21 Haziran 2011 Salı

Mesut Alptekin, Erbil Göktaş'a gündüz dersleri vermeye başladı!

Oyun'un notu: Anti-akademisyen Mesut Alptekin'e ait aşağıdaki yazı, henüz taslak hâlindedir. Bu hâliyle, çeşitli hatâlar, yanlışlar içermektedir. Bu yazı, taslak hâlini aştığında, buradaki "not" kaldırılacaktır. Yazıyı bu hâliyle yayınladığımız için, okurlarımızdan özür dileriz!


***


Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve akademisyen Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş'a, şimdilik kaydıyla, çok kısa bir anti-akademik yanıt!


Mesut Alptekin
21 Haziran 2011


Sansürbasyonist Erbil Göktaş, bana, çok garip bir "gece dersi" verip, bu dersin karşılığını "EGS Sonuçları (Erbil Göktaş Sınav Sonuçları)" olarak aldıktan sonra, bu "gece dersi"nin bir uzantısı anlamına gelen "GECEYARISI DERSLERİ: (HİLMİ BULUNMAZ'I KINAMAK!)" başlıklı ve "OĞUZCAN ÖNVER, TARTIŞMA ADABI VE 'KARANLIK BİR SÖYLEM'E DAİR…" alt başlıklı bir yazı daha yayımlama ihtiyacı hissetti. Erbil Göktaş, böylelikle, kendisini, üniversitedeki kürsüsünde sanarak, "geceyarısı dersleri"ne hem dikey ve hem de yatay geçiş yapmış oldu. Erbil Göktaş, adını andığım bu yazısında, aklının yettiği, beyninin çalıştığı, cesaretinin izin verdiği, dilinin döndüğü kadarıyla, Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı kınayıp(?!), Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Oğuzcan Önver'e tartışma adabını öğretti(?!) Büyük ölçüde ve esas olarak Hilmi Bulunmaz'ı hedef alan Erbil Göktaş'ın bu yazısındaki dikkatimi çeken bölümlerden bazı kesitleri değerlendirmek için, Erbil Göktaş'ın "geceyarısı dersi" hikâyesine kesin ve keskin viraj aldıktan sonra, ciddi bir "U" dönüş yapmak istiyorum…

Erbil Göktaş'ın, "GECEYARISI DERSLERİ: (HİLMİ BULUNMAZ'I KINAMAK!)" başlıklı ve "OĞUZCAN ÖNVER, TARTIŞMA ADABI VE 'KARANLIK BİR SÖYLEM'E DAİR…" alt başlıklı yazısını, ben de, Hilmi Bulunmaz tarafından icat edilen "polemik oyun" biçemiyle ele alıp, diyalog hâline getiriyorum...

Erbil Göktaş - Hilmi (Bulunmaz) bravo!... Bana sonunda "bunu da yaptırdın", seni, senin deyiminle "esefle, hiddetle ve şiddetle" kınamam gerek ama bunu yapmayacağım; istersen sen kendini de, öğrencilerini de kınayabilirsin, bu sizin sorununuz…

Mesut Alptekin - Ne acı bir söylem, ne berbat bir tereddüt, ne çaresiz bir dil, ne dayanaksız bir söz! Sadece konuşmak için konuşan, yalnızca yazmak için yazan, sözde yanıt veriyormuş gibi yapan bir insanın söylediği bir söz olmanın ötesine gidemeyen değersiz bir ifade! Muhterem Erbil "Hoca Hazretleri", daha kafadan kaybettin, henüz yazı yazmaya ısınma çalışmasının başındayken yazı yazma dengeni yitirdin. Biz, Hilmi Bulunmaz'ın öğrencileri değil, çıraklarıyız. Çünkü, Hilmi Bulunmaz, kendisine "hoca" sıfatını lâyık görüp, bir türlü tatmin olmak bilmeyen kabarmış egosuyla ortalıkta dolaşarak, her canı istediğine "gece dersleri" vermeye çalışan zavallı bir akademisyen değil. Hilmi Bulunmaz, bizim, sanat yolunda kendimizi geliştirmemize olanak tanıyıp, yardımcı olmaya çalışan gerçek bir sanatçıı ve tabiatıyla aziz amcacığım, o bizim sadece "usta"mız. Ustanın öğrencisi olmaz, ancak çırağı olur…

Erbil Göktaş - Çünkü; sitende yer alan Oğuzcan Önver'in salya sümük, kalemlerden ve klavyeden adeta "öç" alırcasına höykürdüğü 8 Haziran 2011 tarihli "Bizim, sizin karanlık derslerinize ihtiyacımız yok!" başlıklı saldırı, bir 'yanıt yazısı' değildir; seni bunun için tekrar kınamam gerek ama kınamayacağım, isterseniz siz kendinizi kınayın, bu sizin sorununuz…

Mesut Alptekin - TUTKAL yazarı ve Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Oğuzcan Önver, aldığı sorumluluk bilinci nedeniyle, elbette ki, "kalemlerden ve klavyeden 'öç' alırcasına höykürecek." Böyle davranmak, onun en doğal hakkı. Sadece en doğal hakkı değil, aynı zamanda, toplumsal görevi, kültürel sorumluluğu ve sanatsal zorunluluğudur. Siz, benim yazdığım "'Düşünce özgürlüğüne yapılmış yoğun bir saldırı!' (mı?)" başlıklı yazıma, daha insancıl bir şekilde, daha doğru düzgün bir yanıt yazmak yerine, kalkıp da, "gece dersi" vermeye çalışırsanız, bunun karşılığında, sorumluluk bilinci gelişmiş Oğuzcan, "size az bile yapmış" derim…

Ayrıca, Oğuzcan Önver'in yazdığı "Bizim, sizin karanlık derslerinize ihtiyacımız yok!" başlıklı yazı, sizin de dediğiniz gibi, bir "yanıt yazısı" değil, bir "saldırı yazısı"dır. Oğuzcan'ın kaleme aldığı yazı, zâten, "yanıt yazısı" olamayacak bir öz, bir içerik, bir biçim ve bir biçemle kurgulanmış. Senin yazdığın "GECE DERSLERİ YENİDEN (MESUT ALPTEKİN İÇİN)" başlıklı yazıysa, direkt olarak bana ithaf edilmesine karşın, Oğuzcan Önver'in yazarlık sorumluluğu nedeniyle ele alınmıştır. Aslında, bu yazıdan sonra, söz hakkı yine bana geçmişti. Ne var ki, Oğuzcan, sadece yazının içinde kendi adı da geçtiği ve sizin, beni, hayranlıkla gözünüzün içine bakan öğrencilerinizle karıştırıp, bana "gece dersi" vermeye kalkışmanızı baz alarak, bu "saldırı yazısı"nı yazmıştır…

Erbil Göktaş - Bu kesinlikle "düşünce özgürlüğü", "sosyalist" ya da "demokrat" bir tavır falan değil, Erbil Göktaş üzerinden "kendisini kanıtlamaya" çalışan, 18 yaşını bitirmediği için değil, gerçekten "reşit" olamamış bir "yeniyetme"nin nemalanma çabalarıdır; buna izin verdiğin için seni bir kez daha kınamam gerek ama bunu yapmayacağım, bu sizin sorununuz, yüreğiniz yetiyorsa siz KENDİNİZİ KINAYIN; çünkü tekrar ediyorum, bu, Erbil Göktaş'a ve Yeni Tiyatro Dergisi'ne yapılan "saldırı"nın "yanıt hakkı"yla hiçbir ilgisi yoktur; yetiştirmelerinden Oğuzcan Önver'le de bir ilgisi yoktur; çünkü benim yazımda Önver'in adı bir kez geçmektedir ve sadece "geçmiş olsun" dileklerimi iletmek için…

Mesut Alptekin - Erbil Göktaş üzerinden kendisini kanıtlamaya çalışmak yada Erbil Göktaş üzerinden kendisini kanıtlamaya çalışmamak, işte bütün mesele bu!… Bu yaklaşım, William Shakespeare'in "Olmak yada olmamak, işte bütün mesele bu!" repliği kadar saçma bir yaklaşım!!... Ne kadar gülünç bir söz! Nedir bu megolamanyak tavırlar Allah aşkına? Nedir bu kendini dev aynasında görmeler? Biz, geri zekâlı insanlar gibi, illâ ki birilerinin üzerinden prim yapmaya çalışsak yada kendi adıma konuşayım, çalışsam, bunu yarım yamalak bir teknikle ve Ayşenilgillerden reklâm alabilmek için bir dergi yayınlayan ve benim, sansürbasyonist olarak tanımladığım birinin üzerinden değil, hiç şüphesiz, Coşkun Büktel gibi dramatik sanattan anlayan birinin üzerinden yapardım. Sonuçta Coşkun Büktel, ne de olsa "Türkiye'nin yaratıcılıkta sınır tanımayan bir numaralı yazarı"

Erbil Göktaş - "Geçmiş olsun" dileklerinde bulunan ve "bu tür olayların" tekrarlanmaması için uyarıda bulunan bir yazıya, böylesine "saldırı"yla karşılık verilmesi nasıl bir ruh halinin sonucudur?

Mesut Alptekin - Ben, "'Düşünce özgürlüğüne yapılmış yoğun bir saldırı!' (mı?)" başlıklı yazımı yazmasam, sizin, "geçmiş olsun" diyeceğiniz falan yoktu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Fatih Reşat Nuri Güntekin Sahnesi'nde bizi darp eden, bizi taciz eden, bizi tedirgin eden ve bize somut fiziksel saldırıda bulunan Ayşenil Şamlıoğlu'nun adamlarının neden olduğu skandalın üzerinden neredeyse sayamayacağımız kadar gün geçti! Madem ki, "geçmiş olsun" diyecektiniz, biz, sizi sıkıştırıncaya dek, "geç-miş-ol-sun" sözünü heceleyen aklınız neredeydi? Ben, "geçmiş olsun" duygusunu size dayatan yazıyı yazmasam, siz, bu konudaki suskunluğunuzu, tıpkı diğer tiyatro esnafı gibi, aynen devam ettirecektiniz. Dolayısıyla, bu "geçmiş olsun" sözü de, tıpkı "Düşünce özgürlügüne yapılmış yoğun bir saldırı!" yazısı kadar samimiyetten uzak ve insanın içine hiç işlemeyen bir yapmacıklıkta! Bu samimiyetsizliği, bu yapmacıklığı benim gördüğüm gibi, bütün okurlar da, çok net bir biçimde görebiliyorlar! Hele ki, bu yazı, dergimizde yayınlanıp, binlerce okura ulaşınca, senin bu samimiyetsizliğin, senin bu yapmacıklığın, tabii ki, tiyatro kamuoyuna da mal olacak!!!

Erbil Göktaş - Bu "çocuk" nereden çıktı?... O'na "asıl" söyleyeceklerimi telefonda ya da yüz yüze söyleyeceğim; şu an muhatabım sensin, çünkü bu çocuğu sen yetiştirdin ve en önemlisi bana ve Yeni Tiyatro Dergisi'ne olan saldırısını "senin sitende" yaptı.

Mesut Alptekin - "Bu 'çocuk' nereden çıktı?…" gibi cinsel içerikli bir soruya "sizin çıktığınız yerin benzeri bir yerden çıktı" gibi cinsel içerikli bir yanıt vermek isterdim, ama o zaman da sizden pek farkım kalmazdı. Ayrıca, Oğuzcan da, onu sizinle aynı kefeye koyduğum için bana kızabilirdi…

"'Asıl' söyleyeceklerinizi telefonda ya da yüz yüze söylemek" ne demektir? Böyle gözdağı verici imalarla kimi korkutabileceğinizi sanıyorsunuz? Şu ana dek yazdıklarıma dair, bana söylemek isteyip de, yazamayacağınız bir şeyler varsa şayet, telefon numaram Hilmi Bulunmaz'da mevcut. İsterseniz kendisinden temin edip, beni arayarak istediğinizi söyleyebilirsiniz. Yada tiyatromuza gelip, yüzüme karşı da höykürebilirsiniz. Ancak, şunu da öncelikle ve özellikle vurgulamak isterim ki, söyledikleriniz karşısında alacağınız yanıtların ağırlığı, söylediklerinizle mutlaka aynı oranda olacaktır! Şunu biliniz ki, "orantısız güç"ten hiç, ama hiç hoşlanmam!!!

Sana ve Yeni Tiyatro Dergisi'ne olan saldırımı, ben de, "Hilmi Bulunmaz'ın sitesi"nde yaptım. Bu durum, sadece Hilmi Bulunmaz'a tepki göstermene sebebiyet vermez. Hilmi Bulunmaz kendisi de bilir ki, sana karşı yazdığım yazıları "kendi sitesi"nde yayınlamasaydı, ben de, kendime ait bir site açıp orada yayınlardım. Zâten, daha sonra bunu da yaptım. Ayrıca, "Hilmi Bulunmaz'ın sitesi", sadece "Hilmi Bulunmaz'ın sitesi olmayıp, aynı zamanda bizim de sitemiz"dir. Bunun yanı sıra, Hilmi Bulunmaz “sıfır sansür” ilkesine bağlı davranmayıp, senin gibi “sansürbasyonist” biri olsaydı ve yazılarımı yayınlamayı reddetseydi, kendi açtığım sitede, aynı şekilde, (ustam olmasına karşın) Hilmi Bulunmaz'ı da "sansürcü" ilân eder ve onu da, çok sert bir dille kıyasıya eleştirirdim…

Erbil Göktaş - Bu noktada aklıma 1977 yılında ODTÜ'de katledilen Ertuğrul Karakaya için yakılan bir ağıtın dörtlüğü geliyor; katleden kişinin adını değiştirerek aktarıyorum:

"Oğuzcan seni Oğuzcan seni / Yoz eğitmiş ustan seni
Arkasından vururlar mı / Sizde 'arkadaş' diyeni?"

Mesut Alptekin - Ben de, aynı ağıtın dörtlüğünü; katleden kişinin adını değiştirerek aktarıyorum:

Erbil Göktaş seni Erbil Göktaş seni
Yoz eğitmiş Özdemir Nutku seni
Yayın organında sansür ederler mi

Sizde 'arkadaş' diyeni?

Erbil Göktaş - Daha düne kadar benim de değer verdiğim, her şeyleriyle "hoş" gördüğüm, bu yetiştirdiğin hempaların önce kendini bilecek, sonra haddini bilecek!... Bilmiyorsa bildireceksin, bildiremiyorsan ben bundan seni sorumlu tutacağım ve faturayı sana keseceğim!...

Mesut Alptekin - Daha düne kadar benim de değer verdiğim, her şeyiyle "hoş" gördüğüm Erbil Göktaş, bana "hempa" diyecekse, bunu söylemeden önce, kendisi de haddini bilecek! "Sen kimsin ki bana haddini bil diyorsun?" diyecek olursa şayet, aynı soruyu ben de kendisine yöneltirim…

Ayrıca, fatura kesmek konusunda ısrarcıysanız şayet, cevabımızı şimdiden bildireyim:

Bozuk para kalmadı, bayramda gel…

Erbil Göktaş - …"insan" olan, kendisine "geçmiş olsun" diyen birisine böyle davranamaz…

Mesut Alptekin - Erbil Hoca; insan olan kendisine "geçmiş olsun" dedirtmek zorunda bırakmaz…

Erbil Göktaş - İnsan olan kendisiyle "ortak bir kaderi" paylaşmak için "pek çok şeyi" elinin tersiyle iten birisini böyle arkadan vuramaz…

Mesut Alptekin - Pek çok şeyi elinizin tersiyle itmiş olabilirsiniz; ancak, Şehir Tiyatroları'nda vuku bulan skandal boyutundaki somut fiziksel saldırıyı, derginize yada Internet sitenize taşıyacak kadar, Ayşenil Şamlıoğlu'nun verdiği reklâm adlı sadakayı elinizin tersiyle bir türlü itemediniz, itemiyorsunuz, itemeyeceksiniz!!!…

Erbil Göktaş - Her iki durumda da harcadığım mesaiyi "akademik yükselme" için gerekli olan "yabancı dili" geliştirmeye harcasaydım bugün adımın önünde başka ünvanlar olurdu…
Ama yaşamımla bütünleşen, okuduğum binlerce kitabın bir sonucu olan "akademik kimliğime" laf edeni ve buna aracı olanları anasından doğduğuna bin pişman edeceğimi sana da bildiriyorum.

Mesut Alptekin - "Her iki durumda da harcadığım mesaiyi 'akademik yükselme' için gerekli olan 'yabancı dili' geliştirmeye harcasaydım bugün adımın önünde başka ünvanlar olurdu…" derken, sanki o elde edemediğiniz (ünvan değil) unvanlar için şimdiki unvanınızdan (ünvan, Azerice "adres" demektir) yakınıyor gibisiniz. Ancak elinizdekiyle yetinmek zorunda olduğunuz için, bu yrd. doç. dr. unvanınıza (ünvan değil) lâf ettirmemeye çalışıyorsunuz. Yani şu andaki yrd. doç. dr. unvanınız, okuduğunuz binlerce kitabın sonucuysa ve sizin gözünüz hâlâ okumaya doymuyorsa; Nikos Kazancakis'in "Zorba" adlı romanında yer alan çok güzel bir sözü, buradan size sunuyorum Erbil Hoca:


"Okuduğun kitaplar sana mutlu olmayı ögretememisse, onları boşuna okumuşsun patron!"

