25 Mayıs 2010 Salı

Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'a yanıt hakkı bile tanımayan Ali Şimşek'in gazetesi SANSÜRCÜ BİRGün'de yazdı!

Oyun'un notu: Aşağıdaki yazıyı, SANSÜRCÜ Ali Şimşek'in gazetesi BİRGün'den alarak olduğu gibi yayınladık.Ancak, yazıda bulunan LİNÇÇİ ada biz link verip, bu adı kırmızı renkle biz belirginleştirdik. Ayrıca, yazıdaki bariz yazım yanlışlarını kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık. Bunun yanı sıra, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun okunamaz hamlıktaki yazısını, biraz olsun olgunlaştırıp okunur hâle getirmek için yaptığımız müdahaleleri de kahverengi harflerle yine biz yazdık!


***


DÖRT BAŞI MAMUR KURUÇ


LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu
cucenoglutuncer@gmail.com
16 Mayıs 2010



Bozkurt Kuruç benim için özel bir insandır. O'na beslediğim sevgi ve saygı o kadar derindir ki Boyacı adlı oyunumu (onun) adına ithaf etmişimdir. O’nu tanımam yıllar öncesine dayanır. Ankara'da gencecik bir üniversite öğrencisiydim o yıllarda. (Üniversite öğrencileri, sadece Ankara'da değil, ülkemizin neresinde olursa olsun, istisnalar dışında, hep gencecik insanlardır!) Hemen her hafta Devlet Tiyatroları’nda sahnelenmekte olan bir oyuna giderdim. O’nu ilk kez Turan Oflazoğlu’nun Deli İbrahim adlı oyununda izlemiştim.

Deli İbrahim’de dev bir aktör, İbrahim’in inişli çıkışlı karmaşık karakteriyle öyle bütünleşmişti ki hayran olmamak elde değildi. Öylesine bir oyunculuk sergiliyordu ki, yedi kez izledim oyunu.

Sahneye yakışan, seyirciyi hemen avucunun içine almayı başaran, rolüyle kaynaşmakla kalmayıp, rolü zenginleştiren ve en küçük ayrıntıları bile yakalayıp mükemmelleştiren bir aktördü. Sevgili Kuruç’un son olarak rol aldığı iki yapıttan da söz etmek isterim. Bunlardan birincisi Nâzım Hikmet’in Kurtuluş Savaşı Destanı adlı yapıtı, diğeri ise Kafesten Bir Kuş Uçtu adlı eşsiz oyundaki oyunculuk gösterisiydi. ( (Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, tam burada bir parantez açmış ve fakat bu parantezi kapatmayı unutmuş. Oysa, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'na; "Gerçekten de olağanüstü bir yerdi... 17 Km uzunluğunda doğal ve bozulmamış bir sahil... Önerilen dubleks evin bulunduğu Akdeniz Evleri, 190 konuttan oluşuyor... Fiyat da uygundu... En önemli özelliklerinden biri de Göçek, Köyceğiz, Dalyan gibi yerlere arabayla yalnızca yarım saatte ulaşabilme şansına sahip oluşunuz. Duraksamadan aldım... Ve her yaz Temmuz ve Ağustos aylarını burada geçirmeye başladım..." dedirten evindeki herhangi bir musluğu açıp kapatmayı unutursa, evini su basabilir! Nasıl ki, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, evinin sular altında kalmasından rahatsızlık duyarsa, bir parantez açıp ve fakat o parantezi kapatmadığında da aynı rahatsızlığı duymalı!! Ancak, Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'ndan böyle bir duyarlılık beklemek, ölüden öpücük beklemeye benzer!!!) Kafesten Bir Kuş Uçtu’yu İstanbul’da Taksim Devlet Tiyatrosu Sahnesi’nde (İstanbul Devlet Tiyatrosu Taksim Sahnesi'nde), Yıldırım Aktuna ile birlikte izlemiştik. Aktuna'nın oyunun bitiminde “Kuruç eşsiz bir aktördür” demesini asla unutamam.

Kuruç'la tanışmamız ise, benim Devlet Tiyatroları'na Edebi Kurul üyesi olarak atanmamla gerçekleşti. Ayda en az bir kez Ankara’ya gidiyor ve Kuruç’u daha yakından tanıma olanağı buluyordum. Aktörlüğünün ötesinde mükemmel yöneticiliği ve kibarlığıyla da beni etkilemekte gecikmedi. Ankara’ya gidişlerimde otelde değil annemin Kurtuluş’taki evinde kalırdım. Kendi özel aracıyla kaç kez getirip bırakmıştır Kurtuluş’taki eve beni.

Bozkurt Kuruç’la ilgili olarak, tanığı da olduğum, birkaç anıyı nakletmek isterim. İlk unutamadığım olay, sezon sonunda yapılan Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü Koordinasyon Toplantısı’nda gerçekleşti. Toplantıya Devlet Tiyatroları’nın tüm bölge müdürleri, onların yardımcıları, rejisörler, bazı deneyimli aktörler, dramaturglar ve Edebi Kurul üyeleri katıldık. Toplantı üç gün sürecekti. İlk gün, şimdi adını bile anımsamadığım Kültür Bakanı’nı temsilen onun adına, gene adını bile anımsayamadığım müsteşarı da katılmıştı toplantıya. Gün boyunca Devlet Tiyatroları’nın sorunları, sanatçıların ve müdürlerin önerileri gündeme getirildi.

Müsteşar ilgiyle dinliyordu konuşmaları ve arada bir notlar da alıyordu. Toplantı bitmek üzereydi ve Müsteşar ayağa kalkarak şunları söyledi: “Bütün katılımcılara teşekkür ediyorum. Açık sözlülükle Devlet Tiyatroları’mızın birçok sorununu ortaya koydular ve benim de bilgilenmemi sağladılar.” Müsteşar bunları söyledikten sonra Sevgili Kuruç’a döndü: “Sayın Kuruç yarınki toplantımız saat kaçta başlayacak?” Bozkurt Kuruç’un saygıyla gülümseyerek şunları söylediğini duyduk: “Sayın Müsteşarım. Ben de toplantımızın ilk gününde bizi yalnız bırakmayarak katıldığınız için size teşekkür ediyorum. Ancak yarın sizi yormayacağız. Çünkü yarın gelmeniz için bir neden yok.” Müsteşar kendisine verilen mesajı anlamadı ve “Hayır yorulmam Sayın Kuruç. Zevkle geleceğim” dedi.

Bozkurt Kuruç nezaketini asla elden bırakmayarak aynı kararlılıkla sürdürdü konuşmasını: “Teşekkür ederim ama yarın gelmeniz için bir neden yok Sayın Müsteşarım. Çünkü yarın biz önümüzdeki sezonun oyunlarını seçeceğiz. Doğrudan kurumumuzu ilgilendiren bir konudur.”

Müsteşar’ın kıpkırmızı olduğunu gördük birden. Ayağa kalkarak: “Ben o zaman izninizi rica edeyim” dedi. “Estağfurullah. Sizi uğurlayayım Sayın Müsteşarım” dedi nezaketle Bozkurt Kuruç ve arabasına kadar götürdü onu. Müsteşar arabasına bindi ve biraz da şaşkınca el salladı Kuruç’a. Kuruç da aynı nezaketle uğurladı onu.

Gene sevgili Kuruç’un beni gerçekten etkileyen bir eylemi de telif haklarının yükseltilmesi konusunda oldu. Hemen her toplantımızda, yazar teliflerinin, bilet ücretlerinin düşük olması nedeniyle oldukça komik kaldığını, oysa Devlet Tiyatroları’mızın Türk Dili’nin gelişmesine ve ulusal tiyatromuzun kurulmasına katkısının, ancak sağlam metinlerle sağlanabileceğini, bunun için de yazarları bu bağlamda özendirecek önlemlerin alınması gerektiğini söylerdi.

Bunun için akılcı bir mücadele verdiğinin tanığı olmuşumdur. Bürokrasinin ne büyük engeller çıkarttığını bilen biri olarak bunu başaramayacağı konusundaki olumsuz düşüncemi de yerle bir etmekte gecikmedi ve bunu sağladı. Gene en büyük hedeflerinden biri de Devlet Tiyatroları’mızı tüm yurda yaymak ve belli kentlerde müdürlükler oluşturarak bu yaygınlaşmayı sağlamaktı.

Nitekim birçok bölge tiyatrosu Kuruç dönemlerinde gerçekleştirilmiştir. Kuruç dönemlerinde Devlet Tiyatroları repertuarının nasıl oluşturulduğu konusunda da birkaç örnek vermek gerekirse, düzey ve gündem başta olmak üzere birçok unsurun gözetildiğini görürüz. Bu konuda göze çarpan ilk özellik oyun metinlerinin kesinlikle başarılı olmasıdır. Hatır gönül meselesi kesinlikle Kuruç’u etkilememiştir. Bu özellikleri taşıyan oyun metinleri, sayısal kısıtlamaya asla itibar edilmeden yer almıştır repertuarlarda. ‘Bir yazardan bir oyun’ yanlışlığına asla düşmemiş “Birileri ne der?” korkusundan uzak durmayı bilmiştir. Yani düzeyi yakalayan oyun sayısı bir yazar için sayısal endişelerden uzak anlayışla seçilebilmiştir aynı sezonda. Buradaki mantığı da “Asıl eşitsizlik budur. Her yazarı eşitlemeye çalışmak en büyük yanlıştır ve başarılı oyunlar yazılmasının en büyük engelidir” demiştir Kuruç her zaman.

O’nun yönetim ve tiyatro anlayışını buna benzer sayısız örneklerle çoğaltabiliriz. Bizim bilmediğimiz diğer örnekleriyse özellikle onun başarılı müdürlerinin yazıya dökmesinde yarar görüyorum. Bu örnekleri genç kuşakların bilmesinde/öğrenmesinde sayısız yararlar olacaktır.

İşte böylesine değerli bir sanatçı için 29 Nisan 2010 günü Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Tiyatro Ana Sanat Dalı Başkanı Doç. Dr. Füsun Balkaya, 50’nci yıl kutlamasını gerçekleştirdi. Yurt dışında olması nedeniyle ‘Dört başı mamur Kuruç’ başlığıyla yazılı görüşlerini ileten Sevgili Talat Halman’ın değerlendirmeleri tek kelimeyle ‘harikaydı’. O kadar etkilendim ki, bu yazımın konu başlığı yaptım onun mesaj başlığını… Bundan daha güzel nasıl tanımlanabilirdi ki Bozkurt Kuruç? Bu güzel günü tamamen kendi özverisiyle bize yaşattığı için Füsun Balkaya’yı yürekten kutluyorum. İyi ki varsın Bozkurt Kuruç, iyi ki tanıdım seni ‘Dört başı mamur Kuruç!’

(Kaynak: BİRGün)


***


Ayrıca bakınız:


ALİ ŞİMŞEK'İN KÜLTÜR-SANAT EDİTÖRÜ OLDUĞU BİRGün GAZETESİ TARAFINDAN SANSÜRLENEN HİLMİ BULUNMAZ'IN YAZISINI MUTLAKA, AMA MUTLAKA OKUYUNUZ, OKUTUNUZ!!!

Feridun Çetinkaya, BİRGün'ü değerlendiriyor!

LİNÇÇİ Yrd. Doç. Dr. Adnan Tönel, sosyalist yayın yaptığını sezdiren BİRGün'de, kendisine ekmek veren YENİ YÜZYIL ÜNİVERSİTESİ'nin reklamını yapıyor!

LİNÇÇİ Ömer F. Kurhan'ı dramaturg olarak besleyen BİRGün gazetesi yazarı Nedim Saban, Hatay'ın bir ilçesi olan Dörtyol'u Mersin'in bir ilçesi sanıyor!

Gazetecilik, iletişim, kültürel incelemeler, diyalektik imge, görsel kültür-sanat tarihi derslerinde incelenmesi gereken çok somut bir sansür vakıası!

Türkiye tiyatrosunu hızla, hem de şimşek hızıyla kirleten Mustafa Şükrü Demirkanlı komutasındaki LİNÇÇİLER, şimdi de Aziz Nesin'in adını kirletiyorlar

Onur Caymaz, LİNÇÇİ M. Ş. Demirkanlı'yı destekleyen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın da üyesi olduğu, AKP'nin "ANAYASA ÇORBASI"ndaki sineği gösteriyor!


***


"Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"

TAKSAV'ın, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman'a "Emek Ödülü" vermesine karşı çıktığımızda bize teşekkür etme inceliğini gösteren E. Timur'un haberi!

Doğal tiyatral gündemleri yapay gündemler oluşturarak hiçimsemeye çalışan LİNÇÇİ Kurhan, nerede antifaşist bir durum oluşursa, orayı karalamak istiyor


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi