27 Şubat 2011 Pazar

400 yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirletmiş William Shakespeare'in Türkiye temsilcilerinden Shakespeare çocuğu Haluk Bilginer, oynamasını bilmiyor!

Hilmi Bulunmaz
27 Şubat 2011


Yıl 1978... Ben, İstanbul Akademik Sanat Topluluğu (İAST) adına, Amatör Tiyatrolar Birliği oyun yazarlığı / dramaturji çalışmalarına katılıyorum. Bu çalışmaya, İAST adına katılan ikinci kişi Cezmi Ersöz. Çalışma yeri Sinematek mekânı. Yüzlerce koltuğa sahip bir sinema salonuna sahip olan Sinematek, sadece film gösterileri yapılan bir yer olarak değil, aynı zamanda, çeşitli devrimci sanat eylemliliklerine yataklık eden bir mekândı.

Biz (ben ve Cezmi Ersöz ile birlikte birçok katılımcı), Erol Keskin'in önderliğinde William Shakespeare'in "Othello" oyununu irdeliyoruz. Erol Keskin, bir şeyler anlatırken "hı hı" seslerinin eşliğinde dramaturjik çalışma sürerken, ben, hiçbir zaman "hı hı" diyemiyorum. Hem ben ve hem de çevremde bulunan kişiler, benim "hı hı" seslerini çıkaramamamı, ilkokul mezunu olmama bağlıyoruz. William Shakespeare'i suçlamak, ne benim, ne de yoldaşlarımın aklına geliyor.

William Shakespeare'in adını daha önceleri defalarca duymama karşın, onun bir yapıtıyla(?!) ilk kez karşılaşmak, bende, çok değişik duygulara neden olmuştu. O "yere göre sığdırılamayan" koskoca Shakespeare, bu muydu? Bu düzeysiz metinlere görkemli imzalar atan zavallı Shakespeare, insan ruhunun inşa edilmesini bir yana bırakalım, insan ruhunu bir pas gibi ağır ağır eriten metinlerle ne yapmak istiyordu?

Daha önceleri, defalarca belirtmiş olduğum gibi, içinde bulunduğum işçi sınıfının yoksulluğundan ve yoksunluğundan nasibimi almış bir insan olarak, ancak, yirmi yaşımdan başlayarak, ciddi bir biçimde kitap okumaya başladığım ve öncelik hakkını halkçı yazarlara verdiğim için, halka hiçbir yararı olmamakla birlikte, halk değerlerinin çürümesi için kalem oynatmış Shakespeare'in düzeysiz kitaplarını, o dönem okuma gereksinimi duymamıştım. Tabii ki, o zamanlar, Shakespeare'in halk karşıtı, kralcı, sahtekâr bir yazar olduğu konusunda, (kendimden kuşku duymam daha akılcıl geldiği için) henüz bir bilince sahip değildim. Türkiye'deki Shakespeare temsilcilerini (örnekse Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler) daha tanımıyordum. Shakespeare'in sahte duygular oluşturan oyunlarını(?!) okumamış olmam, bendeki ikirciklenmelerin katsayısını zâten iyice artırıyordu!

Tiyatroyla sadece tiyatro olarak değil, aynı zamanda, sanat olarak da ilgilenmeye başladıktan sonra, kulaktan dolma bir biçimde de olsa, Lev Tolstoy'un kaleme almış bulunduğu "Sanat Nedir?" adlı bir kitabı bulunduğunu ve bu kitabın ilk kez olarak 1897 yılında yayınlandığını, 1906 yılında "Rus Sözü" gazetesinde ve bir yıl sonra ayrı bir basım olarak yayınlanmış bulunan "Shakespeare ve Dram Sanatı Üzerine", Mazlum Beyhan'ın duru diliyle ve direkt olarak Rusça'dan dilimize çevrilip, 375 sayfalık "Sanat Nedir?" kitabının son yetmiş beş sayfasını süslemesine tanık olmakla birlikte, dilimizi kazandırıldığı Eylül 2007 tarihinden bu yana, bu kitabı kaç kez okuduğumu, tam olarak anımsamakta zorlanıyorum. Beş kez okuduktan sonra, saymayı bir yana bırakıp, artık orasından burasından sürekli olarak okuyarak alıntı yaptığım bu kitap, William Shakespeare'in ne kadar sahtekâr bir yazar olduğu konusunda, beni çok inandırıcı bir dille ikna etti.

William Shakespeare'in sanatçı değil, bir soytarı olduğunu öğrendikten sonra, Türkiye'deki Shakespeare temsilcilerinin neden iktidarlardan yana olduğunu, neden kösnül duygular fışkırtıcıları olarak varlık sürdürdüklerini, en önemlisi de neden LİNÇ KAMPANYASI düzenleyebilecek kadar alçalabildiklerini çok iyi anlamaya başladım.

***

İmdi, gelelim LİNÇ KAMPANYASI imzacısı LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'in "7 Şekspir Müzikali"ne...

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: LİNÇÇİ Oyun Atölyesi, tiyatroyu sanat olarak yaşatabilecek hiçbir "iman" duygusuna sahip olmadığı gibi, "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer de, hiçbir tiyatral "imam" olma özelliğine asla ve kesinlikle sahip değil.

Tiyatroyu sanat olarak görmeyen, kör ruhlu insanların bir tanımlaması vardır: "Tiyatro dediğin iki kalas bir hevestir." Tiyatro, eğer, iki kalas bir heves denli yüzeysel bir işse, tabii ki, ona sanat değil, eğlencelik bir gösteri biçimi olarak bakılır.

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin hangi gösterisini izlemiş olursam olayım, bende, benim ruhumda, benim imgelemimde, asla ve kesinlikle, bir tiyatro oyunu izlemişim izlenimi oluşmuyor. LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin herhangi bir gösterisini izlerken, içimde, ruhumda, imgelemimde, sadece ve sadece bir tek duygu dönenip duruyor; iğrenmek duygusu!...

Testosteron gösterisini, davetli olduğumdan, para ödemediğimden, eleştiri terazimin kefelerini olabildiğince kontrol ederek izlemiştim. Bu gösteride gösteri yapan Metin Coşkun, bu gösteriye Coşkun Büktel'i davet etmişti ve ben de, Coşkun Büktel'in davetlisi, yani davetlinin davetlisi, yani suyunun suyu olarak bu gösteriyi izlemeye gitmiştim. Bu nedenle, eleştirilerimi çok ehlileştirerek yapmıştım. Çünkü, düdüğü çalmak için para vermemiştim!

Ancak, şimdi, "7 Şekspir Müzikali" gösterisini izlerken, davetli olmadığım gibi, davetlinin davetlisi, suyunun suyu olmadığım, düdüğü çalmak için para verdiğim için, son derecede özgürdüm. Beni bağlayan, sadece ve sadece "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." demesine karşın, kendisine hiçbir yaptırım uygulayamayan Türkiye tiyatrosundan aldığı cahil cesaretiyle esip savuran Nihat Haluk Bilginer'e benim "yavşak" demem ve bu nedenle, Nihat Haluk Bilginer'in beni mahkemeye vermesi, bende, gösteriyi izlerken ve gösteriyi izledikten sonra eleştirirken "dikkatli olmam" noktasında iç hesapleşmalara girmeme neden oldu. Bu hesaplaşma, noterden, savcıdan, yargıçtan, yargıtaydan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden korkmanın neden olduğu bir hesaplaşma değildi elbette. LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'e karşı haksızlık yapmama korkusundan kaynaklanıyordu bu kontrollü tavrım. Öyle ya... Adamla hukuksal hesaplaşma sürecine girmiş durumda olduğumuz için, belki, bilinçaltımının dayatması sonucu, onun yaptıklarını, ettiklerini beğenmeme refleksine kapılmış olabilirdim.

"7 Şekspir Müzikali" gösterisini izlerken, kendimi, eleştirme yönünde değil, eleştirmeme yönünde koşullamış olsam da, bir kez daha belirtmemde yarar var: Ben, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi gösterilerini izlerken, kusma derecesinde iğrençlik duygularının tutsağı oluyorum.

LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'de insancıl duyguların hiçbiri, evet hiçbiri barınmıyor. Bu kanıya bir gözlem sonucu ulaştım. Tabii ki, benim bu gözlemimi bir hakaret olarak algılayıp, (yine) en yakın mahkemeye giderek beni mahkûm ettirebilir "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer! Ne de olsa, kendisi iktidarın sanatını yapıyor. Ne de olsa, ben, muhalefetin sanatını yapıyorum. Her zaman için, "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'in "kazanma" şansı çok daha büyük!

Öncelikle, "7 Şekspir Müzikali" gösteri sürecini anlatmaya çalışayım: Bir bar, bir disko, bir fuar, bir gazino, bir panayır, bir pavyon, bir pazar, bir sirk atmosferine sahip "7 Şekspir Müzikali" gösterisi, ilan edilen saatte asla başlayamadı. Biletlerde, koltuk numaralarında, afişlerde, gazete ilanlarında... "7 Şekspir Müzikali" gösterisinin, tam 20.30'da başlayacağı ve "7 Şekspir Müzikali" gösterisine geç gelenlerin, "7 Şekspir Müzikali" gösterisinin ancak ikinci perdesini izleyebileceklerini belirtmelerine karşın, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi sahipleri, kendi sözleşmelerine uygun davranmayıp "7 Şekspir Müzikali" gösterisini, tam 20.35'te zar zor ancak başlatabildiler.

"7 Şekspir Müzikali" gösterisinin geç başlamasının birçok nedeni vardı. Bir bar, bir disko, bir fuar, bir gazino, bir panayır, bir pavyon, bir pazar, bir sirk atmosferinde dinamik bir biçimde gösteri alanı oluşturmak son derecede zor bir durumdur. Çünkü, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin ve bu ticarî kuruluşun sunduğu tiyatro sanatıyla hiçbir ilgisi bulunmayan gösterilerin ucundan tutmuş hiçbir kimse, doğal olarak, bu işi sanatsal bir uğraş için değil, bir ekmek kapısı olarak gördüklerinden, işlerini küçük parmaklarının tırnak uçlarıyla yapıyorlar.

Ancak, sanırım, "7 Şekspir Müzikali" gösterisi boyunca, hemen benim yanı başımda, benimle birlikte gösteriyi izleyen birkaç "bodyguard"ın benim yanıma, hem de telsizlerle birlikte konuşlanmalarının sağlanmasının zorluğu, gösterinin tam beş dakika geç başlamasına neden oldu!!! (Bu bir küfür ve erotik show değil de, bir tiyatro gösterisi olsaydı, bu geç başlama hâli izleyiciler tarafından zor affedilebilirdi! Ne var ki, salondaki hiç kimsenin tiyatro sanatından anlamadığı, âdeta alınlarındaki karartılarda yazdığı için, hiçbir sorun yaşanmadı!)

"7 Şekspir Müzikali" gösterisi, bir kez daha belirtmeliyim ki, asla ve kesinlikle bir oyun değil. Gösteriye oyun, mekâna tiyatro salonu, gösteriyi yapan şarlatanlara oyuncu demek için, bin şahit değil, on bin şahit bile yeterli değil! Ne var ki, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın "Özel Tiyatrolara Devlet Yardımı" dediği, benim, Kültür Bakanlığı çanağı dediğim avantadan yararlanmak için, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi, gösterilerine oyun, mekânlarına tiyatro salonu ve yaptıkları gösteriyi zavallı halka sunan şarlatanlara da oyuncu yaftası yapıştırmış durumda.

"7 Şekspir Müzikali" gösterisinde bol bol küfür var. (Örnekse, orospu çocukları...) Kültür Bakanlığı, orospu çocuğu küfürlerini teşvik etmek için Kültür Bakanlığı çanağı yalatıyor. "7 Şekspir Müzikali" gösterisinde, oldukça büyük, oldukça kalın ve oldukça dikkat çekici boyutlarda yapay erkeklik organı takan şarlatan kızlar var. Kültür Bakanlığı, bu oldukça büyük, oldukça kalın ve oldukça dikkat çekici boyutlardaki yapay erkeklik organlarının zavallı halka gösterilmesi için, Kültür Bakanlığı çanağı yalatıyor. Havada uçuşacak kadar çok sayıdaki kadın iç çamaşırlarını belirtebilecek kadar atik davranamadığım için, bu konuda tam ve net bir sayı veremiyorum! Kültür Bakanılığı, tiyatro sanatıyla değil, erotik gösteri "sanatıyla" ilgili olan tüm bu saçmalıklar için, tam tamına 66.000 TL avanta veriyor Benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, küfrü ve "erotik show"u teşvik etmeyi sürdürüyor!

Sesi çok bozuk ve detone olan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer, tam iki saat izleyicilere işkence çektiriyor. Sesinin çok bozuk ve detone olduğunu örtmek, âdeta hileli satış yapan işportacı gibi davranmak için, mikrofonun ses gücünü en yüksek ayarına dek artıran "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer, insanlarda geçici sağırlık oluşturuyor. İlgili birimler, bu sesin desibelini ölçtüklerinde, zâten bu desibelin insanlarda geçici sağırlık oluşturabileceğini hemen tespit edebilirler. Hattâ, benimle birlikte oyunu izleyen Mesut Alptekin, ertesi gün, işyerine gelemeyip tam bir gün iş kaybına uğradı. Bir gün sonra işyerine geldikten sonra da, henüz kulak sağlığına kavuşabilmiş değildi. İşlerimizin yoğunluğu nedeniyle durum tespiti yaptırıp LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer hakkında suç duyurusunda bulunamadık.

Peki, gösteride içeriğe değgin herhangi bir şey var mıydı? Hayır, yoktu!

Roman orkestralarının insanîliğinden hiçbir nasibini almamış derme çatma, saçma sapan, hiçbir estetik duygu gelişimine neden olmayan bir orkestranın eşliğinde, ne amaçla sahnede görev aldıkları bir türlü anlaşılamayan ve ikide bir iç çamaşırı gösterisi yapan zavallı dört genç kız ve ortalık yerde amaçsızca dolaşıp, çeyrek Zeki Müren, çeyrek Bülent Ersoy, çeyrek Orhan Gencebay ve çeyrek Michael Jackson fotokopisi olan bir "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer...

Sözde, William Shakespeare'in doğumundan başlayarak, ölümüne dek olan süreci müzik eşliğinde anlatmaya çalışan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu ve "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer; benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Kültür Bakanlığı çanağından aldığı 66.000 TL'nin ve izleyicilerden aldığı çok büyük paraların dışında hiçbir işe yaramıyor. Kültür, sanat, etik, estetik değerleri umurumda değil "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'in...

Peki, "7 Şekspir Müzikali" gösterisi boyunca, hastalıklı ve yaşlı bir kedi gibi mırıldayan "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer, William Shakespeare'in sahtekâr bir tiyatrocu olduğu için, bu denli kötücül bir gösteri sunmuş olamaz mı? "Olabilir" demek gelmiyor içimden. Çünkü, EZEL dizisindeki mimiksiz, jestsiz, duygusuz göstericiliğini görünce, "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer'in, değil sahtekâr Shakepeare metinlerini, hangi metni eline alırsa alsın, hiçbir estetik duygu gelişimine neden olamayacağına adım gibi eminim.

Mimikleri, daha doğuştan kırık olarak dünyaya gelen "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer, mimik kırıklığının bir an önce kaynasın diye, âdeta yüzüne alçıdan bir maske taktırmış.

Elini kolunu sallamaktan yoksun bir jest yapısına (jestsizliğe) sahip olan "Shakespeare çocuğu" Nihat Haluk Bilginer, daha sahnede adam gibi durmayı bile beceremeyen beceriksizliğiyle, nasıl oluyor da, benden, halkımdan, tüyü bitmemiş yetimden zorla alınan vergilerden tam 66.000 TL'yi, hem de karşılıksız, hem de hibe olarak, hem de avanta olarak alabiliyor. Bunun hesabını da, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'a sormayı sürdüreceğim.


***


Ayrıca bakınız:

Ağır ağır, tane tane ve "açıkça, mertçe, Türkçe" konuşan İzzet Tozkoparan, kösnül oyunlar oynayan LİNÇÇİ Oyun Atölyesi için çok ağır konuşuyor!

Bulunmaz (dört yüz yıldır tiyatro sahnelerini kirleten sahtekâr tiyatrocu Shakespeare'in kırıntılarıyla beslenen) LİNÇÇİ OyunAtölyesi'ni eleştiriyor!

Hilmi Bulunmaz, 400 yıldır dünya sahnelerini kirleten Shakespeare'in adını dahi bilmemelerine karşın, ona peygamber muamelesi yapanları teşhir ediyor!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi