Bulunmaz Tiyatro sanatçıları Oğuzcan Önver, Uğur Özkan, Sabri Can Locva
Coşkun Büktel'e "açıkça, mertçe, Türkçe" eleştiriler!
Uğur Özkan
7 Aralık 2010
Ben, Hilmi Bulunmaz'ın kurup yönettiği Bulunmaz Tiyatro sanatçılarından biriyim. Bulunmaz Tiyatro diye bir sanat kurumunun varlığından haberdar olmamı ve bu kurumda yürütülen çalışmalara katılmamı sağlayan, her anlamda sınıf arkadaşım Oğuzcan Önver'dir. Yaklaşık olarak bir buçuk yıl önce Bulunmaz Tiyatro'daki çalışmalara katılmaya başladıktan sonra, hayatımı, Bulunmaz Tiyatro'dan öncesi - Bulunmaz Tiyatro'dan sonrası olarak hayalî bir çizgiyle iki parçaya böldüm. Tabii ki, bu bölme işlemini yaparken, her zaman için yanı başımda bulunan ve beni asla yalnız bırakmayan Oğuzcan Önver vardı.
Şunun özellikle bilinmesini isterim ki, Oğuzcan Önver'le ben, birer arkadaş, birer dost, birer kardeş olmanın meydana getirdiği bağdan çok daha sıkı bir bağla, "aynı davaya baş koyan insanlardaki bağla" birbirimize bağlıyız. Oğuzcan ve ben, "paletinde sadece kan rengi olan beceriksiz bir apoletli ressam" ve onun arkasındakiler tarafından yapılan ve toplumsal duyarlılıkları tam 12'den vurma niyetiyle örgütlenmiş darbeden sonra oluşan kaotik ortamda "gerçek sanat" yapabilmek için, beraber olmanın verdiği bilinç ve direnme gücüyle hareket ettik, hareket ediyoruz ve hareket edeceğiz!
Oğuzcan ve ben, Hilmi Bulunmaz'la tanışıp, onun yönettiği Bulunmaz Tiyatro'daki sanatsal çalışmalara başladıktan sonra, yazdığımız yazılarımızı sağlam belgeler, deliller, kanıtlar ve kaynaklar üzerine kurgulayabilmek için, bir mikrocerrahî uzmanın gösterdiği titizlikle inşa etmeye başladık. Ben, Oğuzcan'ın yazıp yayımladığı her yazıya tam destek vermeyebilirim; o da, benim yazdıklarıma destek vermeyebilir. Fakat, Oğuzcan'ın yazdığı her yazının içtenlikli bir duyarlılığa sahip olduğuna ve onun yazılarının herhangi bir yalan içermediğine çok eminim. Bu sebeple, her zaman için cebimde taşıdığım ve yazı yazmaya hazır bir biçimde duran kalemimi, Oğuzcan'a yönelik haksız eleştiriler okuduğumda, kullanmaktan asla çekinmem. Bu bağlamda, Coşkun Büktel'in kaleme aldığı "OĞUZCAN'A ELEŞTİRİ VE ÖNERİLER" başlıklı yazısına yönelik olarak yazdığım eleştirilerim aşağıdadır...
***
Coşkun Büktel diyor ki:
"'Arka Sıradakiler'i yermek (hele de izlemeden yermek) gerçek bir yazar için, vakit kaybı..."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Oğuzcan, "'Ön Sıradakiler' / 'Arka Sıradakiler', Hamdi Alkan ve 'Öğretmen Kemal'" başlıklı yazısını yazmadan önce, bana, "Arka Sıradakiler"in üç bölümünü izlediğini, bu dizideki teşhircilikten ve bu dizinin bütününden iğrendiği ifade etmişti. Bense, ancak ve sadece misafir bulunduğum yerlerde "zorunlu olarak izlediğim" bölümlerinden, "Arka Sıradakiler" televizyon dizisinin, hiçbir zaman için doğru dürüst temizlik yüzü görmemiş, kıyıda köşede kalmış umumî tuvaletlerden daha çok mide kaldıran unsurlar içerdiğini zâten bildiğimden, bunu Oğuzcan'a, defalarca ifade etmiştim. Ancak, Oğuzcan'ın da, eleştirel yönde bir eğilimi bulunmasına rağmen, kendisinin bizzât ve birkaç bölüm hâlinde bu diziyi yeniden yeniden izlemek istediği görüşüne tanığım. Yani Oğuzcan Önver, "'Ön Sıradakiler' / 'Arka Sıradakiler', Hamdi Alkan ve 'Öğretmen Kemal'" başlıklı yazısını, "Arka Sıradakiler" televizyon dizisinin bir değil, iki değil, üç bölümünü izleyip, benim görüşlerime çok değer vermesine karşın, kendisi iyice kanaat getirdikten sonra yazdı.
