28 Şubat 2013 Perşembe

Serap Gül'ün tek başına protesto ettiği "Zengin Mutfağı" oyununu bile anlayamayan Yavuz Pak, tiyatro sanatını düşünmeden tiyatro üzerine yazı yazmanın dayanılmaz cahilliğine devam ediyor hâlâ...

Oyun'un notu: Tiyatronun "t"sinden bile hiç anlamayan Yavuz Pak'ın yazısındaki bazı sözleri kırmızı ile belirgin hâle biz getirdik.

***

Zengin Mutfağı'nın Sözü, İktidarın Tavrı


Yavuz Pak
23 Şubat 2013

Zengin Mutfağı'nın Şehir Tiyatroları idaresince galası bile yapılmadan şubat ayı repertuarından kaldırılması, iktidarın etkisinin tiyatrodaki tek yansıması değil. İktidar, etkileri tiyatrolarda tüm toplumsal gövdeye sızacak bir yönteme ihtiyacı olduğunun...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehir Tiyatroları'nın geçen yılın sonunda gösterime giren yeni oyunlarından biri Vasıf Öngören'in Zengin Mutfağı.

Türkiye tiyatrosunun en önemli simalarından biri olan Öngören'in, kızı Aslı Öngören'in başarılı rejisiyle 35 yıl sonra yeniden sahnelenen oyunu, Türkiye'nin siyasi tarihinin en önemli olaylarından birini, 15-16 Haziran 1970 işçi eylemlerini ve 12 Mart darbesini fon alıyor.

Oyun emek-sermaye çatışması üzerinden, kapitalizm ve faşizm eleştirisini zengin işadamı Kerim Bey'in köşkünde aşçılık yapan Pehlivan Lütfü Usta'nın gözünden dile getiriyor.

Yükselen sınıf mücadelesi koşullarında, lümpen emekçi karakterlerin sınıf bilinçli işçilere ya da sınıf mücadelesine karşı örgütlenen faşist hareketin neferlerine evrilmelerini yansıtıyor.

Olayların geçtiği döneme ayna tutan bu toplumsal/politik içerikli oyun, aynı zamanda Brecht'in epik tiyatro ekolünü Türkiye'de ilk kez uygulayan tiyatro insanı olarak tanımlanan Vasıf Öngören'in Türkiye tiyatro tarihine geçen eserlerinden biri olarak da tanınıyor.

Ancak, Türkiye tiyatrosunun bu "klasikleşmiş" oyunu, gösterimdeki ikinci gecesinde kurt işaretleri yaparak "Tanrı Türkü korusun" çığlıkları ile oyunu sabote etmeye çalışan birkaç tiyatro aymazının "faşizmin lanetlendiği sahnelerde" belleklerinde beliren "ülkücülere hakaret" zırvalığını bahane eden Şehir Tiyatroları yönetimi tarafından, galası dahi yapılmadan şubat ayı repertuvarından çıkarıldı.

Eğer bu olay, organize bir "provokasyon" değilse, çok iyi bir "bahane" oldu muhalif oyunları baskılamak için fırsat kollayan zihniyete.

Ancak gelen yoğun tepki üzerine, mart ayı programında az da olsa yer bulabildi kendisine. Şehir Tiyatroları yönetiminin aksine, o gün 400 izleyicinin ülkücü güruhu alkışlarla protesto ederek oyuna sahip çıkması olayın umut verici yanıydı.

Tesadüf bu ya, Zengin Mutfağı'nın ilk kez sahnelendiği 1978'de, Fatih Sahnesi'nin yan fuayesi bir el bombasıyla havaya uçurulmuştu.

Coşkulu bir seyirci topluluğuna, hıncahınç dolu salonlarda oynanan eserin, 35 yıl sonra yeniden saldırıya uğraması ise, oyuna naif bir hava vererek epik yanını perçinleyen Çiğdem Erken şarkılarını anımsatıyordu.

"Bir oyundu bu evet, kırk yıl önceden / Eskimemiş ne tuhaf, yeni de değil"...

Peki, neden bu kadar saldırıya uğrar bir tiyatro oyunu?

Sanırım yanıtı, Vasıf Öngören'in temsilcisi olduğu epik tiyatronun niteliklerinde ve genel olarak tiyatronun günümüz Türkiye'sinde maruz kaldığı saldırıların nedenleri arasında aramak gerek.

Tiyatro ustası

1984'te, Türkiyeli sakıncalı sanatçıların ortak kaderine dönüşen "zorunlu sürgündeki ani ölümüyle" 46 yaşında aramızdan ayrılan Vasıf Öngören, bir yazar, yönetmen ve kuramcı olarak epik tiyatro akımının çok başarılı bir temsilcisiydi.

"Brechtçi" ya da "Aristotales dışı dram" olarak da nitelendirilen epik tiyatro akımı, merkezine sanata biçilen "gerçekliği yansıtma" işlevini alır. Sistem eleştirisi üzerinden seyircisini, "seyretmenin" ötesinde daha verimli bir davranışa, "düşünmeye ve eyleyişe" sevk edilmeye çalışır. (1)

Nitekim, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel, Vasıf Öngören'i şöyle tanımlar...

"Türkiye tiyatrosunun 1960'larda gerçekleştirdiği atılım içinde, insanımızı tüm sıcaklığı ve canlılığı ile epik tiyatro yöntemini kullanarak yansıtmış bir tiyatro ustamızdır.

"Oyunlarındaki yalın dil, gülmeceye yatkın üslup ve toplumsal-politik doğru içerik, sahne ile seyirci arasında kolayca iletişim kurmayı sağlamış, tüm oyunları seyircisini düşünmeye yöneltmede çok başarılı olmuştur." (2)

Vasıf Öngören de "öğreticiliğe" büyük önem veren bir sanatçı olmasına rağmen, yalnız us yoluyla, düşüncelerle değil; duygularla, sezgi yoluyla etkiler insanları oyunlarında.

Karşılarına bir sanat yapıtıyla çıktığı insanları, o yapıtın içine çeker adeta. Göç, Asiye Nasıl Kurtulur, Zengin Mutfağı, Memleketimden İnsan Manzaraları ve kızı Aslı Öngören'e adadığı Masalın Aslı gibi Türkiye tiyatro tarihine damgasını vuran başyapıtlarında seyirciyi düşünsel/duygusal olarak sahneyle bütünleştirmeyi başarır.

Beni en çok etkileyen oyunu Oyun Nasıl Oynanmalı'yı ise, evlere şenlik bir suç isnadı ile "tiyatroda gizli örgüt kurmaktan" hükümlü olduğu yıllarda hapishanede yazmak zorunda kalmıştı.

Belki de onu büyük bir tiyatro insanı yapan ve dün olduğu gibi bugün de siyasal iktidarların gözünde "olağan şüpheli" kılan en çarpıcı özelliği şudur: "Akla ve kalbe hitap etmek". Kuşkusuz, bunu başarabilen tiyatronun gücü, iktidarlara diz çöktürebilir! Hele de bunu başaran korkusuz bir muhalifse... Zengin Mutfağı'na yönelik saldırı ve kısıtlamalar, gerçekte, bu gücün yarattığı korkudan başka bir şey değildir.

Geriye ne kalır?

Geçen yıl bu zamanlarda, muhalif bir başka oyun, adalet sistemini yerden yere vuran Rosenbergler Ölmemeli, telif hakları bahanesiyle bir ay içinde gösterimden kaldırılmıştı.

Bu yıl, repertuvardan çıkarılmamasına rağmen, geçen yıl muhafazakar kalemlerin saldırılarına maruz kalan Otobüs, Günlük Müstehcen Sırlar gibi toplumsal/siyasal içerikli muhalif oyunlara "fiili bir sansür" uygulandı. Ne hikmetse, sahne bulunamadı bir türlü bu oyunlara!

Resmen oyun yasaklamanın, açık sansürün yaratacağı kamuoyu tepkisini türlü bahanelerle, kaçak dövüşerek savuşturma yöntemini tercih eden Şehir Tiyatroları yönetiminin, şimdi hedefinde hangi oyunlar olabileceğini tahmin etmek zor değil.

Finalinde 1 Mayıs Marşı söylenen Dar Ayakkabıyla Yaşamak, sosyalist Pablo Neruda'nın yaşamını anlatan Ateşli Sabır, yerleşik tabulara isyan eden Çığ, burjuva ahlak değerlerinin yozluğuna ayna tutan Hedda Gabler, faşizmi sorgulayan Kabare, İstanbul Ermenilerinin yaşamlarını konu alan Şark Dişçisi, sınırlara ve etnik aidiyetlere cephe alan Türkiye Kayası, emperyalizm eleştirisi üzerine kurgulanan Arka Bahçe, Osmanlı padişahlarının kanlı ve vahşi iktidar savaşlarını hicveden Zırhlı Kurt ve belki de sırf Aziz Nesin yazmış olduğu için Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz oyunu... Eh, repertuvardan geriye de pek bir şey kalmıyor zaten.

