25 Eylül 2009 Cuma

Olmayanı olmuş gibi, olanı olmamış gibi gösterme çabasının dayanılmaz hafifliği yada bir yalanın toplumsal anatomisi; O. Akgül - H. Bulunmaz diyalogu!

Hilmi Bulunmaz
17 Eylül 2009


Kurucusu ve sahibi olduğum Sosyalist kimlikli OYUN dergisine editör olarak atama gafletinde bulunduğum Bulunmaz Tiyatro'nun "Yazarlık Kursu" öğrencilerinden Ozan Akgül, cin olmadan adam çarpmanın yanı sıra, yalan söylemeye de başladı. Yine kendisi gibi Bulunmaz Tiyatro'nun "Yazarlık Kursu" öğrencilerinden ve OYUN dergisine genel yayın yönetmeni olarak atama gafletinde bulunduğum, suç ortağı Toprak Karaoğlu'yla birlikte, OYUN dergisini "LENİN'sizleştirme"ye kalkıştıkları için, her ikisini de görevden uzaklaştırdım. Bu uzaklaştırılmayı içine bir türlü sindiremeyen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü birinci sınıf öğrencisi Akgül, eline aldığı kalemi bir oyuncak gibi kullanma alışkanlığında olduğundan, yazar olma yeteneğini bir türlü geliştiremiyor. Adını andığım bölümün başkanı Yardımcı Doçent (Doç) Doktor Kerem Karaboğa'ya, Tiyatro Eleştirisi ve Teorisi Anabilim Dalı Başkanı Yardımcı Doçent (Doç.) Doktor Fakiye Özsoysal'a, Dramaturji ve Dramatik Yazarlık Sanatı Anabilim Dalı Başkanı Yardımcı Doçent Doktor Yavuz Pekman'a Allah kuvvet versin, Allah yardım etsin! Bütün bu "Yardımcı Doçent"lerin Allah yardımcısı olsun!!!


***


Şimdi gelelim, Ozan Akgül'ün desteksiz yalanlarına verdiğimiz kanıtlı yanıtların diyalog biçimindeki kurgusuna:


Akgül - Bu yazıyı kaleme almak bana sıkıntı veriyor; çünkü uzun uzun "polemik"lerle zaman harcama niyetinde değilim.

Bulunmaz - Senin gibi yalan söylemeyi meslek haline getirme niyetinde olan "cesaret ve cehalet sahibi biri" tarafından kaleme alınmış bir yazıya yanıt vermek için bilgisayarın karşısına geçmek, bana çok büyük bir sıkıntı veriyor!

Akgül - Ancak bana yönelttiğiniz suçlamanıza karşı sessiz kalamayacağımı iyi bilirsiniz.

Bulunmaz - Sana suçlama yöneltmedim; sadece senin yalancı olduğunu tescil ettim. Bu yalancılığının tescil edilmesi sonucu, okurların gözündeki güvenirliliğin (eğer varsa) iyice dibe vurdu.

Akgül - Suçlamanıza geçmeden önce Tiyatro Oyun dergisine yapmış olduğunuz darbeden söz etmek isterim.

Bulunmaz - Ortada suçlama denilebilecek bir şey olmamasına karşın, yani demagoji yapıp "Suçlamanıza geçmeden önce" sözüyle başladığın tümceyi asla kabul etmememe karşın, yine de, "bana yönelttiğiniz suçlamanıza karşı sessiz kalamayacağımı iyi bilirsiniz."

Akgül - Aslında gerekli açıklamaları kamuoyuna duyuru adlı yazımızda dile getirdiğimiz hâlde söylenecek birkaç sözün daha olduğunu düşünüyorum.

Bulunmaz - "kamuoyuna duyuru" adlı yazınızda söylediğiniz yalanların dışında, yeni yalanlar mı imal ettiniz?

Akgül - Tiyatro Oyun dergisi bizim zamanımızda hiçbir zaman sosyalist bir dergi olmadı.

Bulunmaz - Çok ilginç! Neden?

Akgül - Neden mi?

Bulunmaz – Evet, çok merak ediyorum. Neden?

