13 Eylül 2009 Pazar

Leman Panya Koç ile garip bir "tartışma"!

Hilmi Bulunmaz


Tarafımızdan kurulan OYUN dergisi, ilk beş sayı sosyalist bir anlayışla yayınlandı. İlk beş sayı yayınlanırken, bu derginin sahibi ben (Hüseyin Hilmi Bulunmaz) ve sorumlu yazı işleri müdürü oğlum Mehmet Cemalettin Bulunmaz'dı. Her ikimiz de sosyalist dünya görüşünü benimseyip, bu görüş doğrultusunda yaşadığımız için, derginin yayın siyasası hiçbir zaman için sağcılaşmadı. (Özellikle ve asla "LENİN"sizleşmedi!) Ancak, Cemal'in askere gitmek zorunda kalması ve askerliğini bitirmesinin hemen ardından, rahatça sanat yapabilmek için elimizdeki önemli bir olanak olan kuyumculuk işlerine yoğunlaşması nedeniyle, OYUN'un yayınına ara verdik. Dergimizin, sosyalist çizgiden sapmadan yayınını sürdürebilmesi umudu ve sahibi ile sorumlu yazı işleri müdürü aynı kalmak kaydıyla, "Bulunmaz Tiyatro Yazarlık Kursu" öğrencilerinden Toprak Karaoğlu'nu OYUN dergisi için "genel yayın yönetmeni" ve yine aynı kursun öğrencilerinden Ozan Akgül'ü "editör" olarak atadık. Bu iki kursiyer, bu atamalara olumlu yanıt verdikleri için, dergi "yayınlama" görevine başladılar. Bu iki kişinin dışında, bir başka kursiyerimiz olan Leman Panya Koç da OYUN’da yazılar yazmaya başladı. Genel olarak kadın duyarlılığı ve ilerici söylemle yazılar yazan Koç, her zaman için "desteklediğim" bir insandı.

Akgül ile Karaoğlu'nun, tarafımızdan kurulan OYUN dergisini, yavaş yavaş sağa çark ettirdiklerini gözlemlerken, yüreğim hızla daralıyordu. Kendilerine "genel yayın yönetmenliği" ve "editörlük" yetkisi verdiğim bu ikili, hemen hemen tüm yazılarımı sansürlemelerine karşın, kendilerine olan desteğimi çekmiyor, onların sansürcülüğünü, ancak ve ancak, tamamıyla kendi egemenliğimde olan OYUN sitesinde deşifre ediyordum. Ne var ki, neredeyse "sınırsız" yetki vermem nedeniyle, bu ikili işi iyice azıtıp, bütün sanat üretimimin feyzini aldığım, dünya görüşümü büyük bir güvenle yaslandırdığım Lenin'i de sansürlediler. Peki bu ikilinin sansürlediği Lenin, Cemal Bulunmaz'ın Türkçeleştirdiği hangi sözlerle dergimizin daha önce yayınlanan tüm sayılarında yer alıyordu? Hemen belirtelim:

"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."

Lenin'in yukarıdaki sözlerinden rahatsız olduklarını belli eden bu ikili, demek ki "Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda," yaşamaktan hoşnutlar; demek ki, "sanatçı pazara göre yapıt üretir," mantığını içselleştirmişler; demek ki bunların "müşterilere ihtiyacı vardır."; demek ki "Bizim devrimimiz," onlara bir anlam ifade etmiyor; demek ki "sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."ğı için Lenin'den asla haz etmiyorlar!

Beni sansürlemelerine karşın, görevden almadığım bu ikiliyi, Lenin’i sansürlediklerinde görevden aldım. İyice kuşa döndürülüp "sosyalist pasifizm" batağına batan OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayısını matbaadan almama karşın, dağıtımını yaptırmadım. Bu arada, Ağustos 2009 tarihli 8. sayıda da Lenin'e sansür konulduğunu, Akgül ile Karaoğlu'nun uyarısı sonucu öğrenmiş bulunuyorum. Bu aymazlığım, bu farkında olmazlığım nedeniyle, hiç kimseden özür dilemiyorum. Çünkü, özür dilemek, bir yerde bağışlanmayı arzu etmek anlamına gelir. Oysa, bu aymazlığım nedeniyle bağışlanmak istemiyorum. Eşeklik yaptım; derginin sağa çark ettiğini kavramakta zorlandım, Lenin’in sansürlendiğini çok geç ayrımsadım. Bunun için, asla kendimi bağışlamam! Bunun için, hiçbir güç, kendimi bağışlamamı sağlayamaz!! Kendimi ölünceye dek bağışlamayacağım!!!

***

Şimdi gelelim gelişmelerin zamandizinsel seyrine...

Derginin 9. sayısını dağıtmama kararımı OYUN sitesinde şu sözlerle açıkladım:

"Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" anlayışındaki sosyalist sanatçı H. Hilmi Bulunmaz'ın sahibi olduğu OYUN dergisi, LENİN'siz sayısını satışa sunmadı

12 EYLÜL FAŞİZMİ DE LENİN'İ SANSÜRLEMİŞTİ!

Ön not 8 Eylül 2009: OYUN dergisi eski genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu'nun sansürlediği Lenin fotoğrafında bulunan ve tamamıyla Lenin'e ait olup Cemal Bulunmaz tarafından çevirisi yapılmış sansürlenen sözleri okuyunuz:

"Özel mülkiyetin temel olduğu bir toplumda, sanatçı pazara göre yapıt üretir, müşterilere ihtiyacı vardır. Bizim devrimimiz, sanatçıların üzerindeki bu baskıyı kaldırdı."

OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayısı, basılıp matbaadan gelmesine karşın, sekiz sayıdır yayınlanan "Lenin fotoğrafı", bu sayı yayınlanmadığı için satışa sunulmadı. Okurların bilgisine sunarız. Geniş açıklama, daha sonra yapılacak.

OYUN'un kurucusu ve sahibi
Hüseyin Hilmi Bulunmaz

OYUN'un kurucusu ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Mehmet Cemalettin Bulunmaz

Not: Yukarıdaki yazıyı yayınladıktan sonra, Toprak Karaoğlu'nun uyarısıyla, 8. sayının da "LENİN'siz" çıktığını fark ettik.

***

Yukarıdaki yazıyı yayınladıktan sonra, Akgül / Karaoğlu ikilisinin dergiyi görmeleri için yanıma gelmelerini bekledim. Geldiklerinde, ilk sorum şu oldu:

"Neden Lenin fotoğrafını yayınlamadınız?"

İlk önce, dergide yer olmadığını söylediler. Bu gerekçeyi doğru bulmadığımı söyleyince, "Tercihimiz Lenin'i çıkarmak yönünde!" diye buyurdular. (Akgül / Karaoğlu ikilisini daha derin ve geniş eleştireceğimden, şimdilik, Leman Panya Koç’un durumunu aydınlatmak için bu konuya değinip geçiyorum.) Akgül ve Karaoğlu, uzun ve tatsız bir tartışma sonucu yanımdan uzaklaştıktan sonra aşağıdaki yazıyı sitemize gönderdiler:


"Kamuoyuna Duyuru:

“Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısına DARBE!”

Hüseyin Hilmi Bulunmaz, “sahibi” olduğu Tiyatro Oyun dergisinin 12 Eylül özel sayısının (9.sayı) dağıtımına izin vermemiştir/yasaklamıştır/engellemiştir.

Bulunmaz, Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısında Lenin fotoğrafının bulunmadığını, içinde Lenin fotoğrafı olmayan bir dergiyi yayınlamayacağını gerekçe olarak göstermiş ve bu sebepten dolayı dergimizin dağıtımını durdurmuştur. Oysaki 8. sayımızda da Lenin’in fotoğrafı olmamasına rağmen, Bulunmaz, içinde Lenin fotoğrafı olmayan o sayının yayınlanmasına “izin” vermiştir.

Bizim için bir başka ilginç nokta ise şudur: Tiyatro Oyun dergisinin 9. sayısının içeriği Bulunmaz’a e-posta olarak dergi çıkmadan bir hafta önce gönderilmiştir. Orada da bu yasaklanma gerekçesi olan Lenin fotoğrafı yer almamıştır.
Ve yukarıda da belirtildiği gibi “sahibi” tarafından yayınlanmasında bir sakınca görülmeyen “Oyun İçinde Oyun” başlığıyla çıkan 8. sayımızda da Lenin fotoğrafı yoktu.

Lenin fotoğrafı yerine Madımak Katliamının fotoğraflarını yayınlamayı tercih ettiğimizi söylememize rağmen Bulunmaz bu açıklamayı yeterli bulmamıştır.
Fotoğraflardan putlar yaratmak yerine, putlaşmış inançlarla hareket edenleri sorgulamak bizler için her zaman daha önemli olacaktır.

Bulunmaz’a, “bizim emeklerimizi böyle harcayamazsınız, buna hakkınız olamaz; haftalardır Tiyatro Oyun dergisinin hazırlanması için emek sarf ediyoruz,” dedik. Bulunmaz: “benim için emek değil Lenin önemlidir,” sözüyle, harcamış olduğumuz emeğe ve zamana saygı göstermeyip –dergimizin matbaa masraflarını karşılayan– parasal gücüyle yayınımızı durdurmayı/yasaklamayı kendinde bir hak bilmiştir. Günümüz şartlarında sermaye sahiplerinin bu tutumu sergilemesi çok doğaldır. Sosyalist olduğunu iddia eden Hüseyin Hilmi Bulunmaz; sosyalizmin karşıtlığı olan sermaye bilinciyle/içgüdüsüyle de hareket edebilir. Sermayeyi emek değerinin üstünde gören bir “sosyalistin” bunları yapmaya hakkı olabilir. Fakat, Hüseyin Hilmi Bulunmaz derginin yayın politikasına karışmayacağını ve bu anlamda dergideki tüm yetkinin genel yayın yönetmeni Toprak Karaoğlu’nun inisiyatifinde olduğunu video kayıtlarında kamuoyuna deklere etmiştir. Bulunmaz, vermiş olduğu bu söze rağmen tutumunu değiştirmiştir. Parasal üstünlüğünü kullanarak derginin yayın politikasına müdahale etmiş ve Lenin fotoğrafını emeğe tercih ederek, derginin dağıtımına izin vermemiş/yasaklamış/engellemiştir.

Hüseyin Hilmi Bulunmaz’ın bu keyfi tutumunun, Lenin fotoğrafı yok mazeretinin manidar olduğunu düşündüğümüz için, Tiyatro Oyun dergisinin içeriğini kamuoyuyla paylaşmayı bir borç biliriz.

İçerik:

12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren.
Maskeleriyle yaşayan ve gerçek yüzlerini saklayan ikiyüzlü insanlar.
Ölümsüzlük adına, tanınmak adına her yolu mübah sayan insanlar.
Fethullah Gülen yapılanması hakkında mizahi olarak kaleme alınmış bir yazı.

Saygılarımızla

Tiyatro Oyun Genel Yayın Yönetmeni
Toprak Karaoğlu

Tiyatro Oyun Editörü
Ozan Akgül"


***

Akgül / Karaoğlu ikilisinin tamamıyla yalan üzerine inşa ettikleri yukarıdaki yazıyı, dediğim gibi mutlaka yanıtlayacağım.

Gelişmeler böyle oluşurken, Leman Panya Koç’la yazışmaya başladık. Bu yazışmaları sıralamadan önce, Leman Panya Koç’un Lenin'in sansürlenerek kanatsız kuşa döndürülen OYUN dergisindeki yazısını okuyalım:


"Leman (Panya) Koç
Lemankoc@windowslive.com

TOPRAK MAYIS GÜLLERİ KOKUYORDU

Kirli savaşta, on beş yaşındaki bir çocuğu, komünist olduğu için, işkenceyle öldüren emekli General Santiago Riveros ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. General, ömrünün büyük kısmını özgür ve diktatör geçirdikten sonra, geriye kalan kısmını –ömründen yani- tutuklu geçirecek. Neden işkence etmiştir on beş yaşındaki bir çocuğa? Neden o çocuğun annesine, çocuğunun gözleri önünde saldırılmıştır. İnsan değil midir General? Şöyle mi olmuştur:
Çocuk, kısa paçalı gri pantolonunu silkeleyerek ayağa kalkmıştır.
'Hayır, bin kere hayır, bilsem de söylemezdim. Babamın ilkeleriyle büyüdüm ben, kaba güce eyvallah etmem.'
Annesi Iris Pereyna, tam karşısındadır ve işkence görmektedir. Floreal Avellaneda, annesine on beş yaşındaki çocuk gözlerle bakar. (Çünkü Floreal’in gözleri de kendisiyle aynı yaştadır ve çocuktur.) Annesi Floreal’e bakamaz, utanır. General’de Floreal’e bakamaz. Ama Floreal’in öylesine cesur bir yüreği vardır ki, Generalden büyüktür, hatta ve hatta oradaki herkesten büyüktür. Ve Floreal, generale yetişkin gözlerle bakar; çünkü Floreal’in gözleri yüreğiyle de aynı yaştadır ve büyüktür.
“Bırakın annemi, annem gitsin. Ne yapacaksanız bana yapın.” Sonra bütün gücünü, on beş yaşındaki çocuk gücünü toplayarak:
'Faşizme son!' diye haykırmış, işkencecilerine tumturaklı bir küfür de savurmuştur –ki asla baba Avellaneda ona küfür etmeyi öğretmemiştir. Aslında baba Avellaneda ona çok fazla şey de öğretmemiştir. Floreal’in yaşadığı koşullar, onun gerçekleri görmesine yetmiştir. Floreal, zayıf bedeniyle karşıladığı son darbeden önce işkencecilerine tükürmüş müdür?
Tükürmüştür.
Floreal, tekrar yere düşmüş, bu kez kalkamamıştır. Genaral’in yüzündeki tükürük hâlâ sıcaktır. General yerde yatan bedeni işaret ederek:
'Vurun!' demiş midir, ya da gerek kalmamış mıdır?

Liverpul Liman’ında Harri Tomson
Gaz gemilerinin birinde serdümendi.
Vefat ettiniz dedim.
Evet dedi.
Canım isterse harp içinde bile Çörçil’e
Sövmek hürriyeti
Ve canım istemese de aç kalmak
Hürriyeti uğruna.

On dört yıl önce Floreal, annesinin memesini emerken, baba Avellaneda, zamansız gelen bu çocuğa nasıl bakabileceklerinin muhasebesini yapmaktadır. 1960’ların ortasına gelinmiştir ve ülke zor günler yaşamaktadır. Artık Ernesto da yoktur. İş yoktur, adalet yoktur, aş yoktur. Aslında Evita; yoksullara himmet dağıttığında, o zaman genç bir işçi olan Avellaneda’nın kaşığı yine ters dönmüş, tepesinde kalan bir küçük altın da yere yuvarlanıp kaybolmuştur.
Sadece on beş yıl, kocaman on beş yıl. Floreal’in ömrü, adaletsiz düzenin çarklarının nasıl çalıştığını anlamasına yetmiştir. Ve General Santiago Riveros, Floreal’in on bey yılda öğrendiğini hâlâ öğrenememiştir.

Münihli Han Müler
Hitler Hücum Kıtası Altıncı Tabur
Birinci Bölük
Dördüncü Mangada sağdan
Üçüncü neferdi
Münihli Hans Müler
Üç şey severdi
1-Altın köpüklü arpa suyu
2-Şark-ı Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna
3-Kırmızılâhana

Neden bilmem, aklıma birden develer geldi. Çöl yalnızları develer. Bir Afrika ülkesinde suyu kutsal kabul edilen bir kuyudan develerle su çıkartılmaktadır. Deve, bir merdivenden her sabah saat sekizde ağır ağır kuyunun başına gelir. Gözleri bağlanır, kendisi de kuyudaki düzeneğe bağlanır. Deve akşam beşe değin kuyunun etrafında döner. Sonra gözleri açılır, merdivenden iner ve barınağına, yem ve suyuna kavuşur. Akşama dek su çıkarmış ama kendisi bir yudum bile içmemiş, dahası aklına bile gelmemiştir. Zaten sabrın sonu da ya cennet yada selamettir. Eh sabır söz konusuysa deveden sabırlısı da yoktur. Buna ve daha fazlasına sabrı vardır ve sabırdan başka bir şeyi de hiç olmamıştır. Sabah sekizde yanı çarkı yine döndürecektir.

Trik trak
Trik trak

Deve, merdivenden çıkamaz duruma gelince, yerini bir başka deve alır. Yaşlı deve çarkın dışında kalır. Deve döner, düzenek döner, su çıkar, turistler fotoğraf çeker.

Münihli Hans Müller’in kafasında
Yüreğinde, dilinde
Üç korku vardı.

1-Der Führer
2-Der Führer
3-Der Führer

Afrika’nın elmas köleleri, birilerini zengin ederken, çok zengin ederken, kendilerini bu çarkın dişlileri arasına şuursuzca teslim etmişler midir? Hani şelalenin aynı kayayı kırbaçladığı ama bunun farkında olmadığı gibi. Hani akrebin yelkovanı kovaladığı ve hep kovaladığı arada bir yakaladığı ve yine kovaladığı ve yine kovaladığı gibi.

Trik trak
Trik trak
Trik trak trik trak

Dişlileri çalıştıran zincirleri ellerinde tutan güçler, bu zincirlere bağlı köleler durunca, zamanın da duracağını bilmiyorlar mıydı? Afrikalı elmas köleleri çalışır, düzen işler, turistler fotoğraf çeker.

Trik trak
Trik trak

Zincirleri tutanlar, sadece gerektiğinde saati kurar, dişlileri yağlar, zincirdeki zayıf halkaları değiştirir. On beş yaşındaki Floreal gibi, yirmi dört yaşındaki Deniz
(OYUN sitesinin notu: Deniz Gezmiş) gibi, on altı yaşındaki Erdal (OYUN sitesinin notu: Erdal Eren) gibi. Otuz dokuz yaşındaki Ernesto gibi on bir yaşındaki Muhammedi gibi ve daha yüzlerce Hasan, Cemal, Sultan ve binlercesi gibi.
Onlar düzeneği bozabilecek zayıf halkalardı. Bu revizyon işlemi örnek olsu diye, diğer halkaların gözleri önünde yapıla geldi hep. Sağlam halkaların eline geçense, gıcırdadıklarında bir kaç damla yağdır. Ama en kalitesizinden birkaç damla yağdır. Floreal ve annesi faşizmin tornasından geçmiş niceleri gibidir. Floreal toprağı düşerken mevsim yaz mıydı? Kış mıydı? Toprak gül kokuyor muydu, soruyorum kokuyor muydu? Ya iklim? İklim Arjantin faşizmiydi. Evet, kesinlikle! Burası Arjantin’dir.
Erdal
(OYUN sitesinin notu: Erdal Eren), on beşini henüz doldurmuştur. On altısını sürüyordu. İçeri tıkıldı. Hiç bilmiyordu suçunu. Sadece azıcık, belki azıcıktan biraz fazla; ama çok değil, kesinlikle değil, eşitlik ve adalet istedi. Ve diğerleri gibi, yani zayıf halkalar gibi çarkın dışına itilenlerden oldu. Ya da… ya da çarkın dışına kendi isteğiyle çıkanlardın.
Şöyle mi olmuştur:
Düzeni değiştirmek için eylem yaptığı, ne haddine hesap sorduğu, yardım, yataklık, silah, falan filan ve de ibret, örnek, ders gibi bilindik beylik paşalık laflar söylenmiş; işaret parmak, güçlü otoriter işaret parmak kendisine doğru sallanmış, hmm denilmiştir. Herkes boyundan büyük konuşmuş mudur? Der Führer korkusu olanlar yani, Hans Müler gibi hani.
Erdal
(OYUN sitesinin notu: Erdal Eren) on altı yaş gözleriyle bakmış mıdır karşısındakilere, gözleri aydınlığa alışınca? Onun gözleri de doğal olarak, bağlıyken karanlığa alışmış ve ışığa hassaslaşmıştır. Ve Erdal’ın (OYUN sitesinin notu: Erdal Eren) da bedeni –tıpkı Floreal gibi- gözleriyle aynı yaştadır, yüreğinden bağımsız olarak. Çünkü onun, Der Führer korkusu yoktur ve yüreği karşısındakilerden çok büyüktür. Ama… ama bir sorun vardır ki beslenmesi ülke hayrına uygun olmadığından (OYUN sitesinin notu: Erdal Eren asılırken, gazetecilerin sorduğu soruya karşılık, en büyük faşist olan Kenan Evren; "Asmayalım da besleyelim mi?" deme alçaklığında bulunmuştur!) ve de kemikleri bedeninden ve gözlerinden iki yaş büyük olduğundan –aslında asıl sorun, yüreğinin çok büyük olmasıdır- toprağa düşmesi gereklidir. İbret için! Öyle buyurmuştur güçlü otoriter işaret parmak. Öyle buyurmuştur buyrukçu. Kışın mı düşmüştür bedeni toprağa, yoksa baharda mı? Kışın düşmüştür. Toprak, toprak gül kokuyor mudur? Ya iklim? Türkiye Faşizmidir iklim. Evet kesinlikle! Öyleyse toprak gül kokuyordur, hem de hiçbir mevsimde ve hiçbir iklimde kokmadığı kadar keskin ve ılgıt. İklim, beyni peçeli darbecilerin iklimidir. Burası Türkiye’dir.
Muhammedi içinse seçme şansı bile yoktur. Amerika, kendisine kilometrelerce uzaktaki bir ülkenin zaten kadersiz, zaten umutsuz olan on bir yaşındaki bu bedenini –bedenlerini- neden, ama neden, evet ne-den ortadan kaldırmıştır? Çok mu korkmuştur onlardan? E- vet! Korkudan altına etmiştir. Kesinlikle! Orası Amerika!
Çarklar çalışmaktadır.

Trik trak
Trik trak

Yaşla deve, yaşlanmadan önce düzeneği çalıştırmaktan vazgeçse ne olurdu? Pırlanta köleleri, çekiverseler çatlamış, yaralı ellerini ayaklarını boklu sudan. Münihli Hans Müler öldürmekten vazgeçiverseydi ve Der Führerin’den ve General Santiago Riveros –Florealin katili hani- ha, ne olurdu? Çarkın dışın da mı kalırlardı? Yerlerine yenileri gelmez miydi? Onlar da çarkı döndürmekten caysalardı, ne olurdu, ne? Onlarda mı çarkın dışında kalırlardı?
Peki, çarkın dışında kalanlara ne olurdu? Yani zayıf halkalara.

Onlar, herhangi bir iklimde, herhangi bir mevsimde düştüler toprağa. Onların düştükleri toprak, Hıdrellezde kokan güller gibiydi.
Bir altı mayıs sabahı
(OYUN sitesinin notu: Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan'ın asıldıkları gün; 6 Mayıs 1972) –ama erken, çok erken- çıkın dışarı ve havayı koklayın. Hava toprak kokar, toprak da mayıs gülleri.

Şiir: Memleketimden İnsan Manzaraları
Nazım Hikmet"


***

Şimdi Leman Panya Koç ile yazışmalarımızı sıralayalım:

8 Eylül 2009 13:41

"Merhaba Toprak, nasılsın? Derginin bu ayki sayısı ile ilgili Hilmi Bulunmaz'ın kısa açıklamasını okudum. Lenin Fotoğrafı ile ilgiliymiş. Eğer sen öyle karar verdiysen muhakkak haklı sebeplerin vardır. Ama dergi basılmadan önce bu durumun ayrımına varılmalı ve öyle karar verilmeliydi. Dergi basıldıktan sonra satışa sunulmaması emeğe saygısızlık gibi geliyor bana. Emeğe değer verenlerin başında da Lenin gelir. İyi çalışmalar, görüşmek üzere.

Leman Koç"

8 Eylül 2009 16:29

Merhaba,

Toprak'a yönelik olarak yazılmış bir mektup olmasına karşın, bana da geldiği ve ben de bu mektubu okuduğum için, kısa bir açıklama yapmak zorundayım. Dergi basılmadan önce, "LENİN'siz" olduğunun ayrımına varmadım. Hatta, Toprak'ın uyarısı sonucu, geçen sayıdaki "LENİN'siz" durumun da ayrımında olmadığım ortaya çıktı. Ayrımına varamama konusunda suçluyum. Derginin Eylül / 2009 tarihli 9 sayısında durumu ayrımsadım ve benim için Lenin, çok önemli olduğundan derginin satışına olanak tanımadım. "Emeğe değer verenlerin başında da Lenin gelir" düşüncesine katıldığım için, "LENİN'siz" bir dergiyi kimsenin yönetimine teslim edemeyeceğim için duruma müdahale ettim.

Hilmi Bulunmaz

8 Eylül 2009 18:35

"Merhaba, açıklamanız için teşekkürler. Lenin ya da herhangi biri ya da herhangi bir şey, basılmış bir derginin veya kitabın satışını durdurma nedeni olursa, bu yapılan şey derginin kapak konusunun ruhuna çok uyar. Ben, sizin engel sözcüğünün anlamını her dilde bildiğinize inanıyorum, ya da inanmak istiyorum. Çok da duyarak, hissederek hazırlamıştık bu sayıyı. Sanırım bu durum, sizce de malumdur.

Leman Koç"

8 Eylül 2009 18:57

Merhaba,

Yineliyorum; benim için LENİN çok önemli. Ben, Leninist biri olarak, "LENİN'siz" dergi çıkarmam. Dediğim gibi, geçen sayı ayrımsayamamam benim için büyük bir suç. Bu konuda kendimi bağışlamam çok zor. Benim olurum alınmadan ki, bu dergiyi, yineliyorum Leninist duygularla yayınlamaya başlamıştım, "LENİN'siz"liği kabul edemem. Bana, bu konuda bir öneri getirilseydi, bu öneriyi asla kabul etmezdim. Bir kez daha yineliyorum; "LENİN'siz"liği çok geç ayrımsadım. Sadece bu noktada suçluyum. Ben, ne senin, ne bir başkasının emeğini yadsımadam, yadsıyamam. Son olarak yineliyorum; dünya halklarının ve işçi sınıfının önderi Lenin olmadan asla!

Hilmi Bulunmaz

9 Eylül 2009 18:58

"Merhaba, dergi basıma girerken Leninist çizgideyken, dağıtım aşamasında bu çizgiden nasıl çıktı lütfen açıklar mısınız?

Leman Koç"

9 Eylül 2009 20:53

Merhaba,

Geçen sayıya hiç bakmamıştım. Bu sayının da basım öncesi durumuna bakmadım. Gözümden kaçtı ve daha önce belirttiğim gibi, bu suçum nedeniyle kendimi asla bağışlamıyorum. Derginin basıma girerken Leninist çizgiden uzaklaştığını, içerik olarak bilmeme karşın, hiç olmazsa Lenin fotoğrafı ve bu fotoğrafı bütünleyen sözler nedeniyle, "hoşgörülüydüm". Ancak, durumu ayrımsayınca, "eşekliğimi" anladım ve Lenin'i teslim ettiğim ellere güvenilmeyeceğini gördüm.

Hilmi Bulunmaz

10 Eylül 2009 19:51

"Merhaba, yazıyı sitede yayınlar mısınız?

Leman Koç"

10 Eylül 2009 20:11

"Merhaba, her zamanki telaşımdan yayınlamanızı beklediğim yazıyı göndermeyi unuttum, yazı ekte.

Leman Koç"

"Sayın Hilmi Bulunmaz,

Şubat ayında tiyatro atölyenize geldiğimde; söyleşi sırasında olağanüstü bilgilendiren, kitap okuma ve sanat aşkı aşılayan, coşku dolu biri olarak tanıdım sizi. Ozan Özgür’ü , Toprak Karaoğlu’nu, Kazım Şimşek’i, Mehmet Şahin’i ve başkalarını da sizin atölyenizde tanıdım. Çok zevkli, sanat dolu çalışmalar yaptık. Ben; sizin sanat coşkunuza, Toprak Karaoğlu ve Ozan Özgür’ün yazdıkları oyunlara ve öykülere, Kazım Şimşek’in çocuk sevinciyle yüklü oyunculuk potansiyeline, muhteşem insan sevgisine, Mehmet Şahin’in yanık sesine ve demli çayına hayran kaldım -laf aramızda, o çaylardır ki beni ülser etti!-
Ameliyatım ve uzayan dinlenme dönemimde de –bilirsiniz, biçem sıkıntım vardı- yazıp bozarak, Toprak ve Ozan’ın destekleriyle dergiye yazılarımı göndermekten sevinç duydum.
Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi. Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir?
Evet, Lenin resmi yok dergide, yerine bir vahşeti, bir toplumsal cinneti gösteren Madımak var, ama bu onun hangi çizgiden kaydığını gösterir ki?
Neden, evet ne-den kendi derginizi yerde yere vuruyorsunuz Sayın Bulunmaz? Bu emekçilere yapılır mı? Emeğe yapılır mı? Sosyalist olduğunu her dem vurgulayan birine yakışır mı?
İçini ve dışını sergileyip de aradığınız ya da işaret ettiğiniz şey nedir? Yazdığımız yazıların başlıkları 12 Eylül olsaydı, çok mu Leninist olacaktık? Siz dergiyi basımdan önce okudunuz mu, samimi olun? Eğer okusaydınız, o yazılarda 12 Eylül’le ilgili neler bulacaktınız.
Lenin resmi mi? Lütfen güldürmeyin. Kılıf minareye uymuyor Sayın Bulunmaz. Bir resme tutunup onu putlaştırmadan önce, o resimdeki anlatımın içinde yer alıp almadığımıza bakmalı değil miyiz? Özel mülkiyet, sermaye, sahiplik, patronluk, varsıllık ve daha bir sürü şey var mı o resimde? Ya biz sosyalist değiliz ya da siz. Eğer bizsek – ki emekçiyiz- ortada üç koca yanlış var. Üç yanlış da her durumda bir doğruyu götürür.
Sayın Bulunmaz, yeri değişse de o atölyeyi çok arayacağım. Size tanıdığım Bulunmaz olmanızı önersem, kırılır mısınız?
Esenlikle kalın.
Leman Koç"


***

Aşağıdaki "Sayın Hilmi Bulunmaz" başlıklı yazıyla yukarıdaki yazı aynıdır. Hem Leman Panya Koç'la yazışmamızın zamandizinselliği ve hem de kırmızı harflerle verdiğim karşılıklar nedeniyle, aynı yazıyı tekrar yayınlıyorum. Dileyen, sadece kırmızıları okuyabilir:

11 Eylül 2009 04:51

"Sayın Hilmi Bulunmaz,

Şubat ayında tiyatro atölyenize geldiğimde; söyleşi sırasında olağanüstü bilgilendiren, kitap okuma ve sanat aşkı aşılayan, coşku dolu biri olarak tanıdım sizi. Ozan Özgür’ü , Toprak Karaoğlu’nu, Kazım Şimşek’i, Mehmet Şahin’i ve başkalarını da sizin atölyenizde tanıdım. Çok zevkli, sanat dolu çalışmalar yaptık. Ben; sizin sanat coşkunuza, Toprak Karaoğlu ve Ozan Özgür’ün yazdıkları oyunlara ve öykülere, Kazım Şimşek’in çocuk sevinciyle yüklü oyunculuk potansiyeline, muhteşem insan sevgisine, Mehmet Şahin’in yanık sesine ve demli çayına hayran kaldım -laf aramızda, o çaylardır ki beni ülser etti!-
Ameliyatım ve uzayan dinlenme dönemimde de –bilirsiniz, biçem sıkıntım vardı- yazıp bozarak, Toprak ve Ozan’ın destekleriyle dergiye yazılarımı göndermekten sevinç duydum.
Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi.
(Kapak konusu 12 Eylül değil.) Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir?
(Dergi için hazırlanmış tek, evet tek “12 Eylül” başlıklı yazım sansürlendi. Bunu biliyor musun? Hemen şöyle bir akıl yürütmeni istemem; “Demek yazısı sansürlendi diye derginin satışını durdurup, Toprak ile Özgür’ü görevden aldın. Kaçıncı kez yinelediğimi bilmiyorum; Lenin’in sadece fotoğrafı değil, benim sanat yapmamın nedeni olan Lenin’in sözleri de sansürlendi. Ben, derginin satışa sunulmasını Lenin’in sansürlenmesi nedeniyle durdurdum, yazıma konulan sansür nedeniyle durdurmadım. Şunu söylemek istiyorum; dergide tek, evet tek “12 Eylül” başlıklı yazı, benim yazım olacaktı.)
Evet, Lenin resmi yok dergide, yerine bir vahşeti, bir toplumsal cinneti gösteren Madımak var, ama bu onun hangi çizgiden kaydığını gösterir ki? (Bir dergi, yayınlanma nedeninin tam karşıtı duruma sürüklenirse, o derginin yayınlanması iki yüzlülük olur. Yineliyorum: Ben dergiyi, Lenin’in o sözlerine dayanarak yayınlıyordum.)
Neden, evet ne-den kendi derginizi yerde yere vuruyorsunuz Sayın Bulunmaz? (Geldiği noktaya dikkatli bakarsan, o dergi, artık benim dergim değil.) Bu emekçilere yapılır mı? Emeğe yapılır mı? Sosyalist olduğunu her dem vurgulayan birine yakışır mı? (Sosyalist insan, öncelikle Lenin’e ve Lenin’in sözlerine saygı gösterir.)
İçini ve dışını sergileyip de aradığınız ya da işaret ettiğiniz şey nedir? Yazdığımız yazıların başlıkları 12 Eylül olsaydı, çok mu Leninist olacaktık? (Yazdığınız yazıların başlıkları '12 Eylül' olsaydı, Toprak ile Ozan yalan söylememiş olacaklardı. Ben yalancılığa asla dayanamam!) Siz dergiyi basımdan önce okudunuz mu, samimi olun? (Okumadım. Birkaç sayıdır derginin kapağını açmak bile gelmiyordu içimden. Samimi olduğumu kanıtlamak için bir de noterden kağıt mı getireyim?) Eğer okusaydınız, o yazılarda 12 Eylül’le ilgili neler bulacaktınız. (Hâlâ okumadım. Hâlâ kapağını açıp yazıları okumak gelmiyor içimden. Ben öncelikle bir yalana karşıyım. Toprak ile Ozan, bu derginin '12 Eyül özel sayısı olduğu' yalanını yaymak istiyorlar. Beni yalancı durumuna düşürmek istiyorlar. Ben bu duruma karşı çok acımasız davranırım. Bana yalancı diyecek adam, çok dikkatli olmak zorundadır. Tıpkı, samimi olmadığımı söyleyecekler gibi.)
Lenin resmi mi? Lütfen güldürmeyin. (İyi gülmeler! Sanırım gülmek ruh sağlığına iyi geliyor. Allah sana bol şifalar versin. İyi gülmeler!!!) Kılıf minareye uymuyor Sayın Bulunmaz. (Yalan söylüyorsun. Şimdilik, hiç yapmadığım bir şeyi yapıp, sana verdiğim yanıtları yumuşatarak ve sadece sana gönderiyorum. Ancak bu yazının yayınlanmasında ısrar edersen ki, o zaman hemen yanıtlarım. Burada tek bir amacım var; seni korumak.) Bir resme tutunup onu putlaştırmadan önce, o resimdeki anlatımın içinde yer alıp almadığımıza bakmalı değil miyiz? (Sizi bilmem; ama ben bu fotoğrafın –ona resim denmez, bu gerçeğe aykırıdır, fotoğraf denir- ta içindeyim. Bu fotoğrafı dergiden ve beni de bu fotoğrafın içerisinden söküp almak isteyenlere karşı çok acımasız davranırım) Özel mülkiyet, sermaye, sahiplik, patronluk, varsıllık ve daha bir sürü şey var mı o resimde? Ya biz sosyalist değiliz ya da siz. (Siz sosyalist değilsiniz!) Eğer bizsek – ki emekçiyiz- ortada üç koca yanlış var. Üç yanlış da her durumda bir doğruyu götürür. (Çalışmak, başlı başına hiç kimseyi sosyalist yapmaz. 12 Eyül Faşizmi öncesi atılan bir sloganı yineliyorum: 'Devrim için savaşmayana sosyalist denmez!')
Sayın Bulunmaz, yeri değişse de o atölyeyi çok arayacağım. Size tanıdığım Bulunmaz olmanızı önersem, kırılır mısınız? (Kırılmam, ama sizin tanıdığınız Bulunmaz olmak istemem. Çünkü beni tamamıyla yanlış tanımışsınız!)
Esenlikle kalın.
Leman Koç"


11 Eylül 2009 09:38

"Merhaba Hilmi Bulunmaz, bana deli diyecek kadar kafanız karışmış. Ama siz şimdi, ben deli demedim, sen öyle anladın diyeceksiniz. Demek insanlar sizi eleştirirlerse onları harcamaktan hiç çekinmiyorsunuz. Evet sizi tanıdım. Şimdi.

Leman Koç"

11 Eylül 2009 09:49

Merhaba,

Anladığım kadarıyla, yazınızın yayınlanmasında ısrarcısınız. Ben, hiçbir kimsenin hiçbir yazısına sansür koymadan yayınlarım. Ancak, ilk önce, kafamda oluşan soru ve sorunları yansıtmakta yarar görürüm.

Yazınızın yayınlanmasını istiyorsanız; LEMAN PANYA KOÇ imzasıyla yayınlayacağım.

Hilmi Bulunmaz

11 Eylül 2009 12:50

"Merhaba, şimdi ortaya çıkardığınız yüzünüzü görmek için lütfen aynaya bakın.

Leman Koç"

11 Eylül 2009 13:07

"....aynanın önünden döndüyseniz devam ediyorum. İnsanların zayıf noktalarına saldıranlardan daha korkak değilim. Buyurun yayımlayın.

Leman Koç"

11 Eylül 2009 16:43

Merhaba,

Akşam eve gidince sanırım 24.00'e dek yayınlarım. Erdal'ın soyadının da "OYUN" sitesi notuyla birlikte "EREN" olduğunu ekleyeceğim. Ayrıca "beslenmesi ülke hayrına uygun olmadığından.." sözünün yanına KENAN EVREN sözlerini de "OYUN" sitesi notuyla iliştireceğim. Bunun dışında seninle yaptığım e-posta yazışmalarını da ekleyeceğim.

Bilgine...

Hilmi Bulunmaz

Not: "EREN", "KENAN EVREN", "YAZIŞMALAR" konusunda izin verirsen, yazını hemen yayınlayacağım.

11 Eylül 2009 13:07
11 Eylül 2009 16:45

Ayrıca, yazını tekrar dizmek zâhmetine katlanmamak için, bana e-posta atarsan, memnun olurum. (HB)

11 Eylül 2009 17:41

"Merhaba, sizden dergideki yazıyı değil, yanıtlayarak gönderdiğiniz yazıyı yayımlamanızı istemiştim. Zaten o mailin konu kısmında site için yazıyordu. Dergideki yazımı yayınlamayın, çünkü satışa sunulmamış bir dergideki yazı o. Leman Panya Koç

Leman Koç"

11 Eylül 2009 18:08


Merhaba,

"Ozan, eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağını, buna göre yazı hazırlamamı istedi. Beni ve birçok insanı derinden etkileyen 12 Eylül için yazacak çok şeylerim vardı.
Evet, hepimizin anlatacak çok şeyleri vardı, ama benim daha fazla. Çok çalıştım, okuyucuya anlatacaklarımı en iyi şekilde geçirebilmek için. Hepimiz çok çalıştık.
Evet, derginin dışında 12 Eylül Özel Sayısı yazmıyor, ama bu onun 12 Eylül’ü anlatmadığı anlamına mı gelir?"


Okur, yukarıdaki sözlerini temellendirebilmek/anlayabilmek için, dergide çıkan yazıyı da okuması gerekir. Tartışmanın tamamına vakıf olmayan okur, durumu anlayamaz. Ben sadece seni düşünerek yayın yapamam. Beni izleyen yüzlerce, binlerce insan var. Onları dezenforme etme hakkına sahip değilsiniz. Çünkü tartışmayı başlatan OYUN dergisinin "LENİN'sizliği" ve karşı tarafın yalan habercilik yapması:

"12 EYLÜL ÖZEL SAYISI" ibaresi varmış gibi davranması...

"12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren" yazısı varmış gibi göstermesi...

Kendi aranızda "eylül sayısının kapak konusunun 12 Eylül olacağı" konusunda konuşmuş olabilirsiniz. Bu beni ve okuru asla ilgilendirmez. Beni ve okuru, ancak yazılanlar ilgilendirir. Derginin kapağında "12 EYLÜL ÖZEL SAYISI" var mı? Hayır, yok. İçindekilerde "12 Eylül Faşizmi ve Kenan Evren." yazısı var mı? Hayır, yok.

Seni, Ozan Akgül ile Toprak Karaoğlu'nun desteksiz yalancılığından korumak için bayağı ter döktüm. Ancak, ısrarla ve inatla, anlamak istemiyorsun.

Yineliyorum: Senin site için gönderdiğin yazını, ancak ve ancak, hem dergideki yazıyla birlikte, hem de yazışmaları da ekleyerek yayınlayabilirim.

Çünkü, sen de 12 Eylül Faşizmi'yle yüzleşen bir yazı kaleme almamışsın. Bunu irdeleyip, öyle okura sunacağım. Örnekse "Erdal", sadece "Erdal" değildir. Erdal Eren'dir. Asmayalım da besleyelim mi diyen bir kişi vardır ve adı Kenan Evren'dir. 12 Eylül Faşizmi'yle açık açık hesaplaşmayan yazıları Toprak Karaoğlu kabul edebilir. Ancak ben, asla kabul etmem. Ya 12 Eylül Faşizmi'ne dokunmayan yazılar yazarsın yada 12 Eylül Faşizmi'ne dokunan yazılar yazdığında, bu faşizmle hesaplaşman gerekir.

Son olarak: Dergideki yazını, yazışmalarımızı, site için gönderdiğin yazını ve bir de "Erdal Eren", "Kenan Evren" ve "Panya" konularını kabul edersen tümünü birlikte yayınlarım. Yayınlandıktan sonra da yanıtını (zaman bulabilirsem) yayınlarım.

Hilmi Bulunmaz

11 Eylül 2009 18:50

"Merhaba, ben sizi çok iyi anladım. Ama siz beni pek anlamışa benzemiyorsunuz. Daha önce gönderdiğim yazıları Koç soyadıyla kabul ediyordunuz da, şimdi ne değişti? Sizin , size her eleştiri yazısı gönderenin bütün yazışmalarını sitede sergilemek gibi bir alışkanlığınız var mıydı? Ben sadece bir eleştiri yazdım, emek adına, bunu neden olduğu gibi yayınlayamıyorsunuz? Ozan ve Toprak'da bir yazı gönderdiler ve yayınladınız, onların dergideki yazılarını ve sizdeki yazışmalarını sergilemediniz. Salt cevabı verilecek yazdınız. Çünkü, benim bazı çekincelerim vardı değil mi? On iki eylül faşizmi nedeniyle zarar gören yakınlarım vardı değil mi? İşte salt onları koruduğum için PANYA değil, Koç soyadıyla yazı yazmak istediğimi biliyordunuz değil mi? Çünkü, ben sizin gerçekten de samimi olduğunuzu düşünüyordum. Açık konuşuyorum, böyle bir düzenbazlıkla hayatımda hiç karşılaşmadım. İstediklerinizi istediğiniz gibi yazın. Bu yazıyı da, sergilemeyi düşündüğünüz yazışmalara ekleyin. Sonra da kendinizle ne kadar gurur duyduğunuza bir bakın.

Leman Koç"

11 Eylül 2009 19:21


Merhaba,

Tamam, madem isteklerimi kabul ettiniz, OYUN dergisinin Eylül 2009 tarihli 9. sayıdaki "Toprak Mayıs Gülleri Kokuyordu" yazınızı, site için gönderdiğiniz yazınızı, sizinle yaptığım e-posta yazışmalarını yayınlayacağım. Tabii ki, daha önce değindiğim gibi "Erdal Eren", "Kenan Evren", "Panya" sözcüklerini de yazılarda kullanacağım.

Hilmi Bulunmaz


OYUN sitesinin notu: Leman Panya Koç, benim sorumlu olduğum sitelerimde "Panya" soyadını kullanmıştır. Ancak, OYUN dergisinde "Panya"yı kullanmak istememiştir.

***

Ayrıca bakınız:
"Tiyatro, sadece tiyatro değildir!" anlayışındaki sosyalist sanatçı H. Hilmi Bulunmaz'ın sahibi olduğu OYUN dergisi, LENİN'siz sayısını satışa sunmadı
AŞAĞIDAKİ "YAZI" YANITLANACAK! (Hilmi Bulunmaz)
OYUN dergisinin "İÇİNDEKİLER"
OYUN dergisinin "DIŞINDAKİLER"
Yakın tarihten bir yaprak!
Hayalî ile Mealî
Yeni Tiyatro dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş'tan samimi ve sıcak bir mesaj!
Hilmi Bulunmaz’a açık mektuptur
Sayın Bulunmaz,

***

Leman Panya Koç imzasıyla yayınlanmış yazıları okumak isterseniz, lütfen, tıklayınız:
Oyun yazarı Leman Panya Koç'un, etkinlikte bulunduğu Bulunmaz Tiyatro'daki diğer oyun yazarları Ozan Akgül ve Toprak Karaoğlu hakkındaki kısa notları!
Oyun yazarı Leman Panya, Bulunmaz Tiyatro'daki çalışmaların kendisine kattıkları çerçevesinde, yeni katılabileceklere özendirici önerilerde bulunuyor!