Geçen yıl yapılan yönetmelik değişikliği ile belediye bürokratlarının engin tiyatro bilgilerinin(!) insafına terkedilen Şehir Tiyatroları'na bugün hakim olan zihniyetin en çok "gişe yapan" bu oyunlara da "fiili sansür" uygulaması sadece zamanlama meselesi.

Zira, Zengin Mutfağı'na yönelik tutum, kıyısından köşesinden "muhalif" bir unsur geçen tüm oyunlara verilen bir gözdağı olarak okunabilir. Bu sindirme politikasında, üç kadının çay sohbetlerini konu alan Perşembe'nin Hanımları gibi masum bir oyunun bile, repliklerinden birinde Marksist klasiklerin ve Lenin'in eleştirel de olsa adlarının geçişi yüzünden sansüre uğraması bile beklenebilir!
Çok ileri gittiğimi düşünenlere hatırlatmak isterim ki, 21. asırda, rolü gereği sahnede sigara içen sanatçılar hakkında "kapalı alanda sigara içmek" yasağını ihlalden tutanak tutulan "nur içinde" bir memleket Türkiye!

Ehlileştirmek ya da yok etmek

En dolaysız biçimiyle, içinden geçtiğimiz ideolojik hegemonya inşa sürecinin tiyatroya dair iki tercihinden söz etmek mümkün: Tiyatroyu araçsallaştırmak ya da yok etmek.

İlk ve şimdilik öne çıkan tercih, tiyatroyu ehlileştirerek araçsallaştırmak. Giderek güçlenen muhafazakar otoriter rejimin üzerine inşa edildiği ve bütünleştiği neo-liberal yapı, dünyanın dört bir yanında, kültür alanında yozlaşmanın, popülizmin, depolitizasyonun, cehaletin sarmaladığı toplumu kutsayarak bireyleri akıl tutulması üzerinden kendisine bağlamayı tercih eder.

"Hegemonik kültürü oluşturmak sadece bir ideolojik mistifikasyon sağlamakla kalmaz, aynı zamanda boyunduruk altındakilerin zararı pahasına iktidardaki grupların çıkarlarına hizmet eder."(3)

Öngören'in, 35 yıl önce Zengin Mutfağı'nın aşçısı Lütfü Usta'ya biçtiği lümpen proleter rolü üzerinden vurguladığı bu durum, bugün çok daha vahim boyutlarda hükmünü sürüyor ne yazık ki. Ve Lütfü Usta'nın oyunla adeta özdeşleşen "İnsan kime hizmet ettiğini bilmeli" repliği tam da bu noktada öne çıkıyor.

Tiyatroyu neo-liberal dönüşümün bir aracı olarak analitik/düşünsel felsefe bağlamından tümüyle kopartmak, gerçeğin/hayatın aynası olmaktan çıkarıp salt vodvillere, Broadway tarzı eğlenceliklere, bayağı komedilere indirgemek, toplumsal/politik/eyleyici yanını törpüleyerek popüler kültürün diğer veçheleri arasına sıkıştırmak ve neo-liberal/tüketim kültürünün kokuşmuşluğuna mahkum etmek bu seçeneğin temel stratejisi.

Tiyatroyu araçsallaştırma seçeneği, medya ile dolaysız ve güçlü bağlantıları olan, kamuoyu desteğine sahip pek çok simayı bünyesinde barındıran tiyatro camiasının yaratabileceği toplumsal tepkiyi dizginlemenin ve iktidarların artık tapındığı kamuoyu desteğinin sarsılmasını önlemenin şimdilik en akıllıca yolu.

Bugün Şehir Tiyatroları repertuvarında lise müsameresini aratmayan ve tiyatronun sadece ön koltuklarını dolduracak kadar ilgi gören kimi oyunların, yukarıda zikrettiğim, nitelikli ve gişe rekorları kıran oyunlardan çok daha fazla yer buluşu bu seçeneğin altyapısının hazırlandığına dair önemli bir ipucu olarak görülebilir.

Yeni rejimin muhafazakar/otoriter yanı ise, ideolojik/felsefi özü itibarıyla, tiyatroya yönelik ikinci ve çok daha tehlikeli olan seçeneği barındırıyor: tiyatroyu tümden karanlığa gömerek "yok etmek".

Üçüncü bin yılda, sistemin korunması için Ortaçağ'ın karanlık güçlerine davetiye çıkaran muhafazakar/otoriter zihniyetin bir benzerine, tiyatroyu doğduğu topraklarda, Avrupa'da, VI. asırdan itibaren karanlığa gömen Kilise iktidarında rastlanmıştı.

Antik Yunan tiyatrosunun devamı olan Roma tiyatrosu önce arenalardaki gladyatör dövüşleri ve venationes (vahşi hayvanlarla insanların dövüşleri) gösterilerine dönüştürülmüştü. Sonrasında, Kilise'nin hegemonyası birlikte onun dinsel dogmaları esas alan skolastik felsefesi hükmünü kurmuş ve Karanlık Çağ'da, tiyatronun bin yıla yakın bir süre yasaklanışına tanıklık etmişti tarih.

Ekonomik/siyasal alanda neo-liberal politikalara sıkı sıkıya bağlı olmaya mahkum olan muhafazakar otoriteryanizm, toplumsal yaşamın kültürel/sanatsal veçhelerinde göreceli bir özerkliğe ve hareket serbestisine sahip.

Yeni rejimin, emeklediği dönemde "heykellerin içine tükürmekle" başladığı sürecin, hegemonyasını kuracak kadar güçlendiğinde "heykelleri söküp atma" noktasına evrilmesi şaşırtıcı değil. Zira, bu genetik kodlarında var.

Sanatı ve özellikle tiyatroyu salt bir "ahlaki" sınıflandırmaya tabi tutarak yok etmeyi hedefleyen bir anlayış bu.

Tesis edilen yeni resmi ideolojinin, tarihsel olarak tiyatro ile düşmanlık temelinde ilişkilenişinin en açık ifadelerini bir İslamcı "aydının" şu satırlarında okumak mümkün.

"12 Eylül öncesi Türkiye'de basın devlet ve ülke düşmanıydı, sinema ahlaksız rezildi, tiyatro din ve millet düşmanıydı. Tiyatro, bir türlü adam olmadığı için iflas bayrağını çekip geçmişine ağıtlar yakmaktadır. Beter olsunlar, dinimize, inancımıza milli değerlerimize yıllarca musallat olduklarının karşılığı olarak." (4)

İdeolojik hegemonya inşası, eğitimden sağlığa toplumsal yaşamın her alanına derinlemesine nüfuz ederken, elbette tiyatroyu bu süreçten muaf tutamazdı.

Mamafih, yeni rejim siyasal olarak güçlendikçe kültürel/sanatsal kodlarını daha çok açığa vurarak kendisini bu alanlara daha net yansıtıyor. Bu süreçte, Devlet Tiyatroları'na yeni yasal düzenleme, Şehir Tiyatroları'na yönetmelik değişikliği, tiyatroların özelleştirilmesi ve kapatılması tartışmaları, oyuncuların emekliye sevk edilerek yeni kadro açılmaması çalışmalarına tiyatronun ve oyuncuların itibarsızlaştırılması çabaları eşlik ediyor.

Neo-liberalizm çağında, artı-değer üretiminin meşruiyetini ve sürdürülebilirliğini sağlayan mekanizmaların ağırlık merkezi, hukuki/siyasal üstyapıdan, ideolojik/kültürel üstyapıya doğru kayıyor.

Türkiye'de inşa edilen yeni rejim de kendisinden öncekiler gibi, yeni yasalar çıkarmanın ya da yeni anayasanın kendi hegemonyasını garanti altına almak için yeterli olmadığını gayet iyi biliyor; iktidar etkilerinin tüm toplumsal gövdeye, gözeneklerine kadar sızmasını sağlayacak bir yönteme ihtiyacı olduğunun farkında.

Gelinen noktada, tiyatrolara uygulanan fiili ya da resmi sansürler, oto-sansürler, yasaklar, engellemeler hatta yok etme çabaları bu ihtiyaçtan doğuyor.

Gana'da bile devletin sübvanse ettiği tiyatro, ehlileştirilememesi durumunda, "yok etmekle" tehdit edilebiliyor. Oysa, E. P. Thompson'un vurguladığı gibi, binlerce yıllık sanat tarihinin kanıtladığı bir şey var. "Toplumsal bilincin gelişmesi, bir şairin kafasının gelişmesi gibi, son tahlilde, hiçbir zaman planlanamaz" ve tarih, iktidarlara, zorbalara karşı mücadele eden ve ayakta kalarak yürüyüşünü devam ettiren 'sanatı' yazmaya devam eder." (6)

Karanlık Çağ boyunca, asırlarca karanlığa gömülen tiyatronun, Rönesans döneminde, tam da karanlığa gömüldüğü yerden, İtalya'dan ayağa kalkarak Kilise'nin karanlık iktidarını sarsması, Thompson'u doğrulayan en çarpıcı örneklerden biri.

