(DESTEKSİZ YALANLARA KANITLI YANITLAR!)
Hilmi Bulunmaz
15 Eylül 2009
Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz tarafından OYUN dergisi yönetimine atanabilmiş, bu derginin eski genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu ile işbu derginin eski editörü Ozan Akgül, "Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısına DARBE!" aldatıcı başlığı attıkları bir yazıyla "Kamuoyuna Duyuru" yaptı!... "Sosyalist devrimi olgunlaştırma görevi" ile tiyatro yapmak niyetinde olan biri olarak "sosyalist pasifizm"e ödün vermeme kararıma karşın ağzını kırpmadan yalan söyleyebilen Akgül / Karaoğlu ikilisine dergimi teslim ettiğim için ne kadar üzgün olduğumu bilemezsiniz. Akgül / Karaoğlu ikilisinin çarpıtmacı bir mantıkla kaleme aldıkları bu aldatıcı başlıklı yazı gerçekleri aydınlatmak için değil, aksine gerçeklerin üzerini sımsıkı örtebilmek için kapkara şalla kurgulanmış...
Biz, gerçeğin üzerini siyah bir şalla örtmek niyetinde olmadığımız için, lâfı fazla uzatmayıp, vıdı vıdı yapmayarak, en kestirme yoldan Akgül / Karaoğlu ikilisinin ayakları yere değmeyen iddialarını değerlendirelim.
***
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Hüseyin Hilmi Bulunmaz, 'sahibi' olduğu Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısının (9.sayı) dağıtımına izin vermemiştir/yasaklamıştır/engellemiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Sosyalist kimlikli bir dergi kurmama karşın, bu derginin alameti farikası olan LENİN'i sansürleyebilecek denli "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye, böyle bir dergiyi teslim ettiğim için, okurlarımdan ve tiyatro kamuoyundan bağışlanmamı istemiyor, bu dangalaklığım nedeniyle, hiç kimseden özür dilemiyorum. Malumunuz, özür dilemek, bir yerde ve bir biçimde, bağışlanmayı arzu etmek anlamını da içerir. Böyle bir hata yaptığım, yani sosyalist kimlikli bir dergiyi sosyalist olmayan "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye emanet ettiğim, yani kedinin ağzına ciğer teslim ettiğim için kendimi asla bağışlamıyorum ve hiçbir zaman bağışlamayacağım!
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bulunmaz, Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısında Lenin fotoğrafının bulunmadığını, içinde Lenin fotoğrafı olmayan bir dergiyi yayınlamayacağını gerekçe olarak göstermiş ve bu sebepten dolayı dergimizin dağıtımını durdurmuştur. Oysaki 8. sayımızda da Lenin’in fotoğrafı olmamasına rağmen, Bulunmaz, içinde Lenin fotoğrafı olmayan o sayının yayınlanmasına 'izin' vermiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Ne yazık ki, OYUN dergisinin 8. sayısını da okumadım. Hattâ derginin bu sayısının da kapağını açıp, alıcı gözle şöyle bir bakmak bile gelmedi içimden. İçerik olarak anti-Leninist, anti-sosyalist bir çizgiye savrulmaya başlayan dergi, giderek ilgimi çekmemeye başlamıştı. Hem Avrupa (Almanya, Avusturya, Liechtenstein, İsviçre) gezisine çıkmam nedeniyle ve hem de yukarıda belirttiğim gibi, alıcı gözle bakmadığım " gereksiz bir şey" olmaya doğru şimşek hızıyla savrulmaya başlayan derginin 8. sayısındaki "LENİN'sizlik" durumunu ayrımsayamadım. Ta ki, Akgül/Karaoğlu ikilisinin beni uyardığı 7 Eylül 2009 gününe dek. Sadece 9. sayının değil, 8. sayının da "LENİN'siz" olmasını ayrımsayamadığım için kimseden, ama hiç kimseden özür dilemiyorum. Çünkü, "özür dilemek", yukarıda da değindiğim gibi, bir yerde kendini bağışlatma isteğinden kaynaklanır. Derginin "LENİN'siz" yayınlanmaya başlamasını ayrımsayamadığım için, tüm dünya beni bağışlasa bile, ben kendimi asla bağışlamam. Tabiri caizse, eşeklik ettiğimi belirtmeliyim.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bizim için bir başka ilginç nokta ise şudur: Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının içeriği Bulunmaz'a e-posta olarak dergi çıkmadan bir hafta önce gönderilmiştir. Orada da bu yasaklanma gerekçesi olan Lenin fotoğrafı yer almamıştır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Yineliyorum: 8. ve 9. sayılara bakmak gelmedi içimden. Bakmadım, bakamadım. Hattâ doğru dürüst göz bile gezdirmedim, gezdiremedim. Eşeklik ettiğimi bir kez daha yineliyorum. Kendimi bağışlamaya niyetim olmadığı için, asla özür dilemiyorum.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Ve yukarıda da belirtildiği gibi 'sahibi' tarafından yayınlanmasında bir sakınca görülmeyen 'Oyun İçinde Oyun' başlığıyla çıkan 8. sayımızda da Lenin fotoğrafı yoktu."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
8. sayıya da bakmayarak, eşeklik ettim. (Akgül/Karaoğlu ikilisi, bozuk plak gibi aynı tema üzerinde durunca, ben de aynı tema üzerinde durmak zorunda kalıyorum. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili"nin oluşturdukları kakafonik koroya katılmak zorunda kaldığım için okurlardan özür diliyorum!)
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Lenin fotoğrafı yerine Madımak Katliamının fotoğraflarını yayınlamayı tercih ettiğimizi söylememize rağmen Bulunmaz bu açıklamayı yeterli bulmamıştır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Tam bir "pantolon uymadı, gömlek verelim" anlayışı! Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", bana, ilk olarak "yerim dar" gerekçesini dile getirdiler. (64 sayfalık dergide, sadece Toprak Karaoğlu'nun tam 39 sayfalık yazısı var! Oysa bütün dünyanın gidişatını değiştirmiş olan Lenin'e, sadece ve sadece bir sayfalık yer bulunamıyordu!!!) Ben de, "başka" bir yazı çıkarılıp, Lenin'in fotoğrafı ile OYUN dergisinin hemen hemen tüm sayılarında bulunan Lenin'in şu sözlerinin dergiye mutlaka konulması gerektiğini belirttim:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
Hiçbir yazıyı çıkaramayacaklarını söylediklerinde, sadece Toprak Karaoğlu tarafından kaleme alınan tam 39 sayfalık "yazıları" dilime dolamayıp, benim yazdığım ve 8. sayıda da yayınlanan, tamamı yüz dizeyi aşkın "içimizdeki ateş sivas" şiirimden alınan on üç dizelik bölüm ve bu şiirle birlikte yayınlanan "Madımak Katliamının fotoğraflarını"n yerine Lenin’in fotoğrafı ve bu fotoğrafla özdeşleşmiş yukarıdaki Lenin'e ait sözlerin konulmasının daha doğru olabileceğini belirtim. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", "yerim dar" dolmasını yutmadığımı görüp beni ikna edemeyeceklerini anlayınca, "yenim dar" gerekçesini gündeme getirdiler; yani kaçacak başka bir yer kalmayınca, "bizim tercihimiz Lenin'i dergiye koymamak" mealinde, ağızlarından ıslanmamış bir bakla çıkardılar, yani "kapitalizme teslimiyet türküsü söyleyen koro"ya katıldıklarını belli ettiler. Ben de, "yenim dar" gerekçesini ifade eden bu kuru bakla karşısında defalarca dile getirdiğim bir görüşü, tekrar dile getirdim; "Ben, Lenin için, Lenin’in temsil ettiği değerler için dergi yayınlıyorum!" Lenin konusunu asla ve asla tartışma konusu yapmayacağımı net ve kesin bir dille anlattım; önce "yerim dar" ve hemen ardından "yenim dar" diyen "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Fotoğraflardan putlar yaratmak yerine, putlaşmış inançlarla hareket edenleri sorgulamak bizler için her zaman daha önemli olacaktır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
O fotoğraf, herhangi birinin fotoğrafı değil. O fotoğraf, Marksizm’in hayatiyet bulması, yani emekçilerin iktidara gelmesi için hayatını mücadeleye yatırmış Lenin’in fotoğrafı. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili"nin aldatıcı sözlerle iddia ettikleri gibi, Lenin'in fotoğrafından putlar yaratılmaz; o fotoğrafla putlar kırılır. Hiçbir kıymeti harbiye içermeyen, hamasetten bir milim öteye gidemeyen, slogan tadında sözler eden Akgül/Karaoğlu ikilisi, belki bu slogansı soluklarıyla günlük hayatlarını kotarabilirler; ancak ve asla bir dergi yayınlayamazlar. Bunlara böyle bir olanak tanıdığım için kendimi hatalı buluyor, bağışlamıyorum!
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bulunmaz'a, 'bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz,' dedik. Bulunmaz: 'benim için emek değil Lenin önemlidir,' sözüyle, harcamış olduğumuz emeğe ve zamana saygı göstermeyip –dergimizin matbaa masraflarını karşılayan– parasal gücüyle yayınımızı durdurmayı/yasaklamayı kendinde bir hak bilmiştir. Günümüz şartlarında sermaye sahiplerinin bu tutumu sergilemesi çok doğaldır. Sosyalist olduğunu iddia eden Hüseyin Hilmi Bulunmaz; sosyalizmin karşıtlığı olan sermaye bilinciyle/içgüdüsüyle de hareket edebilir. Sermayeyi emek değerinin üstünde gören bir 'sosyalistin' bunları yapmaya hakkı olabilir. Fakat, Hüseyin Hilmi Bulunmaz derginin yayın politikasına karışmayacağını ve bu anlamda dergideki tüm yetkinin genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu’nun inisiyatifinde olduğunu video kayıtlarında kamuoyuna deklere etmiştir. Bulunmaz, vermiş olduğu bu söze rağmen tutumunu değiştirmiştir. Parasal üstünlüğünü kullanarak derginin yayın politikasına müdahale etmiş ve Lenin fotoğrafını emeğe tercih ederek, derginin dağıtımına izin vermemiş/yasaklamış/engellemiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
İkili, "bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz," sözlerini tam üç kez yinelediler ve ben de, tam üç kez "Ne yapabilirim?" diye sordum. İkili, gündeme getirdikleri ve sayıklamanın ötesine geçirmek istemedikleri bu "sorun" için "Ne yapabilirim?" diye bir soru sorduğumda, yani soruna çözüm getirmeye çalıştığımda, bu sorun ve bu soruna bağlı olarak sorulmuş olan bu soruya bir yanıt üreteceklerine, emeğin iktidarını sağlayan önderimiz Lenin'i sansürlediklerini perdelemek için sürekli olarak sayıklamalarını sürdürdüler; yani topu taca attılar; yani yanıt vermediler, veremediler.
Oysa, sosyalistlerin bildikleri önemli olgulardan biri de şudur; sosyalist bilinç edinmemiş emek, kapitalizmi yeniden inşa eder. Sen yada siz, Lenin’i, yani emeğin iktidarı için ömrünü mücadeleye yatırmış kişiyi sansürleyeceksiniz; ben de sizin paşa gönlünüz öyle istedi ve on beş günlük emeğiniz öyle gerektirdi diye, Lenin’i sansürlemenize izin vereceğim. Yok öyle yağma! Yok öyle teslimiyetçi ruh bozukluğu! Böyle bir yağmaya göz yumar, böyle bir teslimiyetçi ruh bozukluğuna razı olursam, bana vicdanım hesap sormasa bile, okurlarım hesap sorar. Bugün sormazlarsa yarın sorarlar. Okurlarım, bugün yada yarın hesap sormazlarsa, en büyük yargıç olan tarih hesap sorar. Evet, yineliyorum; "Benim için Lenin’siz, yani emeğin iktidarını sağlayan adamsız emeğin hiçbir değeri yok!" Lenin’i kendisine örnek/önder almışlardan biri, yani ben, yani Hilmi Bulunmaz, "sosyalizme karşıt" biri olarak lanse edilmek isteniyor. Tam bir demagoji, tam bir mugalata, tam bir çarpıtma, tam bir dezenformasyon, tam bir "hinoğlu hin"lik. Burada aklıma Coşkun Büktel'in bir sözü geliyor: "Koynumda solucan beslemişim!" Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", o denli küçük bir dünyada yaşıyorlar ki, bunları herhangi bir benzetmeyle ele alırken, dilimize yerleşmiş olan "koynumda yılan beslemişim" sözünü bile kullanamıyorum. Ben, sadece sanat için yaşayan biri değilim. Benim için, politika (da) çok önemli bir etkinlik alanı. Ben, "Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" diyen biriyim. Ben, Lenin’i, asla ve asla burjuva ve/ya küçük-burjuva ruhlu "yazar" esnafına teslim etmedim. Lenin'siz sosyalistlik yapmak, yumurtasız omlet yapmaya benzer! Ben, asla ve asla, Lenin’i sansürleyenlere güvenmedim. Ben, asla ve asla, Lenin’e düşmanca duygularla yaklaşan sinsilere ödün vermedim. Lenin’e yapılan en küçük bir saldırı, sosyalizme yapılmıştır. Sanatsal savaşımımı bu ideolojiye yaslamamın güvencesiyle konuşuyorum. Sanatsal etkinliklerimi sosyalist ideolojiye yaslarken, Cemal Bulunmaz'ın çevirmiş olduğu Lenin'nin şu sözlerini ne denli önemsediğimi, beni tanıyan herkes bilir:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ın bu keyfi tutumunun, Lenin fotoğrafı yok mazeretinin manidar olduğunu düşündüğümüz için, Tiyatro Oyun dergisinin içeriğini kamuoyuyla paylaşmayı bir borç biliriz.
İçerik:
12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren.
Maskeleriyle yaşayan ve gerçek yüzlerini saklayan ikiyüzlü insanlar.
Ölümsüzlük adına, tanınmak adına her yolu mübah sayan insanlar.
Fethullah Gülen yapılanması hakkında mizahi olarak kaleme alınmış bir yazı."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", cin olmadan adam çarpmaya kalkıyorlar. Bu acemi ikiliden çok daha ustalarla yıllarca mücadele ettim. Emeğin en yüce değer olduğunu dayatan Lenin'in gölgesinden bile korkan bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", tiyatro alanında daha yeni emeklemeye başladıkları bir süreçte, işin en kolayına kaçıp yalana başvuruyorlar. "İÇİNDEKİLER" sözcüğünün suyu çıkmış gibi, "İçerik" sözcüğüne sarılıyorlar. Kanatsız, kuyruksuz, gagasız kuşa döndürülen OYUN dergisinin, "12 Eylül Özel Sayısı" ibaresinden yoksun ve LENİN'siz sayısının "İÇİNDEKİLER"i de belirtelim:
Sunuş / Toprak Karaoğlu
İnceleme / Gergedanlar - Eugene Ionesco / Toprak Karaoğlu
Arka Bahçedeki Gizler / Ozan Akgül
Kısa Oyun / Yolculuk / H. Alp Tahmaz
Bitmeyen Tiyatro 4 / D. Osman Sertkaya (Toprak Karaoğlu)
Tutunamayan(lar) / Ozan Akgül
Oyun Tanıtım / İstanbul Efendisi / Kâzım Şimşek
Toprak Mayıs Gülleri Kokuyordu / Leman Koç
Deneysel Tiyatro 3 / Toprak Karaoğlu
Muson Yağmurları / Ozan Akgül
İnceleme / Açık Kapı - Peter Brook / Noğman Selbi
Yukarıya aktardığımız "İÇİNDEKİLER"de, bu ikilinin iddia ettiği gibi "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" diye bir yazı başlığı var mı?
Hayır, yok!
Peki, bin bir emekle kaleme aldığıb ve bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili" tarafından sansürlenerek yayınlanmayan yazımın adı ne? Sıkı durun: "12 Eylül Faşizmi ve tiyatro"
Bu yazım şu sözlerle başlıyor:
"İnsan, toplumu dönüştürmek için çeşitli etkinliklerde bulunur. Bu etkinliklerden biri de sanattır. Tiyatro, bir sanat dalı olması nedeniyle, toplumu dönüştürme gücüne sahiptir.
Tiyatro, bir sanat dalı olduğu için, tüm diğer üst-yapı kurumları gibi, ekonomik yapıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Bir ülkede kapitalistler iktidardaysa, o ülkenin egemen sanatına bağımlı olarak, tiyatro da kapitalizme hizmet eder, kapitalizme hizmet etmek zorundadır. Kapitalizme hizmet etmemek için, ilk önce, sosyalist bilince sahip olmak gerekir. Sadece sosyalist bilince sahip olmak yeterli değildir. Kapitalizme hizmet etmemek için, aynı zamanda müthiş bir anti-kapitalist mücadele azmi taşımak gerekir. Yani işi, mücadeleyi, düşünce boyutunda bırakmayıp, duygusal boyuta da taşımak gerekir. Hattâ biraz daha ileri gidelim; beş duyumuzu, gün yirmi dört saat, sosyalizm için ayakta tutmamız gerekir. Sosyalist bilinç ve buna bağlı olarak anti-kapitalist mücadele azmi taşıyan kişi, kuruluş ve kurumlar, estetik bilince de sahip olmalılar. Estetik bilince sahip olabilmek içinse, sosyalist bilinç ve anti-kapitalist azmin yanı sıra, devrimci duyguya dönüşen refleksler, kristalize edilmiş bir damıtılmışlık, toplumsal duyarlılık gerekir. Tüm bu gereklilikleri hayatın içine yedirebilenler, belki sanatçı olabilirler. Dikkatinizi çekerim; belki! Estetik bilinçten yoksun olanlar, ne denli iyi niyet taşısalar da, sanatsal anlamda kapitalizme karşı çıkamazlar. İyi niyet, politik anlamda savaşıma katılmaya yetebilir; ancak, sanatsal anlamda iyi niyetli olmak, henüz işin başında olmak anlamına gelir."
"12 Eylül Özel Sayısı" çıkarmak isteyen tiyatro dergisi yöneticilerinin başvurmak zorunda kaldıkları insanların başında gelen Hilmi Bulunmaz'ın (Bakınız: Yeni Tiyatro dergisi, "12 Eylül Özel Sayısı"), yani benim kaleme aldığım "12 Eylül Faşizmi ve tiyatro" başlıklı yazım şu sözlerle noktalanıyor:
"Özetle, bir tiyatrocu, genelde faşizme, özelde 12 Mart ve/ya 12 Eylül Faşizmi’ne karşı çıkabilmek için, öncelikle Kültür Bakanlığı çanağına karşı çıkmalı. Bir gözü Kültür Bakanlığı çanağında, diğer gözü halkın verdiği sosyalizm mücadelesinde olanlar, kör olmasalar da şaşı olurlar. Dikkat küçük burjuva var! Dikkat köpek var!"
Peki, ben, Kültür Bakanlığı çanağı söylemini geliştirirken, tiyatral kuramımı kime ve hangi dünya görüşüne yaslıyorum?
Lenin'e ve sosyalizme yaslıyorum!
Peki, Lenin sanatçılarla ilgili olarak ne diyor?
Yinelemekte yarar var:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
diyor!
Bu sözleri ve bu sözlerin bulunduğu Lenin fotoğrafını kimler sansürlüyor?
Yayınladıkları dergide "12 Eylül Özel Sayısı" ibaresi bulunmamasına karşın, varmış gibi gösterip yalan söyleyen Akgül/Karaoğlu ikilisi sansürlüyor!
Niçin?
"Leman Panya Koç ile garip bir 'tartışma'!" yazımdan bir paragraf ödünç almakta yarar var:
"Lenin'in yukarıdaki sözlerinden rahatsız olduklarını belli eden bu ikili, demek ki 'Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda,' yaşamaktan hoşnutlar; demek ki, 'sanatçı pazara göre yapıt üretir,' mantığını içselleştirmişler; demek ki bunların 'müşterilere ihtiyacı vardır.'; demek ki 'Bizim devrimimiz,' onlara bir anlam ifade etmiyor; demek ki 'sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı.'ğı için Lenin'den asla haz etmiyorlar!"
Hilmi Bulunmaz
15 Eylül 2009
Bulunmaz Tiyatro - İstanbul Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz tarafından OYUN dergisi yönetimine atanabilmiş, bu derginin eski genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu ile işbu derginin eski editörü Ozan Akgül, "Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısına DARBE!" aldatıcı başlığı attıkları bir yazıyla "Kamuoyuna Duyuru" yaptı!... "Sosyalist devrimi olgunlaştırma görevi" ile tiyatro yapmak niyetinde olan biri olarak "sosyalist pasifizm"e ödün vermeme kararıma karşın ağzını kırpmadan yalan söyleyebilen Akgül / Karaoğlu ikilisine dergimi teslim ettiğim için ne kadar üzgün olduğumu bilemezsiniz. Akgül / Karaoğlu ikilisinin çarpıtmacı bir mantıkla kaleme aldıkları bu aldatıcı başlıklı yazı gerçekleri aydınlatmak için değil, aksine gerçeklerin üzerini sımsıkı örtebilmek için kapkara şalla kurgulanmış...
Biz, gerçeğin üzerini siyah bir şalla örtmek niyetinde olmadığımız için, lâfı fazla uzatmayıp, vıdı vıdı yapmayarak, en kestirme yoldan Akgül / Karaoğlu ikilisinin ayakları yere değmeyen iddialarını değerlendirelim.
***
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Hüseyin Hilmi Bulunmaz, 'sahibi' olduğu Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısının (9.sayı) dağıtımına izin vermemiştir/yasaklamıştır/engellemiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Sosyalist kimlikli bir dergi kurmama karşın, bu derginin alameti farikası olan LENİN'i sansürleyebilecek denli "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye, böyle bir dergiyi teslim ettiğim için, okurlarımdan ve tiyatro kamuoyundan bağışlanmamı istemiyor, bu dangalaklığım nedeniyle, hiç kimseden özür dilemiyorum. Malumunuz, özür dilemek, bir yerde ve bir biçimde, bağışlanmayı arzu etmek anlamını da içerir. Böyle bir hata yaptığım, yani sosyalist kimlikli bir dergiyi sosyalist olmayan "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye emanet ettiğim, yani kedinin ağzına ciğer teslim ettiğim için kendimi asla bağışlamıyorum ve hiçbir zaman bağışlamayacağım!
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bulunmaz, Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısında Lenin fotoğrafının bulunmadığını, içinde Lenin fotoğrafı olmayan bir dergiyi yayınlamayacağını gerekçe olarak göstermiş ve bu sebepten dolayı dergimizin dağıtımını durdurmuştur. Oysaki 8. sayımızda da Lenin’in fotoğrafı olmamasına rağmen, Bulunmaz, içinde Lenin fotoğrafı olmayan o sayının yayınlanmasına 'izin' vermiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Ne yazık ki, OYUN dergisinin 8. sayısını da okumadım. Hattâ derginin bu sayısının da kapağını açıp, alıcı gözle şöyle bir bakmak bile gelmedi içimden. İçerik olarak anti-Leninist, anti-sosyalist bir çizgiye savrulmaya başlayan dergi, giderek ilgimi çekmemeye başlamıştı. Hem Avrupa (Almanya, Avusturya, Liechtenstein, İsviçre) gezisine çıkmam nedeniyle ve hem de yukarıda belirttiğim gibi, alıcı gözle bakmadığım " gereksiz bir şey" olmaya doğru şimşek hızıyla savrulmaya başlayan derginin 8. sayısındaki "LENİN'sizlik" durumunu ayrımsayamadım. Ta ki, Akgül/Karaoğlu ikilisinin beni uyardığı 7 Eylül 2009 gününe dek. Sadece 9. sayının değil, 8. sayının da "LENİN'siz" olmasını ayrımsayamadığım için kimseden, ama hiç kimseden özür dilemiyorum. Çünkü, "özür dilemek", yukarıda da değindiğim gibi, bir yerde kendini bağışlatma isteğinden kaynaklanır. Derginin "LENİN'siz" yayınlanmaya başlamasını ayrımsayamadığım için, tüm dünya beni bağışlasa bile, ben kendimi asla bağışlamam. Tabiri caizse, eşeklik ettiğimi belirtmeliyim.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bizim için bir başka ilginç nokta ise şudur: Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının içeriği Bulunmaz'a e-posta olarak dergi çıkmadan bir hafta önce gönderilmiştir. Orada da bu yasaklanma gerekçesi olan Lenin fotoğrafı yer almamıştır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Yineliyorum: 8. ve 9. sayılara bakmak gelmedi içimden. Bakmadım, bakamadım. Hattâ doğru dürüst göz bile gezdirmedim, gezdiremedim. Eşeklik ettiğimi bir kez daha yineliyorum. Kendimi bağışlamaya niyetim olmadığı için, asla özür dilemiyorum.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Ve yukarıda da belirtildiği gibi 'sahibi' tarafından yayınlanmasında bir sakınca görülmeyen 'Oyun İçinde Oyun' başlığıyla çıkan 8. sayımızda da Lenin fotoğrafı yoktu."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
8. sayıya da bakmayarak, eşeklik ettim. (Akgül/Karaoğlu ikilisi, bozuk plak gibi aynı tema üzerinde durunca, ben de aynı tema üzerinde durmak zorunda kalıyorum. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili"nin oluşturdukları kakafonik koroya katılmak zorunda kaldığım için okurlardan özür diliyorum!)
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Lenin fotoğrafı yerine Madımak Katliamının fotoğraflarını yayınlamayı tercih ettiğimizi söylememize rağmen Bulunmaz bu açıklamayı yeterli bulmamıştır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Tam bir "pantolon uymadı, gömlek verelim" anlayışı! Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", bana, ilk olarak "yerim dar" gerekçesini dile getirdiler. (64 sayfalık dergide, sadece Toprak Karaoğlu'nun tam 39 sayfalık yazısı var! Oysa bütün dünyanın gidişatını değiştirmiş olan Lenin'e, sadece ve sadece bir sayfalık yer bulunamıyordu!!!) Ben de, "başka" bir yazı çıkarılıp, Lenin'in fotoğrafı ile OYUN dergisinin hemen hemen tüm sayılarında bulunan Lenin'in şu sözlerinin dergiye mutlaka konulması gerektiğini belirttim:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
Hiçbir yazıyı çıkaramayacaklarını söylediklerinde, sadece Toprak Karaoğlu tarafından kaleme alınan tam 39 sayfalık "yazıları" dilime dolamayıp, benim yazdığım ve 8. sayıda da yayınlanan, tamamı yüz dizeyi aşkın "içimizdeki ateş sivas" şiirimden alınan on üç dizelik bölüm ve bu şiirle birlikte yayınlanan "Madımak Katliamının fotoğraflarını"n yerine Lenin’in fotoğrafı ve bu fotoğrafla özdeşleşmiş yukarıdaki Lenin'e ait sözlerin konulmasının daha doğru olabileceğini belirtim. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", "yerim dar" dolmasını yutmadığımı görüp beni ikna edemeyeceklerini anlayınca, "yenim dar" gerekçesini gündeme getirdiler; yani kaçacak başka bir yer kalmayınca, "bizim tercihimiz Lenin'i dergiye koymamak" mealinde, ağızlarından ıslanmamış bir bakla çıkardılar, yani "kapitalizme teslimiyet türküsü söyleyen koro"ya katıldıklarını belli ettiler. Ben de, "yenim dar" gerekçesini ifade eden bu kuru bakla karşısında defalarca dile getirdiğim bir görüşü, tekrar dile getirdim; "Ben, Lenin için, Lenin’in temsil ettiği değerler için dergi yayınlıyorum!" Lenin konusunu asla ve asla tartışma konusu yapmayacağımı net ve kesin bir dille anlattım; önce "yerim dar" ve hemen ardından "yenim dar" diyen "cesaret ve cehalet sahibi ikili"ye.
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Fotoğraflardan putlar yaratmak yerine, putlaşmış inançlarla hareket edenleri sorgulamak bizler için her zaman daha önemli olacaktır."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
O fotoğraf, herhangi birinin fotoğrafı değil. O fotoğraf, Marksizm’in hayatiyet bulması, yani emekçilerin iktidara gelmesi için hayatını mücadeleye yatırmış Lenin’in fotoğrafı. Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili"nin aldatıcı sözlerle iddia ettikleri gibi, Lenin'in fotoğrafından putlar yaratılmaz; o fotoğrafla putlar kırılır. Hiçbir kıymeti harbiye içermeyen, hamasetten bir milim öteye gidemeyen, slogan tadında sözler eden Akgül/Karaoğlu ikilisi, belki bu slogansı soluklarıyla günlük hayatlarını kotarabilirler; ancak ve asla bir dergi yayınlayamazlar. Bunlara böyle bir olanak tanıdığım için kendimi hatalı buluyor, bağışlamıyorum!
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Bulunmaz'a, 'bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz,' dedik. Bulunmaz: 'benim için emek değil Lenin önemlidir,' sözüyle, harcamış olduğumuz emeğe ve zamana saygı göstermeyip –dergimizin matbaa masraflarını karşılayan– parasal gücüyle yayınımızı durdurmayı/yasaklamayı kendinde bir hak bilmiştir. Günümüz şartlarında sermaye sahiplerinin bu tutumu sergilemesi çok doğaldır. Sosyalist olduğunu iddia eden Hüseyin Hilmi Bulunmaz; sosyalizmin karşıtlığı olan sermaye bilinciyle/içgüdüsüyle de hareket edebilir. Sermayeyi emek değerinin üstünde gören bir 'sosyalistin' bunları yapmaya hakkı olabilir. Fakat, Hüseyin Hilmi Bulunmaz derginin yayın politikasına karışmayacağını ve bu anlamda dergideki tüm yetkinin genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu’nun inisiyatifinde olduğunu video kayıtlarında kamuoyuna deklere etmiştir. Bulunmaz, vermiş olduğu bu söze rağmen tutumunu değiştirmiştir. Parasal üstünlüğünü kullanarak derginin yayın politikasına müdahale etmiş ve Lenin fotoğrafını emeğe tercih ederek, derginin dağıtımına izin vermemiş/yasaklamış/engellemiştir."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
İkili, "bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz," sözlerini tam üç kez yinelediler ve ben de, tam üç kez "Ne yapabilirim?" diye sordum. İkili, gündeme getirdikleri ve sayıklamanın ötesine geçirmek istemedikleri bu "sorun" için "Ne yapabilirim?" diye bir soru sorduğumda, yani soruna çözüm getirmeye çalıştığımda, bu sorun ve bu soruna bağlı olarak sorulmuş olan bu soruya bir yanıt üreteceklerine, emeğin iktidarını sağlayan önderimiz Lenin'i sansürlediklerini perdelemek için sürekli olarak sayıklamalarını sürdürdüler; yani topu taca attılar; yani yanıt vermediler, veremediler.
