4 Mart 2009 Çarşamba

Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 8

Bir aleve yaklaşmadan da tutuşabilirsin; ellemek ya da duyumsamak zorunda değilsin!


Ozan Akgül
3 Mart 2009


Pazar günü (1 Mart 2009), Bulunmaz Tiyatro’da yazarlık kursundayken, Coşkun Büktel tiyatroya geldi. Ve bu fırsatla, kendisiyle sohbet etme şansına sahip olduk. Coşkun Büktel’in kendi ağzından, yaşadığı zorlukları ve nelerle mücadele ettiğini dinlemek, benim için en önemli derslerden biriydi. Var ettiği bir yapıtının (Theope), önemine yakışır bir şekilde sahnelenmedikçe, bunun hep karşısında duracağını, bugün bu düşüncesinin anlaşılmasa bile, belki yıllar sonra, ne demek istediğini anladıklarında, bugün yapmış olduğu mücadelenin boşa nefes tüketmek olmadığını kavrayacaklarını belirtti. Bu sözleri ondan duyduğumda, aklıma Max Weber’in şu sözleri geldi: "Yaptığımız işte şöhreti değil saygın olmayı tercih etmeliyiz." Şöhret uğruna feda edeceğimiz sanatımız, yıllar sonra hiçbir saygınlık getirmeyecektir; ama tam tersine, saygın olmayı becerirsek, öldükten sonra bile şöhretli olmayı sürdürebiliriz.

Pazar günü, "Yazarlık Kursu"nun ardından yapmış olduğumuz "Oyunculuk Çalışmaları"nda üzerinde durduğumuz konulardan biri de, sistemin bir parçası olunmalı mı, sorusuydu. Sistemin parçası olmaktan kastımız, var olan bu düzene hizmet edecek yapıtlar mı ortaya çıkarmak, yoksa verili düzeni reddedip, bu sıkı "entelektüel" kalıptan kurtulup var ettiğimiz sistem içersinde mi yapıtlarımızı oluşturmak? Yani, yapmış olduğumuz sanat ve onun icrasından ödün vermek ya da vermemek mi? Aslında biraz olsun bu tanımlamalar, Dadaist akımın manifestosunda göze çarpan noktalardır. Özellikle, var olan bu günlük "entelektüel" katılıktan sıyrılıp kurtulmak! Evet, bir nebze de olsa bunu başarmak, sistemin dayattığı duruma karşı çıkmak olarak görülebilir. Ama benim tespitim de şu oluyor bu durumda: "Daha kökünü toprakta sağlamlaştıramamış bir bitki, hafif bir rüzgârla savrulur gider. Temelini sağlamlaştırmadan sistemin (bize dayatılan sanat düzeninin, yaşam düzeninin v.s) karşısında durmak ne denli gerçekçi olur?" Aslında bahsettiğim bu nokta üzerinde saatlerce, hatta günlerce konuşulabilir. Belki bu tartışmanın sonunda herhangi bir sonuç çıkmayabilir. Zira, herkes beslendiği öğretiyi, yaşadığı düzeni savunacağı için, ortak bir fikir çıkacağını zannetmiyorum. Zaten ortak fikir olsaydı, geçmişte, sanatı taraf olma konumuna sokan oluşumlar ortaya çıkmazdı. Bunu olumsuz anlamda söylemiyorum: Demek ki bu oluşumlar bir ihtiyaç ki, tarafla olmak zorunda kalınmış.

Önceki yazılarımda bahsetmediğim bir noktaya değinmek istiyorum. Günümüzün belki de en önemli şöhretli meslekleri arasında oyunculuk gelmekte. Ve oyuncu olmak isteyen adayların, tiyatro kurslarından geçip temel amaçlarının var olan sitemin en sihirkâr (bu sözcük, belki de durumu tam olarak tanımlayacaktır) noktası olan televizyon ekranında görünme istekleri. Tamam, buna herhangi bir itirazım yok. Ama, Max Weber’in baştaki sözüne atıfta bulunursak, oyuncu adayları, şöhretin o sihirkâr havasında yaşayacakları hayal kırıklıklarını hesaba katmıyorlar. Salt sanat anlayışını değil, salt şöhret ve para anlayışını benimsiyorlar. Bu aşamada tiyatronun bir araç olarak kullanılması, hatta televizyon ekranında görünmek için bir basamak olarak algılanması, hiç mi hiç içime sinmiyor! Tiyatro oyuncusu olmak kaydıyla gelenlerin en azından bir oyun izlemelerini ve özellikle sahnede, kanlı canlı bir şekilde izlemelerini tavsiye ediyorum. Televizyon ekranında sunulan o tiyatro benzeri programlar, tam olarak tiyatroyu yansıtmamaktadır. Onlar, televizyon kültürü içerisinde yozlaşma aşamasına gelmiş "ürün"den başka herhangi bir şey değildir!!

Son olarak, başlıkta yazmış olduğum sözü yinelemek istiyorum: "Bir aleve yaklaşmadan da tutuşabilirsin; ellemek ya da duyumsamak zorunda değilsin!" Bu cümle, yazmaya başladığım yeni oyunumun karakterlerinden birinin ağzından çıkan bir söz. Bazı şeylerin içine girmeden de tehlikenin ya da var olacak sorunların farkına varabiliriz. Önemli olan, iyi bir tespit yapabilmektir. Geleceği bir parça da olsa görebilmektir.

***

"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 1"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 2"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 3"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 4"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 5"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 6"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 7"
"Yeni bir oyun yazarı yetişiyor: Ozan Akgül / 8"