20 Haziran 2010 Pazar

SANSÜRCÜ BİRGün gazetesinde yazı yazmak için düşünce sahibi olmak gerekmez; geyik muhabbeti yapmak gerekir; LİNÇÇİ Adnan Tönel de zâten öyle yapıyor!

Oyun'un notu: Aşağıdaki yazıyı, SANSÜRCÜ Ali Şimşek'in gazetesi BİRGün'den alarak olduğu gibi yayınladık.Ancak, yazıda bulunan LİNÇÇİ ada biz link verip, bu adı kırmızı renkle biz belirginleştirdik. Ayrıca, yazıdaki bariz yazım yanlışlarını kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık. Bunun yanı sıra, LİNÇÇİ yazar Adnan Tönel'in okunamaz hamlıktaki yazısını, biraz olsun olgunlaştırıp okunur hâle getirmek için yaptığımız müdahaleleri de kahverengi harflerle yine biz yazdık!


***


SANSÜRCÜ gazete BİRGün, çok garip bir yayıncılık anlayışına sahip. Bu gazete, sosyalist yazarlara "sahip olmasına" karşın (Örnekse bakınız: Onur Caymaz, Sabri Kuşkonmaz, belki Tarık Günersel), aynı zamanda iftiracı ve düşünce hırsızı yazarlara da kapısını açıyor.

Bu iftiracı ve düşünce hırsızı yazarlardan biri de LİNÇÇİ Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel'in iğrenç marifetine tanık olmak için, lütfen şu yazıyı okuyunuz:

ALİ ŞİMŞEK'İN KÜLTÜR-SANAT EDİTÖRÜ OLDUĞU BİRGün GAZETESİ TARAFINDAN SANSÜRLENEN HİLMİ BULUNMAZ'IN YAZISINI MUTLAKA, AMA MUTLAKA OKUYUNUZ, OKUTUNUZ!!!

Şimdi de, LİNÇÇİ Adnan Tönel'in, içerisinde düşünce hırsızlığı da bulunan ve geyik muhabbeti olmanın ötesine asla geçemeyen, SANSÜRCÜ gazete BİRGün'deki düzeysiz yazısını okuyunuz! (HB)


***


ESSEN 2010 AVRUPA KÜLTÜR BAŞKENTİ (1)


LİNÇÇİ Adnan Tönel
adnantonel@gmail.com
20 Haziran 2010


Doğduğum şehir İstanbul gibi, en çok ziyaret ettiğim ülke Almanya’nın Ruhr bölgesi ile Macaristan’ın Pecs şehri, bildiğiniz gibi bir yıllığına (2010) Avrupa Kültür Başkenti ünvanını (unvanını) sahip oldular.

Bu ünvanın (unvanın) gereği kendi halklarına kültür sanat dolu günler, geceler yaşatıyorlar kültür başkentleri. İstanbul, Essen ya da Pecs bu anlamda çok şanslılar. Ailemle, arkadaşlarımla, okurlarımla, öğrencilerimle yaşadığım kentimi bir süreliğine terkedip, 3 başkentten Essen’i gözüme kestirip, gezi, inceleme hareket planımı oluşturuyorum hemen.

Sabiha Gökçen'den (Sabiha Gökçen Havaalanı'ndan kalkıp), Köln/Bonn Havaalanına (Havaalanı'na) iner inmez S bahn ile daha önceden rezerv ettirdiğim Essen şehrindeki Böll Otel’in yolunu tutuyorum. Bu kültürel yolculuğumun atmosferine katkı sağlaması için seçtiğim Böll Otel, Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Heinrich Böll’ün kuzeniyle birlikte uzun süre ziyaret ettikten sonra işletmeciliğini de yaptığı bir otel. Bu anlamda otel tercihimi isabetli kullandığımı varsayıyorum. Her bir köşesinde Alman yazar Heinrich Theodor Böll’ün izlerinin hissedildiği otelin resepsiyonundayım şu anda. Böll, 1972 Nobel Edebiyat Ödülü’nün de sahibi. Duvardaki çerçevede yazılanlara göz atıyorum. 1938 yılının sonbaharında çalışma kampına, bir yıl sonra da askere alınıyor. 1945 yılının nisan (Nisan) ayından eylül (Eylül) ayına kadar da, İngilizlerin ve Amerikalıların elinde savaş esiri olmuş yazar. Yapıtlarında İkinci Dünya Savaşı’nı, özellikle de insanların nasıl savaştıklarını, savaşın yıkıntılarını ve acılarını anlattığını okuduklarımdan çok iyi biliyorum. Çarpıcı yorumuyla oyuncu Aliye Uzunatağan’dan zevkle izlediğim (izleyenlerin de çok iyi hatırlayacakları gibi) ‘Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru’ adlı oyununu da çokça duymuşsunuzdur. Duvarda yazılı bilgilerden aklımda kaldığı kadarıyla, Böll,

‘Ve O Hiçbirşey Demedi’ ('Ve O Hiçbir Şey Demedi') adlı en ünlü romanını yazarken savaş da hüküm sürmekte. Yoksulluk ve zor koşullar, hayatını değiştirmişti Böll’ün. Mayına bastığı için yaralanan dizini iyileştirebilmek için para gerektiğinde de, bu yüzden 5 gün evden çıkmadan bu yapıtı ortaya çıkarıyor. Yayınevinden aldığı para ile de dizini eski sağlığına getirmeyi başaran Böll,

LİNÇÇİ Adnan Tönel, sözcüğü sözcüğüne alıntı yaptığı kaynağı asla belirtmeden, kimseye çaktırmadan, düşünce hırsızlığı yapıyor:

"'Ve O Hiçbirşey Demedi' adlı en ünlü romanını yazarken aklında tek bir gerçek vardı. Savaş yanında yoksulluk ve zor koşullar getirmiş, hayatını değiştirmişti. Mayına bastığı için yaralanan dizini iyileştirebilmek için para gerekliydi. O yüzden Böll, 5 gün evden çıkmadan bu eseri yazdı. Yayınevinden aldığı para ile de dizini eski hale getirmeyi başardı ve yazar olarak kariyeri devam etti."

(Kaynak: Vikipedi / Heinrich Böll)

daha sonra yazdığı ‘Babasız Evler’ adlı romanını, kendi babasını yitirmesinin ardından değil; ama çevresinde savaş yılları sonrasında acı çeken onlarca çocuğu gördükten sonra oluşturur. Kendisi, savaş sonrası koşullardan, yoksulluk, açlık ve hastalık gibi sıkıntılardan hem kendi geçtiği, hem de çevresinde bu durumlardan acı çeken birçok insan gördüğünden, hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istemez, kendi deyişiyle "Böyle bir dünyaya çocuk getirmek (getirtmek)" istememektedir.

LİNÇÇİ Adnan Tönel, sözcüğü sözcüğüne alıntı yaptığı kaynağı asla belirtmeden, kimseye çaktırmadan, düşünce hırsızlığı yapıyor:

"Daha sonra yazdığı 'Babasız Evler' adlı romanını, kendi babasını yitirmesinin ardından değil; ama çevresinde savaş yılları sonrasında acı çeken onlarca çocuğu gördükten sonra yazmıştır. Kendisi, savaş sonrası koşullardan, yoksulluk, açlık ve hastalık gibi sıkıntılardan hem kendi geçtiği, hem de çevresinde bu durumlardan acı çeken birçok insan gördüğünden, hiçbir zaman çocuk sahibi olmak istememiş, kendi deyimiyle 'Böyle bir dünyaya çocuk getirmek' istememiştir."

(Kaynak: Vikipedi / Heinrich Böll)

Ancak yazarın ölümü, kendi tercihlerini yabancılaştıracak bir finalle ironikleşir. Evde otururken,

çalan kapı ziline koşarken merdivenden yuvarlanarak hayatını kaybeder.

LİNÇÇİ Adnan Tönel, sözcüğü sözcüğüne alıntı yaptığı kaynağı asla belirtmeden, kimseye çaktırmadan, düşünce hırsızlığı yapıyor:

"...çalan kapı ziline koşarken merdivenden yuvarlanarak hayatını kaybetmiştir."

(Kaynak: Vikipedi / Heinrich Böll)

Şimdi; Kültür Başkenti seyahati düşüncesiyle geldiğim Essen’de ‘Böll Otel’de 206 numaralı odada yazmakta olduğum bu satırları, resepsiyonda görevli Türk işletmeci arkadaşın söyledikleriyle zenginleştirmek için köşemin hacmi belirli olduğundan, kültür başkenti (Kültür Başkenti) yazıma dönüş yapmaya karar veriyorum.

