfın bil safa gel"! "Öbürküler" kim? Bu öbürkülerin adlarını vererek yaz da, onları da kalemimizin ucuna dolayalım! "Berikileri" de yaz, onlar da payına düşeni alsınlar! "Bazıları"na da kalemimizin mürekkebi bol bol yeteceğinden, lütfen, onların da adlarını yaz!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ama olmaz ki canım efendim, olmaz ki... Sizi hep memnun edemem ki... Sizi hep memnun etsem o zaman ben "siz" olurum, ki siz olsam bile hangi biriniz olursam diğerleri memnun olmaz ki.. Olmaz ki canım efendim, ben gül ağacı değilem ki her gelene eğilem...

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Olmaz ki, böyle de yazılmaz ki!... Bu yazıdaki gibi öznesiz tümceler kurulmaz ki!... Kimleri mennun edemezsin? Tiyatro Yalancılar Birliği'ni mi? Mustafa Şükrü Demirkanlı, İsmail Can Törtop, Yaşam Kaya, Cüneyt Yalaz, T. Murat Demirbaş'ı mı? Yok aslında LİNÇÇİLERin birbirinden farkı, ama sen 3. Abdülhamid'sin! Gül ağacı bile, senden çok daha dik bir karaktere sahiptir. Gül ağacı bile, LİNÇÇİLERin karşısında asla eğilmez!

3. Abdülhamid diyor ki:

.........."Sen kim oluyorsun ki" buyurmuşsunuz efendim. Ben hiç kimseyim efendim, hiç kimse. Sadece 22 yıldır vergisini daha eline geçmeden ödeyen ve bunun bir kısmıyla sizi finanse eden ve kamuya ait olan ya da kamuoyu önünde olan sizlerle ilgili her vatandaşın söz hakkı olabileceğine inanmış bir vatandaşım efendim, memnun oldum. Siz memnun olmasanız da, sizi memnun edemesem de ben memnun oldum efendim.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Gerçekten sen kim oluyorsun, Timur kardeşim? Sen kim oluyorsun da, Coşkun Büktel ile Hilmi Bulunmaz'ı, aşağılık ve lümpen tiyatro esnafıyla birlikte LİNÇ etmeye yelteniyorsun?! Sen, yeri geldiğinde, Türkiye tiyatrosunun kanını damla damla emen Kırım Kongo Kenesi gibi ölümcül düzenbazların kullandığı tescilli bir LİNÇÇİsin! Senin gibi bir "kapitalsiz kapitalist"in bile iktidarını savunan sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz ile Türkiye dramatik yazarlığının Everest'i Theope'yi yazmış Coşkun Büktel'i LİNÇ ederek mi görevini yerine getirmeye çalışıyorsun 3. Abdülhamid kardeşim?!

Bana bak canım proleter kardeşim işçi Ertuğrul, seni insanlıktan çıkarıp bir LİNÇÇİ hâline getirerek üzerimize salan Mustafa Şükrü Demirkanlı, Cüneyt Yalaz, T. Murat Demirbaş, Ömer Faruk Kurhan, Üstün Akmen, Tuncer Cücenoğlu, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Prof. Dr. Hasan Anamur, Prof. Dr. Hasan Erkek, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Prof. Dr. Hülya Nutku, Prof. Dr. Yusuf Eradam, Metin Boran, Beki Haleva, Yücel Erten, Tamer Levent, Adnan Tönel, Orhan Aydın, Osman Wöber, Orhan Kurtuldu, Fırat Güllü, Arif Akkaya, Genco Erkal, Ragıp Ertuğrul, Hakan Gerçek, Ayşe Kilimci, Haluk Işık, Savaş Aykılıç, Hüseyin Köroğlu, Bülent Sezgin, Kemal Kocatürk, Kenan Işık, Kerem Kurdoğlu, Cüneyt İngiz, Levent Çağlayan, M. Ergün Işıldar, Mehmet Ali Kaptanlar, Deniz Atam, Mehmet Ergen, Mehmet Nurkut İlhan, Mehmet Tekkanat, Tuncay Özinel, Ümran İnceoğlu, Murat Karasu, Yaşam Kaya, Nalan Özübek, Yiğit Sertdemir, Erhan Gökgücü, Nihal Kaplangı ve adlarını burada tek tek sıralayamadığım için kendilerinden binlerce kez özür dilediğim LİNÇÇİLERin tümü devletin çanağını yalamak için can atan biçarelerdir. Onların hiçbiri senin gibi proleter bir yapıya asla sahip değiller. Canım kardeşim Timur, bir kez daha yineliyorum: "Sınıfın bil safa gel!"

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Peki, siz kim oluyorsunuz efendim? Sahi siz kimsiniz?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Öznesiz tümce kurduğun için, onların kim olduğunu bir türlü öğrenemiyoruz. Ancak, onların tümümün birer LİNÇÇİ olduğunu varsaydığımızdan, onların birer HİÇ olduğunu dile getirmekte yarar görüyoruz! Onlar birer HİÇ. Onlardan korkma ve sınıf bilincini bir zırh gibi kuşanarak, bu HİÇLERİN karşısına çık. Sen çıkamazsan, bir kez daha yineliyorum, bana "vekalet" ver, proleter kalemimle ben onların canına okur, çanlarına ot tıkarım!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Kiminiz her dönem ve her devirde her devrin adamı olma erdemini göstermiş, kiminizse hep değişken... Aynaya baktığınızda ne görüyorsunuz efendim? 30 yıl önce neredeydiniz? Geçen yıl nerede ve bugün nerede? Ya gelecek yıl nerede olacaksınız?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Ne erdemi işçi kardeşim? Böylelerinde erdem namına bir şey asla bulunmaz! Bunlar birer denizanası gibidirler. Dalga nereye sürüklerse oraya savrulurlar. Bunlar omurgasızdırlar. HİÇ. Bunlar HİÇ olduklarından, aynaya baktıklarında da kocaman bir HİÇ görürler. Zâten bunlarda aynaya bakabilecek denli yiğitlik de yoktur. Bunlar, şunlar, onlar... birer HİÇ olduklarından, ZAMAN kavramına da asla sahip değildirler. Bunlar için 30 yılla 1 yıl arasında hiçbir fark yoktur. Bunlar hiçbir şeyin farkında olmadıklarından, bunlara laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan daha zordur. Hattâ deveye hendek atlatmak mümkün olmakla birlikte, bunlara laf anlatmak asla mümkün değildir. Çünkü, devenin boynuyla birlikte bazı yerleri eğridir; ancak, bunların ruhlarındaki imgeler bile eğri büğrüdür. Bunların yaptıklarını sanat sanmak, sadece ve sadece mide bulantısına neden olur.

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Ben hep buradayım efendim. Bu kez size rağmen buradayım ve size rağmen sizin de hayrınıza kafa yormaktayım efendim.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Yukarıdan aşağıya, soldan sağa, her türlü alanda yinelediğim gibi, bu "mirasyediler" için kafa patlatmanı, bunların hayırları için kalem oynatmanı hiç doğru bulmuyorum işçi kardeşim. Onlar ki üretmiyor, onların dünyasıyla bir proleterin dünyası aynı olamaz. Bir proleter, hiçbir burjuva ve/ya küçük burjuva için ter dökmemeli. Bize gel, bizim safımıza gel gibi bir aymazlık içerisinde değilim. Sadece ve sadece "sınıfın bil safa gel" demekle yetiniyorum!!!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Satır aralarından gardınızı aldığınızı sezdirmektesiniz. "Hele bir yaz da..." demektesiniz. Elbette efendim, elbette beklerim cevaplarınızı, elbette beklerim açılımlarınızı… Ama gard almaya ne gerek var efendim, anlamadım ki??? Ah bir fark edebilseniz biz aslında aynı yerdeyiz ve aslında gardımızı asıl almamız gerekenler ayan beyan ortada...

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bunların, şunların, onların... satır aralarından değil, bileyledikleri bıçaklardan, kılıçlardan ve satırlardan bile asla korkmamak gerekir. Onların tümü birer korku yontusu olduklarından, onlardan ürkmek yerine, onların üzerine üzerine gitmek gerekir. Bunlar, şunlar, onlar, zâten halkın vicdanında mahkum olmuş birer zavallıdırlar! Bence, herşeyi yaz canım kardeşim! Onlar sana, canını sıkacak bir yanıt verirlerse, ben onlara onlarca, yüzlerce, binlerce... can sıkacak yanıt veririm; sen hiç merak etme. Onlar sana "bir şey" yaparlarsa, ben onlara "on şey" yaparım.

Bunlar, şunlar, onlar... bir şeyler yazsınlar ki, ortalık şenlensin. Piyasa kıpraşsın. Tiyatro piyasasının yeni yalanlara ihtiyacı var, canım kardeşim. Tiyatro piyasasının durgunluğunun egemenliği nedeniyle, çoktandır LİNÇÇİLERle eğlenemiyorum.

Bunların gardını anlamak da, gardını düşürmek de çok kolay işçi kardeşim. Bunlar sadece gard alırlar, başka bir şey yapamazlar. Kendi gardları yetmezse, "badigard" kullanırlar. Tıpkı seni LİNÇ KAMPANYASInda "badigard" olarak kullandıkları gibi.

Beni boşuna mı uğraştırıyorsun canım kardeşim 3. Abdülhamid? Sen bir türlü sınıfsal ihanetini imha etmeyecek ve "sınıfın bil safa gel" sözlerini ezberlemeyecek misin?

Kimlere karşı gardınızı almanız gerekir? Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya, Erbil Göktaş ve diğer namuslu tiyatro sanatçılarına mı? Şimdiye dek aldığınız gardlar hiçbir halta yaramadı; şimdiden alacaklarınız da hiçbir halta yaramayacak!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Şimdi dönelim konumuza

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Vallahi çok sevinirim!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Elbette her siyasal yönetimin kendi programları, projeleri ve ondan da öte emelleri vardır. Elbette buna CHP de dahildir hatta iktidara gelse TKP de. Elbette geçmişte CHP'nin de çok büyük yanlışları olmuştur, bugün AKP'nin de.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Topu orta sahada dolaştırıp, maçı daha fazla gol yemeden bitirme seansı!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........İşte o nedenle ısrarla dönüp dolanıp ille de mali, idari, sanatsal özerklik demiyor muyuz? Ancak o zaman kim iktidar olursa olsun sanat kurumları görece daha bağımsız olur demiyor muyuz? Ancak o zaman kendi belirlenmiş bütçesiyle kavrulacağı için kendi iç denetimini kurar aile şirketine dönmesinin de, dedikoduların, ayak oyunlarının da, bankamatik sanatçılığı var ise, oyun seçiminde kayırmacılık var ise onların da önüne kendi iç denetimiyle geçer demiyor muyuz? Ancak o zaman kolektivizm gelişir ve kuruma kefen biçenlere karşı direnebilir demiyor muyuz? Yanlış mı bunlar? Neden gardınızı almak o zaman?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Özerklik elde edebilmek için burjuvaziye karşı mücadele etme azmiyle dolu olmak gerekir. Coşkun Büktel ile Hilmi BulunmazLİNÇ etmek için enerji harcayarak, ancak tiyatral faşizme hizmet edersiniz! Bu işler demekle olsaydı, lafla peynir gemisi yürürdü! Bu işler için, yineliyorum, sağlam bir dünya görüşüne sahip olmak gerekir. Sınıfsal ihanet içerisinde olmamak gerekir. LİNÇÇİLERden, iftiracılardan yana olmamak gerekir. "Özdemir Nutku skandalı"nda net tavır sergilemek gerekir. Yalan makinesi Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın dergisinde, Orhan Alkaya -Kazmacıbaşı- ile birlikte Yayın Kurulu Üyesi olan bir kişinin bunları söylemesi pek komik oluyor. LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından biri olan kişinin, bunu söylemesi beni kahkahalarla güldürüyor. Kurum yada kurumlara kefen biçme denemesinden bulunan zaman aşımına uğramış Zaman gazetesi yazarı "Orta" İskender Pala'ya, öncelikle sizin LİNÇ etmek istediğiniz kişiler karşı çıktı. "Orta" İskender Pala konusunda ilk yazıyı kaleme alan "karınca yazar" Feridun Çetinkaya'nın adını anmamak için bayağı kıvrandınız, maşallah!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Özerklik mücadelesi, kavgası verilip kazanılmadıktan sonra olabilecek en güzel atama da yapılsa, en sürpriz isim de yönetime getirilse hiç bir şeyin değişmeyeceğini görmedik mi? Muhalefetin en etkin ismi Orhan Alkaya bir kararla yönetime oturtuluverdiği gibi bir kararla da alınıvermedi mi? Mücadelenin kişilerle ve isimlerle başlayıp bitmeyeceğini size bunca yıl öğretmediyse bile bu son örnek de öğretmedi mi? Şimdi yine aynı tarafta değil miyiz, neden o halde gardınızı almak?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Senin, Tiyatro... Tiyatro... dergisinden Yayın Kurulu arkadaşın olmasına karşın, Mustafa Şükrü Demirkanlı'yla birlikte senin düzenlediğin LİNÇ KAMPANYASIna imza verme enayiliğinde bulunmayan kişi! Yeter, sıktın be Timur, ne diyeceksen "açıkça, mertçe, Türkçe" söyle de anlayalım lütfen!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Bakınız Orhan Alkaya göreve geldikten bir hafta sonra yazdığımız uzun upuzun yazının en sonlarında ne yazmışız.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Allah, bana da, okurlara da sabır versin!

***

http://www.tiyatrom.com/aetimur_yeni_50.htm

Şimdi bundan sonraki olasılıkları da düşünelim.

Orhan Alkaya 6 ayda, 1 yılda şehir tiyatrolarında devrim yapamaz, özerliğe geçemez, katma bütçeyi yeniden koyduramaz, Harbiye bir daha asla yıkılamasın diye çelik konstrüksiyonla kaplatamaz.. Zaten idari yapılanmaya ilişkin fazla da söylencesi yok repertuarı öne çıkarıyor söyleşilerinde.

Seçim olur geçer gider.

Muhtemelen AKP yeniden belediye başkanlığını alır. Bu arada Nurullah Tuncer'in de mahkemesi sonuçlanır ve bir öncekiyle şartlar aynı olduğu için aynen döner makamına geçer. Kadir Topbaş kusura bakma ben ne yapabilirim bağımsız yargı benim de elimi bağlıyor der Orhan Alkaya ile tokalaşır, Orhan Alkaya emekli olur ayrılır.

Oldu ki belediye haklı işten çıkarma gerekçeleri gösterdi Nurullah Tuncer mahkeme kararıyla dönemedi, olsun bu AKP'nin ilk takiyesi değildir seçim sonrası başkan aynı başkan olsa bile yeni bir dönemdir önceki verilmiş sözler bağlayıcı değildir Orhan Alkaya'ya teşekkür edilir ve isteklere uygun yeni bir kişi atanır, yıkım kararları uygulamaya konur. Belediye'de vasıfsız işçi olarak çalıştırılmaya başlanılan Tiyatro bölümü mezunu personel park ve bahçeler yada temizlik işlerine kaydırılarak istifaya zorlanır.

***

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Bakalım söylediklerimizden hangisi olmuş...