Akgül - Hakaret, küfür gibi yazılarınız yayınlanmadığı için…

Bulunmaz – Hangi yazımın neresinde küfür var? Tek bir örnek gösterip, tek bir kaynak verseydin; bayağı hoş olacaktı! Merak duygum azalacaktı. "Belge soğukluğu"ndan malul olmadığını anlayacaktım.

Akgül - Çünkü Sosyalizm küfür etmekse sosyalist olmadı bu dergi!..

Bulunmaz – Bırak şimdi üfürmeyi de, hangi yazımın neresinde küfrettiğimi göster!

Akgül - Sosyalizm, Lenin şekilciliğiyse, Tiyatro Oyun dergisi bizim dönemimizde "sosyalist" olmadı…

Bulunmaz - Al işte bir yalan daha! Hem de kendi kendini yalanlayan bir yalan! Size teslim ettiğim ve sizin tarafınızdan yayınlanan 6. sayıda Lenin fotoğrafı ve Lenin'in şu sözleri yok muydu:

"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."

Vardı!

Peki, 7. sayıda yok muydu? Evet, onda da vardı! Madem ki Lenin bir şekilden ibaret, neden iki sayı arka arkaya bu şekli içinize sindirdiniz? Alnınıza silah mı dayadım?

Akgül - Emek yerine Lenin tercih ediyorsanız, lütfen kendinizi değerlendirin…

Bulunmaz – Emek sözcüğüyle Lenin sözcüğü tamamıyla birbiriyle özdeşleşmişlerdir. Emek sözcüğüyle Lenin sözcüğü, bir madalyanın iki yüzü gibidir. Emek olmadan Lenin olamayacağı gibi, Lenin olmadan emek olamaz. Lenin'siz emek, emeğe karşıt bir emektir. Lenin'siz emek, kapitalizmi yeniden üretir. Lenin'siz emeğin var olabileceğini sanmak, yumurtasız omlet yapılabileceğini sanmakla eş anlamlıdır. Nasıl ki portakalın rengiyle portakalın kendisi birbirinden ayrılamazsa, emekle Lenin de birbirinden ayrılamaz. Ancak, senin niyetin, siyasal ve/ya ideolojik bir tartışma yapmak değil, tamamıyla kendi küçük burjuva dünyanı kurtarmaktan ibaret.

Akgül - Sadece tekrarlar ve şekilcilik üzerinden sosyalizmi savundunuz.

Bulunmaz – Peki siz sosyalizmi nasıl savundunuz? Tekrarsızlıklar ve muhteviyat üzerinden mi savundunuz? Sahi, siz hiç sosyalizmi savundunuz mu? Sizin sosyalizmi savunma gibi bir sorununuz oldu mu? Ben, hiçbir zaman için sizin sosyalizmi savunduğunuza tanık olmadım. Benim tanık olmadığım herhangi bir mahalde savunduysanız, lütfen belirtin de öğrenelim. Sosyalizm nasıl savunulurmuş, sizin sayenizde dost düşman öğrensin. Lenin'in orak-çekiçli fotoğrafını söküp atmak ve Lenin'in yukarıda belirttiğimiz sözlerini imha etmekle nasıl bir sosyalizmi savundunuz? Doğrusu bayağı merak ediyorum! Umarım sizin savunduğunuz sosyalizm, "Nasyonal Sosyalizm" değildir!!!

Akgül - "Tüyü bitmemiş yetimin hakkını" düşünürken emeği çöpe attınız…

Bulunmaz - Tüyü bitmemiş yetimin hakkını düşünenler, hiçbir zaman emeği çöpe atmazlar. Sosyalizm, emekle kurulur ve emeğin iktidarına giden yol, sosyalist mantıkla döşenir. Soyut, anlamsız, küçük burjuva ruhuyla, savunulsa savunulsa, ancak sınıf atlama isteğini içeren ve benim için hiçbir anlam içermeyen emek savunulur. Sadece benim, senin, onun, bizim, sizin, onların emeği önemli değildir. Bu saydıklarımın emekleri, ayrı ayrı yada hep beraber önemlidir; ancak bu emeklerin değer kazanması için bilimsel sosyalizm kuramına sahip olmak gerekir. Rüzgâr nereye esiyorsa, oraya doğru eğilmekle hiçbir emek, kendiliğinden değer kazanamaz.

Akgül - Neden?

Bulunmaz – Bunu anlaman zor, çok zor; hattâ olanaksız. Çünkü senin gibi insanların, sosyalizm değerlerini duyumsamaları zor, çok zor; hattâ olanaksız! Çünkü senin gibi insanların, piyasa değerleriyle hareket etmeleri son derecede doğal!! Çünkü senin gibi insanların, benim anlattıklarımı, nasıl ki "Yazarlık Kursu"nda içselleştirmeleri söz konusu olamıyorsa, burada iki kelamla anlamaları zor, çok zor; hattâ olanaksız!!!

Akgül - Çünkü siz sosyalist değilsiniz…

Bulunmaz – Yapma ya! Lenin'i baş tacı eden ben, sosyalist değilim; Lenin'i sansürleyen sen/siz ("cesaret ve cehalet sahibi ikili") sosyalistsiniz?! Şaka mı yapıyorsun/uz? Bayağı eğlenceli bir diyalog sürdürmeye başladık. Bakalım bu işin sonu nereye varacak?

Akgül - Emeğe değer vermeyen, "parayı ben kazanıyorum, sen değil diyen", sahipliğini hep sermaye üzerinden gösteren bir kişinin sosyalizmi savunmazı mümkün değildir.

Bulunmaz – Yineleme! Hep yineleme!!! Tekrar! Hep tekrar!!! Soyut emek savunuculuğu! Hep soyut emek savunuculuğu!!! Hep demagoji! Hep dezenformasyon! Hep yalan!!!

Akgül - Sizin uygulamanızı “vahşi kapitalistler” bile yapmamaktadır.

Bulunmaz – Bu sözünün hiçbir değeri olmadığını sen de biliyorsun. Ama ilişkide bulunduğun küçük burjuvalara şirin görünmek için ağzına geleni söylüyorsun. Beni bilirsin, koşullarımı zorlar, bana atılan iftiraların hesabını sonuna dek sorarım. Hem de hiç bıkıp usanmadan!

Akgül - Siz darbe yaptığınız.

Bulunmaz – Böyle düzeysiz, böyle anlamsız, böyle tamamıyla yalan içeren sözler etmekle nereye varmak istediğini kestirmek olanaksız. Ancak şunu belirtmeden edemeyeceğim; söylediğin sözlerin osuruk kadar bile ağırlığı yok, bir çöp kadar bile değeri yok, bir hela duvarına yazılan yazı kadar bile anlamı yok. Konuşmak için konuşuyor, yazmak için yazıyorsun. Pandülü kurulmuş bir robot gibisin be canım kardeşim. Sürekli olarak patinaj çekiyorsun. Sen bu yinelemeci mantıkla nasıl bir yazar olmayı planlıyorsun yada gerçekten böyle bir planın var mı? Doğrusunu söylemek gerekirse, senin bu ruhsuzluk hallerine çok şaşırıyorum?!

Akgül - Kendinizi bu bağlamda “devrimci” olarak lütfen görmeyiniz.

Bulunmaz – Emredersiniz! Başka isteğiniz var mı? Peki, "devrimci" olarak görmeyeyim de ne olarak göreyim?

Akgül - Siz, emeği çiğneyerek dergimizin dağıtımına izin vermediğiniz….

Bulunmaz – Senin dağarcığında "emek" sözcüğünden başka bir sözcük yok mu? Örnekse sosyalizm, komünizm, işçi sınıfı, siyaset, ideoloji, kültür, bilim, sanat, tiyatro, estetik, etik, saygı, sevgi, adam, insan…

Akgül - Lütfen darbeyi devrime çevirerek bu konu üstünden de nemalanmayınız…

Bulunmaz – Ozan, Ozan'ım, Ozan'cığım, Akgül, Akgül'üm, Akgül'cüğüm; sen hâlâ kendini içerisini boşaltmak için savaşım verdiğin OYUN dergisinin editörü sanıyorsun. Uyan artık! Kendine gel!! Sadece Üsküdar'da değil; her yerde sabah oldu!!! Canım kardeşim, seni o göreve ben getirdim ve yine ben aldım. "Hak verilmez, alınır!" O görevi, bileğinin hakkıyla sen almadın. Ben verdim. Ben verdiğim için de, ben aldım! Bu kadar basit; bu kadar yalın; bu kadar anlaşılır. Sen, ilk önce hiçbir yere yaslanmadan, özgür istencinle iş yapma aşamasına gel, ondan sonra belki bana talimatlar verme şansına sahip olabilirsin. O da belki! Bir sosyalist, asla ve asla bir küçük burjuvadan buyruk almaz. Hele senin gibi bir çömezden kesinlikle ve asla almaz!...

Akgül - Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının “12 Eylül özel sayısı” olmasına birlikte karar verdik.

Bulunmaz – Birlikte karar verdik ve ben hemen "12 Eylül Faşizmi ve tiyatro" başlığıyla bir yazı yazıp size ("cesaret ve cehalet sahibi ikili") teslim ettim; siz de hemen hemen tüm yazılarıma yaptığınız gibi, bu yazıma da ambargo koyup sansürlediniz. Benim yazımın dışında, hiçbir yazının başlığında, hattâ içeriğinde ciddi anlamda "12 Eylül Faşizmi"ne değinilmemesine ve kapağında da "12 Eylül Özel Sayısı" yazmamasına karşın, nasıl oluyor da tek ayak üzerinde böyle desteksiz bir yalan söyleyip, ısrarla ve inatla "12 Eylül Özel Sayısı" sayıklamasında bulunabiliyorsunuz? Utanmıyor musunuz? Utanma Eşiğini aştınız mı? Yoksa sizin de kılavuzunuz Mustafa Şükrü Demirkanlı mı? Eğer öyleyse, aman burnunuza dikkat edin!!!

Akgül - Hattâ kapaktaki gergedan fikrini Toprak Karaoğlu önerdi ve bu konuda mutabık kaldık.

Bulunmaz – Gergedan fikrinde mutabık kalmak, bu derginin o sayısının "12 Eylül Özel Sayısı" olduğu anlamına asla gelmez. Bizim kuyumculukla ilgili şirketimizin amblemi de "kılıç dişli kaplan", yani kedigillerin atası. Bu tür simgelerin, tek başlarına "12 Eylül Faşizmi"yle ne tür bir ilişkisi olabilir ki? O zaman gergedandan çok daha vahşi ve acımasız olan "kılıç dişli kaplan" hayvanını amblem olarak kullandığımıza göre, demek ki "Bulunmaz Kuyumculuk" da "12 Eylül Özel Sayısı" gibi algılanabilir. Ozancığım, senin işin bayağı zor. Hem İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü”nde okuyup, hem de insan zekâsına kuşkuyla bakmamıza neden olan göstergelerin ve metin-altı çabanlarında, insanları kendine güldürüyorsun. Lütfen sakin ol; ondan sonra yazı yazmaya başla.

Akgül - Şimdi de bu derginin neresinde “özel sayı” yazıyor diye sözüm ona “dalga” geçiyorsunuz.

Bulunmaz – Ben dalga geçmiyorum. Dalga geçen biri yada birileri varsa, o da sensin yada "cesaret ve cehalet sahibi ikili" olarak; Toprak Karaoğlu ve sensin!!!

Akgül Gerçekten gülünç duruma düşüyorsunuz…

Bulunmaz – Evet, senin gibi bir kursiyeri editör yapmakla, gerçekten bayağı gülünç duruma düştüm. Daha fazla gülünç duruma düşmek istemediğim için seni, sizi ("cesaret ve cehalet sahibi ikili") görevden aldım. Sizleri ait olduğunuz yere, burjuvazinin tiyatro evrenine postaladım.

Akgül - Şekilci olduğunuzu bu kadar açık etmeyin.

Bulunmaz – Ne kadar açık edeyim? Kaç metre? Kaç kilo? Kaç litre?

Akgül - İçerik ve kapağın 12 Eylül Faşizmini anlattığını iyi biliyorsunuz…

Bulunmaz – Hayır, asla bilmiyorum! Çünkü böyle bir durum yok! Eylül 2009 tarihli 9. sayının kapak konusunun "12 Eylül Özel Sayısı" olduğunu belirten hiçbir gösterge, hiçbir ibare yok. Tamamıyla ve açıkça yalan söylüyorsun.

Akgül - Sadece kelime oyunlarınla “size ait” olan blog sayfanızda olayı geçiştirip başka yönlere çekmek istiyorsunuz…

Bulunmaz – Beni, okurları, tiyatro kamuoyunu, sosyalistleri enayi yerine koymaya çalışıyorsun. Ben, okurlarım, tiyatro kamuoyu, sosyalistler benim yalan söylemeyeceğimi bilirler. En azından derginin kapağına bakarak, bu derginin kapağında "12 Eylül Özel Sayısı" ibaresi olmadığını gördüklerinde, senin yalancı olduğunu tescil etmiş olurlar. Yazık, daha çok gençsin. Yeni girdiğin üniversitedeki bölüm başkanın Yard. Doç.(Doç) Dr. Kerem Karaboğa bile üzülecek senin bu yalancılık durumuna. İstersen okulu bitirine kadar sabret, ondan sonra yalan söylemeye başlarsın. Türkiye tiyatrosunda yalan, yalancı, yalancılık o denli geçer akçe ki, lütfen, piyasaya düştükten sonra yalan söylemeye başla. Henüz çok erken. Yalancılık mertebesine ulaşman için önünde daha çoook uzun yıllar var!! Yazık!!!

Akgül - Yapın, site sizin, para sizin, dergi sizin, Lenin sizin…

Bulunmaz – Sana, tam yalancılık hastalığı teşhisi koymuşken, pat diye bir doğru söyleyip yine beni şaşırtın. Doğru; site benim, para benim, dergi benim, Lenin benim! Koca bir yalanlar potpurisi olan yazında nasıl oldu da doğru bir şey söyleyebildin? Beni şaşırttın ilahi Ozan!!!

Akgül - Dilediğinizce yapın…

Bulunmaz – Senin söylemene gerek yok. Ben, her şeyi dilediğimce yaparım. Yapacağım hiçbir şeyi kapitalistlere danışmam. İçimdeki sosyalist dinamo beni her zaman için doğru yola sevk ediyor.

Akgül - Ama unutmayın, bu dergide bizim dönemimizde hiçbir zaman emek sizin olmadı…

Bulunmaz – Tüm yazılarımı sansürlediğiniz için, emeklerimin hemen hemen hiçbiri okurları aydınlatabilme şansı bulamadı. Yani emeğime ambargo koydunuz; emeğimi sansürlediniz; emeğimi gasp ettiniz!

Senin kıt ve örümcekleşmiş beyninin algılayabileceğine hiç olanak tanımıyorum; ama okurlarıma duyduğum saygı nedeniyle bir açıklamada bulunayım. Para, ölü emektir. Bir de örnek vererek durumu aydınlatayım:

Bir fabrikadaki işçiler, birer canlı emektir. O fabrikadaki iplik, ölü emektir. İpliğin kumaşa dönüşmesi için canlı emeğe gereksinim duyulur. Ölü emek (iplik) ile canlı emek (işçi) birleşince, bir başka ölü emek (kumaş) oluşur. Senin ve Toprak Karaoğlu’un, benim yazılarımı hunharca sansürleyen paşa gönlünüzü tatmin eden para, uzaydan gelmiyor yada bir kalpazan tarafından basılmıyor. Benim, oğlumun ve yanımda çalışan emekçilerin alın teri var o paraların üzerinde. Oğlum Cemal’in neredeyse tüm yaşamını yurtdışında, evinden uzakta çalışmasının alın teri var, benim yaklaşık olarak elli yıllık birikimim, sosyalist emeğim var. Daha burada saymakla bitiremeyeceğim denli yoğun bir “ölü emek” hazinesi var; sizin kendinizi yazar sanan düşler görmenize neden olan sosyalist OYUN dergisinde.

Akgül - Truva Atı sendromu!

Bulunmaz – Evet?!

Akgül - Bizi karşı tarafın ajanı olarak suçluyorsunuz.

Bulunmaz – Yine yalan söylüyorsun! Sizi karşı tarafın ajanı olarak, hem de "ajan" sözcüğünü kullanarak suçladığım bir yazı gösterin, ne isterseniz yapmaya razıyım, hazırım. Ancak sen yada siz, benim sizin hakkınızda herhangi bir yerde "ajan" sözcüğünü kullandığımı kanıtlayamazsan, artık senin ne olduğuna kendin karar ver.

Akgül - Hilmi Bulunmaz sormak isterim size: belgeniz var mı?

Bulunmaz - Var! (Bakınız: OYUN sitesinin sahibi Hilmi Bulunmaz, kendinden o denli emin ve o denli sıfır sansürden yana ki, kendisine sansür koyanlara bile asla sansür koymuyor!)

Akgül - Somut bir kanıt gösterebilir misiniz?

Bulunmaz - Tabii! Toprak Karaoğlu'na sordum:

(kimdenTiyatro Oyun <tiyatroyun@gmail.com>kimetoprak karaoglu
<toprakkrgl@hotmail.com>
tarih28 Ağustos 2009 20:51konuDemirkanlı'nın aşağıya aktardığım iki sözcük için ne düşünüyorsun?gönderengmail.comayrıntıları gizle 28 Ağu
"geçiştirircesine yayımlamış" )

Yanıt: Tam 20 gündür; "Tıııs!"

Akgül - Anımsarım ki benzer söylemlerle suçlandığınızda benim burada kelimelere dökemeyeceğim küfür ve hakaretlerle insanlar veryansın ediyordunuz…

Bulunmaz - Ben, senin yaptığın gibi hiçbir zaman desteksiz yalanlarla tiyatral ve/ya siyasal savaşım vermedim.

Akgül - Bakın, TDK çatısı altına da sığınmıyorum.

Bulunmaz - Türk Dil Kurumu çatısı altına sığınmayıp yalan çatısı altına sığınıyorsun.

Akgül - Sadece soruyorum: Bu imanızın –ima diyorum çünkü açık olarak bile yazmamışsınız– belgesi var mı?

Bulunmaz - Evet, yukarıda belirttiğim gibi var!

Akgül - Siz ki belgesiz konuşmayı sevmeyen birisiniz(!) nasıl olur da böyle bir imada bulunursunuz?

Bulunmaz - Belgesiz ve yalan konuşmayı asla sevmem.

Akgül - Bu suçlamanız çok ciddidir…

Bulunmaz - Sizin yaptıklarınız çok ciddi suçlar olduğu için, ben de çok ciddi suçlamalarda bulunuyorum.

Akgül - Bunun açıklamasını en kısa sürede yapmalısınız, eğer kanıtlamıyorsanız özür dilemelisiniz…

Bulunmaz - Ben, senin gibi gerçekleri gizleyen biri değilim; yanlış yaptığımda hemen, hiç düşünmeden, refleks halinde özür dileyebilecek denli alçakgönüllüyüm. Ancak, burada özür dilememi gerektiren herhangi bir durum söz konusu değil. Sizin gibi düpedüz yalan söyleyen insanları ikna etmek gibi bir aptallığa sahip olduğum için değil, okurlarıma olan saygım nedeniyle sizin gibi dangalaklara yanıt yazıyorum. Derginin "12 Eylül Özel Sayısı"ndan bahsediyorsunuz; böyle bir sayı yok. Yani yalan söylüyorsunuz. Dergide "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" yazısının olduğunu iddia ediyorsunuz; böyle bir yazı yok. Yalancılığı tescil edilmiş birinin, tutup hesap sorması çok komik oluyor. Hattâ çok trajikomik oluyor. Umarım, yeni başladığın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Başkanı, Yardımcı Doçent Kerem Karaboğa kardeşimiz, senin bu ahlaksızlığının metin-altını çözümlemeyi becerebilir. Bu Yardımcı Doçent de senin ruhsuzluk hallerini çözemezsen, sanırım sana ancak Allah yardımcı olur!!!

