"HAKARET VE İFTİRA" sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster
"HAKARET VE İFTİRA" sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster

6 Şubat 2019 Çarşamba

ENTELEKTÜEL SUÇ ÖRGÜTÜ Türk tiyatrosu yeni bir suç mu uydurdu?

Bana karşı ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI yapan ENTELEKTÜEL SUÇ ÖRGÜTÜ Türk tiyatrosu Melih Anık'a karşı ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI yapmak istiyor. Buna izin vermem! (Hilmi Bulunmaz)

***

Melih Anık'ın Yaptığına, "Edep Ya hu!" Denir

Mustafa Demirkanlı
6 Şubat 2019

Kendine ait blogspot'larda oyun eleştirileri yazan Melih Anık'ın bir twitter paylaşımıyla, Mirza Metin tarafından savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu paylaşımı ile olaydan haberdar olduk.

Melih Anık'ın retweet'lerinde de paylaşımlarına gelen destekler vardı. Behzat Uygur: "Bir eleştiri için karakola şikayet etmek… Bak bunun oyunu olur işte!" açıklamasıyla konuyu daha da ilginç hale getirdi… Bir oyun, bir eleştirmen ve şikayet dilekçesi.

Daha sonra, Anık ifade vermeye gittiği karakolda yaşadığı diyalogu paylaşmış: "bana sordular: 'mesele ne?' ‘hakaret iftira şikayeti’ ‘siz ne iş yaparsınız’ ‘tiyatro eleştirisi yazarım’ başı bağlı bir kadın vardı odada. Hemen o başı bağlı kadın atıldı: ‘tiyatro eleştirisi için şikayet edilir mi hiç?’ ben bu halkı bu yüzden seviyorum."

Daha sonraki paylaşımlarında da "bir eleştirmenin şikayet edilmesinden" bahsederek konuyu, eleştirmen, eleştiri, şikayet konusuna bağlayarak, yanıltıcı bilgiler vermeye devam etmiş… Oysa, mesele hiç de Anık'ın sosyal medyada paylaştığı gibi değilmiş.

"Mirza Metin'in yaptığı intihal yâni yürütme"


Olaya baktığımızda konunun bir eleştiri olmadığı, Melih Anık'ın Mirza Metin'i alenen "hırsız" olarak suçladığı ortaya çıktı.

Ciddi bir suçlamaydı ve suçlama konusu "Panoptikon" oyunu ile ilgiliydi. Mirza Metin'in tasarlayıp-yönettiği "Panopticon" oyununu Işıl Karayel'in Mitos-Boyut Yayınları tarafından yayımlanmış "Panoptikon" oyunundan intihal ettiğini yani yürüttüğünü iddia ediyordu.

Önce Panoptikon'un ne olduğuna bakalım: "Jeremy Bentham’ın tasarladığı ve hiçbir zaman gerçek hayata geçirilememiş olan hapishane projesi. Sekizgen biçiminde bölmelerden oluşan bir binadır ve tam ortasında bir gözetleme kulesi vardır (yani öyle tasarlanmıştır) kuleden bütün hücreler görülmekte ama hücrelerden kuledekiler görülmemektedir. Amaç, mahkumların her daim izlendikleri fikrine kapılmalarıdır- kulede kimse olmasa bile. Michel Foucault, panoptikon fikrinin modern güç kavramının babası olduğunu düşünür. İzlenmese bile izlendiğini ya da her an izlenebileceğini düşünen birey kendi kendine bir oto kontrol mekanizması geliştirir ve kendini denetlemeye baslar."

Bu hapishane projesinden yola çıkılarak onlarca oyun, senaryo yazılabilir.

Anık, Açıkça suçluyor

"Mirza Metin‘in Panopticon‘u ile Işıl Karayel’in Panoptikon’u ile ilgili tanımları okuyun ve düşünün, Mirza Metin‘in yaptığı intihal yâni yürütme" Melih Anık

Anık, sadece sosyal medyada konuşuyor

Önce Melih Anık'a şu üç soruyu mail ile yönelttik ama bu haber-yorum yazısı yayımlanana kadar yanıt alamadık, yayımlandıktan sonra yanıt vermek isterse de yayımlarız.

"Soru: 1 ″Panopticon” oyununu izlediniz mi? “Panoptikon” adlı metni okudunuz mu?

Soru: 2 İzlediğiniz ve okuduğunuz varsayımıyla; her iki eserdeki benzerlikleri kısaca özetleyebilir misiniz?

Soru: 3 Sadece tweetter paylaşımı ile ağır bir itham olan “intihal, apartma” sözcükleriyle bir insanı suçlamanın eleştiri kapsamında görülmesini istiyorsunuz, sizce bu paylaşımınız “eleştiri”midir?

Soru: 4 Sizin açıklamak istediğiniz herhangi bir konu varsa, açıklayabilirsiniz…”

Yazar Karayel düşüncelerini paylaştı

Anık’tan yanıt gelmedi ama biz meselenin peşini bırakmadık. Önce oyun yazarı Sayın Işıl Karayel’i aradık. Konuyu sosyal medyadan duymuş ama kendi oyunundan “apartıldığına” yönelik bir duyum almamış, kendisinin de böyle bir durumun gerçekleşeceğinin hiç aklına gelmediğini söyledi. Oyunu görmediği için de başka bir şey söylemesinin mümkün olmadığını söylemekle yetindi.

Mirza Metin de görüşlerini aktardı

"Hırsızlıkla" suçlanan Mirza Metin’i aradık. Metin: “Ben bu oyunu ilk önce 2010’da Cerb adıyla yaptım, erkek oyuncularla. Panopticon da aynı fikrin kadın oyuncularla yaptığım bir versiyonu. Ve benim bu iki oyunum da diyalogsuz.”  (Mirza Metin’in konuya ilişkin detaylı açıklaması, tazının altında link olarak sunulmuştur.)

Yetinmedik, İKSV'yi de aradık

Konu aslında aydınlığa kavuşmuş, Melih Anık’ın çok çirkin bir biçimde oyunun konusunu dahi bilmeden, apar topar kara çaldığı çok açıkça anlaşılmıştı ama biz burada durmayarak İKSV Tiyatro Festivali Direktörü Leman Yılmaz’ı aradık. Yılmaz, “Mirza Metin’in daha önce erkek oyuncularla diyalogsuz olarak sahnelediği ‘Cerb’ oyununun, kadın oyuncularla ‘Cerb’ de olduğu gibi yine diyalogsuz olarak tasarladığını söyleyerek, Festival’e proje olarak sundu, bizim de ilgimizi çekti, kurullarımızda tartışarak Festival kapsamında sahnelenmesi için olur verdik.” dedi.  Leman Yılmaz, Işık Karayel’in oyun metnini görmemiş, okumamıştı, Mitos-Boyut Yayınevi’nden metni İKSV’ye göndermesini rica ettik, gönderdiler. Oyunu izlemiş olan Handan Uzal Dündar (Tiyatro Festivali Koordinatörü) metni de okuduktan sonra bize şu açıklamalarda bulundu: “Metni okudum, isimden başka herhangi bir benzerlik yok, öncelikle Mirza Metin’in oyunu diyalogsuz. Panoptikon bir kavram ve bu kavramın üzerine yüzlerce oyun yapılabilir, metni okuduğumda intihale ilişkin hiçbir bulguya rastlamadım, dediğim gibi zaten sahnelenen oyun diyalogsuz."