..........Orhan Alkaya 1,5 yıl kalmış ve tabi şehir tiyatrolarında (Şehir Tiyatroları'nda) devrim falan olmamıştır, özerliğe (özerkliğe) geçilememiştir; idari, mali herhangi bir değişim, dönüşüm de yaşanmamıştır. Ne katma bütçe yeniden koydurulmuş, ne boş kadrolar doldurulmuş, ne vasıfsız işçiliğe çözüm ne diğer özlük haklarında devrim, dönüşüm, değişim olmamıştır.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Orhan Alkaya (Kazmacıbaşı) devrimci biri değil ki, Şehir Tiyatroları'nda devrim, dönüşüm, değişim yapma isteği içerisinde olsun! Devrim, dönüşüm, değişim isteği içerisinde olmayan bir adam, durduk yerde kendisini neden riske atsın ki? Adam, Mustafa Şükrü Demirkanlı denilen Kırım Kongo Kenesi ayarındaki biriyle Tiyatro... Tiyatro... dergisinde "yoldaşlık" yapabilen biri!

Bırak artık düş görmeyi işçi kardeşim. Herhangi bir kurum yada kuruluşta devrim, dönüşüm, değişim yapılabilmesi için, o kurum yada kuruluşun başındaki kişinin devrimci, dönüşümcü, değişimci olması gerekir. Bir kurum yada kuruluşun başındaki kişinin devrimci, dönüşümcü, değişim olması, o kurum yada kuruluşun devrimci, dönüşümcü, değişimci bir hâl alması için, başlı başına yeterli bir durum değildir. Bir kurum yada kuruluşun devrimci, dönüşümcü, değişimci bir hâl alabilmesi için, başka etmenler de söz konusudur. Ancak, öncelikle bir kurum yada kuruluşun başındaki önder kişinin, mutlaka devrimci, mutlaka dönüşümcü ve mutlaka değişimci olması gerekir.

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu Orhan Alkaya görevini de tamamlamadan, görevinin başındayken ve onun da tanıtım desteğiyle o kurumdaki en muhalif isimin (ismin), yani Orhan Alkaya'nın yönetimi altında yıktırılmıştır. Muhalefette kalmayı sürdürse dozerlerin altına yatacağını beyan etmiş olan Alkaya'nın da onayıyla yıkım başlamış ve bitirilmiştir.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bu yıkım konusunda Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya, Hilmi Bulunmaz, âdeta destan boyutunda yazılar yazıp, video konuşmaları yaptılar. Geçici körlük mü yaşıyorsun işçi kardeşim? Umarım bu körlüğün geçici olarak kalır. Yazılan yazıları okumadın, çekilen videoları görmedin mi? Ne?... Yazmaktan okumaya zaman ayıramıyor musun?

Kazmacıbaşı'nın göreve getirilmesinin başat nedeni, Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin sessiz sedasız yıktırılmasıydı! Ne yapalım işçi kardeş; hayat böyledir işte, sen de muhalefette kalsaydın asla LİNÇÇİ olmayacaktın. İktidarın çanağını yalayan LİNÇÇİLERle birlikte hareket ettin ve sen de çanakçılar safında yer aldın! "Kader işte!!!"

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Nurullah Tuncer mahkeme kararıyla dönmemiştir ve üçüncü paragrafımızdaki ikinci şık gerçekleşmiştir. Efendim Kadir Topbaş Nisan 2009 başında yeniden mazbatasını alıp Belediye Başkanlığ’ını sıfırlayarak yeniden görevde kalmış, Mayıs 2009’da Orhan Alkaya görevinden alınmıştır. Elbette istendikten sonra her zaman gösterilebilecek bir mazeret bulunabilecektir ama galiba mazeret bile gösterilmedi.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Her kirli mendil çöpe atılır. Her fedai, işi tamamlandıktan sonra görevden alınır. Bunda şaşacak hiçbir şey yok. Karşıtı bir durum söz konusu olursa, şaşırmak gerekir. Sen de işini bitirince, yani gerçekçi yazar Coşkun Büktel ile sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için iftira içeren bir metinle LİNÇ KAMPANYASI başlatıp, bu kampanyada başarılı olamayınca, hem de LİNÇÇİ yoldaşların tarafından tarihin çöp kutusuna atılmak isteniyorsun. Orhan Alkaya'nın (Kazmacıbaşı) durumu ile senin durumunun pek farkı yok. Fedai, feda edilmek için kullanılan bir figürdür. Lütfen biraz tarih oku!

