30 Ocak 2009 Cuma

Hilmi Bulunmaz, "Özdemir Nutku skandalı"nı, "Talat Halman skandalı"nı gördüğü gibi, genelleme hastalığına tutulan Boran'ın topu taca atmasını da gördü

Hilmi Bulunmaz
30 Ocak 2009


Metin Boran, 27 Ocak 2009 tarihli Evrensel gazetesindeki "RAMP IŞIKLARI" köşesinde, "Yazıklar olsun size!" başlığıyla bir yazı yayımladı. Boran, okumaya davet eden kışkırtıcı bir başlık atmış yazısına. Başlığın sonundaki ünlem işareti (!), yüksek sesle okumayı teşvik ediyor.

Metin Boran’ın yazısını okur okumaz, değerlendirme yapma gereksinimi duyduk.

Metin Boran diyor ki:

..........İstanbul tiyatro ortamı üç farklı gündem ve polemiği yoğun olarak yaşamasına karşın nedense ortalık çalkalanmıyor. ‘Bugün’ adlı faşist gazetenin magazin yazarı ve geceleri sokakların karanlık adamı Aykut Işıklar Türkiye’de tiyatroların sorunları olduğunu, olabileceğini dile getirdikten, ancak bu sorunlara nedense Musevi asıllı bir sanatçı olduğunu söylediği Nedim Saban’ın sadece duyarlı olduğunu belirttikten sonra Saban’ın ticari yaşamını da tartışmaya dahil ederek kendince aşağılıyor ve densizlik ederek bir tür ırkçılık yapmakta bir beis görmüyor. Aykut Işıklar’a bir çift söz: Sana ne oluyor magazinci, kim hangi kökenden olursa olsun, sanat gibi toplumsal bir eylemin sorunlarına bir vatandaşın duyarlı olması seni neden acıtıyor. Yazıklar olsun sana. Senin magazinci dostların, işbirlikçi düzenbazlar Ahmet Kaya’yı da bu tür tavırlarla sürgüne göndermiştiniz. Unutulmadı senin ve şürekanın yaptıkları. Bu densizliğe TEB (Türkiye Eleştirmenler Birliği) başkanı sayın Üstün Akmen gereken tepkiyi gösterdi ancak adı geçen kurumun dışında diğer sanatçı örgütleri, kişi ve kurumlardan etkili bir ses çıkmadı. Onlara da yazıklar olsun.

Metin Boran’ı değerlendirelim:

Genelleme hastalığına tutulan her yazar gibi, Metin Boran da daha ilk tümcesinde, "ortalığı çalkalayanları" görmek istemiyor. Genelleme hastalığına tutulan Metin Boran'ın görmediği, göremediği, görmek istemediği "ortalığı çalkalayanlar" kim? Hemen açıklayalım: Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya, İATP-G ve (belki) bizim de görmekte zorlandığımız başka "ortalığı çalkalayanlar". Yani kısaca, "ortalık çalkalanıyor". Ne yazık ki Metin Boran, "ortalığın çalkalanması"nı görmüyor, göremiyor, görmek istemiyor. Aykut Işıklar, magazinel faşist, medya faşisti olduğu için, magazinel tiyatrocuların çıkardığı sesin dışında etkili bir ses duymamış olabilir. Aykut Işıklar; Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya, İATP-G ve (belki) bizim de görmekte zorlandığımız başka "ortalığı çalkalayanları" görmemiş, görememiş, görmek istememiş olabilir. Bunu anlayışla karşılarım. Ancak, Emek Partisi destekli Evrensel gazetesinde yazan Metin Boran’ı, görmediği, göremediği, görmek istemediği için, anlayışla karşılamam. Aykut Işıklar’ın adını "Aykut Dokuzışıklar" olarak değiştiriveririm; olur biter. Metin Boran’ın adını değiştirmek niyetinde değilim. Metin Boran’ın kafasını değiştirmek niyetindeyim. Metin Boran, Hilmi Bulunmaz'ın, Coşkun Büktel'in, Feridun Çetinkaya'nın Aykut Işıklar konusundaki duyarlılıklarını görmeli. (Bu konuyla ilgi olarak, örnekse bakınız: Hilmi Bulunmaz, "Kafasında beyin yerine; Hitler, Mussolini, Franco, Salazar, Pinochet, Evren gibi faşist katillerin suretlerini taşıyan Aykut Işıklar'a TEB tepkisi!" ve "Kenan Işık, Kazmacıbaşı ve Şehir Tiyatroları çalışanları, Işıklar'ın Saban'a yaptığı saldırıyı kınamazlarsa, onlar da aynı saldırıyı yapmış sayılırlar"; Coşkun Büktel, "Büktel, Aykut Işıklar'ı "GÖR"üyor!"; Feridun Çetinkaya, "Tiyatrocu Nedim Saban’ı hedef alan ırkçı saldırıyı kınıyorum"; İATP-G, "AYKUT IŞIKLAR IRKÇILIĞI") Evrensel gazetesinin dilini değiştirmek niyetindeyim. Emek Partisi’nin söylemini değiştirmek niyetindeyim. Çünkü, emeğin iktidarına giden yolda, tüm çelişkilerimize karşın Metin Boran’a, Evrensel gazetesine, Emek Partisi’ne gereksinme duyuyorum. Aykut Işıklar’ı, Bugün gazetesini, AKP’yi, emeğin iktidarına giden yolda birer engel olarak görüyorum. Biz, tüm eleştirilerimize karşın, Aykut Işıklar’ın tavrını, temsil ettiği dünya görüşü doğrultusunda "doğru" buluyoruz. Tutarlı buluyoruz. Emekçilerin dünya görüşü doğrultusunda örgütlenen okurlarımızın bilgilenmesi, bilinçlenmesi için Aykut Işıklar’ı gündemimize alıyoruz. Aykut Işıklar, Nedim Saban özelinden yola çıkıp sanata saldırarak, kendi açısından doğru yapıyor; tutarlı davranıyor. Biz, Aykut Işıklar özelinden yola çıkıp faşizmi eleştirerek doğru yapıyoruz; tutarlı davranıyoruz. Herkes işini yapıyor. Herkes tiyatral, siyasal kavgasını veriyor. Herkes, savunduğu sınıfın iktidarından yana tahkimat yapıyor. Bu durum, bizi pek şaşırtmıyor. Bu durumu doğal karşılıyoruz. "Yazıklar olsun sana" demeyi pek uygun bulmuyoruz. Keşke Ahmet Kaya da bu tür magazinel medya faşistlerini ciddiye almayıp, onların yemekli toplantısına katılmasaydı.

Şimdi gelelim zurnanın "zırt" dediği yere:

.........."Bu densizliğe TEB (Türkiye Eleştirmenler Birliği) başkanı sayın Üstün Akmen gereken tepkiyi gösterdi ancak adı geçen kurumun dışında diğer sanatçı örgütleri, kişi ve kurumlardan etkili bir ses çıkmadı. Onlara da yazıklar olsun."

Yukarıda da belirtmiştim; "Bu densizliğe" Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya, İATP-G ve (belki) bizim de görmekte zorlandığımız başka "ortalığı çalkalayanlar" tepki gösterdiler. Hem de Türkiye Eleştirmenler Birliği’nin tavrını görmezden gelmeyerek. Ha şöyle söylenebilir: "Bunlar etkili bir ses değildi." Sesin etkisini neyle ölçeceğiz? Desibelle mi? Yazdığımız yayının Internet sitesi yada gazete olmasıyla mı? Gazetemizin adının Evrensel olmasının yaptığı çağrışımla mı? Emek Partisi’nin sağladığı desteğin güvencesiyle mi? Neyle? Biz, işçi sınıfının siyasal iktidarı için tiyatro yapanlar, bir tek emekçinin bile tavrını önemli, hem de çok önemli buluruz. Bizim için "bir"le "bin" arasında sadece nicel fark var. Bizim için önemli olan, özellikle savaşım verdiğimiz alandaki çürümüşlüğün görünür kılınması. Bizim görünür kıldığımız çürümüşlüğü "bir" yada "bin" kişinin görmesinin çok büyük anlamı yok. Örnekse, biz, "Özdemir Nutku skandalı"nı gördüğümüzde, Internet sitemizi üç-beş kişi izliyordu. Ancak biz, üç-beş kişi izliyor diye "Özdemir Nutku skandalı"nı görmezden gelemezdik. Görmezden gelmedik. Şu anda yüzlerce, binlerce kişiye hitap ediyoruz: Bu nedenle "Özdemir Nutku skandalı", bizim için daha anlamlı hale gelmez. Ancak, bizim dışımızdaki insanlar açısından anlamlı hale gelir. Tiyatroyla ilgilenen biri, hele bir de bu alanda tahsil görmüş ve "Özdemir Nutku skandalı"nı görmüyor, göremiyor, görmek istemiyorsa, Aykut Işıklar’ı görse ne yazar, Aykut Dokuzışıklar’ı görse ne yazar?! "Özdemir Nutku skandalı"nı görmeyen, göremeyen, görmek istemeyenlere "yazıklar olsun". "TAKSAV’ın Talat Halman skandalı"nı görmeyen, göremeyen, görmek istemeyenlere "yazıklar olsun". "Hayati Asılyazıcı skandalı"nı görmeyen, göremeyen görmek istemeyenlere “yazıklar olsun". "Nazif Uslu skandalı"nı görmeyen, göremeyen, görmek istemeyenlere "yazıklar olsun".

Metin Boran diyor ki:

.........."Diğer bir skandal ise tiyatro sanatçısı olan ama sahnelerde pek görünmeyen Vadi’nin kurtlarından olan zebani, namı diğer Atilla Olgaç’ın Kıbrıs’ta askerlik yaparken Rum asıllı 19 yaşındaki bir esirle birlikte 9 kişiyi daha öldürdüğünü itiraf etmesi ve bununla övünmesi oldu. Bir uluslar arası diplomatik skandala yol alan açan bu itiraflardan sonra durumun ciddiyetine varan ‘öldürme ustası’ Olgaç, söylediklerinden çark ederek ‘yalan söylediğini, öyle bir şey söz konusu olmadı’ gibi durumu kurtarmaya çalışan sözlerle kendini savunmaya kalktı. Ama bu arada Yunanistan, uluslar arası hukuk arenasına Olgaç’ın itiraflarını taşıdı bile. Sorunun hukuk boyutu ayrı ancak bir sanatçının yada ruh sağlığı yerinde bir insanın hiç utanıp sıkılmadan üstelik de esir bir çocuğu öldürmekle övünmesi, ruh sağlığının yerinde olmadığını gösteriyor. Olgaç’ın hemen sanatı, sahneyi bırakması ve kameralardan çekilmesi ve tedavi olması gerekiyor. Yaşadığı travmayı belli ki henüz atlatamamış. Helal olsun Vadi’in kurtlarına, demek Olgaç’taki ruh halini sezmişler ve ona sürekli öldürmekle yükümlü kıldıkları Psikopat rolünü uygun görmüşler. Vadi’yi ekranlardan takip eden eniklerde bu psikopatları kendilerine ‘rol modeli’ almakta ne kadar haklı olduklarını böylece açığa vurmuş oldular Olgaç’ın itirafları ile."

Metin Boran’ı değerlendirelim:

"Özdemir Nutku skandalı", "TAKSAV’ın Talat Halman skandalı", "Hayati Asılyazıcı skandalı", "Yedi Tepeli Aşk skandalı", "Nazif Uslu skandalı", "Müsahipzade skandalı" gibi Türkiye tiyatrosunu çürüten skandallara önem verdiğimiz gibi, Kurtlar Vadisi'nin Kılıç’ı Atilla Olgaç tarafından yapılan "itirafı" da ilk saniyeden bu yana yakından izlediğimiz için, bu konuyla ilgili olarak sadece linkleri vermekle yetiniyoruz:

"Atilla Olgaç, komutanı emrettiği için elleri bağlı bir esiri öldürmüş; şimdi de yönetmeni emrettiği için 'Kurtlar Vadisi'nde faşizmi estetize ediyor!"
"Dilleri bağlı halkı uyutan 'Kurtlar Vadisi' aktörü Atilla Olgaç'ın, elleri bağlı esiri öldürdüğünü itiraf etmesi, tüm dünyada infial yaratmaya başladı"
"Faşizmi estetize eden Kurtlar Vadisi'nin çakallarından Atilla Olgaç, ruhsal çöküntü yaşayan Türkiye tiyatrosunun küf kokan bataklığına tercüman oluyor"
"Atilla Olgaç, elleri bağlı esiri öldürdüğünü itiraf ederken mi samimiydi, itirafından çark etmeye çalışırken mi samimi? Yoksa Olgaç, patates mi soydu?"
"Faşizmi estetize eden Kurtlar Vadisi mi oyuncuları faşistleştiriyor, yoksa faşist ruhlu oyuncular mı Kurtlar Vadisi'nde kendilerini ifade edebiliyor?!"
"Doğallaştırılmış sömürü düzeninin sürmesi için, yapay konulara ihtiyaç duyulan sürecin dayatmasıyla medyayı meşgul eden Atilla Olgaç görevini yapıyor!"
"Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı Atilla Olgaç'ın, elleri bağlı bir Rum esiri öldürdüğünü iddia etmesinden sonra şimdi de 'Çankaya'nın tek Kıbrıs'ı' gündemde"
"Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı Olgaç'ın, elleri bağlı bir Rum esiri öldürdüğünü iddia etmesinden sonra, şimdi de Köşk'ün sitesindeki Kıbrıs tartışılıyor!"
"Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı Olgaç'ın, elleri bağlı bir Rum esiri öldürdüğünü iddia etmesinden sonra, Kurtlar Vadisi'nin Şahin Ağa'sından serzeniş!"
"Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı Olgaç'ın, elleri bağlı bir Rum esiri öldürdüğünü iddia etmesinden sonra, bu iddiayı ciddiye alan 'Rumlar AİHM'ne gidiyor'!"
"Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ı Atilla Olgaç, elleri bağlı bir Rum esiri öldürdüğünü iddia etmesinden sonra, Vikipedi'ye girebilmenin ayrıcalığını yaşıyor!"
"Emekçilerin siyasal iktidarını savunan sosyalist bir mantıkla yayınlanmasa da, Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ını kapak yaptığı için LeMan'ı tanıtıyoruz!"
"Emekçilerin siyasal iktidarını savunan sosyalist bir mantıkla yayınlanmasa da, Kurtlar Vadisi'nin Kılıç'ını kapak yaptığı için PENGUEN'i tanıtıyoruz!"
"Ruhsal çöküntü yaşayan Türkiye tiyatrosunun özeti Atilla Olgaç, Kurtlar Vadisi'nde faşizmi estetize ederken, yarattığı sansasyonla gündemden düşmüyor!"

Metin Boran diyor ki:

.........."Bir diğer densizlik örneği ise Star televizyonu muhabirinin İstanbul Şehir Tiyatroları’nda bu günlerde gösterimde olan Nâzım Hikmet’in yazdığı ‘İnek’ adlı oyununun afiş tasarımını “İnek Nâzım Hikmet” diye okuması ve bunu da “İstanbul Şehir Tiyatroları Nâzım Hikmet’e İnek dedi” diye haber olarak hazırlaması ve bu dangalaklığı da adı geçen o televizyonun editörünün haber diye topluma sunması oldu. Bu kadar aşağılık ve yılışık olabilmek hangi cesaret ve cüretin sonucu olabilir, adını siz koyun."

Metin Boran’ı değerlendirelim:

AKP'li Kadir Topbaş'ın Kazmacıbaşı olarak atadığı Orhan Alkaya yönetimindeki Şehir Tiyatroları, "İNEK NÂZIM HİKMET"i aynı ölçülerdeki harflerle tasarlayıp afiş yapmış. Afişe bakanlar, afişte ne gördülerse onu okurlar. Afişe bakanlar, bizim kafamızdaki bilgilerle aynı şeyi okumak zorunda değiller. Biz tiyatroyu biliyoruz diye, herkesin tiyatroyu bilmesini bekleyemeyiz. Biz, İnek’in bir oyun olduğunu biliyoruz diye, afişi gören herkesten İnek'in bir oyun adı olduğunu bilmesini bekleyemeyiz. Afişi her görenin, İnek oyununu izlemesini bekleyemeyiz. Hatta afişi her görenin, bunun bir oyun olduğunu bilmesini bekleyemeyiz. Kazmacıbaşı'nın dediği gibi; "Bu bir oyundur, adı İnek’tir, yazarı Nazım Hikmet’tir." (Bakınız: ntvmsnbc.com, "Nazım Hikmet’in ‘İnek’i çok büyük bulundu!") diye kestirip atamayız. Biz, 1994-95 yıllarında, başta profesyonel sahne Muammer Karaca Tiyatrosu olmak üzere, yüzlerce kez İnek oyununu oynamamıza karşın, Kazmacıbaşı, bu konuda da kestirmeden gidip bizi görmemiş, görememiş, görmek istememiş ve "'İnek' oyununu profesyonel sahnede ilk kez biz oynuyoruz." diye palavra atabilmişti. Kazmacıbaşı'nın paşa gönlü öyle istiyor diye, biz onun "yılışık" haline katlanmak zorunda değiliz. Metin Boran öyle istiyor diye, Star televizyonu muhabirine "dangalaklığı" uygun görmek zorunda değiliz. Biz, Kazmacıbaşı gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, Kadir Topbaş gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, AKP gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, Metin Boran gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, Evrensel gazetesi gibi düşünmek zorunda değiliz. Biz, Emek Partisi gibi düşünmek zorunda değiliz.

Metin Boran diyor ki:

.........."Bu üç olay aslında bu toplumun kendi içinde ne kadar sosyopat ve psikopat yetiştirdiği ve beslediğinin kanıtı değilse nedir? Birbirinden farklı gibi görünen aslında üçü de aynı ruh halinin tezahürü olan bu üç olayın ilkel kin, psiko -patalojik vaka ve yılışıklık ve dangalaklığın başka bir okuması varsa lütfen birisi açıklasın. Biri magazinci, biri tiyatro oyuncusu ve biri muhabir bozuntusu, üçü de kamusal alanda var olan ama meslekleri ve ettikleri sözlerin ağırlığını tartamayacak kadar hafif ve düşükler. Buyurun size Işıklar’ın düşünce düzeyi ve Olgaç’ın canilere yakışır travmatik ruh hali; neyin haber olduğunu bilemeyecek kadar cahil, dangalak ve gazeteci kılıklı bir figür. Bu meslekler çağdaş ve sağlıklı toplumlarda halkını ve insanları aydınlatmakla yükümlü meslekler olarak bilinir tarihten beri."

Metin Boran’ı değerlendirelim:

"Özdemir Nutku skandalı"nı görmeyen, göremeyen, görmek istemeyen tiyatrocular, bu toplumun özeti olduğu için, "bu toplumun kendi içinde bu kadar sosyopat ve psikopat yetiş"mesi de son derecede doğal. "bu üç olayın ilkel kin, psiko-patalojik vaka ve yılışıklık ve dangalaklığın başka bir okuması var". Ne yazık ki yinelemek zorundayım: "Özdemir Nutku skandalı"nı, "TAKSAV’ın Talat Halman skandalı"nı, "Yedi Tepeli Aşk skandalı"nı, "Hayati Asılyazıcı skandalı"nı, "Nazif Uslu skandalı"nı… görmeyen, göremeyen, görmek istemeyen tiyatrocuların egemen olduğu bir toplumda, böyle "ilkel kin, psiko-patalojik vaka ve yılışıklık ve dangalaklığın" olması son derecede doğal.

Metin Boran diyor ki:

.........."Tuhaf olan bu densizliklere hiçbir kimsenin sesinin çıkmaması değil mi? Bu toprakları psikopat üretme çiftliğine dönüştürdüler, magazincisi, gazetecisi, televizyoncusu ve sanatçı bozuntuları elbirliğiyle dayanışarak."

Metin Boran’ı değerlendirelim:

Bizce, "Özdemir Nutku skandalı", "TAKSAV’ın Talat Halman skandalı", "Yedi Tepeli Aşk skandalı", "Hayati Asılyazıcı skandalı", "Nazif Uslu skandalı", "Müsahipzade skandalı" "bu densizliklere" neden olan. Bizce, Kuzuların Sessizliği Korosu, "Bu toprakları psikopat üretme çiftliğine dönüştürdü".

Metin Boran diyor ki:

.........."Bugün aslında Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde, Şair’in Yusuf İle Menofis adlı oyununu okuma tiyatrosu olarak hazırlayan Yılmaz Onay’ın sahne uygulamasını ve İstanbul Şehir Tiyatroları’nda Nâzım Hikmet’in yazdığı İnek adlı oyunun eleştirisini yazacaktım. Densizler fırsat vermedi."

Metin Boran’ı değerlendirelim:

"Densizler (Hilmi Bulunmaz'a, Bulunmaz Tiyatro'ya uzun yıllardır tiyatro yapma anlamında) fırsat vermedi." Ancak biz yakınmıyoruz. Mücadele ediyoruz. Sadece "sağ"la değil; "sol"la da mücadele ediyoruz.