Melih Anık, "Panoptikon" kavramının ne olduğuna bakma gereği bile duymadan, isim ve konunun aynılığından hareketle ağır bir suçlamada bulunmuş, tamamen bilgiden yoksun, dayanaksız olarak bir tiyatro insanını "hırsızlıkla" suçlaması ve sonrasında sosyal medyada "bir eleştirimden dolayı savcılığa şikayet edildim" algısı yaratması "hırsızlık" suçlamasından da çirkin bir davranış. "Hırsızlıkla" suçladığı muhatabını, yanlış bir algı oluşturmaya çalışarak "eleştiriyi" şikayet etti demesi hiç doğru ve yakışık alan bir davranış olmamış. Böylesine ağır bir ithamda bulunmadan önce; metni okumak, oyunu izlemek gerekmez mi? Anık, ne oyunu izlemiş ne de metni okumuş.

Anık'ın hiç zaman kaybetmeden Mirza Metin'den ve okurlarından özür dilemesi yerinde bir davranış olur.

27 Haziran 2016 Pazartesi

Coşkun Büktel'in, Bulunmaz'a attığı İFTİRÂ özetini aralıksız sunacağız...

"YARATICI" Coşkun Büktel, Bulunmaz'a "İFTİRA" atarken dedi ki:

- Hilmi'nin Mudanya'ya gittiğini okuduğumda benim için sürpriz oldu.
Hilmi haberi bana ya vermedi ya da sezdirmeden verdi.

- Umarım beni yalancılıkla (veya bunaklıkla) suçlayan bu saçma ısrarın, bilmediğim çirkin sebepleri yoktur.

- Beni ısrar etmen değil, yalnızca yalancılık veya bunaklıkla suçlaman ve muhtemel sebepleri ilgilendiriyor.

- Ben unuttuğum şeylere unuttum, derim. Unutmadım diyorsam ve neden unutmuş olamayacağımı gayet güzel açıklamışsam, bunun tersine (ve hiç gerekli değilken) yapılmış bir açıklama, senin niyetinden bağımsız olarak, beni yalan ya da bunaklıkla suçlar. O yüzden beni suçlamadığın mavalını bırak. Suçlamasan da suçluyorsun!

- Bana açıkça "Ben Mudanya'ya gidiyorum." demedin.

- Bu temiz değil. Burda çürük kokan bi şey var.

- Olayı linççiler gibi klavye yarışına sokarak karmakarışık etmeye gerek yok.

- Bu tartışmayı sürdürme tarzında bile çürük kokan bir şey var. Beğenmediğin cevapları engelleyebileceğini hayal edemiyorum. Ama engelliyorsan açıklamanı tercih ederdim.

- Hayır onun açıklanmasını beklemiyorsun! Hiç beklemeksizin art arda twitler atıyorsun! Sırf bu bile çürük bir linççi yöntemi...

- Artık çürük kokusu değil, somut çürük söz konusu. Adam gibi tartışmaya yanaşmıyor olayı klavye kavgasına çekmeye çalışıyon.

- Niyetinin çürük olduğunu, adam gibi bir tartışmaya yanaşmayışın ele veriyor. Ben senin niyetlerini çürük kokulu buluyorum.

- Aslında "Burda çürük kokan bir şey olduğunu yalnızca anlatmadım. Şu tartışmada ortaya koyduğun linççi yöntemlerle somut olarak belgeledim. Sen artık sen değilsin. Sen artık bana karşı ancak linççi laf kalabalığıyla, boyuna"açıkla" diye gösteri yapıp aslında her şeyin gayet açık olduğunu gözlerden kaçırmaya çalışıyorsun. Durup dururken bunları hangi kirli nedenlerle yaptığını Mudanya'da olmadığım için açıklayamam. Ama kokusu çıktı, yakında somutu da çıkar.

- Ve sen güya çok istediğin bu açıklamayı sonuna kadar dinleyemedin iki kez "klavyemi bırakmam" gibi abuk bahanelerle böldün. Sen aslında açıklamamı istemiyor, açıklamamdan korkuyordun! Nizami bir tartışmaya yanaşmayışın çürük kokusunun adresini kesinlikle belgeliyor.

- İnandırıcı açıklamayı belki Mudanya'dan birileri yapar. Ama senin bu gereksiz tartışmayı başlatman ve cevap beklemeksizin art arda twit atarak adam gibi tartışmaya yanaşmayışın, orada hoşuma gitmeyecek bir şeylerin geçtiğine dair bana bir pis koku hissettiriyor. Konunun özü bu. Laf kalabalığına gerek yok!

- Çürük kokusunun adresini saptırma, yapma bunu! Bu numaraları Mustafa'ya bırak!

- Bu konuda da kimsede ikilem yaratamazsın! Tartışmayı izleyenler temiz yöntemlerimden beni kolayca tanıdı. Asıl böyle telaş içinde cevap beklemeksizin art arda twit atıp duran seni tanımakta zorlanıyordur insanlar.

-  Sana klavyeni 2 dakika bırak da dinle dendi! Sen klavyeni sıçmaya giderken bırakabildiğine göre dinlemek istesen bırakırdın

- Benim hissiyatım senin somut tutumundan kaynaklanıyordu, adam gibi tartışmaya yanaşmayışın, telaşın, haklılığımı belgeledi. Dinlesen anlardın: Çürük kokan sensin. Telaştasın!

- Mustafa da belge sunardı. Sadece belge sunmuş görünmek için. O belge, Mudanya'ya gittiğini bana söylediğini mi kanıtlıyor? Bak belgen hakkında az önce ne yazdım. Telaşı bırak da dinle! Düşün! Linççilere çifte telli oynatıyorsun!

- Belgen hakkında yazdıklarımı oku! Mustafa da bazen alakasız bir belge gösterirdi. Sırf belge göstermiş gibi yapmak için. Senin belgen de Mustafa belgesi... Sanki "Mudanya'ya gidiyorum" dediğinin tapesini sunuyormuş gibi yanıltma insanları! Belgesi varmış. Utan!

- Niye lafın sonunu beklemiyorsun? Niye hemen araya dalıyorsun?!! Bu ne telaş! Somut kanıt: Bu ancak suçluluk telaşı olabilir

- Ancak suçlular nizami bir tartışmaya yanaşmaz ve herşeyi açıklamaktan öte belgelediğim halde, "açıkla, açıkla" diye telaşla çırpınırlar.

- Evet, bugün durup dururken açtığın bu tartışma temiz değil. Suçluluk telaşından apaçık belli... Açıklama ister gibi yapıp açıklamaları dinlemeye yanaşmayışından, davulcu gürültüsüne, klavye kavgasına getirmeye çalışmandan apaçık belli. Cevaplarına aldırmadan aynı lafları papağan gibi sürekli tekrarlamandan apaçık belli. Senden başka herkes her şeyi görüyor. Devam edersen devam ederim ama senin hızınla, senin telaşınla değil. Laf kalabalığıyla, hamasetle değil.

- Sen işi iyice zırvalamaya vuracağa benziyorsun!

- Herkes benim herşeyi gayet net açıkladığımı gördü. Cevaplara aldırmadan aynı lafları sürekli tekrarlama, tartışmak değildir. Sen benimle tartışamazsın, tartışamıyorsun. Hem o kadar yeteneğin yok, hem de bu kez apaçık belli ki kendini suçlu hissediyorsun. O nedenle ilk dakikadan beri, benimle bir an bile nizami bir tartışmaya yanaşmadın. Daha çok twit atarak, daha çok laf salatası yaparak sadece beni bezdirmeye çalıştın! Umutsuz haldesin. Açıkladığım gerçekler karşısında savcı rolünde "açıkla, açıkla!" diye guruldamaktan başka çaren yok. Bütün bunlar kesinlikle temiz değil, burda çürük kokan bir şey var. Asıl sen bu telaşının sebebini açıkla! Durup dururken beni yalan ya da bunaklıkla neden suçladığını açıkla! Ama suçlamıyorum, deme! Cevap saymam, temiz saymam. Buyur sıra sende.

- Açıklamalısın diyorsun ama sorunun saçmalığının o kadar farkındasın ki, cevap beklemeden bir başka soruya kaçıyorsun. Oradan da bir başka soruya. Sorulardan birine güvensen, durup beklersin acaba cevap verebilecek mi diye? Ben senin çılgın hızına yetişmeye çalışmakla uğraşamam. Beni böyle bezdiremezsin. Benim acelem, telaşım yok. Ben her soruna cevap veririm ama sen Mustafa gibi sadece soru soruyor, cevap vermeye çalışmakla ilgilenmiyorsun. Savcı rolünü sen de Mustafa kadar sevdin ama saçma tartışmayı başlatan asıl suçlu sensin! Sen ne kadar klavyeyle ortalığı laf salatasına boğsan bile bu tartışmanın savcısı değil, suçlusu olduğun gerçeğini içine sığdırabilecek kadar büyük bir laf salatası yapamazsın. Soruları cevaplamadan, aynı lafları guruldamaya devam edersen bu temiz olmaz. Ben bu Mustafa numaralarında bir pislik ararım. Buyur sıra sende ama sen dinlemedinki yine işi klavye kavgasına dökmeyi denedin.

- Mustafa da aynı bunu yapardı. Bin kez cevapladığım şeyi, olsun, yine sorardı. Beni küfretmeye zorlamak için. Sen ona iftira diyemiyorsan, ancak iftira olmadığına ilişkin Mudanya gerçeklerine vakıf olduğundandır. Mudanya'ya haber vererek gitmek zorunda olmadığın halde, ille haber verdiğinde ısrar etmen de temiz değil zaten.

- Yoksa Mudanya'da çürümüş bir şeyler mi var?

- Ama orada bir kabahat yapmış gibi bir suçluluk telaşı içindesin.

(Kaynak: twitter)

***

Bütün işinizi gücünüzü bırakıp, bu çok güçlü yazıyı hemen okuyunuz...

Hiçbir yazar, Bulunmaz gibi dürüstçe, korkusuzca ve yiğitçe yazamadı:

Bulunmaz, çakma oyun Theope'yi, Tebriz'de didik didik edip, çöpe attı...

***

Ayrıca bakınız:

Biz, bize "HAKARET" edip, "İFTİRA" atan herkesle mutlaka hesaplaşırız!

Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel'i de Cumhuriyet Savcılığı'na şikâyet etti!

28 Mayıs 2016 Cumartesi

MUHBİR Mustafa Şükrü Demirkanlı, Hilmi Bulunmaz'a yine İFTİRA attı...

H. Hilmi Bulunmaz'ın İfadesi Bu Kez Polis Karakolu'nda Alındı...

Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yazarlarından Seval Deniz Karahaliloğlu'na sadece Dergi'de yazdığı için hakaretlerde bulunan Kuyumcu ve Elmas Kalemleri Uluslararası Taciri H. Hilmi Bulunmaz, Sayın Karahaliloğlu'nun İzmir Cumhuriyet Savcılığı'na yapmış olduğu şikayet üzerine bu sabah Polis Merkezi'nde ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılmıştır.

Bulunmaz, Blopspot'unda olayı "... Bulunmaz Tiyatro kurucusu ve yöneticisi Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı, CMK. Md. 147 gereği ifadesi alınması için, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla, 07.02.2012 Saat: 09.25de Sirkeci Polis Merkezi Amirliği'ne çektirdi!" olarak duyurmuştur.

Kendisine, "Müdafi tayin hakkım bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilsem, Baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceğim ve onun hukukî yardımından yararlanabileceğim, müdafi istediğim takdirde, müdafinin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile vekaletname aranmaksızın, ifademin alınmasında hazır bulunacağı, yakalandığımı yakınlarıma, Cumhuriyet Savcısı tarafından duyurma hakkının olduğu bildirildi. (147/1-c)"  yasal hakları hatırlatılan sanık Bulunmaz ifadesinde: "Ben, yukarıda belirtilen adreste ikamet etmekteyim ve yukarıda adresini verdiğim Bulunmaz Kuyumculuk Ltd. Şti. isimli firmanın sahibiyim. Soruşturma dosyasındaki yazılar bana aittir. htttp://tiyatroyun.blogspot.com kişisel bir blog sayfasıdır ve bana aittir. Domaini yoktur. Bu blog sayfasının, bu nedenle de herhangi bir belgesi yoktur. Bu yazıları, asla hakaret niteliğinde yazmadım. Kendi kişisel görüşlerimi İnternet'te paylaştım. Yazdığım yazılara, İnternet'ten yazıyla karşılık vermek yerine, beni savcılığa şikâyet etmelerini anlamış değilim. Üzerime atılı suçlamayı asla kabul etmiyorum. Uzlaşmak da istemiyorum. Diyeceklerim bundan ibarettir." diyen Bulunmaz, eleştirileri nedeniyle değil, video kaydına alıp, yayımladığı hakaretleri nedeniyle Cumhuriyet Savcılığı'na şikayet edilmişti.

İfade tutanağında, H. Hilmi Bulunmaz'ın ifadesi alınmadan önce "alkol" ve "uyuşturucu madde" almadığı da tespit edilmiştir.

Lütfen tıklayınız: www.tiyatrodergisi.com.tr/arsiv/detay.php?hng=3128

29 Nisan 2016 Cuma

Coşkun Büktel, Yargıtay'ın kendisini "bağışlaması" için sürekli yalvarıyor!

Mahkemenin 10 ay hapis kararına karşı Yargıtay’a ek dilekçe...

COŞKUN BÜKTEL
29 NİSAN 2016 

YARGITAY CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞINA

Karar no: 2015/8 E. – 2015/643 K.
Temyiz dilekçemize ektir.

Temyiz eden / Sanık: Coşkun Büktel
Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sok. No: 6, İç Kapı No: 4, Beyoğlu/İSTANBUL

Temyiz Edilen Karar: İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/8E – 2015/643K. Sayılı 12/06/2015 günlü kararı.

KONU: Gerekçeli kararın tebliğinden sonra, usul ve yasaya aykırı kararın temyizen incelenerek bozulmasına ilişkin dilekçemize, davamızın muadili olan bir kovuşturma  ve bir de yargılama sonucunda, son günlerde alınmış, lehimizde iki karar metninin fotokopisi ile; 

2012 öncesinde bir başka davada aldığımız 1400 TL adli para cezamızla ilgili 5 yıllık erteleme süremizin, 6352 sayılı yasadan yararlanarak 3 yıla indirildiğini ve 3 yıllık erteleme süremizi kesinleşmiş bir mahkumiyet almaksızın başarıyla tamamladığımızı kanıtlayan iki ayrı belgenin daha fotokopisinin sunulmasıdır.

AÇIKLAMA

1. Şikayetçi Mustafa Demirkanlı, beni ve Hilmi Bulunmazı hedef gösteren bir iftira ve linç kampanyasının 1100 imzacısından biridir. (İmzaladıkları kampanya metninde “Linç” sözcüğüyle bizi, önce o 1100 kampanyacı ve hem de belgesiz olarak suçlamış, bizim insanları “linç ettiğimizi” belgesiz olarak, iddia etmişlerdır.) Ama asıl gerçek, onların, yalan ve iftiralarla bizi 1100 kişiye hedef göstererek, linç etmeye kalkıştıklarıdır. Tehditler almamıza neden olmuş, hayatımızı tehlikeye sokmuşlardır. Bütün bu olayların belgeleri 2009’da internetteydi. Ama linç kampanyası imzacıları bizi o zamanlar şikayet etmeyi tercih etmediler. Çünkü o dönemde, bize iftira etmeye devam ediyorlardı ve bize yönelik iftira ve hakaret belgeleri, hem internette hem de tiyatro camiasının hafızasındaydı. Ne yaptılar? Yıllar sonra belgeleri silip internetten kaldırdılar ve insanların hafızasından da silinmesi için yeterince beklediler. Biz, kendimizi suçlu hissetmediğimiz ve (yasal zorunluk) olmadıkça tükürdüğümüzü yalamama ilkemiz gereği hiçbir yazdığımızı silmediğimiz için, yıllar sonra şimdi kalkmış, “yeni gördük” diyerek, bizim silmediğimiz zaman aşımlı tepki yazılarımızı bahane ederek bize dava açıyorlar. 

2. Kampanya imzacılarının Hilmi’yle ikimiz hakkında bir kampanya açmış olmaları, bizim değil, onların tasarrufudur. Onların tasarrufu yüzünden, bizim “işbirliği yapmakla” suçlanmamız onların bir algı yanıltmasından başka bir şey değildir. Hilmi’yle asla işbirliği halinde olmadığımıza ilşkin belgeler, (tıpkı şikayetçi Mustafa Demirkanlı gibi 1100 kampanya imzacısı arasında olup, bana karşı istanbul, 43. Asliye Ceza’da 2015/566 ESAS sayılı davayı açmış olan 5 davacıya karşı yazdığım 3 savunma dilekçesinde fazlasıyla mevcuttur. Tıpkı temyiz konusu davamızın şikayetçisi olan Mustafa Demirkanlı gibi linç kampanyası imzacısı olan o 5 davacının birleşerek bir avukat marifetiyle, istanbul, 43. Asliye Ceza’nın 2015/566 ESAS sayılı dosyasıyla bana karşı açtıkları söz konusu davada, Demirkanlı’nın da kullandığı zaman aşımlı benzer iddialar söz konusudur. Ama bana karşı açtıkları dava, mahkemenin 12/04/2016 tarihli kararıyla düşmüştür. Karar hükmünde aynen şöyle denmiştir: 

“… bu itibarla sanık hakkındaki şikayetin TCK’nın 73/1 maddesinde öngörülen 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde yapılmadığı anlaşılan, CMK’nın 223/8 maddesi uyarınca sanık hakkındaki açılan kamu davalarının AYRI AYRI DÜŞMESİNE,
  
 “Yargılama giderinin kamu üzerinde bırakılmasına,” 
 (Bakınız: Belge 1.)

Linç kampanyası imzacılarından Can Törtop da, bize karşı, tıpkı şikayetçi Mustafa Demirkanlı gibi, savcılığa aynı zaman aşımlı iddialara dayanarak bireysel bir şikayette bulunmuşsa da; önce sadece bana karşı, daha sonra Hilmi Bulunmaz’a karşı da, şikayetini geri çekmiş ve savcı, Can Törtop’un dilekçesi hakkında “TAKİPSİZLİK” kararı vermiştir. (Bakınız: BELGE 2.)

Hilmi Bulunmaz’la ilk fikir ayrılığımız, 2007’de yaşanmış ve o ayrılık yüzünden Hilmi’nin dergisine yazı vererek destek olmaktan vazgeçtiğimi aynı dergide açıklamışımdır. Taa 2007’de…Hilmi Bulunmaz’la sonunda vardığımız nokta şudur: 2014 Mayıs’ından bu yana ne yüz yüze, ne de telefonda tek kelime konuşmuşluğumuz yoktur. O beni iki kere, ben onu bir kere savcılığa şikayet ettik. Onun şikayetleri takipsizlikle sonuçlanırken benim şikayetim üzerine Hilmi’ye dava açıldı ve beraatle sonuçlandı. Temyiz ettim. Hilmi’yle vakti zamanında birlikte hedef alındığımız için, linç kampanyası konusunda birlikte bir video söyleşisi yapmış olmamız, linç kampanyası imzacılarının algı operasyonunda öne sürülen iddiaları doğrulamaz: Ben o videoyu hayatımda bir kez bile asla yayınlamadığım için, o videonun güncellemesinden de sorumlu tutulamam. Biz hiçbir zaman fikir (ideal) birliği içinde olmadık ve birlikte hareket etmedik.(Belgeler ve ayrıntılar 5 davacıya karşı, 43. Asliye Ceza’daki 2015/566 ESAS sayılı dosyasına koyduğum savunma dilekçelerindedir ki; söz konusu dilekçeler, Levent Çağlayan gibi kampanya imzacısı o 5 davacının davalarının “AYRI AYRI DÜŞMESİNİ” sağlamıştır.

3. Bize karşı dava açan linç kampanyası imzacıları, Hilmi’nin, zaman aşımlı video ve yazıları güncellemesi yüzünden, zaman aşımının geçerli olamayacağını iddia ediyorlar. 2007’den beri fikir ayrılığı yaşadığım ve Mayıs 2014’ten beri tek kelime konuşmadığım ve davalaştığım Hilmi Bulunmaz’ın eylemleri doğaldır ki, beni bağlamamaktadır. Hilmi, benim zaten hiç yayımlamadığım bir videoyu ya da benim Sulh Hukuk Hakimliği talimatınca kaldırdığım yazılarımı kendi sitesinde tekrar yayınlayıp güncellemişse; şüphesiz ki, bu sadece Hilmi’yi bağlayan bir durumdur. Hilmi’nin bunu neden yaptığı hakkında fikir yürütmeyi ya da onun niyetini okumayı doğru bulmadığım için bu konuda yorum yapmıyorum.

SONUÇ VE TALEP

Ekte “karar fotokopilerini” sunduğum ve künyelerini belirttiğim iki dosya içeriğindeki dilekçeler gerekirse incelenerek, benim sayın Yargıtay üyelerini yanıltıp yanıltmadığım test edilebilir. Mecbur olmadığım halde, o dilekçelerde, bu davaların neden etik olmadığını ayrıntılı biçimde açıklamıştım. Zaman aşımının geçersizliği ise benim açımdan kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü: Hilmi’yi bilmem ama ben, yalnızca zaman aşımı yasasınca değil (üç yıllık erteleme süremi, kesinleşmiş bir tek mahkumiyet almaksızın başarıyla tamamladığım için) artık kesin ve bozulamayacak biçimde 6352 sayılı geçici af yasasının amir hükmünce de korunuyorum. (Bakınız: BELGE 3 ve 4.) O nedenle, yüce mahkemeye beraat talebimi arz ediyorum.

Sanık
COŞKUN BÜKTEL

https://www.facebook.com/notes/co%C5%9Fkun-b%C3%BCktel/mahkemenin-10-ay-hapis-karar%C4%B1na-kar%C5%9F%C4%B1-yarg%C4%B1taya-ek-dilek%C3%A7e/10156884053470711

Beni dâvâ edip, "BERAAT" etmeme neden olan Coşkun Büktel üfürüyor!

Mahkemenin 10 ay hapis kararına karşı Yargıtay’a ek dilekçe...
YARGITAY CEZA DAİRESİ BAŞKANLIĞINA
Karar no: 2015/8 E. – 2015/643 K. Temyiz dilekçemize ektir.
Temyiz eden / Sanık: Coşkun Büktel Katip Mustafa Çelebi Mah. Çukurluçeşme Sok. No: 6, İç Kapı No: 4, Beyoğlu/İSTANBUL Temyiz Edilen Karar: İstanbul 60. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/8E – 2015/643K. Sayılı 12/06/2015 günlü kararı.
KONU: Gerekçeli kararın tebliğinden sonra, usul ve yasaya aykırı kararın temyizen incelenerek bozulmasına ilişkin dilekçemize, davamızın muadili olan bir kovuşturma ve bir de yargılama sonucunda, son günlerde alınmış, lehimizde iki karar metninin fotokopisi ile;
2012 öncesinde bir başka davada aldığımız 1400 TL adli para cezamızla ilgili 5 yıllık erteleme süremizin, 6352 sayılı yasadan yararlanarak 3 yıla indirildiğini ve 3 yıllık erteleme süremizi kesinleşmiş bir mahkumiyet almaksızın başarıyla tamamladığımızı kanıtlayan iki ayrı belgenin daha fotokopisinin sunulmasıdır.
AÇIKLAMA
1. Şikayetçi Mustafa Demirkanlı, beni ve Hilmi Bulunmazı hedef gösteren bir iftira ve linç kampanyasının 1100 imzacısından biridir. (İmzaladıkları kampanya metninde “Linç” sözcüğüyle bizi, önce o 1100 kampanyacı ve hem de belgesiz olarak suçlamış, bizim insanları “linç ettiğimizi” belgesiz olarak, iddia etmişlerdır.) Ama asıl gerçek, onların, yalan ve iftiralarla bizi 1100 kişiye hedef göstererek, linç etmeye kalkıştıklarıdır. Tehditler almamıza neden olmuş, hayatımızı tehlikeye sokmuşlardır. Bütün bu olayların belgeleri 2009’da internetteydi. Ama linç kampanyası imzacıları bizi o zamanlar şikayet etmeyi tercih etmediler. Çünkü o dönemde, bize iftira etmeye devam ediyorlardı ve bize yönelik iftira ve hakaret belgeleri, hem internette hem de tiyatro camiasının hafızasındaydı. Ne yaptılar? Yıllar sonra belgeleri silip internetten kaldırdılar ve insanların hafızasından da silinmesi için yeterince beklediler. Biz, kendimizi suçlu hissetmediğimiz ve (yasal zorunluk) olmadıkça tükürdüğümüzü yalamama ilkemiz gereği hiçbir yazdığımızı silmediğimiz için, yıllar sonra şimdi kalkmış, “yeni gördük” diyerek, bizim silmediğimiz zaman aşımlı tepki yazılarımızı bahane ederek bize dava açıyorlar.
2. Kampanya imzacılarının Hilmi’yle ikimiz hakkında bir kampanya açmış olmaları, bizim değil, onların tasarrufudur. Onların tasarrufu yüzünden, bizim “işbirliği yapmakla” suçlanmamız onların bir algı yanıltmasından başka bir şey değildir. Hilmi’yle asla işbirliği halinde olmadığımıza ilşkin belgeler, (tıpkı şikayetçi Mustafa Demirkanlı gibi 1100 kampanya imzacısı arasında olup, bana karşı istanbul, 43. Asliye Ceza’da 2015/566 ESAS sayılı davayı açmış olan 5 davacıya karşı yazdığım 3 savunma dilekçesinde fazlasıyla mevcuttur. Tıpkı temyiz konusu davamızın şikayetçisi olan Mustafa Demirkanlı gibi linç kampanyası imzacısı olan o 5 davacının birleşerek bir avukat marifetiyle, istanbul, 43. Asliye Ceza’nın 2015/566 ESAS sayılı dosyasıyla bana karşı açtıkları söz konusu davada, Demirkanlı’nın da kullandığı zaman aşımlı benzer iddialar söz konusudur. Ama bana karşı açtıkları dava, mahkemenin 12/04/2016 tarihli kararıyla düşmüştür. Karar hükmünde aynen şöyle denmiştir:
“… bu itibarla sanık hakkındaki şikayetin TCK’nın 73/1 maddesinde öngörülen 6 aylık hak düşürücü süre içerisinde yapılmadığı anlaşılan, CMK’nın 223/8 maddesi uyarınca sanık hakkındaki açılan kamu davalarının AYRI AYRI DÜŞMESİNE, “Yargılama giderinin kamu üzerinde bırakılmasına,” (Bakınız: Belge 1.)
Linç kampanyası imzacılarından Can Törtop da, bize karşı, tıpkı şikayetçi Mustafa Demirkanlı gibi, savcılığa aynı zaman aşımlı iddialara dayanarak bireysel bir şikayette bulunmuşsa da; önce sadece bana karşı, daha sonra Hilmi Bulunmaz’a karşı da, şikayetini geri çekmiş ve savcı, Can Törtop’un dilekçesi hakkında “TAKİPSİZLİK” kararı vermiştir. (Bakınız: BELGE 2.)
Hilmi Bulunmaz’la ilk fikir ayrılığımız, 2007’de yaşanmış ve o ayrılık yüzünden Hilmi’nin dergisine yazı vererek destek olmaktan vazgeçtiğimi aynı dergide açıklamışımdır. Taa 2007’de…Hilmi Bulunmaz’la sonunda vardığımız nokta şudur: 2014 Mayıs’ından bu yana ne yüz yüze, ne de telefonda tek kelime konuşmuşluğumuz yoktur. O beni iki kere, ben onu bir kere savcılığa şikayet ettik. Onun şikayetleri takipsizlikle sonuçlanırken benim şikayetim üzerine Hilmi’ye dava açıldı ve beraatle sonuçlandı. Temyiz ettim. Hilmi’yle vakti zamanında birlikte hedef alındığımız için, linç kampanyası konusunda birlikte bir video söyleşisi yapmış olmamız, linç kampanyası imzacılarının algı operasyonunda öne sürülen iddiaları doğrulamaz: Ben o videoyu hayatımda bir kez bile asla yayınlamadığım için, o videonun güncellemesinden de sorumlu tutulamam. Biz hiçbir zaman fikir (ideal) birliği içinde olmadık ve birlikte hareket etmedik.(Belgeler ve ayrıntılar 5 davacıya karşı, 43. Asliye Ceza’daki 2015/566 ESAS sayılı dosyasına koyduğum savunma dilekçelerindedir ki; söz konusu dilekçeler, Levent Çağlayan gibi kampanya imzacısı o 5 davacının davalarının “AYRI AYRI DÜŞMESİNİ” sağlamıştır.
3. Bize karşı dava açan linç kampanyası imzacıları, Hilmi’nin, zaman aşımlı video ve yazıları güncellemesi yüzünden, zaman aşımının geçerli olamayacağını iddia ediyorlar. 2007’den beri fikir ayrılığı yaşadığım ve Mayıs 2014’ten beri tek kelime konuşmadığım ve davalaştığım Hilmi Bulunmaz’ın eylemleri doğaldır ki, beni bağlamamaktadır. Hilmi, benim zaten hiç yayımlamadığım bir videoyu ya da benim Sulh Hukuk Hakimliği talimatınca kaldırdığım yazılarımı kendi sitesinde tekrar yayınlayıp güncellemişse; şüphesiz ki, bu sadece Hilmi’yi bağlayan bir durumdur. Hilmi’nin bunu neden yaptığı hakkında fikir yürütmeyi ya da onun niyetini okumayı doğru bulmadığım için bu konuda yorum yapmıyorum.
SONUÇ VE TALEP Ekte “karar fotokopilerini” sunduğum ve künyelerini belirttiğim iki dosya içeriğindeki dilekçeler gerekirse incelenerek, benim sayın Yargıtay üyelerini yanıltıp yanıltmadığım test edilebilir. Mecbur olmadığım halde, o dilekçelerde, bu davaların neden etik olmadığını ayrıntılı biçimde açıklamıştım. Zaman aşımının geçersizliği ise benim açımdan kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü: Hilmi’yi bilmem ama ben, yalnızca zaman aşımı yasasınca değil (üç yıllık erteleme süremi, kesinleşmiş bir tek mahkumiyet almaksızın başarıyla tamamladığım için) artık kesin ve bozulamayacak biçimde 6352 sayılı geçici af yasasının amir hükmünce de korunuyorum. (Bakınız: BELGE 3 ve 4.) O nedenle, yüce mahkemeye beraat talebimi arz ediyorum.
Sanık COŞKUN BÜKTEL

22 Nisan 2016 Cuma

Coşkun Büktel İstanbul 70. Asliye Cezâ Mahkemesi'ni kandıramayınca...

HİLMİ'Yİ ŞİKAYETE MECBUR KALDIM.

COŞKUN BÜKTEL·21 NİSAN 2016 PERŞEMBE

T.C. İSTANBUL
70. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ

DOSYA NO: 2015/689 Esas

ŞİKAYETÇİ: Coşkun Büktel
SANIK: Hilmi Bulunmaz

SANIĞIN İLK DURUŞMADA TUTANAĞA GEÇMİŞ SAVUNMALARINA CEVAPLAR: 

1: Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Ben kendim tiyatrocu, şair ve yazarım, bu nedenlerle imgelerle konuşurum. Yazıda 'kambur' ifadem gerçek manada kamburu tanımlamaz. Bu bir imgedir. Herhangi bir hakaret kastım yoktur."

"Kambur" kelimesini şikayet ederken biz de zaten bu kelimeyi düz anlamıyla değerlendirmiş değildik. "Kambur" kelimesi düz anlamıyla doğanın "arızası" olan masum bir "tümsektir". Ama "Kambur" kelimesi dilimizde düz anlamından daha yaygın olarak, mecaz anlamıyla ve hakaret kastıyla kullanılır. Gerçekten, düz anlamıyla kambur olmayan bir kişiye "Kambur" dediğinizde, hele de "sırtımda bir kambur" dediğinizde, kastettiğiniz şey, o kişinin size yük olduğu, bir asalak olarak sizi sömürdüğü anlamına gelir. İster şair olun, ister filozof, ister düz anlamıyla söyleyin, ister mecaz ya da "imge" anlamıyla söyleyin; "kambur" kelimesiyle bir insanın "yakışıklı", "cömert", "kahraman", "soylu" ya da "saygın", vb. olduğunu kastetmiş olamazsınız. Fransızca’da "pejoratif" diye bir kavram vardır ki, Türk Dili Sözlüğü (TDK) 1998 tarihli dokuzuncu baskısında onu şöyle karşılıyor: 

pejoratif Fr pejoratif Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli.

"Kambur", pejoratif bir kelimedir ve her durumda "Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli." anlamlara gelir. Eğer birisi için "Sırtımda bir kambur" derseniz, bu, daha da böyledir. Hele de "Sırtımda bir kambur" dedikten sonra onun ardına bir de "olgunlaşan kambur gibi sırtımdan düşüp dökülmesiyle ne kadar rahatlamaya ulaştığımı" gibi, kambura değil de, "kenelere" has "olgunlaşmak", "düşüp dökülmek" gibi asalak kavramını yoğunlaştıran fiiller eklediğinizde; kastınızı asla tevil edilemez (saptırılamaz) biçimde açığa vurmuş olursunuz. 

Kısacası, sanığın "kambur" temalı bu ifadesi; fikren pek çok konuda anlaşamasak da, bir zamanlar uzun süre arkadaş olduğumuzu ve Hilmi'nin paralı benim ise parasız olduğumu gayet iyi bilen tiyatro camiasında insanların kafalarını bulandırmaya ve benim hakkımda birtakım şaibelerin doğmasına müsait bir ortam yaratmaya yeterlidir. Kendisinin de bir "şair" olduğunu söylediğine göre, sanığın, o ifadeleri tesadüfen, hangi anlamlara çekileceğini hesap etmeden kullandığına inanmak mümkün değildir. Oysa ben böyle bir şaibeyi hak etmek için, sanıkla hayatım boyunca herhangi bir menfaat ilişkisine girmiş değilim. Bunları konuşmak zorunda kalmak benim için ne kadar zül olsa da, ardımda şaibe bırakmamak için sanığın bu hakaretinin arka planını açıklamaya mecburum. Sanıkla uzun yıllar sık görüştüğümüz için elbette küçük birtakım alıp vermelerimiz olmuştur. Ama ben kendi payıma hep aldığımdan çok vermeyi ilke edinmişimdir. Yine de ondan alacaklı olduğumu, onun sırtımda bir kambur olduğunu iddia etmeyi asla kendime yakıştıramam. Ama ona borçlu olduğumu da asla kabul etmem. Zaten borçlu olsaydım, o bunu "imgeyle" değil, açıkça söylerdi; şaibe yaratmakla yetinmezdi. 

2) Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Sanık yalancıdır. Kaldı ki kendisini kim daha yalancı olarak ankete koymamın sebebi kendisinin daha önce mahkeme kararları ile yalancı olduğunun tespit edilmesidir. Kendisi İstanbul 2. Fikri Haklar Mahkemesi'nin 2004/606 esas, 2010/144 karar sayılı kararında, Uğur Yücel hakkında bir yazısını intihal ettiğini iddia etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda yazıda intihal (çalıntı) bulunmadığına hükmedilmiş, karar kesinleşmiştir."

Bugüne dek benim açtığım, ya da bana açılan hiçbir davada benim "yalancı" olduğuma karar verilmemiştir. Uğur Yücel'e karşı açtığım intihal davasında 12 sayfalık ciddi ve ayrıntılı bir rapor yazarak, dizi filmde benden intihal edilen sahneleri dakikalarıyla tek tek saptayıp ciddi bir rapor yazarak, bana tazminat ödenmesini tavsiye eden bilirkişinin (Ünlü yazar ve avukat Sabri Kuşkonmaz) raporuna ve bana tazminat ödenmesi yönünde karar verip raporunda tazminat miktarını belirleyen SESAM üyelerine itibar edilseydi; davayı ben kazanabilirdim. Ama Ankara'daki murafalı temyiz duruşmasına gitmeyi unuttuğum için davayı kaybetmiş olsam bile (ki aslında Anayasa Mahkemesi'nde sıra beklemekteyim.) bu durum; ne beni, ne bilirkişi Sabri Kuşkonmaz'ı ne de SESAM üyelerini yalancı yapar. Karar dahil dosya içeriğinin hiçbir sayfasında da zaten benim yalancı olduğuma ilişkin bir tek ima bile yoktur. O davayı kaybetmek asla benim yalancı olduğumu kanıtlamaz; sadece intihal konusunda mahkemeyle aynı görüşte olmadığımı kanıtlar.

Sanık, benim yalan konusundaki özel hassasiyetimi ve davalı olduğumda bile her bedeli göze alarak asla yalan söylemediğimi çok iyi bildiği için, sürekli olarak, bu tür çürük dayanaklar gösterip bana yalancı diye haksız ve hukuksuz biçimde hakaret etmektedir. Bana internette bir sürü kişi bin defa "yalancı" demiştir ama, mahkede bana yalancı dendiğini, en azından denip de ispat edildiğini hiç hatırlamıyorum. Mahkemede bana  yalnızca Hilmi Bulunmaz, savcılığa verdiği dilekçelerle 2 kez "yalancı" demiş; ikisinde de bu konudaki iddiaları "takipsizlikle" sonuçlanmıştır.  Ama duruşmada bile bana hâlâ yalancı demekte, beni iftira ile açıkça suçlayan ve “takipsizlik verilmiş” olan "Coşkun Büktel'in, Bulunmaz'a attığı 'İFTİRA' özetini her gün sunacağız!" başlıklı yazısını bugün hâlâ yayında tutmakta (Bakınız: Belge 1: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1242801525737955&set=a.179782142039904.42083.100000243596367&type=3&theater) ama mahkemeye benim yalancılığımın kanıtı olarak mesela hâlâ yayında tuttuğu o iftira yazısını göstermek yerine, yani kendisine (güya) söylediğim yalanlardan bahsetmek yerine; mahkemeyi ilgilendirmeyen başka davalarımdaki "yalanlarımı"(!) kanıtlamaya çalışmaktadır. 

Ben yalan konusunda iddialıyım: Kimse beni yalanla suçlayıp da iddiasını kanıtlayabilmiş değildir. Bu cevapları vermeye mesai harcayışım bile, sırf yalan konusundaki hassasiyetim yüzünden… Yoksa bal gibi biliyorum ki; başkalarına yalan söylemiş olsam bile, bu, Hilmi'nin bana "yalancı" demesine ruhsat yaratmaz. 

TALEP

Yarına kalacak eserler yaratmış bir yazar olarak, biyografimde hak etmediğim bir şaibe oluşturan bu hakaretlerin cezalandırılarak, hakkımdaki şaibelerin giderilmesini yüce mahkemenizden saygıyla arz ve talep ederim. 21/04/2016.

NOT: HİLMİ BULUNMAZ'A KARŞI KAZANDIĞIM TAKİPSİZLİK KARARLARI:
1) 2014/118388 SAVCI HASAN BASRİ ZAMANİŞ Takipsizlik karar tarihi: 10 Kasım 2014 
2) 2015 /68942 SAVCI UFUK BÜYÜKŞENGÜN Takipsizlik karar tarihi: 01 Haziran 2015.

Şikayetçi
COŞKUN BÜKTEL
21/04/2016

4 Aralık 2015 Cuma

MUHBİR Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yalanı üstüne kurulan dâvâ temyize!

T.C.
YARGITAY BAŞKANLIĞI 
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA GÖNDERİLMEK ÜZERE

T.C.
İSTANBUL
80. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2014/87 Esas
KARAR NO: 2015/155
(C. SAVCILIĞI ESAS NO): 2012/37858


KONU: Yardımcı dilekçe...

Yerel Mahkeme'deki Sayın Yargıç tarafından hukuksuz olarak verilmiş BERAAT kararından cesâret alan SANIK Mustafa Şükrü Demirkanlı, her zamanda, her zeminde, her zuhûrda bana HAKARET etmeye, İFTİRA atmaya ve benim kişilik haklarımı ihlâl etmeye devam ediyor!... SANIK Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın büyük ısrarla, zincirleme olarak sürdürdüğü kara propagandayı anlayabilmek için yalnız birkaç örneğini sunduğum HAKARET ve İFTİRA metinlerine lütfen bir göz gezdirin...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

MUHBİR Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yalanı üstüne kurulan dâvâ temyize!

T.C.
YARGITAY BAŞKANLIĞI 
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI'NA GÖNDERİLMEK ÜZERE

T.C.
İSTANBUL
60. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


Dosya No: 2015/8 E., 2015/643 K., Savcılık E. Numarası 2014/51938


KONU: Yardımcı dilekçe...

Yerel Mahkeme'deki Sayın Yargıç tarafından hukuksuz olarak verilmiş HAPİS kararından cesâret alan Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı, her zamanda, her zeminde, her zuhûrda bana HAKARET etmeye, İFTİRA atmaya ve benim kişilik haklarımı ihlâl etmeye devam ediyor!... Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın büyük ısrarla, zincirleme olarak sürdürdüğü kara propagandayı anlayabilmek için yalnız birkaç örneğini sunduğum HAKARET ve İFTİRA metinlerine lütfen bir göz gezdirin...

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 4 Aralık 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

13 Ekim 2015 Salı

Hukuk dilini bilmeyen Avukat Devrim Avcı Özkurt, "dâvâ"yı özne sanıyor!

T.C.
İSTANBUL
6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/322 Esas

KONU: Dâvâlı Üstün Akmen'in gerçek dışı iddialarına yanıt dilekçesi!

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

1) 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun "İspat ve Deliller" başlıklı dördüncü kısmının yedinci bölümü "Uzman Görüşü" başlığı 293. Maddesi'nde yer alan düzenlemeye göre, "Taraflar, dâvâ konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel mütalâa alabilirler." hükmünü düzenlemektedir. Bu husus, hem dâvâlı, hem de dâvâcı tarafa tanınmış yeni bir düzenleme olup, her iki tarafın da taleplerindeki haklılıklarını mahkeme önünde ispatlamalarının bir aracı olarak getirilmiştir.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

1 - Üstün Akmen'in mütalâası bilimsel olmadığı gibi dedikodu biçiminde yazıldı. Kendisinin önderlik ettiği "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" için önemli görevler üstlenmiş yakın arkadaşı Ömer Faruk Kurhan'a haksız ve oransız değerlendirme yaptığıdır ki, bu "İFTİRA MÜTALÂASI" sonrasında yaptığım eleştiriler sonucunda, kendi "ULUSLARARASI TİYATRO ELEŞTİRMENLERİ BİRLİĞİ DERNEĞİ BAŞKANLIĞI" görevinden alınmıştır. Ayrıca bu "İFTİRA MÜTALÂASI" hem Ömer Faruk Kurhan tarafından ve hem Ömer Faruk Kurhan'ın vekili Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar tarafından, hem de İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından "taraf"ıma gönderilmedi. Bunun biricik nedeni, ilgili dâvâ dosyasında "BİLİMSEL NİTELİKLİ BİR BİLİRKİŞİ DOSYASI" bulunması. Üstün Akmen'i Sayın Yargıç görevlendirmediği için, "İFTİRA MÜTALÂASI" benden gizlendi, bana gönderilmedi. "İFTİRA MÜTALÂASI" olarak kalmayan bu belge aynı zamanda hem HÜKÜMSÜZ hem YASA DIŞI bir belge...

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

2) Müvekkilim Üstün Akmen de dâvâcı ile Ömer Faruk Kurhan arasında devam eden İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'nde 2010/278 Esas ve 2013/184 Karar Sayılı dâvâ dosyasında dâvâcı olan Ömer Faruk Kurhan tarafından açılan manevî tazminat dâvâsında dâvâcının talebi üzerine yukarıda yazılı kanun maddesi gereğince bir mütalâa sunmuştur. Dâvâ, Hüseyin Hilmi Bulunmaz'ın manevî tazminat ödemesine karar vermiştir. Dâvâ dosyasının yeni numarası 2015/56'dır. Bu, tamamen hukuka uygunluk sınırları içindedir. Dâvâcı tarafın kişilik haklarını ihlâl edici bir nitelik taşımamaktadır.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

2 - Dâvâlı Üstün Akmen ve vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt, hukuka saygısızlığını kanıtlamak yada "hukukun üstünlüğü" ilkesini önemsememek ister gibi, "MAHKEME" yada "YARGIÇ" sözcüğünün "ÖZNE" olduğunu bilmek istemeyerek, "DÂVÂ" sözcüğünün "ÖZNE" olduğunu bilmek ve bize de böyle dayatmak istiyorlar. Neymiş efendim? Dikkat edin: "DÂVÂ, HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ'IN MANEVÎ TAZMİNAT ÖDEMESİNE KARAR VERMİŞ!..." Daha "DÂVÂ"nın içerdiği hukuksal terminolojiyi bile ciddî olarak ele almayan bir dâvâlı ve bir avukat kim bilir başka ne hukuksuzluklar yapabilir. Böyle hukuk dışı "DİLEKÇE"(!) yazan kişileri Sayın Yargıç'ın inisiyatifine bırakıyorum...

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

3) Dâvâ dosyasına sunulan bu raporun dâvâcının görüşlerine aykırı olması veya taleplerini desteklemiyor olması, bu mütalâayı kişilik haklarını ihlâl edici bir metin yapmaz.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

3 - "İFTİRA MÜTALÂASI", yalnız içerik olarak değil, biçem ve biçim olarak da hukuka uygun olmamakla birlikte tarafıma gönderilmemesiyle "KİŞİLİK HAKLARIMI İHLÂL EDEN BİR METİN" olarak hukuk ve tiyatro tarihine daha şimdiden geçmiş ve birçok hukukçu ve tiyatrocu bu konuda düşünce geliştirerek bilimsel yazılar yazmışlardır ki, bunların çok küçük bir kısmını ekte sundum. Bilimsel yazıları lütfen inceleyiniz!...

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

4) Mahkemelerde görülen sayısız dâvâlarda bilirkişiler raporlar sunmakta, görüş bildirmekte, dâvâ tarafları iddialarını desteklemek için dosyalarına kendi görüşleri doğrultusunda hukukî mütalaâlar, raporlar sunmaktadır. Bunların bir kısmı elbette, karşı tarafın aleyhine sonuçlanmaktadır. Ancak, bu raporlar, sunulan hukukî metinler ve dosyadaki tüm deliller değerlendirilerek karar sonunda mahkeme hâkimi tarafından verilmektedir. Rapora karşı beyan sunulabilir, rapor reddedilebilir, yeniden bir görüş alınması talep edilebilir fakat, sunulan raporlar, görüşler aleyhlerine olan bu görüşü sunan kişilere hakaret dâvâsı, kişilik haklarının ihlâli gibi gerekçelerle dâvâ açmaz. Çünkü bu husus yargılama aşamasında ileri sürülen taraf iddialarının mahkeme önünde ispatlanabilmesi ile ilgilidir. Dolayısıyla, dâvâcı taraf da bu husus da hukukî bir alt yapısı ve gerekçesi olmadan müvekkilime dâvâ açması kabûl edilebilir bir durum değildir.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

4 - Üstün Akmen ile Devrim Avcı Özkurt baş başa verip, dilekçe yazmaya çalışırlarken, yine kişilik haklarıma saldırı düzenlemeye başlamışlardır. Nasıl? Uzun uzun yazmaya gerek duymuyorum. 4. maddenin sonundaki tümceyi okunur hâle getiriyorum: "HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ, DÂVÂ AÇAMAZ!" Beni 150 adliye dosyasıyla boğmak isteyen 1101 kişi ve örgüte karşı, avukat tutma gereği duymadan kendimi savunabildim!... Dâvâ açarken mahkemelere sunduğum dâvâ dosyalarının içeriğine iyice bakıldığında, Türkiye'deki bütün avukatlardan daha nitelikli savunma yapabildiğim, dâvâ açabildiğim kendiliğinden hemen ortaya çıkacaktır!...

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

5) Dâvâcının dâvâ dosyasına sunulan hukukî mütalâa ile ne gibi manevî zarar gördüğü de açık değildir. Kanunen tanınan yasal bir hakkın kullanılması manevî tazminat talep hakkını doğurmamaktadır.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

5 - Akmen'le Av. Devrim Avcı Özkurt "kopyala - yapıştır" yöntemiyle dilekçe yazdıkları için 5. maddede bana resmen "İFTİRA" atmaktalar!... Ben, yüzlerce sayfayla bir dâvâ dosyası sunup, gördüğüm manevî zararı kılı kırka yararak gerekçelendiriyorum. Bunlar, hukukla dalga geçer gibi, "kopyala - yapıştır" yöntemiyle dilekçe yazıyorlar. Bunu kınıyorum... Üstün Akmen, bırakın her şeyi bir yana, bana karşı 1101 imzâlı bir LİNÇ KAMPANYASI düzenlemişti. Bunun dışında ve bununla birlikte LİNÇ KAMPANYASI süreciyle 150 civarındaki adliye dosyasıyla boğuşmak zorunda bırakıldım. Daha birçok zararım var ama Sayın Mahkeme ve Sayın Yargıç için bunlar bile yeterli gerekçelerdir. Ancak, Sayın Yargıç, dosyanın genişletilmesini isterse, daha binlerce sayfa belge sunabilirim...

Dâvâlı Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt dedi ki:

6) Medenî Kanun'un 24. Maddesi ikinci fıkrasında "kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel ve kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biri ile haklı kılınmadıkça..." diyerek bu durumlarda hukuka aykırılık durumunun olmayacağını kurala bağlamıştır. Müvekkilim, kanunun verdiği yetkiyi kullanmıştır. Dolayısıyla, eylemi hukuka uygundur.

Üstün Akmen vekili Avukat Devrim Avcı Özkurt'a karşı yanıt:

6 - Sanki sayın Yargıçlar hiçbir şey bilmiyormuş gibi, bâzı tartışmalı yasa maddelerini sıralayarak, Yargıçları olumsuz havaya sokmak istiyorlarmış gibi dilekçe yazan avukatları görünce, inanınız çok üzülüyorum! Hukuku yalnızca bir usûl olarak görerek, öyle göstermek, hem "diyalektik hukuk" ve hem de "çağcıl hukuk" mantığına aykırı bir tutumdur... Üstün Akmen kendisine hiçbir yetki verilmeden bana karşı düzenlediği tam 1101 imzâlı iğrenç "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" hukuksuzluğuna yepyeni bir hukuksuzluk sayfası eklemek için, (BANA ASLA GÖNDERİLMEYEN) bir "İFTİRA MÜTALÂASI" yazmıştır!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 12 Ekim 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

***

Ayrıca bakınız:

Av. Devrim Avcı Özkurt, İFTİRA MÜTALÂACISI Üstün Akmen'i savundu!