Shakespeare'in usta çevirmeninden özgün ve yetkin bir metin "Bana William Deyin" ...
Başak Sakızlıoğlu
2 Mart 2010
Oscar adlı altmış yaşındaki bir aktörün, Shakespeare tutkusuyla oynadığı roller ve sevgilisi Lisa’ya olan yitirilmiş aşkı arasındaki iç çatışmayı anlatan tek kişilik bir oyun Bana William Deyin… LİNÇÇİ Özdemir Nutku’nun yazdığı, Bizim Tiyatro çatısı altında Zafer Diper’in oynadığı oyunun Dramaturgisi (dramaturgisi) LİNÇÇİ Hülya Nutku, dekor ve kostüm tasarımı ise Selda Kulluk Yerdelen imzalı…
Shakespeare’in Kral Lear, Hamlet, Othello, Venedik Taciri, Romeo ve Juliet, Onikinci Gece ve Beğendiğiniz Gibi adlı oyunları ile, Plautus’un Palavracı Asker ve Charles Perrault’un Mavi Sakal oyunlarından alıntılarla kurgulanan Bana William Deyin, metinler arası bir yolculuğa çıkartıyor izleyiciyi… Bu noktada elbette LİNÇÇİ Özdemir Nutku’nun tiyatro tarihine hakim olan sonsuz bilgisinin gücünü hissetmemek mümkün değil. Oyunun Dramaturgu (dramaturgu) LİNÇÇİ Hülya Nutku’nun, oyunun önsözü ve program dergisi için yazdığı yorumda söz ettiği gibi; oyun içinde oyun kavramı yoluyla karakterimiz farklı Shakespeare karakterlerine bürünerek oyuncuya oynama keyfi yaşatırken, bu süreçte tüm yolların Shakespeare ustaya çıktığı gerçeğini ortaya koyuyor.
“Konyak Yuvarla, Elma Isır, Vodvil Oyna”
Kimsenin görmek istemediği, görse bile acıyarak baktığı, terk edilmiş, yapayalnız bir insanın, hayalindeki rolleri bile oynama olanağı bulamamış, ideallerine ulaşamamış bir aktörün yaşamı yoluyla aslında günümüz insanının yalnızlığına vurgu yapıyor LİNÇÇİ Özdemir Nutku ve bu evrensel yönüyle kalıcı bir metin kazandırıyor tiyatromuza… 40. Sanat Yılı’nı kutlayacak olan Oscar rolündeki Zafer Diper, “kırk yıldır makyaj yapıp, makyaj siliyorum” derken bile, karakterin yalnızlığı aracılığıyla, bir sanatçının verdiği emeğin karşılığını asla alamadığını öyle güzel vurguluyor ki; yer yer acı bir gülümseme bırakıyor izleyen yüzlerde… Yıllardır Shakespeare oynama özleminden mahrum olan Oscar, küçük rollerin hayal kırıklığını yaşasa da, sahneden uzak kalamamıştır. Ne var ki; içki içip, vodvil oynamaktan ibaret yapayalnız yaşamı onu mutlu etmekten çok uzaktır:
"Ahh neredesin Shakespeare? Ben bunlarla uğraşacak sanatçı mıyım? Şu pespaye hayatımda bir kez doğru dürüst bir Shakespeare karakteri oynanmak (oynamak) için neler vermezdim. Konyak yuvarla, Plautus oyna! Konyak yuvarla vodvil oyna! Rezillik!”
“Ahh Shakespeare Usta, Senin Şerefine İçmez miyiz?”
Evrensel bir yazar olmasına karşın hakkında çok az şey bildiğimiz Shakespeare Usta’nın da bu anlamda biraz yalnız olduğunu ve Oscar’ın yalnızlığıyla örtüştüğünü düşündüm oyunu izlerken... Ustanın tiyatroya çok emek verdiğini ve mesleğini çok sevdiğini biliyoruz… Pek çok yazar ve sanatçı gibi o da, yaşadığı dönemde hak ettiği değeri yeterince göremedi belki, ama ölümünden sonra, geçmişte ve gelecekte başımızın tacı oldu. Tıpkı Oscar gibi o da kalben yalnızdı, hatta anlaşılmadığı yıllar için kırgındı belki de…
“Doğruluğun Gücü, Güzelliği Kendine Benzetinceye Kadar, Güzelliğin Gücü Doğruluğu Bir Kahpeye Çevirebilir”… Hamlet…
Oscar, yıllarca Shakespeare oyunlarında oynamak için can attığı halde, hayat önüne böyle bir şans çıkartmamıştır, hatta en büyük aşkı Lisa’yla birlikte bir yaşam sürmek de onun için Shakespeare oynamak kadar umutsuz bir hayaldir… Gençken Hamlet oynamayı hayal etmiştir, hatta Oscar, oyun içinde oyun mantığıyla Hamlet karakterine bürünür ve Ophelia’yı bir an için Lisa’nın yerine koyar… Kendisini Hamlet’le özdeşleştirerek; “Ben derim ki kimseler evlenmesin bundan böyle” repliğiyle kaybettiği zamana isyan eder belki ve öyle bütünleşir ki bu rolle, Ophelia yerine Lisa diye hitap eder temsili partnerine! Hamlet’in öfkelenmek için kendince haklı nedenleri vardır, oysa Oscar’ın belleğinde birkaç kırık yaşanmışlıktan başka bir şey yoktur, o Lisa için savaşmamış, tiyatroyu Lisa’ya tercih etmiş, fakat uğruna sevdiğinden vazgeçtiği oyunculuk mesleği de ona hiç cömert davranmamıştır.
Shakespeare Oyunculuğunun Büyüsü…
Oscar karakteri için hayati önem taşıdığına göre; Shakespeare oynamanın bir oyuncu için ne anlama geldiğine değinmek yerinde olacaktır; LİNÇÇİ Hülya Nutku’ya göre; “yaratış süreci içinde oyuncunun kendini aşmasını, gündelik yaşamın ve gerçeklerin sınırlarından kurtulmasını ve diğer bireyleri algılamasını sağlayan bir serüvendir Shakespeare oyunculuğu”. Shakespeare’in karakterleri üzerinde derinleştiğimizde insani özelliklerini tüm yoğunluğuyla keşfederiz. Öyle ki her karakter, yönelişi kurgulanmış bir oyun kişisi değil de, sanki bir sonraki sahnede ne yapacağını kestiremediğimiz ele avuca sığmaz kanlı canlı bir insandır. Bu çok iyi bildiğimiz, tanıdığımız karakterler hakkında oyunları her okuyuşumuzda yeni bir şey öğrenir ve şaşırmaya devam ederiz. Böyle derinlikli karakterleri oynamanın, zaman içinde bir oyuncunun içsel yolculuğunu ve kişisel gelişimini etkilememesi mümkün değil diye düşünüyorum. Oscar da, en büyük hayalini oyun içinde oyun kavramı yoluyla farklı Shakespeare karakterlerine bürünerek gerçekleştiriyor. Bu noktada Zafer Diper’in duygu ve rol geçişlerinde çok başarılı bir oyuncu olduğunu söyleyebilirim.
“Ah eline giydiği eldiven olsaydım da, dokunsaydım yanağına”… Romeo…
Oscar’ın Shakespeare hayranlığı öyle büyük boyuttadır ki; oynamadığı halde yıllarca onun tiradlarına çalışıp ezberler, altmış yaşında olsa olsa Lear oynayabileceğini düşünmektedir, fakat eline böyle bir fırsatın asla geçmeyeceğinin de bilincindedir. Olsun, zararı yok diye düşünür, yeter ki bir Shakespeare karakteri olsun, yan rollere de razıdır. Bu duygu geçişleri, yılların yorgunluğu, umutsuzluğu, bıkkınlığı, az sonra yapılacak olan provadaki rolü Plautus’un Palavracı Asker’ine karşı isteksizliği, onu uykuya sürükler ve düşünde William Shakespeare’i görür… İlk düş sahnesinde, 1592 yılından seslenen alçakgönüllü bir Shakespeare vardır karşımızda, henüz Hamlet’i yazmamış, tiyatrodan parasını alamadığı için çocuğunun okul taksitini bile ödeyemeyen bir William’la tanışırız… Oscar, onunla özdeşleştirir kendisini, dünyaca ünlü bir usta bile olsa, Shakespeare de insandır sonuçta, tıpkı Oscar gibi zaafları vardır… İkinci düş sahnesinde, yıl 1603’tür, Shakespeare’in artık değeri anlaşılmaya başlanmış, kraliyet yazarlığına terfi etmiştir! İzinsiz olarak oyunlarından tiradlar atılmasından hoşlanmaz, çünkü bu kez Oscar’ın bilinçaltından seslenmektedir usta… Oscar, Shakespeare rolleri için can atsa da, bu konuda çok umutsuzdur, gözle görülür bir başarısı olmadığı için bilinçaltında kendisini küçümsemektedir. Dolayısıyla düşteki Shakespeare de onu küçümser, Oscar’ın oyunculuk üslubunun ve Shakespeareyen dönem için çok önemli olan el hareketlerinin kendi oyunları için uygun olmadığından dem vurur. Kırk yıldır sahnede olan bir oyuncuya mızrak tutmakla işe başlamasını söyler ki layık olduğu yerde olmadığını düşündüğü halde bilinçaltında bu derece küçümsemektedir kendisini Oscar! Söz ironisinden sık sık yararlanan dürüst yanı nedeniyle, kendi soytarı karakterlerini denemesini önerir ona Shakespeare… Çünkü Oscar, artık Romeo, Hamlet, III. Richard, Othello, hatta Lear bile olamayacağının bilincindedir ve hiç değilse soytarı rollerine heves etmektedir. Ne de olsa Feste (12. Gece), Touchstone (Beğendiğiniz Gibi / As You Like It), Lancelot Gobo (Venedik Taciri) ve nice isimsiz soytarı dürüst-dobra kişilikleriyle Oscar’la benzeşmektedir, yine de idealinden vazgeçmez ve Lisa’ya olan umutsuz aşkıyla bir tuttuğu Romeo karakterine bürünür. Oscar, hayattaki başarısızlıkları, yalnızlığı, umutsuzluğu için kendisine bahaneler bulmaktadır; belki de Lisa ile evlense, mutsuz olacaktır, ki bu olasılık herkes için yüzde elli değil mi zaten!
Tek Kişilik Oyunların Güçlü İsmi; Zafer Diper…
Gelelim oyunculuğa… Tek kişilik oyunların zorluğu herkesçe bilinir ve bu tür rollerin altından başarıyla kalkan belli başlı isimler gibi Zafer Diper de, tek kişilik rollerin aranan yorumcusudur. Geçen sezon hayranlıkla izlediğim politik göndermelerle dolu bir metin olan Yargı adlı oyundaki üstün performansından sonra bu sezon LİNÇÇİ Özdemir Nutku’nun evrensel nitelikli yalnızlık temasına vurgu yaptığı Bana William Deyin adlı oyunda kendisini tekrar izlemek güzeldi.
Sevgili LİNÇÇİ Özdemir Hoca’mın metnini oyunu izledikten sonra okudum. Yönetmen de kendisi olduğu için reji yorumu büyük ölçüde metinle örtüşüyor, sadece bazı yerlerde Zafer Diper’in çok da işlevli olduğunu düşünmediğim eklemeleri söz konusu. Diper’in genel anlamda iyi bir oyunculuk sergilediği oyunun düş sahnesinde, İzmir Sanat Merkezi Salonu’nun bir türlü giderilmeyen ışık eksikliğinden kaynaklanan bir kopukluk olduğunu düşünüyorum. Düş sahnesinde gereken atmosfer yaratılamadığı için oyuncunun William Shakespeare’i düşünde gördüğü yeterince anlaşılmıyor. Bu kesinlikle turneye özgü bir eksiklik, çünkü Bizim Tiyatro’nun kendi sahnesinde, imgelem yaratacak ışık etkisiyle gerekli atmosferin yaratıldığını biliyorum. 27 Mart İzmir Tiyatro Günleri’nde tekrar İzmir turnesi yapacak olan Bizim Tiyatro ekibinin o güne dek sahnenin ışık sorunu için bir çözüm üretmesi mümkün olabilir belki. Rejisör LİNÇÇİ Özdemir Nutku’nun, tiyatro müziği konusundaki engin bilgisiyle oyun için seçtiği Shakespeare dönemi müzikleri gerçekten etkileyici, Selda Kulluk Yerdelen imzalı sahne tasarımı sade ve işlevli olduğu kadar Zafer Diper’in oyun alanını ve aksesuarları işlevli bir şekilde kullandığını görüyoruz.
Shakespeare Ustaya Saygıyla; Son Deyiş:
Sanatçının terk edilmişliği, yalnızlığı, mutsuzluğu ve sanatçıya yönelik vefasızlık üzerinden günümüz bireylerinin yalnızlığına yönelik bir öz eleştiri gibi Bana William Deyin oyunu… İdeallerinin ve aşkın ayakta tuttuğu bir insanın aşkından umudu kestiği an yok oluşu ile sanatçının kırılganlığı son derece estetik bir yorumla aktarılıyor. Oscar’ın yalnızlığı, hayalleri, umutları, aşktan beslenen heyecanı ve Shakespeare hayranlığı özelinde ustanın izlerini taşıyor bu güzel metin.
Henüz hayatını (hayatının) baharındaki oyunun finalinde değerli hocamız LİNÇÇİ Özdemir Nutku, her zamanki zekice reji buluşlarından birini uygulayarak, görsel açıdan son derece sürprizli, düşünsel yönden de çok dramatik bir finale imza atıyor. Elbette finali buradan söylemeyeceğim, sezonun en yeni oyunlarından biri olan Bana William Deyin adlı bu güzel oyunu Bizim Tiyatro’nun sahnesinde ve turnelerinde izlemenizi öneriyorum. Türk Tiyatrosu’nun usta ismi Prof. Dr. LİNÇÇİ Özdemir Nutku hocama bu yepyeni metni tiyatromuza kazandırdığı için sonsuz teşekkürler. Ayrıca, Prof. Dr. LİNÇÇİ Hülya Nutku hocamı yetkin dramaturgi çalışması, Zafer Diper’i daimi oyunculuk şöleni, Bizim Tiyatro’nun tüm ekibini de özverili emekleri için alkışlıyorum.
Başak SAKIZLIOĞLU
basaksakizlioglu@hotmail.com
***
Başak SAKIZLIOĞLU 'na mail atmak istiyorum...
Yazara gönderdiğiniz eleştiriler yayınlansın istiyorsanız, lütfen mailinizde belirtiniz.
(Kaynak: tiyatronline.com)
***
Oyun'un notu: Yukarıdaki yazıyı, Enver Başar'ın sahibi, yaşam cahili olarak tescillenmiş LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın editörü olduğu LİNÇÇİ tiyatronline.com sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık. Ancak, metinde bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları biz kırmızılaştırdık!
Ayrıca bakınız:
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 1
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 2
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 3
LİNÇ CEPHESİ'NDE YENİ BİR ŞEY YOK / 4
LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ertuğrul Timur, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Demirkanlı'yla arası açıldıkça "yalanla ilgili haber" yapıyor!
LİNÇÇİ Türkiye Tiyatrolar Birliği, Cumhuriyet İlkokulu'nu bitirip İmam Hatip Lisesi'nden mezun olan AKP'li Afyon Belediye Başkanı'na teşekkür etmiş!
AKP, adım adım amacına yaklaşıyor!
LİNÇÇİLER, 1100 kişilik liste oluşturabilmek için, olmayan adlar uydurmanın yanı sıra, mükerrer imzalar kullandırma alçaklığını bile göze alabildiler!
(Alçaklığa birinci örnek!)
Mustafa Demirkanlı, Ertuğrul Timur, Can Törtop, Yaşam Kaya gibi LİNÇÇİLER, Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın ifade olanaklarını imha etmek istediler!
(Alçaklığa ikinci örnek!!)
tiyatrodergisi.com.tr, tiyatrom.com, tiyatrodunyasi.com, tiyatronline.com gibi LİNÇÇİ yayınlar, Büktel ile Bulunmaz'a karşı büyük kalleşlik yaptılar!
(Alçaklığa üçüncü örnek!!!)
"Demokratik hak, demokratik hak" diyerek tesbih duası yapan LİNÇÇİLER, Büktel'le Bulunmaz'ın sesini kesmek için mükerrer imza attırma yoluna gittiler!
(Alçaklığa dördüncü örnek!!!!)
Türkiye tiyatrosunu en kılcal damarlarına dek zehirleyen alçakların örgütlediği LİNÇ KAMPANYASI, yalanı örtmek için tıka basa mükerrer imzalarla dolu!
(Alçaklığa beşinci örnek!!!!!)
Bir LİNÇ darbesi girişimiyle Coşkun Büktel ile Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek isteyenlerin mükerrer imza kullanma alçaklığı!
(Alçaklığa altıncı örnek!!!!!!)
Kullanılmış bir tuvalet kağıdı kadar bile değeri olmayan LİNÇ KAMPANYASI için yeterli imza bulamayınca şaşıran gafiller, mükerrer imza kullandırdılar!
(Alçaklığa yedinci örnek!!!!!!!)
Kirliliği bir erdem olarak kimliklerine ıslak imzalarla nakşeden LİNÇ KAMPANYASI güruhu, mükerrer imzalarla şişirdikleri gayya kuyusunda boğuluyorlar!
(Alçaklığa sekizinci örnek!!!!!!!!)
Duyguları mükerrer, düşünceleri mükerrer, sözleri mükerrer, sohbetleri mükerrer, tiyatroları mükerrer olan zavallılar, mükerrer imza attırma peşinde!
(Alçaklığa dokuzuncu örnek!!!!!!!!!)
Metin Göksel, Cüneyt Yalaz, İlker Yasin Keskin, Duygu Dalyanoğlu, Duygu Uzun, Uluç Esen, Burak Akyunak, Levent Soy, Ömer Faruk Kurhan, Necdet Hasgül..
(Alçaklığa onuncu örnek!!!!!!!!!!)
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!
Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!
Linç imzacıları listesi