Coşkun Büktel diyor ki:
"Onu zâten binlerce insan yeriyor. Sürekli seyredenler dahi yeriyor. Merak etme, insanlar 'Arka Sıradakiler'i neyin ne olduğunu bilerek izliyor."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Herhangi bir televizyon dizisini, sürekli olarak seyredenlerin, o televizyon dizisini yermesini olağan bir durum olarak görmüyor, bu durumu asla kabul etmiyorum. Bu durumu, olağan olarak görüp kabul etmek için kendimi oldukça zorlamama, kendimi bu konuda inandırmaya çalışmama rağmen, bu olağanlığı bir türlü kabul edemiyorum.
Oğuzcan'ın, "'Ön Sıradakiler' / 'Arka Sıradakiler', Hamdi Alkan ve 'Öğretmen Kemal'" başlıklı yazıyı yazmasının sebeplerinden biri de, kapitalist bir sistemde yaşayan insanların, bu televizyon dizisinden nefret etmelerine rağmen, yine de, kapitalizmin oluşturduğu "meta estetiği" bilincinden dolayı, bu televizyon dizisini izlemeye mahkûm edilmesidir.
Gün boyu ağır şartlarda çalışan insanlar, akşam olup evlerindeki yoksulluğun ve yoksunluğun kesif çaresizliğine sığındıklarında, cinsel ve tinsel isteklerinin bastırılmışlığını bu tür televizyon dizileri izleyerek, bir kat daha artırıyor ve tatmin olmamalarını bir kader gibi algılamaya başlıyor, bu toplumsal rıza yöntemini kanıksamış oluyorlar. Zâten, cinsel ve tinsel isteklerini gerçekleştirmeleri için gerekli olan enerji, kapitalist üretim ilişkileri tarafından bir vampir gibi hunharca emilmiş oluyor.
"Arka Sıradakiler" televizyon dizisinin, kapitalizmin lokomotiflerinden olan, insanları hem fizyolojik ve hem de tinsel olarak zedeleyen uyuşturucu kullanma alışkanlığından çok daha fazla farklı bir etki yaptığını düşünmüyorum. Sonuç olarak, insanlar, çaresizlik içerisinde de olsa, uyuşturucunun neyi, nasıl etkilediğini az çok bilerek kullanıyorlar. O zaman, uyuşturucuya karşı olmaya ne gerek var!
Coşkun Büktel diyor ki:
"Bu hatalar, insanların elli yaşında koskoca adam olduktan sonra bile tamamen kurtulamadığı komplekslerden kaynaklanıyor."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Ben, Oğuzcan'ın, "Arka Sıradakiler" televizyon dizisini ve Hamdi Alkan'ı eleştirmesiyle herhangi bir hatâ, herhangi bir yanlış yaptığını düşünmüyorum. Bana göre, sizin bu yazıyı yazmanız "elli yaşında koskoca adam olduktan sonra bile tamamen kurtulamadığınız komplekslerden kaynaklanıyor". Ayrıca şu var: "Niye kimse 'o müthiş ve insanı koltuğundan hoplatan oyun' dediğin 'Shakespeare'siz Herifler' hakkında yazmıyor?" cümleniz, bahsettiğiniz kompleksinizi açığa vuruyor. Sizin kaleme aldığınız bu yazınızı okurken, gözümde Auguste Rodin'in "Düşünen Adam" heykeli canlandı. Bunun sebebi, hiç kimsenin "Shakespeare'siz Herifler" adlı tiyatro oyununuz hakkında Oğuzcan'ın yazdığı yazı uzunluğunda bir yazı yazmaması ve sizin, bunu sürekli olarak düşünüp kompleks hâline getirmenizden kaynaklanıyor olmasın sakın.
Coşkun Büktel diyor ki:
"Hamdi Alkan'la tanışmak istemeyişin kimseyi ilgilendirmez ki (Hele Hamdi'yi, hiç...)"
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Yazınızda Hamdi Alkan'dan bahsederken tam üç kez Hamdi Alkan'ın soyadını kullanmadan, sadece "Hamdi" diye yazıyorsunuz. "Hamdi" adının geçtiği iki cümleden biri yukarıda alıntıladığım cümledir. Ben nasıl ki, Oğuzcan Önver'le "eşit" olduğum için kendisine "Oğuzcan" diye sesleniyorsam, sizin de Hamdi Alkan'la "eşit" olmanız nedeniyle, kendisine "Hamdi" diye seslenmenizi yadırgadığımı pek söyleyemem. Herkes, "eşit" ilişkiler içerisinde yaşar! Ama...
Coşkun Büktel diyor ki:
"...ancak Hamdi'den bir tanışma talebi gelip de reddettiğin zaman anlamlı olabilecek absürd cümleler kuruyor, Hamdi'yle tanışmak istemediğini filan söylüyorsun."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Yukarıdaki iki cümlenin ortak yanlarından birisi, Hamdi Alkan'ın adını "Hamdi" diye kullanmanız, bir diğeri ise her iki cümleyi de tanışmak eylemi üzerine kurmanızdır. Şüphesiz ki, insanlar samimi olmadığı kişilerden bahsederken soyadlarını kullanırlar. Yine şüphesiz ki insanlar, "ti"ye alma amacı gütmeyen cümlelerde, samimî olduğu kişilerin soyadlarını kullanmazlar. Siz de, tanışmak fiili üzerine kurulu cümlelerde Hamdi Alkan'ı sadece "Hamdi" olarak yazarak, Hamdi Alkan'ı tanıdığınızı, onunla samimî olduğunuzu, hattâ onunla iş yaptığınızı, yani kendinizin de ünlü biri olduğunuzu vurgulamış oluyorsunuz! Bence, kompleksleriniz yakanızı bir türlü bırakmıyor…
Coşkun Büktel diyor ki:
"Sen dâhil, herkes, 'risksiz' konulara yöneliyor, örneğin, 'Arka Sıradakiler'i yazıyor."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Ben, 2010 yılının Ağustos ayında, aileme ait olan küçük bir fındık bahçesinde ırgatlık yaparken, Oğuzcan, her cumartesi günü Bulunmaz Tiyatro'daki oyunculuk ve yazarlık çalışmalarına katılmayı sürdürdü. Daha önceleri çeşitli nedenlerle elimize geçmeyen, varlığından bile haberimiz bulunmayan "Theope" adlı tiyatro oyununuzu Hilmi Bulunmaz sayesinde duymuş ve bu oyunun bir "Everest" olduğunu kendisinden defalarca dinlemiştik. Oğuzcan, ben ırgatlık yaptığım süreçte "Theope"yi eline geçirmiş ve bu oyunu, büyük bir iştâhla okumuş. Bana, cep telefonundan attığı kısa bir mesajla, "Theope"yi okuduğunu ve "Theope"nin şimdiye dek okuduğu en iyi tiyatro oyunlarından biri olduğunu belirten Oğuzcan'a, "Theope"yle ilgili bir yazı yazıp yazmayacağını sorduğumda, yanıt olarak "Tabii ki yazacağım!" demişti. Sonuç olarak 17 Ağustos 2010 tarihinde "Theope üzerine mütevazı düşünceler..." adlı yazısı, tiyatroyun.blogspot.com ve oguzcanonver.blogspot.com adresinde yayınlandı.
Oğuzcan'ın bu yazısında şöyle bir ifade var:
"Ve Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun üzerinde; 'Türkiye tiyatrosunun Kenan Evren'i' etiketi daha afili durmuştu!"
Prof. Dr. Özdemir Nutku'ya, "Türkiye tiyatrosunun Kenan Evren'i" diyerek Özdemir Nutku skandalında şu ana kadar yapılmış en cesur ve en riskli eleştiride bulunan Oğuzcan Önver'e büyük bir haksızlık yapıyor ve Oğuzcan'a, "Sen dâhil, herkes, 'risksiz' konulara yöneliyor, örneğin, 'Arka Sıradakiler'i yazıyor." diyerek bir nevi sansür uygulamaya yelteniyorsunuz.
Oğuzcan ve ben, sansürden geçirilmeye alışığız. Fakat hiçbir zaman sansürü kabullenmedik ve her türlü sansürün karşısında durduk. Şunu da bilmenizi isterim ki, Oğuzcan ve ben gayet riskli konularda yazıyoruz. Sosyalist OYUN Dergisi'nin Aralık sayısındaki "Dişe Diş, Sansüre Sansür" başlıklı yazımı bu bağlamda okumanızı dilerim. Bu yazımda, büyük bir kararlılıkla, tamamen risk alarak, "Özdemir Nutku Skandalı"na ve Oğuzcan'la benim, kendi okulumuzda uğradığımız sansüre değiniyorum. Bana göre, okulda Oğuzcan'la bana yapılan sansürden bahsetmem, öğrenci olmamızdan dolayı, bizim için "Özdemir Nutku Skandalı"ndan bahsetmemizden çok daha riskli, çok daha tehlikeli ve çok daha cesurca bir harekettir.
Coşkun Büktel diyor ki:
"Lütfen şimdi kalkıp 'Shakespeare'siz Herifler' hakkında bir yazı yazayım deme! Beni hiç anlamadığını kanıtlamış ve hakkındaki umutlarımı suya düşürmüş olursun."
Coşkun Büktel'i değerlendirelim:
Oğuzcan, herhangi bir kişinin kendisi hakkında umutlarını suya düşüreceğini yada herhangi bir kişinin kendisi hakkında umutlanacağını düşünerek herhangi bir yazı yazmaz. Oğuzcan'ın kaygısı, yazacağı yazının kendi fikirlerini içermesi, gerçekleri yansıtması ve diyalektik bir estetiğe sahip olmasıdır.
Sizden yegâne isteğim, komplekslerinizin yarattığı bunalımı, tüm yazılarını içtenlikle yazan Oğuzcan'ın üzerine yönlendirmemenizdir. Yoksa, Oğuzcan kendi "yazarlık haklarını" savunabilecek bir donanıma sahip olsa da, ben ve biz de Oğuzcan'ı asla yalnız bırakmayacağız!!!
***
Ayrıca bakınız:
Bulunmaz Tiyatro sanatçılarından ve "Ön Sıradakiler" Internet dizisinin oyuncusu Sabri Can Locva, Tolstoy'un "İtiraflarım" kitabını okuyarak büyüyor!
"facebook bataklığı" içerisinde yüzen tiyatral tartışmalar sürüyor!
Bir yandan bir proleter olarak hayatını kazanırken diğer yandan Bulunmaz Tiyatro sanatçısı olarak hayata müdahale eden Mesut Alptekin yine yazı yazdı!
Büktel, Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver'e yanıt verdi!
Bulunmaz, "Ve Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun üzerinde; 'Türkiye tiyatrosunun Kenan Evren'i' etiketi daha afili durmuştu" diyebilen Oğuzcan'ı destekliyor!
Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Oğuzcan Önver, Büktel'e yanıt verdi!
Bulunmaz Tiyatro sanatçılarından Uğur Özkan, hiçbir dayatmaya uğramadan, tamamıyla özgür iradesine dayanarak "sanal vicdanî retçi" olmayı tercih etti!
Bulunmaz Tiyatro sanatçılarından Oğuzcan Önver, tam yirmi dört saat önce İstiklâl Caddesi'ndeki çok seçkin ve ünlü kitabevi MEPHISTO vb.'den bildirdi!