Elbette insanlık yaşadığı binlerce yıllık deneyimden sonra, ikinci bir Karanlık Çağ'a kolay kolay girmeyecek. Ancak, Aydınlanma Çağı felsefesinden, taşıdığı ilerici/devrimci potansiyel yüzünden çok ciddi bir kopuşun dayatıldığı, kaotik bir zaman diliminde olduğumuzu da unutmamalı.

Son sözü, yaşamı boyunca her türden baskıya uğramış, 12 Eylül rejiminin 1402'liklerinden biri olarak adeta yok edilmeye çalışılmış, her dönem sakıncalı ilan edilmiş ama dimdik ayakta, Türkiye tiyatro tarihine başyapıtlar kazandıran ve kazandırmaya devam eden bir ustaya; Haşmet Zeybek'e bırakıyorum.

"Bu aşamada 'yönetenlerin' mantığı şu: 'Madem ki biz yapamıyoruz, hiç kimse yapmasın. Bunlar bizi beğenmiyor, eleştiriyorlar, o zaman onların burada yeri yok', diyorlar.

"İslam ülkelerinin gelişememelerinin en önemli nedenlerinden biri, tiyatroya çok fazla önem vermemeleridir. Tiyatroyu bilmeyen karakter yaratamaz. Karakter yapamayan diyalog yazamaz. Diyalog bilmeyen ise, diyalektiği bilemez, sadece 'fonetik' olur. Düşünemez. Sadece 'eşek' olur. Herkes bizi okusun ve eşeğin özünden sıyrılıp gelsin." (7)

Vasıf Öngören, ismi ile müsemma bir usta oluşunu kanıtlarcasına, Zengin Mutfağı'nda bilinç sıçraması yaşattığı aşçı karakteri Lütfü Usta'ya en çok tekrarlattığı replikle adeta Haşmet Usta'yı duyuyor ve aynı anda umudu dillendiriyordu: Aşçı isek, eşek değiliz! (YP/YY)

Kaynakça:

(1) Fischer, Ernst. Sanatın Gerekliliği, Sözcükler Yayınları, Eylül 2012, İstanbul, s: 21-23

(2) Yüksel, Ayşegül. Vasıf Öngören- Bütün Oyunları, Mitos Boyut Yayınları, Mart 2010, İstanbul, s: 237-285

(3) Lears, T.J. Jackson, "The Concept of Cultural Hegemony: Problems and Possibilities", The American Historical Rewiev, s: 571, vol: 90, no:3.

(4) Onay, Yılmaz. Yeni Tiyatro Dergisi sayı: 7, s: 55-56, (Sururi Seçmen, www.el-aziz.com, 13 Aralık 2006)

(5) Foucault, Michel. İktidarın Gözü, Seçme Yazılar 4, Ayrıntı Yayınları, 2007, İstanbul, s: 95

(6) Thompson, E. P. Avam ve Görenek, Birikim Yayınları, İstanbul, 2006

(7) Göktaş, Erbil. Yeni Tiyatro Dergisi, sayı: 41, söyleşi / 37, Haşmet Zeybek'le 12 Eylül Soruşturması

(Kaynak: bianet)

***

Ayrıca bakınız:

Bulunmaz Tiyatro - İstanbul emekçisi Oğuzcan Önver'e fiziksel olarak saldıran adamlarını görmezden gelen Ayşenil Şamlıoğlu, "Zengin Mutfağı" oyununun oynandığı tiyatro salonunun üçüncü sırasındaki iki kadın izleyicinin "BOZKURT İŞÂRETİ" yapıp kendi "değerlerini" haykırmasını "SALDIRI" diye niteleyerek, doğal bir çelişkiyi yapay çelişkiymiş gibi algılamamıza neden oluyor hâlâ!

LİNÇ KAMPANYASI imzacısı Orhan Aydın, yine üfürmeye başladı!

"Zengin Mutfağı"nın yönetmeni (en yetkilisi) Aslı Öngören diyor ki:


"Zengin Mutfağı'nın yönetmeni (en yetkilisi) Aslı Öngören, "Kurt işareti yapan 2 kişi sahneye çıktı" demiyor; Evrensel Gazetesi, "Kurt işareti yapan 2 kişi sahneye çıktı" diyor! HANGİSİ DOĞRU?

Hilmi Bulunmaz, Harbiye'ye "Zengin Mutfağı" ile ilgili e-posta attı!


Feridun Çetinkaya, LİNÇÇİ Metin Boran'la LİNÇÇİ Üstün Akmen'in düzeysiz tiyatro yazıları yazdığı Evrensel Gazetesi'nin yayınladığı aşağıdaki tweet'ine inanmış ve iman etmiş ki, derhal retweet'lemiş!

LİNÇÇİ Mimesis'te yayınlanan yazılara güvenmesek de, bu yazıyı, Aslı Öngören'in sözüne güvendiğimiz için okurlarımıza sunuyoruz!


"Zengin Mutfağı"nın yönetmeni "küfür var" demiyor; Radikal diyor!


Bulunmaz'ın attığı e-postaya yanıt vermeyen açıklama yapar mı?

Hilmi Bulunmaz, oğlu Cemal'le birlikte Zengin Mutfağı'nı izleyecek!

"Zengin Mutfağı"nın yönetmeni "küfür var" demiyor; T24 var diyor!


Özgür Başkaya, yedi yıl önce "Zengin Mutfağı" hakkında yazmıştı!

Özgür Tiyatro, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) henüz 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" vermeden yıllar önce TAKSAV'ın düzenlemiş olduğu Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali'nde "Zengin Mutfağı" oyunuyla katılarak "rengini" çok net belli etmişti!

"Zengin Mutfağı" yönetmeni "küfür var" demiyor; Cumhuriyet diyor!

Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, "Hedda Gabler", "Ben Sinema Artisti Olmak İstiyorum", "Zengin Mutfağı" ve diğer gündem maddelerini hızlı hızlı sıralıyor!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Zengin Mutfağı oyununu izledi!

Bugün (30 Aralık 2012 Pazar) 15.30'daki seansta oynaması gerekirken on dakikalık gecikmeyle 15.40'da zar zor başlayabilen "Zengin Mutfağı" adlı oyunu izleyen Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, izleyiciler, gişeci, güvenlikçi, bilet kesici, yer gösterici, sahne amiri, Atacan Arsever ve diğerleriyle tek tek görüşmesine karşın, "Zengin Mutfağı" yönetmeni Aslı Öngören, LİNÇ imzacısı Orhan Aydın ve "Oyunun oynandığı her gün orada olacağız ve oyunun yaratıcılarını, meslektaşlarımızı yalnız bırakmayacağız." diyen hiçbirinin oyun oynandığı bugün Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nde oldukları yönünde herhangi bir ipucu bile bulamadı!

Hafta sonunda, pazar günü, ikindi vakti, trafiğin en sakin olduğu bir zamanda oynanmasına karşın, "Zengin Mutfağı" oyunu, yer yer boş koltukların gölgesi altında oynanırken, yapay reklâmlara ve sentetik çelişki kıvılcımı oluşturan propagandaya mı gereksiniyor?

"Zengin Mutfağı" oyunundan küçük küçük kesitler sunuyoruz!

Milliyet Gazetesi'nden Asu Maro ülkücü protestoya (baskın başlığı atmadan) "ülkücü protesto" diyerek nesnel gazetecilik yapıyor!

Fransız yazar Alain Decaux'nun yazdığı "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu tam bir korsan mantığıyla, korsanca bir biçiminde, yazar haklarına son derecede aykırı davranarak hiçbir telif sözleşmesi yapmadan, Alain Decaux'nun bu oyunu için "oynanma yasağı" koymasını ipine kuşağına bile takmayıp oynadığından alnının tam ortasına "İSTANBUL BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ KORSAN TİYATROLARI" damgası vurduğumuz tiyatroda oynanan "Zengin Mutfağı" oyununun "KONUSU"nu yazan kişi sosyolojinin "s"sinden zerre kadar olsun hiç anlamadığı için, hakkında yazdığı oyunun konusunu asla ve kesinlikle anlamayarak, "işçi sınıfı" kavramını bulanıklaştırıp, "alt sınıf insanları" diye bir palavra yumurtlamış!

"Bağımsız İnternet Gazetesi" sloganıyla yayıncılık yapan T24, çok bağımsız davrandığı için olsa gerek, Vasıf Öngören'in yazdığı "Zengin Mutfağı" oyununun haberini yaparken, Aslı Öngören'in yönettiği oyunun fotoğrafını kullanmak yerine, bağımsız gönlünün arzu ettiği fotoğrafı kullanarak, gayet asparagas haber yapıyor!

"Zengin Mutfağı" oyununu izlerken ayağa kalkıp oyunu protesto eden iki kadının ülkücü eylemini "baskın, saldırı" sözcükleriyle abartan "sol basın" sayesinde ülkücülere kuramsal güç veriliyor!

"Proleter", kaynak göstererek verdiği haberi, hangi "soL"dan almış anlamadık yada "soL" kendi haberine kendisi SANSÜR uyguluyor!

soL, bütün sansürcü yayınlar gibi davranıp kendini bile sansürledi!

soL, iki kadının protesto ettiği "Zengin Mutfağı" ile ilgili olarak yaptığı haberde, önce Mehmet Esatoğlu ve onun görüşlerini yayınladı ve ardından Esatoğlu ve görüşlerini SANSÜR etti!

"Zengin Mutfağı" ile ilgili olarak "asparagas haber" yapan T24, yönetmen Aslı Öngören'in "DÜZELTMELER"ini ipine bile takmadı!

Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Ceren Çıplak'ın "Zengin Mutfağı" oyununun protestosuyla ilgili olarak yaptığı "koskoca" haberde "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin, sadece ve yalnızca beş sözcükten oluşan küçük bir tümce ("Seyircilerin bu tür tepkileri olabilir") kurmayı başarmış yada "Aaa koş, çabuk koş, buraya gel bey, bizim çocuk konuşmaya başladı!"

Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Mehmet Esatoğlu'nun aşağıdaki sözlerini okuyunca dedi ki: "Ben, 'Zengin Mutfağı'na yapılan 'müdahale'den üç gün sonra (30 Aralık 2012 Pazar) saat 15.30'da oynanmaya başlanması gerekirken 15.40'da zar zor başlayabilen oyun için 14.30'dan başlayarak, yani oyunun başlamasından bir saati aşkın bir zaman önce Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi'nin tam önünde 'dikilmeme" karşın, hiçbir kimsenin, hele hele 'tiyatrocuların tiyatro önünde nöbete başladıklarını' asla ve kesinlikle hiç görmediğim gibi, oyunun yazarı Vasıf Öngören'in kızı ve aynı zamanda 'Zengin Mutfağı'nın yönetmeni Aslı Öngören oyunu izlemeye gelmemişti!"

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz şu videoyu izler izlemez dedi ki: "'NAZIM HİKMET AKADEMİSİ TİYATRO BÖLÜMÜ' HOCALARI NE KADAR ÇOK YAPAY BİR DİL KULLANIYORLAR HEY ALLAH'IM!"

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, aşağıdaki yazıyı okur okumaz şöyle söyledi: "Türkiye tiyatrosunun kuramsal boyutuna en ufak bir katkısı olmayacak yazıda, hiçbir kanıt ve/ya tanık gösteremeyen Kemal Oruç gayet rahatça 'KÜFÜRLER SAVURDU' diyebiliyor!!!"


Hilmi Bulunmaz, "'Zengin Mutfağı'nı Marksistler oynayabilir" dedi!


AKP'li Kadir Topbaş'ın şemsiyesi altında iktidara gelen Hilmi Zafer Şahin yönetimindeki "İstanbul Korsan Tiyatroları" yapımı "Zengin Mutfağı"nın yönetmeni ve bu oyunun yazarı Vasıf Öngören'in kızı Aslı Öngören, bu oyunun sahnelendiği 27 Aralık 2012 Perşembe günkü seansta "iki kadının 'kurt' işaretleri yapmasını" söylemekle birlikte, "sahneye küfürler yağdırıldı" sözünü etmemesine karşın, kendisiyle röportaj yapma gereksinimi duyan Evrensel Gazetesi'ne konuşurken, "sahneye küfürler yağdırıldı" sözünü yadırgamıyor!!!

Türkiye bu kadar kirlenmediği bir zamanda (12 Eylül Faşizmi'nden önce) Zengin Mutfağı, tam bir Zengin Mutfağı gibi oynanıyordu!...

Bulunmaz, Hilmi Zafer Şahin'e soru sorarken kim neden susuyor?

Biz, kendi küçük çıkarlarımız için değil, tiyatro sanatının ve emekçi halkın büyük çıkarları için çalıştığımızdan şu haberi aktarıyoruz!...

LİNÇÇİ Mimesis'in söyleyecek sözü olmadığı için çok saçmalıyor!

LİNÇÇİ TEB Başkanı Üstün Akmen bol keseden boru boru üfürdü!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, sakin sakin, usul usul soruyor!

Feridun Çetinkaya zabıtalar kadar tiyatrodan anlamayanları anlattı

Zengin Mutfağı izleyicileri Bulunmaz Tiyatro-İstanbul'u ziyaret etti!

"Zengin Mutfağı"nı protesto eden genç kızın arkadaşı Nurhayat Güneş, sadece kendinin değil, protestocunun da derdini anlattı!

"İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin, çemberden bile daha yuvarlak konuşarak, "Zengin Mutfağı" sorusunu taca atma "ustalığı" göstermeye devam ediyor hâlâ!...

Karşı tarafı dinlemeyen LİNÇÇİ Yaşam Kaya yargısız infaz yapmış

LİNÇ kültürünün egemen olduğu tiyatromuzda Büktel önemli biri!...

"Zengin Mutfağı" ile ilgili bu röportajı okuyup üzerinde düşündük!...

Yazar Hande Demircioğlu bir de yazı yazmayı öğrenebilse iyi olur!

Zengin Mutfağı kaldırıldı mı MHP'nin oyun kaldırtma gücü var mı?

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın asla beğenmemesine karşın oynanmasını istediği oyun "Zengin Mutfağı", yeniden sahnelerde!

Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, "'Zengin Mutfağı' oyununu protesto eden izleyiciler" Alper Tunga Çevik, Elif Gonca Akdeniz, Nurhayat Yılmaz Güneş, Serap Gül, Tarık Ümran Güneş ile "Kebapçı Murat"ta yemek yedi!

Nurhayat Yılmaz Güneş, LİNÇ KAMPANYASI imzacısı Ayşe Lebriz Berkem'in yönetmesine karşın, "Tek Kişilik Yaşam" adlı ilginç oyun hakkında gayet insancıl ve oldukça olumlu düşüncelere sahip!...

Bütün estetik eleştirilerimize karşın, "Zengin Mutfağı" oynanmalı!...


Akademisyen Sema Göktaş'ın "Zengin Mutfağı Dolayısıyla" Yeni Tiyatro Dergisi'nde yayımladığı ilginç yazı tartışılmayı hak ediyor!

Nurhayat Yılmaz Güneş, LİNÇÇİ Yücel Erten'in çevirip, LİNÇÇİ Murat Karasu'nun yönettiği bir oyun olmasına karşın, "Troyalı Kadınlar" hakkında okurlarımız için nesnel bir değerlendirme yaptı


"Zengin Mutfağı" adlı oyunun 27 Aralık 2012 Perşembe günkü gösterimi sırasında oyunu protesto eden üç kadından biri olduğu iddia edilmesine karşın, "Zengin Mutfağı" sahne uygulamasına düşünsel ve estetik olarak karşı olmakla birlikte, fiziksel protestoda bulunmayıp, sadece duygu ve düşünce düzeyinde bu sahneleme biçimine karşı olduğunu dile getiren, asla kurt işâreti yapmadığını belirtip, "protesto eden üç kadın seyirci" kategorisine sokulmasına karşın sadece bir genç kızın bozkurt işareti yapıp oyunu protesto ettiğinin altını çizen, ne var ki Sema Göktaş'ın bile (genel iddiaya uygun davranarak üç kadın protestocu kategorisine soktuğu için) kendisinin hakkında dahi "Zengin Mutfağı'nın ikinci gecesinde üç kadın seyirci kurt işareti yapıp, 'Tanrı Türkü Korusun!' diye slogan atmış" demesine de içerleyen Nurhayat Yılmaz Güneş, kendisinin haksız bir biçimde eleştirildiğini dile getirerek, Sn. Sema Göktaş'ın "Zengin Mutfağı Dolayısıyla" yazısını gayet sert bir dille eleştirdi...


Nurhayat Y. Güneş, Doç. Dr. Sema Göktaş'ın eleştirisini eleştirdi...


Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, "'Zengin Mutfağı' protestocusu" sandığı Elif Gonca Akdeniz, Nurhayat Yılmaz Güneş ve taraflardan çok özür diliyor!...


"Zengin Mutfağı" oyununu protesto eden benim yada basının Serap Gül'le imtihanı!