Akgül - Tiyatro Oyun derginin son dört sayısını elinize alıp bakmanızı öneririm.Bulunmaz - Sürekli olarak bakmaya başladım.Akgül - Bu sayılarda siz var mısınız?

Bulunmaz - Yokum. Çünkü yazılarımı sansürleyip beni yasakladınız.

Akgül - Yanlış anlamayın, varsınız, ön iç kapak blogspot tanıtımında.

Bulunmaz - Eee!

Akgül - Bunu söylüyorum ki “şekilci” olarak bakarsanız dediğimi anlayamazsınız.

Bulunmaz - Anlat anlat heyecanlı olsun!

Akgül - Kendinizi göremediğiniz değil mi son dört sayıda? (Hakaret içeren yazılarınızdan bahsediyorum!)

Bulunmaz - Bir Truva Atı gibi davranan insanların, benim gibi bir sosyalist sanatçıyı engellemek için bayağı ter döktüklerini ölünceye dek unutmayacağım.

Akgül - Neden mi?

Bulunmaz - Neden?

Akgül - Biz devrim yaptık (silahsız, acısız, parasız) siz ise silahınızla (paranızla) darbe yaptınız.

Bulunmaz - Allah, Allah" Devrim bu kadar ucuz ve kolay mı? Sevsinler seni!

Akgül - Kim devrimci, kim darbeci??

Bulunmaz - Ben devrimciyim, siz darbecisiniz!

Akgül - Son dört sayıya sahip olanlar Hilmi Bulunmaz’ın sesinin (hakaret ve küfür) dergi içinde bulunmadığını göreceklerdir.

Bulunmaz - Sizin gibi karşı devrimcilere dergi teslim etmenin kediye ciğer teslim etmek olduğunu kavrayamadığım için okurlarımdan özür dilerim.

Akgül - Sansürcüyüz o zaman??

Bulunmaz - Hah şunu bileydin!

Akgül - Hayır sansürcü de değiliz.

Bulunmaz - Ne olduğunuza artık karar verin kardeşim. Kararsızlık adamı rezil eder.

Akgül - Çünkü tüm yetkiyi Toprak Karaoğlu’na verdiğinizi deklere ettiniz.

Bulunmaz - Lenin'i sansür etme yetkisini asla vermedim. Çingenelerden özür dileyerek belirtiyorum; "Çingeneye beylik vermişler, önce babasını astırmış!" Benim için, Lenin, dünyadaki birçok insandan çok daha önemli; benim için sosyalizm, dünyadaki tüm ideolojilerden çok daha önemli. Benim için bu denli önemli olan bir insan ve bir ideolojiyi sansürleyen adamları, hemen kapının önüne koyarım. Size de öyle yaptım. Çok mu incindiniz küçük burjuva ruhlu yazar adayları. Bana ve benim savunduğum toplumsal değerlere saldırarak, belki Kerem Karaboğa'ya şirin görünebilirsin, ancak halka hiçbir zaman şirin görünemezsin. Halkın yüreğindeki devrimci mahkeme, sizin gibileri, her zaman için düzeysizliğe ve kalleşliğe mahkum etmesini bilmiştir.

Akgül - Hattâ blog sitenizde yayınladığınız düzeydeki yazıların Toprak’ın yayınlanmayacağını bile bile kabul ettiniz.

Bulunmaz - Binmişsin bir alamete, gidiyorsun kıyamete. Kısır döngüsel bir söylemin ötesine geçebileceğini ne zaman görebileceğim? Çok merak ediyorum!

Akgül - Şimdi soruyorum: Sansürcü kim?

Bulunmaz - Şimdi yanıtlıyorum: Sansürcü sizsiniz" Yani "cesaret ve cehalet sahibi ikili".

Akgül - Darbeci kim?

Bulunmaz - Sizsiniz! Yani "cesaret ve cehalet sahibi ikili".

Akgül - Sayın Bulunmaz, sizle uzun süre söyleştik, sanat üzerine konuştuk…

Bulunmaz - Uzun süre söyleşmemize, sanat üzerine konuşmamıza karşın, size, insanlık namına hiçbir şey öğretemediğim için ne denli üzüldüğümü bilemezsiniz! Dangalaklara hiçbir şey öğretemediğimi görünce, kendimin de ne denli dangalak biri olduğumu öğrenmek beni müthiş rahatsız ediyor.

Akgül - Ama dergi çıkarttığımız günden bu yana sizi daha iyi tanımaya başladım.

Bulunmaz - Ben de!...

Akgül - Emeği önemsediğinizi sanırken, aslında umursamadığınızı, hattâ umursamamakla kalmayıp emek veren kişileri görmezden geldiğinizi gördüm.

Bulunmaz - Ben de sizin gibi genç ve dinamik yazar adaylarının yazar olabileceğini sanıp, yazar sıfatıyla onurlandırıp hem kitabını bastırdım ve hem de dergide sorumluluk verdim. Ancak birlikte "yolculuk" yapmaya başladığımızda, ne denli yazarlık ahlakından uzak olduğunuzu ve ne denli yalancı olduğunuzu kavradım.

Akgül - İnanınki sosyalist olmadığını söyleyen bir kişiye bunları söylemezdim. Ama siz bence kendi “sosyalizminizi” yaratmışsınız. Benimleysen dostumsun, benle değilsen düşmanımsın. Ben hiçbir zaman bir taraf olmadım. Taraflaşmayı marjinalleşmek uğruna giyilen bir kıyafet olarak görüyorum. Marjinalleşme, toplum içinde tanınma istediğidir. Bunu yapanlar insanları kullanıp, emeği çöpe atanlardır.08.09.09 günü Tiyatro Oyun dergisine el koydunuz. Devrim, size ağır geldi ve sermaye silahınızı kullanarak darbe yaptınız.Umarım bu “polemiğin” son yazısı olur. Yaptığınız suçlamanın en kısa zamanda açıklamasını yapmanızı ve herkesle paylaşmanızı umuyorum. Lütfen yazmış olduğum metinden cımbızla cümleler seçmeyiniz. Bütününü dikkate alınız.

Bulunmaz - Anlat anlat heyecanlı olsun!

Akgül - Not: Lütfen yazının bütününü dikkate alınız!!

Bulunmaz - Sen nasıl istersen öyle yaparım. Yeter ki sen iste! Sana jelibon da alayım mı?

Akgül - Bir konu hakkında suçlama yapacaksanız lütfen kelime oyunları kullanmayınız.

Bulunmaz - Bir de nasıl soluk alacağımın talimatını da verirsen sevinirim yazar müsvettesi.

Akgül - Açıkça yazınız…

Bulunmaz - Her zaman için açıkça yazdığım gibi, sizin yalancı olduğunuzu da açıkça yazmayı yeğledim.

Akgül - Eğer size yazılmış bu mektuba cevap vermeyecekseniz de gerekçesini kamuoyuyla paylaşınız.

Bulunmaz - Emredersin komutanım!

Akgül - Saygılarımla / Ozan Akgül

Bulunmaz - Kibarlığını sevsinler!

***

Ayrıca bakınız:
OYUN dergisinin "DIŞINDAKİLER"
AŞAĞIDAKİ "YAZI" YANITLANACAK! (Hilmi Bulunmaz)
12 EYLÜL FAŞİZMİ DE SANSÜRLEMİŞTİ!
Tiyatral iktidara karşı koyabilme gücümüzü aldığımız Lenin, "sosyalist devrimi olgunlaştırma görevi"ni anımsatarak çok önemli bir uyarıda bulunuyor!
Hilmi Bulunmaz’a açık mektuptur
Sayın Bulunmaz,
Leman Panya Koç ile garip bir "tartışma"!
Hilmi Bulunmaz’a açık mektuptur
Sosyalist OYUN dergisini, LENİN’in sözlerinden arındırma faaliyetleri yürütmüş Ozan Akgül/Toprak Karaoğlu ikilisinin çuvala sığmayan yalan mızrakları!
"Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" anlayışındaki sosyalist sanatçı H. Hilmi Bulunmaz'ın sahibi olduğu OYUN dergisi, LENİN'siz sayısını satışa sunmadı
Sosyalist OYUN dergisinin içinde LENİN de var!