18 Mayıs 2010 Salı

Feridun Çetinkaya, BİRGün'ü değerlendiriyor!

BİRGün


Feridun Çetinkaya
(nam-ı diğer Mütebaki)


115. Uzun bir süredir yayımladığı reklam niteliğindeki, sade suya tirit, tam sayfa popüler şarkıcı ve dizi oyuncusu röportajlarına bugün de (1 nisan 2007) aynı nitelikteki Lale Mansur, Seferad ve Ferhat Göçer röportajlarını ekleyerek işin tadını iyice kaçırmış, "halkın gazetesi" olma iddiasındaki günlük gazete.

Bu gazetenin yaklaşık üç tam sayfa ayırdığı ve daha çok bir pr (halkla ilişkiler yani bir anlamda bedava reklam) çalışmasının parçasıymış gibi duran bu röportajlar, bu röportajlardaki kişiler bize dikkate değer, tekrar olmanın ötesine geçebilecek, basmakalıp olmayan, feyz alabileceğimiz, yeni, farklı, önemli ne söylüyor? Hiçbir şey.

Magazinleşen holding medyasının bu tür geçer akçe motiflerine tenezzül etmesi, rağbet göstermesi, özellikle kültür ve sanat konularında magazine bu derece prim tanıması, çok umut verici bir bağımsız gazete girişimi olarak sunulan birgün'ün inandırıcılığını ve samimiyet iddiasını çok ciddi şekilde zayıflatıyor. En azından benim gözümde.

Biraz ağır mı oldu? Evet, biraz öyle oldu.

Birgün gazetesinin, okurlarına bu röportajları layık görmesi çok ağrıma gitti.

(mutebaki, 01.04.2007 12:25 ~ 07.06.2007 16:32)

136. Yazarlarından Cemil Ertem'in bir yazısını sansürledikleri iddia edilen editörlerinin, ortaya takır takır, bu iddianın bir yalan, bir iftira olduğunu gösteren kanıtlar koymak yerine;

"sorumluluk taşıyan insanların, hele de siperler solu mahkum etmek için her fırsatı değerlendirmeye hazır çevrelerle doluyken, her olayı bütün çıplaklığı ile ortaya dökme lüksü bulunmuyor..."

diyerek, bugün artık çocukların bile yutmadığı, tam da birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyulan günlerde ajitasyonundan, hamasetinden medet ummaları,

"Cemil Ertem arkadaşımıza bugüne kadar Birgün'e yaptığı katkılar için teşekkür borçluyuz. ona, sol ve türban konusunda düşüncelerini aktardığı yazıyı yayınlamayacağımızı değil, editörü olduğu 'finans-politik' sayfasında yayınlayamayacağımızı, oranın bir köşe değil tematik bir sayfa olduğunu söyledik..."

Türünden yuvarlak ifadelere, demagojiye sığınmaları nedeniyle,

orada bir durmak lazım dedirten gazete.

Kol kırılır yen içinde kalır; "sol kırılır, sol içinde kalır".

(mutebaki, 21.03.2008 00:27 ~ 04.06.2008 11:35)

137. Halkın (haddini bilip sadece okur, Türkçesi, müşteri kalması koşuluyla) gazetesi.

"Kültür sanat sayfasında sadece kadrolu ve anlaşmalı yazarların yazıları yayımlanır" şeklinde saçma sapan, akla zarar bir ilkesi, prensibi olduğunu öğrendiğimiz halkın gazetesi.

Yani, Birgün gazetesinin kültür sanat servisine, kültür ve sanatla ilgili dünyanın en haklı ve en önemli yazısı bile gönderilse, öncelikle ve ilk şart olarak "bu kural" göz önünde tutulurmuş. ve eğer yazarı, Birgün'ün anlaşmalı, kadrolu yazarı değilse, öncelikle ve esas olarak sırf bu gerekçeyle, ne kadar gerekli, haklı ve önemli olursa olsun, o yazı Birgün'ün kültür sanat sayfasında kesinlikle yayımlanmazmış.

Ben demiyorum bunu, Birgün yazı işleri müdürü Ahmet Tulgar diyor.

Bu gazetenin temsil ettiği çevreye, bu çevrenin ileri gelenlerine ve adaletten, hak ve özgürlüklerden yana olduğuna inandığım sevgili Ufuk Uras'a sormak gerekiyor;

yayımlanması için, halkın gazetesi Birgün'ün kültür sanat servisine gönderilmiş; hakikati savunan, nitelikli, önemli, haklı, yaratıcı, sarsıcı, bilgilendirici, uyarıcı ve adaletten yana bir yazının, sadece yazarı birgün'ün anlaşmalı yazarı değil diye, reddedilmesine ne demeli, ne diyorsunuz?

(mutebaki, 21.03.2008 12:05 ~ 04.06.2008 11:36)

205. Şu gazetecilik ve sansür suçunun da kayıtlara geçmesini istediğim gazete:

Türkiye tiyatrosunun en önemli muhalif ismi, tiyatro yazarı ve eleştirmeni Coşkun Büktel ile kendisini sosyalist sanatçı olarak tanımlayan, Bulunmaz Tiyatro yöneticisi Hilmi Bulunmaz'ın eleştirilerinden nasiplerini alan ve iyice bunaldıkları bu eleştiriler karşısında verecek inandırıcı ve haklı cevapları olmayan birtakım "kirli tiyatro" yayıncıları, Büktel ve Bulunmaz'ı karalayarak "ötekileştirmek", sindirmek, afaroz etmek umuduyla, iftira üzerine kurgulanmış, manipülasyon amaçlı, kirli bir karalama ve linç kampanyası tertipler. (bkz. www.temiztiyatro.net)

Birgün gazetesi köşe yazarı ve aynı zamanda Büktel ve Bulunmaz aleyhinde düzenlenen linç kampanyasının destekçilerinden ve imzacılarından biri olan Adnan Tönel, Birgün gazetesi kültür sanat sayfasındaki köşesinde, 11 mayıs 2009 günü, yargısız infaz niteliğindeki bu linç kampanyasının alenen propagandasını yapan, bu kirli linç kampanyasına çanak tutan, tümüyle tek taraflı ve gerçekleri çarpıtan, "şimdi temiz tiyatro zamanı" başlıklı manipülatif bir yazı yayımlar.
(bkz. ADNAN TÖNEL KÖŞE YAZILARI ya da http://tiyatroyun.blogspot.com/...furbaz-mustafa.html)

(Teknik ve hukuksal açıdan bir tekzip ve yanıt hakkı doğurmasın diye aklısıra tedbirli davranıp her ne kadar Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz adlarını açıkça anmamaya, geçirmemeye, yazmamaya dikkat etmiş olursa olsun) Adnan Tönel, kaleme aldığı bu sinsice ve kalleşçe yazısında alenen, imzaya açılan bildirisinde Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ı açık adlarıyla hedef gösteren ve aleyhlerinde imza toplayan bu linç kampanyasını övmekte, bu linç kampanyasının düzenlendiği internet sitesinin açık adını ve adresini vermek süretiyle açıkça propagandasını, reklamını yapmaktadır. Birgün gazetesi okurları ve kamuoyunu da, bu linç ve iftira kampanyasına katılmaya, imzalarıyla destek vermeye çağırmaktadır. Yani Adnan Tönel, Birgün gazetesini de, doğrudan doğruya kirli bir iftira ve linç kampanyasına alet etmektedir.

Hilmi Bulunmaz, Birgün gazetesi sayfaları da alet edilerek kendisini, Büktel'i ve en önemlisi hakikati hedef alan bu sinsice ve kalleşçe yazıya, saldırıya karşı yanıt ve kendisini savunma hakkını kullanmak üzere bir yazı kaleme alarak 14 mayıs 2009 günü bu yazısını, bir çeşit tekzip niyetiyle, yayımlanmak üzere Birgün gazetesine gönderir.

