22 Nisan 2016 Cuma

Coşkun Büktel İstanbul 70. Asliye Cezâ Mahkemesi'ni kandıramayınca...

HİLMİ'Yİ ŞİKAYETE MECBUR KALDIM.

COŞKUN BÜKTEL·21 NİSAN 2016 PERŞEMBE

T.C. İSTANBUL
70. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ

DOSYA NO: 2015/689 Esas

ŞİKAYETÇİ: Coşkun Büktel
SANIK: Hilmi Bulunmaz

SANIĞIN İLK DURUŞMADA TUTANAĞA GEÇMİŞ SAVUNMALARINA CEVAPLAR: 

1: Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Ben kendim tiyatrocu, şair ve yazarım, bu nedenlerle imgelerle konuşurum. Yazıda 'kambur' ifadem gerçek manada kamburu tanımlamaz. Bu bir imgedir. Herhangi bir hakaret kastım yoktur."

"Kambur" kelimesini şikayet ederken biz de zaten bu kelimeyi düz anlamıyla değerlendirmiş değildik. "Kambur" kelimesi düz anlamıyla doğanın "arızası" olan masum bir "tümsektir". Ama "Kambur" kelimesi dilimizde düz anlamından daha yaygın olarak, mecaz anlamıyla ve hakaret kastıyla kullanılır. Gerçekten, düz anlamıyla kambur olmayan bir kişiye "Kambur" dediğinizde, hele de "sırtımda bir kambur" dediğinizde, kastettiğiniz şey, o kişinin size yük olduğu, bir asalak olarak sizi sömürdüğü anlamına gelir. İster şair olun, ister filozof, ister düz anlamıyla söyleyin, ister mecaz ya da "imge" anlamıyla söyleyin; "kambur" kelimesiyle bir insanın "yakışıklı", "cömert", "kahraman", "soylu" ya da "saygın", vb. olduğunu kastetmiş olamazsınız. Fransızca’da "pejoratif" diye bir kavram vardır ki, Türk Dili Sözlüğü (TDK) 1998 tarihli dokuzuncu baskısında onu şöyle karşılıyor: 

pejoratif Fr pejoratif Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli.

"Kambur", pejoratif bir kelimedir ve her durumda "Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli." anlamlara gelir. Eğer birisi için "Sırtımda bir kambur" derseniz, bu, daha da böyledir. Hele de "Sırtımda bir kambur" dedikten sonra onun ardına bir de "olgunlaşan kambur gibi sırtımdan düşüp dökülmesiyle ne kadar rahatlamaya ulaştığımı" gibi, kambura değil de, "kenelere" has "olgunlaşmak", "düşüp dökülmek" gibi asalak kavramını yoğunlaştıran fiiller eklediğinizde; kastınızı asla tevil edilemez (saptırılamaz) biçimde açığa vurmuş olursunuz. 

Kısacası, sanığın "kambur" temalı bu ifadesi; fikren pek çok konuda anlaşamasak da, bir zamanlar uzun süre arkadaş olduğumuzu ve Hilmi'nin paralı benim ise parasız olduğumu gayet iyi bilen tiyatro camiasında insanların kafalarını bulandırmaya ve benim hakkımda birtakım şaibelerin doğmasına müsait bir ortam yaratmaya yeterlidir. Kendisinin de bir "şair" olduğunu söylediğine göre, sanığın, o ifadeleri tesadüfen, hangi anlamlara çekileceğini hesap etmeden kullandığına inanmak mümkün değildir. Oysa ben böyle bir şaibeyi hak etmek için, sanıkla hayatım boyunca herhangi bir menfaat ilişkisine girmiş değilim. Bunları konuşmak zorunda kalmak benim için ne kadar zül olsa da, ardımda şaibe bırakmamak için sanığın bu hakaretinin arka planını açıklamaya mecburum. Sanıkla uzun yıllar sık görüştüğümüz için elbette küçük birtakım alıp vermelerimiz olmuştur. Ama ben kendi payıma hep aldığımdan çok vermeyi ilke edinmişimdir. Yine de ondan alacaklı olduğumu, onun sırtımda bir kambur olduğunu iddia etmeyi asla kendime yakıştıramam. Ama ona borçlu olduğumu da asla kabul etmem. Zaten borçlu olsaydım, o bunu "imgeyle" değil, açıkça söylerdi; şaibe yaratmakla yetinmezdi. 

2) Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Sanık yalancıdır. Kaldı ki kendisini kim daha yalancı olarak ankete koymamın sebebi kendisinin daha önce mahkeme kararları ile yalancı olduğunun tespit edilmesidir. Kendisi İstanbul 2. Fikri Haklar Mahkemesi'nin 2004/606 esas, 2010/144 karar sayılı kararında, Uğur Yücel hakkında bir yazısını intihal ettiğini iddia etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda yazıda intihal (çalıntı) bulunmadığına hükmedilmiş, karar kesinleşmiştir."

Bugüne dek benim açtığım, ya da bana açılan hiçbir davada benim "yalancı" olduğuma karar verilmemiştir. Uğur Yücel'e karşı açtığım intihal davasında 12 sayfalık ciddi ve ayrıntılı bir rapor yazarak, dizi filmde benden intihal edilen sahneleri dakikalarıyla tek tek saptayıp ciddi bir rapor yazarak, bana tazminat ödenmesini tavsiye eden bilirkişinin (Ünlü yazar ve avukat Sabri Kuşkonmaz) raporuna ve bana tazminat ödenmesi yönünde karar verip raporunda tazminat miktarını belirleyen SESAM üyelerine itibar edilseydi; davayı ben kazanabilirdim. Ama Ankara'daki murafalı temyiz duruşmasına gitmeyi unuttuğum için davayı kaybetmiş olsam bile (ki aslında Anayasa Mahkemesi'nde sıra beklemekteyim.) bu durum; ne beni, ne bilirkişi Sabri Kuşkonmaz'ı ne de SESAM üyelerini yalancı yapar. Karar dahil dosya içeriğinin hiçbir sayfasında da zaten benim yalancı olduğuma ilişkin bir tek ima bile yoktur. O davayı kaybetmek asla benim yalancı olduğumu kanıtlamaz; sadece intihal konusunda mahkemeyle aynı görüşte olmadığımı kanıtlar.

Sanık, benim yalan konusundaki özel hassasiyetimi ve davalı olduğumda bile her bedeli göze alarak asla yalan söylemediğimi çok iyi bildiği için, sürekli olarak, bu tür çürük dayanaklar gösterip bana yalancı diye haksız ve hukuksuz biçimde hakaret etmektedir. Bana internette bir sürü kişi bin defa "yalancı" demiştir ama, mahkede bana yalancı dendiğini, en azından denip de ispat edildiğini hiç hatırlamıyorum. Mahkemede bana  yalnızca Hilmi Bulunmaz, savcılığa verdiği dilekçelerle 2 kez "yalancı" demiş; ikisinde de bu konudaki iddiaları "takipsizlikle" sonuçlanmıştır.  Ama duruşmada bile bana hâlâ yalancı demekte, beni iftira ile açıkça suçlayan ve “takipsizlik verilmiş” olan "Coşkun Büktel'in, Bulunmaz'a attığı 'İFTİRA' özetini her gün sunacağız!" başlıklı yazısını bugün hâlâ yayında tutmakta (Bakınız: Belge 1: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1242801525737955&set=a.179782142039904.42083.100000243596367&type=3&theater) ama mahkemeye benim yalancılığımın kanıtı olarak mesela hâlâ yayında tuttuğu o iftira yazısını göstermek yerine, yani kendisine (güya) söylediğim yalanlardan bahsetmek yerine; mahkemeyi ilgilendirmeyen başka davalarımdaki "yalanlarımı"(!) kanıtlamaya çalışmaktadır. 

Ben yalan konusunda iddialıyım: Kimse beni yalanla suçlayıp da iddiasını kanıtlayabilmiş değildir. Bu cevapları vermeye mesai harcayışım bile, sırf yalan konusundaki hassasiyetim yüzünden… Yoksa bal gibi biliyorum ki; başkalarına yalan söylemiş olsam bile, bu, Hilmi'nin bana "yalancı" demesine ruhsat yaratmaz. 

TALEP

Yarına kalacak eserler yaratmış bir yazar olarak, biyografimde hak etmediğim bir şaibe oluşturan bu hakaretlerin cezalandırılarak, hakkımdaki şaibelerin giderilmesini yüce mahkemenizden saygıyla arz ve talep ederim. 21/04/2016.

NOT: HİLMİ BULUNMAZ'A KARŞI KAZANDIĞIM TAKİPSİZLİK KARARLARI:
1) 2014/118388 SAVCI HASAN BASRİ ZAMANİŞ Takipsizlik karar tarihi: 10 Kasım 2014 
2) 2015 /68942 SAVCI UFUK BÜYÜKŞENGÜN Takipsizlik karar tarihi: 01 Haziran 2015.

Şikayetçi
COŞKUN BÜKTEL
21/04/2016