Anahtar Sahipleri
Ozan Akgül
30 Mart 2009
.........."…hiçbir şeyi beğenmeyenler; her şeyin üstesinden gelemeyecekler yine. Böyleleri toplum için, evet bütün toplum için, aile için, devlet için, rejim için zararlı… Çünkü uygun adım yürümek istemezler. Ama sen, sen eğer benimle birlikte yaşamak istiyorsan bize ayak uydurmalısın. İşte bunun için anahtarlarımı geri vermeni istiyorum."*
Yaşadığımız ülkede varolabilmek için, anahtar sahiplerinin yürüdüğü yoldan yürümeliyiz. Sistemi eleştirmeyen, her şeyi olduğu gibi kabul eden ve anahtar sahiplerinin bedenine bürünmüş bir vücut olarak ortaya çıkarsak, biz de anahtar sahibi olabiliriz.
27 Mart 2009 Cuma günü, bir yazı yazmak için çabaladım; ama içimden gelmedi, yazamadım. Dünya Tiyatro Günü'nde herkes gibi gülücük saçamadım etrafa. Sanat için, tiyatro için bir kez daha üzüldüm. Yine de söyleyeceklerim içime sığmadı…
Türkiye’de sanatın her alanında, yeniye, yenilikçilere, özgünlüğe ve gençlere yer verilmemeye devam edilmektedir. Varolabilmek, anahtarı ele geçirmekten ibarettir; fakat bu anahtarı kavrayan eller, yumruklarını öyle bir sıkmışlardır ki, bedenlerinin çürümesi beklenmeden o anahtara sahip olmak imkânsızdır.
"Türkiye’de oyun yazarı yetişmiyor!", "Türkiye’de yazar yetişmiyor!" diye bas bas bağırıyorlar. Bu soruları ortaya atıp geri çekilmeden önce, kendilerine sormaları gerekli bu kişilerin. Neden ülkemizde oyun yazarı, öykü yazarı, roman yazarı yetişmiyor?! Zira bu soruyu zikredenler, avuçlarının içinde sıktıkları iktidarı, kudreti, maneviyatı ve parayı bırakmak istemeyenlerdir! Onlar ulaşılmazdır, onların yazdıklarına erişmek zordur; onlar eleştirilmezler, onlar yön göstermezler, onlar yenilikleri kabul etmezler; onlar "hiçbir şeyi beğenmeyenleri" düzeni bozmakla suçlarlar; onlar fikirlerinin ulaşılmazlığına inanırlar; onlar gençliklerini hatırlamazlar, zira o heyecanları bitmiştir, paranın dayanılmaz ve karşı koyulmaz iktidarına ve hükümranlığına teslim olmuşlardır! Onlar sanatı, paraya; saygınlığı paraya; varolama sebeplerini paraya dönüştürmüşlerdir! İstedikleri soruları cevaplarlar, istedikleri yorumu yaparlar, istediklerini yanına katarlar, sanata gönül vermek isteyenleri de ellerinin tersinle iterler! Onlara göre her şey kötüdür, iyimser hiçbir şey kalmamıştır; ama yakınırlar: "Yazar yetişmiyor", "Türk Edebiyatı olduğu yerde sayıyor." Onlar sadece duyarlar, anlamak istemezler. Onlar, "sahne her yerdir" der, sonra o sahnelerin içinde sizi enkazın altında bırakırlar. Acımasızca eleştirirler, acımasızca yok ederler. Onlar, günlük entelektüel katılıktan kurtulamamış, egolarını yere göre sığdıramayan, ANAHTAR SAHİPLERİDİR!
Evet… İçime sığdıramadığım bu satırları haykırmak istedim.
Sanatta hâkimiyetin olmadığı, gönül veren herkesin iştirak edebileceği bir mecra olduğunu herkesin kabul etmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Sizi bir kurul ya da şahıs engellememeli! Kaleminizden dökülen kelimeler kelepçelenmemeli! Söyleyeceklerinizden korkmamalıdırlar. Yeniliklere, özgür kalemlere yer açmalıdır, anahtar sahipleri.
Bu istediğim dönüşüm, belki de bir ânda başarılabilecek bir şey değil; ama adım atmadan, avuçları gevşetmeden sanat aydınlanamaz!
Geçmişi hep geleceğe taşıdık. Değiştirmedik, gelişmedik! Zamanın fazlasıyla tükettiğimizi artık idrak etmenin zamanı geldi…
27 Mart Cuma günü ulusal tiyatro bildirilerini ve uluslararası tiyatro bildirilerini okudum. Çoğu samimi gelmedi bana. Yazmak için yazılmış, günü es geçmemek için kaleme alınmış satırlar olarak değerlendirdim. Bir de, Dünya Tiyatro Günü’nde nedense sadece oyuncuların günüymüş gibi algılanması ve kutlanması da ayrıca ilgi çekici bir durumdur. Tiyatronun tek bir kişiden ya da sadece oyuncudan ibaret olduğunun nerdeyse ısrarla altını çizilmek istenmesi de manidardır.
Geçen sene Dünya Tiyatro Günü uluslararası bildiriyi kaleme alan Robert Lepage şunları dile getirmişti: "Ateşle oynadığımız, risk aldığımız doğrudur. Ama aynı zamanda bir şansı da yakalamış oluruz: Yanabiliriz. Ama aynı zamanda şaşırtabilir ve aydınlatabiliriz." Bu sözlerinin samimiyetini içimize sindirirsek, acaba ülkemizde bu değişimi ve amacı güdebilir miyiz? Bu kadar fedakâr olma cesaretini gösterebilir miyiz?..
Türkiye’de yapılan sanat, bana samimi gelmiyor. Sanatı, çıkar ve iktidar hırsınla perçinlemediğimiz sürece, belki de bunları zikretmeye ya da bu söylenenleri görmemeye "özenle" devam edeceğiz. Ama bizler, yazmak isteyenler, sanatın içinde varolmak isteyenler, onların sözleri altında yıkılmayacağız…
Artık avuçlarınızın içinde sıkıp eritmekte olduğunuz anahtarları özgürlüğüne bırakın! Bırakın da alıp yeni kapıları açalım. Kapıların ardından esecek rüzgârdan da korkmayın, o rüzgâr bizi umut dolu günlere taşıyacaktır…
*Anahtar Sahipleri, Milan Kundera.
***
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 1
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 2
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 3
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 4
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 5
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 6
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 7
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 8
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 9
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 10
Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 11