Hilmi Bulunmaz'ı yaklaşık bir ay oyalayan, sonra da Bulunmaz'dan bu yanıt yazısını kısaltarak yeniden kendisine göndermesini isteyen Birgün gazetesi kültür sanat sayfası editörü Ali Şimşek, bu sürüncemeli durumu haklı olarak internet sitesinde eleştiren (bkz. Adnan Tönel, saatini kirli tiyatro zamanına göre ayarlıyor!) Hilmi Bulunmaz'a hitaben, ev sahibini bastıran yavuz hırsız misali, 10 haziran günü (buraya dikkat) bir "tekzip" gönderir ve aynı zamanda Birgün gazetesi yönetiminin kararı olarak Bulunmaz'a kendisini savunma ve yanıt hakkı tanımayacaklarını bildirir.

Birgün gazetesi kültür sanat sayfası editörü Ali Şimşek'in (ve onun söylediğine göre birgün yönetiminin), Adnan Tönel'in yazısında Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz adlarının geçmediğini ancak bir ay sonra, Hilmi Bulunmaz'ın cevap hakkını yaklaşık bir ay "salladıktan" ve Bulunmaz'a yanıt yazısını kısaltarak kendilerine bir kez daha göndermesini istedikten sonra idrak ettiklerini gösteren, evlere şenlik ali şimşek "tekzip"i kelimesi kelimesine, noktası virgülüne şöyledir (tabii koskoca Birgün gazetesi kültür sanat sayfası editörü Ali Şimşek'in kurmayı başaramadığı cümlesini ve "okur için bağlam vermiyor" ifadesini yine de anlayabilecekler, anlayabilme başarısını gösterebilecekler için söylüyoruz bunu):

<< alıntı ---

Tekzip

Merhaba abi; gazete yönetimi olarak Tönel'in yazısı isim vermeden sadece temiz tiyatro vurgusu yapıyor.. Bu anlamda sizin yazı yine bağlamsız kalıyor...

Malesef yayınlayamıyoruz. çok sektör içinde kalmış bir tartışma şu an okur için bağlam vermiyor..

Saygılarımla

ali--- alıntı >>

(kaynak: http://tiyatroyun.blogspot.com/2009/06/tekzip.html)

İyi de, Birgün yöneticisi beyler, yöneticisi olduğunuz birgün gazetesi sayfaları vasıtasıyla iftiraya uğramasına, linç edilmesine göz yumduğunuz, çanak tuttuğunuz Hilmi Bulunmaz'ın yanıt hakkını gasp etmek için madem böylesine sıradan, klasik bir sansür bahanesi arkasına sığınacaktınız, adamı neden bir ay oyaladınız? Bulunmaz'ın size gönderdiği yanıt yazısını kısaltarak size 2. kez yeniden göndermesini neden istediniz? Adnan Tönel'in yazısında isim verilmediğini ancak bir ay sonra mı fark ettiniz? Bu gerekçeyi Bulunmaz size cevap yazısı göndereceğini söylediğinde ya da yazısını size gönderdiği ilk gün neden ileri sürmediniz? "Çok sektör içinde kalmış bir tartışma şu an okur için bağlam vermiyor.." bahanesi, Adnan Tönel Birgün sayfalarından açık açık, alenen Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'a karşı linç çağrısı yaparken neredeydi?

Ali Şimşek'in editörlüğünü yaptığı sayfalarda, "temiz tiyatro" kisvesi altında, Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz gibi iki dürüst ve namuslu insanı hedef alan, aforoz etmeyi amaçlayan bir linç kampanyasının propagandasının yapılması, bu iki dürüst insanın hedef gösterilmesi, bu iki dürüst insana çamur atılması, bu iki dürüst insan aleyhinde kamuoyuna ve Birgün okurlarına imza verme çağrısı yapılması, Birgün gazetesinin böylesine kirli bir linç kampanyasına alet edilmesi ve üstüne üstlük mağdurları sansürlemesi acaba nasıl bir "bağlam veriyor"?

Birgün gazetesi, tümüyle taraflı, daha da fecisi, tümüyle tek taraflı ve yargısız infaz niteliğinde bir yazıyla Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz'ı açıkça hedef gösteren, suçlayan iftiracı linç kampanyasının propagandasına alenen çanak tutuyor.

Sonra da, iftira edilen Büktel ve Bulunmaz'ın yanıt hakkını gasp ediyor, sansürlüyor.

Üstelik Birgün gazetesi bir de, zeytinyağı gibi üste çıkarak, yanıt hakkı, savunma hakkı Birgün gazetesince kullandırılmadığı için haklı olarak birgün gazetesine eleştiride bulunan Hilmi Bulunmaz'a tekzip gönderiyor.

Ama sizin suçunuz yok Birgün'cüler, sizleri o görevlere uygun gören lafta sol zihniyete, sansürcü zihniyete şaşayım ben.

Bu kafayla ve yeni yazarınız Nedim Saban'la yakında "devrim" de yaparsınız siz...

"Devrim" canım, anladınız siz onu...

Birgün gazetesi internet sitesinin tepesinde yer alan "Neden Birgün?" başlıklı manifesto laf olsun diye mi kaleme alındı, süs olsun diye mi orada duruyor...

"Neden Birgün?

"İnsanları hedef gösterip sonra da yanıt haklarını kullandırmamak, gasp etmek için mi?

Bakın da ibret alın, "Neden Birgün?", "Neden bir günlük gazete? Nasıl bir günlük gazete?" demiş bu gazeteyi destekleyenler yola çıkarken.

www.birgun.net/...4802789&news_code=1184802801

(mutebaki, 12.11.2009 01:18 ~ 22.12.2009 11:42)

226. Bugünkü nüshasında yayımladığı, köşe yazarlarından Enver Aysever'in Cihangir’in Liberal Çocukları(!) başlıklı yazısıyla okuyanda Vakit gazetesi okuduğu hissini uyandırmıştır.

Yayımladığı bu Enver Aysever yazısıyla, savrulduğu bölgenin koordinatları ve tuttuğu yolun yol olmadığı iyiden iyiye su yüzüne çıkmıştır.

Bu gazetenin bırakın solculuğu, devrimciliği, demokratlıktan zerre kadar nasibini almamış sansürcü yöneticileriyle, editörleriyle birkaç kez bizzat yüz yüze gelmiş, tanışmış biri olarak bu kadarını ben bile beklemiyordum. (bkz: birgün/@mutebaki)

İnsan bir bu gazetenin Neden Bir Günlük Gazete? Nasıl Bir Günlük Gazete? başlıklı çıkış manifestosunu, bir de bugünkü Birgün gazetesi yazarlarından Enver Aysever'in Cihangir'in Liberal Çocukları(!) başlık yazısındaki şu satırları okuyunca artık bu kadarı da olmaz, pes diyor.

Bakın Halkın Gazetesi Birgün'de yayımlanan ve isim vermeden, belge, kanıt göstermeden, Cihangir'de yaşayan herkesi toptancı bir yaklaşımla yaftalayarak adeta hedef gösteren yazısında Enver Aysever adlı sky turk'çü bey neler diyor:

<<< alıntı ---

Kaç zaman olmuş Cihangir’e gece vakti adım atmayalı. Bilenler bilir, cihangir son dönem entelektüel cemaatin buluşma yeri(!) bir takım liberal abilerin, ablaların buluşup sokak çocukları için, kürtler adına, eşcinsel hakları uğruna yanıp tutuştukları, ahkam kestikleri ez cümle demokratik faaliyetleri yürüttükleri semtin adı Cihangir!

Kime dokunsanız hemen faşist uygulamalardan, hukuksuzluktan, insan onurunu aşağılayan bu düzenden falan söz eder. her birinin ağzında parlak tümceler sallanır durur. dayak yiyen kadınlar için en çok onlar gözyaşı döker, tekel işçileri adına en çok onlar dertlenir, sokakta leşi bulunan çocuğun ağıtını da onlar yakar... Tek dertleri demokratik, özgür bir ülkede yaşamaktır(!)

Bunun için vesayet düzeni yıkılmalıdır(!)

Önce Mustafa Kemal’in adı tarihten kazınmalı, kendini Kemalist sayanlar çarmıha gerilmelidir. Yetmez; işgalci(!) T.C. ordusu bir an önce tasfiye edilmelidir. O da yetmez dünyada tüm soykırımlar üstlenilmelidir. Hatta bir an önce kendini Türk hissedenler de mahkemelerde yargılanmalıdır....

