Aydın Orak, kapitalist yayıncılık anlayışını rahatsız edecek işler yapmadığında, www.tiyatronline.com editörü Yaşam Kaya ve www.tiyatrodunyasi.com sitesi sahibi Can Törtop, her ikisi de Aydın'a ilgi gösteriyorlar. Hatta, bu ilgi gösterme işinde o denli ileri gidiyorlar ki, kolektif yayıncılık yapıp, www.tiyatronline.com editörü Yaşam Kaya, Can Törtop'un sahibi olduğu www.tiyatrodunyasi.com sitesinde, Aydın Orak'la söyleşi bile yapabiliyor...
Peki şimdi?!... Aydın Orak'ın İzmir'de engellendiği günümüzde (Bakınız: Oyunu durdurmak suçtur!...), Yaşam Kaya ve Can Törtop, bu engellemeyi haber yapabiliyorlar mı?... Yapamıyorlar!...
Ne yapıyorlar?!... Türkiye tiyatro esnafının sessizlik korosuna katılıp susuyorlar!... Susup, sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar!... Sıra kendilerine geldiğinde, onları destekleyecek hiç kimse kalmayacak... Çünkü onlar, direnme zincirinin halkalarındaki yerlerini almıyorlar...
Tiyatro Avesta’dan AYDIN ORAK’la söyleşi
Yaşam Kaya
27 Nisan 2008
Tiyatrocu Aydın Orak, çalışkan Kürt gençlerinden biri ve birçok anlamda kültür - sanat çalışmalarıyla karşımıza çıkıyor. Her nekadar tiyatroyla tanınıyorsa da çeviriler yapıyor ve gazetecilikte yapıyor. 1982 yılında Nusaybin'de doğan Aydın Orak, 1997'de İstanbul'da tiyatroya başlamış. 2000 yılında Mezopotamya Kültür Merkezi bünyesinde tiyatroya başlar. Şimdiye kadar Aiskhilos'un "Zincire Vurulmuş Prometheus", Athol Fugart'ın "Ada", Gogol'un "Bir Delinin Hatıra Defteri" ve Aziz Nesin'in "Sen Gara Değilsin" gibi bazı oyunlarda rol almış. Birçok dizi ve filmde de rol alan Orak, birçok dergi ve gazetede yazdı/yazıyor. Gogol'un "Bir Delinin Güncesi", Yaşar Kemal'in "Teneke", Haşmet Zeybek'in "Theodora" adlı oyunlarını Kürtçeye çevirdi. Ve 2005 yılında "Saklı Duygular" adında ilk şiir kitabı yayınladı. Bakırköy Halk Eğitim Merkezi'nde oyunculuk dersi alan Orak, İstanbul Gösteri Sanatlar Merkezi'nde yönetmenlik okuluna gidiyor. Ayrıca Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesinde eğitimine devam ediyor. Aydın Orak'la tiyatro ve yaptığı diğer işlerle ilgili sohbet ettik.
Hangi gazete, dergi ve siteyi açsak sizin adınızla karşılaşıyoruz. Yazılar yazıyorsunuz, röportaj yapıyorsunuz, röportaj veriyorsunuz. Sizi televizyonlarda da görüyoruz. Çalışkan bir tiyatrocusunuz. Bu enerji nereden geliyor? Aydın Orak gazeteci mi, yazar mı, yoksa tiyatrocu mu?