Essen (Ruhr bölgesi) Avrupa Birliği tarafından seçilirken, endüstri bölgesinden çekici ve dinamik Ruhr’a dönüşümün takdir edildiği anlamında öncelikli görülmüş. Günlük etkinlikler listesinden seçtiğim beden perküsyoncu Boby Mc Ferrin’in da katılacağı Schalke Stadında (Stadı'nda) gerçekleşecek ‘Hep birlikte şarkı söyleme günü’ (Sing day of Song) etkinliğine bilet almak için merkez istasyona gidiyorum. Bilet ile birlikte verilen konser programına göz attığımda 60 bin kişilik stadın konukları arasında İstanbul’dan da koro olarak katılan Avrupa Koleji öğrencilerinin olduğunu farkediyorum (fark ediyorum). Çok şaşırtıcı. Yani İstanbul’da İnönü Stadı’nda verilecek bir Kültür Başkenti konserinde ön grup olarak bir Alman okul korosunun çıkma olasılığı kadar uzak bir ihtimalle karşı karşıyayım.

Konser başladı. Muhteşem bir kültür başkenti organizasyonu. Herkes, yani 60 bin kişi ellerindeki notalardan daha önceden belirlenmiş şarkıları hep birlikte seslendiriyor. Avrupa Koleji öğrencileri de aynı şarkılara Almanca olarak eşlik ediyor. Ve ardından Boby Mc Ferrin sahne alıyor. Yılların damıtılmış tınılarıyla eskimeyen bedenini buluşturan sanatçı mütevazi (mütevazı) bir konser veriyor. Konser devam ediyor ama daha çıkacak 23 grup var Gece (gece) yarısını bulur bu konser. Oysa benim otelim 2 saat uzaklıkta. Evet evet geç oldu artık otele dönmeliyim. Ve yarın Essen sokaklarında katılacağım etkinliklerimi planlamalıyım.

Kıssadan hisse; “Kültür demlenmeden içilmeyen çay gibi bir olgu” sanırım, kültür başkenti (Kültür Başkenti) diyerek yazmaya koyulunca; yola saçılan dökülen anıları toplamaya koyulduk ama yazının uzunluğunu kestiremeden köşenin sınırlarına gelmişiz. Bu yazı geniş ölçekli vaziyette önümüzdeki hafta da devam etmeli. Bu başkentlik ünvanıyla (unvanıyla) ilgili daha anlatacak, söyleyecek çok şey var. Hele Kültür Başkenti’nde bizdeki gibi meydanın tretuvarlarının, kaldırım taşlarının söküldüğünü, insanların Essen 2010 Bürosuna (Bürosu'na / bürosuna) girebilmek için bariyerlerden atlamak zorunda olduklarını benden duyunca, kültürün ve onun başkenti olmanın yaşadığımız hayatın tam da orta yerinde can suyu hürmetinde olduğunu kolayca hissedebileceksiniz.

(Kaynak: BİRGün)


***


Ayrıca bakınız:

Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'a yanıt hakkı bile tanımayan Ali Şimşek'in gazetesi SANSÜRCÜ BİRGün'de yazdı!

ALİ ŞİMŞEK'İN KÜLTÜR-SANAT EDİTÖRÜ OLDUĞU BİRGün GAZETESİ TARAFINDAN SANSÜRLENEN HİLMİ BULUNMAZ'IN YAZISINI MUTLAKA, AMA MUTLAKA OKUYUNUZ, OKUTUNUZ!!!

Feridun Çetinkaya, BİRGün'ü değerlendiriyor!

LİNÇÇİ Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel, sosyalist yayın yaptığını sezdiren BİRGün'de, kendisine ekmek veren YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ'nin reklamını yapıyor!

LİNÇÇİ Ömer F. Kurhan'ı dramaturg olarak besleyen BİRGün gazetesi yazarı Nedim Saban, Hatay'ın bir ilçesi olan Dörtyol'u Mersin'in bir ilçesi sanıyor!

Gazetecilik, iletişim, kültürel incelemeler, diyalektik imge, görsel kültür-sanat tarihi derslerinde incelenmesi gereken çok somut bir sansür vakıası!

Türkiye tiyatrosunu hızla, hem de şimşek hızıyla kirleten Mustafa Şükrü Demirkanlı komutasındaki LİNÇÇİLER, şimdi de Aziz Nesin'in adını kirletiyorlar

Onur Caymaz, LİNÇÇİ M. Ş. Demirkanlı'yı destekleyen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın da üyesi olduğu, AKP'nin "ANAYASA ÇORBASI"ndaki sineği gösteriyor!


***


"Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"

TAKSAV'ın, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman'a "Emek Ödülü" vermesine karşı çıktığımızda bize teşekkür etme inceliğini gösteren E. Timur'un haberi!

Doğal tiyatral gündemleri yapay gündemler oluşturarak hiçimsemeye çalışan LİNÇÇİ Kurhan, nerede antifaşist bir durum oluşursa, orayı karalamak istiyor


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi