31 Temmuz 2007 Salı

Demirkanlı yalanlarını sürdürüyor

Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On


Hilmi Bulunmaz


"Hay Allah!" başlıklı bir yazı yazan Demirkanlı, tüm yazılarını olduğu gibi, bu yazısını da tamamen yalan üzerine temellendiriyor!...

Tiyatro dünyasına bir kene gibi yapışan Mustafa Demirkanlı, bu alanda hiçbir tiyatral becerisi bulunmamasına karşın, sahip olduğu tiyatrodergisi.com.tr adlı siteyi; bir şantaj ve tehdit aleti olarak kullanıyor…

Yalan, iftira, çarpıtma… gibi kavramlara, birer cankurtaran simidi gibi sarılan Demirkanlı, tiyatro dünyasındaki durumun, kendi lehine dönüştüğünü sandığında, hemen klavyeye sarılıp, sansürcülüğünü ve yalancılığını pratiğe geçiriyor.

Gerçeğe, gerçek tiyatroya, gerçekçilere, gerçekçi tiyatro sanatçılarına kısacası gerçekten yana her kim varsa ona, sırtını dönen Demirkanlı, tıpkı kendisi gibi "hakikat düşmanlarıyla" ittifak kuruyor…

Kerem Kurdoğlu, Orhan Alkaya… gibi yapay aydınlarla gemisini (Tiyatro… Tiyatro…'sunu) yüzdürmeye çalışan Demirkanlı, denizin bittiğini, çölün başladığını sezdiğinde ise, "Çığlık"ı basıp, dilenciliğe soyunuyor …



Ertuğrul Timur, tiyatrom.com adlı sitenin sahibi… Başlattığı kampanyalarla ses getiren Timur; toplumsal yararlılıkla, sanatsal yararlılığı birleştiren bu kampanyalarla insanların bilinçlenmesine katkıda bulunuyor… Şimdiye dek, Coşkun Büktel'in hiçbir yazısına link vermeyen Timur, birdenbire, ne değiştiyse, onlarcasına link verme gereksinimi duydu… (Sonradan Demirkanlı ile mi konuştu, ne yaptıysa, verdiği link'leri kaldırıp, anlaşılması zor bir yöntemle, Büktel'in yazılarını özensiz ve okunamaz bir mizanpaj düzeniyle alt-alta sıralayarak, aklı sıra, ya da Demirkanlı'nın aklı sıra, hem sansüre devam edip hem de sansürcü olmadığını kanıtladı!…) Özdemir Nutku'dan yana tavır alan Timur, bende düş kırıklığı oluşturdu. Sormadan edemiyorum: Bu ne perhiz (kampanyalar), bu ne lahana turşusu (Özdemir Nutku/iftira destekçiliği)?!...



Sitesinde, gerçeklere yer vermemek için özel bir çaba harcayan yalancı ve sansürcü Demirkanlı, tartışmaya ortak olup, konuk olduğu tiyatrom 'da; "Hay Allah!" başlıklı yazısıyla, ilginçlikler sergiliyor...

Daha önce, hem de "ana avrat söverek" iki yazı yazan Demirkanlı'nın o küfürlü yazıları, küfür ettiği Büktel tarafından, www.coskunbuktel.com'da yayımlandı. Demirkanlı'nın alçakça ve pespaye biçimde hazırlanmış, her satırı yalan ve iftira kokan yazılarını gayet anlaşılır ve çok özenli bir mizanpajla yayımlayan Büktel'in, bu alçakça yazılara karşı yazdığı yazısı ise, elbette ki, Demirkanlı tarafından sansür edildi ve onun sitesinde yer alamadı. Büktel'e yönelttiği yalan ve küfürleri kendi sitesinde de yayınlamış olan Demirkanlı, Büktel'den aldığı tokat gibi cevabı ise, sitesinin okurlarından sakladı.

Niçin?

Okurlarını eşek yerine koyan Demirkanlı, okurları birer insan olarak görmeyip, birer müşteri olarak gördüğü için!...

Şimdi de, yeni yazdığı yazıda ("Hay Allah!") iftiralarını sürdürüyor…

Nasıl mı?...

Şöyle: Coşkun Büktel'in hiçbir zaman söylemediği, yazmadığı, uydurma bir tümce kuran Demirkanlı, Büktel'e mal ettiği o uydurma tümcenin üzerine, yalan / sanal / banal bir yazı inşa etmeye çalıştı…

Peki, Büktel'in, hiçbir zaman söylemediği / yazmadığı o uydurma tümce neydi?...

Hemen aktaralım: "Bu eseri (Theope'yi – Oyun) sahneleyecek bir yönetmen yok."

Demirkanlı, neden insanların söylemediklerini söylemişler gibi / yazmadıklarını yazmışlar gibi gündeme getiriyor?...

Tam anlamıyla, mantıksal bir yanıt veremesek de, "alışkanlıktan" diye kestirip atabiliriz… Başarısız insanların başvurduğu yöntemlerden biri olan yalan, Demirkanlı için hava/su gibi zorunluluktur!... Büktel'in deyişiyle: "Mecburi istikamet"tir…

Demirkanlı diyor ki:


"Öncesinde konuşabilseydik, Ertuğrul'a şunu söylerdim: 'Yapma, Coşkun Büktel'in yaşamla arasındaki son bağı koparma, o, sansürlendiğini sanarak yaşama sarılıyor.' derdim, diyemedim."


Oysa, aslında, Büktel'i defalarca sansürlemiş olan Demirkanlı hayal görüyor ve kendisinin bazı gerçekleri okurlardan saklayan bir sansürcü olduğunu kimse fark etmiyor sanarak yaşama sarılıyor… Hâlâ fark etmeyenler de var tabii ama, son zamanlarda Bulunmaz ve Büktel'in yazıları sayesinde Demirkanlı'nın bir sansürcü olduğunu fark edenlerin sayısı giderek artıyor ve bu durum maddi menfaatlerine dokunduğu için Demirkanlı'yı çileden çıkarıyor. O yüzden, son yazısında doktorlara emanet ettiğini söylediği halde, Büktel ve Bulunmaz'a yeni bir yazıyla yeniden saldırmak zorunda kalıyor.

Coşkun Büktel'i düşünerek; onun emek, enerji ve zaman yitirmesini istemeyen Demirkanlı, Büktel adına, kendisi düşünüyor: "… sansürlendiğini sanarak yaşama sarılıyor." diyor. Ancak, mürekkebi bile kuramayan "Vicdanlar uyanıyor mu ne?" başlıklı "anons" yazısında söyle diyordu Coşkun Büktel:


"…İki yıldır, tiyatro camiasındaki yazarları, eleştirmenleri, tiyatro sitesi sahiplerini, akademisyenleri; teşhir ettiğimiz skandalları görmezden gelmekle, okurlarından gizlemekle suçluyoruz. Hiçbiri, bir teki bile, tınmıyordu. Bundan şikayetçi olduğumuz sanılmasın! Biz haklıyız ve rahatız. Tuzumuz kuru. Onlar içine battıkları utanca, eğer katlanabiliyorlarsa, kıyamete kadar katlanabilirler! Umurumuzda olmaz…" (tıkla: coskunbuktel.com)


Demirkanlı diyor ki:


"Bundan yıllar önce (Tam tarih vermediğim için suçlanacağım Büktel tarafından, biliyorum, ama kalkıp dergi arşivini açıp, tarihi buraya eklemeye gerek duymadım, isimler gerçek.) Tiyatro… Tiyatro… Dergisi'nin bir Yayın Kurulu toplantısında, o sırada Yayın Kurulu'nda bulunan Kerem Kurdoğlu şu öneriyi yaptı: 'Coşkun Büktel'e bir sayfa verelim, muhalif bir kalem, muhalif seslerin de olması iyi olur.' dedi. Ben, hemen kabul ettim, 'evet iyi olur' diye görüşümü aktardım. Büktel'in dergide yazmasını istiyordum. Yanılmıyorsam Orhan Aklaya (Demirkanlı 'Aklaya' diyorsa, bize 'Alkaya' demek düşmez! – Oyun) güldü ve şu itirazını dile getirdi: 'Coşkun'un 'Theope' ve kendisi dışında muhalif olduğu tek şey söylerseniz, hemen kabul ederim.' dedi. Kerem'le birbirimize baktık, o önerisini geri aldı, ben de desteğimi."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Bizce, Büktel, Demirkanlı'ya o anekdot için tarih vermedi / veremedi, diye kızmaz… Çünkü anekdot, Büktel'in aleyhine bir anlam içermiyor. Tam tersine, anekdotta adı geçenlerin aleyhine bir anlam içeriyor. Demirkanlı okurların o anekdottan ne anladığını sanıyor acaba? Coşkun Büktel'in kötü bir eleştirmen olduğunu mu? Büktel'in yazılarını okumuş olan okurların böyle sanması zaten imkansız. Onlar bu anekdottan, Büktel'in kötü bir eleştirmen olduğunu değil, ancak ve ancak, Büktel hakkında negatif karara varan o üç kişinin ahmak olduğunu anlar. Demirkanlı, ikide bir o anekdotu anlatarak Coşkun Büktel'i değil; ancak Orhan Alkaya ve Kerem Kurdoğlu'nu kepaze etmiş, kendi çukuruna onları da çekmiş oluyor. Kendisi bugün olduğundan daha fazla kepaze olamayacağından kaybedecek hiçbir şeyi bulunmayan Demirkanlı, hiç değilse Orhan Alkaya ve Kerem Kurdoğlu'nu ahmak durumuna düşürmekten sakınmalıydı.

Demirkanlı, Orhan Alkaya ve Kerem Kurdoğlu'nun isimlerini "kullanarak" (Oh olsun ikisine de!) o anekdotla Büktel'i okumamış olanları aldatmaya ve Büktel'i okumalarını engellemeye (yani bir kez daha Büktel'i sansür etmeye) çalışıyor. Büktel'in zaten yalanlamayacağı, daha önce de yalanlamadığı o anekdot için kaynak yada tarih vermeyeceğini söyleyerek, gereksiz yere açıklama yapan Demirkanlı; kaynak göstermesi gerekli olan asıl noktada hiçbir açıklama yapmıyor. Yani Demirkanlı kaynak konusunda gerekmeyen yerde açıklama yaparken, aslında, aşağıda uyduracağı yalana zemin hazırlıyor. Büktel yazılarını okumadıkları için Demirkanlı'nın bu adi taktiklerine kurban giden, Büktel'i Demirkanlı'dan öğrenmekle yetinen saf okurlar hala kalmışsa (Korkarım ki, bir tanesi de Ertuğrul Timur) onlara acil şifalar diler, her yemekten sonra en az on sayfa Coşkun Büktel okumalarını tavsiye ederiz.

Padişah söylemli Kurdoğlu, Büktel için: "…muhalif seslerin de olması iyi olur." dediğine göre, Demirkanlı'nın patronu olduğu derginin, daha işin başında, "iktidarcı" olduğu, kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor!... Bu arada, beş saniye önce oluşturduğu görüşünü, beş saniye sonra iğdiş eden Demirkanlı'nın, ne denli kararlı bir yayıncı olduğu da kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor!...


Demirkanlı diyor ki:


"Coşkun için sadece kendisi ve kendisini temsil eden 'Theope' vardır. Başka da üretimi yoktur. Kendini eleştirmen diye tanımlar ama eleştirisi veya eleştirdiği 'Theope'yle ilgili kişilerin dışına çıkmaz. Örneğin, Tuncer Cücenoğlu'nun 'Çığ' oyununu eleştirir ve 'Çığ Skandalı' diye sunar. Nedir 'Çığ Sıkandalı'? (Demirkanlı 'Sıkandalı' diyorsa, bize 'skandalı' demek düşmez! – Oyun) Büktel'e göre mantık hatalarıyla dolu bir metin olması, kötü bir metin olması. Peki neden 'Çığ Skandalı' ? Sanki, Türkçede (Demirkanlı 'Türkçede' diyorsa, bize 'Türkçe'de' demek düşmez! – Oyun) yazılmış başka bir kötü metin yokmuş, bu tekmiş gibi. Çünkü yazarı Tuncer Cücenoğlu. Peki Cücenoğlu ile ne alıp veremediği var Büktel'in? Yıllardır Devlet Tiyatroları Edebi Kurulu'nda yer aldı ve Büktel'e göre sahnelenmesini engelleyenlerden biri. Diğeri de Özdemir Nutku (!), onun için 'Özdemir Nutku Skandalı' da var oldu ve herkes sansürlüyor!"

"Sanki Türkçede yazılmış başka bir kötü metin yokmuş, bu tekmiş gibi" diyor Demirkanlı.

Türkçe'de yazılmış başka kötü metin var. Hem de çok. Sayılamayacak denli çok. Ne var ki, "Çığ"dan başka hiçbirinin Rusya'yı sarstığı iddia edilmiyor. Hiçbir kötü metin, Tuncer Cücenoğlu'nun "Çığ"ı gibi, büyük yalanlarla, "Rusya'yı sarsan oyun" olarak okurlara sunulmuyor!... Demirkanlı, "Çığ"ın eleştirilmesine çok içerlemiş!...

"Çünkü yazarı Tuncer Cücenoğlu." Tuncer Cücenoğlu değil de, Abdurrezzak Şimendifer olsaydı, bu kez de: "Çünkü yazarı Abdurrezzak Şimendifer." olacaktı. Doğal olarak durum yine değişmeyecekti. Rusya'yı sarstığı yalanıyla beslenen bir Abdurrezzak Şimendifer de Büktel tarafından deşifre edilecekti…

Demirkanlı madem Büktel'in "Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?" başlıklı yazısından rahatsız; elinden geliyorsa, Büktel'in o yazıda "Çığ" metninden çıkardığı somut örneklerle kanıtlanmış bir sürü mantık hatasına karşı, Büktel'in kanıtlarına karşı, bir şeyler yapsın! Ama Büktel'in kanıtlarına karşı çıkmak ne mümkün! Bunu kim yapabilmiş ki, zavallı Demirkanlı yapabilsin! "Çığ Aslında Nedir, Neyi Sarsıyor?" daki kanıtlara karşı çıkmak, ne Cücenoğlu'nun, ne Demirkanlı'nın ne de o yazıda adı verilerek suçlanmış "Çığ" sever akademisyen, eleştirmen ve yönetmenlerin elinden geliyor. (Kemal Başar, Hülya Nutku, Üstün Akmen, Nurhan Tekerek, Erhan Gökgücü, vb.) Büktel'in kanıtlarına karşı çıkılamıyor. Büktel'e karşı yazı yazmak zorunda kalanlar, yalan, iftira ve meselenin aslını saptırma çabalarından başka yöntem bulamıyorlar. İşte aslolan bu! Meselenin aslı bu!

Yazımızın burasında Demirkanlı'nın tarihinden bir yaprak sunalım:


"Feridun Çetinkaya ve Coşkun Büktel yanıt haklarını kullanmak isterlerse, şunu bilmeliler ki başvuracakları yer İstanbul Mahkemeleri'dir. Tekzip kararını getirirler ve yanıt hakları sayfalarımızda yer alır.

Biz, Tiyatro Dergisi olarak, ilkel ve iğrenç olmaya devam ediyoruz."

(tıkla: Kırk Yılda Bir / Tiyatro... Tiyatro... dergisi, Mayıs-Haziran 2002, sayı 121-122 s.58. Yukardaki alıntıyı içeren Demirkanlı yazısına karşı Büktel'in cevabı için tıkla: "Coşkun Büktel'e sanatseverler değil, ancak 'sanatsavarlar' yalancı diyebilir".

Demek ki, Demirkanlı'nın Büktel'i sansürü dünkü olay yada bir defalık bir olay değil. Demirkanlı Büktel'i sansüre yıllar önce başlamış. Buna rağmen, Demirkanlı istiyor ki, kimse ona "sansürcü" demesin. İstiyor ki, Demirkanlı'nın adi bir sansürcü olduğunu, Büktel'in cevap yazısını bile okurlardan sakladığını kimse bilmesin. Herkes Demirkanlı'nın adi bir sansürcü olduğunu bilmek yerine, Büktel'in kendini sansürlenmiş hissettiğini, böyle hissederek hayata tutunduğunu sansın.


Demirkanlı diyor ki:


"Büktel, hayali düşmanlar ve hayali durumlar yaratıyor"

Yani Demirkanlı'nın kendi dergisinde yayınlanmış bir Demirkanlı yazısından kaynak belirterek (tıkla: Kırk Yılda Bir / Tiyatro... Tiyatro... dergisi, Mayıs-Haziran 2002, sayı 121-122 s.58) aktardığımız şu düşmanca ve sansürcü sözler, Demirkanlı'ya ait değil mi? Demirkanlı'nın gözüne sokmak için aşağıya bir kez daha aktardığımız şu sözleri Coşkun Büktel hayalinden mi uydurdu? Demirkanlı onları yazmadı mı?

"Feridun Çetinkaya ve Coşkun Büktel yanıt haklarını kullanmak isterlerse, şunu bilmeliler ki başvuracakları yer İstanbul Mahkemeleri'dir. Tekzip kararını getirirler ve yanıt hakları sayfalarımızda yer alır.

Biz, Tiyatro Dergisi olarak, ilkel ve iğrenç olmaya devam ediyoruz." (tıkla: Kırk Yılda Bir / Tiyatro... Tiyatro... dergisi, Mayıs-Haziran 2002, sayı 121-122 s.58)


Demirkanlı diyor ki:


"Büktel'e göre, 'Theope'yi sahneleyebilecek bir yönetmen Türkiye'de yoktur. Kendi sözleri. Dünya'da var mı bilemem, henüz oraya sıçramadı Büktel. Muhtemelen orada da yoktur. Ali Taygun İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelemeye kalktı, anasından emdiği burnundan geldi. Neymiş, yeteneksizmiş, anlamamış. Kaldırttı oyunu. Şunu sormak gerek: Madem Türk yönetmenler yeteneksiz, neden izin verdin, öncesinde de İstanbul Şehir Tiyatroları'na başvurdun, bilmiyordun da o zaman mı öğrendin, öğrenmen için – Türk yönetmenlerin yetersiz olduğunu, senin bir oyun yazman mı gerekiyordu? – sorularını sormak bile gereksiz. Büktel için önemli olan, onun ne kadar yetenekli bir yazar ve yönetmen olduğunu görmeyenler zaten cahil."


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Büktel, hiçbir zaman: "Theope'yi sahneleyebilecek bir yönetmen Türkiye'de yoktur." demedi. Yalan, kocaman bir yalan… İşte burası çok önemli. Yukarıda, okuru bu yalana hazırlamak için, gerekli olmayan bir konuda kaynak göstermediği için açıklama yapan:

"(Tam tarih vermediğim için suçlanacağım Büktel tarafından, biliyorum, ama kalkıp dergi arşivini açıp, tarihi buraya eklemeye gerek duymadım, isimler gerçek.)"

diyen Demirkanlı, asıl bu yalana zemin hazırlamış, bu yalanı "kaynak göstermeden" okurlara zerketmenin kılıfını hazırlamış oluyor. Hiçbir zaman söylenmemiş, yazılmamış sözlerle Büktel hakkında okurları dezenforme eden Demirkanlı, okurlara işkencecilerden bile daha acımasız davranıyor!... Halk için ne kadar zararlı bir unsur olduğunu kanıtlıyor. Türkiye'de sosyalist bir düzenin egemen olmayışına, Demirkanlı gibi alçaklar ne kadar dua etse azdır.

Demirkanlı, 'Theope'yi sahneleyebilecek bir yönetmen Türkiye'de yoktur ifadesinin Büktel'in "Kendi sözleri" olduğunu kanıtlasın, istediğini yapma teminatı verelim kendisine. Örnekse, üst fiyatından, her sayı, yüzer tane dergisini satın alalım… O kanıtlar da biz sözümüzü tutmazsak, şerefsiziz. Ama Büktel'e mal ettiği sözün Büktel'in sözü olduğunu kanıtlayamazsa; Demirkanlı şerefsizdir, yalancıdır, pespayedir, insanlıktan nasibini almamış bir alçaktır!...


Demirkanlı diyor ki:


"Başa dönüp bitireyim, keşke yayımlamadan önce bilebilseydim Ertuğrul'un yazısını, şunu söylerdim: 'Yapma, elindeki son silahı alma, Coşkun Büktel kendisinin sansürlendiğini düşünerek ve önemli biri olduğunu sanarak, mutlu mesut yaşıyor, yapma, elinden alma son silahını.' derdim."

Bu "lafları" okurken kime acıyorsunuz? Coşkun Büktel'e mi? Mustafa Demirkanlı'ya mı? Okurlar arasında bu laflar yüzünden Büktel'e acıyan varsa, Mustafa Demirkanlı kadar acınacak durumdadır.

Gelelim, Demirkanlı'nın en zavallı iftirasına / yalanına:


Demirkanlı diyor ki:


"… 'Ölüleri Gömün skandalı' (Bu da yeni, onu da bir ara belki ele alırım, ama şu kadarını söyleyeyim ki, çevirisinin artık oynanması ve 3-5 kuruş kazanmasına yönelik, hepsi bu)"


Demirkanlı'yı değerlendirelim:


Ortada bir gerçek var: "Ölüleri Gömün", İstanbul Devlet Tiyatrosu'nda Şakir Gürzumar yönetiminde sahnelenmek üzere gündeme geliyor ve provaların başlaması için oyuncular ve teknik kadronun genel müdürlük tarafından onanmış/imzalanmış listesi DT'nin panosuna "asılıyor"… Ne var ki, sansürcüler tarafından engellenip, oynatılmıyor. Sol memesinin altında lağım çukuru değil de yürek bulunan herkesin bu engellemeye karşı çıkması gerekiyor. Ama Demirkanlı gibi sansürcü alçaklarda o yürek nerede? Onlar sansüre karşı çıkmak yerine, bu olayda da, sansürü ve sansürcüleri savunuyor. Demirkanlı da, sansürcü olduğundan, bu alçaklığı yapıyor

Yaşamımda gördüğüm, para için sanatsal onurunu satmayacak ender kişilerden biri olan Büktel, AKBANK çanağını yalayan sansürcü Demirkanlı tarafından, nasıl olur da, böyle alçakça değerlendirilir?!... "Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi"nin şu anda onuncu bölümünü yazmakta olan, artık bir Demirkanlı uzmanı olmuş olan ben Hilmi Bulunmaz bile, alçaklığın bu derecesini anlamakta zorlanıyorum!!!


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Bir
YENİ YAZARIMIZ: MUSTAFA DEMİRKANLI


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: İki
DEMİRKANLI İKİNCİ YAZISIYLA DERGİMİZDE


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Üç
DEMİRKANLI ÖLÜNÜN ARKASINDAN YAZIYOR


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dört
DEMİRKANLI İŞBAŞINDA


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Beş
DEMİRKANLI TEMİZ OLMAYA ÇAĞIRIYOR


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Altı
DEMİRKANLI ANA AVRAT KÜFREDİYOR


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Yedi
DEMİRKANLI KİŞİLERLE UĞRAŞIYOR


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Sekiz
DEMİRKANLI TİYATROYU ZEHİRLİYOR


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: Dokuz
DEMİRKANLI PANELİZME BEL BAĞLAMIŞ


Demirkanlı'nın Kirli Çamaşırları Serisi: On
DEMİRKANLI YALANLARINI SÜRDÜRÜYOR



tıkla: tiyatrom