Oysa, sosyalistlerin bildikleri önemli olgulardan biri de şudur; sosyalist bilinç edinmemiş emek, kapitalizmi yeniden inşa eder. Sen yada siz, Lenin’i, yani emeğin iktidarı için ömrünü mücadeleye yatırmış kişiyi sansürleyeceksiniz; ben de sizin paşa gönlünüz öyle istedi ve on beş günlük emeğiniz öyle gerektirdi diye, Lenin’i sansürlemenize izin vereceğim. Yok öyle yağma! Yok öyle teslimiyetçi ruh bozukluğu! Böyle bir yağmaya göz yumar, böyle bir teslimiyetçi ruh bozukluğuna razı olursam, bana vicdanım hesap sormasa bile, okurlarım hesap sorar. Bugün sormazlarsa yarın sorarlar. Okurlarım, bugün yada yarın hesap sormazlarsa, en büyük yargıç olan tarih hesap sorar. Evet, yineliyorum; "Benim için Lenin’siz, yani emeğin iktidarını sağlayan adamsız emeğin hiçbir değeri yok!" Lenin’i kendisine örnek/önder almışlardan biri, yani ben, yani Hilmi Bulunmaz, "sosyalizme karşıt" biri olarak lanse edilmek isteniyor. Tam bir demagoji, tam bir mugalata, tam bir çarpıtma, tam bir dezenformasyon, tam bir "hinoğlu hin"lik. Burada aklıma Coşkun Büktel'in bir sözü geliyor: "Koynumda solucan beslemişim!" Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", o denli küçük bir dünyada yaşıyorlar ki, bunları herhangi bir benzetmeyle ele alırken, dilimize yerleşmiş olan "koynumda yılan beslemişim" sözünü bile kullanamıyorum. Ben, sadece sanat için yaşayan biri değilim. Benim için, politika (da) çok önemli bir etkinlik alanı. Ben, "Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" diyen biriyim. Ben, Lenin’i, asla ve asla burjuva ve/ya küçük-burjuva ruhlu "yazar" esnafına teslim etmedim. Lenin'siz sosyalistlik yapmak, yumurtasız omlet yapmaya benzer! Ben, asla ve asla, Lenin’i sansürleyenlere güvenmedim. Ben, asla ve asla, Lenin’e düşmanca duygularla yaklaşan sinsilere ödün vermedim. Lenin’e yapılan en küçük bir saldırı, sosyalizme yapılmıştır. Sanatsal savaşımımı bu ideolojiye yaslamamın güvencesiyle konuşuyorum. Sanatsal etkinliklerimi sosyalist ideolojiye yaslarken, Cemal Bulunmaz'ın çevirmiş olduğu Lenin'nin şu sözlerini ne denli önemsediğimi, beni tanıyan herkes bilir:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
Akgül/Karaoğlu ikilisi diyor ki:
"Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ın bu keyfi tutumunun, Lenin fotoğrafı yok mazeretinin manidar olduğunu düşündüğümüz için, Tiyatro Oyun dergisinin içeriğini kamuoyuyla paylaşmayı bir borç biliriz.
İçerik:
12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren.
Maskeleriyle yaşayan ve gerçek yüzlerini saklayan ikiyüzlü insanlar.
Ölümsüzlük adına, tanınmak adına her yolu mübah sayan insanlar.
Fethullah Gülen yapılanması hakkında mizahi olarak kaleme alınmış bir yazı."
Akgül/Karaoğlu ikilisini değerlendirelim:
Bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", cin olmadan adam çarpmaya kalkıyorlar. Bu acemi ikiliden çok daha ustalarla yıllarca mücadele ettim. Emeğin en yüce değer olduğunu dayatan Lenin'in gölgesinden bile korkan bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili", tiyatro alanında daha yeni emeklemeye başladıkları bir süreçte, işin en kolayına kaçıp yalana başvuruyorlar. "İÇİNDEKİLER" sözcüğünün suyu çıkmış gibi, "İçerik" sözcüğüne sarılıyorlar. Kanatsız, kuyruksuz, gagasız kuşa döndürülen OYUN dergisinin, "12 Eylül Özel Sayısı" ibaresinden yoksun ve LENİN'siz sayısının "İÇİNDEKİLER"i de belirtelim:
Sunuş / Toprak Karaoğlu
İnceleme / Gergedanlar - Eugene Ionesco / Toprak Karaoğlu
Arka Bahçedeki Gizler / Ozan Akgül
Kısa Oyun / Yolculuk / H. Alp Tahmaz
Bitmeyen Tiyatro 4 / D. Osman Sertkaya (Toprak Karaoğlu)
Tutunamayan(lar) / Ozan Akgül
Oyun Tanıtım / İstanbul Efendisi / Kâzım Şimşek
Toprak Mayıs Gülleri Kokuyordu / Leman Koç
Deneysel Tiyatro 3 / Toprak Karaoğlu
Muson Yağmurları / Ozan Akgül
İnceleme / Açık Kapı - Peter Brook / Noğman Selbi
Yukarıya aktardığımız "İÇİNDEKİLER"de, bu ikilinin iddia ettiği gibi "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" diye bir yazı başlığı var mı?
Hayır, yok!
Peki, bin bir emekle kaleme aldığıb ve bu "cesaret ve cehalet sahibi ikili" tarafından sansürlenerek yayınlanmayan yazımın adı ne? Sıkı durun: "12 Eylül Faşizmi ve tiyatro"
Bu yazım şu sözlerle başlıyor:
"İnsan, toplumu dönüştürmek için çeşitli etkinliklerde bulunur. Bu etkinliklerden biri de sanattır. Tiyatro, bir sanat dalı olması nedeniyle, toplumu dönüştürme gücüne sahiptir.
Tiyatro, bir sanat dalı olduğu için, tüm diğer üst-yapı kurumları gibi, ekonomik yapıyla sıkı sıkıya ilişkilidir. Bir ülkede kapitalistler iktidardaysa, o ülkenin egemen sanatına bağımlı olarak, tiyatro da kapitalizme hizmet eder, kapitalizme hizmet etmek zorundadır. Kapitalizme hizmet etmemek için, ilk önce, sosyalist bilince sahip olmak gerekir. Sadece sosyalist bilince sahip olmak yeterli değildir. Kapitalizme hizmet etmemek için, aynı zamanda müthiş bir anti-kapitalist mücadele azmi taşımak gerekir. Yani işi, mücadeleyi, düşünce boyutunda bırakmayıp, duygusal boyuta da taşımak gerekir. Hattâ biraz daha ileri gidelim; beş duyumuzu, gün yirmi dört saat, sosyalizm için ayakta tutmamız gerekir. Sosyalist bilinç ve buna bağlı olarak anti-kapitalist mücadele azmi taşıyan kişi, kuruluş ve kurumlar, estetik bilince de sahip olmalılar. Estetik bilince sahip olabilmek içinse, sosyalist bilinç ve anti-kapitalist azmin yanı sıra, devrimci duyguya dönüşen refleksler, kristalize edilmiş bir damıtılmışlık, toplumsal duyarlılık gerekir. Tüm bu gereklilikleri hayatın içine yedirebilenler, belki sanatçı olabilirler. Dikkatinizi çekerim; belki! Estetik bilinçten yoksun olanlar, ne denli iyi niyet taşısalar da, sanatsal anlamda kapitalizme karşı çıkamazlar. İyi niyet, politik anlamda savaşıma katılmaya yetebilir; ancak, sanatsal anlamda iyi niyetli olmak, henüz işin başında olmak anlamına gelir."
"12 Eylül Özel Sayısı" çıkarmak isteyen tiyatro dergisi yöneticilerinin başvurmak zorunda kaldıkları insanların başında gelen Hilmi Bulunmaz'ın (Bakınız: Yeni Tiyatro dergisi, "12 Eylül Özel Sayısı"), yani benim kaleme aldığım "12 Eylül Faşizmi ve tiyatro" başlıklı yazım şu sözlerle noktalanıyor:
"Özetle, bir tiyatrocu, genelde faşizme, özelde 12 Mart ve/ya 12 Eylül Faşizmi’ne karşı çıkabilmek için, öncelikle Kültür Bakanlığı çanağına karşı çıkmalı. Bir gözü Kültür Bakanlığı çanağında, diğer gözü halkın verdiği sosyalizm mücadelesinde olanlar, kör olmasalar da şaşı olurlar. Dikkat küçük burjuva var! Dikkat köpek var!"
Peki, ben, Kültür Bakanlığı çanağı söylemini geliştirirken, tiyatral kuramımı kime ve hangi dünya görüşüne yaslıyorum?
Lenin'e ve sosyalizme yaslıyorum!
Peki, Lenin sanatçılarla ilgili olarak ne diyor?
Yinelemekte yarar var:
"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."
diyor!
Bu sözleri ve bu sözlerin bulunduğu Lenin fotoğrafını kimler sansürlüyor?
Yayınladıkları dergide "12 Eylül Özel Sayısı" ibaresi bulunmamasına karşın, varmış gibi gösterip yalan söyleyen Akgül/Karaoğlu ikilisi sansürlüyor!
Niçin?
"Leman Panya Koç ile garip bir 'tartışma'!" yazımdan bir paragraf ödünç almakta yarar var:
"Lenin'in yukarıdaki sözlerinden rahatsız olduklarını belli eden bu ikili, demek ki 'Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda,' yaşamaktan hoşnutlar; demek ki, 'sanatçı pazara göre yapıt üretir,' mantığını içselleştirmişler; demek ki bunların 'müşterilere ihtiyacı vardır.'; demek ki 'Bizim devrimimiz,' onlara bir anlam ifade etmiyor; demek ki 'sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı.'ğı için Lenin'den asla haz etmiyorlar!"