1 Şubat 2011 Salı

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, yine tertemiz bir yazı yazdı!

Güncelleme 22 Ocak 2011: Bu yazımızı, içerdiği önem nedeniyle, zaman zaman sitemizin başına çekip, bir önceki linki "geçersiz kıldığımız" için, daha önce bu yazıya link veren kişileri zor durumda bırakmış olabiliriz. Bu nedenle, zor durumda kalan kişilerden özür dileriz.

Önemli not: Biz, herhangi bir yazımızı, ("kış ortasında bahar temizliği yapacak kadar" alçak olmadığımız için) kendi istencimizle asla silmeyiz. Bizim herhangi bir yazımızın, ("kış ortasında bahar temizliği yapılarak" yok edilmediğini test etmek için) lütfen, daha önce bir başka linkle yayınlamış olduğumuz başlığı "önbellek" üzerinden öğrenip Google'a aynı başlığı yazarak, gerçeği kendi gözlerinizle görebilirsiniz! (HB)


***


Oyun'un notu: Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın kaleme aldığı aşağıdaki yazı, henüz taslak hâlinde, yarım yamalak bir yazıdır. Asla tamamlanmamıştır. Yazı, taslak hâlinden uzaklaştığında, bu not hemen kaldırılacaktır!


***


Hilmi Bulunmaz
5 Ocak 2011



LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru LİNÇÇİ yayın Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni, "tiyatro sanatını imhâ silahı" olarak kullanan LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı, Türkiye tiyatrosunu uçurumun kıyısından çekip kurtarma işlevi gören sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı iftirayla, küfürle, yalanla susturmaya çalışıyor!

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı iftirayla, küfürle, yalanla ve LİNÇ KAMPANYASI ile susturamayacağını çok net bir biçimde anlayan LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı, "yavuz hırsız ev sahibini bastırır" sözüne hayatîyet kazandırma şampiyonu olarak, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı, Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Basın Bürosu'na şikâyet edebiliyor!!

LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı; legal / illegal, meşru / gayrimeşru, yasal / yasadışı her türlü yola başvurmasına karşın, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın demokrat, devrimci, halkçı, ilerici tavrını kırabilecek kadar büyük bir zekâya sahip olmadığından, şimdi de işi pişkinliğe vuruyor!!!

LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı, (dezenformasyon yayan, gerçeklerin üzerinin örtülmesi için bilgi kirliliği oluşturan) 4 Ocak 2011 tarihli yazısına(?!) şöyle bir başlık atmayı uygun görmüş:

"Fikir ve Bilgi… ya da İftira’nın Dayanılmaz Hafifliği..."

LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın kaleme aldığı yazının(?!) başlığı, başlı başına bir anlamsızlığın anlamı. Kara renkli tombala torbasından tombala taşı çeker gibi, hiçbir düşünce geliştirmeden, rakı kadehine iltica eden sivrisinek özensizliğiyle yazı yazan(?!) LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı, her sözcüğün bir kavram birimi, her tümcenin bir yargı birimi ve her paragrafın bir düşünce birimi olduğunun bile bilincine varmadan, yani yazı yazmanın en temel kuralını bile bilmeden, yirmi yıldır, evet tam yirmi yıldır Türkiye tiyatrosunu, dolama olan parmağına dolamaya çalışıyor, Türkiye tiyatrosunun ensesindeki son damla kanı emmeye yeltenen Kırım Kongo Kenesi gibi faaliyetini sürdürüyor!

LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın dolama olan parmağına dolananlar, örnekse LİNÇÇİ Prof. Dr. Hasan Anamur, LİNÇÇİ Prof. Dr. Hasan Erkek, LİNÇÇİ Prof. Dr. Nurhan Tekerek, LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku, LİNÇÇİ Prof. Dr. Yusuf Eradam, LİNÇÇİ Yücel Erten, LİNÇÇİ Tamer Levent, LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu... ve daha bir sürü LİNÇÇİ tiyatro esnafı ve LİNÇÇİ yazar, LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "Rahmi Dilligil başarısı" sonucu, (sıranın kendilerine de gelebileceği korkusuyla) susup oturmayı, avuçlarına bırakılacak ve benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerden oluşan Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan ele edilebilme olasılığı bulunan üç kuruşun ısıtıcılığını bekleyerek, avanta nöbeti tutmayı yeğliyorlar!!!

LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın elindeki LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... "silahı", o denli yoğun bir dezenformasyon, o denli derin bir toplumsal ve tiyatral travma oluşturuyor ki, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden menfaat peşinde koşan kişi, kuruluş ve kurumlar, LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın elindeki LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... "silahı" karşısında korkuya kapılıp menfaatlerinin kaybolabileceğini düşünerek, toplumsal ve tiyatral travma nöbetine tutuluyorlar.

Evet, burada, LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın dün yazdığı yazının(?!) başlığını bir kez daha yineleyelim:

"Fikir ve Bilgi… ya da İftira’nın Dayanılmaz Hafifliği..."

Bu başlıktan, başlı başına bir anlam çıkarmak mümkün mü? Tabii ki, hiç mümkün değil!

Peki, LİNÇÇİ yayıncı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın anlama, anlaşılma, anlaşılır olma, herhangi bir şey anlatma derdi var mı? Böyle bir derdi yok! Böyle bir derdi asla yok!! Böyle bir derdi kesinlikle yok!!!

Bu, her zaman için böyledir: Sosyalistler, toplumun aydınlanması için, sözcüklerini, tümcelerini, paragraflarını en anlaşılır, en basit, en gösterişsiz, en kolay, en süssüz, en yalın bir biçimde dile getirirler. Çünkü, sosyalistler, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için değil, emekçi kitlelerin bilinçlenmesi için yazı yazarlar.

Sosyalistler, toplumun bir an önce entelektüel donanıma sahip olmaları için mücadele verirlerken; kapitalistler, toplumun düşünsel evreninin çürümesi için yazı yazarlar.

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, toplumun aydınlanması, bilinçlenmesi, donanımlı hâle gelmesi, düşünce evrenini genişletmesi, kapitalizmi tasfiye etmesi için yazı yazarken, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, diş kirası, sadaka, sus payı) aldığı Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu'na ait reklâm kulelerinin ticarî şirketlere âdeta peşkeş çekilmesine uzun yıllar göz yumduktan, görmezden geldikten sonra, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın yoğun muhalefeti karşısında susamayacak duruma gelince, ister istemez, istenç dışı bir biçimde, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu'na ait reklâm kulelerinin çuvala sığamayacağını nihayet anladı(?!)

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, çuvala sığmayan reklâm kulelerini dolama olmuş parmağına dolayınca, her zaman olduğu gibi, yine çuvalladı, yine çarşafa dolandı! Reklâm kulelerinin çuvala sığmadığını duyumsayan ve toplumun da bu durumu duyumsayacağı endişesine kapılan LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, tiyatro dünyasını işgâl eden kapitalist değerlerin düşünce taşeronu figüranlığı yapıyor.

İDT reklâm kulelerinin işgâli, herhangi bir söylemle üzeri örtülemeyecek denli çok somut bir gerçeklik olduğundan, yine iftira atıyor ve attığı iftiranın iftira olarak görünmesini engellemek için kaleme aldığı yazının(?!) başlığında "iftira" sözcüğünü özellikle kullanıyor:

"Fikir ve Bilgi… ya da İftira’nın Dayanılmaz Hafifliği..."

LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, benimle (Hilmi Bulunmaz), bizimle (Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel) ilgili olarak kaleme almış bulunduğu hemen hemen tüm yazılarını(?!) sildiği gibi, yukarıda başlığını okuduğunuz yazıyı da silip imhâ edecek.

Bunu nereden mi biliyorum?

Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı İstanbul Adliyesi 3. Sulh Hukuk Hakimliği'ne tespit ettirdiğim 17 Mart 2008 tarihli "suç kanıtları" belgesinden biliyorum. (Örnekse bakınız:
Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 5)

Coşkun Büktel'in sitesinden bire bir aktardığım şu yazıdan biliyorum:

"TEMİZLEYİCİ"

Harvey Keitel: "Pulp Fiction" filminin "Temizleyici"si... İçinde cinayet işlenen ve tüm koltukları kana bulanan otomobildeki suç kanıtlarını silip yok etmek onun uzmanlığıydı. "Kış ortasında yaptığı Bahar Temizliğiyle" arabayı kısa sürede "masum" hale getirivermiş, suçtan geriye en küçük bir iz bırakmamıştı.

Demirkanlı'nın, Büktel ve Bulunmaz'a yönelik çirkin iftiralarını sitesinde önce yayınlayıp (zehir yeterince yayıldıktan sonra) suçunu örtbas etmek amacıyla sinsice silip yok ederek "temizlediği", temizlik öncesinde Hilmi Bulunmaz'ın "notere onaylattığı" yüzlerce belgeyle sabit

HEM SUÇLU HEM GÜÇLÜ BİR SERİ KATİLİN KURBANLARINI MAHKEMEYE VERMESİ KADAR ABUK BİR HUKUK BAŞVURUSU

07 Kasım 2010 Pazar, 17:58 tarihinde Coşkun Büktel tarafından eklendi

(Kaynak: www.coskunbuktel.com)

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, sadece bir iftira atıcı, sadece bir iftira silici değil, aynı zamanda, müthiş derecede ve korkunç sözcüğünü bile geride bırakacak kadar korkunç bir kapitalizm savunucusu...

Türkiye tiyatro sanatının hızla, hem de şimşek hızıyla kapitalize edilmesi için, âdeta "varlığım kapitalist varlığına armağan olsun" diye slogan atabilecek bir ruh yapısına sahip olan Yücel Erten'in şu küfürlerinin bile mazur görünmesinin üzerine şal örtmek istiyor:

"DALYARAK... ORTADAKİ SANDIK SİKE SİKE USANDIK... ÇÜKTEL... DALKÜREK... DÖRTVEREN..."

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, tam bir kapitalist tiyatro barometresi... Türkiye tiyatrosunun hızla, hem de şimşek hızıyla kapitalize etmek için ömür tüketen kişi, kuruluş ve kurumları sözcüsü olan LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için varlık gösteren kişi, kuruluş ve kurumların, âdeta avukatı, müdafii, bir savunmanı gibi hareket ediyor. LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, hangi kapitalist kişi, kuruluş ve kurumdan reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, diş kirası, sadaka, sus payı) alırsa, o kişinin, o kuruluşun ve o kurumun halkla ilişkiler müdürü gibi davranıyor.

Ben, kapitalizme ve onun en ileri aşaması emperyalizme karşı mücadele verdiği için Belçikalı Emperyalizmi'nin ajanları tarafından öldürülen Kongo Başbakanı Patrice Lumumba'nın dünyasını savunurken, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, kasasında Belçika sermayesinin de bulunduğu Fortisbank'a arka kapağını verebiliyor. (Örnekse bakınız: Tiyatro... Tiyatro... arka kapağını Fortis'e verdi!)

Hayat böyledir işte... İnsan, ister istemez, istenç dışı da olsa, ya emekçilerin evrenini yada sermayedarların evrenini savunmak zorunda kalır. İnsan, istediği denli demokrat, devrimci, ilerici, sosyal demokrat, sosyalist ve hattâ komünist sözcükler, tümceler, paragraflar kurgulasın, eğer o insan, nesnel olarak emekçilerin omuz başında, safında, yanında değilse, o insan, soluğunu emekçilerin soluğuna eklemleyemiyorsa, söylediği sözlerin osuruk kadar bile değeri yoktur. O insan, her anlamda kullanığı bu sözcükler, bu tümceler, bu paraflar nedeniyle, noter onaylı bir ihtarname almıyorsa, o insana savcılıktan bir şikâyetname gelmiyorsa, o insan mahkeme koridorlarını arşınlamak zorunda kalmıyorsa, iftira atmıyor, yalan söylemiyor anlamına gelmez bu durum. Tam tersine, özü-sözü bir olduğu için, özünden ve sözünden asla dönmeyen yiğit insanlara noter onaylı ihtarname gönderilir, yürekli insanlar savcılığa davet edilir ve bir avuç vahşi kapitalistin çıkarları için değil, milyonlarca ezilen insandan oluşan halkın çıkarları için uğraşan insanlar mahkeme verilir. Bu yiğit, bu yürekli ve bu halkın çıkarları için toplumsal, kültürle, sanatsal, etik, estetik, tiyatral... mücadele veren insanlar, tarihin her döneminde tanık olunduğu gibi, sanal ve/ya banal bir ortamda da olsa, mutlaka LİNÇ edilmek istenirler. Bu insanların sanatsal ifade olanaklarının imhâ edilmesi için her türlü hileye başvurulduğu gibi, içerisinde iftira, yalan kavramları bulunan yazılarla, bu insanlara karşı LİNÇ KAMPANYASI düzenlenir.

Ancak...

Bir avuç vahşi kapitalist için değil, milyonlarca insandan oluşan halk kitleleri için mücadele veren insanlar, hiçbir yıldırma aracından asla ve kesinlikle korkmadıkları gibi, savcılık şikâyetnamesinden ve mahkeme davetinden de kormazlar. Bir avuç vahşi kapitalist için ömrünü tüketen insanlar, ellerindeki iftira, yalan ve LİNÇ KAMPANYASI cephaneleri bitince, soluğu en yakın adliyede alabilirler. Sosyalistlerse, mücadele alanlarını eşit koşullarda sürdürmeyi, âdeta bir namus meselesi gibi görürler. Kendilerine Internet ortamında "saldırıda" bulunan kişi, kuruluş ve kurunlara, yine Internet ortamından yanıt verirler. Sosyalistler, hiçbir zaman için kalleşlik yapmazlar, orantısız güç kullanmazlar, arkaya geçip iki puan almak ahlâksızlığına asla tenezzül etmezler. Sosyalistler, eğer ellerinde çok somut bir belge, bir delil, bir kanıt, bir kaynak yoksa, şöyle bir yazı başlığı üretmezler:

"Fikir ve Bilgi… ya da İftira’nın Dayanılmaz Hafifliği..."

Çünkü, "fikir" sözcüğünün "düşünce, mülahaza, mütalaa" anlamına geldiğini; "bilgi" sözcüğünün "eğitim, öğretim, araştırma, gözlem ve deneyimler vasıtasıyla edinilen gerçekler, kavramlar ve yetenekler, malumat" anlamına geldiğini; "iftira" sözcüğünün "kara çalma, suç yükleme" anlamına geldiğini; "dayanılmaz" sözcüğünün kaynağı olan "dayanak" sözcüğünün "dayanılacak şey, istinatgâh, mesnet" anlamına geldiğini; "hafiflik" sözcüğünün kaynağı olan "hafif" sözcüğünün "hoppa, kolay, yeğni, yeğnil" anlamına geldiğini bilen sosyalistler, bu sözcüklerin seçilerek kullanıldığını ve gerçek anlamda sosyalist ideolojinin tiyatral izdüşümü sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın verdiği tarihsel ve toplumsal mücadeleyi hiçimsemek için kullanıldığını bilirler. Bu nedenle, bu başlık altında atılan iftira metnini sunarken, Sosyalist OYUN Dergisi, şöyle bir başlığı uygun gördü:

LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi Gülhan Avşar'ın adamı Mustafa Demirkanlı dezenformasyona devam ediyor hâlâ!

***

Şimdi gelelim, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "Fikir ve Bilgi… ya da İftira’nın Dayanılmaz Hafifliği..." başlıklı yazısının(?!) içeriğinin değerlendirilmesine...

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

"Işıklar içinde yatsın Uğur Abi (Mumcu) 'Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz.' derdi ve doğru derdi."

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı değerlendirelim:

Bana bak canım kardeşim; bir yazıya ünlü birinin sözüyle başlamak, birtakım avantajlar getirse de, şöyle bir dezavantaj da söz konusu:

Siz, eğer, önemli bir söz eden ünlü birinin düzeyinde bir ahlâka sahip değilseniz, o ünlünün ettiği sözü belki kirletemezsiniz; ama, o sözün bile değerinin sorgulanmasına neden olabilirsiniz. Siz, eğer, bir LİNÇ KAMPANYASIdüzenleyebilecek kadar alçalabilirseniz, aslında sizin, Uğur Mumcu gibi değerli bir insanın adını anımsamanız bile toplumsal bir "suç" olarak kayıtlara geçer. Sahi Mustafacığım, Uğur Mumcu gibi hayatı boyunca LİNÇ mantığına karşı savaşım vermiş nitelikli ve ahlâklı bir yazar, nasıl oluyor da senin "Abi"n oluyor? Uğur Mumcu gibi ahlâklı bir insanı ağzına almaya hiç utanmıyor musun canım Mustafacığım? Uğur Mumcu, LİNÇ mantığına ve ahlâksızlığa karşı mücadele verdiği için, arabasına yerleştirilen bir bombayla paramparça edildi. Sahi, sen, siz, yani 1100 LİNÇÇİ, benim, bizim arabamıza, evimize, iş yerimize bomba atma cesareti gösteremediğiniz için mi, Internet ortamında bir LİNÇ KAMPANYASI düzenlediniz? Senin, sizin, yani 1100 LİNÇÇİ kişinin elinizde bomba yapabilecek bir malzeme yok muydu?

Uğur Mumcu gibi ahlâklı ve emekçileri savunan bir insanın "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz." demesinin bir toplumsal değeri vardır. Ancak, bu ahlâklı kişinin kullandığı bu sözü bir LİNÇÇİ kişinin kullanmasının hiçbir toplumsal değeri yoktur. LİNÇÇİ bir kişinin, ahlâklı bir yazarın yazısındaki herhangi önemli bir sözü anımsamasının yanında, bu sözü, bir de kendi LİNÇÇİ kişiliğini örtmek için, bir minare kılıfı olarak kullanmasıysa, ahlâklı insanları çileden çıkarmaya yeter de artar bile!

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

"Gazetecikte 5N1K kuralı vardır ama bu internet çıkalı '0' oldu, yazıyla sıfıra dönüştü, bakmakla görmek arasındaki fark umursanmaz, bilgi sahibi olmak gereksiz sayıldı."

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı değerlendirelim:

Tiyatroyu "tiyatrocuk" olarak gören tiyatro cahili birinin, gazeteyi de "gazetecik" olarak görmesi, sadece bir dil sürçmesi, bir el sürçmesi olarak kabul edilip küçümsenecek bir durum değil. Nasıl ki, bilinçaltı, bilinçle ilgili bir kavramsa, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın diline, eline aldığı sözcüklerin de, onun bilinçaltındaki düşünsel düzlemin dışavurumudur. Daha yerinde bir deyişle, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı için; tiyatro "tiyatrocuk", gazete "gazetecik", ahlâk "ahlâkçık", namus "namusçuk", devrim "devrimcik", insan "insancık"... anlamına gelecek kadar hafifsenecek, hiçimsenecek, küçümsenecek değerlerdir. LİNÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, artık bilinçle değil, bilinçaltıyla hareket ediyor. Yoksa, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, hâlâ kendisini askerî kışlada mı sanıyor? Sahi, LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın, kendisine ait, özgün, damıtılmış bir dünya görüşü hiç olmadı mı? LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, hep böyle beton gibi bir yüze, kargaları kovalayan bir ruha ve kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için koşullanmış bir slogancılığa sahip hazırolda bekleyen bir çaresiz miydi?

Ben, "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz." şiarına önem veren biri olduğum için, kılcal damarlarıma dek bildiğim "5N1K"nın anlamını, bir kez daha Vikipedi'den okudum:

"5n 1k: Gazetecilik terimi, haberin öğelerini oluşturan "ne? ne zaman? nerede? nasıl? neden?kim?" sorularını içerir. Günümüzde iletişim fakültelerinde ve bazı habercilik kitaplarında kaynağı belirten "nereden" unsuru da eklenerek 6N 1K olarak kullanılmaktadır."

Peki, "5N"yi bir yana bıraksak bile, "1K" nerede?

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

"Bu yazıyı uzun zamandır yazıp yazmamayı düşünüyor ve erteliyordum, erteleme nedenim; altın ticaretiyle, elmas kalemleri uluslararası ticaretiyle ilgilenen, para kazanan hem de yüklü para kazanan amatör tiyatro heveslisini muhatap almamak içindi..."

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı değerlendirelim:

Evet, gerçekten bu "1K" nerede?

Evet, evet, "altın ticaretiyle, elmas kalemleri uluslararası ticaretiyle ilgilenen, para kazanan hem de yüklü para kazanan amatör tiyatro heveslisi" kim, kim kim?!...

Sen, gazeteye "gazetecik" diyen adam; sen, tiyatroya "tiyatrocuk" muamelesi yapan adam; sen, Uğur Mumcu'nun tırnağının arasına sızmış küçücük bir kir bile olamayacak kadar alçalmış adam; sen, bütün insanî değerleri bir eldiven gibi çıkarıp atan adam; sen, Türkiye dramatik yazarlığının "Everesti" Theope'ye iftira atan LİNÇÇİ Prof. Dr. Özdemir Nutku'ya yardım ve yataklı eden adam; sen, Türkiye tiyatrosuna sosyalizmin ışığını yaymak için ömrünü yatırmış Hilmi Bulunmaz'ın Internet ortamında LİNÇ edilmesi için yedi dereden su getiren adam; sen, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği'nden reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, diş kirası, sadaka, sus payı) almana karşın, hiçbir zaman LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ni tam zamanında yayınlayarak reklâm aldığın kuruluşların programlarını izleyicilere, halka iletme konusunda duyarlı davranmayan adam; sen, neden bırakalım "5N1K"yı bir yana, sadece "1K"yı bile yerine getirmek için en küçük bir insanî davranışta bulunmuyorsun ki?

Yoksa, sen "5N1K"yı bir otomobil markası yada Efes Pilsen'in yeni bir ürünü mü sanıyorsun? Ne?! Sen, gazeteciliğin en temek kavramı olan "5N1K" kavramının hiç duymadın mı? Senin yazılarını sen değil de, "Sanal Kişi" mi yazıyor?

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

"Bu altın tüccarı ve yakın arkadaşı dizi yazarı, bizi İstanbul Devlet Tiyatroları’nın reklam kulelerinin ticari reklamlar için kullanılmasını görmemekle suçlamanın ötesinde hayasızca karalıyorlardı."

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı değerlendirelim:

Sen söylemek istemiyorsun, senin söylemeye cesaretin yok, ama ben söyleyeceğim: "Bu altın tüccarı" benim. "ve yakın arkadışı dizi yazarı" Coşkun Büktel! Canım Mustafacığım, ben, sadece "altın tüccarı" değilim. Ben, aynı zamanda sosyalist bir sanatçıyım. Sen, bunu bal biliyorsun, ama ben sana bir dert anlatmak için değil, okurları aydınlatmak için yazıyorum tüm bunları. Ben, resim yapıyor, şiir yazıyor, tiyatro yönetiyor ve daha birçok iş yapıyorum. Tüm bunlardan daha önemlisi, ben, halkın sömürülmesine karşı çıkan bir aydın olarak varlığımı sürdürüyorum. Hem de, senin, sizin tüm engellemelerinize; bana noter onaylı ihtarname göndermenize, beni savcılığa şikâyet etmenize, beni mahkemeye vermenize karşın... Sen ve seninle birlikte 1100 yoldaşın, beni ve "ve yakın arkadaşı"m Coşkun Büktel'i LİNÇ etmek istemenize karşın, ben, biz, senin ve senin mantık şemsiyen altında düş gören 1100 LİNÇÇİ alçağın anlayamayacağı bir biçimde mücadelemizi sürdürüyoruz.

Bu arada, şunu da belirtmekte yarar var: "İstanbul Devlet Tiyatroları" diye bir kurum yok. "İstanbul Devlet Tiyatrosu diye bir kurum var. İnanmazsan, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü Sayın Şakir Gürzumar'a, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Sayın Lemi Bilgin'e, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay'a sor!

Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin ve Şakir Gürzumar, koro hâlinde şu yanıtı verecekler:

"İstanbul Devlet Tiyatrosu"

Ertuğrul Günay, Lemi Bilgin ve Şakir Gürzumar, koro hâlinde yukarıdaki (doğru) yanıtı vermelerine karşın, sen, bu pişkinliğinle, yine Ertuğrul Günay'ın, Lemi Bilgin'in ve Şakir Gürzumar'ın yönettiği Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatrosu "oyun programı" için reklâm alacak ve hiçbir zaman için bu reklâmların karşılığı vermeyecek, veremeyeceksin!

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

"O zaman, basit olan bir durumu kısaca açıklayarak bu saldırgan insanlara bilgi verelim, kamuoyundan da ilgilenenler varsa bilgilendirelim.

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'yı değerlendirelim:

Mustafacığım, yine her zaman yaptığın gibi yapacaksın; bilgi veriyormuş gibi görünüp, gerçek bilginin üzerine sahte bilgiyle örteceksin, bilgi kirliliği oluşturacaksın, dezenformasyon cihetine gideceksin!

LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı diyor ki:

Bu altın ve elmas kalemleri tüccarı ayın yarısında DT reklam kulelerine “bizim yayınlarımız sonucunda sahip çıktı” diğer yarısında ise “DT reklam kulelerini kapitalistlere kiralıyor” deyip “yetim hakkı” gibi İslami söylemlerle sözüm ona eleştiriyor…

İstanbul’daki DT reklam kulelerinin kullanım hakkı İstanbul D.T. ile Ergun Gürsoy’un Birlik Medya’nın ortak kullanımındadır. 15 gün DT, 15 gün Birlik Medya kullanır, anlaşma, sözleşme böyle… yıllardır.

İşte bu altın ve elmas kalemleri tüccarı, uluslararası sermaye ortaklığı olan kapitalist, amatör tiyatro heveslisi, kendini gazeteci sanan kişi ayın yarısında DT’ye, Kültür ve Turizmi Bakanlığı’na, Şakir Gürzumar’a, Lemi Bilgin’e, Ertuğrul Günay’a küfreder, hakaret eder, sonraki 15 gün ise sayemizde “kulelere sahip çıktılar” der…

Onun dizi yazarı arkadaşı da, eline geçirdiği her mecrada bu “iftira”yı yaymaya çalışır.

Uğur Abi’nin dediği gibi: Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olunamıyor ama bilgi emek ister, elmas kalemleri tüccarlığı yapmaya ise hiç benzemez."

Devamı/tamamı yakında!


***


Ayrıca bakınız:

LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi sahibesi Gülhan Avşar'ın adamı Mustafa Demirkanlı dezenformasyona devam ediyor hâlâ!