16 Şubat 2013 Cumartesi

Nurhayat Yılmaz Güneş, LİNÇÇİ Yücel Erten'in çevirip, LİNÇÇİ Murat Karasu'nun yönettiği bir oyun olmasına karşın, "Troyalı Kadınlar" hakkında okurlarımız için nesnel bir değerlendirme yaptı

İzlenmesi gereken bir oyun "Troyalı Kadınlar"

Nurhayat Yılmaz Güneş
16 Şubat 2013

Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'nın 2012-2013 sezonunda perde açan "Troyalı Kadınlar" adlı oyun, Şubat / 2013'te İstanbul Devlet Tiyatrosu Üsküdar Tekel Sahnesi'nde gösterimdeydi. Başka şehirlerden turneye çıkıp, soluğu derhal İstanbul'da alan oyunları seyretme şerefine nail olduğum zaman, başkalarından hep bir adım önde olduğum hissi uyanıyor içimde ve nedense, ben bu hissiyattan tuhaf bir keyif almaya başlıyorum.  

MÖ 480 - 406 yılları arasında yaşayan tragedya şairi Euripides'in yazdığı, Yücel Erten'in çevirip, Murat Karasu tarafından yönetilen 
"Troyalı Kadınlar" adlı oyun, konusu itibariyle sadece keyifli vakit geçirmek ya da kafa dağıtmak için gidilecek türden bir oyun değil. 

Oyunun konusunu irdelemeden önce, oyunun yazarından biraz olsun bahsetmek istiyorum. Euripides, değeri ölümünden sonra anlaşılmış ve böylece "en ünlü tragedya yazarları" arasına adı geç yazılmış biridir. Euripides, kadın düşmanlığı ve kutsal değerlere saygısızlığı gerekçesiyle çok uzun yıllar suçlanmış, yeni fikirlerle, özellikle sahneleme tekniğindeki birtakım çok ciddi değişiklikler ve somut gerçeklik kavramını ön plana çıkarmak adına verdiği çabalar, ayrıca dilinin sadeliği gibi birtakım vasıfları, onu diğer sanatçılardan ayırmış ve diğerlerinin insafsızca saldırılarına maruz kalmasına sebep olmuştur. Bu durum, Euripides'in vatanını terk edene kadar devam etmiştir. Tragedya şairi Euripides'in, yıllarca insanlardan uzak, münzevî bir hayat yaşadığı, Tanrılardan nefret eden, huysuz, asosyal bir kişi olarak tanındığı da, bu ünlü tragedya yazarının yaşam bilgileri arasındaki yerini titizlikle koruyor hâlâ...

"Troyalı Kadınlar" oyununda konu bir kıyım, âdeta bir soykırım... Savaşın bittiğini düşünen Troyalılar, Yunanlıların geri çekilirken artlarında bıraktığı tahtadan bir atı, kendilerine Tanrıların hediyesi olduğunu düşünerek şehirlerine alırlar. Böylelikle surları yıllardır aşamayan Yunan askerleri içine gizlendikleri bu tahta at sayesinde surları aşmış olurlar. İşte o gece savaşın bitimini kutlayan Troyalı bütün erkekler, Yunan askerleri tarafından katledilirler. Geriye sadece Troyalı kadınlar ve onları bekleyen malûm akıbet kalır... 

(Euripides, yazmış olduğu bu eseriyle, kadın düşmanı olmadığını ispatlamakla birlikte, insanların, felaketlerinde yanında olmayan ya da onlara bu felaketleri reva  gören Tanrılarla olan sorununu bertaraf etmeye asla yeltenmemiştir. Bu konuda düşünmemiştir.)

Hekabe, Troya Kralı Priamos'un kara yazgılı karısıdır. Oyunda, bu karakteri Özlem Akdoğan layıkıyla canlandırmış. Ancak, on dokuz çocuklu Hekabe rolü için Özlem Akdoğan'ın çok genç bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Bu konuda estetik bir çözüm gerekiyor!

Kassandra, Troya Kralı Priamos'un ve Hekabe'nin en güzel kızıdır. Oyunda bu karakteri Gonca Yakut canlandırmış. Oysa kaybedilen savaş, çekilen acılar neticesinde çıldırmış bir rol biçilmiş sahnede oynanırken. Mitolojideki Kassandra'nın çok gerisinde kalındığını, bütün olumsuzluğa rağmen Gonca Yakut'un oyunda  Kassandra'yı mükemmel bir biçimde oynadığını belirtmeliyim. Gonca Yakut'un, mitolojideki figürü tam anlamıyla yansıtacak bir Kassandra rolüyle çığır açıp, harikalar oluşturacağı kanısındayım ki, buna az kalmış...

Andromache, Troya Kralı Priamos'un oğlu Hector'un, erdemiyle Yunan ordusunda bile ün salmış asil, biricik, cesur ve güçlü karısı. Savaş içinde her türlü şerefsizliğin mubah olduğunun son derece bilincinde olan bu kadın Hector'dan kendisine yadigar kalan minik oğlunun kollarının arasından alınarak şehrin duvarından atıldığını seyretmek zorunda kalan talihsiz bir ana. Bu kadının çığlıkları ve dokunaklı konuşması sırasında sesindeki tını yürekleri parçalayan cinsten. Evet, ancak bu kadar gerçekçi oynanabilir Andromache karakteri. Yansıtılması çok güç olan karakteri canlandıran Özlem Baykara Danacı'nın haykırışları kulaklarımda; yüzü gözlerimde... 

Talthybıos, Kral Agamemnon'un sözcüsü, oyun boyunca zalim bir kişilik sergilemenin yanı sıra, Hector ve Andromache'nin oğlunun surlardan atılması emrini bizzat yerine getirmeyip bu iğrenç görevi başkasına devretmesiyle oyunun sonuna doğru, en azından benim "emir kulu işte, ne yapsın" diye içimden geçirdiğim karakter. Ve Talthybıos'u canlandıran Zafer Ergül'ü ne denli tebrik etsem azdır.

"Troyalı Kadınlar"ı temsil eden oyuncular ve diğerleri E. Savran Perk, Gamze Demirer, Ezgi Coşkun, Gamze Kılıcı, Ayşen Aşkın, ayrı ayrı o dönemin ruh hâlini seyirciye yansıtmayı başarabiliyor.

Kral Agamemnon'un askerleri rolünde Kıvanç Pehlivanoğlu ve Mert Tiryaki, geri planda olmalarına rağmen iyi bir efor sarf ettiler.

Dekor, kostüm ve sahneleme benim anlayışıma göre sorunsuzdu. 


Aldığım derse gelince: "Mutlu olduğunu düşünen hiç kimse, son gününü yaşamadıkça mutluluğundan iyice emin olmamalıdır."


Beni, bu oyunu izleyemeyenlerden bir adım öne geçirdiği hissiyle, bende uyandırdığı tuhaf keyfin boyutunu çok devasa bir ölçüde arttıran "Troyalı Kadınlar" oyununda emeği geçen her sanatçıya teşekkür ediyorum. "Troyalı Kadınlar" oyununun bu misafirliğini saymıyorum; kısa zamanda İstanbul'da yine buluşmak ümidiyle...