17 Eylül 2010 Cuma

"Devlet Tiyatroları'nın Aşil Topuğu" Mustafa Demirkanlı'nın en küçük çırağı LİNÇÇİ Levent Çağlayan, ustasının diline öykünerek yazı yazmaya başlamış!

LİNÇÇİ Levent Çağlayan


***


Hilmi Bulunmaz diyor ki:
17 Eylül 2010, 9:00


Mustafa Demirkanlı’nın emekçiler için değil, bunalımlı orta sınıf nüfusunu oluşturan küçük burjuvalar için kalem oynattığını öğrenmek isteyenler, 22.53 dakikalık şu videoyu izleyebilirler: http://vimeo.com/14702610

(Kaynak: Kâzım Şimşek)


***


Oyun'un notu: Aşağıdaki yazıyı, Sayın LİNÇÇİ Gülhan Avşar'ın sahibi, Sayın LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü, Sayın LİNÇÇİ Ayşe Nalân Özübek'in Yazı İşleri Müdürü olduğu ve AKP'li Sayın Ertuğrul Günay'ın yönetimindeki Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı emrinde çalışan Sayın Lemi Bilgin'in yönettiği Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nün verdiği reklâmlarla (avanta, sadaka) beslenen LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin yan kuruluşu, gölgesi gibi hareket eden LİNÇÇİ tiyatrodergisi.com.tr sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık! Ancak, yazıda bulunan LİNÇÇİ ada biz link verip, bu adı kırmızı renkle biz belirgin hâle getirdik. Ayrıca, "BİZ ÇOK ÖZGÜRDÜK!" ile "Biz Çok Özgürdük!"e, biz link verdik!


***


Kan ve Firar (Biz Çok Özgürdük!)


LİNÇÇİ Levent Çağlayan


Türk filmlerinde olur ya hani, her ne kadar sonunda kızın zengin erkeğe varacağını tahmin etsek de ya da haklı olanın baş kahraman olacağını da kestirsek, sonunu hep merak eder film bitene kadar seyreder dururduk, sanki farklı bir sonuç doğacakmış gibi umutlanırdık.

Bu da öyle bir şeydi işte, korkulu ve çıplak bir ölüme davet çıkarırcasına film kokuyordu yaşananlar. Bir yerlerde yanlış giden yanlış hesaplanan arazilerin asılmış tanklarıydık ikimiz de, hiçbir tutanak ölümü geri çevirmeye ve tankları cezasız bırakmaya yetmiyordu. Boş ve anlamsızca bakıyordum yüzüne cellâdımın, biliyordum ki konuşsam o konuşmalarımı anlamsızlaştıracak bir şeyler bulacaktı. Sanki hiç bilmiyormuş gibi tekrar yineledi sorusunu;

- Sevgilin var mı senin?
-Evet!
-Nedir adı?
-Derya!
-Neden ağlıyorsun lan, çok mu özledin Derya’nı?

Yo ağlamıyorum sadece ikimizin de yüzüne çarpan bu rüzgârın nemini içime çekiyorum. Çünkü biliyorum ki istediğini elde ettin, mutlusundur da…

Biz nasıl bu hale geldik bilmiyorum ama beni burada boka sokup küçümseme emrini sağlam yerlerden aldığını senin adını unutmayacağım gibi onları da unutmayacağım. Ne vaat ettiler sana, daha az mı dövecekler seni? Artık yüzüne tükürmeyecekler mi? İt gibi çalışırken, seni vatan hainliğiyle suçlamayacaklar mı? Cebine kaç kuruş daha para koyacaklar, belki aile’ni kurtarırsın o zaman ha ne dersin?

-Ulan senin

Devriye!

-Emredin komutanım!

Ne yapıyorsunuz lan nöbet halinde, ne iş?

-Hiç komutanım bizim tiyatrocu arkadaş bana bir oyun oynadı da kaptırmışım işte kendimi.

Gelen Osman uzmandı. Planlanmış bir komplonun içinde olduğumu düşünmek istemiyordum. Ama biliyordum ki oyun daha yeni başlıyordu.

Bu herif nöbet esnasında ne yapılacağını bilmiyor mu, seni de oyununa alet ediyor?

-Ben söyledim komutanım dinlemedi, yalvardı. “Üşüyorum oynarsam ısınırım” dedi, bende acıdım yap ama sorumlusu sensin dedim.

Kabul etti yani iyi bakalım biraz da ben ısıtayım oyuncumuzu üşümesin garibim. Çıkart üzerindekileri kar’ın üzerine koy!