Sen suçladığın kişilerin adlarını vermiyorsun, onlar da mazeret göstermiyorlar. Her iki taraf da birbirinin aynı. Her iki taraf da siyasal ve tiyatral iktidara hizmet ediyor. Her iki taraf da LİNÇ kültürünü besliyor. Bir taraf Muhsin Ertuğrul Sahnesi'ni LİNÇ ediyor, diğer taraf Coşkun Büktel'in şahsında gerçekçiliği ve Hilmi Bulunmaz'ın şahsında sosyalizmi LİNÇ ediyor! Değişen bir durum yok. Mantık aynı mantık. LİNÇ aynı LİNÇ! "Tarih tekerrür ediyor."

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Evet, biraz belki abartılı gelen varsayımımızla vasıfsız işçi gibi gösterilen sanatçıların henüz park ve bahçelere, temizlik şirketlerine kaydırılması olmamıştır fakat İskender Pala'nın biçtiği kefen uygulamaya adım adım geçerse sürekli küçülecek bütçe ve kadro ile bunun da yaşanması sürpriz olmayacaktır.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

"Orta" İskender Pala "dışarıdan" ve siz de "içeriden" yozlaştırdığınız tiyatro hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyor. Üstlendiğiniz Vandal görevi layıkıyla yerine getiriyorsunuz! Bunun için her birinize birer maşallah takmak gerekir!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........Yani bir kez daha yineleyelim ki bu iş kahramanlarla, kişilerle, iyi yönetici kötü yöneticilerle olacak iş değildir. Bu iş geçici çözümler geçici kazanımlarla olacak iş değildir. Bu iş ille de özerklik mücadelesi ile çözülmek zorunda olan bir iştir.

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Senin bu yinelemeci mantığın, senin bu bir kamyon laf etmene karşın hiçbir şey anlatmama "ustalığın" sayesinde, ben de yinelemeci bir döngüye kapılıyorum. Orta sahada top öldürüp, rakibi futbol oynayamaz duruma düşüren futbolcudan hiçbir farkın yok 3. Abdülhamid kardeşim.

3. Abdülhamid diyor ki:

..........DAHA NE YAPSIN ADAMLAR. (?) HARBİYE Yİ (HARBİYE'Yİ) ÇOK DAHA GÜZEL ŞEKİLDE YENİDEN AÇTI, DAHA BAŞKA SALONLAR DA AÇTI...

MI ACABA?

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Bu "MI ACABA?" sözü, hemencecik, LİNÇÇİ Kenan Işık'ın sunduğu "Kim bilmem ne kadar ister?" programını çağrıştırıyor!

3. Abdülhamid diyor ki:

..........ERTUĞRUL TİMUR SEN KİMSİN?!!! DİYENLER ONBİNLERİ BULUP PROTESTOLARLA SESİM KESİLMEZSE BUNA DA BİR SONRAKİ YAZIMDA DEĞİNECEĞİM EFENDİM

3. Abdülhamid'i değerlendirelim:

Gerçekten; "SEN KİMSİN?!!!" Bizim sesimizi, başta sen olmak üzere, 1100 kişi kesemedi. Milyonlarca kişi de olsa asla kesemez. Bu konuda korkacak bir durum yok. Sen, doğru dürüst bir iş yaparsan, yani "sınıfın bil safa gel" sözüne kulak verirsen, karşında milyonlarca kişi de olsa, senin yanında olur ve 1100 kişiyi alt ettiğimiz gibi milyonlarca kişiyi de hiç zorlanmadan hemen alt ederiz!

(Kaynak: tiyatrom.com)

Not: Bu bir taslak yazıdır. Yazıyı değerlendirmemiz sürecek. (HB)


***


Ayrıca bakınız:

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi