Uğur Yücel sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster
Uğur Yücel sorgusu için yayınlar alaka düzeyine göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Tarihe göre sırala Tüm yayınları göster

13 Ekim 2009 Salı

Uğur Yücel ABD’ye gitti

Faik KAPTAN/İSTANBUL, (DHA)

Başı dertten bir türlü kurtulmayan usta oyuncu Uğur Yücel ,karşılıksız çek nedeniyle hapis cezasına çarptırıldığını öğrendiği günün ertesinde ABD’ye uçtu.

Borcu nedeniyle bir süre önce rol aldığı dizinin setine haciz gelen Uğur Yücel, sabah saat 10.20’de THY’nin TK-1 sefer sayılı uçağı ile İstanbul’dan New York’a uçtu.Elinde tek bir çantası ile Atatürk Havalimanı’na gelen ve THY’nin ABD’ye yeni uçmaya başlayan Boeing-777 tipi uçağının First Class’ın da uçan Uğur Yücel için ,son olarak karşılıksız çek nedeniyle para cezası verildi.97 bin lira tutan bu cezayı yatırmazsa Yücel’in cezaevine gireceği öğrenildi.THY yetkilileri Uğur Yücel’in daha önceki uçuşlarından biriktirdiği millerle First Class uçtuğunu söylediler.

Hakkında yurt dışına çıkış yasağı olmadığı için pasaport kontrolünde bir sıkıntı yaşamayan ünlü sanatçının uğurlamaya gelen bir yakınının da olmadığı öğrenildi.

Daha önce Tek Faktoring A.Ş.’ye olan borcu nedeniyle icralık hale gelen ünlü oyuncunun kendilerine verdiği 97 bin TL’lik çekin karşılıksız çıktığını öne süren şirket yetkilileri, mahkemeye başvurmuştu. Şişli 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Yücel, çek miktarı kadar para cezasına çarptırıldı. Oyuncu, para cezasını ödemediği takdirde hapis cezasına çarptırılacak.Bu kararla hapis cezasıyla karşı karşıya kalan Yücel’e ikinci kötü haber de geldi. Verilen para cezasının taksitlendirilemeyeceğine hükmeden mahkeme, oyuncunun 1 yıl süreyle bankalarda hesap açmasına da yasak getirdi.

(Kaynak: Milliyet)

17 Ekim 2009 Cumartesi

Uğur Yücel'den yalan haberlere tipki...


New York'ta romantik aşk hikayelerini konu alan 11 yönetmenin kısa filmlerinden oluşan "New York, I Love you" filminde Fatih Akın'ın "China Town" isimli kısa filminde başrol oynayan ve bunun gala gecesine katılan Uğur Yücel, THY'nin tarifeli uçağıyla saat 10.35'te İstanbul Atatürk Havalimanı'na geldi.

Kendisinin de rol aldığı filmin galasına gitmesine rağmen hakkında "çek yasasına muhalefetten hapis cezasına çarptırıldığı için ABD'ye gittiği" yolunda haberler çıkan Uğur Yücel, Atatürk Havalimanı'nda basın mensuplarının iddialarla ilgili soru yöneltmeleri üzerine tepki gösterdi.

Yücel, hakkında çıkan haberlerle ilgili olarak "Hepsi yalan" diyerek tepki gösterdi. Uğur Yücel, bir gazetecinin hakkınızda çıkan "97 bin TL'lik borç olayı doğru mu, olayın aslı nedir?" sorusuna karşılık "Hepsi yalan, tekzip edeceğiz. Bırakın aslını falan, yeter artık..." yanıtı verdi.
.
(Kaynak: Milliyet)
.
Oyun'un notu: Yukarıdaki haberin başlığında bulunan "tipki" (doğrusu "tepki" olacak) sözcüğü bize değil, Milliyet'e aittir.

14 Ocak 2009 Çarşamba

"'Alacakaranlık'a çalıntı suçlaması!"yla gündeme gelen kapitalist imge üreticisi Yücel, factoring şirketinden aldığı parayı ödemeyince icralık oldu!

Uğur Yücel, Kenan İmirzalıoğlu'yla birlikte


Uğur Yücel'e sette haciz


Uğur Yücel, Tek Factoring Şirketi'nden aldığı ileri sürülen 200 bin TL'yi ödeyemeyince icralık oldu

İcra Müdürlüğü geçen Mart’ta sanatçının Levent’te bulunan villasındaki eşyalara el koydu.

İcra memurları geçen Cumartesi de Emirgan’daki “Canım Ailem” dizisinin setine gitti. Gelenlerin niyetini anlayan Yücel, sinirlenerek “Bir daha sete gelmeyin lan” diyerek icra dosyasını heyete fırlattı.

Alacaklının avukatı “Lütfen lanlı lunlu konuşmayın” karşılığını verdi. Alacaklının talebi üzerine dizi setinde haciz işlemleri gerçekleştirilmedi.

(Kaynak: Milliyet)

***

Oyun'un notu: Ayrıca bakınız;

"JİGOLO" / "ALACAKARANLIK" DAVASININ BELGELERİ* (www.coskunbuktel.com)

"Alacakaranlık"a çalıntı suçlaması
“Jigolo'nun davayla ilgili sahnesi”
“İhtarname”
“Dava Dilekçesi”

*Coşkun Büktel tarafından kaleme alınan bu haber metni, farklı biçimlerde işlenerek ve kısaltılarak Cumhuriyet (28 Nisan 2004), Zaman (Pazar Eki, 2 Mayıs 2004) ve Evrensel (12 Mayıs 2004) gazetelerinde yayınlanmıştır.

Mart-Nisan-Mayıs 2004 tarihli Antrakt sinema dergisinde ise, aşağıdaki metin aynen yer almış, metnin yer aldığı 14. sayfanın karşısına da "Jigolo" / "Alacakaranlık" davasının ikinci belgesi ("Jigolo" senaryosunun davayı ilgilendiren sahnesi) eklenmiştir.

1 Temmuz 2014 Salı

BÜKTEL'E ÖZDEMİR NUTKU / UĞUR YÜCEL HAKKINDA SORULAR!

1 - Özdemir Nutku sana İFTİRA attı. Mahkemeye vermedin!...

2 - Uğur Yücel, senin yapıtını çaldı diye mahkemeye verdin!...

3 - Uğur Yücel, Yargıtay kararıyla haklı, suçsuz, üstün çıktı...

4 - Özdemir Nutku'yu niçin dâvâ edip mahkemeye vermedin?

14 Temmuz 2014 Pazartesi

Uğur Yücel'e dâvâ açıp yitiren Büktel, Nutku'ya dâvâ açsa yitirir miydi?!

UĞUR YÜCEL'E KARŞI AÇTIĞIM ÇALINTI DAVASININ YARGITAY AŞAMASINDA

SÖZLÜ SAVUNMA HAKKIMI NASIL KAYBETTİM?

Coşkun BÜKTEL

"JİGOLO" ADLI SENARYOM İLE UĞUR YÜCEL'İN "ALACAKARANLIK" DİZİSİ ARASINDAKİ 7 ÖZGÜN BENZERLİĞİ DAVA KONUSU YAPMIŞTIM. 2004'TEN BERİ SÜREN DAVA, (BENCE, DOSYADA DAVALILAR LEHİNE BİR TEK SOMUT GEREKÇE BULUNMADIĞI VE BENİM İDDİALARIMIN TERSİ ASLA İDDİA EDİLEMEDİĞİ HALDE; VE SENARYOM ASLA "ALENİLEŞMİŞ -YANİ HERHANGİ BİÇİMDE YAYINLANIP HALKA ARZ EDİLMİŞ- OLMADIĞI HALDE"; AÇTIĞIM DAVA, FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU'NUN (FSEK) "ALENİLEŞMİŞ ESERLER ÜZERİNDEN İKTİBAS YAPMA SERBESTİSİNİ DÜZENLEYEN 35. MADDESİ GEREKÇE GÖSTERİLEREK, (...)

Coşkun Büktel - Uğur Yücel Dâvâsı'nı unutturmamaya kesin kararlıyız!

Mesut AlptekinBugüne kadar çektiğim hiçbir filmde, karakterler üzerinde bu kadar uğraşmamıştım!... pic.twitter.com/IS1nBi1Bxl

Hilmi Bulunmaz ‏- Mesut, durduk yerde, bana bile haber vermeden, dövme falan yaptırmışsın. Coşkun Büktel (Uğur Yücel gibi) seni mahkemeye vermesin?

Mesut AlptekinNiye? Dövmeyi de, Büktel mi yarattı?

Hilmi Bulunmaz ‏- Uğur Yücel, "Alacakaranlık" adlı bir TV dizisi çekmiş ve bir karaktere dövme yaptırmış. Coşkun Büktel buna kızmış: http://coskunbuktel.com/alacakaranliksozlusavunmahakkikaybi.htm

(Kaynak: twitter)

10 Aralık 2014 Çarşamba

Yaratıcı yalancı Coşkun Büktel, Uğur Yücel'e açtığı dâvâyı da kaybetti!...

Alacakaranlıkta dövme krizi

Show TVde ya­yınlanan Alacakaranlık dizisinde Songül'ün göğsüne yaptırdığı, Ferit ile Emir'in arasında büyük sorun çıkaran dövme, gerçek hayatta da soruna neden oldu. Senarist Coşkun Büktele göre Alacakaranlıkta işlenen dövme konusu, kendisine ait bir senaryodan iktibas edilmiş. Yargıya intikal eden iddia, dizi­deki netameli süreci gerçek haya­ta da taşıdı.

Usta oyuncu Uğur Yücel ile Kenan İmirzalıoğlunun başrollerini paylaştığı, ekranların en çok izlenen dizilerinden Alacakaranlık, senaryosunun bazı bölümlerinin bir başka senaryodan iktibas edildiği iddiasıyla mahkemelik oldu. Tiyatro eserleri ve eleştirileri ile tanınan Coşkun Büktel, Alacakaranlıkın yapımcı, yönetmen ve senaristleri aleyhine, haksız iktibas suçlamasıyla tazminat davası açtı. Büktelin
iddiasına göre Uğur Yücelin oyuncu ve (Alican Yücel takma adıyla) senaryo yazarı olarak görev aldığı Alacakaranlık dizisinin bazı sahneleri ile kendisinin 2000 yılında yazdığı Jigolo adlı film senaryosunun bazı sahneleri benzerlikler taşıyor.

Konuyla ilgili görüştüğümüz Coşkun Büktel, 2000 yılında notere tescil
ettirdiği senaryosunu, tescilli olduğu için hiç çekinmeden sinema
sektörünün içinde Alacakaranlıkın yönetmeni Durul ve Yağmur Taylan
kardeşlerin de olduğu pek çok yapımcı ve yönetmene gönderdiğini
söylüyor. Büktel, kendi senaryosunda ve Alacakaranlıkta, sevdiği
erkeğin adını göğsüne dövme olarak kazıyan ve sonra bir başka erkek
yüzünden bu dövmeyi dağlayarak silmek zorunda kalan bir kız
olduğunu belirtiyor ve iktibas iddiasını şu sözlerle sürdürüyor: Benim
senaryomda altı sayfalık bir bölüm oluşturan bu dövme hikayesi,
Alacakaranlık dizisinin kahramanlarına uyarlanmış ve sakız gibi
uzatılarak, yozlaştırılarak, sekiz hafta sürdürülmüş ve hâlâ da

neticelendirilmemiştir. Alacakaranlıka uyarlanan o altı


(Kaynak: Zaman)

14 Aralık 2014 Pazar

Uğur Yücel'e İFTİRA atan Büktel, bilirkişi olduğu mahkemede reddedildi!

"Büktel, şu sıralar İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesi'ne bilirkişilik de yapıyor."
(Kaynak: VİKİPEDİ)


***

T.C. 
İSTANBUL 
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ


ESAS NO: 2004/206
KARAR NO: 2010/144


HÂKİM: GÜLTEKİN DİNÇ
DÂVÂCI: COŞKUN BÜKTEL
DÂVÂLILAR: UĞUR YÜCEL, DEFNE KAYALAR, GÜLİZ KUCUR, YAĞMUR TAYLAN, DURUL TAYLAN

DÂVÂ: TAZMİNAT
DÂVÂ TARİHİ: 16/03/2004
KARAR TARİHİ: 28/09/2010

İDDİA VE TALEP ÖZETİ:

Davacı vekili 16/03/2004 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin tiyatro sanatı ve tiyatro eleştirisi alanında birçok esere imza atmış ve edebiyat ve tiyatro dünyasında tanınmış bir yazar olduğunu, dava konusunu oluşturan JİGOLO adlı senaryosunu ise 2000 yılında tamamladığını, (Sayın Hakim, davayı etkilemeyecek zaten bilinen ya da önemsiz ayrıntıları sıralıyor ama davayı etkileyecek önemli bilgileri aktarmaktan kaçınıyor. Örneğin, Jigolo'nun yayınlanmamış yani "alenileşmemiş" bir eser olduğunu ve noter tasdiği bulunduğunu asla  belirtmiyor.) davalıların Show TV adlı özel kanalında "Alacakaranlık" televizyon dizisinin senaryo yazarı, yapımcısı ve yönetmeni durumunda olduklarını, bahsi geçen TV dizisinde müvekkilinin yazarı/eser sahibi olduğu JİGOLO adlı eserinin açıkça ve hukuka aykırı biçimde iktibas edecek şekilde olay örgüsüne yer verildiğini (Jigolo'nun tamamının değil de sadece altı sayfasının iktibas edildiğini daha ilk dilekçemizde belirttiğimizi belirtmiyor.) bu durumun Fikri Mülkiyet haklarını ihlal ettiğini, müvekkilinin bu durumdan dolayı maddi ve manevi zararlara uğradığını, Alacakaranlık dizisinin yapımcı ve yazarlarının dava konusu iktibasın sahibi ve sorumlusu olduğunun izahtan vareste olduğunu, davalı yönetmenlerin sorumluluğunun ise 5846 sayılı FSEK'e (FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU) göre "eser sahibi" olmalarının yanı sıra müvekkilinin senaryosunun tamamının bölmelerinden (Doğrusu, "tamamını bilmelerinden" olacak. Çok stratejik bir imlâ yanlışı... Anlamı tamamen değiştirerek, çok önemli bir gerçeği örtmüş oluyor.) kaynaklandığını, eser sahibinin onu meydana getiren olduğunu ileri sürerek 1 milyar TL maddi ve 50 milyar TL manevi olmak üzere toplam 51 milyar TL tazminatın tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. (Tam zurnanın zırt dediği yerde bir imla yanlışı yapılarak, yönetmen kardeşlerin yalnızca eser sahibi oldukları için değil, Jigolo adlı senaryonun tamamını önceden "bildikleri" ve çektikleri Alacakaranlık dizisinde intihali "bile bile" sürdürdükleri için de davada sorumlu ve "taraf" oldukları yargıtayın bilgisi haricinde bırakılmış oluyor.)

CEVAP ÖZETİ:

Davalılar vekili cevap layihası ile, davacının senaryosu ile davalıların ortak senaryosu arasında her iki kadın karakterin göğsüne döğme yaptırmış olmasından başka benzerlik olmadığını, (Bunun ne kadar saçma bir iddia olduğu belirtilmiyor. Bu saçmalığı görmek için, ilk dilekçemizde ve tüm dilekçelerimizde sıraladığımız asla yalanlanamamış yedi benzerliğin listesine bakınız: http://coskunbuktel.com/jigoloalacadavadilek%C3%A7esibelge4.htm) davacının emsal gösterdiği bedelin çok fahiş olduğunu, manevi zarara yönelik taleplerinin kabul edilebilir olmadığını, davalı müvekkillerinden ortak yönetmenler Yağmur ve Durul Taylan'ın 5846 Sayılı FSEK'e göre eser (senaryo) üzerinde hak sahibi olmadığından davanın tarafı olmadıklarını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. (Davalı yönetmenlerin neden taraf olduklarını, Jigolo senaryomu önceden bildiklerini ve uyarılarıma da rağmen intihali "bile bile" sürdürdüklerini tüm dilekçelerimde yazmıştım. Sayın Hakim, yönetmen kardeşlerin asla yalanlayamadığı bu gerçeği görmezden geliyor ve yönetmenlerin taraf olmadığını bir kez daha vurguluyor.)

DELİLLER VE GEREKÇE

Dava, 5846 sayılı yasaya (FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI) dayalı hukuka aykırı iktibas yapıldığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Tarafların iddia ve cevapları doğrultusunda bildirdikleri tüm deliller toplanmış bilirkişi raporları alınmıştır.

5846 sayılı kanunun 1/B maddesi uyarınca sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri 5846 sayılı kanun anlamında eser niteliğinde bulunup, eser vaki tecavüzden kaynaklanan davalarda dayanılan eserin 5846 sayılı kanun anlamında eser niteliğinde bulunup bulunmadığı konusu Yargıtay 11. Hukuk Dairesininin (Aynen yazdım. CB) uygulamalarına göre mahkemenin resen araştırması gereken bir husustur. (Her iki eserin de eser olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığına göre, bunlar gereksiz açıklamalar. Sayın Hakim, pek çok gerekli açıklamaları yapmaktan kaçınırken, gereksiz açıklamalarla metni ağırlaştırıyor.)

Her iki bilirkişi heyetinin de raporlarında belirttiği üzere, davacı tarafın dayandığı "Jigolo" isimli fikri ürünü davalılara ait "Alacakaranlık" isimli fikri ürünün FSEK anlamında eser niteliğinde bulunduğu hususu sabit olmuştur.(Sayın Hakim, pek çok gerekli açıklamaları yapmaktan kaçınırken, gereksiz açıklamalarla oyalanıyor.)

FSEK'un 8. maddesi uyarınca bir eserin sahibi onu meydana getiren olup 13/2 maddesi uyarınca da eser sahibine tanınan hak ve selahiyetler eserin hem bütünü hem de parçaları için geçerlidir.

Eser sahibinin eseri üzerinde 5846 sayılı kanunun 14 ila 17. maddeleri arasında düzenlenen manevi hakları ile 21 ila 25. maddeleri arasında düzenlenen mali hakları bulunmaktadır.

Ancak her hak gibi eser sahibinin manevi ve mali hakları da kanun tarafından bazı sınırlandırmalara tabi tutulmuştur. (Evet ama ilgili 35. maddede bu sınırlandırmaların yalnızca "alenileşmiş" yani bir biçimde yayınlanıp insanlara ulaşmış eserler için geçerli olduğu, bir başka deyişle alenileşmiş olmayan eserlerden iktibas yapılamayacağı, açıkça belirtiliyor. Oysa bizim Jigolo senaryomuz "alenileşmiş" yani yayınlanmış bir eser değil... Bu durumda davamızın, iktibas serbestisini düzenleyen 35. maddeyle hiçbir ilgisinin bulunmadığı çok açık.) Bunlardan biri de 35. maddede düzenlenen iktibas serbestisidir. (Sayın Hakimin, Jigolo'nun henüz yayınlanmamış yani "alenileşmemiş" bir eser olduğunu ve noter tasdiği bulunduğunu niçin belirtmediği anlaşılıyor. Çünkü olayı 35. maddeye, yani iktibas serbestisine bağlamaya çalışıyor. Oysa FSEK'in 20. maddesi aynen şöyle diyor: “Henüz alenileşmemiş eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.”  Yani yayınlanmamış, hukuksal ifadesiyle "alenileşmemiş" bir eserden hiçbir şekilde iktibas yapılamaz, yani yayınlanmamış eserler iktibas serbestisi bağlamında  değerlendirilemez.) 35. maddenin birinci fıkrasının birinci bendi hükmüne göre alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması serbesttir. (Peki bizim "Jigolo" adlı eserimiz, alenileşmiş bir eser mi? Değil. Noter onaylı ve alenileşmemiş bir eser. Peki sayın Hakim bu önemli hususu niye belirtmiyor? Niyesi belli. O zaman iktibas serbestisini düzenleyen 35. maddeden söz edemezdi ki... Ne kadar tekrarlasak azdır: Bizim iktibas serbestisine konu olamayacak "alenileşme-miş" eserimizle ilgili bu intihal davamızda 35. maddeden bahsetmek, yargıtayı yanıltmaktan başka sonuç beklenemeyecek bir tutumdur . Çünkü yasa, yalnızca 20. maddeyle yetinmeyip 21. maddede alenileşmemiş eserleri en sağlam biçimde korumaya alıyor. Madde 21: "Bir eserden onu işleme suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.")

Ancak, öncelikle dava konusu olayda bir iktibasın bulunup bulunmadığı ve eğer varsa bunun iktibas serbestisi sınırları içerisinde yapılıp yapılmadığı hususları belirlenmelidir. (Yani iktibas olup olmadığı şüphelidir, varsa da zaten 35. maddeye göre iktibas serbestisine dahil edilebilir, demek istiyor. Oysa sayın hakimin rapora yazmaktan kaçındığı husus, yani "Jigolo"nun noter tasdikli ve "alenileşme-miş" bir eser olduğu hususu, iktibas serbestisiyle ilgili 35. maddenin tamamen davamız-dışı olduğunu açıkça kanıtlıyor. Sayın Hakim'in usulsüzlüğü o kadar açıkça belgelenmiş durumda ki, yalnızca bu usulsüzlük bile yargıtayın bozma kararını zorunlu kılıyor. Ama çok daha fazlası var.)

Bu husus teknik bilgiyi gerektirdiğinden (35. maddenin davamızla ilgisi yoktur ve bunu bilmek, hiçbir teknik bilgiyi gerektirmez. Yalnızca, "Jigolo"nun "alenileşme-miş" bir eser olduğunu ve iktibas serbestisi dahilinde değerlendirilemeyeceğini görmezden gelmekten vazgeçmeyi gerektirir.) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü öğretim üyelerinden Doç.Dr. Alev İdrisoğlu ve yazarlar derneğinden Sabri Kuşkonmaz (Sayın Hakim, lehimde rapor vermiş olan Kuşkonmaz'ın edebiyatçı olmasının yanı sıra avukat da olduğunu belirtmeye gerek duymuyor.) ve hukukçu Prof. Dr. Ercüment Berker oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.

Prof. Dr. Ercüment Berker ve Doç. Dr. Alev İdrisoğlu müşterek düzenledikleri (geniş aralıklı, iki buçuk sayfalık baştan savma) raporlarında, dava konusu olan dövme unsurunun alacakaranlık adlı dizide yer alan ana olay ve yan olaylar içinde çok küçük ve önemsiz bir motif olarak ele alınması, (Aleyhimdeki bu iki bilirkişinin sözünü ettiğim yedi benzerliğin yedisinin de varlığını raporlarında tek tek sıralayıp kabul ettiklerini yani benzerlikleri aleyhimdeki bilirkişilerin bile inkâr edemediklerini, sayın hakim belirtmiyor) söz konusu dizide davacı Coşkun Büktel'in senaryosunun olduğu gibi kullanılmamış bulunması (Senaryomun altı sayfası, yaratıcılık gerektirmeyen ve özü etkilemeyen bazı değişikliklerle, olduğu gibi kullanılmıştır. Fatma adını Ayşe yapmakla değişiklik yapılmış olmaz.) nedeniyle ve görsel işitsel bir yaratı olan sinematografik yapıtların edebi eserler gibi değerlendirilemeyeceği, (Niyeymiş o? Belirtilmiyor.) sinematografik eserlerin yaratım sürecinde bilinçsiz olarak pek çok unsurdan esinlenebilineceği, bu esinlenmenin "birebir kullanma olgusu dışında doğal bir süreç olduğu (Sayın Hakim, dilekçelerimizdeki uyarılarımıza rağmen, belli ki, bu anlamsız, karakuşi laflara, itibar ediyor ve onları, 35. maddenin "iktibas serbestisi" kavramını desteklemek üzere metne koyuyor. Zaten "yaratım sürecinde bilinçsiz olarak pek çok unsurdan esinlenebilineceği," şeklindeki ifade, bu davada tamamen yersiz. En azından yönetmen kardeşlerin "bilinçsiz" olmadığı biliniyor. Onlar, senaryomu önceden biliyorlardı ve telefonla yaptığım uyarılara rağmen intihali "bile bile" haftalarca sürdürmüşler ve ancak ben noterden ihtar çekince intihale zınk diye aniden son verip, göğsüne döğme yaptıran baş roldeki kızı, daha 15. bölümde öldürerek dizideki rolüne aniden son vermişlerdi.) görüşünden hareketle dava konusu olan durumda intihal bulunmadığı görüşünde olduklarını beyan etmişler iken; heyetten ayrık olarak rapor sunan Yazarlar Derneğinden (Avukat) Sabri Kuşkonmaz (sık aralıklı, 11 sayfalık ayrıntılı ve belgeli) raporunda her iki eser arasında yapılan karşılaştırmada  "göğse yazı" sahnesinin "Alacakaranlık" adlı dizide benzer biçimde kullanılması, göğse yazı yazan kadının, her iki serde de, (Aynen yazdım. CB) benzer biçimde iki erkek ve iki aşk arasında kalması, "göğse yazı" olayını yaşayan kadının birbiriyle çatışması olan iki ayrı erkek tarafından sevilmesi, (Her iki eserde de kadının göğsüne yazdığı yazının, daha doğrusu yaptırdığı döğmenin, sevgilisinin ismi olduğunu sayın Hakim belirtmiyor, "Göğse yazı" deyip geçmeyi tercih ediyor.) "göğse yazı"nın silinme biçiminin de benze (Aynen yazdım. CB) olmasının (döğmenin her iki eserde de hayatın olağan akışı dışında, kadın tarafından kendi eliyle ve kızgın kaşıkla dağlamak ya da jiletle kazımak gibi işkenceli bir yöntemle silindiği gerçeği, sayın Hakim tarafından es geçiliyor.) intihalin varlığını gösterdiğini, (Bilirkişi Kuşkonmaz, yazdığı ayrık raporda, intihal suçunun sabit olduğunu ve tazminatı gerektirdiğini söylüyor; ama sayın Hakim bu önemli bilgiyi de görmezden geliyor. Evet, inanılmaz ama gerçek,  sayın Hakim, Kuşkonmaz raporunda "tazminat ödenmesi gerekir" dendiğini bile, es geçiyor.) ancak intihale konu bölüm her iki eserin temel izleği ve intihalin yanı sıra farklılıkları da içermesi  ve davacının eserinin mali ve estetik değerini ortadan kaldırmaması itibariyle ihlalin çok ağır sayılamayacağını değerlendirmiştir. (Sayın Hakim, sık aralıklı 11 sayfa olduğunu belirtmediği ayrıntılı Sabri Kuşkonmaz raporunda yer alan, onlarca vahim ve önemli hususları görmezden geliyor. Örneğin: 1, Dava konusu suç sabittir ve tazminat gerektirir. 2, İntihal edilen eserin alenileşme-miş olması "yolsuz iktisabın sonuçlarını ağırlaştırıcı bir etkiye neden olacaktır". 3, Davacıların talebi (yani bizim talebimiz) üzerine davalıların mahkemeye delil olarak sundukları dizi videolarında, bazıları yirmi dakika süren çeşitli silintilere, seyredilemeyen kısımlara rastlanmıştır -ki bu silintiler, aleyhimdeki bilirkişilerin hiçbiri tarafından rapor edilmediği gibi görüldüğü üzere sayın Hakim tarafından da görmezden gelinmiştir. Sayın Hakim, lehimdeki sık aralıklı 11 sayfalık Kuşkonmaz raporundaki daha onlarca vahim ve önemli saptamayı ve belgeyi görmezden gelip; yalnızca Kuşkonmaz'ın -tarafsız görünme kaygısıyla telaffuz ettiği ve hiçbir dayanağı bulunmadığını bizim iki kere iki dört gibi kanıtladığımız- bir tek ifadesine -"ihlalin çok ağır sayılamayacağı" yolundaki ifadesine- odaklanmış ve kendisinin güya nesnel ve tarafsız olması gereken bir hakim olarak aleyhimize verdiği haksız, mantıksız, dayanaksız, hukuksuz ve insafsız karara dayanak oluşturmaya çalışmıştır.)

Bu durumda bilirkişi heyeti arasında -azınlıkta da olsa- görüş farkı çıktığından (Sayın Hakim, kendinden önceki Hakim'in SESAM'dan görüş aldığını ve SESAM'ın "tazminat ödenmesi gerekir" yolunda yönetim kurulu kararını içeren iki imzalı bir rapor verdiğini, yani azınlıkta kalanların, aslında, aleyhimizdeki iki imzalı tek raporun imzacıları olduğunu, unutuyor. Sayın Hakim, karar metninde lehimizdeki SESAM raporuna hiç değinmediği gibi, SESAM'ın adını bile anmıyor.) mahkememizce, azınlık görüşündeki değerlendirmeler dikkate değer bulunduğundan, yeni bir heyetten rapor alınması yoluna gidilmiştir. (Sayın Hakim, davayı karar aşamasında devralmıştı. Dosyada şimdi azınlık görüşü diye nitelediği görüş, hiçbir ciddi itirazla karşılaşmamış, belgelere ve araştırmaya dayanan, emek ürünü, dürüst, tutarlı ve sık aralıkla 11 sayfalık, ayrıntılı bir görüştü ve davaya 6 yıl boyunca bakan ilk hakimin başvurusu üzerine SESAM tarafından da "tazminat gereklidir" denilerek desteklenmişti. Oysa aleyhimizdeki  iki imzalı rapor, videolardaki silintileri bile görmezden gelip  rapor etmeyen iki adet taraflı bilirkişi tarafından yazılmış, itiraz dilekçelerimizle kelime kelime çürüttüğümüz, geniş aralıklı iki buçuk sayfalık, yalapşap ve dayanaksız -karakuşi- bir rapordu. İlk iki sayfasında tıpkı lehimizde bir rapor gibi iddia ettiğimiz yedi benzerliğin yedisinin de varlığını saptayan ve kabul eden bu rapor, son yarım sayfasında, "sinemada olur böyle şeyler" diye özetleyebileceğimiz karakuşi bir gerekçeyle intihali inkar ediyordu. Yani, sayın Hakim'in "çoğunluk görüşü" saydığı görüşün iler tutar yanı ve hiçbir dayanağı yoktu. Bir başka deyişle, karar aşamasındaki dosyada, davalılar lehine sayın Hakim'i ikileme düşürebilecek bir tek belge gösterilemezdi. Ama sayın Hakim ikileme düştüğünü belirtti ve -dava sona ermediği için benimle tanışmayı hâlâ reddeden Sabri Kuşkonmaz gibi dürüst bir edebiyatçı/hukukçu'nun sorun yaratamayacağı- yeni ve sorunsuz bir bilirkişi üçlüsü oluşturdu. Onlar da aleyhimde üç imzalı bir rapor yazdılar. Ama bu durum, dosyada yalnızca bana karşı imzaların sayısını artırdı, bana karşı delillerin sayısını ise asla... Dosyada bana karşı imza veren bilirkişilerin bir teki bile, gösterdiğim delilleri çürütemedi. Daha sonra kamuoyuna da sunduğumda onları büyük bir utanç içine gömecek karşı raporlarım, aleyhimdeki bilirkişilerin tüm savunmalarını, dalga vurmuş kumdan kaleler gibi tarumar etti. Ama sayın Hakim, nedense, -nedeni konusunda çok endişeliyim- adaleti somut delillerin değil, kelle sayısının belirlemesini uygun gördü.)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Özkan, Senaryo Yazarları Derneği'nden Ahmet Haluk Önal (doğrusu "Ahmet Haluk Ünal" olacak. Sayın Hakim, bu şahsın adını doğru yazmayı önemsemediği gibi, onun davalılardan Güliz Kucur'la olan "tanışıklıktan çok öte" yakın ilişkisini son celsede bulduğum iki belgeyle itiraz edilemez biçimde belgelemiş olmamı da önemsemedi/önemsemiyor.) ve hukukçu Prof. Dr. Ayşenur Berzek'ten oluşturulan heyet ise raporlarında her iki olay arasında çok benzerlik olduğu (Görüldüğü üzere, benzerlikleri aleyhimdeki bilirkişiler dahi inkâr edemiyor) ancak bu benzerliklerin aynılık olarak nitelenemeyeceği, (Sanki kanun benzerliği yeterli bulmuyor da "aynılık" arıyormuş gibi... Oysa bir senaryodan aynen çekilen film bile senaryoyla "aynı" olamaz/olmamıştır.) olayın örgüsü ve düğümlerinin farklı olduğu, (Sayın Hakim, uzman görüşü edalarında telaffuz edilen bu soyut ve anlamsız lafları karşı dilekçelerimle nasıl perişan ettiğimi hatırlamak istemiyor.) bu bağlamda, kazınan isimlerin, kazınma biçiminin, silinmesine yönelik tehdidin, silinme biçiminin farklı olduğunu (Aslında işin özü tamamen aynı. Her iki eserde de, işin özü, özeti şu: Bir kadın memesine sevgilisinin döğmesini yaptırıyor ve diğer sevgili yüzünden o döğmeyi kendi elleriyle ve işkence çekerek silmek zorunda kalıyor. Kadınların, adı, çevresi, sevgilisi, filan, elbette benim senaryomda ayrı, dizide ayrı olacak. Ben zaten bütün senaryom çalındı demiyorum ki, yalnızca 6 sayfalık olağanüstü güzellikteki bir sahnem, dizinin 7. bölümünden başlayarak, dizi kahramanlarına uyarlandı ve sekiz bölüm boyunca sürdürüldü ve ancak ben noterden ihtar çekince, dizinin baş rolündeki kız, daha 14. bölümde hikayeden çıkarılıp 15 ya da 16. bölümde de öldürülerek, intihale son verildi, diyorum. Kazınan ismin Fatma ya da Hatice olması, göğsündeki döğmeyi biri ocakta kızdırdığı bir kaşıkla dağlayarak silerken diğerinin jiletle kanatarak kazımış olması, neyi değiştirir ki?... İşin özü aynı. Hiçbir fark yok. Yalnızca konuya açıklık getirecek bir benzetme olması amacıyla söylüyorum: Bir hırsız çaldığı arabanın plakasını, boyasını, cantlarını değiştirince, o araba "o araba" olmaktan çıkar ve hırsız aklanır mı?) dövmenin Anadolu Coğrafyasında binlerce yıllık bir gelenek olup doğuya gidildikçe de çok daha yaygın görüldüğü, sevgililerin isimlerini dövme yaptırması, sonra da silmek zorunda kalmasının gençlerde görülen bir davranış tarzı olduğunu, bu nedenle bu hususun davacının iddia ettiği ettiği gibi orijinal bir buluş olmadığını, sanatta bir çok "buluşun" hayattan esinlenerek yapıldığının bilinen bir gerçek olduğunu, hayatın kurgusunun bazen kurgu eserlerden daha güçlü olabildiğini (Davayla en küçük bir ilgisi bulunmayan bu anlamsız, belirsiz, entelektüelimsi saçma sözleri, bir hakim karar gerekçesine nasıl koyar, anlamak mümkün değil. Yani "hayatta her şey olur, sen bu konuyu hayattan aldın, biz de senden değil, hayattan aldık" demeye getirerek intihali inkâr ediyorlar ve sayın Hakim de haksız, mantıksız, hukuksuz, tutarsız ve insafsız kararını dilekçelerimle yerin dibine gömdüğüm bu boş "laflara" dayandırıyor. Dosyamda var, ben özetle dedim ki: "Ben iki eser arasında kimsenin inkâr edemediği yedi benzerlik gösteriyorum. Davalılar ya da aleyhimde görüş bildirecek bilirkişiler, saydığım yedi benzerliğin hepsini değil, yalnızca dört tanesini üç bin yıllık sanat tarihindeki herhangi bir film, hikaye, roman, bale, opera veya piyeste gösterebilirse, davamdan vazgeçecek ve talep ettiğim tazminat miktarını karşı tarafa ben ödeyeceğim. Kimse üçüncü bir eserde saydığım bir tek benzerliği bile gösteremediği halde, sayın bilirkişiler, büyuk bir pişkinlikle, "bilir kişi" edalarında, "Bu konu hayatta çok var, buluş sayılmaz!" diyorlar. Evet, hayatta her şey var.  Ama üç bin yıllık sanat tarihinde bu "orijinal" buluş, yalnızca birbirinden birkaç yıl arayla yazılmış ve çekilmiş "Jigolo" ile "Alacakaranlık"ta var. Bu buluşun orijinalliğine itiraz edecek namuslu bir sanatçı, onun hayatta var olduğunu söylemekle yetinmeyip birçok başka eserde de ya da en azından üçüncü bir eserde de bulunduğunu belgeler. Madem bu konu orijinal değil, benzerleri pek çok eserde kolayca bulunup belgelenmeliydi. Bu belgelemeyi yapamayanlar, entelektüelimsi laf kalabalığıyla benim "buluşumu" ve dolayısıyla beni aşağılamaya çalışmak yerine, edebiyle, buluşun orijinalliğini kabul etmelilerdi. Osman Sınav enayi miydi? "Acı Hayat" için gidip Metin Erksan'a neden telif ödedi? Senaryoyu bir hayli değiştirmiş, günümüze getirmiş, bir sürü yan hikaye eklemiş, diziye uyarlamış, bambaşka diyaloglar yazmış ya da yazdırmıştı. Metin Erksan'dan aldığı şey de hayatta -hatta 1848'de öldüğü için telif ödemek zorunda olmadığı Emily Bronte'de de- vardı. Hayatta zaten her şey var. Ama bu intihal için geçerli bir gerekçe sayılsaydı, fikri ve sınai haklar mahkemelerine gerek kalmazdı ki... Bütün gerçekçi eserler konularını hayatttan alır zaten. Neden Osman Sınav, Metin Erksan'a hakkını ödememek için "hayatta var!" gerekçesine sığınmayı akıl etmedi. Uğur Yücel kadar akıllı mı değildi? Bence yeterince akıllıydı. Ama "Bu konu, hayatta var, senden değil, hayattan aldım" diyerek Erksan'a hakkını ödememeyi yani kurnazlık etmeyi herhalde, sanatçı onuruyla bağdaştıramadı. Erksan'a hakkını ödemeyerek kurnaz olmaktansa, ödeyerek, bazılarının indinde, "enayi" olmayı tercih etti.) bu nedenlerden dolayı iktibasın söz konusu olmadığını, ayrıca söz konusu olayın davacının eserindeki örgünün alaylarından ("olaylarından" olacak. CB)  yalnızca biri olduğunu, (Biz bunu ilk dilekçemizden son dilekçemize kadar hiçbir zaman gizlemedik ki...) bu türden doğrusal ve klasik mimariye göre yazılmış hikayelerde aranan temel yapısal unsurlardan biri de olmadığını (O muğlak "laflarla" önemsiz gösterilmeye çalışılan unsur, Uğur Yücel'in dava edilmeyi göze alarak kullanmaya değer bulduğu önemli ve değerli bir unsurdu. Ahmet Haluk Ünal, yazdığı herhangi bir satırın intihal edilmeye değer bulunması ihtimalinden ırak olduğu için, başkalarının buluşlarını rahatça aşağılamak hakkını kendinde görüyor olabilir. Ama sayın Hakim, şüphesiz ki, aslında, ne kompleks ürünü bu muğlak ve karakuşi laflara değer ve ne de intihal edilecek şeyler yaratamayanların yaratanlardan intikam almasına fırsat vermemeliydi.) Kahraman'ın yolculuğunun yönünü, niteliğini, içeriğini, sonucunu değiştirmediğini, (ki değiştirmiştir ve ben bu "lafların" anlamsızlığını ve gayrıahlakiliğini karşı dilekçemle apaçık teşhir etmişimdir.) bu nedenlerle de "Alacakaranlık" isimli TV dizisinin senaryosunda "Jigolo" isimli senaryodan iktibas bulunmadığını, rapor etmişlerdir. (Onlar rapor edebilir ama sayın Hakim, dosyadaki tarafsız ve dürüst olduğuna itiraz edilememiş tek bilirkişinin, emek ve araştırma ürünü tek ciddi bilirkişi raporuna ve o raporu destekleyen SESAM raporuna itibar etmek yerine, davalıların videolarındaki silintileri bile rapor etmeyen ve davalılarla yakınlığını belgelediğim bilirkişilerin tutarsız, dayanaksız ve muğlak laflarla dolu o iki karakuşi raporuna neden itibar ediyor? Bunu açıklamak benim yetkimi ve terbiye sınırlarımı aşıyor.)

Mahkememiz, her iki bilirkişi heyeti raporlarında çoğunluk teşkil eden görüş doğrultusunda (O çoğunluk, sayın Hakim'in bizce gereksiz olarak, -en azından bir tanesinin davalılara yakınlığını belgelediğim- bilirkişiler sayesinde, sonradan, kendi tasarrufuyla sağladığı bir çoğunluktu. Ama ne fark eder? Çoğunluk nedir ki? Bizim davamızda çoğunluk, ancak, Uğur Yücel'e karşı hakikatten yana çıkacak, nesnel, adil ve tarafsız bir rapor yazılma ve Yücel'e karşı çıkmayı göze alacak hakikatsever bilirkişiler bulma ihtimalinin çok düşük olduğunu kanıtlıyor, hepsi o kadar.  Oysa hakikati somut belgeler mi, yoksa davalıların mahkemeye sunduğu videolardaki silintileri bile görmezden gelen sözde bilirkişilerin, tutarsız ve dayanaksız laflarla somut belgeleri inkâr edenlerin, çoğunluğu mu belirlemeli? Tamamen gereksiz yere ikinci bilirkişi üçlüsünü görevlendiren sayın Hakim'in, kelle sayısını somut delillerden daha fazla önemsediği çok açıktır ve bir sayın hakimin böylesine çarpık bir hukuk nosyonuna sahip olabilmesi, bizce, apaçık bir hukuk skandalıdır.) "Alacakaranlık" isimli TV dizisinin senaryosunda "Jigolo" isimli senaryodan iktibas bulunmadığı kanaatine ulaşmış ve bu doğrultuda davanın reddine karar vermiştir. (Yani, sayın Hakim, Sabri Kuşkonmaz'ın, dosyadaki itiraz edilememiş tek rapor olan, emek ve araştırmaya dayanan, sık aralıklı  11 sayfalık, eksiksiz, ayrıntılı, belgeli, bilimsel, tarafsız ve tek ciddi raporunu, sırf tek imzalı olduğu için hiç kaale almamış; SESAM'ın Kuşkonmaz'ı destekleyen "tazminat ödenmesi gereklidir" içerikli raporunu ise hatırlamak bile istememiştir. Onun yerine nasıl raporları kaale aldığını bu metinde bile yeterince gösterdik. Ama dosyadaki dilekçelerimiz, aleyhimizdeki raporlara ilişkin buraya sığmayacak, daha pek çok çarpıcı ayrıntılarla dolu... Durum, özetle şudur: Davaya katılan altı bilirkişiden beş tanesi 2+2=5 demiş ve yalnızca bir tanesi 2+2=4 demiş. Mahkemenin görüş istediği SESAM da, iki imzalı raporunda, 2+2=4 demiş. Yani beş kişi, 2+2=5 derken, üç kişi 2+2=4 demiş. Sayın Hakim ne yapmış? Aritmetik kesinlikteki bizim somut delillerimize itibar etmek yerine, karşı tarafın kelle sayısından başka hiçbir artısı bulunmayan soyut, muğlak, dayanaksız, tutarsız, hukuksuz "çoğunluk görüşüne"  itibar etmeyi tercih etmiş.  Bu durumda "Yaşasın adalet!" diye bağırmamız, adalet kavramına hakaret olmaz mı?)

HÜKÜM:

1 - Davanın reddine.

2 - Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 17.15 TL karar harcının peşin yatırılan 688.50 TL harçtan düşümü ile kalan 671.30 TL bakiye harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine.

3 - Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10 ve 12. maddeleri uyarınca davalılar vekilleri yararına reddolunan maddi tazminat talebi yönünden hesap olunan 1.500,00 TL. vekâlet ücretinin davacıdan alınarak vekilleri için davalılara müştereken ve müteselsilen verilmesine,

4 - Davalılar Yağmur Taylan ve Durul Taylan tarafından yapılan ve aşağıda dökümü 1.513.50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, diğer davalılar tarafından yargılama gideri değerlendirilmesine yer olmadığına,
5- Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,

Davacı asil ile davalılardan Yağmur Taylan ve Durul Taylan vekilinin yüzüne karşı diğer davalılar vekilinin yokluğunda tebliğden itibaren 15 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildi 28 / 09 / 2010

Hâkim 34308
İmza ve damga

***

Ayrıca bakınız:

Dört dâvânın dördünden de hüsrana uğrayan Coşkun Büktel "BİLİRKİŞİ"

10 Nisan 2015 Cuma

Büktel'in yazdıklarının "HAKARET" olup olmadığına Yargıç karar veriyor!

Büktel'in; hakaret, iftira, kişilik hakkı ihlâli içeren yazıları için tıklayınız:

İnternet'i babasının çiftliği sanan Coşkun Büktel'e; "DUR" demek gerekir!

***

Ayrıca bakınız:


Demirkanlı'ya "Pisliksin! Yağlı karasın! Provokatörsün!" diyen Büktel'den

Mahkemede bile YALAN söyleyebilen Coşkun Büktel, gerçekleri gizliyor!


Yaratıcı yalancı Coşkun Büktel makineli tüfekten bile hızlı yalan söylüyor


Türkiye tiyatrosunu yalanla kirleten şımarık çakma yazara hukuk dersi!...


Çakma yazar Coşkun Büktel'in facebook'taki sayfasında "veled-î zina"!...


Kendini tiyatro savcısı ilân eden Coşkun Büktel "sanık"ı "davalı" sanıyor!


Yaratıcı yalancı Coşkun Büktel, Uğur Yücel'e açtığı dâvâyı da kaybetti!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


HAKARETÇİ, İFTİRACI, SANSÜRCÜ, YALANCI kendisini tanımlamış!...


Her dâvâda yitiren Coşkun Büktel, kendisini "beraat ambarı"nda sanıyor!


Büktel'in yapay hatırı için değil, tiyatronun doğal hatırı için soru sorduk!...


Coşkun Büktel bitti mi ve/ya Coşkun Büktel diye biri hiç olmamış mıydı?!


Boynukara - Rüşdi aynılığı ve Rastlantı mı? Çalıntı mı? Alıntı Namusu!...


Dumanlı havayı seven Coşkun Büktel: "GOOGLE ARAŞTIRMASIYLA..."


Bulunmaz'a HAKARET ederek İFTİRA atan Coşkun Büktel hep üfürüyor!


Bitik olarak yaşayan Coşkun Büktel yitik olarak Mehmet Şahin'i engelledi


Dört dâvânın dördünden de hüsrana uğrayan Coşkun Büktel "BİLİRKİŞİ"


Uğur Yücel'e İFTİRA atan Büktel, bilirkişi olduğu mahkemede reddedildi!


Doğan'ın bu yazısını, zamanında değerlendiremediğimiz için özür dileriz!


Hilmi Bulunmaz, yalancı yazar Coşkun Büktel nedeniyle yine özür diledi!


Coşkun Büktel, Ölüleri Gömün ve Şakir Gürzumar'ın peşini bırakmayız...


4 dâvânın 4'ünü de yitiren Coşkun Büktel, facebook mahkemesi kurdu!...


Büktel, hem "hak hukuk" diyor, hem de facebook'ta mahkeme kuruyor!...


Doğru olgusunu içselleştirmiş kişilerin yanlış yanlısı olması olanaksızdır!


Coşkun Büktel dedikodu düzeyinde bütün kültür bakanlarına iftira atıyor!


Büktel, Theope'yi piç gibi İBBŞT'ye teslim etmeseydi Cibali yaşanmazdı!

Dinsizin hakkından îmânsız yada Büktel'in hakkından Demirkanlı geliyor!


Coşkun Büktel, dâvâlarını duruşma salonları yerine twitter'da anlatıyor!...


Büktel, kendisi aleyhine verilen mahkeme kararından sonra ne yazacak?


Büktel, Bulunmaz'ın kişilik haklarını hedef alarak, yanlış algı oluşturuyor!


Hakaret ettiği bir kez daha kanıtlanan Büktel beraat ettim mavalı okuyor!


Kargadan başka kuş, kendinden başka çavuş tanımayan Büktel üfürdü...


İDT panolarına sahip çıksa da Büktel'in 16/05/2014 iftirasını unutamayız!


İBBŞT çiftliğinden defolup gitme yerine Theope'ye tecavüz ettiren yazar!


Yargıç İslam Çiçek, Büktel'in, Bulunmaz'a karşı "SUÇ" işlediğini saptadı!


Suçu yargıç kararıyla onaylanıp saptanan Büktel yine YALAN söylüyor...


Bulunmaz'ın kişilik haklarını hedef alan Coşkun Büktel, YALAN söylüyor!


Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel'in ÇÖMEZİ Uğur Küçük'ü iyice inceliyor!


Kırk ayağında kırk yalan bulunan Coşkun Büktel, üfürmeye devam etti!...


Bize HAKARET eden Büktel, İFTİRA atıp, YALAN söyleyerek suç işliyor!


Bulunmaz'a HAKARET edip İFTİRA atan Büktel'in suçlu yazısı kaldırıldı!


İFTİRA içerikli yazıları yargıç kararıyla kaldırılan Coşkun Büktel üfürdü...


facebook'ta bize HAKARET edip İFTİRA atan Coşkun Büktel susturuldu!


Yargıç, Bulunmaz'ın değil Coşkun Büktel'in İFTİRA attığına karar verdi...


Kavgadan kaçan Coşkun Büktel, Özdemir Nutku'dan âdeta özür diliyor...


Büktel DT'yi dize getirerek mahkûm ettiren Cuma Boynukara'yı karaladı!


Büktel, "Bulunmaz genellikle silmiyor." diyerek dolaylı YALAN söylüyor...


Yazar(!) Coşkun Büktel'in vekili Avukat Emrullah Gözcü AKP yöneticisi!


AKP yöneticisi avukatı olan Büktel, yasa dışı yazısını AKP'ye bağlıyor!...


Kendini yazar sanan Coşkun Büktel, CEZA ile HUKUK ayrımını bilmiyor!


Bulunmaz'ı AKP'li yargıdan yararlanan gösteren Büktel'in AKP'li durumu!


LİNÇ KAMPANYASI ile susturulamayan Bulunmaz karşı atak başlatıyor!


Bugün, Coşkun Büktel ve Mustafa Şükrü Demirkanlı için adliyedeydim!...


Mustafa Şükrü Demirkanlı (Bulunmaz'ın adını andıkça,) yazıları siliniyor!


facebook'ta bize HAKARET edip İFTİRA atan Coşkun Büktel susturuldu!


Bulunmaz ile tartışamadığı için HAKARET eden Coşkun Büktel üfürüyor!


Roman olmayan roman yazarı Coşkun Büktel bize yine boş sayfa sundu


Toplumsal değerleri savunamayanlar kendi değersizliğini savunuyorlar...


Bulunmaz'a HAKARET ettiği yazıları adliyece kaldırılan Büktel, üfürüyor!


Bulunmaz'a "HAKARET" eden Büktel'in yazılarından biri daha kaldırıldı!


Coşkun Büktel'in Ali Taygun ve İBBŞT'ye haksızlık ettiğinin net kanıtıdır!


İBBŞT, rıza göstermeyen kimseyi teslim alamaz yada Theope palavrası!


Duruşma düzeyinin düşmesine neden olanlar birbirine girmeye başladı...


2 tiyatro zararlısı (Coşkun Büktel-Mustafa Demirkanlı) tiyatroyu kirletiyor!


TV esteti Coşkun Büktel ile entelektüel / ideolojik farkımızı resmîleştirdik!


Orhan Alkaya'yı dâvâ etme girişiminde bulunan Büktel, neden vazgeçti?!


Mustafa Şükrü Demirkanlı sosyoloji bilmediği için ideolojiyi anlayamaz!...


Bulunmaz'a İFTİRA atan Coşkun Büktel'in açıklaması otosansür kokuyor


Coşkun Büktel (biz haber yaptıktan sonra) otosansür gibi açıklama yaptı

3 Aralık 2008 Çarşamba

Ödül kıskacına sığmayan anti-faşist sanatçı

Burak Caney'e ait hela kapısı gibi çift "oo"lu www.tiyatrooyun.org sitesini ödüllendiren Türkiye Tiyatrolar Birliği, Erkan Yücel'e de ödül vererek (Bakınız: "Erkan Yücel ödülleri dağıtıldı"), "ödül kavramı"nı bir kez daha sorgulamamıza neden olmuştu.

Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) da, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a, hem de "Emek Ödülü" vererek, "ödül kavramı"nı bir kez daha sorgulamamıza neden oldu.

Ödül kıskacıyla, kanıksanmış tiyatral ortamı tahkim edenler, ne denli çaba harcarlarsa harcasınlar, "ödül kavramı"nı sorgulamamızı engelleyemezler.

Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nde konuk edilen Erkan Yücel'i, "ödül kavramı"nı sorgulayarak, okurlarımızın dikkatine sunuyoruz:


ETKİNLİK / Belgesel gösterimi


4 Aralık Perşembe 19.30


Nâzım Hikmet Kültür Merkezi

Ali Suavi Sok No:7 / Tlf: 0216 414 22 39


ŞİMDİ GEÇTİ BURADAN


"Işıyarak yok olan aktör Erkan Yücel"


Yöneten: Mesut Kara
Senaryo-Metin: Mesut Kara
Yapım Asistanları: Eda Ocak, Volkan İpek, Zeynep Tuna
Seslendiren: Gülsen Tuncer
Müzik: Dilber Ebeperi
Montaj: Uğur Aydedim-Melih
Kamera: Mesut Kara
Seslendirme Stüdyosu: Ayna Sanat

Erkan Yücel, gerek 12 Mart gerekse 12 Eylül sonrası uygulamalara rağmen oynadığı oyunlarla bu toprakların gerçeklerini göstermeye devam etti. Her zaman söz parlatmalarından uzak halkın dilini ve biçimini kullanmayı tercih etti. Yine bu dönem oynadığı oyunlardan biri dolayısıyla 15 yıl hapse mahkûm olmuş, bu mahkûmiyetle birlikte 12 Mart askeri muhtırasının faşist karakterini tescillemiş oldu. Değerli usta Erkan Yücel'i saygı ve sevgiyle anıyoruz.

"...1944 Ankara doğumluyum. 18 yaşıma kadar Ankara'nın Hacıdoğan Mahallesinde oturdum. Hayat şartlarımız vasatın altındaydı. Atatürk Lisesinde okudum. Lise döneminde gelişen tiyatro hevesi nedeniyle tahsilimi yarıda bırakarak tiyatrocu oldum. Nerden geliyor bilmiyorum, daha küçük yaştayken sinema ve tiyatronun hastasıydım. On yaşlarımda falan mahallede çocuklara kukla ve tiyatro gösterileri yapardım. O zamanlar hiçbir düğünü kaçırmazdım. Geline atılan birer kuruşları toplayıp sinema parasını denkleştirirdim. Elli tane bir kuruşu gişecinin önüne koyduğumda, hep gülerdi bana gişeci. Gençlik Parkı, açık hava tiyatrosundaki oyunları hiç kaçırmazdım. Bir kez gazetecilere tiyatronun serbest olduğunu duymuştum, gündüz satamadığım iade gazeteleri koltuğumun altına sıkıştırıp Küçük Tiyatroya gittim. Bilet sordukları zaman çok şaşırdım ve gazeteciyim dedim. Güldüler ve durumu anladıktan sonra, balkonun arkasından oyunu seyrettirdiler. ...Tiyatro Sevenler Gençlik Cemiyetine üye oldum, oynadım. Sonra Meydan Sahnesinde profesyonel oldum. Artık ekmeğimi tiyatrodan kazanıyordum. Asaf Çiğiltepe beni AST'a aldı ve önemli roller verdi. Oynadığım oyunlar ve bu yeni çevre dünya görüşümü belirlememe de yol açtı. Özellikle Anadolu turneleri nasıl bir sanat yapılması gerektiğini kavrattı bana. O zamandan bu yana toplumcu bir çizgi izliyorum." Erkan Yücel

***

Oyun'un notu: bakınız;
“Ankara Tiyatro Festivali Emek Ödülü 12 Martçı’ya”
“12 Mart 1971 v.s…”
“Nihat Erim’in Kültür Bakanı’na ödül verenler”
“12 Martçı’ya ödül verenler tam yol ileri”
"'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Orhan Aydın"
"'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Coşkun Büktel"
"'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Özgür Tiyatro"
"Faşist Kültür Bakanı'na ödül veren festival"
"soL'dan 'evlere şenlik' haber"
"Özgür Başkaya, 'TAKSAV skandalı'nı tartışıyor"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 1"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 2"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 3"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 4"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 5"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 6"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 7"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 8"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 9"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 10"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 11"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 12"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 13"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 14"
"Talat Sait Halman'a ödül veren festivalden / 15"
"12 Martçı'ya ödül veren festivali Yenikapı açtı"
"Deniz Gezmiş fotoğrafının altındaki 12 Mart'çı"
"Büktel, 12 Mart artığının şiirsizliğini kanıtladı"
"atılım'dan Bulunmaz'sız Talat Halman haberi"
"12 Mart'çıya 'Emek Ödülü' AKP'li Günay'dan"
"ATB, faşizme (TAKSAV 'Emek Ödülü'ne) karşı"
"soL, 'Talat S. Halman skandalı'nda doğru yolda"
"TAKSAV, 12 Mart'çıya ödül verirken yalnız değil"
"12 Mart Faşizmi'nin gölgesine sığınan festival"
"Amatör Tiyatrolar Birliği, Tiyatro Net'te"
"Tiyatro ödülleri enflasyonu"
"Müzisyenlerden 12 Mart'çıya destek"
"12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat S. Halman"
"Tiyatro dünyası bizden izleniyor"
"Fakir Baykurt Sahnesi'nden Burdur'a yürüyüş"
"'TAKSAV skandalı' döneminde İmge'den oyun"
"Günay Akarsu, 'Emek Ödülü'ne karşı çıkardı"
"BEKSAV, ezilenleri savunmayı sürdürüyor"
"TAKSAV, 'Emek Ödülü'ne tepkileri gizliyor"
"Bulunmaz'sız 'Talat Sait Halman skandalı'"
"Ankara'ya 12 Mart Faşizmi gölgesi vururken"
"'Talat Sait Halman skandalı' nedeniyle / 1"
"'Talat Sait Halman skandalı' nedeniyle / 2"
"Atak'ın uğradığı haksızlık coskunbuktel.com'da"
"Aydın, devlet yardımı=sus payı'na da değiniyor"
"Anti-faşist yazarın oyunu, faşizmin gölgesinde"
"Kadına şiddet uygulamak da sınıfsal zulümdür"
"Yakışır!"
"12 Mart Kültür Bakanı'nın gölgesindeki festival"
"Aydın, tiyatro kitapları tanıtmayı sürdürüyor"
"Bir garip eleştiri seçkisi!"
"Ankara'da sadece 12 Mart'çıya ödül verilmiyor"
"Kapitalist tapınakta sosyalistleri ağırlamak(!)"
"12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı çalışıyor"
"Talat Halman gölgesindeki festival sona erdi / 1"
"Talat Halman gölgesindeki festival sona erdi / 2"
"Zeynep Oral, Talat Halman karanlığını gizliyor"
"Sadece gizli değil; ayrıca gizemli bir yazı!"
"Ödül kıskacına sığmayan anti-faşist sanatçı"