Aslında sevdiğim işleri yapıyorum. Yani yazıyorum, tiyatro yapıyorum, çeviri yapıyorum ve diğer şeyler... Fakat öncelikli işim tiyatrodur. Kim nasıl beni tanımlar o kendisi bilir. Ama ben kendimi sıradan bir tiyatrocu olarak görüyorum. Bir haber ajansında sanat haberciliği yapıyorum, bazı dergilerde daha çok tiyatro yazıları yazıyorum. Bazı internet tiyatro sitelerinde tiyatro yazıları yazıyorum. Yaptığım her işin tiyatro çerçevesinde olmasını istiyorum. Yani sinema ve dizi oyunculuğu da, şiir yazmak ve okumak da, tiyatro metinlerinin çevirisi ve tiyatro yazıları yazmak da benim işim aslında. Çok farklı işler yapmıyorum. Bazı arkadaşlar yorulmuyor musun diye soruyorlar. Diyorum ki; Bu işleri yapmazsam, yani çalışmasam yüzde yüz ölürüm. Ya da kanser olacağım. Ailemi, arkadaşlarımı, sosyal çevremi bir tarafa bırakıp, hiç tatile çıkmadan bu işleri yapıyorum. Bu biraz da hastalıktır. Onun için daha bir baltaya sap olamadığımı biliyorum, daha bir şey olamadım. Bir şey olduğumu düşündüğüm an, bu benim ölümüm olur. Ölmek istemiyorum...
Tiyatro yaşamınızda nasıl başladı? Tesadüfen miydi, yoksa bir çocukluk hayali miydi? Merak ediyorum, okul yıllarında da öğretmen ve öğrenci arkadaşlarınızın karşısına çıkmışsınız?
Ben ve birkaç arkadaşım ilkokul yıllarında gülmece skeçler yapardık ve filmlerin komik sahnelerini yerli mallarında taklit ederdik. Öylece sınıfı güldürürdük. Arkadaşlarım çok komikti, ama ben kendimi komik bulmuyordum. Şuan da kendimi komik bulmuyorum. Ortaokul sonrasında 1996'da İstanbul'a geldim. Bir kaç tiyatro oyunu izledikten sonra, bende yapabilirim dedim ve başladım. O dönem tekstilde çalışıyordum. Hafta sonları tiyatro, hafta içleri ise tekstilde dikim yapıyordum. Sonra tekstili bıraktım ve tüm konsantremi tiyatroya verdim.
Tiyatro sizin için ne ifade ediyor? Ne kadar yaşamınıza girmiş? Tiyatrosuz Aydın Orak, nasıl bir eksiklik hissediyor? Bir daha dünyaya gelseydiniz, tekrar sahnenin tozunu içinize çekmek ister miydiniz?
Tiyatro benim için yaşamla yüzleşme anıdır. Hayata karşı bir sözüm var ve o sözü o sahnedeki karakterin diliyle insanlara anlatmak istiyorum. Beni dinleyecek son insana kadar bu sözümü sürdürmek istiyorum. Tiyatro bir şekilde yaşamıma girmiş ve kurtulmak gerçekten zor. Çünkü tiyatro akıllı insanların işi değil... Tiyatro çok emek istiyor, zaman istiyor, para istiyor. Bunun karşılığında ise alkış var. Belki de bu kadar emek iki dakikalık alkış içindir. Tiyatro dışında başka bir iş yapabileceğimi sanmıyorum. Tiyatrosuz bir yaşam düşünmek istemiyorum. Bu durum sadece benim için değil, herkes için eksiklik olur diye düşünüyorum. Bir daha dünyaya gelseydim; Her şekliyle tiyatronun olmasını isterdim. Ve yine oyunculuk yapmak isterdim. İnanıyorum ki dünyada tiyatro olmasa eksik bir şeylerin olacağını düşünüyorum. Çünkü insanlığın ilk yıllarından bugüne tiyatro hep oldu; Ritüeller ve ayinlerle...
Profesyonel olarak ilk kez Mezopotamya Kültür Merkezi(MKM)'inde tiyatroya başladınız. Bir süredir Tiyatro Avesta bünyesinde tiyatro için emek sarf ediyorsunuz. Biraz Tiyatro Avesta'dan bahseder misiniz? Ne zaman kuruldu, kaç kişiden oluşuyor, şimdiye kadar ne yapmış, ne yapmak istiyor?
Tiyatro Avesta'yı daha Mezopotamya Kültür Merkezi'ndeyken Cihan Şan'la birlikte 2003'te İstanbul Üniversitesi'nde sahnelediğimiz bir oyunla kurduk. Birçok anlamda çok tartıştık Cihan'la, tiyatronun nasıl ne şekilde, hangi düzlemde yapılması gerektiğiyle ilgili. Sonra Gogol'un "Bir Delinin Güncesi"ni Kürtçe sahnelemeye kadar verdik. Birçok tiyatro ustasından deneyimler aldık. Sonunda oyunu çıkardık. Başta 10. Ankara Uluslararası Tiyatro Festivali olmak üzere İstanbul, Diyarbakır, Batman, Mersin, Erbil ve daha birçok yerde sahneledik. Aziz Nesin'in "Sen Gara Değilsin" oyununu Kürtçe Batman Kültür Sanat Festivali'nde sahneledik. Bu oyun için İstanbul Devlet Tiyatrosu'ndan Turgay Tanülkü'yü oyunumuzu yönetmek için teklif sunduk. Teklifimizi kabul etti ve oyunun yönetmenliğini yaptı. Tiyatro Avesta özel bir grup, yani proje grubu. İki esas kişi var grupta, diğer kişiler ise; Oyuncu, ışıkçı, dekorcu, kostümcü ve yönetmen olarak misafirdirler. Oyun seçimimizi başta tiyatro düzeyi, dünya görüşümüz ve diline göre seçiyoruz.
Ekonomi ne kadar sorun oluyor çalışmalarınız için? Örneğin salon ya da çalışma alanınız var mı? Varsa rahatça ödeyebiliyor musunuz kiranızı?
Maalesef günümüzde yapılan sanat için para büyük bir rol oynuyor. Tiyatro parasız çok zor yapılan bir sanat dalıdır. Dünyada ödenekli tiyatrolar dışında tüm tiyatrolar ekonomik sorunlar yaşıyor. Bu durum Kürt Tiyatrosu için daha vahimdir. Artık tiyatro sponsorsuz ve desteksiz yapılamayacak durumda. Türkiye gibi bir ülkede tiyatro can çekişiyor. Fakat her yıl devlet özel tiyatrolara 2 trilyon ödenek ayırıyor. Ama yine de bazı kişiler buna tepki gösteriyorlar, niye, çünkü bu yıl onlara ödenek verilmemiş. Kürt tiyatrosuna döner isek; Ekonomik yardım hiç kimse tarafından verilmiyor, sponsorluk olgusu da yok. Çünkü Kürtçe olduğu için korkuyorlar. En önemlisi ise; devlet her yıl özel tiyatrolara ayırdığı ödenekten zırnık bile koklatmıyor Kürt tiyatrocularına. Çünkü Kürtler bu ülkenin vatandaşı değiller. Vergi ve askerlik konusunda Kürtler Türkiye'nin asli vatandaşları iken, ödenek ve kimlik beyanı konusunda tanınmıyorlar. Bu da iki yüzlülük ve haksızlıktan başka bir şey değildir. Bizim kendi çalışma alanımız yok maalesef, bazen kardeş kurumların sahnelerinde provalarımızı yapıyoruz. Kısa bir süre içinde Tiyatro Avesta'ya bir irtibat bürosu açmak istiyoruz, ya da bir salon kiralamak. Fakat o zaman sağlam bir sponsor çıkması gerekiyor karşımıza ve size yardımcı olacağım demesi gerekiyor.
Genel olarak Kürt tiyatrosunun önündeki sorunlar nelerdir? İstanbul gibi bir yerde, Kürtçe tiyatro yapan birçok kişi sonradan Kürtçeyi öğreniyorlar, çoğu zamanda kırık bir Kürtçe kullanıyorlar. Kürtçeyi iyi ve doğru kullanamamak tiyatronun kalitesini düşürmüyor mu? Kürtçe metinlerde dil uzmanlarına danışıyor musunuz?
Her ne kadar tiyatro dil işiyse de, aynı zamanda beden ve mimik işidir de. Elbette ki, tiyatrocular herkesten daha iyi dili kullanmalı. Ve herkesten daha iyi Kürtçeyi konuşmalı. Fakat bilinmeli ki sahne, görsellik, beden dili ve mimik dilden önce gelir, bence, replikler bunların sonunda gelir. Kürtçe metinler için dil uzmanlarından yardım alınmalı, ama onlar gibi konuşmak mecburiyetinde değiliz. Bazen Kürt edebiyatçıları eleştirirler, onlar sahnede edebiyat yapmamızı isterler. Hayır. Edebiyat, edebiyatçıların işidir. Sahnede konuşulan dili seyircilerimize anlaşılır kılmak zorundayız. Ama sıradan ve kırık bir Kürtçeyle değil tabii. Diyoruz ki ne çok edebi, ne de sıradan bir dil. Çok yakıcı bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Biz Kürt tiyatrocuları Kürtçe bilmiyoruz. Bazılarımız grameri, bazılarımız artüküle etmeyi bilmiyoruz. Yani Kürt tiyatrocuların Kürtçesi kırıktır. Kürtler arasında en kötü Kürtçeyi kullanan tiyatroculardır.
Kürtlerin arasında tiyatro nerelere dayanıyor, bilginiz var mı? İlk Kürtçe oyunlar ve tiyatrocular ne zaman ve nerede sahneye çıkmış?
Bilindiği üzere tiyatronun kökeni ritüele dayanıyor. Gelenekselden gelen dengbêj(ozan) geleneğinin Kürt tiyatrosunun kaynağını oluşturduğunu kabul ediyoruz. Doğrudur. Çünkü dengbêjler ortamlarda bir destanı seslendirdiğinde aynı zamanda onu canlandırıyor da. Ve bu durumda oyunculuk yani meddahlık çıkıyor ortaya. Çîrokbêj yani masalcı, masalı anlattığında aynı zamanda taklitler yapar ve dinleyeni de olaya katar. Bu gösteriler tiyatro adına yapılmadığı için, bire bir tiyatro diyemeyiz. Ama kaynakça olarak ele almamız sanırım doğru bir tavır olur. Geleneksel tiyatro diyebileceğimizi düşünüyorum. Kısacası ardından dramatik Kürt tiyatrosuna geçiyoruz. Çoğu zaman dillendiriyoruz; 1918 Memê Alan, 1946 Dayika Niştiman(Toprak Ana), 1959 Birîna Reş(Kara Yara) piyeslerini. Sonra güney Kürtlerinden öğreniyoruz ki, 1920'lerden beri Kürt tiyatrosu yapmışlar. 1990'lı yıllarda ise Mezopotamya Kültür Merkezi'lerinin açılmasıyla Kürt tiyatrosu altın yıllarını yaşıyor. Ardından kurum, dernek ve özel tiyatrolar...
Ortadoğu ve Anadolu'da Kürt tiyatrosunu Fars, Arab ve Türk tiyatrosuyla mukayese edebilir miyiz? Şayet edebiliyorsak Kürt tiyatrosu kötü bir durumda sanırım?
Maalesef doğrudur. Hem teknik anlamda, hem de teatral anlamda pek başarılı sayılmayız. Fakat umutluyum. Tiyatro alanında bazı iyi adımlar atmak istiyoruz. Türk tiyatrosu en yakınımızdır teknik anlamda. Çok başarılı görüyorum Türk tiyatrosunu. Türkiye'deki Kürtleri temsil eden birkaç tiyatro grubu var. Fakat Türk tiyatrosuyla mukayese edilmeyecek durumdalar. Kürt tiyatrosunda yapılan bazı örnekler Türk tiyatrosunun aşağı derecesinde olmadığını düşünüyorum. Bu da yılda birkaç tane oyundan ibaret oluyor. En azından gelişime açık olduğuna inanmak istiyorum. Bu dağınıklık ve umursamazlık sadece Kürt tiyatrocuların değil, Türkiye toplumu ve Kürt sorunuyla da ilgilidir, diye düşünüyorum.
Kürt tiyatrosunda 'Keçelo', 'Kûmreş' ve 'Şemo' gibi karakterlerin rolü nedir sizce?
Her toplumun tiyatrosunda karakterler vardır. Örneğin Türk tiyatrosunda Meddah, Kavuklu, Pîşekar v.s vardır. Kürt tiyatrosunun bir karakteri oluşmadığı ortada. Bu saydığınız karakterler geleneksel Kürt karakterleridir ve Kürt tiyatrosunda işlenebilir karakterlerdir. Kürt bölgelerinde her köy ve ilçede bu karakterlerden onlarcasına rastlayabilirsiniz. Bunlarla beraber ulusal karakterlerin de çıkması gerekiyor. Doğrusu söylemekle bir şey çıkmaz ortaya. Yapılması gerekiyor. Yıllar sonra bizden sonra gelen nesiller bu yapılanlara isim takacaklar.
Düşüncenize göre iyi bir tiyatrocuda ne tür özellikler olmalı? Örnek, bir tiyatrocu için uyku, yemek, içmek, oturup kalkmak gibi ölçüler var mı?
Bu değişken bir durumdur. Fakat iyi bir tiyatrocu profili bellidir. Bence iyi bir oyuncu her şeyden önce dili ve bedenini iyi kullanmalı ve iyi bir entelektüel birikime sahip olmalı. Sosyal yapıyı iyi tahlil etmeli. Herkesten daha çok sosyal olaylara duyarlı olmalı ve hiçbir duruma sessiz kalmamalı, bir reaksiyon sahibi olmalı, bir duruşu olmalı en azından. Diğer durumda ise, bir tiyatrocunun ölçüsü; Açlıktan ölmemeli ya da diğer adıyla tiyatrodan ekmeğini kazanabilmeli. Bu günümüz tiyatrocusu için büyük başarılardır.
Birden aklıma geldi; Şayet Shakespeare Kürt olsaydı, düşüncenize göre her şeyden önce nasıl ve neyin tiyatrosunu yapardı?
Her şeyden önce ünlü karakterinin ismi Hamlet olmayabilir di de, onun yerine Kendal, Şoreş ve ya Zinar olabilirdi. Belki de Kürt, Türk ve Arap'ların arasındaki siyasi entrikaları konu edinirdi. Mem ile Zîn oyununu yazabilirdi Romeo ve julliet yerine. Belki de eserleri sistemler tarafından yasaklanıp, 12 Eylül'de yakılırdı. Kürtlerden söz edeceği için Türkiye, Suriye, İran ve Irak tarafından oyunları yasaklanırdı Kürt Shakespeare'nin. Belki de faili meçhule giderdi, ya da düşünce özgürlüğünden dolayı onu cezaevine alırlardı. O da tutsakların üstündeki tecridi protesto etmek için kendini yakardı. Olur da 20 Eylül 1992'de Diyarbakır'ın bir sokağında faili belli kişilerce taranırdı bizim Kürt şair William Shakespeare.
İlginç söylemler... En büyük hayaliniz nedir tiyatro anlamında?
Evet. İlginç söylemler. Bunlardan bir tanesi de şu; Dünya tiyatrosunda bir kazık çakmak isterim. Sadece Kürt tiyatrosu için değil, aynı zamanda dünya tiyatrosu için iyi çalışmalar yapmak istiyorum. Fakat amacım Kürt şemsiyesi altında bu sanatı icra etmek. Tüm dimaniklerimle tiyatroya hizmet etmek istiyorum. Ve tiyatroda tüm yönleriyle olmak istiyorum. Her şeyden önce iyi bir oyuncu, sonra yönetmen, yazar ve çevirmen. Kısaca her yönüyle tiyatroya hizmet etmek istiyorum.
SALIH KEVIRBIRÎ
YAŞAM KAYA
(Kaynak: Tiyatro Dünyası)
***
Ayrıca bakınız:
bianet, sansür konusunda net!...
İnsan kılığındaki kurt, Kırmızı Şapkalı Kız'ı...
Oyun durdurmaya karşı çıkanlar da var!...
Tiyatro Avesta'nın tarihinden bir yaprak!..
.Polis, tiyatroya karşı "çevik" davranıyor!...
Oyunu durdurmak suçtur!...
Araf'ın yasaklanması protesto edildi