1 Ağustos 2007 Çarşamba

Yalanı yalanla örtmek

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On Bir


Hilmi Bulunmaz


Güncelleme: (3 Ağustos 2007 / saat 13.20) Demirkanlı'nın "Hay Allah!" başlıklı yazısı tiyatrom'da yayımlanınca, "Demirkanlı yalanlarını sürdürüyor" başlıklı bir yazıyla karşılık vermiş ve bu yazının, tiyatrom'da yayımlanmasını arzu etmiştim. Bunun için bir e-posta yollamıştım. Sağolsun Timur, sansürcü olmadığını, nesnel ve demokrat olduğunu kanıtlarcasına, yazımı hemen yayımlamıştı...

Peki, o e-postada ne yazıyordu? Hemen aktaralım:


Sayın A. Ertuğrul Timur,

Merhaba,

Mustafa Demirkanlı'nın "Hay Allah!" başlıklı yazısına karşı bir yazı yazdım. Bu yazının tiyatrom'da yayımlanmasını arzu ediyorum. Bence, böylesi daha nesnel olur...

Çalışmalarınızda başarılar dilerim...

H. Hilmi Bulunmaz


Şunun bilinmesinde yarar var: Coşkun Büktel'in, bugüne dek, tiyatrom'dan hiçbir talebi olmamıştır; yazı bile yollamamıştır!... Kendi adına, hiçbir yazının tiyatrom'da yayımlanmasını istememiştir!... Ben de, bugüne dek, Büktel gibi, ne kendi adıma, ne Büktel adına hiçbir talepte bulunmadım. Sadece, yalandan başka silahı olmayan Demirkanlı'ya "dur" demek için, iki yazı yolladım ve birinci yazıyı ivedilikle yayımlayan, sansürcülük yapmayan Timur; ikinci yazıya sansür uygulamış ve yayımlamamıştır!... Timur'un yazdıklarını ayrıca değerlendireceğim...


Not: Bu yazının (Yalanı yalanla örtmek), öncelikle tiyatrom'da yayımlanması gerekiyordu. Ne yazık ki, tiyatrom'un sansürcü tavrı nedeniyle, orada yayımlanamadı. Böylelikle, kendi sitemizde yayımlamayı uygun gördük...


tiyatrom yöneticisi A. Ertuğrul Timur'un "Sansür Belgesi"ni aktaralım:


Sayın Coşkun Büktel'in ve onun adına Sayın Hilmi Bulunmaz'ın benden istediği
Theope polemiklerinin ve onlara göre Coşkun Büktel'e yapılan haksızlığın tiyatrom sayfalarında yer almasıydı bende bu polemiklere yer verdim. Elbette sürekli ana sayfada yada manşette olacak değildi her haber yada yazı gibi geriye alınacaktı. Gerisi beni ilgilendirmiyor. Yenilerini asla eklemeyeceğim gibi haftalık güncellememde de bu polemikler ana sayfadan silinecektir. İllede haftalarca ana sayfada tutmadım diye, illede süren seviyesi düşük polemiklerinize yer vermeyeceğim diye , yada 2 yıldır yer vermedim diye bunun adını sansürcülük koyacaksanız da eyvallah ne istiyorsanız içinizden ne geliyorsa öyle adlandırabilirsiniz

Ben bu konuda yanıtımda Coşkun Büktel'i bu konuda haksız bulduğumu zaten açık net yazdım varmı daha ötesi? Haksız bulduğum bir konuda da destekçisi elbette olmadım, olmam demokrasi demek gelen her görüşe yer vermek demek değil ben tarafsız değil taraflıyım demokrasi kendi görüşlerini yayarken karşındakinin de kendi görüşlerini yaymamasına engel olmamaktır. Örneklersek Akit gazetesi Ufuk Uras'ın köşe yazılarını yayınlamaya mecbur değildir ama Ufuk Uras'ın köşe yazılarını herhangi bir yerde yayınlatmasına engel olmaya kalkmamasıdır. Bende bu anlamda Coşkun Büktel'in tarafında değilim onaylamıyorum kişisel hesaplaşmalarının intikam duygularının hazımsızlığının malzemesi olmayacağım onaylamadığım tarafı olmadığım ve tersine karşı tarafa hak verdiğim bir düşünceyi de yayınlamak zorunda değilim. Bunu istediği ortamda istediği şekilde yayınlamasına engel falanda değilim. O halde benim bu polemikleri yada Coşkun Büktelin yazılarını yayınlamak gibi bir sorunluluğum yoktur Size göre bu sansürcülükse evet ben Coşkun Büktel^'in kişisel hazımsızlıklarının beyin bulanıklıklarının ve çekişmelerinin sansürcüsüyüm.

Bu seviyesi düşük tartışmalar (Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz, Mustafa Demirkanlı her üç kişi dahil) tarafımdan asla yayınlanmayacaktır.

Daha seviyeli, daha nitelikli, kişisel hesaplardan , çekişmelerden ve kendini, kendi çıkarını yada kendi mağduriyetini merkeze koyan yazılardan uzak tiyatro dünyasını ve insanımızı ilgilendiren konularda "FİKİR" yazıları yazmak isterseniz sitemiz sayfaları herkese olduğu kadar sizlere de açıktır.

Her üç şahsın da bilgisine sunarım.

Ertuğrul Timur
http://www.tiyatrom.com/


Şimdi de yazımızı aktaralım:


Demirkanlı, "Hay Allah!" başlıklı bir yazı yazdı. Her zaman yaptığı gibi, yalana başvurdu. Biz de, yalana karşı olduğumuzdan, "Demirkanlı yalanlarını sürdürüyor" başlıklı bir yazıyla karşılık verdik…

Yalancılığı meslek edinen Demirkanlı, daha "Hay Allah!" başlıklı yalanı kurumadan, yeni bir yalanla, diğer yalanını örtmeye çalıştı: "Vekalet Dönemi"

Yalancılığından illet ettiren Demirkanlı, bizden önceki insanları yıldırmış olabilir. Ancak, doğrulardan şaşmayan biri olarak, bizim bu yalancılığa pabuç bırakacak halimiz yok!...

Peki, yeni yalan belgesinde neler söylüyor Demirkanlı?... Her ne denli, link verdiğimiz ("Vekalet Dönemi") yazısını okuyacağınıza emin olsak da, yazıyı ele alıp, irdelemekte yarar var:


Demirkanlı diyor ki:


"Benim Coşkun Büktel'e yönelik yazdığım son yazıma (Hay Allah!), sanırım vekil sıfatıyla uzunca bir yazı yazma gereği duymuş Bulunmaz Hilmi. Ancak, müvekkilinden tam bilgi almadığı için, Sayın Vekil doğruyu söyleyemiyor tabii ki."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Ben, salt Coşkun Büktel'in değil, haksızlığa uğrayan herkesin vekiliyim. Demirkanlı, bana vekillik sıfatını uygun gördüğü için, kendisine teşekkür ederim!…


Büktel'den bir alıntı:


"Demirkanlı, umarım sözünü tutar ve bundan böyle (ismimi vererek ya da vermeden veya kendisi başka bir isim ardına gizlenerek veya örneğin, hacklenmeden kurtulduğu halde aylardır bir tek yazı yazmayan ve aslında söyleyecek bir şeyi kalmadığı için 'hacklendim' numarasına yatmış olan, kimliği belirsiz, sanal şahıs Burak Caney'i tekrar devreye sokarak) bana sataşmaya kalkışmaz. Ama eğer kalkışırsa, Demirkanlı'ya cevap vermek için bir şartım var: Önce, belgelediğim tüm yalanları için ('tekrar okuyunca yanlış anlaşılabileceğimi anladım, aslında şöyle demek istemiştim' tarzında önemsizleştirme gayretine girmeden) açıkça/mertçe/Türkçe/netçe, hesap verecek ya da özür dileyecek. Ve bundan böyle Büktel hakkında herhangi bir suçlama yaparsa, o suçlamayı, kanıta muhtaç kanıtlarla, salakça iddialarla değil, Büktel'in kendi ifadeleriyle 'somut' olarak, direkt kaynak göstererek, kanıtlayacak. Böyle yapmazsa, bundan böyle, (Burak Caney'i asla cevaplamadığım gibi) artık Demirkanlı'yı da cevaplamayacağım.

Ben hayatımı, onun yalnızca birkaç saniyede uydurduğu kasıtlı yalanları çürütmek için, günlerce kanıt belge toplamakla, bu kanıtları mantıklı ve tutarlı bir kompozisyon içinde okurlara sunmak için kılı kırka yarmakla, daha fazla harcamak zorunda değilim. Büktel/Demirkanlı Polemiği 'ndeki yazılara rağmen Demirkanlı'nın ne mal olduğunu hâlâ anlamayanlar kaldıysa, zaten anlamak istemiyorlar demektir."


Kimin doğru, kimin yalan söylediği, onlarca kez kanıtlanmasına karşın, dayak yemekten hoşlanan çocuk gibi davranan Demirkanlı, bir türlü aklını başına toplayamıyor…


Demirkanlı diyor ki:


"Sayın Vekil, siz henüz Sayın Büktel'in vekaletini almadan önce, sizden önceki vekili de benzer hatalar yapmıştı, sonrasında her ne olduysa, vekalet size geçti."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Bizden önceki vekilin adını yazarsanız, kim olduğunu anlarız. Ne var ki, ben hata yapmıyorum. Açık seçik; yalancı, pespaye, alçak… olduğunu söylüyorum. Sen konunun bu yanını görmek istemeyip, topu taca atıyorsun… Benden önceki, adını vermediğiniz vekilin psikolojik durumu, beni hiç ilgilendirmez. Benim bir huyum var; aldığım işi sonuna dek götürürüm…


Demirkanlı diyor ki:


"Neyse, bu sizin müvekkilinizle aranızdaki bir durum, bizi ilgilendirmez. 'Coşkun Büktel'i Anlamak' başlıklı yazımda da belirttiğim gibi Büktel, iki yıl kadar önce dergiye gelmiş ve 2 saate yakın konuşmuştuk. Yazımda da belirttiğim gibi, 'keşke kayda alsaydım' demiştim. Ama, maalesef kayıtlı değil, aşağıdaki aktardıklarımı kabul edip etmemek Büktel'in kendi vicdanına kalmıştır."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


İlgilendirmezse, neden yazma gereksinimi duyuyorsun? Tek bir nedenin var; kafa karıştırıp, insanlarda kuşku uyandırmak… Büktel, "2 saate yakın" konuştuğunuzu neden yadsısın ki?!... Biz belgeden bahsediyoruz, sen muhabbetten… Hiçbir konuyu belgesiz değerlendirmeyen Büktel'in, sizin çekmek istediğiniz "geyik muhabbeti" düzeyine ineceğini mi sanıyorsunuz?!...

Bizse, bir yayıncı, bir tiyatrocu, bir sosyalist… olarak; başta okurlar olmak üzere, yalancılığınızın herkesçe bilinmesi için savaşım vermeyi sürdüreceğiz!...


Demirkanlı diyor ki:


"Konuşmamızın bir bölümünde: (Aktardıklarım doğal olarak mealen, satır satır doğruydu, yanlıştı demeyiniz Sayın Vekil, bütününde yalan varsa, Müvekkiliniz, Demirkanlı'nın aktardıkları yalandır, diyorsa, yapacak bir şey yok. Çekiliyor, Sayın Müvekkilinizin davayı kazandığını kabul ediyorum.)

- Demirkanlı: Coşkun, önüne gelene saldırıyorsun, Theope ile yatıp, Theope ile kalkıyorsun. Bırak yakasını da sahne yüzü görsün. Bir bakışın var, yönetmen tiyatrosu olmaz diye, yönetmeni yok sayarak, eserinin sahnelenmesini engelliyorsun.

- Büktel: Ben hiçbir şeyi engellemiyorum, "Theope"yi sahneleyebilecek bir yönetmen Türkiye'de yok.

- Demirkanlı: Tamam anlaşıldı, sen yaşarken bu oyun sahnelenemeyecek, çabuk öl de, bari Theope kurtulsun. (Diye takılmıştım.)

- Büktel: Çok beklersiniz, vasiyetimde yazdım, mirasçılarıma da sıkı sıkı tembih ettim, bu yeteneksiz yönetmenlerden hiçbirinin elini sürmesine izin vermeyecekler.

Bu, konuşmada sözcükler farklı olabilir ama muhtevası bu idi, yani: Bu oyunu yönetecek yetenekte bir yönetmen Türkiye'de yok ve kendi ölümünden sonra da mirasçılarına vasiyetini iletmiş.

Sayın Vekil, müvekkilinizle görüşün, bu konuşmayı hatırlamıyorum bile diyebilir, eğer böyle bir şey söyler ise, sonrasında benim uydurduğumu ilan edersiniz, yapacak başka şeyim yok. Konuşma kayıtlı değildi. Ama en azından Sayın Müvekkiliniz ile benim vicdanımdaki yeri baki kalır, sizler bilmeseniz de olur."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Senin hiçbir konuşmanın doğru olduğuna inanmadığımdan, bir araba dolusu lafın da, hiçbir anlamı yok!... "Ona inanma, bana (yalancıya) inan." anlamına gelen sözün, hiçbir kıymet-i harbiye içermiyor… Ayrıca, çekilmek zorundasın!... Sen ve senin gibi alçaklar, Türkiye tiyatrosunun önünü tıkıyor. Gelişmesini engelliyor. Yalnız "çekildim" demekle iş bitmez. Suratında, hala tazeliğini koruyan; alçak, pespaye, şerefsiz… şamarlarının izini ölünceye dek taşımaya niyetlisin anlaşılan. Her şeyden önce, yalancılığını temellendirdiğim durumu savuştur; alçak, pespaye, şerefsiz… olmadığını kanıtla yada özür dile. Ondan sonra "geyik muhabbeti"ne başlarsın!... Büktel'in "Theope'yi yönetecek yönetmen yok." sözünü kullanmadığını ve özür dilemeyi kabul et, yeniden durum değerlendirmesi yapmaya başlayalım…


Demirkanlı diyor ki:


"Sayın Vekil, 'Ölüleri Gömün' ile ilgili Sayın Müvekkiliniz aklı sıra aba altından sopa gösterme kurnazlığı yapıyor."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Bizce, Büktel, aba altından sopa gösterecek denli alçalamaz. O daima "açıkça mertçe Türkçe" konuşur. Sopayı açık seçik gösterir ve gösteriyor… DT yöneticilerini uyarıyor, "Ölüleri Gömün" gibi savaş karşıtı şaheserlerin en önde geleni olan bu müthiş oyunu, hele de dünyanın kana boğulduğu böyle bir dönemde sahnelememek, ödenekli bir kurum için büyük bir ayıp ve suçtur diyor.

Hele hele, bu oyun DT yönetimince kadrosu onaylanmışken, Şakir Gürzumar gibi yüksek kalibreli bir yönetmen tarafından oyuncu seçmeleri yapılmışken, 500 kadar genç oyuncu bu seçmelere katılmışken, seçilen gençlerden ve deneyimlilerden pırıl pırıl bir kadro oluşturulmuş ve bu kadro genel müdürlükçe onanmış, listesi "asılmışken", okuma provaları yapılmışken, (Coşkun Büktel'in çok önceden tahmin ettiği ve Şakir Gürzumar'a da söylediği üzere) "Ölüleri Gömün"ü panodan kaldırmak, suçtan öte skandaldır...

Ama Demirkanlı gibi sol memesinin altında yürek yerine lağım çukuru bulunan reziller, sırf Coşkun Büktel üç kuruş para kazanacak korkusuyla, bu skandala/engellemeye karşı çıkmak yerine, engelcileri/sansürcüleri destekliyorlar. Eğer Coşkun Büktel güneşin doğmasından para kazanıyor olsa, siz karanlık yarasalar, güneşin doğmasına da karşı çıkacaksınız! Alçak herifler! İnsanda bir gıdım utanma olmaz mı, yahu!...


Demirkanlı diyor ki:


"Sayın Vekil, 'Ölüleri Gömün' değil sadece, tüm oyunlar askıya alındı İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda ve diğerlerinde de, henüz Koordinasyon Toplantısı bile yapılamadı. Nedeni ise, tamamen akçasal, kendi sorunları yani. Seçilmiş oyunlar vs değil"


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


O dolmaları sana yutturmuş ve herkese yutturabileceklerini sanıyor olabilirler. Hayır, tüm oyunlar askıya alınmadı. Mesela, Yücel Erten'in oyunu askıya alınmadı. Evet, tek başına "Ölüleri Gömün"ü kaldıracak kadar şapşal değiller. Ama bu ince taktiklerle sadece senin gibi şapşal kurnazları kandırabilirler. Para yokmuş. Ne olacak yani? DT'nin kapısına kilit mi vurulacak? Artık yeni oyun yapılmayacak mı? Hayır, elbette yapılacak! Ama bakalım "Ölüleri Gömün" o zaman ne olacak. Bakalım skandal bu kadarla mı kalacak, yoksa her şeyin (bütün o oyunların askıya alınmasının) Büktel tarafından çok önce tahmin edildiği gibi, aslında "Ölüleri Gömün"ü iptal etmenin bir bahanesi olduğu mu anlaşılacak. Bekleyip göreceğiz bakalım! Evet, haklısın, Büktel de bekliyor. Skandal hakkında yazacağı yeni yazıyı planlamak için, skandalın varacağı son aşamayı bekliyor. Çakacağı tokadın ne kadar şiddetli olması gerektiğine karar vermek için bekliyor.


Demirkanlı diyor ki:


"Zaten Sayın Vekiliniz (kimin vekili, kim kimin vekili, kim kime vekil, kim kime dum duma vekil?!... - Oyun) eski defterleri açarak,aklı sıra gözdağı vermeye çalışıyor. 'Bakın sizin için de yazarım ha!' demeye getiriyor."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Gözdağı filan vermiyor: Adam açıkça, "Ölüleri Gömün" gibi bir oyunu iptal etmenin skandal olduğunu bunu geçmişte affetmediğini, gelecekte de affetmeyeceğini, gümbür gümbür söylüyor. Merak etme, Büktel'in ne dediğini herkes anlıyor. İnsanların Büktel'i anlamak için senin tercümanlığına (yada niyet okumana) ihtiyaçları yok.


Demirkanlı diyor ki:


"Ve müvekkiliniz, ön almak için 22 Haziran 2007 tarihinde ' 'Ölüleri Gömün' skandalının günümüzde vardığı yeni aşamaları aktarmaya başlamadan önce, skandalın geçmişini hatırlatmayı uygun buluyoruz' başlığı ile yazılarına başlıyor, aradan bir aydan fazla zaman geçmesine rağmen, bir türlü 'Skandal' ile buluşamıyoruz ve merakımız her geçen gün büyüyor."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Skandalla buluşabilmen için, önce skandallara gülüp geçmeyen, ahlaklı ve mert bir insan olman gerekir. Senin gibilerin skandalla buluşabilmesi mümkün değildir. Çünkü sen zaten kendin skandalsın. Skandalla buluşamıyormuş!... Yahu, "Ölüleri Gömün" gibi bir oyun, onca insanı rencide etmek pahasına ve tam Büktel'in tahmin ettiği üzere, iptal edilmiş. Daha hangi skandalla buluşmayı bekliyorsun?! Dangalak herif! Skandal nedir ki senin için? Erbakan'ın deyimiyle: Fasa fiso! Büktel'in açıkladığı her skandal sizin için fasa fiso değil mi?

"Ölüleri Gömün", şimdiye dek halktan, doğrudan, iyiden… yana pek az iş yapmış Devlet Tiyatroları'nı, estetik ve etik anlamda, önemsememize yarayabilir. Küçücük de olsa, umutlanmamıza neden olabilir. İnsanların milliyetçilik, vatanseverlik sözleriyle ölüme sürüklendiği günümüzde, bu tür oyunlara ivedilikle gereksinim duyuyoruz. Sırf Coşkun Büktel 3-5 kuruş kazanamasın diye, böyle bir oyunun engellenmesini istemek; alçaklıktır, pespayeliktir, şerefsizliktir!... Eh, bu saydıklarım zaten senin tescilli özelliklerin olduğuna göre, sansürden yana olmanda şaşırtıcı bir şey yok!


Demirkanlı diyor ki:


"Sayın Vekil, yazınızda: 'Ortada bir gerçek var: 'Ölüleri Gömün', İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Şakir Gürzumar yönetiminde sahnelenmek üzere gündeme geliyor ve provaların başlaması için oyuncular ve teknik kadronun genel müdürlük tarafından onanmış / imzalanmış listesi DT'nin panosuna 'asılıyor'… Ne var ki, sansürcüler tarafından engellenip, oynatılmıyor.' Bu açıklamanızı yapmadan önce müvekkilinize danışmış mıydınız? Onu zor durumda bırakmış olmayasınız?!"


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Salt bu açıklamamı yapmadan önce değil, her zaman görüşüyorum Coşkun Büktel ile… Sizin deyiminizle müvekkilimle… Büktel'i zor durumda bırakmak isteyen, ama bir türlü bırakamayan alçaklardan biri olmadığımdan, sürekli olarak görüşme halindeyiz… Büktel ile ilgili bir yazı yazdığımda, kendisine göstermek zorunda olmasam da, ben gösterip, yazarlık deneyiminden yararlanma anlamında, mutabakat sağlıyorum. "Ölüleri Gömün" ile ilgili de, kendisiyle görüştüm ve mutabakat sağladık. Büktel, Devlet Tiyatroları'ndan 3-5 kuruş sadaka almak için, pusuya yatıp bekleyecek denli alçak biri değil!...


Demirkanlı diyor ki:


"Gelsin 'Vay sansürcüler' feryatları."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Büktel'in hiçbir zaman feryat ettiğini, (senin kastettiğin anlamda) "ağladığını" görmedim. Ancak, şunu çok gördüm: Büktel'in sopasını yiyenler (Demirkanlı dahil) feryat figan etmişlerdir; Büktel hiçbir zaman ağlamamış ama Demirkanlı gibilerin analarını ağlatmıştır. Büktel'in yazılarını okuyanlar, üslubunu tanıyanlar, bu feryat-figan iddiasına acaba nereleriyle gülecek?...

Büktel'i kendinle karıştırma! O, aforoz edilmiştir, tüm yeteneklerine rağmen parasızdır, kirasını ödemekte sorunlar yaşar, açlığa, soğuğa, sefalete dayanmak zorunda kalır; ama asla "Çığlık" atıp dilenmez! Seyyar satıcılık yapar, yine dilenmez! Hakkını istemek için, feryat figan etmez! Adamın yakasına yapışıp hesap sorar! Alçakları, çanak yalayıcı yalancıları, şerefsizleri teşhir ve kepaze eder. Vandallara dünyayı dar eder. Bak, Özdemir Nutku, OYÇED'in başında kalabildi mi? Büktel'den onca sopa yedikleri halde, OYÇED üyeleri gık diyebildi mi? Hesapta onlar da yazar! Ama Büktel'e gık diyemezler! Çünkü Büktel, insanları senin gibi kanıta muhtaç salakça iddialarla, niyet okumalarla suçlamak yerine; reddedilmez, karşı konulmaz, matematik kesinlikte somut kanıtlarla, somut doğrularla, zeka, vicdan ve mantıkla darmadağın eder. Teşhir ve kepaze eder. Cezalandırır...

Feryat-figan, ha!... Siz rüyada geziyorsunuz. Havada yürüyorsunuz. Ayaklarınız yere basmıyor. O nedenle, Büktel'den cevap aldığınızda, kıç üstü düşmüş gibi fena halde yaralanıyor, daha fazla hırslanıyor, rövanş alana kadar, bu iş sürsün diye, feryat-figan gibi salakça kışkırtmalarla Büktel'i kendi çukurunuza çekmeye çalışıyorsunuz. Ama Büktel bir yazar olarak kendini tekrarlamaktan elbette hoşlanmıyor. O nedenle, sana cevap vermek için, önce kanıtlanmış yalanların için özür dilemeni şart koşuyor...

Ama ben, Büktel kadar "yazar" değilim. Seninle uğraşmayı iş edinebilirim. Seni sıçtığın yere kadar kovalayabilirim. Ve kovalamaya kararlıyım. Ne demişler? Dinsizin hakkından imansız gelir...

tiyatrom'daki ankete gelince… Öylesine ahmakça kurnaz biçimde hazırlanmış ki, kimse ciddiye almadı zaten! Her gün binden fazla kişinin ziyaret ettiği sitede, günde otuz-kırk tane saf insanın tıkladığı bir fiyasko olduğu için, o anketi görünmez bir yerlere kaldırmak zorunda kaldınız zaten! İnsan ona anket demeye utanır, yahu! Ben senin hakkında bir anket yapsam ve soruları, "A) Bulunmaz mı haklı? B) Demirkanlı mı haksız C) Hem A, hem B mi geçerli?" şeklinde sınırlasam, bu salakça kurnazlığı anket sayan kaç enayi çıkar ki? Hâlâ kalkmış anketten bahsediyor! Yuh! İnsan olan, ona anket demeye utanır, yahu! Bir daha, yuh!...


Demirkanlı diyor ki:


"Örneğin hep merak ederim, sürekli egemen güçler tarafından engellendiğinizi, salonunuzun basıldığını söyler durursunuz. En son hangi tarihte basıldı salonunuz, kim bastı, hangi gerekçe ile bastı? Lütfederseniz, öğrenmiş oluruz. Bir de basılmaya devam ediyorsa, lütfen bilgilendirin, sizin vekil sıfatı ile ortalıkta dolaşmanız, kimlik arayışında olmanız ayrı, engellenmeniz, varsa herhangi bir üretiminizin yasaklanması ayrı bir konudur. Elimden gelen tüm gücümle sizin ve üretiminizin yanında olacağıma hiç kuşkunuz olmasın. Yeter ki haber verin, öğrenelim.
Unutmazsınız değil mi, en son ne zaman, kim tarafından, hangi gerekçe ile oyununuzun engellendiğini iletmeyi. No'lur unutmayın."



Demirkanlı'yı değerlendirelim:


En son 23 Haziran 2000'de basıldı. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü bastı. İskanı (oturum izni) olmayan binada (Aznavur Pasajı) iş yapmamız nedeniyle. 10 katlı binada hiçbir yer basılmadı. Bizden yıllar sonra, İdil Kültür Merkezi basıldı. Devlet, kapitalizme hizmet edenleri basmıyor, rahatsız etmiyor, kolluyor. Sosyalizmi savunanları basıyor, rahatsız ediyor, başka türlü kolluyor!... Hayır, basılmaya devam etmiyor. Egemenlerce artık iş yapamaz duruma getirildiğimiz için, bir de Avrupa Emperyalizmi'ne şirin görünme nedeniyle, artık basmıyorlar…
Sizin elinizden bizim ve bizin gibi sosyalistler için hiçbir şey gelmez. Gelse gelse devlete gammazlamak gelebilir. Bu arada, neden kim tarafından basıldığımızı öğrenmek istiyorsun? Basan kişinin elini yada bir başka organını öpmek yada yalamak için mi?!...


Demirkanlı diyor ki:


"Sayın Vekil, gerek tiyatral, gerek internet portallarından kopyala-yapıştır yöntemiyle yayınladığınız Sosyalist ve Gerçek Oyun Derginiz ve blogspot'unuz, gerekse de avukatlık görevinizde başarılar diler, dünyanın en temiz, en proleter işi olan gerçek mesleğiniz kuyumculukta da bol altınlı, zümrütlü kazançlar diler, en derin saygılarımı sunarım. Lütfen müvekkilinize de selam ve saygılarımı iletmeyi ihmal etmeyiniz. Allah sizleri başımızdan eksik etmesin."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Onun bunun kıçını yalayacağıma, Devlet Tiyatroları'nın yada Şehir Tiyatroları'nın reklamlarını almak için kuyruk sallayacağıma, birkaç mesleğe sahip olduğumdan, alın terimle iş yapmam, senin nerene batıyor anlamıyorum ki?!...


Demirkanlı diyor ki:


"Not2 : Sosyalist ve Gerçek Oyun Derginizin Temmuz sayısında A. Ertuğrul Timur'un kampanyası ile ilgili değerlendirmesini yayımlayacağınızı duyurmuştunuz, aslında yazıyı blogspot'unuzda da yayımlamıştınız ama ben yine de basılı olarak saklamak istediğim için sorayım dedim, elinizde kaldıysa ödemeli olarak gönderebilir misiniz veya bir arkadaşım tiyatronuza uğrasa temin edebilir mi?"


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Bizim dergimizi saklaman, senin için sakıncalı olabilir. Her sayının iç kapağına Lenin'in fotoğrafını ve bir sözünü koyuyoruz. Yine bir 12 Eylül olur ve sen, dergimizi yakacak soba bulamayabilirsin. Malum, artık her yerde doğalgaz kullanılıyor!...

Bitirirken: Tüm yan yolları deniyorsun, bir türlü anayola girmek istemiyorsun… Tüm ikincil konulara asılıyorsun, bir türlü birincil konuya gelmek istemiyorsun… Tüm yalanları söylüyorsun, bir türlü gerçeğe yönelmek istemiyorsun… Şunu çok net bil: Ben kimseye benzemem. Seni; anayola, birincil konuya, gerçeğe… dek kovalayacağım...


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Bir
YENİ YAZARIMIZ: MUSTAFA DEMİRKANLI

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: İki
DEMİRKANLI İKİNCİ YAZISIYLA DERGİMİZDE

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Üç
DEMİRKANLI ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAZIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dört
DEMİRKANLI İŞBAŞINDA

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Beş
DEMİRKANLI TEMİZ OLMAYA ÇAĞIRIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Altı
DEMİRKANLI ANA AVRAT KÜFREDİYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Yedi
DEMİRKANLI KİŞİLERLE UĞRAŞIYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Sekiz
DEMİRKANLI TİYATROYU ZEHİRLİYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dokuz
DEMİRKANLI PANELİZME BEL BAĞLAMIŞ

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On
DEMİRKANLI YALANLARINI SÜRDÜRÜYOR

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On Bir
YALANI YALANLA ÖRTMEK