21 Şubat 2011 Pazartesi

Hilmi Bulunmaz, 400 yıldır dünya sahnelerini kirleten Shakespeare'in adını dahi bilmemelerine karşın, ona peygamber muamelesi yapanları teşhir ediyor!

Hilmi Bulunmaz
21 Şubat 2011



Ezenlerin tiyatral avukatı William Shakespeare'i kündeye getirip tuş eden Lev Tolstoy diyor ki:

"En büyük övücülerinin açıklamalarının da gösterdiği gibi, Shakespeare oyunları içerik olarak hiç değişmeyen, son derece sıradan bir dünya görüşünü dile getirir. Bu dünya görüşü, güçlülerin görünür yüksekliğini gerçek üstünlük olarak değerlendirir, çalışan yığınları, işçi sınıfını küçük görür; var olan düzeni değiştirmeye yönelik hem dinsel, hem insani heves ve arzuları yadsır."

(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 358)


***

Türkiye tiyatrosunu durağanlaştırmak, düzeysizleştirmek için çaba harcayanlardan LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî elemanlarının yayın organı Mimesis'te "Shakespeare’e Maya Sahnesinden Selam" başlıklı bir söyleşi yayınlandı.

Evrensel Gazetesi yazarlarından Gülçin Gülan’ın Tiyatro Boğaziçi'nden Aysel Yıldırım, Özgür Eren ve İlker Yasin Keskin ile yaptığı söyleşiyi, sitesine taşıyan Mimesis, büyük büyük lâflar edip, tiyatral ukalalıklar yaparken, terzi söküğünü dikemez mantığına hayatiyet kazandırmak için, ne dilbilgisine, ne de yazım kurallarına özen gösteriyor. Türkçe ve İngilizce bilmeyen Mimesisçiler, sadece ve sadece Mimesisçe bilmenin ötesine asla geçemiyorlar.

***

Gülçin Gülan diyor ki:

Tiyatro eğitimini sitemli hale getirmiş, kumpanya tipi tiyatroculuğun önemli topluluklarından Tiyatro Boğaziçi artık Maya Sahnesi’nde. Önceki gün Kardeş Türküler konseriyle yapılan açılış öncesi görüştüğümüz Tiyatro Boğaziçi oyuncuları, yerleşik ve üstelik merkezi bir sahnenin kendilerine büyük katkı sunacağını düşünüyorlar.

İstanbul’a, Beyoğlu Halep Pasajı’nda yeni bir sahne kazandırarak


Gülçin Gülan'ı değerlendirelim:

Orada; İstanbul'da, Beyoğlu'nda, Halep Pasajı'nda, tam sizin tahmin ve tarif ettiğiniz yerde, Maya Sahnesi diye bir yer zâten vardı. Umarız, Kültür Bakanlığı çanağı yalamak için, yeni bir salon kuruldu ayaklarına yatılmıyordur!

Gülçin Gülan diyor ki:

tiyatronun engin birikimini, güçlü söylemini çok daha fazla insanla buluşturma yolunda önemli bir adım atan Tiyatro Boğaziçi, ilk oyun olarak da belgesel tiyatro dizisinden Selam Sana Shakespeare’i seçti. Oyunları, Maya Sahnesi ve BGST üzerine reji, metin yazarı ve oyuncu görevlerini bir arada üstlenen Aysel Yıldırım, İlker Yasin Keskin ve Özgür Eren'le konuştuk.

Gülçin Gülhan diyor ki:

Rejisi, metni ve oyunculuğuyla çok olumlu tepkiler aldığınız belgesel tiyatro dizisi hangi oyunlarla devam edecek?

Aysel diyor ki:

Selam Sana Shakespeare, tiyatro duayenlerini oyunları, dönemleri ve biyografileri ile anlattığımız “belgesel tiyatro” dizimizin ikinci oyunu. İlki Molière Efendi idi. Bu sezon iki oyun da seyirci karşısında. Bu diziyi sürdürmeyi düşünüyoruz. Çünkü hem seyirci hem de kendi nezdimizde, bir aydınlanma faaliyeti özelliği taşıyan bu projeler, eğitim sistemi içinde de boşlanan bir alanı dolduruyor. Çoğumuz, aslında ilkokuldan itibaren tanımamız gereken bu insanları, tiyatro metinlerini belki de ancak üniversitede doğru düzgün tanıdık.

Aysel'i değerlendirelim:

"Allaha şükür" ki, ilkokuldan sonra okuyabilme talihsizliğinde bulunmadığımdan, bu kraldan çok kralcı, bu padişahtan çok padişahçı, bu şahtan çok şahçı, bu çardan çok çarcı tiyatro duayenlerini(?!) çok geç tanıdım. O tiyatro duayenlerinin(?!) yüzlerce yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirlettiklerini, o tiyatro duayenlerinin(?!) etkisinde kalacak kadar zavallı olmadığım için, tüm resmî ve gayriresmî (devletten gelen ve sivil toplum kuruluşlarından gelen) baskılara karşın, zulamdaki Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabının da katkısıyla, halktan yana tiyatro yapıyorum.

Aysel diyor ki:

Bu projelerin bir anlamda seyircimizde farkındalık yaratma gibi bir anlamı da var.

Gülçin Gülan diyor ki:

Shakespeare’i nasıl selamlıyorsunuz?

İlker diyor ki:

Selam Sana Shakespeare, uçsuz bucaksız Shakespeare deryası içinde, seyirciyle birlikte kulaç attığımız bir oyun. Onun o hafızalara kazınan, belki çoklarımızın ezbere bildiği mısraları içeren sahnelerin yanı sıra, Shakespeare’in dönemi ve hayatından bölümleri de içeriyor. Shakepeare’in esin perileri eşliğinde

İlker'i değerlendirelim:

Mübarek, tiyatro sanatını değil, sanki "Cin Ali'den hikâye, Elmas Nine'den Masallar" anlatıyor!

İlker diyor ki:

Shakepeare’in, onu yüzyıllardır ölümsüz kılan sırrı çözülmeye çalışılıyor.

İlker'i değerlendirelim:

Mübarek, sanki almış sazı eline gümbür gümbür türkü söylüyor. Ancak, bu gümbürtünün en gürültülü yerine bir Tolstoy sözü yerleştirmeyi uygun görüyoruz...

Ezenlerin tiyatral avukatı William Shakespeare'i kündeye getirip tuş eden Lev Tolstoy diyor ki:

.........."Bir dizi rastlantı geçen yüzyılın felsefi düşünce ve sanat yasaları diktatörü Goethe'nin Shakespeare'i övmesini sağladı; diktatörün bu övgülerini havada kapan sanat eleştirmenleri de çalakalem uzun ve dumanlı yazılar, quasi bilimsel makaleler döktürmeye giriştiler ve Avrupa'da insanların büyük çoğunluğu Shakespeare'le yatıp Shakespeare'le kalkmaya başladı. Halkın bu büyük ilgisine karşılık vermek isteyen eleştirmenler, birbirleriyle rekabet de ederek Shakespeare hakkında yeni yeni yazılar yazdılar; böylece okurların ve tiyatro izleyicilerinin hayranlıkları büsbütün pekişti ve Shakespeare'in ünü bir çığ gibi büyüyerek günümüzde resmen çılgınlık düzeyine ulaştı; bir tür hipnoz uygulandı zihinler üzerinde, bilinçler telkinle şekillendirildi; bir çılgınlık halini alan bu büyük ünün temelini de bu hipnoz oluşturdu."

(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 370)

Mübarek kardeşimizin gümbür gümbür türkü söyler gibi gümbürtülü sözlerinin en gürültülü yerine yerleştirdiğimiz Tolstoy'un yakıcı sözlerini, LMetin Boran ve Üstün Akmen gibi yazarların saçma sapan yazılarını yazdığı Evrensel Gazetesi'ni okumak için avuç dolusu para veren EMEP'li (EMEK PARTİSİ) emekçilere ithaf ediyorum. Eğer EMEP'liler de, en büyük tiyatral sahtekâr William Shakespeare'i bir halt sanıyorlarsa, yandı gülüm keten helva!

İlker diyor ki:

Tabii oyun haddini bilerek, bu işe bir giriş yaptığını belirterek bitiriyor ve gerisini izleyiciye bırakıyor.

İlker'i değerlendirelim:

Vallahi, belleğim beni yanıltmıyorsa, LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler, hiçbir zaman için alçak gönüllülük içeren bir tümce kurmayı akıllarından bile geçirmiyorlardı. Onların burunları, her zaman için Kaf Dağı'ndan daha yukarılardaydı. Ne oldu ki, böyle birden bire "Tabii oyun haddini bilerek..." diye başlayan tümceler oluşturmaya başladılar. Yoksa, onların burunlarını yerlere sürten biri/leri mi var? Onların şikâyetlerinden asla korkmayan biri/leri mi var? Allah Allah, hangi dağda kurt öldü?

Gülçin Günal diyor ki:

İç içe geçen reji, metin, oynama süreci içinde yorumladığınız Shakespeare nasıl bir yazar?

Gülçin Günal'ı değerlendirelim:

Bak, şimdi eğri oturalım, doğru konuşalım Gülçin Günal kardeşim...

Sen, daha "sistemli" sözcüğünü bile doğru dürüst yazabilecek bir yeterlilikte değilsin. Yok öyle "iç içe geçen reji", yok öyle "metin", yok öyle "oynama süreci", yok öyle "içinde yorumladığınız", yok öyle "Shakespeare nasıl bir yazar?" falan filan...

Sözde soru hâline dönüştürülmüş yukarıdaki sözler, bir Marksist'in değil bir Mimesisist'in ağzından çıkar ancak. Sen, eğer, sadece tiyatro yazarı Metin Boran ve tiyatro yazarı Üstün Akmen'den tiyatroyu öğrenerek tiyatro yazısı yazacaksan, senin yazdığın tiyatro yazıları işçi sınıfına değil, burjuvaziye yarar.

Sen, yarın sabah ezanından önce hemen yola çık ve en yakın kitapçıdan bir tane Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabını satın al. Satın alacak harçlığın yoksa, ben sana hemen, anında bir "Sanat Nedir?" kitabı armağan edeceğim. Söz!...

Aysel diyor ki:

Bir geçiş çağı yazarı Shakespeare,

Aysel'i değerlendirelim:

Hangi çağdan hangi çağa geçişin yazarı?

Aysel diyor ki:

bulunduğu çağa kuş bakışı bakabilen bir yazar.

Aysel'i değerlendirelim:

Bulunduğu çağ hangisi? En büyük tiyatral sahtekâr Shakespeare, bulunduğu çağa neden kuş bakışı bakabilmiş? Halkın değil, kralın tiyatrocusu olduğu için mi, yoksa kuş beyinli biri olduğu için mi? Sahi, Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabındaki Shakespeare sahtekârlıkları halka mal olursa, bu LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî tiyatro fraksiyonerleri ne halt edecekler Allah aşkına?! Çok merak ediyorum doğrusu!

Aysel diyor ki:

Ama öyle bir bakış ki bu, 400 yıl sonrasına dair bile çok şey görüyor.

Aysel'i değerlendirelim:

Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabını bir milyon tiyatrosever okuduğu gün, başınıza Shakespeare kadar taş düşecek!

Aysel diyor ki:

Kusturica şunları söylüyor:

Aysel'i değerlendirelim:

Hangi Kusturica? Haaa, şu faşist Kusturica mı? Tamam, tamam anlaşıldı!!!

Aysel diyor ki:

"Shakespeareyen bir çağda yaşıyoruz ama bizi anlatacak bir Shakespeare’imiz yok."

Aysel'i değerlendirelim:

Sen varsın ya faşist Kusturica! Nasıl ki, 400 yıl önce Shakespeare egemen ideolojiyi savunduysa, sen de şimdi aynısını yapıp, egemen ideolojinin kıçını yalıyorsun Kusturica birader! Nema problema. İzvolte!

Aysel diyor ki:

Ama Shakespeare’den bu güne dair çıkarabileceğimiz çok şey var.

Aysel'i değerlendirelim:

Kraldan çok kralcı, padişahtan çok padişahçı, şahtan çok şahçı, çardan çok çarcı olunduğu gibi, "bu güne dair" de, burjuvadan çok burjuvacı olmak gerekiyor. Bunu da en güzel bir biçimde, LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî tiyatro fraksiyonerleri yapar!

Aysel diyor ki:

Brecht’in de dediği gibi, Shakespeare tam bir deneyci.

Aysel'i değerlendirelim:

Ya, yetti gayri! Bir elinde Kusturica, bir elinde Brecht... Senin, kendine ait hiçbir sözün yok mu be, Aysel kardeşim benim?

Aysel diyor ki:

Gördüklerini sanatına transfer ederken, elindeki tüm imkanları deniyor.

Aysel'i değerlendirelim:

Evet, Tolstoy'un tam 375 sayfalık "Sanat Nedir?" adlı kitabının son 75 sayfasını okuduğunuzda, hemen görebileceğiniz gibi, en büyük tiyatral sahtekâr William Shakespeare, kendisinden önce çok daha nitelikli metinler ortaya koymuş soylu kişilerin konularının nasıl ırzına geçtiğini hemen anlayacaksınız! Örnekse, sözde kendisinin eseri olan "Kral Lear"ın, nasıl çakma bir oyun olduğunu anlamanız için, sadece bir gününüzü "Sanat Nedir?" kitabının son 75 sayfasına ayırmanız yetecek ve böylelikle sizin de gözünüz açılacaktır. Bu kitabı okuduktan sonra, 400 yıldır bize yutturulan "yalancı tiyatral dolma" Shakespeare'in yalanlarını, siz de açılmış gözlerinizle çok berrak bir biçimde görebileceksiniz!

Aysel diyor ki:

Birikim adına yararlanabileceği her şeyden yararlanıyor ama bunları yenilikçi ve şiirli bir dile transfer ediyor.

Aysel'i değerlendirelim:

En büyük tiyatral sahtekâr William Shakespeare, kralcılık adına sömürebileceği her yazınsal değeri, kralcılığın ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için sömürüyor ve şiirden miirden de zerre kadar anlamıyordu!

Ezenlerin tiyatral avukatı William Shakespeare'i kündeye getirip tuş eden Lev Tolstoy diyor ki:

"İstedikleri kadar övsünler, eşi benzeri olmayan üstünlükler yükleyerek yere göğe koyamasınlar, Shakespeare bir sanatçı değildir ve yapıtları sanatsal özden yoksundur. Nasıl ritim duygusu olmadan müzisyen olunamazsa, ölçü duygusu olmadan da sanatçı olunamaz."

(Bkz: Tolstoy, Sanat Nedir?, çev. Mazlum Beyhan, İş Bankası Yayınları, s. 349)

Aysel diyor ki:

Diğer yandan, dönemin Londra’sı, iktidar, Shakespare’in

Aysel'i değerlendirelim:

Ah, canım Aysel kardeşim, bir de şu ekmeğini yediğiniz, suyunu içtiğiniz, karşısında yerlere kadar eğildiğiniz, ikide bir selam vermek için telaşa kapıldığınız adamın adını doğru dürüst yazabilecek kadar İngilizce bilseydiniz, ne çok sevinecektim doğrusu. Sen bilmiyorsan, git bu işten pasta yiyen, beş çayı içen LİNÇ KAMPANYASI için imza vermiş Oyun Atölyesi'nin yetkililerine sor. Onlar da aynen beni destekleyecekler. Bana bak canım Aysel kardeşim, Shakespeare (11 harf) diye yazılır "Şekspir" (7 harf) diye okunur.

Aysel diyor ki:

kurduğu Globe Tiyatrosu, pek az kalıntı içeren Shakepeare

Aysel'i değerlendirelim:

Eee, yeter ama Aysel kardeşim! Gerçekten, Shakespeare'in içine ettiniz yani!

Aysel diyor ki:

biyografisinde bize yol gösterici oluyor.

Aysel'i değerlendirelim:

Daha adamın adını doğru dürüst yazmaktan yoksunsunuz, nasıl oluyor da size yol gösteriyor? Aslında, başta Aysel kardeşim olmak üzere, LİNÇÇİ cemaat, son derecede haklı; kılavuzu Shakespeare olanın gözü mertekten kurtulmaz!

Gülçin Gülan diyor ki:

Şimdiye kadar nasıl geri dönümler oldu?

Gülçin Günal'ı değerlendirelim:

Vallahi, ben bu sorudan hiçbir halt anlamadım. Ancak, benim bildiğim bir şey var; Kültür Bakanlığı çanağı yalamak için, bir dilekçe verip Kültür Bakanlığı'nın önünde eğilmek yeterli olsa da, bir de "basın dosyası" sosu isteniyor. Sanırım, EMEP'li emekçiler, gazeteleri Evrensel'in bu amaçlar için kullanıldığının ayrımındadırlar.

Aysel diyor ki:

Bu oyundan çıkan birçok izleyici eve gidip Shakespeare okuduğunu söyledi bize.

Aysel'i değerlendirelim:

Noter onaylı ihtarname almayı, savcılığa gidip ifade vermeyi, hattâ aylarca yargılanıp mahkûm olmayı göze alarak, şu üç harften oluşan sözcüğü, hemen buraya aktarmak istiyorum: Oha! Sen, daha ekmeğini yediğin, suyunu içtiğin adamın adını yazmaktan yoksunsun, nasıl oluyor da, o zavallı tiyatroseverleri ivmelendirip, onları Shakespeareomanyak yapıyorsun?!

Aysel diyor ki:

Oyunumuz, o unutulmaz sahneleri tekrar bir karıştırmaya, tazelemeye yönlendiriyorsa bu güzel bir şey.

Aysel'i değerlendirelim:

Tabii ki, haklısın kardeşim; kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, kraldan çok kralcı Shakespeare'in ayakkabı numarasının bile çok iyi bir biçimde ezberlenmesi gerekiyor! Halka değil, egemenlere hizmet eden o sahte sahnelerin yemeklerden sonra, defalarca ve defalarca sektirmeden mutlaka okunup, hemen ardından dua edilmesi gerekiyor:

"Allahım sana şükürler olsun ki, başımızda sahte bir tiyatro peygamberi var! Allahım sana şükürler olsun ki, aç kalan ruhumuzu, bu sahte peygamberin düşkün tiyatral palavralarıyla doyuruyorsun!! Sensin kadir, sensin kerim!!!"

Seyirciyle Buluşmayınca Yaptığınız İşin Anlamı Olmuyor

değerlendirelim:


Yaptığınız anlamsız işler, seyirciyle buluşunca iyice anlamsız oluyor!

Gülçin Gülan diyor ki:

Maya sahnesiyle yola devam etme fikri nasıl doğdu?

Gülçin Gülan'ı değerlendirelim:

Mübarek kardeşim Gülçin Gülan, sen gerçekten etiyle, kemiğiyle, ruhuyla yaşayan biri misin, yoksa düşünmek bile istemiyorum ama, sen de facebook bataklığından fışkırmış sanal bir kişi misin? Nasıl bu kadar hayattan kopuk yaşayabiliyorsun? Adamlar ve tabii ki kadınlar, yani LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî tiyatral fraksiyonerleri, ilk önce, bir LİNÇ KAMPANYASI düzenlediler ve böylelikle, zâten düzene hizmet ettikleri ortada olmasına karşın, kendilerini Kültür Bakanlığı çanağı yalayabilecek denli geliştirdiler, bu çanağı yalamak için bir salon gerekiyordu ve bu salonu ele geçirdiler! Böyle bir soru sormak bile abesle iştigaldir. Kültür Bakanlığı çanağı yalamaları garanti olunca, kendilerini Oyun Atölyesi'nin sıcak kollarına atan bu LİNÇÇİ tiyatral fraksiyonerlerini, bir de işin içerisine Oyun Atölyesi'ni de katarak sert bir biçimde eleştirmeye başlayınca, bu kardeşlerimiz, o sıcak kollara giderek uzaklaşmaya başladılar ve böylelikle, dediğimiz gibi, kendilerine bir mekân bulmak zorundaydılar.

İlker diyor ki:

Maya sahnesinin

İlker'i değerlendirelim:

Ooo, İlker birader hoş geldin! Dakika bir, gol bir! Dilini eşek arısı soksun emi!! "Maya sahnesinin" değil, "Maya Sahnesi'nin"... Yani, "s" değil, "S"; yani, "i" ile "n" arasına bir kesme işâreti konulacak!

İlker diyor ki:

BGST ile tekrar tiyatro ve performans sahasına dönmesi fikri her geçen sene biraz daha canımızı acıtan çok net bir ihtiyaçtan doğdu: Tiyatro Boğaziçi’nin oyunlarını düzenli bir şekilde sergileme ihtiyacı…

İlker'i değerlendirelim:

E, işte, Oyun Atölyesi'nde LİNÇÇİ KARDEŞLİĞİ eşliğinde, hep beraber Shakespeare türküleri söyleyip duruyordunuz! Ne oldu? Ayran içip ayrı mı düştünüz?

İlker diyor ki:

Örneğin bu sene üç yeni prodüksiyon çıkarmış durumdayız.

İlker'i değerlendirelim:

Allah bereket versin! Allah gözünüzü doyursun!! Allah çanağınızı geniş tutsun!!!

İlker diyor ki:

Moliere’den sonraki ikinci gençlik tiyatrosu projemiz olan Selam Sana Shakespeare, grubumuz üyelerinden Sevilay Saral’ın yazdığı kadın tiyatrosu formundaki Otobüs, diğeri ise, hem düzenli bir işte çalışıp hem de haftanın bir veya iki günü bir araya gelerek tiyatro yapan grup üyelerimizin Şirket Hikayeleri adlı oyunu.

İlker'i değerlendirelim:

Ooo, biraz daha LİNÇ KAMPANYASI, biraz daha noter onaylı ihtarname, biraz daha savcılığa şikâyetname, biraz daha yargılatma-margılatma, inan olsun, yakında Kültür Bakanlığı çanağını kimseye kaptırmazsınız, alimallah!

İlker diyor ki:

Bu oyunlarımızı Boğaziçi Üniversitesindeki

İlker'i değerlendirelim:

Lan aslan kardeşim, Üniversitesi ile ndeki arasına kesme işâreti konulacak! Prof. Dr. Nurhan Tekerek'e matematik dersi verdim diye, bu hanımefendi kardeşimiz, beni savcılığa şikâyet etti. Savcı da apar topar beni mahkemeye sevk etti. Dava sürdüğü için, herhangi bir yorum yapmıyorum. Dilersen, sen de, sana verdiğim Türkçe dersi için, benim hakkımda savcılığa suç duyurusunda bulunabilirsin! Nasıl olsa yargılanmaya alıştım. Mahkemelerin işsiz kalmasına gönlüm el vermiyor. Ben, gelen noter onaylı ihtarnamelerden, savcılık suç duyurularından, mahkeme kağıtlarından korkup yırtma yönünde çaba harcayan biri değilim. Madem ki, bu mahkemeler, haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkede işlev görüyorlar, benim de yargılanmamın gerektiği kanısındayım.

İlker diyor ki:

salonların yanında birçok farklı yerde oynayabiliyoruz.

İlker'i değerlendirelim:

Ne yani, Kültür Bakanlığı çanağı yalamak için zorunlu oynama sayısını tutturabilmenin alt-yapısını mı hazırlıyorsunuz?

İlker diyor ki:

Ancak oyun takvimimiz dağınık oluyor.

İlker'i değerlendirelim:

Yapma yaaa! Kültür Bakanlığı müfettişleri izlemesin diye mi? Sen hiç merak etme, Kültür Bakanlığı müfettişleri, hiçbir şeyi hiçbir zaman izlemiyorlar! Sen bu işi LİNÇÇİ Genco Erkal amcana sor! O, sana gereken tüm tüyoları teker teker sayıp döker!

İlker diyor ki:

Bu da tiyatro seyircisinin pek de arzu etmediği bir durum.

İlker'i değerlendirelim:

Bırak şimdi seyirciyi, meyirciyi! Senin zâten seyirciden bir beklentin olsaydı, ne LİNÇ KAMPANYASI düzenler, ne de Kültür Bakanlığı çanağı yalardın?

İlker diyor ki:

Belediyelerin salon olanaklarından faydalansanız da bu ancak sınırlı sayıda olabiliyor.

İlker'i değerlendirelim:

Demek ki, LİNÇÇİLERDEN hoşlanmayan belediyeler de var!

İlker diyor ki:

Böyle olunca seyirci sayınız da belirli sınırlarda dolanıyor.

İlker'i değerlendirelim:

Allah gözünüzü doyursun! Arkanızda, koskoca Boğaziçi Üniversitesi var!! Allah'tan bela mı istiyorsunuz!!!

İlker diyor ki:

Malumunuz istediğiniz kadar gösteri çıkartın bunları çok seyirciyle buluşturamadıktan sonra yaptığınız işin pek de bir anlamı olmuyor.

İlker'i değerlendirelim:

Sizin yaptığınız hiçbir işin, hiçbir zaman için, hiçbir anlamı olmadı, olmuyor, olmayacak. Çünkü siz, halkın sanatını yapmak için ömrünü kavgaya yatıran Lev Tolstoy'un "Sanat Nedir?" kitabını görmezden gelip, Tolstoy'un çırağının çırağı sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek istediniz. Siz, okurlarınıza, izleyicilerinize gerçeğin "kölesi" Tolstoy'u değil, sahtekârlığın peygamberi Shakespeare'i sundunuz! Siz, halkın iradesinin geçerli olduğu bir süreçte, nefretle anılacaksınız!

Özgür diyor ki:

Öte yandan kendi ihtiyaçlarımızın yanında bir başka sorumluluğun altına da gireceğiz.

Özgür'ü değerlendirelim:

Hoş geldin canım kardeşim Özgür! Aman kardeşim, bana biri, kendi ihtiyaçlarının dışında falan lâflarını edince, canım çok sıkılıyor ve elim hemen paltomun sağ cebine gidiyor! Siz, öncelikle Türkçe ve ardından İngilizce konuşup yazmayı öğrenin, ben, sizden başka hiçbir şey istemiyorum!

Özgür diyor ki:

Bizim gibi pek çok sanat grubu tiyatro ya da performans gösterileri için merkezi muhitlerde kendisine yer bulmakta güçlük çekebiliyor, bu sahneyle pek çok gösteriye sergileme imkanı, atölye ve kurslara da merkezi bir muhitte çalışma imkanı sunabilmek istiyoruz.

Özgür'ü değerlendirelim:

Aslında, haklı bir yanın da var. Ülkemizde o kadar beton kafalı, alnında ışık olduğunu sanan zavallı LİNÇÇİ var ki, 1100 tane LİNÇÇİ kişiden 100 tanesi size gelse, onlara kurs vereceğiz ayağıyla ayda her birinden 200 TL alsanız, 20000 eder! Vallahi kıyak para!! LİNÇ KAMPANYASI için yatırım yapmaya değer vallahi!!!

İlker diyor ki:

Maya Sahnesiyle

İlker'i değerlendirelim:

Welcome again, İlker! Ama olmuyor İlker! Hani seninle anlaşmıştık, hani Sahnesi ile yle arasına kesme işareti koyacaktın? Ne çabuk unutuyorsun be İlker! Bana bak canım kardeşim, ben şu anda çok hastayım, çok yorgunum, çok uykusuzum, ağrılarımdan uyuyamıyorum, üstelik ilkokul mezunu zavallı biriyim ben be canım kardeşim. Beni bıktırdınız ama sizin dilinizi sokacak eşek arısı peşine düşmekten!

İlker diyor ki:

yola devam etmemizde Maya Sahnesinin

İlker'i değerlendirelim:

Eee, ver misketlerimi ben oynamıyorum. Senin klavyende kesme işâreti yoksa, bir klavye 10 TL, hemen bir yenisi satın al. Satın alabilecek harçlığın yoksa, Kültür Bakanlığı çanağından senin payına düşen çok küçücükse, müsaade et, ben sana bir klavye hediye edeyim. Ancak, benim sana hediye edeceğim klayvede yalan-dolan herhangi bir sözcük yazmaya kalktığınızda, klavye otomatik olarak kendini kitliyor!

İlker diyor ki:

konumunun da payı var.

Bir tiyatroseverin sahnemizdeki gösteriden önce veya sonra İstiklal Caddesi’nde vaktini değerlendirmek için pek kafa patlatmasına gerek yok diye düşünüyoruz.

İlker'i değerlendirelim:

Ben, İstiklâl Caddesi'nin insan ruhunu yutan imgesel bir canavar olduğunu, bu caddenin 1917 Devrimi kaçkını Beyaz Ruslar'ın olduğu kadar, hayat kaçkını Beyaz Türkler'in de bir simgesi olduğunu bildiğim için, o canavarın içerisinde yaşayarak, o canavara karşı mücadele verebileceğim yanılsamasına kapılmıştım. Ancak, ne zaman ki, o canavarın içerisindeki tutsaklıktan kurtuldum, işte o zaman, daha halkçı işler yapmanın yolunu tanıdım.

İlker diyor ki:

Kitapçılar, sinemalar çok canlı bir cadde. Her renkten insana rastlamak mümkün. Ülke gündemindeki her konu, gösteriler ve yürüyüşlerle bu caddenin eski taştan binalarının duvarlarında yankısını bulabiliyor.

İlker'i değerlendirelim:

Bu sözlerin hiçbir değeri olmadığını siz de, bal gibi biliyorsunuz! Ancak, bütün mesele dostlar shopping'de görsün!! Kültür Bakanlığı çalıştığınızı sanacak kadar adınızı ezberlesin ki, siz de, diğer LİNÇÇİ tiyatro esnafı gibi Kültür Bakanlığı çanağı yalamayı alışkanlık ve süreklilik hâline getirin!!!

Oyuncularımız Tiyatro Literatürüne de Katkı Sunuyor

değerlendirelim:


Allah, Allah! Yapma yaaa!! Siz, yani oyuncularınızın sözcüsü olan siz, neredeyse tiyatral peygamber katına yükselttiğiniz, ekmeğini yiyip, suyunu içtiğiniz Shakespeare'in adını bile yazmaktan yoksun olan siz, nasıl oluyor da tiyatro literatürüne katkı falan sunduğunuzu iddia edebilecek denli gözünüzü karartabiliyorsunuz?!!!

Gülçin Gülan diyor ki:

Orijinal metinleri okuyabilen BGST’liler, tiyatro literatürüne de katkıda bulunuyor mu?

Gülçin Gülan'ı değerlendirelim:

Bana bak bacım, adamlar ve hattâ kadınlar, bırak orijinal metinleri okuyabilmeyi, ekmeklerini yedikleri, suyunu içtikleri, suyunu çıkardıkları Shakespeare'in adını bile orijinal biçimde yazmaktan yoksunlar. Bırak be bacım, bu LİNÇÇİ tiyatro esnafına yardım ve yataklık etme!

Özgür diyor ki:

Boğaziçi Üniversitesi(B.Ü.) Yayınevi aracılığıyla çıkarılan Mimesis Tiyatro / Çeviri – Araştırma Dergisi yaklaşık 20 yıldır yayınlanıyor.

Özgür'ü değerlendirelim:

Welcome again, Özgür! Ve... Tam yirmi yıldır, Türkiye tiyatrosunun içerisine ediyor! Tam yirmi yıldır, dünya sahnelerini 400 yıldır kirleten sahtekâr William Shakespeare'in Türkiye mümessili gibi, hayatı yamultuyor!! Tam yirmi yıldır, kralcı tiyatro esnafı Shakespeare'i, emekçilerin haklarını savunuyormuş gibi gösterip, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, her türlü şaklabanlığı yapıyor!!!

Özgür diyor ki:

Aynı zamanda Konstantin Stanislavski, Augusto Boal ve Terry Eagleton gibi yabancı yazarların metinleri çevrilerek Mimesis Kitaplığı serisi altında B.Ü. Yayınevi tarafından basılmakta.

Özgür'ü değerlendirelim:

Nerede en büyük tiyatral sahtekâr Shakespeare'le bozuşmamış yada bozuşma taklidi yapmış tiyatrocular varsa, işte onların eserlerini(?), LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî tiyatral fraksiyonerlerinin koruması altında okuyabilirsiniz!

Özgür diyor ki:

Tiyatro Boğaziçi’nin oyunlarının metinlerine ve diğer kuramsal metinlerine ulaşmak isteyenler, BGST yayınlarından çıkmış kitaplara da bakabilirler.

Özgür'ü değerlendirelim:

Ben baktım, dişe dokunur, hatırı sayılır bir halta rastlamadım. Ancak, zamansızlıktan, henüz bu garabetlerin fişini prize takma gücünü kendimde bulamadım.

Özgür diyor ki:

Tiyatro Boğaziçi’nde oyuncu olmak demek aynı zamanda yayıncılıkla ilişki kurmak, okuyup yazmak, çeviriler yaparak Türkiye’nin tiyatro literatürüne yeni metinler kazandırmak anlamına da geliyor.

Özgür'ü değerlendirelim:

Aman, aman!... Bizden uzak olsun, cehenneme direk olsun!

Okul Müfredatları Zayıf Olunca Gençlere Yönelme İhtiyacı Duyduk

değerlendirelim:


Hah şöyle... Çıkarın ağzınızdaki baklayı... Egemenlerin eğitsel taşeronu olarak tiyatral işlev görmek için kollarınızı, taaa omuzunuza kadar sıvadığınızı hiç gizlemeyin be birader!!! Hay Allah razı olsun senden be Özgür biraderim!!!...

Gülçin Gülan diyor ki:

Nasıl bir süreçten geçerek bugüne geldiniz?

Gülçin Gülan'ı değerlendirelim:

Ben, Özgür biraderimden atik davranıp, hemen yanıtını vereyim: Amerikalılar, Amerika'nın dışında, ilk kez olarak, Türkiye'de bir eğitim(?!) kurumu açtılar ve adını da Robert Kolej koydular. Bu Robert Kolej büyüyüp ele avuca sığmaz olunca, adını yeniden vaftiz edip Boğaziçi Üniversitesi olarak görücüye çıkardılar. İnsanların, bırakın rahatça tiyatro sanatıyla uğraşmasını ekmek yemek, su içmek, hattâ soluk almakta zorlandıkları zamanlarda bile, bu Robert'te, bu Boğaziçi'nde yapay demokratik ortamlar oluşturulup, âdeta küvöz içerisine tıkıştırılmış konserve renkli oyuncular yetiştirildi. Bu konserve renkli oyuncular, kendi düşünsel neslini ilelebet muhafaza ve müdafaa ettirebilmek için, bu mekâna yakışan, bu mekânı var eden imanı taşıyan Shakespeare imamının imamesine tutunarak, ağır ağır, yavaş yayaş, arkalarına aldıkları egemen meltem rüzgârıyla göz boyamacılık yaptılar!

Özgür diyor ki:

Tiyatrocular, dansçılar, müzisyenler ve kuramsal araştırmacıları bünyesinde barındıran BGST’nin (Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu) tiyatro birimi oluyor Tiyatro Boğaziçi.

Özgür'ü değerlendirelim:

Tabii ki, bir de LİNÇÇİ sıfatını eklemeyi unutmayalım!

Özgür diyor ki:

1995 yılında Boğaziçi Üniveritesinden

Özgür'ü değerlendirelim:

Tamam, anlaşıldı; ben ne yaparsam yapayım, size kesme işâretini kullandırmayı öğretemeyeceğim! Siz ki, ekmeğini yediğiniz, suyunu içtiğiniz, suyunu çıkardığınız Shakespeare'in adını bile yazmaktan yoksun insanlarsınız, ben, sizi Allah'a havale ediyorum!

Özgür diyor ki:

mezun olmuş tiyatrocular tarafından kurulmuş. BÜO (Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları) adını taşıyan öğrenci kulübünde yürüttükleri tiyatro çalışmalarını mezuniyet sonrasında da devam ettirmek isteyen bu tiyatrocular, kulüple bağlarını koparmamışlar ve BÜO’nun gelişkin bir tiyatro okulu olmasına ön ayak olmuşlar.

Özgür'ü değerlendirelim:

Bir de Mehmet Esatoğlu'na, Coşkun Büktel'e, Hilmi Bulunmaz'a iftira atmaya ön ayak olmuşlar!

Özgür diyor ki:

‘90’lı yılların sonunda Boğaziçi’nde okumaya başladığımda BÜO Türkiye çapında öncü çalışmalarıyla bilinen bir tiyatro grubu haline gelmişti.

Özgür'ü değerlendirelim:

Bu ülke, öyle bir ülke... Ne kadar iftira atarsan, ne kadar egemenlerden yana politika geliştirirsen, ne kadar mazlum insanları LİNÇ etmek istersen, o kadar başın göğe değer.

Özgür diyor ki:

Tiyatro eğitimini sistemli hale getirmiş, kumpanya anlayışını ön plana çıkaran bir gruptu.

Özgür'ü değerlendirelim:

400 yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirleten en büyük tiyatral sahtekâr Shakespeare'in daha adını bile bilmezken, sadece egemenlere şirin görünmek için, sistemden yana, Shakespeareomanyatik tiyatro eğitimi verirseniz, sizi polis, noter, savcı, yargıç, yargıtay... hiçbir zaman rahatsız etmez! Siz de, dikensiz gül bahçesindeki ötmeyen bülbül gibi yaşar gidersiniz!

Gülçin Gülan diyor ki:

BÜO nasıl bir tiyatro anlayışına sahipti?

Aysel diyor ki:

Yönetmen tiyatrosu burada kesin bir dille reddediliyor,

Aysel'i değerlendirelim:

Welcome again, Aysel! Çünkü, yaptığınız tiyatro sanatı değil! Peki, bu "yönetmen tiyatrosu" kavramı, sizlere, vahiy yoluyla mı geldi? Coşkun Büktel'in "'Yönetmen Tiyatrosu'na Karşı" adlı kitabı, sizin için, herhangi bir anlam içermiyor mu?

Aysel diyor ki:

kolektif katılımı ön plana çıkaran bir reji anlayışı savunuluyordu.

Aysel'i değerlendirelim:

Yok be kardeşim! LİNÇÇİ bilince sahip olanlar boruyu öttürür, LİNÇÇİ bilince sahip olmayanlar düdüğü çalamaz!! Bırak şimdi, yeme bizi Aysel bacım!!!

Aysel diyor ki:

BÜO’da amatörlüğün heveskarlık demek olmadığını, emek yoğun bir çalışma ile estetik düzeyi yüksek amatör ürünlerin verilebildiğini yaşayarak öğrendik.

Aysel'i değerlendirelim:

Ben de, BÜO'nun hiçbir tiyatral numara olmadığını, sadece vasatlar ittifakı olduğunu öğrendim.

Aysel diyor ki:

İlerleyen öğrencilik yıllarımızda ve mezuniyet sonrasında bizler de bu yapının geliştirilerek sürdürülmesi için elimizden geleni yaptık.

Aysel'i değerlendirelim:

Amerikan Emperyalizmi'nin bilimsel izdüşümü Boğaziçi Üniversitesi, kendisine yeni öğrenci (müşteri) bulabilmesi için, halkla ilişkiler birimi gibi çalışan BÜO'sunu tabii ki, dizinin dibinden ayırmayacaktır. BÜO'dakilerin kendilerini bir halt sanmaları için, onların sırtlarını sıvazlayacaktır. Dışarıdan parazitli sesler geldiğinde de, bu ülkede savcılar var, yargıçlar var... Sopa isteyene sopa, havuç isteyene havuç... Ayılana gazoz, bayılana limon...

Aysel diyor ki:

BÜO ve Tiyatro Boğaziçi, belli ilkeler etrafında bir araya gelmiş oyunculardan oluşuyor.

Aysel'i değerlendirelim:

Nedir kardeşim bu ilkeleriniz, nedir bu inkilâplarınız? Nedir bu konserve renkli oyuncular yetiştiren beton ruhlu ilke ve inkilâplarınız? Nedir bu belli demenize karşın, son derecede belirsiz ilkeleriniz?!!!

Aysel diyor ki:

Genellikle toplumun orta sınıf kesiminden gelmiş olan Tiyatro Boğaziçi’li oyuncular, sahneledikleri oyunlarda da orta sınıfın sorunlarının ve çelişkilerinin ön planda olmasına dikkat ederler, diyebiliriz.

Aysel'i değerlendirelim:

Bu kadar mı? Ciddi misin? Yok canım, bu kadar kısacık olamaz! Daha uzun olmalı! Ciddi olamazsın!

Aysel diyor ki:

Sahnelenen oyunların dramaturjisi oluşturulurken kültürel çoğulcu bir perspektifle hareket edilmesi, feminist duyarlılığın gözetilmesi ve sınıfsal adaletten yana bir tavır oluşturulması, Tiyatro Boğaziçi’nin temel özellikleri arasında yer alıyor.

Aysel'i değerlendirelim:

Bu konuda, "Sınıf mınıf yok, sadece Shakespearomanyatik realizasyonların dışavurumsal göstergelerinin toplumsal izdüşümlerinden fışkıran ruhsal betimlemeciliğin pragmatist eylembilimselliğinin algı eşiği filan var" gibi daha anlaşılır bir lâf edemez miydin?

Özgür diyor ki:

Tabii üniversite mezunu tiyatrocular olarak aydın sorumluluğuna ayrı bir önem verdiğimizi de eklemek gerek.

Özgür'ü değerlendirelim:

Double welcome again, Özgür! Ah canım, sevsinler seni! Ya hemen sevsinler, yada sabaha bıraksınlar!! Yok, yok, en iyisi hemen sevmeye başlasınlar, sabaha kadar sevmeyi de hiç ihmâl etmesinler canım kardeşim Özgür! Demek ki, üniversite mezunu tiyatrocular olunca aydın sorumluluğuna sahip olunuyor!! Sevsinler seni ve diğer 1100 kişilik LİNÇ KAMPANYASI imzacısı aydıncıkları!!!

Özgür diyor ki:

Nitekim Moliere Efendi ve Selam Sana Shakespeare oyunları böyle bir duyarlılığın ürünleri olarak ortaya çıktılar.

Özgür'ü değerlendirelim:

Kralcılığın ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için kalem oynatan, mimik yapan, jest geliştiren, kralların karşısında yedi takla atan kişileri, ancak, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için varlık gösteren LİNÇÇİLER tiyatro piyasasına sürebilirler!

Özgür diyor ki:

Çocuk ve genç seyirciler için özenle hazırlanmış oyunların sayısının az olması ve tiyatro klasiklerinin okul müfredatlarında oldukça az yer alması bizi bu oyunları hazırlamaya itti.

Özgür'ü değerlendirelim:

Vallahi, ben, bu Millî Eğitim Bakanlığı'ndan hiç beklemediğim bir güzellikle karşı karşıya olduğumu yeni duyumsadım. Demek ki, Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı gibi davranmayıp 400 yıldır dünya tiyatro sahneleri kirleten Shakespeareomanyaklık hastalığına tutulmamış. Hangi partiden seçilmiş olurlarsa olsunlar, Shakespeareomanyatik alanın etkisinde kalmamış Millî Eğitim Bakanları'nı tebrik ve takdir ediyorum!!!

***

Son söz: Yukarıdaki yazıda daha önceden bulunan LİNÇÇİ linkleri, daha sonra şu yazıya eklenecektir: LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ Boğaziçi Üniversitesi Gölgesinde Yetişenler Hizbî'nin tiyatral fraksiyonerleri iş başında: Sahtekâr Shakespeare pazarlamacılığı Bunun bir tek gerekçesi var; yazının okunurluluğunu artırma düşüncesi. Yoksa, bizim LİNÇÇİ sıfatını hak edenlere karşı, bu sıfatı seve seve kullandığımızı dost-düşman herkes bilir. Biz, polisten, noterden, savcıdan, yargıçtan korkarak sanat yapılabileceğini inanan ürkek aydınlardan değiliz!