13 Kasım 2010 Cumartesi

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 5

Oyun'un notu: Aşağıdaki belge, Hüseyin Hilmi Bulunmaz tarafından, İSTANBUL 3. SULH HUKUK HAKİMLİĞİ'NE, 17 Mart 2008 tarihinde tespit ettirilmiştir!


***


Coşkun Büktel'i Anlamak...


Mustafa Demirkanlı

2 Haziran 2006


Mümkün değil, ben beceremedim, becereni de görmedim. Çünkü, Büktel çift kişilikli, buna inandım artık.

Dün (1 Haziran) davetim üzerine ziyaretime geldi… ama öncesi var… 31 Mayıs'ta cep telefonumdan aradı, nerede olduğumu sordu, "geliyorum" dedi. "Arkadaşım, bir oyunun provasını izlemeye gidiyorum" demem de fayda etmedi, "Olsun orada konuşuruz" demez mi?

Yıllar önce, Kerem Kurtoğlu Yayın Kurulu toplantısında Coşkun Büktel’e de bir sayfa vermemizi ve köşe yazısı yazmasını önerdi, "muhalif bir ses, dergi de olması iyi olur" dedi. Ben, kendi adıma hemen kabul ettim. Ancak, Yayın Kurulu’ndaki arkadaşlardan biri -tam hatırlamıyorum ama, Orhan Aklaya olabilir- şu yanıtı verdi: "Güzel, muhalif bir sesin olması güzel de, Coşkun’un Theope’nin dışındaki herhangi bir konuda muhalefetini gören, bilen var mı?" diye sorduğunda, Kerem’de ben de geri adım attık. Ve unuttuk. Söylenen o kadar doğruydu ki…

Şimdi, yukarıdaki anektodu hatırlayalım. Ben davetli olarak bir prova izlemeye gidiyorum, "Tamam, geleyim orda konuşuruz" diyebiliyor. Adamın kimseye saygısı yok ki… varsa yoksa Coşkun Büktel ve Theope ve sadece Theope…

İki saate yakın kaldı, konuştuk, düşündüklerimi anlattım, bilgisayarda neden o kadar uzun yazının yüklenmesinin zor olduğunu anlattım, geç bilgisayarın başına ve yükle dedim. "Yoo, gerek yok, ben sana inadım, Feridun Çetinkaya cevap vermediği için inandım" dedi. Ne zaman istiyorsanız birlikte de gelebilirsiniz dedim.

Bir şeye pişman oldum, konuşmamızı neden kayda almamıştım? TİRADYO’da Büktel’i kendi sesinden okura/dinleyiciye sunardık.

Sen dürüst bir insansın diyerek, sözü bitirdi. Dürüst olmamın tek kıstası ise Büktel’in yazılarını yayınlıyor olmamdı. Yayınlamasam, dürüstlük de elden gidecekti, diğer site sahibi arkadaşların gittiği gibi…

Gördünüz mü arkadaşlar; A. Ertuğrul Timur, Can Doğan, Kemal Başar, Enver Başar…

Hatamız nerde biliyor musunuz? E-posta adresinizi, adınızı belirtmeniz de, gerek yok, ama sizler öne çıkmak için yapıyorsunuz bunu, aynen bizim yaptığımız gibi… Oysa, gizlenin, site sahibi belli olmasın, size ulaşmak da mümkün olmasın… O zaman, dürüstlük de, şeffaflık da size kalır, aynen Büktel’in kankası Çetinkaya’ya kaldığı gibi. Neymiş efendim, mahcup bir çocukmuş da, öne çıkmak istemiyormuş da… İki ahbap çocuk, sitecikler yapıp, sadece birbirlerini (iki kişi, birbirini) övüyor demesin insanlar diye, yayıncısı belli olmayan siteleri ortaya sürüp, akıllarınca "Bakın, bizi savunanlar da var" diyecekler… Yemezler Büktel, yemezler Çetinkaya… Sıkıştığınızda da, o cümle bana ait değil, Çetinkaya’ya ait diyerek işin içinden sıyrılamazsın… Çetinkaya’ya sana yanıt vermediği için ona da kızdım diyerek de geçiştiremezsin.

"Sitenin sahibi Feridun Çetinkaya’dır. Kimliğini açıklamıyor olması, gizlendiği anlamına gelmez. Kendini şu ya da bu biçimde öne çıkarmaktan hoşlanmayan bir karakter olduğu anlamına da gelebilir. Bu konuda sessiz kalmayı tercih etmesi de aynı anlama gelebilir." Bak bak ne de masum, kendini öne çıkartmak istemeyene bakın, sadece site yayımcısı olarak ortalıkta yok ama sitedeki 8 yazının 6’sı kendisinin ve de yakışıklı fotograflarla süslenmiş olarak. Ne de mahcupmuş, nasıl da öne çıkmak istemiyormuş… Ya bu Büktel’i anlamak gerçekten zor, işine gelmediği zaman nasıl da gerekçeler yaratıyor. Tersini düşünün, bir başkası olsa tiyatrofanzini.com’un yayıncısı, en az elli sayfalık bir yazıyla o insanın ne kadar "yalancı", "sahtekar", Vandal" vs. vs. olduğunu ballandıra ballandıra anlatır da anlatır. İş Çetinkaya’ya dayanınca mühcupmuş… da, öne çıkmak istemiyormuş da.. git ya Coşkun, artık komik olmaya başladın.

Çetinkaya’nın ise, bir başkasına (yani bana) bok attıktan sonra, ortalıktan toz olmasının nedeni de… muhatap olmamakmış… muhatap olmayacaksan sitende (Coşkun Büktel’in yalancısıyım, sitenin senin olduğunu o söyledi.) yalan yanlış yazıp, insanları karalamamakla başlar muhatap olmamak. Büktel’in dediğine göre zaten siz de önce 4 bölümde yayımlamışsınız, sonra beni sansürcü yapacaksınız ya, "vay 4’e bölmüş" deyip, tek parçaya getirmişsiniz. (Yine Büktel’in yalancısıyım)

Geldin, anlattın, ben de senin yanında notumu yazıp, senin yanında siteye ekledim. Bir de senden özür dileyecekmişim, neden? Yayıncısı belli olmadığı için, senin olduğunu düşünmüştüm –hoş yine de senden çok uzak olduğu düşünülemez ya- Çetinkaya ile birbirinize danışmadan adım atıyor musunuz ki? Geldin, açıkladın, öğrendik… site senin değil, Feridun Çetinkaya’nın mış… Hadi öyle olsun, yayımladığı bir yayını sahiplenmeyen, gizlenerek farklı mesajlar vermeye çalışan Çetinkaya’ya yuh olsun o zaman… Kimliğini gizleyen bir sitede yazılarının yayımlanmasına izin veren sana da yuh olsun.

Siteye künye koyma zorunluluğu yoktur lafı bir tek şu açıdan doğru: evet, yasal zorunluluk yok, şu an için. Ama, etik’i ne yapacağız? Herhangi bir okur, o sitedeki herhangi bir yazı ile ilgili bir düşüncesini iletmek istese kime iletecek? Bir yazısının yayımlanmasını istese nereden ulaşacak yayıncıya? Takkeniz düştü, ortalıkta kalıverdiniz. Bundan sonraki süreci yaşanmadan söyleyeyim: Çetinkaya ile birbirinize gireceksiniz, tek müridini de yitireceksin veya onun yöntemlerine uyup kimliksiz-kişiliksiz 4 ncü, 5 nci siteleri yayına sokacak sanal müridler oluşturacaksınız.

Sizlere kolay gelsin, yolunuz açık olsun…

2 Haziran 2006

(Kaynak: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/Public/default.aspx?nid=2421)


***


Bakınız:

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 1

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 2

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 3

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 4

Mustafa Demirkanlı'nın, önce iftira atıp sonra gizlediği belgeler / 5