Erbil Göktaş - O yanındaki "çocuk" bunları bilmiyorsa öğret; önce okumasını öğret; ona "Gece Dersleri" de yetmez, o yüzden "Geceyarısı Dersleri" de koydum, gecenin en koyu karanlığında, kararan ruhların bu derslere çok ihtiyacı var…

Mesut Alptekin - Senden, sizden, kim "Gece Dersi" istedi ki? Senden, sizden, kim “Geceyarısı Dersleri" istedi ki, siz de "koydunuz"... Onu söyleyin bana. Daha önceki yazımda da söylemiştim, yine söylüyorum:

Ders almaya ihtiyacım olsa, ders almaya ihtiyacımız olsa, Kocaeli Üniversitesi'ne gidip, o üniversiteye bağlı Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Mehmet Reşat Başar'dan "Türkçe dersi" alırdık… (Bakınız: İki satırlık bir yazı yazmasını bile beceremeyen, iki dakikalık bir konuşma dahi yapamayan Prof. (Dr. olmayan) Reşat Başar, ancak Mimesis'te yazıyor!)

Kaldı ki, Oğuzcan Önver'in de söylediği gibi:

"Bizim, sizin karanlık derslerinize ihtiyacımız yok!"

Gecenin en koyu karanlığında, kararan ruhların bu derslere ihtiyacı yok, sizin gibi savruk ve boş konuşmaktan kalbi, ruhu ve zihni kararmış birinin, “Gece Dersi” veriyorum diye kendini avutmaya ihtiyacı var… Benim size buradan yapabileceğim en büyük tavsiye ne biliyor musunuz Erbil Hoca?:

Bence, siz, beyninizi, kafatasınızın içerisinden çıkarıp, bir an önce tatile gönderin…

Erbil Göktaş - Yazısının altındaki fotoğrafta "oyuncağını göğsüne koyup baak bunu ben yazdım"toyluğundan, çiğliğinden kurtulmasına bu "dersler" umarım vesile olur…

Mesut Alptekin - Bu "dersler", bir halta vesile olmaz. Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı Başkanı koskoca bir hoca; "oyuncağını göğsüne koyup baak bunu ben yazdım" tümcesindeki tırnak işaretini "baak" kelimesinin başından itibaren kullanmaya başlayacağı, yani "baak bunu ben yazdım" diyeceği yerde, gidip de "oyuncağını" kelimesinin başından itibaren kullanmaya başlarsa, yrd. doç. dr.'un bu dersleri hiçbir halta vesile olamaz. Erbil Göktaş, bu tümcesinde aslında vurgulamayı şöyle yapmak istiyor:

"Yazısının altındaki fotoğrafta, oyuncağını göğsüne koyup 'baak bunu ben yazdım' toyluğundan, çiğliğinden kurtulmasına bu 'dersler' umarım vesile olur…"

Ah be Erbil hoca! Ah be yrd. doç. dr. amcam!! Ah be Türkçe özürlü akademisyenim!!! Yazınsal sanatta bu ne çiğlik, bu ne toyluktur böyle yahu?

Erbil Göktaş - Türkiye Tiyatrosu'nda "bu çocukların" yaşadığı "nahoş" duruma benden başka kim sahip çıktı?...

Mesut Alptekin - Siz dahil, hiç kimse sahip çıkmadı hocam, siz dahil… Size göre sahip çıkmak, burnunuzun dibine yazıyı dayadıktan sonra, zorlama bir "geçmiş olsun"dan mı ibarettir?

Erbil Göktaş - Senin 'çocuk' (O.Ö.) hızını alamamış Can Yücel'e de saldırmış; 'gerici duygular yayan 66. Sone'yi' ve bu sonenin Berliner Ensemble'da Robert Wilson ve diğer yorumları paylaşmamdan dolayı Can Yücel'e de saldırmış… Can Yücel yaşasaydı ne derdi biliyor musun, 'gerici sensin, 66. Sone de…' diye bir devam ederdi ki anasından emdiği sütü burnundan getirirdi…

Mesut Alptekin - Can Yücel yaşasaydı, ne söyleyip söylemeyeceği "şahsen" umrumda bile olmazdı. Çünkü, 66. Sone, gerici bir "şiir"dir. Can Yücel'in çevirisi de, tam bir iğrençlik göstergesidir. Çünkü Can Yücel, "Shakespeare'i nasıl çeviririm?" derdinde değil, "baak bunu ben yazdım" derdindedir…

Gelgelelim Can Yücel, bugün hayatta değil. E peki, bunu Can Yücel'den başka söyleyecek bir tane cesur adam yok mu? Senin yazındaki yarım yamalak söylenmiş sözlere bakılırsa, demek ki yok!Keşke olsa ve anamdan emdiğim sütü burnumdan getirse de, ben de, o burnumdan geleni, onun üzerine silsem…

Erbil Göktaş - Yine bir gece 'SAĞ'lıcaklı' kişiler gazete ve dergi dağıtırken bıçak ve sopalarla saldırmışlardı, Şenol ve ben artık akıllandığımız için artık bıçaklıların değil, sopalıların üzerine atılıp sopalarını almıştık da, hepsini bir güzel sopalamıştık…

Mesut Alptekin - Hocam, siz, bıçaklıların değil de, sopalıların üzerine atılıp sopalarını alırken, o "bıçaklılar" ne yapmakla meşguldüler? Yoksa, bu bıçaklıların tümü de, Ömer Faruk Kurhan gibi, bıçaklarını mı bilemekle meşguldüler?

Erbil Göktaş - korkunun ecele faydası yok çünkü ya da ne bileyim, "pilavdan korkanın kaşığı kırılsın…"

Mesut Alptekin - "Pilavdan korkanın kaşığı kırılsın…"

Ah be hocam be! Madem ki korkunun ecele faydası yok, o hâlde bu bulgur pilavı yada pirinç pilavı korkusu nedendir? Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş'ın söylemeye çalıştığı, ancak bir türlü söyleyemediği şey aslında şudur:


"Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın…"

Erbil Göktaş'ın bu yazısını çok daha ayrıntılı bir biçimde değerlendiren Hilmi Bulunmaz'ın kaleme aldığı "Yazar mısın, sabaha mı bırakırsın?" adlı "polemik oyun"u mutlaka okuyunuz.


***


Ayrıca bakınız:

Ayşenil Şamlıoğlu'nun adamları tarafından taciz edilen Sosyalist OYUN Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Oğuz can Önver'in yaşadığı zor anların görüntüleri!

Ayşenil Şamlıoğlu ve Tolga Yeter’e çok açık mektup!

Ayşenil Şamlıoğlu'nun yönetimindeki Şehir Tiyatroları, Bulunmaz Tiyatro sanatçılarına saldırı düzenledi!

Ayşenil'in suçu ne?

BÜKTEL'İN ÖLÜMÜ!

"Düşünce özgürlüğüne yapılmış yoğun bir saldırı" (mı?)

GECE DERSLERİ YENİDEN (MESUT ALPTEKİN İÇİN)

Bizim, sizin karanlık derslerinize ihtiyacımız yok!

GECEYARISI DERSLERİ: (HİLMİ BULUNMAZ'I KINAMAK!)

EGS Sonuçları (Erbil Göktaş Sınav Sonuçları)


Erbil Göktaş'ın, İşçi Partisi'ne katılımcı olduğunu kanıtlayan belge!


Erbil Göktaş, hiç mi utanmıyorsun?!


SANSÜR!

Bulunmaz, sadece LİNÇÇİ alçakları değil, LİNÇÇİ olma alçaklığında bulunmayan Yeni Tiyatro'yu da eleştiriyor!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Erbil Göktaş'a ve diğerlerine yanıt veriyor!

Sosyalist OYUN Dergisi editörlerinden Mesut Alptekin, "sansürbasyonist" diye nitelediği Erbil Göktaş'ın, kendisini engellemesini içine sindiremiyor!!!

Erbil Göktaş, yanıt verdiği Mesut Alptekin'in yazısını yayınladı!


Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Yrd. Doç. Dr. Erbil Göktaş'ın bu yazısını, hiç okumadan yayınladık; okuduktan sonra mutlaka yanıtlayacağız!