Bunu başaracak tek siyasi iktidar AKP'dir.

Büyük devletlü başbakanın açılımlarına destek vermek gerekir. Toplantılarda garnitür olmak kabul edilmelidir. AB çizgisi adına giderek faşistleşen koca kıtaya boyun eğmek gerekir... ABD ziyareti alkışlanmalı, Hüseyin Obama ile başbakanın ilişkileri hızla geliştirilmelidir.

Bu Cihangir çocuklarının kısaca ideolojik eksenini tarif etmeye yeter...

Biri çıkıp yahu dini cemaatlerin topluma bu tür yön vermesi demokrasilerde var mıdır, diye sormaz, soramaz...

Asker devlet kötüdür de, polis devlete dönüşme süreci başladı, eski tip militarizm bitiyor, yeni tip militarizm geldi diyemezler...

Ermeniler’i kovan başbakana biri kafa tutamaz.

Meydanlarda dayak yiyen tekel işçisinin yanında yer tutmaya yürekleri yetmez. Tutuklu bütün askerleri salıveren hakimi hedef tahtasına oturturlar da, dilleri onları tutuklayan hakime bir çift söz etmeye varmaz...

Balbay bir yıldan fazla içerde yatar, bir yiğit çıkıp, bu nasıl hukuk tutukluluk tedbir uygulamasıdır, bu cezaya döndü, böyle adalet olmaz, AB de buna karşıdır diyemez... Jitem’in peşine düşen Cihaner içeri alındığında çıtları çıkmaz, yandaş medyanın vurun abalalıya korosuna gönülden katılırlar.

Daha iddianamesini görmeden ölen ergenekon sanıklarının haklarını savunmak akıllarından geçmez, daha dün van 100. Yıl Üniversitesi Rektörü Yücel Aşkın'a yapılanlar asla gündemlerinde yer bulmaz...

Alevi köylerine yardım etmek, ziyaret etmek suç sayılır bir asker için, sırf asker olduğu için bu kişiye yargısız infaz yapılmasına ses çıkarmazlar...

Köşelerinden tüm alevilere cuntacı derler, köylü, görgüsüz derler, utanmazlar... Askeri darbelere karşıdırlar, siviline eyvallah derler...

Daha say sayabilirsen...

Bunların adı bazen özgürlükçü solcu olur, kimi zaman liberal, kimi zaman demokrat!

Her yerde bulunurlar, koca koca köşeleri vardır, gazeteleri, televizyonları olur... En büyük zaafları para şıkırtısınadır. işitince o sesi tahrik olur kendilerinden geçerler... Sipariş anayasa da yaparlar, üniversite de kurarlar, tez de yazarlar kitap da!

En büyük özgürükleri utanmazlıktır!

Hep bir arada görünürler. birbirlerinin yüzlerine baktıklarında kendilerini görürler. O ayna hep güzel gösterir; bakan da ahlaksızdır, gören de!

Geçen akşam Cihangir’de yürürken garip isimli, lümpen, marjinal, hedonist barlardan dışarı bir dışkı gibi bunlardan taşıyordu...

Elindeki içkiyle, ağzındaki sigarayla yanındaki hatuna sırnaşan ünlü bir oyuncuyu gördüm.

Ardından bir taksi durdu önümde abartılı boyanmış, kıçına kadar eteğini sıyırmış altmışlık hatunlar indi arabadan. dudaklarını yalayarak ‘merhaba’ dediler birbirlerine...

İçerdeki özgürlük seslerini işittim... Eşşek kadar olmuş bir Cihangir demokratının yaşgünüymüş meğer... İğrenç bir happy birtday şarkısı kustu hoparlörden, sonra kafalarına balon yağdı... Bunlar da kahkaha kıyamet zıpladılar, balonları patlattılar kutladılar liberal demokrasimizin bugününü ve yarınını...

Kim mi bunlar?

Bazen köşe yazarı olarak okursunuz onları, bazen ekranda yorumcu olarak görürsünüz... Sahnelerimizden taşarlar oyuncu, çalgıcı, baleci olarak... Bazen bir partiye yamanır kürsüden sızarlar aramıza... Velhasıl her yerde onlar....

Ama siz gidin onları evlerinde Cihangir’de görün, benden söylemesi!

--- alıntı >>>

(Enver Aysever, Cihangir’in Liberal Çocukları(!), Birgün gazetesi, 6 nisan 2010)

Bir kalemde suçladığı, mahkûm ve infaz ettiği insanların isimlerini cisimlerini verme, yazma cesaretini bile göstermekten yoksun Birgün yazarı Enver Aysever'in kullandığı ve zihniyetini ifşa eden şu ifadelere ne demeli?

- "Sokakta leşi bulunan çocuğun ağıtını da onlar yakar..."

- "Geçen akşam Cihangir’de yürürken garip isimli, `lümpen, marjinal, hedonist barlardan dışarı bir dışkı gibi bunlardan taşıyordu`..."

- "Ardından bir taksi durdu önümde abartılı boyanmış, kıçına kadar eteğini sıyırmış altmışlık hatunlar indi arabadan. Dudaklarını yalayarak ‘merhaba’ dediler birbirlerine..."

Liberalleri eleştireceğim derken, kendisi liberallere rahmet okutan zihniyetini kusmuş Birgün yazarı Enver Aysever'e ne demeli?

Bu zihniyete kucak açan, bu zihniyeti destekleyen Birgün'e ne demeli?

Kepazelik.

(mutebaki, 06.04.2010 23:08 ~ 07.04.2010 13:07)

227. (bkz: #18695263) (bkz: #18701098)

(mutebaki, 07.04.2010 10:35)

229. Bugünkü nüshasında diğer yazarlarının Enver Aysever'le aynı fikirde olmadığına dair bir tek satır bulamayacağınız gazete.

Bugünkü nüshasında yazan, "değerli"liği kendinden menkul köşe yazarlarının hepsi, Enver Aysever'in "dünkü Birgün"de yayımlanan, Vakit gazetesi tarzı etek boyu ölçer, Cihangir’in Liberal Çocukları(!) başlıklı yazısını görmezlikten, duymazlıktan gelmeyi tercih etmiş görünüyorlar.

Oysa, Enver Aysever, birgün'de yayımlanan bugünkü (7 nisan tarihli) Ahmet Tonak İçin; Öteki Cihangir! başlıklı yazısında dünkü yazısından söz edecek zamanı ve bugünkü baskıya yetişme imkânını bulabilmiş.

Ama mesela Birgün köşe yazarlarından Ümit Alan, "dünkü birgün'ü okuyanlar" diye söze girdiği ve eğer bu ifadesi doğruysa dünkü birgün'ü okuduktan sonra kaleme aldığını kendi ifadesiyle beyan ettiği, likit yumurta tipi gazetecilik başlıklı, ele verir talkını kendi yutar salkımı yazısında, haklı olarak bir zaman gazetesi omurgasızlığı eleştirisi yaparken, enver aysever'in "dünkü Birgün"de karaladığı, 'sokakta leşi bulunan çocuğun ağıtını da onlar yakar...' Ve kıçına kadar eteğini sıyırmış altmışlık hatunlar ifadeleriyle ilgili ya da Enver Aysever'le aynı fikirde olmadığına dair bir tek satır yazmamış... Ya da yazısının altına iki kelimelik, iki satırlık olsun bir son dakika notu olsun eklememiş aysever'in vahim yazısıyla ilgili.

Mesela Birgün köşe yazarlarından İlyas Başsoy, twitter'da Enver Aysever'in bugünkü yazısında "kesin bir dille özür dilediğini" iddia ederek, "dün ona çok kızmıştım, bugün de affettim" deyip çıkmış işin içinden. (bkz. http://twitter.com/sonsayi/status/11753599983)

Mesela Birgün köşe yazarlarından Ahmet Tonak, telefonla Enver Aysever'i aramış. Hani aysever'in şu "leş"li, kıçına kadar eteğini sıyırmış altmışlık hatunlar'lı yazısı var ya, onun hakkında konuşmak için. Ama Birgün köşe yazarlarından Ahmet Tonak, söz konusu yazısı nedeniyle aysever'e sitem bile etmemiş. Ben demiyorum, 7 nisan tarihli yazısında Enver Aysever söylüyor, yazıyor bunu. (bkz. Ahmet Tonak İçin; Öteki Cihangir) Enver Ayseverin, "hem yazılarını, hem kişiliğini çok sevdiğim bir dostum" dediği Birgün köşe yazarlarından Ahmet Tonak, "biraz ironiyle karışık; “ben de Cihangir’de oturuyorum.” demiş. Sitem etmemiş ama, toptancı yargıların yanlış sonuçlar doğurabileceğine işaret etmiş sadece.
edit: muhtelif "mesela" güncellemeleri.

(mutebaki, 07.04.2010 15:16 ~ 08.04.2010 17:07)

241. Bugünkü nüshasında da Enver Aysever'in kirli yazısı konusundaki sessizliğini bozmamış; diğer yazarlarının Enver Aysever'le aynı fikirde olmadığına dair bir tek satır bulamayacağınız gazete.

ayrıca
(bkz: #18701880)
(bkz: #18703452)

(mutebaki, 08.04.2010 17:08 ~ 17:12)

242. Bugünkü nüshasında Enver Aysever'in Cihangir'in Liberal Çocukları(!) başlıklı kirli yazısı konusunda diğer Birgün yazarlarının Enver Aysever'le aynı fikirde olmadığına dair somut örnek olarak gösterilebilecek bir köşe yazısına yer vermiştir.

Birgün gazetesinin kıdemli diyebileceğimiz yazarlarından Adnan Bostancıoğlu, bugün köşesinde yayımladığı "Cihangir Meselesi" başlıklı yazısında Enver Aysever'in vahim yazısıyla ilgili tepkisini, itirazlarını ve eleştirilerini Birgün okurlarıyla paylaşmış.

Not: Birgün internet sitesi güncellenip, Adnan Bostancıoğlu'nun yazısı Birgün'ün internet sitesine konulduğunda "Cihangir Meselesi" başlıklı yazıya aktif link vereceğim... Dediğimi yaptım bile.

(mutebaki, 09.04.2010 10:11 ~ 15:02)

255. Doğru düzgün bir özür dilemeyi bile becerememiş ve ne yazık ki hâlâ yedikleri haltın hesabını vermek yerine, mesnetsiz bir "Birgün'ü linç etmeye çalışan kötü niyetli bir güruh", "her fırsatta birgün'ü linç etmeye yeltenen bir kesim", hayali bir "düşman" ve "dış tehdit" kategorisi icat ederek, birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğumuz şu günler hamasetiyle rüzgârı arkasına alıp zeytinyağı gibi su üstüne çıkabilmek için bahane yaratmaya çalışan, küçük olsun benim olsun kafalı, hem suçlu hem "güçlü" bir zihniyetin ve yöneticilerin hüküm sürdüğünü gördüğümüz gazete.

Haklarındaki sansürcülük ithamları nedeniyle titiz davrandıkları için Enver Aysever'in "leş yazısı"nın gözden kaçtığını, bir anlamda bu kirli yazının bu "haksız" sansür ithamları yüzünden birgün'de yayımlanmasını uygun gördüklerini demeye getirmişler... Akıl alır gibi değil. bu bir mazeret ya da özür değil olsa olsa bir sorumsuzluk ve görevi kötüye kullanma itirafı sayılabilir ancak... (bkz: #18729321)

Sonra öyle şartlı şurtlu, "ancak"lı, "ama"lı kerhen özür mü olur?

"Birgün'ü linç etmeye çalışan kötü niyetli bir güruh", "Birgün'ü tekmelemek", "Birgün'ü linç etmek" isteyen "fırsatçılar" edebiyatına, demagojisine ne gerek var? ("güruh" he mi?)

İnsan özür dileyecekse ve samimi bir refleks gösterecekse, öyle üç dört gün sonra ve bir anlamda metazori değil, hemen, ilk fırsatta, hiç zaman kaybetmeden çıkar, göğsünü gere gere adam gibi, lafı dolaştırmadan, laf kalabalığı yapıp gürültüye getirmeye çalışmadan, açıkça mertçe Türkçe özürünü diler. Yediği haltın hesabını verir.

Kimse çıkıp şimdi Radikal, Hürriyet, Milliyet olsa özür diler miydi? Daha ne istiyorsun demesin.

Ben doğru dürüst, ilkeli gazete ve gazetecilik anlayışımı, hakikat anlayışımı, zekâ ve ahlak çıtamı, Radikal, Hürriyet, Milliyet, Medyatava, Zaman, Taraf, Cumhuriyet ya da herhangi bir başka gazetenin, yani güdümlü Türk medyasının artık ayyuka çıkmış omurgasızlığını ölçü alarak belirlemek, saatimi holding medyasına falan bakarak ayarlamak zorunda değilim. Ben ona buna bakmam, onu bunu bilmem. Beni, Radikal'miş, Taraf'mış, onlar olsa ne yaparmış ilgilendirmiyor. onların ne olduğu belli zaten. (bkz: radikal/@mutebaki) (bkz: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=medyatava%2f%40mutebaki) (bkz: taraf/@mutebaki)

Ben Birgün gazetesi internet sitesinin tepesinde yer alan ve hâlâ geçerli ve makbul sayılıyor olsa gerek ki Birgün gazetesi internet sitesinin başköşesinden ilan edilen Neden Birgün? başlıklı linke tıklandığında okuduğum, "Neden Bir Günlük Gazete? Nasıl Bir günlük Gazete?" başlıklı birgün gazetesi çıkış manifestosuna ve orada verilen vaatlere, belirlenen, savunulan, hedeflenen ilkelere bakıyorum. Ölçü ve kriter olarak o metni, o kriterleri, o ilkeleri esas alıyorum.

Birgün'ün çıkış manifestosunda vaat edilen ilkeleri ölçü almak, Birgün'ü bu manifestodaki ilkelerden uzaklaştıranlardan hesap sormak, evet "hesap sormak" ne zamandan beri "Birgün'ü tekmelemek", "Birgün'ü linç etmek" için fırsat kollamak sayılıyor acaba?

Hayır, Birgün gazetesi internet sitesinin tepesinde, başköşesinde yer alan Neden Birgün? başlıklı linke tıklandığında okuduğum, "Neden Bir Günlük Gazete? Nasıl Bir Günlük Gazete?" başlıklı birgün gazetesi çıkış manifestosu orada artık süs olsun diye bulunduruluyorsa onu söyleyin de bilelim. Şayet öyleyse zaten "sen sağ ben selamet" demektir...

Kimsenin karşısında çocuk yok... Kimse kendini şaşı alemi kör sanmasın...

Sadece Enver Aysever'in söz konusu yazısı değil Birgün'e yakışmayan: bundan çok daha önemlisi, daha en baştan bile bile lades diyerek skyturk'teki geçmişi, çizgisi ve zihniyeti apaçık belli, ortada olan Enver Aysever'i Birgün'e yakıştıran, sansürcülüğü ayyuka çıkmış Ahmet Tulgar gibi, Ali Şimşek gibi isimlere ısrarla ve inatla Birgün künyesinde yer vermeye devam eden bugünkü yöneticilerinin de, yönetim anlayışının da artık Birgün'e yakışmadığı çok açık. (bkz: birgün/@mutebaki)

(mutebaki, 10.04.2010 20:03 ~ 11.04.2010 19:33)

256. (bkz: http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=%c3%bcmit+alan%2f%40mutebaki)

(mutebaki, 10.04.2010 21:14)

(Kaynak: Ekşi Sözlük)


***


Ayrıca bakınız:

Devlet Tiyatroları panolarındaki ticari reklamlar (Ekşi Sözlük'ten)

Feridun Çetinkaya Ekşi Sözlük'te "mütebaki" nick'iyle yazdı: "Muhsin Ertuğrul Sahnesi" ve Taraf gazetesi yazarı Alper Görmüş'ün "Yerine cami yapılacak diye yıkıma karşı çıkmışlardı" çarpıtmasına, dezenformasyonuna yanıt


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi