Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman
(Talat Sait Halman, the Minister of Culture of Turkey during fascist March 12th stroke, who has been awarded)
Hilmi Bulunmaz
12 Kasım 2008
TAKSAV / 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nin 12 Mart’çı Talat Sait Halman’a “Emek Ödülü” vermesinin oluşturduğu skandal, hak ettiğinden az da olsa, tartışılıyor. İlk kez benim yazdığım, ardından Orhan Aydın, Coşkun Büktel ve Özgür Başkaya’nın ilgilendiği skandal, tiyatro esnafının umurunda değil.
Tartışma gündemine sokulmak istenmeyen “Talat Sait Halman skandalı”, bizim yayınımızdan sonra, soL gazetesi tarafından da gündeme taşındı. İlk kez benim 3 Kasım 2008’de yazdığım “Talat Sait Halman skandalı”nı, Orhan Aydın, Coşkun Büktel ve Özgür Başkaya’nın ilgisinden sonra soL gazetesi ele aldı. Nevzat Süs, Özgür Başkaya ve Orhan Aydın’ın görüşlerine yer veren soL, ne yazık ki skandalı ortaya çıkaran Hilmi Bulunmaz’ın adını anmadı. Bunun üzerine, “soL’dan ‘evlere şenlik’ haber” başlığıyla bir yazı kaleme aldım. soL’da yayınlanan "TAKSAV'dan 'evlere şenlik' ödül" başlıklı yazıyı, siteme aktarırken yazdığım bir sunuş yazısıydı bu. Dün (11 Kasım 2008) yayınladığım yazıyı, bir kez daha aktarmak istiyorum:
soL'dan 'evlere şenlik' haber
Güncelleme: 11 Kasım 2008 tarihinin son demlerinde yayınladığımız aşağıdaki yazımıza, yayınlanır yayınlanmaz Orhan Aydın'dan bir açıklama geldi:
Sevgili Hilmi,
Yazdıkların doğru.
Ancak soL kimseyi görmezden gelmiş değil..
Kendisine iletilenleri haber yapmış durumda ve haliyle elbette eksik.
Olsa olsa bu durumun sorumlusu ben olabilirim.
Ve... haberi yapan arkadaşım adına ben, senden ve Coşkun Büktel kardeşimden özür dilerim..
İkinize de sevgiler...
Orhan Aydın
Orhan Aydın'a, gösterdiği duyarlılık nedeniyle teşekkür ederiz.
***
soL gazetesi, yumurtasız omlet yapıyor. "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"nı ilk ortaya çıkaran, tiyatro kamuoyuna duyuran Hilmi Bulunmaz'dan (Bakınız; Bulunmaz, 3 Kasım 2008, “Ankara Tiyatro Festivali Emek Ödülü 12 Martçı’ya”) bahsetmeden, Bulunmaz'ın haberinden tam beş (rakamla 5) gün sonra "evlere şenlik" bir haber yapabiliyor. Oysa Hilmi Bulunmaz, hem Orhan Aydın ve hem de Özgür Başkaya ile telefon görüşmesi yapıp, "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"na dikkat çekip destek istiyor. Orhan Aydın; "Hilmiciğim sen bir şeyler yaz, ben desteklerim." diyor ve sözünü yerine getirip destekliyor. (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Orhan Aydın") Hilmi Bulunmaz, Orhan Aydın'ın desteğini aldıktan sonra, Özgür Başkaya'yı arıyor ve ondan da bir yazı sözü alıyor. Başkaya, sözünü yerine getirip Bulunmaz'a (içinde Hilmi Bulunmaz'ın adı bulunmayan ve Bulunmaz, "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"nı ortaya çıkarmamış gibi yaparak) bir yazı gönderiyor. Bulunmaz da hemen yayınlıyor. ("'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Özgür Tiyatro") Başkaya'nın yazısının içinde Hilmi Bulunmaz olmadığından, Mustafa Demirkanlı bile, www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde, Bulunmaz'dan hemen sonra yayınlayabiliyor. Bu arada Coşkun Büktel, Orhan Aydın'ın tavrını önemseyip sitesine taşıyor. (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Coşkun Büktel") Büktel, 6 Kasım 2008'de yazısını yayınladıktan bir gün sonra, Özgür Başkaya'nın yumurtasız omlet yapma çabasını şu sözlerle eleştiren bir güncelleme eklemek zorunda kalıyor:
.........."Başkaya, yazısında, TAKSAV'ı kendinden önce kınayanlara hiç değinmiyor. Sanki TAKSAV'ın Halman'la ilgili tavrını kınayan ilk ve tek kişi kendisiymiş gibi, kendinden önceki belge birikimini görmezden gelerek yazı yazıyor. Bu tavrın yalnızca bilimsellikle değil, etikle de ters düştüğüne inanıyoruz." (CB)
Olayları, hadiseleri, vakaları... izlemeyen soL gazetesi yazarı, Hilmi Bulunmaz'ı görmediği gibi, Coşkun Büktel'i de görmüyor. Oysa Orhan Aydın'a sorabilme çalışkanlığını gösterebilse, yanılmayacak ve yumurtasız omlet yapmayacaktı.
Ha, üşengeçlik değil de, art niyet mi var? Aklımın ucuna bile getirmek istemiyorum böyle bir şeyi. Bu sunuş yazısını okur okumaz, soL gazetesi yazarı hemen özür dileyip durumu düzeltecektir; buna eminim. Emekçilerin iktidarda olmadığı bir süreçte böyle bir üşengeçlik bağışlanabilir. Ancak emekçilerin iktidara geldiği bir süreçte, benim de kültürel kavgam süreceği için bağışlamayabilirim. (HB)
TAKSAV’dan ‘evlere şenlik’ ödül
8 Kasım 2008
14 Kasım’da başlayacak 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde emek ödülü, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman’a verilecek. Tiyatro dünyasından, 12 Mart darbesinin kültür bakanını ödüllendirdiği için TAKSAV’ı kınayan açıklamalar geliyor.
soL (HABER MERKEZİ) TAKSAV tarafından 14-30 Kasım tarihleri arasında düzenlenen ve birçok etkinliğe ev sahipliği yapacak olan 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali, iki önemli ödülünün sahiplerini belirledi. Festival komitesi, Onur Ödülü’nü tiyatro oyuncusu Haluk Bilginer’e verirken, emek ödülüne Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman layık görüldü. Ödüller, festivalin açılış günü olan 14 Kasım’da yapılacak açılış gecesinde sahiplerine verilecek.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden konuk tiyatroların da bulunduğu festivalde, 12 Mart darbesinin kültür bakanına ödül verilmesi, tiyatro çevrelerinin tepkisine yol açtı. Özgür Tiyatro adına Özgür Başkaya, Su Gösteri Sanatları Merkezi Genel Sanat Yönetmeni Orhan Aydın ve NHKM Tiyatro Topluluğu ile Değişim Atölyesi Oyuncuları (DAO) adına Nevzat Süs, ödül komitesini ve TAKSAV’ı kararından dolayı kınadı.
Nevzat Süs (NHKM Tiyatro Topluluğu, DAO): Talat Halman’ın Shakespeare çevirilerini ve incelemelerini bir kenara koyarsak, hiç kimse sürdürdüğü politik hayatından bağımsız ele alınamaz. 12 Mart hükümeti ve cinayetleri bu ülkenin gerçeğidir. Her kim bir biçimde ortak olmuşsa bu kıyıma, mutlaka yargılanmalıdır. Solda durduğunu belirten festival komitesi, şu günlerde içinde yaşadığımız politik bilinç burkulmasını somut bir biçimde ortaya çıkarmış ve Talat S. Halman’a emek ödülünü vermiştir.
Özgür Başkaya (Özgür Tiyatro): 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali düzenleyicileri bu yıl emek ödülüne sayın Talat S.Halman’ı uygun görmüşler. Türkiye’de uluslararası niteliğe sahip ve sürdürülürlüğü ispatlanmış bulunan, TAKSAV’ın tiyatro festivalinin düzenleyicilerini (danışma kurulu ve festival komitesi) anlamak mümkün değildir. Mümkün değildir çünkü hem danışma kurulunda hem de festival komitesinde ömrü boyunca eşitlik ve özgürlük şiarlarıyla yaşamış, bu uğurda acılar çekmiş insanlar bulunmaktadır.
12 Mart muhtırasıyla kurdurulan ve belleklere balyoz harekatı hükümeti olarak kazınan 1. Nihat Erim hükümetinde (16 Mart 1971- 11 Aralık 1971) ilk kültür bakanı sıfatıyla, tarihin kanlı sayfalarında yerini almış birine ödül vermeyi uygun görmeleri ne anlama gelmektedir, anlaşılamamaktadır. Nedir yaşanan? Yakın tarihin bu kadar çabuk akıllardan silinmesi mi istenmektedir? Darbeler, muhtıralar olmasın, darbeciler yargılansın diye insanlar bas bas bağırırlarken, 12 Mart muhtırasının hükümetinden birine ödül vermek de neyin nesidir? Onlarca aydının/sanatçının gözaltına alınmasına ortak olmuş birine “emek” adı altında neden ödül verilmektedir? Dönemde yaşanan işkenceler nasıl akıllardan silinebilir?
Özgürlüklerin üzerine şal örtülebileceğini söylemesi üzerine, Aziz Nesin’in “şalcı Nihat” olarak adlandırdığı Nihat Erim Hükümetinin “kültür bakanı”, çeviri ve edebiyat alanında ülkenin en önemli şahsiyetlerinden biri kabul edilebilir ama bu, o hükümetin üzerinde bulunan veballerle ilişkili bir durum değildir. Burada bu konu üzerinde durulmamaktadır.
Burada üzerinde durulan konu, 12 Mart döneminin insanlar üzerinde uyguladığı açık faşizmin bakanlarından birine ödül verilmesidir, 31 Mayıs 1971’de Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın, 1 Haziran 1971’de Hüseyin Cevahir’in katledilmesi sırasında hükümet edenler ve bu hükümetin Kültür Bakanıdır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararı da bu dönemde verilmiştir. Halkımızın en yiğit evlatlarının katli hafızalardan silinmeyecektir.
“Lady Machbeth”te olduğu gibi, o kanlar da o ellerden kolay kolay yıkanamayacaktır. Kısaca bahsettiğim ve önemli olduğunu düşündüğüm bu nedenlerle, TAKSAV tarafından verilen bu ödülün sorumlularını kınıyor ve Shakespeare sözüyle “izan”a davet ediyorum.
Su Gösteri Sanatları Sahnesi Genel Sanat Yönetmeni Orhan Aydın: Bu sene 13. selamladığımız Ankara Tiyatro Festivali, 12 Mart’ın Kültür Bakan’ı Talat Halman’a ödül verdi. Ne oldu, nasıl oldu, kimler önerdi de bu karar alındı, festival yöneticilerinin tartışması gereken bir durumdur, ancak bize yansıyan yüzünde, tüm duyarlılıklarımızın hiçe sayıldığı gerçeğini görülüyor. Bizce bilinen, TAKSAV kurulduğu günden bu güne saygın sanatsal üretimlerde, etkinliklerde, organizasyonlarda bulunmuş bir kurumdur. Festival Direktörü Yener Aksu da her anlamıyla tiyatro için çabalayan bir dosttur ve tam on üç yıldır, ülkenin sivil toplum girişimiyle yeşertilmiş bir tiyatro festivaline bu kurum imza atmıştır. Ancak, ülkemizde tiyatro sanatı ve kültürel zenginliğimiz için, yıllardır çabalayan bunca saygın yaratıcı varken, faşist generallerin kurduğu darbe hükümetinde kültür bakanlığını yapmış birine ödül vermek şaşırtıcı!
Biz bu günlerde 12 Mart sürecini, faşist darbe hükümetinin uygulamalarını, sıkıyönetim mahkemelerinin kimler tarafından nasıl yönlendirildiğini, yargı ve bağımsızlık tartışmalarını içeren bir oyun oynuyoruz. “Sakıncalı Piyade”, 12 Mart faşist generallerinin kulaklarından tutuyor. Gencecik insanların yalnızca eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık istedi diye ipe gönderildiği, binlerce yurtsever aydın, sanatçı, işçi, sendikacı ve gençliğin cezaevlerine doldurulup, sokakta yurttaşların üstünden tank paletleriyle geçildiği, onlarca insanın işkenceyle öldürüldüğü bir süreçten söz ediyoruz. Tiyatrolara perde kapattıran, sinema salonlarının boş olduğu, toplumsal gerçekçi tüm sanatçıların ve ürünlerinin yasaklar yediği, binlerce kitabın ve yayın organlarının toplatılıp yakıldığı bir kara dönem.
Nazım’ın, Brecht’in, Neruda’nın, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Maksim Gorki’nin yasaklandığı, kurt ulumalarıyla ezan seslerinin birbirine karıştığı ve esas olarak, insanların tüm kültürel ve sanatsal miraslarına karşı, düşmanlığını kusmuş bir dönem değil midir 12 Mart.? Bu ödül evlere şenliktir, sahnelere değil.
Karanlığı unutturan bol ödüllü bir yaşam
1971’de 12 Mart darbesinin ardından kültür bakanlığını kuran Talat Halman, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk Kültür Bakanı oldu. Daha sonra, Dışişleri Bakanlığı’nın ilk Kültür İşleri Büyükelçiliği ve UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği görevlerine getirilen Halman, halen UNİCEF Türkiye Milli Komisyonu’nun başkanlığı görevini yürütüyor. Halman ayrıca, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) ikinci başkanı.
Uzun yıllardır Shakespeare’in eserlerinin Türkçe’ye çevrilmesi konusunda çalışan Halman, 1953’te Colombia Üniversitesi’nde başladığı akademik yaşamını Princeton, Pennsylvania, NYU gibi ABD üniversitelerinde sürdürdü. 1998’den bu yana Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı Bölümü ve Merkezi’nin başkanlığını yürüten Halman’ın 60’a yakın telif ve çeviri kitabı, 3 bine yakın makalesi ve gazete yazısı, 5 bini aşkın şiir çevirisi bulunuyor.
Halman daha önce de, Kraliçe II. Elizabeth’ten “Knight Grand Cross, G.B.E, The Most Excellent Order of the British Empire (“Sir” unvanı karşılığı) unvanını ve Türkiye Bilimler Akademisi’yle (TÜBA) Dışişleri Bakanlığı’ndan Üstün Hizmet Ödülleri’ni aldı.
(Kaynak: soL)
***
Bu arada, Özgür Başkaya da bir açıklamada bulundu. Her ne denli karışık da olsa, duyarlılık gösterip bir açıklama yaptığı için, kendisine teşekkür etmekte yarar var. Özgür’ün yazısına parantez içinde eklediğimiz linkler ve kırmızı harfli yazılar bize ait. Başkaya’nın açıklamasını sunuyoruz:
Merhaba...
TAKSAV yazım (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Özgür Tiyatro") hakkında söylediklerinizi okuduğumda (önce Coşkun Büktel'in yazısını -Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Coşkun Büktel"-) şaşırdım da kaldım.
Bütün yazı boyunca bana tek bir cümle söyleyebilir misiniz bu kınamayı yapan ilk ve tek kişi olduğuma dair yazılmış olan. (Söyleyemeyiz. Biz, “ilk ve tek kişi olduğu”nu söylediğini iddia etmedik. Edemeyiz. Böyle bir ifade yok yazında. “Başkaya, yazısında, TAKSAV’ı kendinden önce kınayanlara hiç değinmiyor. Sanki TAKSAV’ın Halman’la ilgili tavrını kınayan ilk ve tek kişi kendisiymiş gibi, kendinden önceki belge birikimini görmezden gelerek yazı yazıyor. Bu tavrın yalnızca bilimsellikle değil, etikle de ters düştüğüne inanıyoruz.” –CB- dedik.)
Bir kınama yazısı yazmayı zaten düşünüyordum. Kabul etmeliyim ki sizinle (Hilmi Bulunmaz) yaptığımız telefon konuşmasıyla bunu hızlandırdım. (Kınama yazısı yazma isteği içerisinde bulunman sevindirici. Bizden önce yayımlamış olsaydın, hemen yer verir, Özgür Başkaya tarafından yazılmış diye belirtirdik. Zaten her zaman öyle yapıyoruz.)
Ben, farklı kurumların, farklı yerlerden yaptığı eleştirilerin daha yaygın duyulacağına ve ses getireceğine inanarak yazılar yazarım. Bu yazılarda, bu konuda çıkmış belge ve birikimlerin yeri olabilir de, olmayabilir de. (Ortada bir skandal var ve bu skandalı kamuoyuna açıklayan biri var: Hilmi Bulunmaz. Sıradan bir durum değil bu. Herkesin, her zaman söyleyebildiği, ortaya çıkarabildiği bir durum değil. Durumu abartıp kendimi büyük göstermek niyetinde değilim. Faşizme ödül -ödün- veriliyor ve ben buna, refleksimle karşı çıkıyorum. Bir önderlik peşinde olmamakla birlikte, bir tepki odağı oluşturulmasını arzu ediyorum. Belge ve birikimlerden yararlanılırsa, sadece belge ve birikim sahibi gönenmez, belge ve birikimden yararlananlar da gönenir. Bu arada faşizme ödül -ödün- verenler, ayağını denk almak zorunda kalırlar.) Bu, o süreçteki yaptığınız ve yapacağınız açılıma bağlıdır. Ülkenin, tiyatronun herhangi bir sorununda durmadan referans göstererek yada ille alıntı yaparak yazı yazılamaz. (Bu bir anlayış meselesi. Biz, referans ve alıntıdan yanayız.) Bu diğer kurumları yok saymak ya da görmezden gelmek anlamlarına gelmez. (Art niyet aramıyoruz. Art niyet olmadığına eminiz.) Ayrıca temel konularda ortaklaştığımız vasıtasıyla bunun sadece bir alınganlığın sonucu olduğu ya da olabileceği düşüncelerini taşıyorum. (Alınganlık yok. Sadece yöntem sorunu var. Biz referans ve alıntıdan yanayız. Başkaya, referans ve alıntıyı pek önemsemiyor.) Yazının bilimsel bir tarafı olmadığı gerçektir. Çünkü bilimsel olması için gerekli kıstasların dışında ve tepkiseldir. Etikle ters düşmek eleştirisi ise asla kabul edilemez. Burada herhangi bir eserden izinsiz alma vb. yoktur. (Sadece ve sadece kimin, neyi, ne zaman yaptığının bilinmesi yeterli. Gerisi pek önemli değil. Ortaklaştığımızı bildiğimden, zaman zaman telefon etme gereksinimi duyuyorum. Buna hiç kuşkum yok.) Bu bir destek yazısı değil, ortak düşüncelerde olan insan ve kurumların öznel tepkileridir. (Özneli nesnelleştirme gibi bir derdim var, derdimiz var.) Mustafa Demirkanlı sizin adınızın (Hilmi Bulunmaz) geçmediği için bu yazıyı basıyorsa, zaten kendi sitesine yönelik bir hata içindedir. (Burada sayın Demirkanlı’yla hiç ilgilenmediğimi bilmenizi isterim.) beni ilgilendirmez.
Ben Bulunmaz Tiyatro ve Hilmi Bulunmaz ile ilgili hem olumlu görüşlere sahibim, hem de tiyatronun buradaki dergisini dağıtmayı üstlenecek kadar politik destek bilinci içindeyim. (Teşekkür ederim. Biliyorum.) Ayrıca Coşkun Büktel de hemen tüm yazılarını okumaya çalıştığım, yanılmıyorsam tüm kitaplarını okuduğum ve duruşu konusunda takdirlerimi belirttiğim bir yazardır. Burada yapılan eleştiriler ise benmerkezci bir bakış açısının ürünüdür. Orhan Aydın'ın yazdığı ve aslında Tahir Özçelik'i öne çıkaran yazıdan ne öğrenip ne öğrenmeyeceğime karar vermek elbette kimsenin harcı değildir. Yumurtasız omlete ise söylenecek söz bulamıyorum. Çünkü yumurta dediğiniz tek bir tavuktan çıkacak diye bir şey yok. İşin ironik, deyimsel tarafı ise buraya yakışmamış zaten.
Tüm bunlara rağmen Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in kırılganlıkları, duyarlılıklarını incittiysem, bu yapmak isteyeceğim bir şey değildir. Üzgün olduğumu bildiririm. (Biz de üzgünüz. Biz de incitmekten yana değiliz. Sadece biraz daha dikkat rica ediyoruz. Bir de referans ve alıntı özeni.)
Özgür Başkaya
Not: Yazıyı kime ve nasıl yazacağıma karar veremediğimden yukarıdaki çorbayı yolluyorum. İçimden gelenlerdi; bilmenizi istedim. (Çorba tanımına biz de katılıyoruz. Ne var ki içinden gelenleri bilmek, inan olsun çok hoşumuza gidiyor. Gizlilikten değil, açıklıktan hoşlanıyoruz.)
Selam ve tiyatro dostluğuyla... (Bizden de...)
(Talat Sait Halman, the Minister of Culture of Turkey during fascist March 12th stroke, who has been awarded)
Hilmi Bulunmaz
12 Kasım 2008
TAKSAV / 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nin 12 Mart’çı Talat Sait Halman’a “Emek Ödülü” vermesinin oluşturduğu skandal, hak ettiğinden az da olsa, tartışılıyor. İlk kez benim yazdığım, ardından Orhan Aydın, Coşkun Büktel ve Özgür Başkaya’nın ilgilendiği skandal, tiyatro esnafının umurunda değil.
Tartışma gündemine sokulmak istenmeyen “Talat Sait Halman skandalı”, bizim yayınımızdan sonra, soL gazetesi tarafından da gündeme taşındı. İlk kez benim 3 Kasım 2008’de yazdığım “Talat Sait Halman skandalı”nı, Orhan Aydın, Coşkun Büktel ve Özgür Başkaya’nın ilgisinden sonra soL gazetesi ele aldı. Nevzat Süs, Özgür Başkaya ve Orhan Aydın’ın görüşlerine yer veren soL, ne yazık ki skandalı ortaya çıkaran Hilmi Bulunmaz’ın adını anmadı. Bunun üzerine, “soL’dan ‘evlere şenlik’ haber” başlığıyla bir yazı kaleme aldım. soL’da yayınlanan "TAKSAV'dan 'evlere şenlik' ödül" başlıklı yazıyı, siteme aktarırken yazdığım bir sunuş yazısıydı bu. Dün (11 Kasım 2008) yayınladığım yazıyı, bir kez daha aktarmak istiyorum:
soL'dan 'evlere şenlik' haber
Güncelleme: 11 Kasım 2008 tarihinin son demlerinde yayınladığımız aşağıdaki yazımıza, yayınlanır yayınlanmaz Orhan Aydın'dan bir açıklama geldi:
Sevgili Hilmi,
Yazdıkların doğru.
Ancak soL kimseyi görmezden gelmiş değil..
Kendisine iletilenleri haber yapmış durumda ve haliyle elbette eksik.
Olsa olsa bu durumun sorumlusu ben olabilirim.
Ve... haberi yapan arkadaşım adına ben, senden ve Coşkun Büktel kardeşimden özür dilerim..
İkinize de sevgiler...
Orhan Aydın
Orhan Aydın'a, gösterdiği duyarlılık nedeniyle teşekkür ederiz.
***
soL gazetesi, yumurtasız omlet yapıyor. "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"nı ilk ortaya çıkaran, tiyatro kamuoyuna duyuran Hilmi Bulunmaz'dan (Bakınız; Bulunmaz, 3 Kasım 2008, “Ankara Tiyatro Festivali Emek Ödülü 12 Martçı’ya”) bahsetmeden, Bulunmaz'ın haberinden tam beş (rakamla 5) gün sonra "evlere şenlik" bir haber yapabiliyor. Oysa Hilmi Bulunmaz, hem Orhan Aydın ve hem de Özgür Başkaya ile telefon görüşmesi yapıp, "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"na dikkat çekip destek istiyor. Orhan Aydın; "Hilmiciğim sen bir şeyler yaz, ben desteklerim." diyor ve sözünü yerine getirip destekliyor. (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Orhan Aydın") Hilmi Bulunmaz, Orhan Aydın'ın desteğini aldıktan sonra, Özgür Başkaya'yı arıyor ve ondan da bir yazı sözü alıyor. Başkaya, sözünü yerine getirip Bulunmaz'a (içinde Hilmi Bulunmaz'ın adı bulunmayan ve Bulunmaz, "Ödüllendirilen 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman Vakası"nı ortaya çıkarmamış gibi yaparak) bir yazı gönderiyor. Bulunmaz da hemen yayınlıyor. ("'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Özgür Tiyatro") Başkaya'nın yazısının içinde Hilmi Bulunmaz olmadığından, Mustafa Demirkanlı bile, www.tiyatrodergisi.com.tr sitesinde, Bulunmaz'dan hemen sonra yayınlayabiliyor. Bu arada Coşkun Büktel, Orhan Aydın'ın tavrını önemseyip sitesine taşıyor. (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Coşkun Büktel") Büktel, 6 Kasım 2008'de yazısını yayınladıktan bir gün sonra, Özgür Başkaya'nın yumurtasız omlet yapma çabasını şu sözlerle eleştiren bir güncelleme eklemek zorunda kalıyor:
.........."Başkaya, yazısında, TAKSAV'ı kendinden önce kınayanlara hiç değinmiyor. Sanki TAKSAV'ın Halman'la ilgili tavrını kınayan ilk ve tek kişi kendisiymiş gibi, kendinden önceki belge birikimini görmezden gelerek yazı yazıyor. Bu tavrın yalnızca bilimsellikle değil, etikle de ters düştüğüne inanıyoruz." (CB)
Olayları, hadiseleri, vakaları... izlemeyen soL gazetesi yazarı, Hilmi Bulunmaz'ı görmediği gibi, Coşkun Büktel'i de görmüyor. Oysa Orhan Aydın'a sorabilme çalışkanlığını gösterebilse, yanılmayacak ve yumurtasız omlet yapmayacaktı.
Ha, üşengeçlik değil de, art niyet mi var? Aklımın ucuna bile getirmek istemiyorum böyle bir şeyi. Bu sunuş yazısını okur okumaz, soL gazetesi yazarı hemen özür dileyip durumu düzeltecektir; buna eminim. Emekçilerin iktidarda olmadığı bir süreçte böyle bir üşengeçlik bağışlanabilir. Ancak emekçilerin iktidara geldiği bir süreçte, benim de kültürel kavgam süreceği için bağışlamayabilirim. (HB)
TAKSAV’dan ‘evlere şenlik’ ödül
8 Kasım 2008
14 Kasım’da başlayacak 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali’nde emek ödülü, Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman’a verilecek. Tiyatro dünyasından, 12 Mart darbesinin kültür bakanını ödüllendirdiği için TAKSAV’ı kınayan açıklamalar geliyor.
soL (HABER MERKEZİ) TAKSAV tarafından 14-30 Kasım tarihleri arasında düzenlenen ve birçok etkinliğe ev sahipliği yapacak olan 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali, iki önemli ödülünün sahiplerini belirledi. Festival komitesi, Onur Ödülü’nü tiyatro oyuncusu Haluk Bilginer’e verirken, emek ödülüne Türkiye’nin ilk Kültür Bakanı Talat Halman layık görüldü. Ödüller, festivalin açılış günü olan 14 Kasım’da yapılacak açılış gecesinde sahiplerine verilecek.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden konuk tiyatroların da bulunduğu festivalde, 12 Mart darbesinin kültür bakanına ödül verilmesi, tiyatro çevrelerinin tepkisine yol açtı. Özgür Tiyatro adına Özgür Başkaya, Su Gösteri Sanatları Merkezi Genel Sanat Yönetmeni Orhan Aydın ve NHKM Tiyatro Topluluğu ile Değişim Atölyesi Oyuncuları (DAO) adına Nevzat Süs, ödül komitesini ve TAKSAV’ı kararından dolayı kınadı.
Nevzat Süs (NHKM Tiyatro Topluluğu, DAO): Talat Halman’ın Shakespeare çevirilerini ve incelemelerini bir kenara koyarsak, hiç kimse sürdürdüğü politik hayatından bağımsız ele alınamaz. 12 Mart hükümeti ve cinayetleri bu ülkenin gerçeğidir. Her kim bir biçimde ortak olmuşsa bu kıyıma, mutlaka yargılanmalıdır. Solda durduğunu belirten festival komitesi, şu günlerde içinde yaşadığımız politik bilinç burkulmasını somut bir biçimde ortaya çıkarmış ve Talat S. Halman’a emek ödülünü vermiştir.
Özgür Başkaya (Özgür Tiyatro): 13. Uluslararası Ankara Tiyatro Festivali düzenleyicileri bu yıl emek ödülüne sayın Talat S.Halman’ı uygun görmüşler. Türkiye’de uluslararası niteliğe sahip ve sürdürülürlüğü ispatlanmış bulunan, TAKSAV’ın tiyatro festivalinin düzenleyicilerini (danışma kurulu ve festival komitesi) anlamak mümkün değildir. Mümkün değildir çünkü hem danışma kurulunda hem de festival komitesinde ömrü boyunca eşitlik ve özgürlük şiarlarıyla yaşamış, bu uğurda acılar çekmiş insanlar bulunmaktadır.
12 Mart muhtırasıyla kurdurulan ve belleklere balyoz harekatı hükümeti olarak kazınan 1. Nihat Erim hükümetinde (16 Mart 1971- 11 Aralık 1971) ilk kültür bakanı sıfatıyla, tarihin kanlı sayfalarında yerini almış birine ödül vermeyi uygun görmeleri ne anlama gelmektedir, anlaşılamamaktadır. Nedir yaşanan? Yakın tarihin bu kadar çabuk akıllardan silinmesi mi istenmektedir? Darbeler, muhtıralar olmasın, darbeciler yargılansın diye insanlar bas bas bağırırlarken, 12 Mart muhtırasının hükümetinden birine ödül vermek de neyin nesidir? Onlarca aydının/sanatçının gözaltına alınmasına ortak olmuş birine “emek” adı altında neden ödül verilmektedir? Dönemde yaşanan işkenceler nasıl akıllardan silinebilir?
Özgürlüklerin üzerine şal örtülebileceğini söylemesi üzerine, Aziz Nesin’in “şalcı Nihat” olarak adlandırdığı Nihat Erim Hükümetinin “kültür bakanı”, çeviri ve edebiyat alanında ülkenin en önemli şahsiyetlerinden biri kabul edilebilir ama bu, o hükümetin üzerinde bulunan veballerle ilişkili bir durum değildir. Burada bu konu üzerinde durulmamaktadır.
Burada üzerinde durulan konu, 12 Mart döneminin insanlar üzerinde uyguladığı açık faşizmin bakanlarından birine ödül verilmesidir, 31 Mayıs 1971’de Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan ve Kadir Manga’nın, 1 Haziran 1971’de Hüseyin Cevahir’in katledilmesi sırasında hükümet edenler ve bu hükümetin Kültür Bakanıdır. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam kararı da bu dönemde verilmiştir. Halkımızın en yiğit evlatlarının katli hafızalardan silinmeyecektir.
“Lady Machbeth”te olduğu gibi, o kanlar da o ellerden kolay kolay yıkanamayacaktır. Kısaca bahsettiğim ve önemli olduğunu düşündüğüm bu nedenlerle, TAKSAV tarafından verilen bu ödülün sorumlularını kınıyor ve Shakespeare sözüyle “izan”a davet ediyorum.
Su Gösteri Sanatları Sahnesi Genel Sanat Yönetmeni Orhan Aydın: Bu sene 13. selamladığımız Ankara Tiyatro Festivali, 12 Mart’ın Kültür Bakan’ı Talat Halman’a ödül verdi. Ne oldu, nasıl oldu, kimler önerdi de bu karar alındı, festival yöneticilerinin tartışması gereken bir durumdur, ancak bize yansıyan yüzünde, tüm duyarlılıklarımızın hiçe sayıldığı gerçeğini görülüyor. Bizce bilinen, TAKSAV kurulduğu günden bu güne saygın sanatsal üretimlerde, etkinliklerde, organizasyonlarda bulunmuş bir kurumdur. Festival Direktörü Yener Aksu da her anlamıyla tiyatro için çabalayan bir dosttur ve tam on üç yıldır, ülkenin sivil toplum girişimiyle yeşertilmiş bir tiyatro festivaline bu kurum imza atmıştır. Ancak, ülkemizde tiyatro sanatı ve kültürel zenginliğimiz için, yıllardır çabalayan bunca saygın yaratıcı varken, faşist generallerin kurduğu darbe hükümetinde kültür bakanlığını yapmış birine ödül vermek şaşırtıcı!
Biz bu günlerde 12 Mart sürecini, faşist darbe hükümetinin uygulamalarını, sıkıyönetim mahkemelerinin kimler tarafından nasıl yönlendirildiğini, yargı ve bağımsızlık tartışmalarını içeren bir oyun oynuyoruz. “Sakıncalı Piyade”, 12 Mart faşist generallerinin kulaklarından tutuyor. Gencecik insanların yalnızca eşitlik, özgürlük ve bağımsızlık istedi diye ipe gönderildiği, binlerce yurtsever aydın, sanatçı, işçi, sendikacı ve gençliğin cezaevlerine doldurulup, sokakta yurttaşların üstünden tank paletleriyle geçildiği, onlarca insanın işkenceyle öldürüldüğü bir süreçten söz ediyoruz. Tiyatrolara perde kapattıran, sinema salonlarının boş olduğu, toplumsal gerçekçi tüm sanatçıların ve ürünlerinin yasaklar yediği, binlerce kitabın ve yayın organlarının toplatılıp yakıldığı bir kara dönem.
Nazım’ın, Brecht’in, Neruda’nın, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Maksim Gorki’nin yasaklandığı, kurt ulumalarıyla ezan seslerinin birbirine karıştığı ve esas olarak, insanların tüm kültürel ve sanatsal miraslarına karşı, düşmanlığını kusmuş bir dönem değil midir 12 Mart.? Bu ödül evlere şenliktir, sahnelere değil.
Karanlığı unutturan bol ödüllü bir yaşam
1971’de 12 Mart darbesinin ardından kültür bakanlığını kuran Talat Halman, Türkiye Cumhuriyeti’nin de ilk Kültür Bakanı oldu. Daha sonra, Dışişleri Bakanlığı’nın ilk Kültür İşleri Büyükelçiliği ve UNESCO Yönetim Kurulu üyeliği görevlerine getirilen Halman, halen UNİCEF Türkiye Milli Komisyonu’nun başkanlığı görevini yürütüyor. Halman ayrıca, İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) ikinci başkanı.
Uzun yıllardır Shakespeare’in eserlerinin Türkçe’ye çevrilmesi konusunda çalışan Halman, 1953’te Colombia Üniversitesi’nde başladığı akademik yaşamını Princeton, Pennsylvania, NYU gibi ABD üniversitelerinde sürdürdü. 1998’den bu yana Bilkent Üniversitesi’nde Türk Edebiyatı Bölümü ve Merkezi’nin başkanlığını yürüten Halman’ın 60’a yakın telif ve çeviri kitabı, 3 bine yakın makalesi ve gazete yazısı, 5 bini aşkın şiir çevirisi bulunuyor.
Halman daha önce de, Kraliçe II. Elizabeth’ten “Knight Grand Cross, G.B.E, The Most Excellent Order of the British Empire (“Sir” unvanı karşılığı) unvanını ve Türkiye Bilimler Akademisi’yle (TÜBA) Dışişleri Bakanlığı’ndan Üstün Hizmet Ödülleri’ni aldı.
(Kaynak: soL)
***
Bu arada, Özgür Başkaya da bir açıklamada bulundu. Her ne denli karışık da olsa, duyarlılık gösterip bir açıklama yaptığı için, kendisine teşekkür etmekte yarar var. Özgür’ün yazısına parantez içinde eklediğimiz linkler ve kırmızı harfli yazılar bize ait. Başkaya’nın açıklamasını sunuyoruz:
Merhaba...
TAKSAV yazım (Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Özgür Tiyatro") hakkında söylediklerinizi okuduğumda (önce Coşkun Büktel'in yazısını -Bakınız: "'12 Martçı'ya ödül'e karşı ses: Coşkun Büktel"-) şaşırdım da kaldım.
Bütün yazı boyunca bana tek bir cümle söyleyebilir misiniz bu kınamayı yapan ilk ve tek kişi olduğuma dair yazılmış olan. (Söyleyemeyiz. Biz, “ilk ve tek kişi olduğu”nu söylediğini iddia etmedik. Edemeyiz. Böyle bir ifade yok yazında. “Başkaya, yazısında, TAKSAV’ı kendinden önce kınayanlara hiç değinmiyor. Sanki TAKSAV’ın Halman’la ilgili tavrını kınayan ilk ve tek kişi kendisiymiş gibi, kendinden önceki belge birikimini görmezden gelerek yazı yazıyor. Bu tavrın yalnızca bilimsellikle değil, etikle de ters düştüğüne inanıyoruz.” –CB- dedik.)
Bir kınama yazısı yazmayı zaten düşünüyordum. Kabul etmeliyim ki sizinle (Hilmi Bulunmaz) yaptığımız telefon konuşmasıyla bunu hızlandırdım. (Kınama yazısı yazma isteği içerisinde bulunman sevindirici. Bizden önce yayımlamış olsaydın, hemen yer verir, Özgür Başkaya tarafından yazılmış diye belirtirdik. Zaten her zaman öyle yapıyoruz.)
Ben, farklı kurumların, farklı yerlerden yaptığı eleştirilerin daha yaygın duyulacağına ve ses getireceğine inanarak yazılar yazarım. Bu yazılarda, bu konuda çıkmış belge ve birikimlerin yeri olabilir de, olmayabilir de. (Ortada bir skandal var ve bu skandalı kamuoyuna açıklayan biri var: Hilmi Bulunmaz. Sıradan bir durum değil bu. Herkesin, her zaman söyleyebildiği, ortaya çıkarabildiği bir durum değil. Durumu abartıp kendimi büyük göstermek niyetinde değilim. Faşizme ödül -ödün- veriliyor ve ben buna, refleksimle karşı çıkıyorum. Bir önderlik peşinde olmamakla birlikte, bir tepki odağı oluşturulmasını arzu ediyorum. Belge ve birikimlerden yararlanılırsa, sadece belge ve birikim sahibi gönenmez, belge ve birikimden yararlananlar da gönenir. Bu arada faşizme ödül -ödün- verenler, ayağını denk almak zorunda kalırlar.) Bu, o süreçteki yaptığınız ve yapacağınız açılıma bağlıdır. Ülkenin, tiyatronun herhangi bir sorununda durmadan referans göstererek yada ille alıntı yaparak yazı yazılamaz. (Bu bir anlayış meselesi. Biz, referans ve alıntıdan yanayız.) Bu diğer kurumları yok saymak ya da görmezden gelmek anlamlarına gelmez. (Art niyet aramıyoruz. Art niyet olmadığına eminiz.) Ayrıca temel konularda ortaklaştığımız vasıtasıyla bunun sadece bir alınganlığın sonucu olduğu ya da olabileceği düşüncelerini taşıyorum. (Alınganlık yok. Sadece yöntem sorunu var. Biz referans ve alıntıdan yanayız. Başkaya, referans ve alıntıyı pek önemsemiyor.) Yazının bilimsel bir tarafı olmadığı gerçektir. Çünkü bilimsel olması için gerekli kıstasların dışında ve tepkiseldir. Etikle ters düşmek eleştirisi ise asla kabul edilemez. Burada herhangi bir eserden izinsiz alma vb. yoktur. (Sadece ve sadece kimin, neyi, ne zaman yaptığının bilinmesi yeterli. Gerisi pek önemli değil. Ortaklaştığımızı bildiğimden, zaman zaman telefon etme gereksinimi duyuyorum. Buna hiç kuşkum yok.) Bu bir destek yazısı değil, ortak düşüncelerde olan insan ve kurumların öznel tepkileridir. (Özneli nesnelleştirme gibi bir derdim var, derdimiz var.) Mustafa Demirkanlı sizin adınızın (Hilmi Bulunmaz) geçmediği için bu yazıyı basıyorsa, zaten kendi sitesine yönelik bir hata içindedir. (Burada sayın Demirkanlı’yla hiç ilgilenmediğimi bilmenizi isterim.) beni ilgilendirmez.
Ben Bulunmaz Tiyatro ve Hilmi Bulunmaz ile ilgili hem olumlu görüşlere sahibim, hem de tiyatronun buradaki dergisini dağıtmayı üstlenecek kadar politik destek bilinci içindeyim. (Teşekkür ederim. Biliyorum.) Ayrıca Coşkun Büktel de hemen tüm yazılarını okumaya çalıştığım, yanılmıyorsam tüm kitaplarını okuduğum ve duruşu konusunda takdirlerimi belirttiğim bir yazardır. Burada yapılan eleştiriler ise benmerkezci bir bakış açısının ürünüdür. Orhan Aydın'ın yazdığı ve aslında Tahir Özçelik'i öne çıkaran yazıdan ne öğrenip ne öğrenmeyeceğime karar vermek elbette kimsenin harcı değildir. Yumurtasız omlete ise söylenecek söz bulamıyorum. Çünkü yumurta dediğiniz tek bir tavuktan çıkacak diye bir şey yok. İşin ironik, deyimsel tarafı ise buraya yakışmamış zaten.
Tüm bunlara rağmen Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel'in kırılganlıkları, duyarlılıklarını incittiysem, bu yapmak isteyeceğim bir şey değildir. Üzgün olduğumu bildiririm. (Biz de üzgünüz. Biz de incitmekten yana değiliz. Sadece biraz daha dikkat rica ediyoruz. Bir de referans ve alıntı özeni.)
Özgür Başkaya
Not: Yazıyı kime ve nasıl yazacağıma karar veremediğimden yukarıdaki çorbayı yolluyorum. İçimden gelenlerdi; bilmenizi istedim. (Çorba tanımına biz de katılıyoruz. Ne var ki içinden gelenleri bilmek, inan olsun çok hoşumuza gidiyor. Gizlilikten değil, açıklıktan hoşlanıyoruz.)
Selam ve tiyatro dostluğuyla... (Bizden de...)