Bize çocukluğumuzda anlatılan güzel giyimli amcaların böyle yerler de daha da güzel olduklarını gördüm. "Burası senin annen, kardeşin, komşun bunları sev eğer sevmezsen s…..t"

Diyen ağabeylerin, benden daha da vatansever olduklarını bir kez daha anladım. İnsan pazarlamanın satın almanın ve psikolojik tecavüzün ne anlama geldiğini artık çözebiliyordum. Bizim büyümeye ve düşünmeye pek hakkımız yoktu ama biz "Çok Özgür Olmayı Başarabiliyorduk" demeyi dürüst ağabeylerimizin sağlam savaşlarında öğrendik. Özgürce yaşamayı başarıyor fakat topuk altı çivilere boyun eğmiyorduk. Yıllarca muhalefet yapıp insanları küstürüp sonra da ‘’Beni de Fark Edin!’’demek bize yakışmazdı. Bir zamanlar ekmeğini yediğimiz sonra ayrıldığımızda birilerini ona doğru kışkırtıp yok saymaya çalışacak kadar alçak olamazdık. Bir insana küfürle hakaret edecek hatta resmini ters döndürerek orgazm olmak, hayvanların işiydi. Bir dava uğruna yanımızda olanların tuhaf kompleksleri de bizi küçültemezdi. Her ne olursa olsun hayatın haksızlıkları ve zulme karşı yenik düşmeme çabası gösterirken, sonradan görme jakuzilerin bizi yok sayacağını hatta kısa süreli bir hayal olduğunu da bilecek kadar kavrıyorduk geçmişi. Sosyalistlerin de yurt dışlarında kapitalizm ortaklığı hakları olduğu gibi bizim de sucuklu yumurta yiyerek "Biz Çok Özgürdük!" Kitab’ı yazma hakkımız vardı. Kimsenin ekonomik özgürlüğü havadan gelmediği gibi kimse de bizden bağımsız kazanan yapılanmayı bekleyecek kadar cahil olamazdı. Biz çok aforoz edilmeye çalışılan çocuklar gördük sonra da arşivlerde koz olarak saklanılan. Biz çok buza dönüşen karlar gördük, parmaklarımızı donduran. Biz ne ağabeyler gördük hesap numaralarında geçmişin piçliğini saklayan. Ama biliyor musun? Bunlardan hiç korkmadık. Çünkü; "BİZ ÇOK ÖZGÜRDÜK!"

Buz tutmuş kar’ın üzerine cebimdeki notları koyarken buraya gelmeden 15 gün evvel ki notum da kaldı aklım. Dişlerimi sıkarak içime akıtıyordum gözyaşlarımı. Biliyordum ki bütün ömrüm o mektubun içindeydi ve benim hayatım ilerde bana hapis cezası olarak dönüştürülebilirdi.

Vay vay oku bakalım lan şu mektubu
-Komutanım benim okumam yazmam yok.
Tamam lan sen oku oyuncu! Şu feneri de al.

Emredersiniz Komutanım!

Levent Çağlayan
<<>
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Kan ve Firar-3
İki Dil Bir Hüzün (Bir Karadeniz Öyküsü)
Kan Ve Firar 2. Bölüm
“Kan Ve Firar” (1. Bölüm)
Kamuoyuna Bir Açıklama
Seni Okula Almazsak Baban Okulu Basar mı?
Taksim’de Biri Günah Çıkarıyor

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)


***


Ayrıca tıklayınız: Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz,"ölü sevici" ve"Devlet Tiyatroları'nın Aşil Topuğu" Mustafa Demirkanlı'nın kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışıyor!!

Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin, Ayşenil Şamlıoğlu tarafından reklâmla beslenen "Devlet Tiyatroları'nın Aşil Topuğu"nun iftirasına karşı belge sunuyoruz!


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Bir
YENİ YAZARIMIZ: MUSTAFA DEMİRKANLI

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: İki
DEMİRKANLI İKİNCİ YAZISIYLA DERGİMİZDE

Demirkanlı'nın Birli Çamaşırları Serisi: Üç
DEMİRKANLI ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAZIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dört
DEMİRKANLI İŞBAŞINDA

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Beş
DEMİRKANLI TEMİZ OLMAYA ÇAĞIRIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Altı
DEMİRKANLI KİŞİLERLE UĞRAŞIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Yedi
DEMİRKANLI KİŞİLERLE UĞRAŞIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Sekiz
DEMİRKANLI TİYATROYU ZEHİRLİYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dokuz
DEMİRKANLI PANELİZME BEL BAĞLAMIŞ

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On
DEMİRKANLI YALANLARINI SÜRDÜRÜYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On Bir
YALANI YALANLA ÖRTMEK

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On İki
COŞKUN BÜKTEL BULAŞMA, İŞİNE BAK!