9 Nisan 2013 Salı

Bulunmaz, 50.000,00 TL istediği Demirkanlı'nın dişlerini yine fırçaladı!

Hilmi Bulunmaz'a, Samatya Hastanesi'nde müdahale edildi (Foto: Cemal Bulunmaz)

Lemi'nin verdiği reklâm (PARA) ile dergi çıkaran Demirkanlı, 50.000,00 TL ödeme olasılığı arttıkça, ne yapacağını şaşırıyor!...

Hilmi Bulunmaz
9 Nisan 2013

T.C. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den reklâm (PARA) alarak çok kişiliksiz bir tiyatro dergisi çıkaran LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Sanık Mustafa Şükrü Demirkanlı, gayet düzeysiz bir yazıyla daha bana saldırdı. Benim, Türk Dil Kurumu sözlüğünden yaptığım ilginç bir alıntıyı asla hiçbir açıklama yapmaksızın, yazısının başlığına koyan Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı, bu tavrıyla bile, okurlarını dezenforme ediyor hâlâ... 

Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "yazısı"nın başlığı: 

"'Normal değil' = 'Anormal: Dengesi yerinde olmayan, davranışı bozuk olan, DELİ, sapık'"

***

İşte Mustafa Şükrü Demirkanlı - Hilmi Bulunmaz diyaloğu

Demirkanlı - (Başlıktaki fotograf H. Hilmi Bulunmaz'ın kendi sitesinde yayımladığı bir fotograftır, bahçesinde düşmüş ve başı yaralanmış… Neden yayımladı ise bilinmemekte… Başlık da H. Hilmi Bulunmaz'ın kendi saptamasıdır.)

Bulunmaz - Hiçbir zaman için doğru ve gerçek bir söz söylemeyi ilke edinmeyen Demirkanlı, beni hayrete düşürerek, doğru gibi görünen bir sözle yazısına başlamış. Evet, bu yazının da başına koyduğum fotoğraf, benim yönettiğim İnternet sitesinde yayınladığım bir fotoğraf ve ben, gerçekten bahçemde düşüp başımı yaraladım. Ama, benim bu fotoğrafı yayınlamak için bir nedenim var. O fotoğrafı yayınlarken, bir de "haber" yayınlamıştım. Davalı Demirkanlı, o fotoğrafı alıp, linkini vermeyerek, bu "haber" konusunda okurunu bîhaber bırakıyor ve her zaman yaptığı gibi, gerçeğin çok önemli bir kısmını gizleyerek, âdeta delilde karartma yapıyor. Fotoğrafın yayınlandığı ve Şüpheli Sanık Davalı Demirkanlı'nın linkini vermediği "haber" konusunda okurlarımıza haber verelim:

Bulunmaz, yaklaşık olarak bir yıl önce bahçesinde yaralanmıştı!...

Bugün (21 Mayıs 2012 Pazartesi), gününün büyük bir kısmını Çağlayan'daki İstanbul Adliye Sarayı'nda geçirip, 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 7. Sulh Ceza Mahkemesi, 8. Sulh Ceza Mahkemesi, 30. Sulh Ceza Mahkemesi'nde sürmekte olan davalarıyla ilgili çalışmalar yürüten ve ayrıca Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü'nden gelen bir sivil polisten "ZORLA GETİRME KARARI" alan Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, hem davalarının ve hem de işlerinin yoğunluğu sonucu, büyük bir dikkatsizlik yaşadığı için, bahçesini sularken, yaklaşık olarak 22.00 sularında düşüp, kafasını mermer merdivenin keskin yanına şiddetli bir biçimde çarpınca, kafasında oluşun yarık ve bir atardamarın kesilmesi sonucu Samatya Hastanesi'nin Acil Servisi'ne gitti. Genç ve insancıl doktorların büyük bir özveriyle ilgilendikleri Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kafasına dikiş atılıp, müşâhede altına alındı.

Demek ki neymiş? Fotoğrafın yayınlanmasının çok ciddi bir gerekçesi varmış! Demek ki fotoğrafın neden yayınlandığı hep biliniyormuş. Ama Davalı Demirkanlı, okurlarını eşek yerine koymayı sevdiği, okurlarının "duymayan, görmeyen, konuşmayan üç maymun" gibi yaşamalarını hararetle istediği için, böyle diyor!... Ne diyor?... "Neden yayımladı ise bilinmemekte…" diyor... Zâten yok hükmünde olan okuru da, bu söze inanıyor yada ortada hiçbir okur bulunmadığı için hiç kimse bu sözlere asla inanmıyor. Peki, yok hükmündeki okurunun inanması yada hiçbir okuru bulunmadığı için hiç kimsenin inanmaması söz konusuyken, bu garip sözlerin kime, ne gibi yararı var? Bu sözlerin, kime, nasıl yararı olabilir?... Hemen aklıma gelen bir düzine nedeni buraya sıralıyorum:

1 - T.C. Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerinin ticarî işgâlinden yararlananlara...

2 - "Theope" oyununa sürekli İFTİRA atılıp, bu oyunun yazarı Coşkun Büktel'in LİNÇ edilmesinden maddî - manevî olarak yararlananlara...

3 - 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a "Emek Ödülü" verilmesinden etik - maddî - manevî - siyasî olarak yararlananlara...

4 - KORSAN olarak sahnelenen "Rosenbergler Ölmemeli", "Sezuan'ın İyi İnsanı", "Mem ile Zîn" oyunlarından maddî olarak yararlananlara...

5 - Tiyatro yazarı Melih Anık'ın ortaya çıkardığı "Enobarbus Skandalı", "Gözlerimi Kaparım, Vazifemi Yaparım" olayı ve daha bir sürü ilginç saçmalıkların unutulmasından toplumsal olarak yararlananlara...

6 - Feridun Çetinkaya'nın yazılarının üzerinin örtülmesinden yararı olanlarla kol kola giren naylon tiyatro dergicilerden yararlananlara...

7 - "Zengin Mutfağı" oyunu oynanırken sadece bir (rakamla 1) kişinin protestosunu ayran gibi kabartıp, parsayı toplamak istemeye yeltenen kişi ve kuruluşların durumundan maddî olarak yararlananlara...

8 - Muhsin Ertuğrul Sahnesi, Atatürk Kültür Merkezi, Taksim Sahnesi, Akün Sahnesi, Şinası Sahnesi gibi önemli sahnelerin göz göre göre imhâ edilmesinden maddî - manevî ve siyasî olarak yararlananlara...

9 - İğrenç bir LİNÇ KAMPANYASI düzenleyecek kadar alçalan kişi, kuruluş ve kurumların ilkel durumlarından iyice yararlananlara...

10 - HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI ile beni ilelebet susturmak isteyenlerin gücünden maddî - manevî ve siyasî olarak yararlananlara...

11 - Burak Caney adlı orospu çocuğunu sahneye çıkarıp ödül verenlerle birlikte hareket edip, bu orospu çocuğundan sürekli yararlananlara...

12 - Tiyatro Yayıncıları Birliği kurarak, düşünsel insan avı başlatmak şerefsizliğiyle maddî - manevî ve siyasî olarak sürekli yararlananlara...

Şimdilik kaydıyla, sadece ve yalnızca bir düzine olarak sunduğumuz bu maddeleri, düzinelerce düzine hâlinde de sıralamak olası. Ama şimdilik kaydıyla buna gerek yok. Böyle bir çabaya asla ve kesinlikle gerek yok...

Yazının başlığına gelecek olursak... Başlık, asla benim saptamam değil. Türk Dil Kurumu’nun saptaması. Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı, yazı başlığının bana ait olduğunu söyleyerek, hem benim yanlış tanınmama ve hem de Türk Dil Kurumu çalışanlarının hakkının yenmesine neden oluyor. Oysa ben, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar adlı bu şahsın nasıl bir "HAKARET SUÇU" işleme niyetinde olduğunu gündeme getirmek için, Türk Dil Kurumu olanaklarından yararlanarak bir başlık oluşturdum. Başlık bana değil, Türk Dil Kurumu'a ait. Aman dikkat!...

Demirkanlı - (Benim yazımı aktarmış! / HB) "Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinde avukatlık yapmaya çalışan Eyyüp Fırat Kuyurtar'a "HUKUK DERSİ" vermeye başladı. Bulunmaz'ın "HUKUK DERSİ" notlarından küçük bir tadımlık:

Bulunmaz - Evet, ben, oyunculara oyunculuk, yazarlara yazarlık dersi veriyorum. Avukat Burhan Gün, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, Avukat İbrahim Demirci, Avukat İnan Yılmaz, Avukat Mehmet Bozkır, Avukat Reyhan Kayışlı, Avukat Süleyman Anıl, Avukat Uğur Demirci Tosun'a 
"HUKUK DERSİ" veriyorum. Benim hiçbir avukata hiçbir zaman için hiçbir ihtiyacım olmadığı gibi, saydığım tüm avukatlarla birlikte, diğer bütün avukatların benden "HUKUK DERSİ" almaya ihtiyaçları var...

Demirkanlı - (Benim yazımı aktarmış! / HB) "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, her şeyden önce, ciddi bir hukuk metni hazırlamakla yükümlü olmasına karşın, "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketinde çalışıyor olmanın verdiği ayrıcalık, cesaret, cüret, hafiflik, rahatlık nedeniyle, kaleme aldığı metinde, neredeyse hukuk kurallarını ihlâl ederek, hukuku hiç ciddiye almaksızın, baştan aşağı genellemecilik yapmış. Oysa, hukukta olmazsa olmaz kuralların en önemlisi, genel değil, özel metin hazırlamaktır. Benim İnternet'teki bloglarımın adlarını peş peşe sıralayarak, bir genelleme içerisinde, tüm bloglarımın sansürlenmesini isteyen "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, bu sansürleme isteğini, yıllar önce yayınlanmış yazılarıma dayandırarak, bir hak arayışında, bir hukuk üstünlüğü peşinde değil, bir haksızlık oluşturma, bir hukuk ihlâli yapma düşüncesi içerisinde kıvranıyor. Üstüne üstlük, bir de bana "NORMAL OLMAYAN=DELİ" diyecek, hukuksal üstünlüğün üstünü örtecek kadar gözü kararmış bir hâlde metin hazırlayan "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, bu davranışıyla, hukuka katkıda bulunmamakla, zarar vermekle birlikte, "ADLİYEYE, BAROYA, SAVCILIĞA, YARGIÇLIĞA" karşı bir değersizleştirme süreci başlatmaktadır. En azından, benim ruhumda bir travma oluşturan "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar, şöyle düşünmeme neden oluyor: "Hukuk eğitimi almış bir hukuk metni bile yazamayacak bir avukat böyle davranırsa, sıradan insanlar neler yapmaz?"

Bulunmaz - Evet, hukuk konusunda hep böyle düşünüyorum. Nasıl ki, bir kuyumcu, müşterinin altın ayarını hiç bilmemesine karşın, sekiz ayarı sekiz ayar, on dört ayarı on dört ayar, on sekiz ayarı on sekiz ayar ve yirmi iki ayarı yirmi iki ayar olarak satarsa, hukuk eğitimi almış bir hukukçu da, hukuku mutlaka hep hukuk olarak sunmak zorundadır... 

Sıradan insanların hukuksal değerleri duyumsamaması olağan olmakla birlikte, yıllarca hukuk eğitimi alıp, yıllarca hukukla uğraşan herhangi bir şirket avukatının; "Ben, hukuku asla ipime bile takmam!" mealinde sözler etmesine kesinlikle katlanamam. Sen, bir hukukçuysan, savcıya, yargıca, yargıya saygılı davranmak zorundasın. Avukatsan, savcıyı ve/ya yargıcı yanlış yönlendirme kurnazlığı içerisine girmemek zorundasın!... "Yok arkadaş, ben savcı ve/ya yargıcı yönlendirmek için her türlü yola başvururum, sana ne oluyor?" dersen, senin karşına hiç kimse çıkmasa da, ben çıkarım. Tabiî "haksızlıkların yasalarla korunduğu bir ülkede", benim hukuka yaklaşımım, bir hukukçu gibi, bir avukat gibi, bir savcı gibi, bir yargıç gibi olmayacaktır. Ben, toplumsal yaşayış hâllerini çok iyi bildiğim için, oyuncuya oyunculuk, yazara yazarlık dersi verdiğim gibi, toplumsal oluşumlardan aldığım güçle, hukukçuya hukukçuluk öğretir, hukukçulara "HUKUK DERSİ" verebilirim. Onlara ders veriyorum!...

Demirkanlı - Yukarıdaki yazı  -başlık dahil- tamamı uluslararası elmas kalemleri taciri, kuyumcu yani kapitalizmin temel metaı olan artı değerin hunharca kapitalistler lehine kullanıldığı işle iştigal eden, servetine servet katan ama güncel siyasete ilişkin görüş ve destekleri Haber Vaktim'le sınırlı olan, tiyatro eleştirisi olarak Ülkücü gençlerle uyum içinde yayıncılık yapan ama nedense kendisini -her lafının başında- Sosyalist olarak tanımlamaya çalışan kişi, ilke dediği görüşleri çeliştiği zaman yeni ilkesini ortaya süren ve yine ilkeli olarak kendini tanımlamaya çalışan, tek önemli başarısı dizi yazarlığı olan Coşkun Büktel'in yakın arkadaşı H. Hilmi Bulunmaz'a ait.

Bulunmaz - Ben, her ne kadar, "elmas kalemleri taciri" olsam da, aynı zamanda bir sanatçıyım. Kendimi, "Sosyalist Sanatçı" diye niteliyorum.

Ben, sosyalist bir sanatçıyım... Ben, sosyalist bir sanatçıyım... Ben... 

Ben, tiyatro sanatçısıyım... Ben, tiyatro sanatçısıyım... Ben, tiyatro...

Ben, tiyatro sahibi olan bir sanatçıyım... Ben, tiyatro sahibi olan bir...

Ben, yazarlık yapan bir sanatçıyım... Ben, yazarlık yapan bir sanatçı...

Ben, resim yapıp, şiir yazan bir sanatçıyım... Ben, resim yapıp, şiir... 

Ben, ceset hâline geldiği için, hızla çürüyüp, şimşek hızıyla küflenen Türk tiyatrosunu toplumsal ameliyat masasına yatırabilecek kadar güçlü bir devrimci sanatçıyım... Gericilerin benden korkusu bu yüzden!

Yazının başlığındaki sözcükler bana değil, Türk Dil Kurumu’na ait. Ben, sadece o sözcükleri TDK’dan alıp, yazının başına iliştirdim... Ben, TDK çalışanlarının emeğine konacak kadar alçak biri olmaya niyetli değilim!

Evet, ben, kuyumcuyum... Kültür Bakanlığı Çanağı yalayarak tiyatro çakması işler yapacağıma, kendi kurduğum kuyumculuk şirketinden kazandıklarımla, halkıma, tüyü bitmemiş yetime destek sunuyorum... 

Kazandıklarımı alçak, namussuz, onursuz, şerefsiz kapitalistler lehine değil, halk için, tüyü bitmemiş yetim için kullanıyorum. Ben başkasının ipiyle çardağa girecek kadar zavallı biri değilim... Benim, kendime özgü düşüncelerim, kendime özgü kuramım var ve bunların hemen hemen tamamı İnternet ortamında yayınlandı. İşte siz bundan rahatsızsınız!... 

Uzun yıllara yayılmış durumdaki bazı yayın organlarıyla, kapitalizmin çanağına defalarca ot tıkadım. Bunlardan sadece birkaçı: MuM Kültür Dergisi, Sevi Şiir Dergisi, Sosyalist OYUN Dergisi, Bulunmaz Yayıncılık. 

Yeni Akit'in sitesi www.habervaktim.com, yasa dışı bir yayın mı canım? 

www.habervaktim.com adresli İnternet yayınının bana, halkıma, tüyü bitmemiş yetime çok yararlı olduğunu düşündüğüm bazı belgelerini, bilgilerini, bulgularını, delillerini, kanıtlarını halkıma, tüyü bitmemiş yetime sunmak, seni neden bu kadar çok tedirgin ediyor Mustafacığım, Şükrücüğüm, Demirkanlıcığım? Lemi'yi de mi çok tedirgin ediyor bu?

Ben, sadece ve yalnızca www.habervaktim.com sitesi içeriğinden değil, başta (sürekli çıplak kadın fotoğrafları yayınlamasına karşın) Milliyet Gazetesi'nin uzantısı www.milliyet.com.tr olmak üzere, daha onlarca, zaman zaman yüzlerce İnternet sitesi içeriğinden aldığım doğru, gerçek haberleri, ya o haberin üzerine başlık atarak, ya hem başlık atıp hem de küçük bir sunuş yazısı yazarak yada bâzen de haberden bile daha uzun, çok uzun yorumlar yaparak halkımı, tüyü bitmemiş yetimi bilgilendirip, onların hayat damarlarını genişletmek için büyük bir çaba harcıyorum. 

İşte bütün bu işleri, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi'den reklâm (PARA) almanın ötesinde hiçbir toplumsal işlevi bulunmayan senin gibi kişilere, 1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ LİNÇ KAMPANYASI  
imzacılarına rağmen kolayca, rahatça, sevgiyle, seve seve yapıyorum. 

Neredeyse benim bütün çabamı, bütün enerjimi, bütün gücümü, bütün zamanımı HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI süreciyle ilga ve imhâ etmek için çok büyük bir çaba harcamaya devam etseniz bile, ben, yine de, halkımı, tüyü bitmemiş yetimi sürekli olarak düşünmek zorunda olduğumdan, diğer İnternet sitelerinden yaptığım haber değeri olan alıntıların yanı sıra, www.habervaktim.com sitesinden de alıntı yapıyor, bu alıntılara başlık atıyor ve bâzen bu haberlere sunuş yazısı yazmakla birlikte, bu haberlerden daha ciddi değerlendirme yazıları yazıyorum... 

Ben, doğduğum günden bu yana sürekli olarak hep Galatasaray Futbol Takımı'nı tutmama ve bu takımın Real Madrid'le oynayacağı maçın önemini gayet iyi bilmeme karşın, toplumsal histeriye kapılmadan, oturup Lemi'den reklâm (PARA) alan kişiyle ilgili yazı yazıyorum hâlâ! 

Lemi'den reklâm (PARA) alanla ilgili yazı yazarken üzülüyor muyum? 

Evet, çok üzülüyorum, hem de çok fazla, olağanüstü çok üzülüyorum! 

Benim bu üzüntüm, bu çok fazla üzüntüm, bu olağanüstü üzüntüm, enerjimin, gücümün, zamanımın sürekli boşa gitmesi nedeniyle mi? 

Hayır! Asla! Ben, zâten, ömrümü halka, tüyü bitmemiş yetime adadım! 

Benim bu üzüntüm, bu çok fazla üzüntüm, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Lemi'den reklâm (PARA) alabilen Demirkanlı ve onun gibi kişilerin halkı, tüyü bitmemiş yetimi çok yanlış biçimde yönlendiriyor, onları sürekli yanlışa sürüklüyor olmaları mı?... 

Hayır! Asla! Ben, zâten, Lemi'den reklâm (PARA) alanları yargılıyorum.

Benim bu üzüntüm, bu çok fazla üzüntüm, bu olağanüstü üzüntüm, enerjimin, gücümün, zamanımın sürekli boşa gitmesi sonucu değil!...

İşte benim bu üzüntümün, bu çok fazla üzüntümün, bu olağanüstü üzüntümün ana nedeni, asal nedeni, esas nedeni, biricik tek nedeni: 

Lemi'den reklâm (PARA) almanın ötesinde başka bir toplumsal işlevi bulunmayan Demirkanlı ve onun gibi kişilerin çok acı, çok acı olduğu kadar biteviye hüzünlü çaresizlikleriyle, bana hep saldırmak zorunda olmalarına üzülüyorum, çok üzülüyorum, olağanüstü üzülüyorum!... 

Demirkanlı ve onun bana saldırdığından ötürü, benim aldığım acı yaralara değil, bu gibi kişilerin beni yaralamaktan başka herhangi bir seçeneğe sahip olamadıklarına aşırı üzülüyorum... Çünkü, bu gibi kişiler, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den aldıkları reklâm (PARA) karşılığında, bir yandan doğruların, gerçeklerin karşısında suspus olurlarken, (buna bağlı olarak) bir yandan da, bu doğruları, bu gerçekleri su yüzüne çıkaran benim gibi sosyalist bir sanatçıyı susturmak görevi yüklenmişler gibi, ellerindeki susturucu takılmış kurşun kalemleriyle bana saldırmak zorunda kalıyorlar...  

İnan olsun, bu kişilerin içinde bulunduğu duruma çok üzülüyorum!

Bunun dışında, bunların, bana çok büyük bir yararları olduğu gibi, dolaylı yollardan da, halkıma, tüyü bitmemiş yetime bile katkısı oluyor... Çünkü ben, bunlar gibi çok yanlış yapan, gerçek dışı davranan kişiler sayesinde, hem siyasal, hem, tiyatral ve hem de toplumsal olarak hızla gelişip, şimşek hızıyla yazarlık yoluna devam ediyorum hâlâ!

Ülkücü gençlerle uyum içinde yazılar yayınlamak, Demirkanlı'nın köhnemiş yayıncılık anlayışını da ters çevireceğini sanıyorum. 

Nedir Demirkanlı'nın bu telaşı? Ben, sosyalist bir kişi olmama karşın, ülkücü gençlerden korkmuyorum. Nedir Demirkanlı'nın bu korkusu, bu ürkü içeren duygu hâlleri? "Korkma sönmez bu şafaklarda..."

Demirkanlı, çamurunu Coşkun Büktel'e de sıçratmış! Demirkanlı'nın piri ve LİNÇ KAMPANYASI ruhanî lideri müfteri Prof. Dr. Özdemir Nutku'nun "İFTİRA" attığı "THEOPE" oyununu Demirkanlı mı yazdı? 
"ÖLÜLERİ GÖMÜN" oyununu o mu çevirdi?... "FİYASKO" ve "İKİNCİ GELİŞ" kitaplarını o mu yorulup yazarak yayımladı? Sen mi yaptın?...

Demirkanlı - Kendi anlatımlarıyla 19 yaşına kadar (mealen yazıyorum belki de 18, 17 ya da 20 olabilir, aklı bali olduğu bir zaman dilimi.) dinci olduğunu ifade eden, sonrasında -her ne olduysa- birden bire Sosyalist olan bu şahsın aslına dönmesinin hiç önemi yok, önemli olan başlıkta dile getirdiği itirazının ne olup olmadığı.

Bulunmaz - Benimle ilgili olarak, benim hakkımda herhangi bir yazı yazıp, herhangi bir görüş ileri sürürken, mutlaka belge göstermelisin... En azından ilgili belgenin linkini vermelisin. Benim hakkımda yaptığın bir yayında, link bilgisi vermediğinde, o yazının nerede bulunduğunu bilme şansım bile olmayabilir... Bana deli pöstekisi saydırmak yerine, sadece bir link versen olmaz mı kardeşim? Evet, ben, yirmi yaşımdan beri sosyalistim... Yaklaşık olarak kırk yıldır sosyalistim. Bu durumum seni niye bu kadar rahatsız ediyor ki birader? Neymiş başlık, neymiş?...

Demirkanlı - (Benim yazımı aktarıyor! / HB) Dede Hukuk Bürosu'nun avukatlarından Eyyüp Fırat Kuyurtar dilekçesinde "Şüphelinin davranışları normal değildir." söylemini kendisine hakaret olarak yorumluyor ve: "ADLİYEYE, BAROYA, SAVCILIĞA, YARGIÇLIĞA" karşı bir değersizleştirme süreci başlatmaktadır. En azından, benim ruhumda bir travma oluşturan "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketi avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar…" (H.H.B.) diyerek en azından benim aklımı yerinden alıyor, çünkü, sırasıyla:

Bulunmaz - Şüpheli Sanık Davalı Dergici Mustafa Şükrü Demirkanlı, dergisinin tirajı yok denecek kadar düştüğü şu son zamanlarda kendisi hiçbir yazı yazamayacak duruma gelince (Sahi gerçek anlamda, gerçek değerde herhangi bir yazı yazabildi mi şimdiye dek?), benim ve Coşkun Büktel'in yazılarıyla doldurduğu metinleri, sanki birer gerçek yazı gibi gündeme getirerek gündem saptırmayı sürdürüyor hâlâ!... Böylelikle, Lemi'den aldığı reklâm (PARA) değerinin de karşılığını ödemiş oluyor!

Demirkanlı - ADLİYEYE: "mahkeme kağıdının benim için osuruk kadar değeri yoktur," diyebilen bu şahıs.

Bulunmaz - Ben, hiçbir zaman için, "mahkeme kağıdının benim için osuruk kadar değeri yoktur" sözünü kesinlikle söylemedim. Davalı Demirkanlı, "YALAN" söylüyor. Buyursun belge göstersin, bilgi versin, bulgu sunsun, kanıt ortaya koysun. Demirkanlı bunu yapmazsa, yapamazsa, asla yapmak istemezse, "YALAN" söylediğini her fırsatta mutlaka dile getirmeye devam edeceğim: YALAN SÖYLÜYORSUN!

Demirkanlı - Baroya: İstanbul Barosu kesin ve kesinlikle sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz’ın mahkum olması için yardım ve yataklık ediyor…"

Bulunmaz - Hani belge? Beni ikna etmek için değil, okur için belge?

Demirkanlı - "İstanbul Barosu da sahtekar bir kurumdur bana göre."

Bulunmaz - Hangi bağlam içerisinde, nerede söylenmiş bu kardeşim? Senin tuttuğun acemi avukat Burhan Gün, bana karşı bir kamu davası açtırmayı başarırken, iki sayfalık çok önemli bir belgenin sadece bir tek sayfasını savcılığa vererek, bile bile delilde eksiltme, karartma yaptı!...

***

Burada bir bölüm açıp, bir mahkeme belgesi sunalım:

"SANIKTAN SAVUNMASI VE DELİLLERİ SORULDU:

'Hakkımdaki şikâyetçiye hakaret iddiasını kabul etmiyorum. Benim böyle bir kastım olmamıştır. İddianameye konu edilen adresi belirtilen İnternet sitesinde bazı yazılar yayınladığım doğrudur. Kendi yayınladığım yazılara itiraz etmiyorum. Ancak, bu olayda bazı delillerin karartılması ve olayın saptırılması söz konusudur. Çünkü, orijinal hâli iki sayfalık İnternet çıktısından ibaret olan yazı tek sayfa hâline getirilerek bazı ifadelerde eksiklik oluşturulmuş ve ben de, asıl orijinal iki sayfalık İnternet sayfasını savcılık aşamasında sunmuştum. İddianameye konu olan soru ve altında şıkları bulunan bölüm bakımından da belirttiğim toplam iki sayfalık çıktının sunulmaması nedeniyle cevap şıkkında yanılgı oluşturulmuştur. Orijinal haline bakıldığında cevabın Tuncer Cücenoğlu oyunundan bir replik olduğu belirtilmiştir. İddianamede ismi yanlışlıkla Alper Cücenoğlu olarak geçmiştir. Şikâyetçiye hakaret etmem için şahsi nedenim yoktur. Belki aramızda siyasal ve tiyatroyla ilgili sorunlar olduğu söylenebilir. Ben, ayrıca ayrıntılı beyanlarımı üç sayfadan oluşan dilekçemi ve yine savunmama dayanak yaptığım bazı başka mahkemelerde görülmekte olan bu davayla bağlantılı duruşma tutanaklarını bilirkişi raporlarını ve diğer belgeleri sunuyorum.' Sanığın sunduğu üç sayfadan oluşan yardımcı dilekçe başlıklı dilekçe ve ekinde yedi poşet dosya halinde sunulan belgeler alındı, dosyasını konuldu." 

(Kaynak: T.C. İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi Duruşma Tutanağı)

***

Canım Mustafa kardeşim, senin tuttuğun acemi avukat Burhan Gün, sadece belgelerde karartma, yalnızca delillerde eksiltme, salt kanıtlarda bulanıklık yapmakla yetinmeyip, şu ânda hâlâ yayın yaptığım ve tiyatro dünyasını iyice hizaya getiren bu sitemin olduğu gibi kapanması için, neredeyse savcıya talimat verme girişiminde bile bulunmaya çalıştı! 

Belgenin yarısını vermeyen, delilde eksiltme yapan, kanıtları imhâ eden bir kişi, bir düşünce ürünü yansıtıcısı olan bir sitenin olduğu gibi kapatılıp, sansür edilmesi için, âdeta savcıya talimat vermeye yeltendi. İşte böyle bir acemi avukatın kayıtlı olduğu baroyu, bırak da istediğim gibi eleştireyim Mustafa kardeşciğim... Ben, avukatlar tarafından örselendiğim için, bu avukatların kayıtlı olduğu baroyu eleştirme hakkına sahibim. Ancak, bu baroya kayıt yaptırıp da, bu baroya saygı duymayan avukatların, baronun kimliğini kirletmeye hakkı olamaz. Bu hakka, baro karşı çıkmasa da, ben karşı çıkarım!

Demirkanlı - "İstanbul Barosu da bu sahtekarlığa, Burhan Gün'e tiyatrosunu teslim ederek yardım ve yataklık etmiştir dolayısıyla benim için İstanbul Barosu'nun hiçbir hukuki temeli kalmamıştır, İstanbul Barosu hukuka aykırı bir kurumdur, kuruluştur…"

Bulunmaz - Bir belgenin yarısını sunup diğer yarısını sunmayan, adliyede delil eksilten, kanıt bulanıklaştıran ve bir tiyatro sitesinin tamamıyla kapanması için, âdeta savcıya talimat vermeye yeltenen acemi bir avukata, baro hiçbir karşı çıkış örgütlemeye çalışmasa da tabiî ki ben, kamuoyunu aydınlatmak adına, yazılarımın etkisiyle, düşünsel bir örgütlenme içerisine girerim. Baro, kendisine ait olan İstanbul Barosu Tiyatrosu'nu acemi avukat Burhan Gün gibi zayıf birine teslim ettiği için, hukuksal anlamda olmasa bile, sanatsal anlamda yardım ve yataklık eylemi içine girmekten hoşlanıyor!... 

Burhan Gün gibi, Eyyüp Fırat Kuyurtar gibi, İbrahim Demirci gibi, Reyhan Kayışlı gibi, Süleyman Anıl gibi, Uğur Demirci Tosun gibi avukatların kayıtlı olduğu bir baro, avukatlık yasasına göre hukuki olsa da, benim, bu kurumu hukuki bulmama hakkım var. Ama bu kuruma kayıtlı avukatların, bu kurumu hukuki bulmama hakkı olamaz... Eğer bu kurum hukuki değilse, bu kurumla bir ilişkiye girmezsin olur biter. Baro, hukuki bir kurumsa dikkatli olmalı!... 

Ben, karakolda, savcılıkta, mahkeme salonunda ne yapıyorum?... 

Ben, hiçbir davamda, yargıçlar önerse bile, asla ve kesinlikle hiçbir avukat tutmuyorum. Evet, benim için, İstanbul Barosu hukuki bir kurum değildir... Hattâ bâzı yargıçlar, benim hukuksal çıkarlarımı gözetip ısrarcı olduklarında, avukatların hiçbirine güvenmediğim için avukat tutmadığımı hemen dile getiriyorum. Bu tam bilinsin! 

Neymiş?... Benim, İstanbul Barosu'nu hukuk dışı bulma hakkım varmış. Ancak, İstanbul Baro'suna kayıtlı herhangi bir avukatın, İstanbul Barosu'nu hukuk dışı bulma hakkı asla olamaz. Avukat Burhan Gün'ün, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın, Avukat İbrahim Demirci'nin, Avukat Reyhan Kayışlı'nın, Avukat Süleyman Anıl'ın, Avukat Uğur Demirci Tosun'un vb. İstanbul Barosu'nu hukuk dışı bulma hakları hiç olamaz. Örnekse, siyasal olarak birbirimize pek yakın olmasak da, avukat olmasına karşın, İstanbul Barosu'ndaki kaydını donduran Yeni Akit Gazetesi yazarı Ali Karahasanoğlu adlı kişinin İstanbul Barosu'nu hukuk dışı bulma hakkı tabiî ki vardır!

Demirkanlı - "1878'den bu yana sabıkası olmamasına rağmen yeni sabıkası oluşan İstanbul Barosu'nun desteklediği, diyebilen, İstanbul Barosu'nu SADECE benim avukatım olan Burhan Gün'ün İstanbul Barosu'nun Tiyatrosu'nu yönettiği için suçlayabilen, "yeni sabıkası" olarak niteleyerek, yargı yerine de geçip İstanbul Barosu'nu sabıkalı sınıfına sokmaktan erinmeyen bir anlayışa sahip… Bununla da yetinmeyip, avukatlara yönelik öfkesini "şiir" adı altında kaleme aldığı şu ifadelerle ortaya sermekte sakınca görmemekte, tüm avukatları aşağılamaktan erinmemektedir.

Bulunmaz - Evet kardeşim, 1878 yılından bu yana sabıkasız olan İstanbul Barosu, acemi avukat Burhan Gün'ün benim sitemi olduğu gibi kaldırmak, olduğu gibi sansür ettirmek isterken, kendisini bir başsavcı gibi algılaması canımı çok sıktı. Kendisini bir savcı, bir yargıç gibi duyumsayan Burhan Gün ile aramızda yıllarca süren "HUKUK MAÇI" tam on duruşma sürdü ve benim çetin hukuk mücadelem sonucu, bu maç benim lehime olarak sonuçlandı. Bu süreçte, Burhan Gün'e çok büyük bir "HUKUK DERSİ" verdim. Benden öğrendiği "HUKUK DERSİ" ile hayatta daha başarılı olacağını sandığım Burhan Gün, sadece Demirkanlı'yı değil, aynı zamanda bir başka LİNÇ imzacısı Prof. Dr. Nurhan Tekerek'i de savunmaya kalkıştı. Ancak, Burhan Gün'e, bu davada da bir tek soluk bile aldırmayarak, bu dava da benim lehime sonuçlandı. Çünkü Burhan Gün, değil bir başkasını, kendini bile savunabilecek bir durumda değil. Demirkanlı ve Tekerek'in avukatı olarak karşıma geçip, benden çok net "HUKUK DERSİ" alan Burhan Gün, bu nedenle, bir de kendisi bana karşı dava açtı ve yine ben kazandığım için Burhan Gün'e bir "HUKUK DERSİ" daha verdim.

Benim yazdığım ve Demirkanlı'nın kirli İnternet sitesinde pisletmek istediği aşağıdaki şiir, bir şiirdir. Şiir, bir sanat yapıtıdır. İmgeseldir. Herhangi bir durumu kurmaca yöntemlerle dile getirir. Hayatı boyunca bırakınız bir şiir yazmayı, bir şiir bile okuduğunu sanmadığım Demirkanlı, benim bir sanat yapıtı olarak imgelem oluşturmamı, basın yoluyla savcılara gammazlamaya çalışıyor. Ancak, tabiî ki yanılıyor. Çünkü, hiçbir savcı, Demirkanlı kadar imgeden yoksun olmadığı için, aşağıya aktarmış olduğu şiiri bir şiir olarak algılayacaktır. Bu arada, avukatlara güvenmeyen, onlara zerre kadar dava vermeyen bir şair olarak, bırakın da, istediğim imgeyi, istediğim biçimde şiire dökeyim.  Benim yazdığım, Demirkanlı gibi şiir karşıtı kişilerin asla anlamayacakları şiirimi bir kez daha okumanızda yarar var. Ben, hiçbir zaman için şiirlerimde büyük harf kullanmamama karşın, Demirkanlı, içerik olarak kirletmek istediği şiirimi, biçim olarak da kirletmeye yeltenerek, benim iznimi almadan, büyük harfle sunmuş. Bu konuda, şimdilik kaydıyla bir yaptırım uygulamayı düşünmüyorum...

"Ey Avukat

bunca yoksul insan adalet beklerken senden
sen
sana çorba yapman için kemik verenleri savunuyorsun
oysa
bunca yoksul insan sana kemiği yakıştıramadığı için
yutkunup
ağır ağır boyunlarını büküyorlar seni gördüklerinde
ve
seni bir karafatmaya benzetiyorlar o kara cübbenin içinde
sen
çorbaya kemik katmaya alıştırılmış kara cübbeli bir fani
ben
yoksul insanların onurlu kavgasına omuz veren veliyim

ey avukat
senin eline kara yılan derisinden yapılmış bir çanta
sırtına amerikan bezinden dikilmiş kapkara bir cübbe
gözüne zifiri karanlık bir gözlük
vermişler diye
niye bu kadar tırmalıyorsun bunca yoksul insanın şah damarını
oysa
ne muhteşem süleyman
ne çar petro
ne kral lear
ne de şah rıza pehlevi
bir şey götürdü
içinde solucanların kavga ettiği kara toprağa

sen
üç günlük dünyada oynanan oyunlara figüran olmak zorundasın
işte sadece bu nedenle
sana çorba yapman için kemik verenleri mecburen savunuyorsun
ve iskeleti erimiş bir tavşan
süt dökmüş bir kedi gibi susup
mışıl mışıl oturuyorsun
senden adalet bekleyen yoksul insanların şah damarında

hilmi bulunmaz"

Demirkanlı - SAVCILIĞA: Hakkında olumlu karar veren savcıları olumlayan ama beğenmediği kararlar sonrasında "şiir" adı altında karaladıklarını yayımlayan, -sonrasında linki kaldıran- şu ifadelere de göz atalım.

Bulunmaz - Şurası net; ben bir şairim. Bilim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği ve Türkiye Yazarlar Sendikası gibi sanatsal kuruluşlara üye biriyim... Kendi küçük burjuva sancıları nedeniyle benim yazdıklarımı beğenmeyenler, benim imgelerimi karalama sananlar, benim ipimde bile değil... Ben, hiçbir zaman için küçük burjuva kişiler için değil, emekçi halk kitlesi için şiir yazıyorum!... 

Ben, avukatların, polislerin, savcıların ve yargıçların durumlarını eleştirmek istediğim zaman, açık açık eleştirebiliyorum. Asla "'şiir' adı altında karalama" yapmıyorum. Böyle bir çaba, ancak korkak ve LİNÇÇİ kişilere mahsustur. Örnekse, ben, savcı Yaşar Şen'in "SHAKESPEARE ÇOCUKLARI" kavramını hakaret olarak saymasını, savcının adını vererek eleştiriyorum. Ben, bir LİNÇÇİ değilim ki, kıvırayım. Ben, yürekli bir insanım, bende yürek var... 

Yineliyorum, şiir imgesel bir kurmacadır. Bir korkaklık zırhı değil. Demirkanlı'nın deforme ederek sitesine aldığı şiirimi okuyunuz:

"Ey Savcı

halka adalet
halka hak
halka hukuk
yerine
acı veren
savcı
senin dilini eşek arısı soksun

sana kirli kağıttan bir diploma
kavak ağacından yapılmış bir masa
bir de boynunu bağlı tutsun diye
korkunç renkli bir kravat vermişler

sen
eline tutuşturulan kağıdı fetva
önüne konulan masayı rahle
boynunu sıkan kravatı sakal sanıyorsun

halka adalet
halka hak
halka hukuk
yerine
acı veren
savcı
senin dilini eşek arısı soksun

hilmi bulunmaz"

Demirkanlı - Diyebilen ve bunları kendinde hak gören uluslararası kapitalist, emperyalizmin ağa babalarıyla kol kola yaşamını sürdüren, altın ve elmasın içinde yaşamını güçlendiren bu şahıs, avukatları: "ADLİYEYE, BAROYA, SAVCILIĞA, YARGIÇLIĞA" karşı bir değersizleştirme süreci başlatmaktadır." derken yukarıda alıntıladığım hakaretlerini kimlere karşı yapmış acaba, kimleri değersizleştiriyor? Cumhuriyet Savcıları, İstanbul Barosu ve tüm avukatlar bu hakaretamiz ve değersizleştirme söylemlerini hak ediyorlar mı?

Bulunmaz - Bütün bunları söylüyorum ve bu sözleri kendimde doğal bir hak olarak görüyorum. Gammazcılığa hiç gerek yok! Ne yapıyorsam, korkusuz bir biçimde yapıyorum. Benim korkmamı gerektiren herhangi bir durum yok. Ben, Kültür Bakanlığı Çanağı yalayan biri olmadığıma, çiğ yemediğime, tüyü bitmemiş yetimin vergileriyle beslenmediğime göre, beni korkutacak herhangi bir durum olamaz. Bu arada şunu da merak ediyorum: Ne zaman, nerede, nasıl "emperyalizmin ağa babalarıyla kol kola" girmişim? 

Evet, avukatlar, gerçek anlamda avukatlığın nesnel gereklerini yerine getirmeyerek, "ADLİYEYE, BAROYA, SAVCILIĞA, YARGIÇLIĞA" karşı bir değersizleştirme süreci başlatıyorlar... Burhan Gün, Eyyüp Fırat Kuyurtar, İbrahim Demirci, İnan Yılmaz, Mehmet Bozkır, Reyhan Kayışlı, Süleyman Anıl, Uğur Demirci Tosun gibi avukatlar bu kategoride bulunuyor. Benim, avukatları eleştirme hakkım yok mu? Ne oldu? Sıkıyönetim filan mı ilân oldu? Sen kendini sıkıyönetim komutanı mı sanıyorsun?

Demirkanlı - H. Hilmi Bulunmaz'ı Kutluyorum

Bulunmaz - Ben de, Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı kutluyorum...

Demirkanlı - Demeyeceğim, çünkü bu şahıs yazdığı zaman tüm dünyanın haberdar olduğunu düşünüyor. Bu şahsa haksızlık yapmamak gerektiğini düşünüyorum; İstanbul Barosu'na, avukatlara, savcılara yönelik "o" görüşlerini muhataplarının bilgisine sunacağım, sunacağım ki muhataplarının bilgi sahibi olmasını istediği bu şahıs mutlu olsun. Savcılık, Baro, avukatlar kendilerine yönelik hakaret olup olmadığına karar verirler, beni ilgilendirmez.

Bulunmaz - Ben sözümden dönmem... Ben "diyeceğim"... Evet, ben yazı yazdığım zaman, benim yazılarımın er yada geç, bütün dünya tarafından okunacağına eminim. Bu şahsa, yani bana karşı sen hiçbir haksızlık yapamazsın. Ben buna asla hiç izin vermem... 

Benim sınıfsal tavrım buna vermez. Benim görüşlerimi, dilediğin zaman, dileğin biçimde, dilediğin makamlara hemen iletebilirsin. Memnun olurum... Sen, ne kadar uğraşırsan uğraş, savcılık da, baro da, avukatlar da, seni zerre kadar ciddiye almıyorlar... Senin söylediğin hiçbir sözün bir gram kadar, yarım milim kadar değeri bile yok. Sahi, 26 Mart 2013 günkü duruşmaya neden avukatsız geldin? Kimse seni savunmak istemiyor mu? Avukat tutmak için paran mı kalmadı? Duruşma ertelendiğinden bir mazeret dilekçesi yazmak için, neden benim dirseğime dokunarak, benim yazdığım mazeret dilekçesinden yararlanarak bir mazeret dilekçesi yazdın? Benden rica etseydin, senin için de bir dilekçe yazardım. Senin de tanık olduğun gibi, duruşması bulunan kişilerin dilekçelerini teker teker ben yazdım. Sana da bir dilekçe yazabilirdim... Ben seninle ideolojik olarak karşıtım; ama bir kan davası içinde değilim ki!...

Demirkanlı - H. Hilmi Bulunmaz Çizmeyi Aştı, Tabii Yakın Arkadaşı da…

Bulunmaz - Ne yani şimdi bu? Lâf mı?... Hangi çizmeyi?... Ne çizmesi? Yakın arkadaşım kim?... Hem, çizmeyi aşsak ne olacak, ayakkabıyı aşsak ne olacak? Sana ne, size ne, kime ne, kimlere ne?

Demirkanlı - Bu şahısların, hakaretine, aşağılamasına maruz kalan insanların bu kadar sessiz kalmalarını kendilerine yönelik bir güç, haklılık olarak algılayanların artık kendi gerçekleriyle yüzleşmeleri gerekiyor. Küfretmeden, hakaret etmeden, aşağılamadan yazın, konuşun…

Bulunmaz - Biz, hiçbir kimseye hakaret etmiyor, hiçbir kimseyi aşağılamıyoruz... Biz, hiçbir kimsenin sessizliğine güvenerek güç, haklılık peşinde değiliz... Siz, 1100 kişilik bir LİNÇ korosu kurup, (iki kişi olmamıza karşın) bizimle uğraştığınız dönemde, avazınız çıktığı kadar bağırdığınızda da güçlü ve haklıydık, şimdi de öyleyiz. 

Biz, hiçbir zaman için hakaret ve küfür etmiyoruz. Bu nedenle, açtığınız davaların hemen hemen tümünde ya "BERAAT" ettik, ya davalar kapandı yada 6352 Sayılı Yasa gereği kovuşturmalar ertelendi!... Güreş kazanmış gibi pozlara giren yalancı pehlivan ağzıyla cazgırlık yapmaya hiç gerek yok! Ayrıca, sana ne?!... Biz, istediğimiz gibi, istediğimiz yazıyı yazarız. Sen avukat mısın, polis misin, savcı mısın, yargıç mısın, sıkıyönetim komutanı mısın?!!!

Demirkanlı - Facebook Sahtekarlıkları…

Bulunmaz - facebook bataklığı içerisinde her tür sahtekârlık var. LİNÇÇİ Gülhan Avşar Demirkanlı ve LİNÇ KAMPANYASI 
ruhanî lideri Prof. Dr. Özdemir Nutku ile ilgili gittiğim Asayiş Şube binasındaki polis memurlarıyla yaptığım sohbette buna benzer bir söz duydum. Hattâ bir polis memuru, www.tiyatrodergisi.com.tr adresinin facebook üzerinden İnternet'e bağlandığı için, bu sitenin savcılık soruşturmasının çok güç ilerleyebileceğini bile dile getirdi!

Demirkanlı - Adıma, fotografımı da kullanarak profil açıp, sanki ben yazmışım gibi yorumlar yazan kişileri bulmam belki çok zor ama Coşkun Büktel'in ve H. Hilmi Bulunmaz'ın -Sahte olduğu ortaya çıkana kadar- Avi Maraşlıyan'ı parlatmaları, desteklemeleri -ki Büktel hâlâ savunmakta- sonrasında (Bu şahsın IP adresleri elimizde, iş yasal olarak tespite kaldı.) yasal tespit sonrası tiyatro dünyasını işgal eden, kendilerine yönelik gündem yaratanlar sanırım bir bir ortaya çıkabilir.

Bulunmaz - www.facebook.com tam bir bataklık olduğundan her türlü üç kağıtçılık yapılabilir. LİNÇÇİ Gülhan Avşar Demirkanlı ve LİNÇ KAMPANYASI ruhanî lideri Prof. Dr. Özdemir Nutku ile ilgili olarak gittiğim Asayiş Şube'de öğrenebildiğime göre, zâten www.facebook.com sitesi, savcılara hiç IP numarası vermiyormuş. 

Bir İnternet sitesi de, yayınını www.facebook.com olanaklarından yararlanarak sürdürüyor ve savcılara yakalanmıyor ise, bu ülkenin bağımsızlığı konusunda sürekli olarak kafa yormamız gerekiyor!... 

Lemi Bilgin'in verdiği reklâm (PARA) sayesinde yayıncılık yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi Kurucusu Eski Sahibi Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Demirkanlı, tam da 50.000,00 TL'lik bir manevi tazminat ödeme olasılığıyla karşı karşıya kaldığı bir dönemde yukarıdaki sözleri etmesi, hiç de hayra alamet değil... Ben, yine de, Demirkanlı'dan şimdilik kaydıyla 50.000,00 TL istiyorum. Sonraki manevi tazminat davası 100.000,00 olacak!... 

Demirkanlı'nın, tam facebook.com hesabı nedeniyle yargılanması başlamışken, bu mızıkçılık neden? facebook.com'un savcılara bilgi verme zorunluluğu olmadığını bilen Demirkanlı'nın dili kemiksiz olduğu için, ağzına geldiği, dilediği gibi konuşuyor, konuşuyor!... 

Evet, doğru, ben, sahte olmayan herkesi destekleyebileceğim gibi, sahte olduğunu öğrenmeden, Avi Maraşlıyan'ı da destekledim!... Ama, onun sahte bir kimlik olduğunu öğrenir öğrenmez de ağır bir sözle duruma müdahil oldum. Bu nedenle, www.tiyatronline.com sitesi sahibi Enver Başar'ın başını sürekli olarak ağrıtmayı gayet uygun gördüm. Bunun sonucunda, ben Litvanya'da bulunduğum dönemde, Enver Başar, bana birkaç e-posta atmak zorunda kaldı! 

Peki, 26 Mart 2013 günkü duruşma dosyasına Avi Maraşlıyan'ı da sunacağını belirtmiş olmana karşın, neden bu konuda herhangi bir belge sunmadın? Senin işini de ben yapıp, o gün, 26 Mart 2013 günkü duruşma dosyasına Avi Maraşlıyan'ı belge olarak ekledim. Neden söz verdiğin bir işi zamanında yapmıyorsun Mustafacığım?

Demirkanlı - Üretimleriyle var olmak yerine küfür ve hakaretlerle var olmaya çalışanlar -ki biri defalarca diğeri şimdilik bir defa suçlu bulunmasına rağmen- cezaların caydırıcılığının olmaması nedeniyle hakaretlerini sürdüreceklerini sanıyorlar ama yanıldıklarını sanırım yakın zamanda görüp, öğrenecekler.

Bulunmaz - Biz kime küfrettik? Kimliğini gizleyerek yayıncılık yapan orospu çocuğu Burak Caney'e küfrettik! Burak Caney'e ne dedik? Orospu çocuğu dedik. Bu sözün savcılık soruşturmasına, savcılık kovuşturmasına uğrama olasılığı var mı? Yok! Niçin yok? Çünkü, ortada canlı kanlı, somut bir insan yok! Kendi çıkarlarını ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek isteyen orospu çocuklarının piyasaya sürdüğü sanal bir kişi söz konusu!... Sanal bir kişi, noter onaylı ihtarname gönderebilir mi? Gönderemez! Herhangi bir suç duyurusunda bulunabilmek için, en yakın cumhuriyet savcılığına gidebilir mi? Gidemez! Bir hukuk davası açarak, manevi tazminat isteminde bulunabilir mi? Bulunamaz! İzin ver de, Burak Caney adlı sanal kişinin bize karşı yaptığı orospu çocukluğu karşısında, biz de, kendisinin hak ettiği bir biçimde orospu çocuğu diyelim!...

İkide bir küfür ve hakaretleri burnumuzun dibine kadar sokma!... 

Sana karşı bir küfrümüz, bir hakaretimiz varsa, hemen savcıya git! Ne duruyorsun ki? "Benim savcılarla işim olmaz!" da diyemezsin. Çünkü, şimdiye dek, bize karşı defalarca savcılıklara taşındın; kan ter içerisinde!... Sahi, şu benim suçlu bulunduğum davaları, dosya numaraları ve gerekçeleriyle birlikte sırala da, okurlar öğrensin!... Cezalar, suçluları caydırır. Biz suçlu değiliz ki! İkide bir "hakaret, hakaret, hakaret" diye sayıklama... Ağzına acı biber sürerim ha!... 

YAKIN ZAMANDA NEYİ GÖRÜP NEYİ ÖĞRENECEĞİZ?

***

Ayrıca bakınız:

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'a HAKARET ettiği için Bulunmaz tarafından hakkında açılan şimdilik üç (rakamla 3) davası bulunan ve Hilmi Bulunmaz'a 50.000,00 TL manevi tazminat parası ödeme olasılığı bulunan Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz'a HAKARET
ederken yakalanan "DEDE HUKUK BÜROSU VE DANIŞMANLIK" şirketiyle LİNÇ imzacısı Ömer Faruk Kurhan'ın avukatı Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın adlî yargılanmasını, ne kadar büyük çaba harcarsa harcasın asla ve kesinlikle önleyemez!

Davalı Demirkanlı Lemi'den aldığı reklâmla Bulunmaz'a saldırıyor!


Bulunmaz, yaklaşık olarak bir yıl önce bahçesinde yaralanmıştı!...


Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya göre Bulunmaz aşağıdaki şu sözü İnternet'te yazmış, İnternet'e (Google'a) göre asla yazmamış!


Müdür K. Lemi Bilgin'in desteğiyle milim milim yürüyen sistemi tam beş madde hâlinde şöyle anlatıyoruz: 1 - İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kuleleri ticarî kuruluşlarca işgâl ediliyor! 2 - McDonald's işgâl altındaki reklâm kulelerine reklâm (para) veriyor! 3 - Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgini, McDonald's'tan alınan reklâm (para) ile LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni besliyor! 4 - K. Lemi Bilgin'nin verdiği reklâmla (parayla) beslenen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Kültür Eski Bakanı Ertuğrul Günay'ı "KAPAK ADAMI" yapıyor! 5 - Kültür Bakanlığı ve bu bakanlığa bağlı Devlet Tiyatroları'ndan sürekli olarak reklâm (para) alan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, resmî web sitesinde Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'a aralıksız saldırıyor!!!


Lemi'nin verdiği reklâmlarla beslenen Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, inandırıcılığını hızla, hem de şimşek hızıyla yitirmeye başlayınca, Coşkun Büktel'e de iğrenç, korkunç, tiksinç ve yoz iftiralar atıyor!...


Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: "Osmanlı Padişahları'nın ince mesleklerinden ders çıkaramayan ABDullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan'a; Recep Tayyip Erdoğan, Ömer Çelik'e; Ömer Çelik, Lemi Bilgin'e; Müdür K. Lemi Bilgin, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni yayınlamaktan başka hiçbir ciddi işe asla imza atamayan kişilere yol veriyor ve böylelikle ülkemiz hızla, hem de şimşek hızıyla ceset hâline gelip, çürüyüp küflenerek yok oluyor!"

Lemi'den aldığı reklâmla Bulunmaz'a saldıran Demirkanlı'ya yanıt!