22 Mayıs 2013 Çarşamba

Bulunmaz, Demirkanlı Ailesi'nin avukatı Reyhan Kayışlı'ya ders veriyor!

T.C.
İSTANBUL
20. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

ESAS NO: 2013/167


KONU: Hukuk dışı bir mantık dizgesiyle düşünüp, hukuksal anlayışa aykırı bir dille yazarak, ceza hukuku felsefesine taban tabana karşıt bir uygulamayı başlatmak isteyen Demirkanlı Ailesi Avukatı Sayın Reyhan Kayışlı'nın fevri davranışına karşı hazırladığım yardımcı hukuk metni...


AÇIKLAMALAR:


1 - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyicisi Mustafa Şükrü Demirkanlı ile eşi Gülhan Avşar Demirkanlı'nın vekâlet vererek tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı, savunduğu müvekkillerinin hukuk dışı, hukuka aykırı bir biçimde düzenlemiş oldukları kampanyanın etkisinde kaldığı için, nesnel hukuk ölçütleriyle değil de, öznel hukuk ölçütleriyle davranışlar geliştirme alışkanlığı içinde bulunduğu için, kendisine karşı asla hukuk dışı eylemde bulunmamama karşın, ADLİYEYİ yanıltmak isteyerek, bir hukuk (manevi tazminat) davası açmaya yeltenebilmiştir.


Sayın Yargıç Ayhan Ayan'a gelen dava dosyası, Sayın Ayan'ın inisiyatifi doğrultusunda, Sayın Kâtip Reha Ata tarafından yazılmıştır... Kendisini "DAVACI" sıfatıyla görme özgürlüğüne sahip olan Demirkanlı Ailesi Avukatı (DAA) Reyhan Kayışlı, DA'nin şimdiye kadar ihlâl ettiği ceza ve hukuk vâkıalarını görmezden gelip, nesnel davranmayarak, sadece bir "iş adamı" gibi hareket etmeyi yeğlemiş, böylelikle "neden-sonuç" bağlamını kesinlikle önemsememiştir. Tam 1 Nisan 2013 günü "DAVA TARİHİ" sahibi olarak, âdeta "BİR NİSAN ŞAKASI" yapabilmiştir.


Tabiî ki, Sayın Yargıç'a tevzi edilen dava dilekçesi sonucu, Sayın Yargıç, yasaların gerekliliğini yerine getirmiştir. Bu durumda da, mahkemenin esasına kaydedilen bu dosyadaki metinleri okuyarak irdelemeye devam edeceğim... Ancak, şu ân itibariyle, bana verilen zaman içerisinde, Sayın Yargıç'a yapacağım açıklamanın sınırlarını ihlâl etmemeye çalışacağım.


2 - DAA Sayın Reyhan Kayışlı, "İSTANBUL (  ) ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ'NE" başlığı ve "DAVACI" sıfatıyla bir hukuk (manevi tazminat) davası başlatmaya yeltenmektedir. Sadece belli bir yargılama masrafı ödeyerek, gerçek anlamda hiçbir hukuksal temele oturamayan bir dava açabilmek için gerekli olan "DAVALI" sıfatını benim üzerime yapıştıran Reyhan Kayışlı, "DAVA" başlığı altında şunu ifade etmiştir:


"Avukatlık mesleğinin icrası dolayısı ile hakaret ve kişisel verilerin izinsiz kullanılması suretiyle haksız fiil nedeniyle 15.000 TL manevi tazminat talebi"


DAA Sayın Reyhan Kayışlı, hukukun ve avukatlık mesleğinin gerekli ve zorunlu kıldığı soğukkanlılığa hiç sahip olmadığı için benim Demirkanlı Ailesi (Gülhan Avşar - Mustafa Şükrü Demirkanlı) fertlerine yöneltmiş olarak geliştirdiğim hukuksal ve toplumsal suçlamaları, sanki kendisine yöneltiyor olduğumu sanmayı sürdürüp, ceza ve hukuk davalarını, tam tamına kişiselleştirme yoluna gidebiliyor. Ben, Demirkanlı Ailesi'ne bile hiçbir zaman için "hakaret ve kişisel verilerin izinsiz kullanılması" suçu işleme kastı taşımadığım hâlde, sanki kendisine karşı bu suçları işleme kastım olduğu izlenimini oluşturarak, mahkemeyi yanıltmaya yeltenip, adliyeye karşı suç işleme saikiyle hareket ediyor... Düşünceleriyle değil, sadece güdüleriyle davranışlar geliştirebilen DAA Sayın Reyhan Kayışlı, benim yaygın bir şirket sahibi olmamdan kaynaklanan nedenlerle, tıpkı avukatlığını yaptığı Mustafa Şükrü Demirkanlı gibi davranarak, benden "para sızdırma" coşkusuna kapılmıştır... DAA Sayın Reyhan Kayışlı müvekkili Mustafa Şükrü Demirkanlı da, tam tamına 25.000,00 TL para kazanmak istemektedir. Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yanı sıra, onun "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecindeki en yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurhan bile, tam üç yıldır süren bir hukuk (manevi tazminat) davası zoruyla 25.000,00 TL "para sızdırma" planları içerisindedir. Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yönettiği Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin İzmirli yazarı Seval Deniz Karahaliloğlu, benden, tam 10.000,00 TL almanın dayanılmaz hafifliğinde kıvranmaktadır...


3 - "AÇIKLAMALAR" başlığını uygun görebilmesine karşın, aslında, hiçbir hukuksal açıklamada bulunabilme yeteneğini asla gösteremeyen Reyhan Kayışlı, hukuksal formundan çok şey yitirme pahasına da olsa, iyi "dava arkadaşları" Gülhan Avşar ve Mustafa Şükrü Demirkanlı ikilisi tarafından oluşturulmuş tiyatro dergiciliğindeki kalıcı çok büyük estetik ve toplumsal sorunları unutturabilmek istemektedir... Şöyle ki:


Öncelikle şunu belirtmeliyim; yüzeysel bakıldığında, davamızla ilintisi dolaylı gibi görünmekle birlikte, bu davanın tam yüreğinde bulunması gereken şu konuları dikkatinize sunup üzerinde teker teker duracağım;


a - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" sürecindeki ciddi aktör Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Türkiye tiyatrosuna verdiği zararın


b - "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının


c - "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının


d - "ÜÇÜNCÜ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" zararının anlatılması, anlaşılması, belirtilmesi, incelenmesi, tartışılması gerekir...


Daha önce benimle ilgili olarak vukû bulmuş yargılanmalar sırasındaki bâzı belge, bilgi, bulgu, delil, kanıt, tanık durumlarını gündeme getirip, gerekçelerimi anlatacağım. Bu davanın ardılı olduğu gibi, öncülü de var.


a - "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYALARI" sürecindeki ciddi aktör Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Türkiye tiyatrosuna verdiği zarar


Şubat 1991 tarihinden bu yana bütün Türkiye tiyatrosunu hızla, hem de şimşek hızıyla kirleten, tiyatro sanatının dezestetize edilmesine neden olan bir yayın organı var: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi. Dergi, zamanında, resmî tiyatro kurumlarından aldığı reklâm (PARA) karşılığında, resmî tiyatro kurumlarının oyun programlarını işlevsel olarak, her ayın tam birinde yayınlaması gerekirken, hiçbir zaman gününde yayınlanmadığı, günlerce, hattâ bâzen haftalarca sonra yayınlandığından (derginin çok geç yayınlandığını saptamak için İstanbul'un en büyük caddesindeki en büyük kitapçı "MEPHISTO KİTABEVİ" şirketindeki bilgisayar girdi belgelerinin tümü izlenmesi gerekir), benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle maaş alan Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den ve de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan haksız ve usûlsüz bir biçimde reklâm (PARA) alıyor. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin geç yayınlanmasını saptayabilmek için, bu derginin basıldığı matbaa tarihlerini, dergiyi dağıtan şirkete ulaşma tarihlerini, bu dergiyi satan kitapçıların bilgisayarlarına giriş tarihlerini, bu derginin Lemi Bilgin yönetimindeki Devlet Tiyatroları, Hilmi Zafer Şahin ile Veysel Sami Berikan yönetimindeki Şehir Tiyatroları ve diğer resmî tiyatro kurumlarına ulaşma tarihlerini öğrenebilmek yeterlidir...


Benim asal olarak en ciddi eleştirim, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin tam zamanında yayınlanmaması yönündedir. Derginin yöneticileri Gülhan Avşar Demirkanlı, Mustafa Şükrü Demirkanlı ile birlikte Oyun Atölyesi ve Ömer Faruk Kurhan'ın imza ve yazılarıyla destekledikleri "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin iyice irdelenmesi gereken önemli bir süreç olduğunu tüm davalarımın içinde savundum. Gerek duyulursa, duruşmaların dava dosyalarını da hemen sunabilirim.


SÜRMEKTE OLAN DAVALARIMIN DURUŞMA GÜNLERİ:


10 Haziran 2013 saat 10.36           İstanbul 10. Sulh Ceza Mahkemesi

13 Haziran 2013 saat 11.15            İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi
18 Haziran 2013 saat 14.10           İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi

02 Temmuz 2013 saat 11.30         İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi

04 Temmuz 2013 saat 09.35        K arşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
09 Temmuz 2013 saat 14.00        İst. Anadolu 40. Sulh Ceza Mahkemesi

05 Eylül 2013 saat 10.10                İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi


02 Ekim 2013 saat 10.00               İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi

23 Ekim 2013 saat 10.10                İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi

19 Kasım 2013 saat 10.35              İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi


b - BURAK CANEY adı uygun bulunan ilginç bir İnternet canavarına, sanal âlem teröristine yaslanarak "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlatıldı. İşbu kampanya, Nihat Haluk Bilginer'in sahibi olduğu Oyun Atölyesi'nin "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinde desteklediği Gülhan Avşar Demirkanlı ile Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı yada arkadaşlarınca başlatılmıştır.


"BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" NEDİR VE NE İŞE YARAMAK İÇİN, HANGİ AMAÇLA DÜZENLENDİ?...


Coşkun Büktel'in "Theope" oyununa "iftira" atabilen Özdemir Nutku'yu eleştirdiğimiz için, bize karşı başlatılmış bu ilginç "kampanya", Coşkun Büktel'le benim sanatsal ifade olanaklarımızı ilelebet ilga, imhâ etmek için örgütlenen bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" idi. Yaklaşık olarak beş yıl önce ve Özdemir Nutku'nun attığı iftiranın CD 

ile saptanmasının ardılı olarak gündeme gelen bu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" içinde, Oyun Atölyesi ve Ömer Faruk Kurhan gibi şerikler ortaya çıkmamış olsa bile, "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin ardılı "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinde bu kişiler de ciddi aktif rol aldılar. Bana karşı başlatılan bu ilginç "LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin özü, resmî kurumlardan haksızca, usûlsüzce olarak alınan reklâm (PARA) konusunda benim gösterdiğim çok ciddi estetik duyarlılıktır... Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın olağanüstü ciddi desteğiyle düzenlenen bu kampanya, mahlas adlı Burak Caney'in bir eylemi gibi görünse de, kanım odur ki, bu kampanyada, Oyun Atölyesi'nin desteklediği Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın büyük çabası vardı. Bu nedenle Burak Caney'in ortaya çıkarılarak IP'si saptanması gerekir. Oyun Atölyesi, Ömer Faruk Kurhan "LİNÇ KAMPANYASI" sürecini bilmelerine karşın, kendileri bu kampanyaya imza vermemiş olsalar da, farkında oldukları bu duruma neden olan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne edilgen biçimde, dolaylı destek sunabilmişlerdir. Bu nedenle "LİNÇ KAMPANYASI" sürecine ve zamanında çıkmadığı için, almış olduğu reklâm (PARA) da haksız ve usûlsüz olan dergiye, çok dolaylı da olsa yardımcı olmak, hukuksal olmasa bile, toplumsal olarak bence suçtur...

c - "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" tanımıyla kavramsallaştırdığım bu süreç, bizim verdiğimiz entelektüel mücadele sonucu "OLUMSUZ" bitince, Oyun Atölyesi ve Ömer Faruk Kurhan'la birlikte hareket eden Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Sahibi Gülhan Avşar Demirkanlı ile Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Mustafa Şükrü Demirkanlı, sanal Burak Caney'in örgütlediği "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" 

sürecinin neredeyse tıpa tıp benzeri biçimindeki yeni bir kampanya düzenlemek için kendi açık adlarını ve dergilerinin açık adını ortaya koyarak, yine bize (COŞKUN BÜKTEL ile HİLMİ BULUNMAZ) karşı, "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlattılar. Tam tamına 1100 KİŞİLİK İMZA toplayan Oyun Atölyesi ile Ömer Faruk Kurhan'ın desteklediği dergi, Türkiye tiyatrosundaki toplumsal yerimizi imhâ edebilmek için bir kavga sürecine girerek, bizi de, kavga sürecine dahil ettiler. Bizim verdiğimiz "ENTELEKTÜEL" mücadele ile birlikte yaptığımız eleştiriler sonucunda, onlar yeniden "yenildiler"...

d - Oyun Atölyesi ve Ömer Faruk Kurhan ile Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yöneticileri, süreci tırmandırıp, "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" adıyla tanıladığım bir eylemlilik sürecine daha girdiler. Başta Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı olmak üzere, onlarca kişi ve kuruluş sürekli bir biçimde bana "NOTER ONAYLI İHTARNAME" göndererek beni savcılıklara "DAVA VE ŞİKÂYET" edip, hakkımda "HUKUK DAVALARI" başlattılar... Bir merkezden emir almış gibi davranarak, hepsi birden aynı ânda davalar başlatan kişilerin ve kuruluşların tutumu karşısında, ben, yineliyorum, 

"HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" tanılamasını uygun buldum...

***


Yukarıdaki tanılar, tanılamalar, tanımlamalar... genel ve nesnel somut saptamalar... Şimdi gelelim çok daha özel ve öznel somut saptamalara:


1 - Ben, sadece ve yalnızca bir sanatçı olmakla yetinmeyip, buna paralel olarak, aynı zamanda uluslararası işler yapan biri olduğum için, benden haksız bir biçimde para kazanmak isteyen kişi ve kuruluşlar, bana peş peşe manevi tazminat davası açmaya başladılar. İşbu kişi ve kuruluşlar, benim, hiçbir zaman için avukat tutmayan, avukatlara asla ve kesinlikle hiç güvenmeyen biri olduğumu bildikleri için, benim, ceza, hukuk, ceza hukuku, hukuk felsefesi konularında eksik biri olduğumu varsayarak, benden sürekli bir biçimde tazminat (PARA) talep etmeye başladılar... Yıllar önce benden 25.000,00 TL isteyen "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" elebaşılarından Ömer Faruk Kurhan, bana karşı başlattığı, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi "DOSYA NO: 2010/8"de sürdürülen "KAMU DAVASI" sonrası "BERAAT" etmiş olduğum için, 25.000,00 TL tazminatı alamamış olduğundan üzülüyor olsa gerek. Ömer Faruk Kurhan'ın ardından Mustafa Şükrü Demirkanlı da 

25.000,00 TL'lik tazminat davası açtı. Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın tuttuğu avukat Reyhan Kayışlı 15.000,00 TL'lik bir tazminat davası açtı. Seval Deniz Karahaliloğu adlı tanınmamış çok acemi bir yazar bile 
10.000,00 TL'lik tazminat davası açtı... Bunların tümü, asla derin bir üzüntü içerisinde bulundukları için değil, benim ciddi bir şirket sahibi olmamdan kaynaklanan nedenlerle hep "para sızdırmak" istiyorlar.

2 - Hiçbir zaman için tam zamanında, her ayın tam olarak birinde asla ve kesinlikle yayınlanmayan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, günlerce, hattâ bâzen haftalarca sonra zor yayınlanabilmesine karşın, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den, İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den ve de Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan, muadillerinden usûlsüz bir biçimde reklâm (PARA) alabilmeye devam edebilmektedir. Ben, böyle bir reklâm (PARA) alabilme "başarı"sının hangi koşulda, nasıl elde edildiğini merak edip, araştırarak, bu durumu tüm tiyatro kamuoyuna duyurdukça, hakkımdaki "LİNÇ" çeşitlemeleri şimşek hızıyla artıyor...


3 - Ben, ne Ömer Faruk Kurhan, ne Oyun Atölyesi şirketi, ne Oyun Atölyesi şirketinin desteklediği Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin patronu Gülhan Avşar Demirkanlı, ne de derginin yöneticisi Mustafa Şükrü Demirkanlı ile husumet içindeyim. Ben, ne Ömer Faruk Kurhan'a, ne Oyun Atölyesi şirketine, ne de diğerlerine karşı, asla ve kesinlikle hiç hakaret suçu işlemediğim hâlde, Gülhan Avşar Demirkanlı, Oyun Atölyesi, Ömer Faruk Kurhan, Mustafa Şükrü Demirkanlı, her fırsat bulduklarında, ikide bir benim hakkımda savcılıklara koşarak, hakaret suçundan benim hakkımda suç duyurusunda bulundukları için, ben de bu durum karşısında sürmekte olan "KAMU DAVASI"nı başlattım...


4 - Ben, dört yüz yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirleten Shakespeare ve onun yerli işbirlikçilerini eleştirdim. Kendisine ait hiçbir sanat yapıtı bulunmayan, kendisinden önceki sanat yapıtlarını (ç)alarak, hukuk diliyle belirtmek gerekirse intihal ederek, tiyatro sanatına doğru olanın değil yalan olanın, gerçek olanın değil sahte olanın, (daha fazla kalıcı etki eden durum) güzel olanın değil çirkin olanın geçmesine neden olan Shakespeare'in sanat hırsızlığını iyice anlamak için Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'nca Eylül / 2007'de yayınlanan Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabındaki son yetmiş beş sayfa ("Shakespeare ve Dram Sanat Üzerine") çok dikkatle okunmalıdır. Sayın Yargıç, zaman yetersizliği ve başka nedenlerle bu yapıtı okuyamazsa bu kitapla birlikte dilekçede dile getirdiğim diğer belge, bilgi, bulgu, delil ve kanıtların yetkin (mevzuat elverirse yabancı ülkelerden) bilirkişi tarafından ele alınması gerekir...


5 - Belirtmiş olduğum nedenlerden ötürü, mevzuat elverirse, Şubat 1991 tarihinden başlayarak, tiyatro sanatını şimşek hızıyla dezestetize eden Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni usûle aykırı bir biçimde desteklemiş olan bütün Kültür Bakanları, bütün Devlet Tiyatroları Genel Müdürleri, bütün İstanbul Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenleri ile bütün Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenleri ve diğer resmî sanat kurumlarının yöneticileri hakkında mutlaka savcılığa suç duyurusunda bulunup, her biri için ayrı ayrı "DAVACI VE ŞİKÂYETÇİ" olacağım.


***


A - DAA Sayın Reyhan Kayışlı, ceza ve hukuk işleriyle karnını doyuran biri olduğundan, benim, kendisinin müvekkillerini, estetik ve yazınsal açıdan çok güçlü bir biçem ve biçim bağlamında eleştiriyor olmamdan müthiş derecede rahatsızlık duyduğu için, benim sürekli olarak ceza ve hukuk davalarıyla boğulmama kendince katkı sunabilmek adına, hiçbir gereklilik bulunmamakla birlikte, bana karşı ilginç bir hukuk (manevi tazminat) davası açmıştır. Bunu anlamak hayli zor. Çünkü, madem ki, kendisine karşı bir suç işledim, o hâlde, neden İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak, benim hakkımda bir "KAMU DAVASI" açtırma yoluna yönelmiyor? Bunun bir tek yanıtı var: ÇÜNKÜ, BEN, SAYIN REYHAN KAYIŞLI'YA KARŞI SUÇ İŞLEMEDİM. Bunu kendisi de çok iyi bildiği için, kendine güvenip, benim hakkımda bir suç duyurusunda bulunabilme cesareti asla gösteremiyor. Gösteremez de...


Benim aleyhime olarak, DAA Sayın Reyhan Kayışlı müvekkili Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın hemen şikâyetçi olabildiği İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın 2013/4849 Hazırlık Sayılı Soruşturması benim için hâlâ merak konusu... "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" önderi Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı, hiçbir hukuksal, hiçbir yasal temeli bulunmamasına karşın, benim hakkımda İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/650 Esas Sayılı tazminat davası dosyasında bile davacı olabilmiştir. Benden alacağı ciddi paraların düşünü gören Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın avukat olarak tuttuğu Sayın Reyhan Kayışlı, benim açmış olduğum ve tamamıyla nesnel hukuk ölçütlerine uyumlu İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/418 Esas Sayılı Dosyası içeriğindeki hukuksal savunmaları görünce, öyle sanıyorum ki, gözleri kamaştığı için olsa gerek, bu hukuksal gerçekleri görmek yerine, gerçeğin yakınından bile asla geçmeyen hukuk dışı söylemlerle iştigâl ediyor. Davalı vekili olarak duruşmalara girebilen Sayın Reyhan Kayışlı, duruşma süreçlerinde o kadar fazla silik bir savunma yapıyor ki, ben, hukuksal bilgimin tamamını orada, o sırada kullanmaya çekiniyorum. Sayın Reyhan Kayışlı, sadece para kazanabilmek için, haksız davalarda hukuku, yasaları alet edeceğine, haklı davalarında hukuksal birikimini müvekkilleri adına kullanmaya çalışabilse, hem hukuk, hem ülke ve en önemlisi hem de kendisi büyük kazanımlar içerisine girebilir... Tabiî ki bu arada, Sayın Reyhan Kayışlı'nın bir başka haksız müvekkili Gülhan Avşar Demirkanlı'nın benim aleyhine açtırdığı İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'nın 2012/170903 Hazırlık Sayılı Dosya'sını merak ediyorum.


B - Ben, yalnızca DAA Sayın Reyhan Kayışlı ile ilgili olarak değil, benim karşımda, haksız ve hukuksuz biçimde yasaları çarpıtarak, sözüm ona savunman olarak görev yaptığını iddia eden hukuksuz avukatlara karşı, tabiî ki, Anayasa'dan ve yasalardan aldığım net güçle, evrensel düzey ve düzlemde hukuksal eleştirilerde bulunuyorum. Türk Ceza Yasası'ndan, Ceza Muhakemeleri Kanunu ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ndan aldığım esinle, yalnızca bana karşı çıkabilen avukatlara değil, hakikate ve hukuka saygı duymayan bütün avukatlara karşı son derecede haklı eleştiriler getiriyorum. Bunun yanı sıra, İstanbul Barosu'nun hakikate ve hukuka aykırı durumlarını, duruşlarını sürekli olarak eleştiriyorum. Ben, bir sanatçı, bir şair, bir tiyatrocu, bir yazarım. Benim asal işlevim, gerçek işim toplumsal yaralara parmak basıp, haktan ve hukuktan yana toplumsal duyarlılık oluşturabilmektir. 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" karşısında ne yapmalıydım?... "Susma hakkı" simidine sarılıp, kendimi suçlu mu ilân etmeliydim? DAA Sayın Reyhan Kayışlı hakkındaki bilgileri, kamuoyuna sürekli açık bulunan paylaşım sitelerinden alarak kullandım... Kullandığım belge ve bilgilerin hiçbirisi kişisel değil, toplumsaldır. Kamuya yansımış, kamuoyuyla paylaşılmış, hattâ avukatların reklâm yapmaları yasak olmasına, reklâmın Türkiye Barolar Birliği tarafından yasaklanmasına karşın, Sayın Reyhan Kayışlı, kişisel belge ve bilgilerini kamuoyunun önüne sererek, dolaylı ve/ya dolaysız bir biçimde reklâm yaparak, müvekkil sayısını artırma esnaflığı içerisine girmiştir... Sayın Reyhan Kayışlı hakkındaki belge ve bilgileri Google arama motorlarından edindim. Sayın Reyhan Kayışlı'nıın evine yada bürosuna gizlice girerek, kendisine ait belge ve bilgileri çalmadım. Sayın Reyhan Kayışlı, doğruyu gizleyerek, böylece "YALAN" söylüyor. Nasıl ki "CEZAYA CEZA", "HUKUKA HUKUK" deniyorsa ben de, 

"ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyene "LİNÇÇİ" diyorum ve İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi'ndeki 2010/337 Sayılı Dosya içeriğine bakıldığında, "LİNÇÇİ" demenin asla "HAKARET" değil, bir "HAK" olduğunu "BİLİRKİŞİ RAPORU" destekli olarak görebilirsiniz ve İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki "BERAAT" dosyam 2010/8'e baktığınızda eleştirilerimin ne kadar doğal olduğunu, 
"BİLİRKİŞİ RAPORU" destekli hâlde görebilirsiniz. Sayın Reyhan Kayışlı, adaleti, hakkı, hukuku, kanunu, mevzuatı, tüzeyi, tüm yasaları gizleyip, benim yargılanarak, kendisine avuç dolusu paralar ödememi arzu ediyor. Ancak ben, "ADALETE VE HUKUKA" güveniyorum...

C - Ben, tiyatro sanatına bulaşmış, bu sanata ilişmiş herkesin yalnızca, sadece twitter hesabını değil, bütün İnternet hesaplarını yakından, çok yakından, pek yakından izliyorum. Aslında, herhangi bir şahıs, izlensin diye bir twitter hesabı açar. Sayın Reyhan Kayışlı, benim gibi sadece bir okuryazar olan kişinin karşısında hukuksal ter dökmeye başlayınca ne yapacağını iyice şaşırarak "ADLİYEYİ YANILTMAYA YÖNELİK" 

çabayla dilekçe yazmıştır. Sayın Reyhan Kayışlı, aldığı hukuk eğitimini toplumsal yararlılık için değil, küçük çıkar hesabıyla kullanıp, hukuka aykırı davranmaktadır. Ben, söylediğim her sözün, yazdığım her yazının sonuna kadar arkasındayım. Çünkü ben, "ADALETE VE HUKUKA" güvenen ve bütün eylemlerini "ADALET VE HUKUK" temellerinde sürdüren entelektüel bir sanatçıyım. Benim, "ADALET VE HUKUK" kavramlarından başka sığınabileceğim başka bir toplumsal liman yok...

D - Sayın Reyhan Kayışlı, şikâyetlerini kaynak gösteremeden belirttiği yerlerde doğruları söylemediği izlenimi veriyor... Sayın Reyhan Kayışlı, herhangi bir "İMZA KAMPANYASI" düzenlediyse ve/ya bir "İMZA KAMPANYASI" için imza verdiyse, imzasından niye utanmaktadır?... Bunu hiç anlayabilmiş değilim. Benim hakkımda düzenlenmiş bulunan "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" bütün hızıyla hakikata ve hukuka aykırı bir biçimde işlerken ve benim sanatsal ifade olanaklarım ilelebet ilga ve imhâ edilmek istenirken, sadece müvekkilinden PARA aldığı için gerçek olmayanları gerçekmiş gibi savunabilen Sayın Reyhan Kayışlı'yı eleştirmek, onun yaptığı toplumsal yanlışları, belge ve bilgiye dayanarak eleştirmek, benim en doğal, Anayasal ve yasal hakkımdır. Bu hakkımın cezalandırılma olasılığı söz konusu olabilseydi, Sayın Reyhan Kayışlı, beni derhal İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na "DAVA VE ŞİKÂYET" edebilirdi. Reyhan Kayışlı, gayet acemi bir avukat olmasına karşın, benim "SUÇSUZ" olduğumu da anlayabilecek kadar hukuktan anlıyor. Bu dava, herhangi bir ceza davasına yaslanmadığı, herhangi bir gerçeklik içermediği için derhal, tereddütsüz REDDEDİLMELİDİR...


Sayın Reyhan Kayışlı, belgeye, bilgiye, bulguya, delile, kanıta, tanıklara, somut nesnel gerçeklere yaslanmadan, niyet okuma seansı düzenleyip, aynen şöyle sözler edebilme özgürlüğünü rahatça kullanabilmektedir:


"SÖZ KONUSU HABER 2010 YILINA AİT, ADANA KADIN PLATFORMU'NUN KADINA YÖNELİK ŞİDDET VE CİNSEL SUÇLARLA İLGİLİ YAPTIĞI BİR BASIN AÇIKLAMASI VE İMZA KAMPANYASI HABERİDİR. HER NE KADAR SÖZ KONUSU YAYIN BİR HABER SİTESİNDEN ALINMIŞ OLSA DA, DAVALININ AMACI GÜNCEL BİR HABERİ DUYURMAK DEĞİLDİR."


Yukarıdaki ifadede de net bir biçimde görülebileceği gibi, Sayın Reyhan Kayışlı, somut hukuk terimlerini kullanacağına, âdeta kahve falı bakar gibi, "NİYET OKUMA" yada "AMAÇ SAPTAMA" tahmini yapıyor.


Benim, Sayın Reyhan Kayışlı'nın müvekkilleri ile herhangi bir  kişisel husumetim olmamasına karşın, Reyhan Kayışlı adlı şahıs, "NİYET OKUMA" yada "AMAÇ SAPTAMA" tahminiyle doğruyu gizleyerek, "YALAN" söylemektedir. Benim, kendisine karşı hiçbir "HAKARET" ve itibarsızlaştırmaya yönelik kastım ve tacizkâr tutumum söz konusu olmamasına karşın, Sayın Reyhan Kayışlı, müvekkili Mustafa Şükrü Demirkanlı ve onun eşi müvekkil Gülhan Avşar Demirkanlı'dan alacağı müvekkillik parasının yanı sıra (belki) benden alacakları haksız parayı bölüşme düşüncesiyle gerçeği saptırıp haktan, hukuktan sapmaktadır. Ben, hiçbir avukata güvenmemekle birlikte, Sayın Reyhan Kayışlı'ya zerre kadar güvenmiyorum. Ben, sadece ve yalnızca "ADALETE VE HUKUKA" ve Sayın Yargıç'ına güveniyorum. Gerisi tam bir lâf-ı güzâf!


E - Ben, sadece Sayın Reyhan Kayışlı'ya değil, bütün avukatlara ders verebilecek ceza, hukuk, ceza hukuku, hukuk felsefesi donanımına sahibim. Benim hukuksal donanımım hakkında bilgi sahibi olmak isteyenler, İnternet ortamındaki hukuksal metinlerimi okuyabilecekleri gibi, aynı zamanda, her cumartesi günü 17.00-20.00 saatleri arasında, bana ait Bulunmaz Kültür Merkezi'ndeki ceza, hukuk, ceza hukuku, hukuk felsefesi ve sanatsal hukuk dersine ücretsiz olarak katılabilirler. Sayın Reyhan Kayışlı, kültür merkezimdeki "HUKUK DERSLERİ" sürecine katılmayı kendi kibrine asla yediremediği için, ona da, hem duruşmalarda ve hem de mahkeme metinleri içeriğinde ders vermeyi hukuksal bir zorunluluk olarak görüyorum. Kendisi, bu derslerden yararlanmama hakkına sahiptir. Ancak ben, ülkemizdeki avukatların yetersizliğini bildiğim için "HUKUK DERSLERİ"ni sürdürüyorum.


Sayın Reyhan Kayışlı, "HUKUK DERSLERİ"nin yanı sıra, yazınsal dersler de almalıdır. Kendisi, betimleme, eğretileme, imge, tersinleme kavramlarından uzak olduğu için, somut olanı soyut, soyut olanı somut biçimde ifade edip, hukuksal süreci tıkama başarısızlığı göstermektedir. Sayın Yargıç'a sunduğu ve hiçbir somut hukuksal haklılığı bulunmayan "dilekçe metni"(!) içeriği, bunun gayet net, oldukça somut bir kanıtıdır.


Müvekkilinden alacağı vekillik ücretinin dışında, herhangi bir hukuksal temelli söylemde bulunma becerisi gösteremediği için, ikide bir, benim yasal ifadelerimi gündeme getirerek, sanki bu ifadeler yasa dışıymış gibi kurgulamaya çabalayan Sayın Reyhan Kayışlı, zorlama olarak başlattığı bu davayla, nasıl olsa hukuksal bir hezimete uğrayacak ve böylelikle de, müvekkil pazarının daralma bunalımını yaşayacaktır. Bu nedenle, iyice hukuksal omurga sorunu yaşayan Kayışlı, benim gibi "sıradan bir kişi" karşısında hukuksal olarak tarihsel bir hezimet yaşamamak adına, son derecede anlamsız ifadelerle, bulanık bir hukuksal metin hazırlamıştır. Sayın Yargıç, bu durumu tabiî ki, benden daha net, iyice görebilmiştir...


Sayın Reyhan Kayışlı'nın kendi söyleyeceği herhangi bir ciddi ve özgün söz bulunmadığı için, benim yirmi dört ayar altın değerindeki sözlerimi alıntı yöntemiyle Sayın Yargıç'a sunarak, kafa karışıklığı yapmaktadır... Benim müthiş derecede değerli sözlerimin kuyruğu biçiminde sunduğu derkenar görünümlü basit sözleriyle, deyim yerindeyse, temel ve tümel bir bağlam oluşturmak yerine, benim sözlerimi iyice boyayarak, benim sözlerimi parlatmaktan bir milim olsun asla ileriye gidememektedir...


Tüm avukatlar gibi, Sayın Reyhan Kayışlı, Sayın Yargıç'ın çok derinden duyumsayabileceği bir kurnazlık içerisine girerek, hiçbir kimseyi asla inandırma olasılığı bulunmasa da, para alıp vekillik yaptığı müvekkiline şirin görünmek için, dilekçe metnini çok yapay biçimde şişirmektedir. 


Adaleti, hakkı, hukuku, kanunu, mevzuatı, tüzeyi, yasayı, sadece basit bir karın doyurma aracı olarak gören Sayın Reyhan Kayışlı, yargıçların somut nesnel davranış geliştirebilecek kadar hukuksal varsıllık sahibi olduğunu algılamayıp, benim savunma hakkımı tamamıyla kısıtlamaya yeltenmektedir. Oysa, savunma hakkı evrensel ve kutsal bir haktır. Asla ve kesinlikle kısıtlanamaz. Ben Sayın Reyhan Kayışlı'nın asla hiç doğru söylemediğini saptadığım zaman, sözü dere tepe dolandırmadan, direkt olarak "YALAN SÖYLÜYOR" diyebilme hakkına sahibim. Benim bu savunma özgürlüğüm asla kısıtlanamaz. Türkiye Cumhuriyet mevzuatı içerisinde ifade özgürlüğüm kısıtlansa bile, T.C.'nin uymakla yükümlü olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi sürecinde savunma hakkımı özgür bir biçimde kullanmayı hak ederim... DAA Sayın Reyhan Kayışlı, müvekkili Sayın Gülhan Avşar Demirkanlı'nın pek muhterem eşi Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "SABIKALI" olmasını "es" geçebilme hakkına sahip olsa da, benim savunma hakkımı kısıtlamaya kesinlikle yeltenemez. Buna izin vermem. Kendisi bir avukat olmasına karşın, o da, tıpkı benim gibi bir insandır. Onun, benim üzerimde herhangi bir üstünlük kurma hakkı yoktur. Buna asla ve kesinlikle hiç izin vermem.


Sayın Reyhan Kayışlı, mahkemelere verdiği metinlerle, basit yaralama, uyuşturucu bulundurma, karşılıksız çek kesme suçları işleyen insanlar karşısında avukatlık mesleğini dilediği gibi kullanabilir, ama benim gibi bir "HUKUK DERSLERİ" veren "ENTELEKTÜEL SANATÇI" kişi karşısında cübbesinin gücünü sınırsız biçimde kullanamaz. Buna asla ve kesinlikle izin vermem. O cübbeli avukatsa, ben cübbesiz avukatım...


Sayın Reyhan Kayışlı, bir hukuk metni yazmaktan öte, bir yineleme, bir tekrarlama, bir temrin hazırlayıp, telkinde bulunmaktadır... Kendisinin gördüğü derslerin aynısını, fazlasını gören Sayın Yargıç'ın bu telkinlerle davranarak, bu telkinler sonucu yönlendirilebileceğini sanıp yanılıyor...


Söylediğim ve hiçbir zaman için asla inkâr etmeyeceğim sözleri, alt alta sıralayarak, hukuk metni enflasyonu oluşturan Sayın Reyhan Kayışlı, müvekkilleri Sayın Gülhan Avşar ile Sayın Mustafa Demirkanlı'ya şirin görünmenin ötesine geçmeyecektir. Buna asla, kesinlikle izin vermem.


F - Yinelemek zorundayım ki, hakkımda düzenlenmiş çok fazla sayıda 

"ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" söz konusudur... Benim hakkımda düzenlenen bu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" süreçleri gündeme alınmadan yapılacak bir yargılama en başta hukuku yaralar. Bir hukukçu olan Sayın Yargıç'ın buna olanak tanımayacağına olan inancım tamdır. Ben, "ADALETE VE HUKUKA" güveniyorum.

G - Ben, Sayın Reyhan Kayışlı'nın kişisel veri ve fotoğraflar diye gerçeği gizlediği durumun farkına varılmasından yanayım. Kendisinin verileri, çok uzun yıllardır Google'da, İnternet ortamında zâten bulunmaktadır. Kendi kafasında bir imgesel evren kuran Sayın Reyhan Kayışlı, benim hakkımda âdeta tam bir yargısız infaz oluşturur gibi, "bu yanlıştır, o tartışılmazdır, şu şöyledir" genellemeci hastalığına tutulmuştur... Her eylem, bir ceza yada hukuk kuralına dayanır. Bunun için de, Ceza Muhakemeleri yada Hukuk Muhakemeleri kanunları ölçüt olmalıdır. Hamasetle siyaset yapılabilir, hukuk işleri asla ve kesinlikle yapılamaz.


Hakkımda düzenlenmiş "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" 

süreçleri nedeniyle neler çektiğimi algılamanız için beni hep yargılatan kişilerin dava dosyalarını incelemeniz yeterlidir. "UYAP" ortamında yapılabilecek gayet küçük bir araştırma, benim uzun yıllardır nasıl bir "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" bukağısıyla düşünsel olarak iğdiş edilmeye başlanılmak istendiğim size hukuksal bir tat verecektir. Bunun için, başta İstanbul Sulh ve Hukuk Mahkemeleri olmak üzere, İzmir, Trabzon, Manisa mahkemelerindeki hukuk dışı yargılanmam size ışık tutabilecektir. İşte bu bağlamda, Sayın Reyhan Kayışlı da, bu "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" sürecine dolaylı katkıda bulunarak, hakka, hakikate ve hukuka engel olmaya devam edebiliyor.

Sayın Reyhan Kayışlı, her şeyden önce şu sözünün içeriğindeki kişileri "TANIK" sıfatıyla Sayın Yargıç'a sunup, bunu kanıtlamak zorundadır:


"Öyle ki davalının aleyhimize yaptığı bu yayınlardan haberdar olmamız dahi, BİRKAÇ AYRI MÜVEKKİLin bizi arayarak bilgilendirmesi ile olmuştur."


Aslında hiçbir zaman böyle bir durum oluşmamıştır... Reyhan Kayışlı "YALAN" söylemektedir. Aksini ispat etmek için, "BİRKAÇ AYRI MÜVEKKİLİ" mahkemeye getirip, "TANIK" olarak dinletmelidir... Sayın Reyhan Kayışlı, sadece ve yalnızca 15.000,00 TL'lik bir hukuk (manevi tazminat) davası açmak yerine, eli değmişken, 150.000,00 TL'lik bir hukuk (manevi tazminat) davası açmalıdır... Nasıl olsa ben, Mustafa Demirkanlı'ya göre "ELMAS KALEMLER TACİRİ"yim...


ŞU "HUKUKİ NEDENLER"LE DAVAYA KARŞI ÇIKIYORUM: "4721 SAYILI TÜRK MEDENİ KANUNU, 6100 SAYILI HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU VS. DİĞER İLGİLİ YASALAR VE MEVZUAT."


Reyhan Kayışlı, "KANITLAR"ı alt alta sıralayıp karışıklık oluşturuyor:


http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/02/linc-kampanyasi-ana-sponsorlarindan 25.html

http://tiyatroyunblogspot.com/2013/01/hilmi-bulunmaz-reyhan-kayslnn-da.html
http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/02/t 24.html linkindeki ve ekte sunduğumuz yayınları,
İstanbul C. Savcılığı'nın 2013/4849 Hz sy soruşturması,
İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/650 E sy tazminat davası dosyası,
İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2012/418 E sy dosyası,
İstanbul C. Savcılığı'nın 2012/170903 Hz sy dosyası,
Mustafa Demirkanlı'nın tarafıma verdiği vekaletname örneği,
mahkemece gerek görülmesi halinde bilirkişi incelemesi,
her türlü yasal kanıt...

Bu "KANITLAR" incelenip okunduğunda bile, benim ne kadar haklı, Reyhan Kayışlı'nın ne kadar haksız olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır.


***


6 - Benim aklım, benim beynim, benim cesaretim, benim çözümüm, benim direncim, benim estetiğim, benim fikriyatım, benim girişimim, benim hayalim, benim ısrarım, benim inadım, benim jargonum, benim kültürüm, benim liyâkatım, benim melekem, benim niteliğim, benim olurum, benim özelliğim, benim planım, benim rızam, benim statüm, benim şansım, benim tavrım, benim uygulamam, benim üstünlüğüm, benim varlığım, benim yeteneğim, benim zekâm doğrultusunda öznel bir karar verilebilse, ben, bana noter onaylı ihtarname gönderen, beni savcılığa dava ve şikâyet eden, benim hakkımda dava açan, benim suçlu yada suçsuz olduğuma karar veren kişilerin, sadece günlük hayattan, yalnızca ceza, hukuk, ceza hukukundan değil ve aynı zamanda hem hukuk felsefesinden ve hem de şiirden (poetikadan) anlayan insanlar olmasını seçerim. Bu maddeyi (madde 6) yazmamın nedeni, yargıçta bir kanaat oluşturma kaygısı değil, çok yakında yayınlamayı planladığım

"TİYATRO TİYATRO'ya karşı" kitabına bir dayanak ve kaynaklık oluşturması kaygısıdır. Bu maddeyi kayda geçirmemdeki ikincil etmen ise, gelecek bir zamanda, tiyatro âşkıyla tutuşan insanların yapacakları "resmî araştırma" için, onlara "resmî bir belge" bırakabilme arzusudur.

TANIKLAR:


Arman Şahin

Darüşafaka Sitesi No: 77 Çemberlitaş - Fatih / İstanbul
Tel: 0212 516 79 77

Mehmet Cemalettin Bulunmaz

Alibaba Türbe Sk. Onur Han 5/8-9 Çemberlitaş Fatih / İstanbul
Tel: 0212 513 47 32-33

Turgay Demirkaya

Çankaya Mah. 928. Sokak Tezcan İş Hanı 55 / 103 İzmir
Tel: 0232 489 24 43

DELİLLER:

1 - http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=%22ENTELEKT%C3%9CEL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYALARI%22&max-results=20&by-date=true
2 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2008/03/bir-iftirann-bataklk-anatomisi.html
3 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2009/04/yalan-makinesi-ve-kufurbaz-mustafa.html
4 - http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=HUKUKSAL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI&max-results=20&by-date=true
5 - http://hilmibulunmaz.blogspot.com/2013/04/t.html
6 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/04/blog-post_3511.html
7 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/03/asagdaki-yaz-taslaktr.html
8 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/03/blog-post_5658.html
9 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2013/01/blog-post_7177.html
10 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/09/hilmi-bulunmazn-yarn-yargca-verecegi.html
11 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/08/blog-post_4640.html
12 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/08/t_13.html
13 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/08/blog-post_1251.html
14 - http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/08/t.html
15 - www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm

Sunmuş olduğum tiyatro sanatı gerçekliğinin, "TİYATRO HUKUKU TARİHİ" kavramı ve kurumuyla birlikte tarihe geçmesine yapacağınız katkının önemini çok iyi bildiğimden bu hukuk davasının etik, sanatsal, tarihsel ve toplumsal önemi göz önünde bulundurulduğu ân, yukarıda verdiğim tanıkların yanı sıra Coşkun Büktel'in, Feridun Çetinkaya'nın, Rahmi Dilligil'in, Melih Anık'ın "TANIK" olarak dinlenilmesi gerekir... Tarih ve topluma ciddi bir belge bırakılacaktır. Gereğinin yapılması için nesnel karar verilmesini saygılarımla arz ve talep ederim. 24/05/2013


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