24 Mayıs 2010 Pazartesi

Onur Caymaz, LİNÇÇİ M. Ş. Demirkanlı'yı destekleyen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın da üyesi olduğu, AKP'nin "ANAYASA ÇORBASI"ndaki sineği gösteriyor!

Oyun'un notu: Aşağıdaki yazının varlığını, SANSÜRCÜ Ali Şimşek'le LİNÇÇİ Adnan Tönel'in de yazı yazdığı BİRGün gazetesinde yazarlık yapan Onur Caymaz'ın bize gönderdiği e-postadan öğrendik. Önemli bulduğumuz için yayınlamayı uygun gördüğümüz bu yazıdaki yazım ve ifade biçimlerine asla müdahale etmedik!


***


AKP'nin Anayasasına Neden Hayır!


Onur Caymaz
24 Mayıs 2010


Düşmanınızın düşmanı, dostunuz mudur?

Para saçarak vekil olup işçi düşmanıyken demokrat kesilmiş nice yiğit memleket evladı, göbeklerini cilalı meclis masalarına yayıp, deri koltuklarda terleyerek; uykusuz, alelacele, hem de sabahlara dek çalıştı… Çocuk gibi dövüşerek âleme rezil de oldular. Yangından mal kaçırır gibi geçen mesai bitti sonunda: Sivil-demokratik anayasa paketi hazır! Hem en büyük sorunumuz anayasa mı, işletiliş biçimi mi? Yıllarca delinerek kevgir olmuş bir metin bu. Sorunlarımız, Haşim Kılıç bile öyle diyor, sosyolojik olamaz mı? Kurcalansa, halkımızın yaşamına dair neler çıkar: Bihter Donu’nu gördünüz mü siz? Pazarlarda, “Yapma Bühlül, o senin yengen” diye bağıran adamlar satıyor.

Belki tesadüf, belki kampanya: Abdullah Gül, anayasaya göre, anayasada değişiklik için, söz konusu paketi ya “olmaz böyle iş” diye geri gönderecek ya da halka soracaktı; öyle de oldu. AKP’nin öyle acelesi vardı ki bu halka sorma işi gecikmesin diye beyler gereken 120 günlük süreyi 60 güne indiren yeni bir yasa çıkardı; istediler ki bu iş temmuzda bitsin. Üstelik böyle bir referandum, aynı zamanda seçim için nabız yoklamaydı.

Belki, yüksekliğini tam bilemediğimiz o Yüksek Seçim Kurulu’nun önlerine koyacağı taşı da hesapladılar, bilemem. Fakat YSK, süreye ilişkin çıkarılan yasa bir yıl geçmeden uygulanamaz diyerek çaktı 120 günü ve mis gibi bir referandum tarihimiz oldu: 12 Eylül 2010. Darbenin 30. yılı! 12 Eylül’den aslanlar gibi yararlan! Nazi Propaganda Bakanı Goebbels gelse bu kadarını düşünemez.

Türkiye’de yaşıyorum ama AKP yapıyor diye olumlu bulduğum şeylere kötü diyecek kadar delirmedim. Postal yalayıcısı da değilim. Fakat siyaset konuşuyoruz, Osmanlıcada idam demektir. Bu minvalde, hele de bu ülkede samimiyet aranmaz. Niyetlere değil, eylemlere bakmalı. Örnek: Yeni tasarı, idari işlemlerden dolayı parti kapatmayı zorlaştıracak. Kiminki olursa olsun bir siyasi partinin kapatılması berbat, amenna. Sadece soruyorum: Ya iktidar, bir etnik grup için tehcir kararı çıkarırsa. Olur ya! Şimdi bu faşist iktidar cezalandırılmayacak mı? Ne! Onlar oyla mı geldi, dediniz. Demokrasi sadece sandık mı? Belçika'da 2004 yılında Flaman Blok Partisi, ırkçılık yaptığı için 40 bin avro ceza aldı. Yoğurt mu dediniz? Bir daha oy vermem olur biter öyle mi? İyi de, bir dahaki seçim sonucu mu önemli; seçilmişin o an denetlenmesi mi?

Hükümetimiz, ülkenin muhalif ya da yandaş hiçbir kesimine sormadan hazırladığı pakete sivil-demokratik diyor. Sivil anayasa, sivil toplumun, derneklerin, sendikaların ve bireyin gücünü, etki alanını artırmak için yapılmaz mı? Sivilleşme devlete, yani yürütmeye karşı durmak değil mi? Niye öyleyse toplu sözleşme hakkı verilen işçilere grev hakkı tanınmıyor?

Madde 125: “Yargı yetkisi hiçbir suretle yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz.” Yerindelik ne ki? Şöyle diyelim: Misal, Maliye Bakanlığı, Mart 2009’da yayımladığı yönetmelikle özelleştirilen Tekel’e, (devlete) ait bir araziyi, okul kursun diye yıllığı 500 bin liradan Bilim ve Sanat Vakfı’na devretmiş olsun. Vakfı araştırın. Pakete göre Danıştay, bu “idari karar”da “açık takdir hatası” göremez… Yani bu işi durdurabilecek kimse kalmaz ortada. Ah, tabii ama, Tekel işçileri için “çalışmadan para kazananlar” diyenlerin; şeyhin, şıhın dizinin dibine çökenlerin değil mi bu paket?

Madde 148’e ek: “Herkes AİHM kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerden birinin ‘kamu gücü’ tarafından ihlal edildiği iddiasıyla ve kanun yollarının tüketilmiş olması şartıyla Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilir.” Kamu gücü de ne ola ki? Kamu gücü değil de başka gücün ihlali ne olacak? Mesela Güneydoğu’da bir köy basıldı. İnsanlar öldürüldü. Fail PKK olsun (kamu gücü de var oralarda, ayrı). Şimdi bizi korusun diye vergi verdiğimiz hükümet, yaşam hakkı kullanımımızı sağlayamadığı için objektif sorumlu değil mi? O kamu gücü vurgusu neden?

Bu paket Kenan Evren’i hapse gönderiyor ama, yine de mi Hayır, diyeceksiniz. Hayır tabii! Sırf bunun için bile değmez mi yahu, diyorsunuz? Değmez! Aklı fikri darbede olan liberallerin Kenan Evren’i hapse göndermesi –ki zamanaşımı nedeniyle gerçekleşmeyebilir–, 12 Eylül’ün yarattığı mağduriyeti giderecek mi? Yanlış anlamayın, Evren’in içeri girmesini kim istemez. Fakat gideceği yerde de krallar gibi ağırlanacaksa bunca ödün vermek niye? Kaldı ki o karanlık yıllarda her şeyini kaybetmiş insanlar için ne yapılacak? Asıl mesele o!

Asıl mesele; neden şu % 10’luk seçim barajının kaldırılmadığı... Asıl mesele; askere yargı yolu, vesayet, jüristokrasi tamam da; neden hizmetlimiz olan vekillerin dokunulmazlığı duruyor, odur asıl mesele! Hayır dersen darbe yanlısı, evet dersen demokrat, eyvallah da neden bu paket madde madde değil de toptan giriyor seçime?

Sineği kaşıkla çekip, çorbayı içmeye devam eder misiniz?

Siz bilirsiniz!

Not: Yazıdaki teknik bilgiler Dr. İlker Kılıç’ın Express Dergisi’ndeki röportajından alıntıdır.

(Kaynak: Onur Caymaz)


***


Ayrıca bakınız:

LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi