Oyun'un notu: İstanbul Devlet Tiyatrosu (İDT) Müdürü ve "Ölüleri Gömün" oyununun yönetmeni, Sayın Şakir Gürzumar tarafından dile getirilmiş; "Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur..." sözünü odağına alan aşağıdaki yazı ivediliği gereği hızla yazılmış küçük bir taslaktır!... Yazıyı kaleme alan Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, yazının geliştirilmesine gereksinim duyarsa, yazının üzerinde çalışmayı mutlaka sürdürecek ve bu işin peşini zinhar bırakmayacaktır...
***
Hilmi Bulunmaz
27 Ekim 2010
"Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur." konusuna girebilmem için, gerekli kafa dinginliğine kavuşma alıştırmalarına başlamadan önce, hemen şunu belirtmeliyim:
Demokrasinin zorunlu bir yansıması olan; inandırıcı bir dil kullanarak, kamuoyunu ikna edebilecek bir yanıt verilemeyen yazının başlığındaki soruya yanıt arama çalışmalarımız, büyük bir ısrarla ve inatla sürecek...
***
İşlerimin çok yoğun olduğu bir süreçte, "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel, bana telefon ederek 20 Ekim 2010 tarihinde, çevirdiği bu oyunun İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak "Cevahir Sahnesi"nde "gala"sının yapılacağını ve "gala"ya gelmemi belirtti...
"Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali" nedeniyle izlediğim "Ölüleri Gömün" oyununu, bir kez daha izlemek ve "gala"ya da katılmak için yola çıktım. İstanbul trafiğinin bezdirici macerasına teslim olup pestilim çıktıktan sonra, kendimi Şişli Cevahir Sahnesi'nin arka sırasına attım!...
Festivalde izlediğim bu oyun, birkaç makyajın dışında, benim için, aynı sıkıcılığa sahip olarak, olağanüstü zor ilerledi. "Yönetmen tiyatrosu / asparagas tiyatro" mantığıyla sahnelenen oyun, bütün iyi niyetli çabalara karşın, benim yüreğime, bir damla olsun tertemiz su serpmedi.
Benim amacım sahnelenme üzerine yazı yazmak olmadığı için "Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur." konusundan uzaklaşmamaya, "özen göstermem" gerekiyor!...
Oyun bitince, "gala"larda âdet olduğu üzere, emeği geçenler çağrıldı!...
Çevirmen Coşkun Büktel, sahneye çağrılmadığı gibi, adından bile asla, hiç bahsedilmedi. Zâten, bana boğulacakmışım duygusu veren Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları, bir de işbu değerbilmez tavrıyla benim tamamıyla soluksuz kalmama neden oldu...
Çevirmenin çağrılmaması nedeniyle, salondakilerin hiçbirinden hiçbir itiraz sesi çıkmadığından, ben de, pişmiş aşa su katmama düşüncesiyle, istediğimde slogan düzeyinde bile yüksek çıkan sesimi, İstanbul Devlet Tiyatrosu mekânında kullanma düşüncesi içerisine zinhar girmedim!...
İngilizce yazılmış, adı "Bury the Dead" olan oyunu, neden "Ölüleri Gömün" adıyla izlemiştik? Yoksa bu oyunun bir çevirmeni mi vardı?!!!
Şaka bir yana, yabancı dillerde yazılıp dilimize çevrilmiş tüm oyunların olduğu gibi, "Bury the Dead"ın da bir çevirmeni var! Bu çevirmenin adı Coşkun Büktel!... "Ölüleri Gömün" adıyla dilimize kazandırılmış "Bury the Dead"ın çevirmeni, İstanbul Devlet Tiyatrosu yöneticileri tarafından, afişlere, reklâm kulelerine, oyun tanıtmalıklarına, basındaki bilgiye, İDT sitesine, Büktel'le yapılan sözleşmeye göre, Coşkun Büktel!
***
Galalardaki zorunlu tapınma biçimi için "gerekli ritüeller"e katılmasam, "gala"larda ikram edilen herhangi bir şeyi yiyip içmesem bile, tiyatral pazarı gözlemlemek için, bu etkinliklere katılmaya özen gösteriyorum...
"Ölüleri Gömün"deki "sahneye çağrılma seansı"ndan sonra, fuayeye çıkıp, havayı kokladım... Görebildiğim kadarıyla herkes hayatından son derecede memnundu! Hiç kimse, izlediği oyunun çevirmeni bulunması gerektiği kanısında değildi... Kızıl şarabın mest ediciliğine teslim olanlar aynı zamanda çevirmenin önemsizliğini bile içselleştirmişlerdi! Herkes, her şeyi bilmesine karşın, kimse kimseye hiçbir şey söylemiyordu!... Bir yudum kızıl şarap içilip bir paragraf kıtır yapılıyordu... Bir yudum şarap!
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun, bu tiyatronun bulunduğu "Şişli Cevahir Alışveriş Merkezi"nin insana boğulacakmış hissiyatını veren mekânının dışına çıkınca, hemen, Coşkun Büktel'e, neden sahneye çağrılmadığını, neden adının anılmadığını sorduğumda, "bilmedi"ğini, zâten kendisinin oyunun sahnelenme biçimini kesinlikle hiç beğenmediğini dile getirdi...
Büktel'le arkadaş olmamın dayatmasıyla değil de "Devlet Tiyatroları'nın kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için çalıştırıldığı"nı bilmeme karşın; insan emeğini ve çevirmen emeğini önemsediğim için, "tarihe not düşmek" adına, aşağıda okuyacağınız küçük bir yazı yazdım:
Irwin Shaw'un yazdığı, Şakir Gürzumar tarafından yönetilmiş "Ölüleri Gömün" oyununu çeviren Coşkun Büktel'in "gala"da sahneye çağrılması unutuldu mu?
20 Ekim 2010 günü akşamı "gala"sına gittiğimiz (Irwin Shaw'un yazıp Şakir Gürzumar'ın yönettiği İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı) Ölüleri Gömün oyununun selam sahnesinden sonra, oyunda "emeği geçen" herkesin adı anılmasına, "herkes" sahneye çağrılmasına karşın, salonda bulunan oyunun çevirmeni Coşkun Büktel'in adı anılmamış, Büktel sahneye çağrılmamıştır. Bu durum, bizi çok rahatsız etmiştir. Büktel'in adını anmayan, onu sahneye çağırmayan mantığın hiçbir inandırıcı gerekçesi olamaz... (HB)
14-17 Ekim 2010 günlerinde, pazar günü de dahil olmak üzere, 31. Uluslararası Kuyumculuk Fuarı'ndaki standımıza yoğunlaşmamız; yine 14-21 Ekim 2010 günlerinde, kuyumculuk işi yaptığımız merkezizimin büyük bir tadilat geçirmesi; 20 Ekim 2010 günü, Ömer Faruk Kurhan tarafından, benim aleyhimde açılan 25.000,00 TL'lik tazminat davasının duruşmasına katılmak için yaptığım yoğun hukuksal hazırlık; 22 Ekim 2010 günü, Sayın Profesör Doktor Nurhan Tekerek ile Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın avukatı Burhan Gün'ün, beni İstanbul Basın Savcılığı'na şikâyet etmesinin itirazını hazırlamak için harcadığım büyük çaba; Bulunmaz Tiyatro'nun devingen ortamına uyum sağlama çalışması; uluslararası ticarî ilişkilerimin devasa boyutu; oğlumun, birdenbire Antalya'ya gezmeye gitme tutkusu ve daha bir sürü nedenler, "Ölüleri Gömün" oyununun "gala"sında yaşanan yanlışlığı ele almamı tamamıyla engelledi.
İşlerimin, tüm bu boğucu çalkantısına karşın, tabii ki, tiyatro yayınlarını yakından izlemeyi, oyun "gala"larına gitmeyi asla ihmâl etmedim. Ne var ki, tiyatro sanatına, yazarak müdahale etme şanşım hızla azalıyordu. Bu arada, işyerimdeki tadilat sürecinde, günlerce süren Internet'sizlik ve her ne hikmetse, aynı zamana denk gelecek bir biçimde, evimdeki Internet'in azizliği ve bilgisayarımın bozulması, yazı yazmamı, tamamıyla durdurdu.
Benim, yukarıda alıntısını yapıp, linkini verdiğim bir paragraflık yazımın yayınlanmasının ardından, 24 Ekim 2010 tarihli ve "Büktel'in İki Yüzü" başlıklı bir yazı yazıp yayımlayan Mustafa Demirkanlı, yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, Coşkun Büktel'i irdeliyordu. Demirkanlı, Türkçe özürlü, yazım yanlışlı, ifade kabızlı bu yazısında, "Ölüleri Gömün" oyununu ele alıyormuş gibi yapıyordu.
Mustafa Demirkanlı, ya oyun sahnelemenin ne olduğunu, kırıntı hâlinde bile olsun, hiç bilmiyor yada Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden gelen reklâm paralarının sıcaklığının hatırına, "yönetmen tiyatrosu / asparagas tiyatro" uygulaması olan "Ölüleri Gömün" oyunu için, oyunun yönetmeni Şakir Gürzumar'ın, aynı zamanda İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olduğunu, bir saniye olsun aklından çıkarmadığından olsa gerek, " -bana göre olağanüstü bir sahnelemeydi-" esnaflığında bulunmayı asla ihmâl etmiyor.
İçerisine "sanırım" sözcüğünü boca ederek savurduğu, dışa vurduğu, düşünsel cerahatini akıttığı yaklaşımla, Coşkun Büktel'in yanlış tanınmasına yönelik propagandasını hızla, hem de şimşek hızıyla sürdüren Mustafa Demirkanlı, yirmi yıldır Türkiye tiyatrosunu kirleten Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin uzantısı, kuyruğu konumundaki www.tiyatrodergisi.com.tr sitesine, Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmadığını, zamanında değil de, neden ancak benim sormamdan günler sonra sormaya yöneliyormuş izlenimi oluşturdu? Demirkanlı'nın, daha önce dili mi tutuldu? Benim dikkat çekmemden önce, kendisinin basireti mi bağlandı?
Mustafa Demirkanlı, hakkımda bir savcılık soruşturması başlattığı için, daha farklı ve daha değişik sorular sormayı, şimdilik erteliyorum!!!
Mustafa Demirkanlı'nın ("Ölüleri Gömün galası"nda Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmamasına değindiği) şu sözü oldukça ilginç:
"Peki bu durumdan kim rahatsız oldu? Sadece Hilmi Bulunmaz. Büktel’den tık yok. İşine geldiği zaman Bulunmaz’ın yazdıklarını sitesine taşıyan Büktel, bu kez, hem de kendisi ile ilgili bir konuda hem sessiz hem de üç maymunu oynadı.
Sizce neden?
Bu sorunun yanıtını Bulunmaz bile bulamaz."
facebook bataklığı diye adlandırdığım düzeneğe de sirayet eden bu tartışma, facebook bataklığını yakından izlemediğimden, benim için tam olarak algılanmış değil. Coşkun Büktel'in, telefon ederek, facebook bataklığı sürecini anlatması ve bu konuyla ilgili olarak, sadece bir kez girdiğim facebook bataklığı, bana yeteri denli donanım sunmasa da, facebook bataklığının kokularını zaman zaman duyumsadığımı söyleyebilirim.
Mustafa Demirkanlı, benim, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatroları'na değil, Coşkun Büktel'e hesap sormamı istiyor. Kendisi öyle istiyor diye, öyle davranacak hâlim yok. Benim karşımda, bu konuda, esas itibariyle, muhatap olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu var!
***
Peki, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün" oyununun yönetmeni Şakir Gürzumar, bu konuda nasıl bir açıklama yaptı?
Şimdi, Şakir Gürzumar'ın, konuyla ilgili açıklamasını okuyalım:
"Ne olduğunu anlamadığım, daha doğrusu iyi anladığım bir durumumun içerisindeyim....'ÖLÜLERİ GÖMÜN" oyununu hiç tartışmam... Tartışmak isteyenle de sabaha kadar otururum.... Ama iş bok atmaya gelince orada da elbetteki dururum..... Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur. Yazar davet edilir.... Ölmüşse yapacak tabii ki bir şey yoktur. Anladığımız kadarıyla Coşkun Büktel'i kasıtlı olarak, küçültmek amacıyla, hatta sahnede söyleyecekleri adına sahneye davet etmediğimiz söylenmekte ve benim başında bulunduğum kuruma dahi saldırıda bulunulmaktadır......... Kim olursanız olun, ne söylerseniz söyleyin, tarih artık bu uşaklığınızdan yıldı ve sizleri ve başta bağlı olduklarınızı yazacak...... Yalanı atın bir tarafa... Her çevirmen gibi elbetteki Coşkun Büktel de çeviri haklarını alacaktır.... Ama Coşkun Büktel benim başında olduğum kuruma telif haklarıyla ilgili bir kez dahi gelmemiştir. Hele ki, bu konuyla ilgili tek bir memurla bile muhatap olmamıştır...... Olmuşsa, ben bu kurumun müdürüyüm, adını verin o memurun...... Beyler, ayıptır..... Mesnetsizlik üstüne oturmayın, günün birinde hatırlatırız!!!!!!!!!!!!!
ŞAKİR GÜRZUMAR"
Metnin dilbilgisine, yazımına, ifade biçimine asla müdahale etme gereksinimi duymadığımız İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün" oyununun yönetmeni Şakir Gürzumar, bana göre, hiçbir şey açıklamadığı bu yazıyı neden kaleme almış acaba? Asla anlayabilmiş değilim!
Tamamıyla "öznesiz tümce" kurma kurnazlığında bulunmuş Şakir Gürzumar. Ele aldığı konunun içerisinde eleştirdiği kişi Mustafa Demirkanlı mı, Hilmi Bulunmaz mı, yoksa bir başka kişi yada kişiler mi?
"Öznesiz tümce" kurma kurnazlığında bulunan Şakir Gürzumar, gönlüne göre yazıyor ve biz, onun kimi yada kimleri imlediğini tahmin etmek zorunda kalıyoruz. Gerçi, Şakir Gürzumar'ın kimi yada kimleri hedef aldığı belli olsa da, onun bu davranışı, bir devlet adamı tavrına yakışmıyor!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ne olduğunu anlamadığım, daha doğrusu iyi anladığım bir durumumun içerisindeyim."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ne demek şimdi bu? Çemberden bile daha yuvarlak konuşmak, hiç hoşuma gitmiyor.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"'ÖLÜLERİ GÖMÜN' oyununu hiç tartışmam..."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bu sözler, ne anlama geliyor? "Ölüleri Gömün" oyununu tartışmak toplumsal bir suç mu, dinsel açıdan günah mı, bu oyunu tartışanların ağzına kırmızı biber mi sürülüyor?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Tartışmak isteyenle de sabaha kadar otururum...."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ahkâm keserek, yazılı tartışmadan rahatsızlık duyup, karşılıklı konuşmayı mı yeğliyorsun? Yani, kol kırılıp yen içinde mi kalsın?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ama iş bok atmaya gelince orada da elbetteki dururum."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Mustafa Demirkanlı yada bir başkası, nerede, nasıl bir "bok atmaya" yeltendiyse, bu sözün sahibini "açıkça, mertçe, Türkçe" dile getirmek gerekir. Bir söz, bir dilden bir dile çevrilirken, bir çevirmene gerek duyulur. Ancak, Türkçe dilinden Türkçe diline çeviri yapmak için, bir çevirmene gereksinim duyulmamalı. Şakir Gürzumar, "öznesiz tümce" kurduğunda, onun beynindeki kişi yada kişileri biz tahmin etmek zorunda kalıyoruz. Oysa, hiç de böyle bir tahminde bulunmak zorunda kalmamalı, müneccim rolüyle sahneye çıkmamalıyız!
Şimdi gelelim, zurnanın "zırt" dediği yere...
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ben, en hafif ve en kibar bir dille söylüyorum; Şakir Gürzumar, doğruyu söylemiyor!
Çünkü, daha dün denilebilecek kadar yakın bir zamanda, Kenter Tiyatrosu'ndaki "Profesyonel" oyununun "gala"sında, bu oyunun çevirmenleri Başar Sabuncu ile Bilge Emin sahneye çağrılıp onurlandırıldılar!
Devlet Tiyatroları'ndaki teamül, çevirmenleri sahneye çağırmaktır, çağırmamak değil!!!
Ayrıca, varsayalım ki, çevirmenlerin sahneye çağrılmaması, bir "teamül" olsun; bu teamülün kırılması, bertaraf edilmesi, tarihe karışması, utanç hanesine yazılması için, bırakalım İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olmanı bir yana, "Ölüleri Gömün" yönetmeni olman, sana mücadele etme görevini yüklemez mi?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Yazar davet edilir... Ölmüşse yapacak tabii ki bir şey yoktur. "
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ben, Şakir Gürzumar'ın, çevirmenin üstünü örtme kurnazlığına, kasıklarımı tutarak gülüyorum! Ya siz?... Buna resmen konuyu saptırmak denir? Bizim konumuz yazar değil ki, bizim konumuz çevirmen birader!!!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Anladığımız kadarıyla Coşkun Büktel'i kasıtlı olarak, küçültmek amacıyla, hatta sahnede söyleyecekleri adına sahneye davet etmediğimiz söylenmekte ve benim başında bulunduğum kuruma dahi saldırıda bulunulmaktadır........."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Kim yada kimler, bu sözleri söylemiş? Kim yada kimler, başında bulunduğun kuruma dahi saldırmış? Şakir kardeşim, sen, "öznesiz tümce" kurarsan, tıpkı Nihat Haluk Bilginer'in yaptığı gibi, herkesi töhmet altında bırakmakla birlikte, eleştirilmekten, ihtarname çekilmekten, savcılığa çağrılmaktan, mahkeme edilmekten yırtarsın.
Yok canım, hemen telaşlanma! Örnek olsun diye, gözünde durum canlansın diye, tüm bunları söylüyorum. Ben, beni hukuksal sürece sokmayan hiç kimseyi, hukuksal sürece asla sokmam. Bunu, bana ihtarname çeken Oyun Atölyesi, Nihat Haluk Bilginer, Kemal Aydoğan; beni savcılığa şikâyet eden Mustafa Şükrü Demirkanlı, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, beni mahkemeye veren Ömer Faruk Kurhan, Burhan Gün... anlamışlardır kanısındayım. Senin de bu durumu bilmeni isterim.
Senin başında bulunduğun kuruma, "açıkça, mertçe, Türkçe" saldırıda bulunamayan alçakları ölçüt olarak almanı pek arzu etmem. Örnekse, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, yani ben, İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm panolarıyla ilgili olarak, bıkmadan, usanmadan, senin başında bulunduğun kuruma, saldırıda bulunmama karşın, senden yada senin başında bulunduğun kurumun bir başka sorumlusundan, küçücük bir gık bile çıkmıyor. Neden acaba?...
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Kim olursanız olun, ne söylerseniz söyleyin, tarih artık bu uşaklığınızdan yıldı ve sizleri ve başta bağlı olduklarınızı yazacak......"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Kim bu uşaklık yapan kişi yada kişiler? Mustafa Demirkanlı mı, ben mi, yoksa bir başka kişi yada kişiler mi? Bu konuda, lütfen beni, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı, kendine örnek al. Örnekse, Nihat Haluk Bilginer, herkese, ad vermeden "yavşak" diyor; ancak, ben, ad vererek, Nihat Haluk Bilginer'e "yavşak" diyorum ve diyetini ödemeye hazırım. Benim önerim, sen de aynısını yap. Çevirmen kullanma!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Yalanı atın bir tarafa..."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bence sen, "teamül yalanı"nı at bir tarafa. Örnekse, gözlerini yumup "Profesyonel" oyununun "gala"sını bir düşün; çevirmenler Başar Sabuncu ile Bilge Emin sahneye çağrıldı mı, çağrılmadı mı? İstersen, oyunculara (Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Gülen Çehreli, Cenap Oğuz) sor. Onlar, "Evet çevirmenler sahneye çağrıldı!" deyip canını sıkarlarsa ve sen bu söze inanmak istemezsen, dekor tasarımcısı Nurettin Özkönü'ye, giysi tasarımcısı Gülümser Erigür'e, ışık tasarımcısı Önder Arık'a, müzikten sorumlu Cenap Oğuz'a, yönetmen yardımcısı Gülen Çehreli'ye, asistan Tuğçe Şartekin Karasu'ya sorabilirsin. Hayır, onlardan değil de, işçilerden görüş almak istersen, sahne amiri Reşit Arslan'a, kondüvit Emre Akgül'e, ışık kumandanı Serdar Yaman'a, dekor sorumlusu Taner Tan'a, Serdar Erman'a gerçeğin, sadece gerçeğin ne olduğunu sorup öğrenebilirsin.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Her çevirmen gibi elbetteki Coşkun Büktel de çeviri haklarını alacaktır...."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Elbette! Herhalde!! Tabii ki!!! Bu tümce; "arılar bal, inekler süt yapar" gibi çok yalın ve herkesin çok rahat anlayıp, anlaşabileceği gayet somut bir söz. Ancak, bu söz, konumuzla ilgili hiçbir derdimize asla derman olamaz. Biz, çevirmenin maddi hakkından değil, manevi hakkından bahsediyoruz. Biz, "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmamasının acısını yaşıyoruz. Bunun hesabını soruyoruz ve yanıtını bir türlü alamıyoruz.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ama Coşkun Büktel benim başında olduğum kuruma telif haklarıyla ilgili bir kez dahi gelmemiştir. Hele ki, bu konuyla ilgili tek bir memurla bile muhatap olmamıştır......"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Böyle bir açıklama yapman, Mustafa Demirkanlı'nın sözlerine bir yanıt gibi duruyor. Ancak, yine de, sen, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olduğun için, "öznesiz tümce" kurma hakkına sahip değilsin, senin böyle bir hakkın yok!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Olmuşsa, ben bu kurumun müdürüyüm, adını verin o memurun...... Beyler, ayıptır..... Mesnetsizlik üstüne oturmayın, günün birinde hatırlatırız!!!!!!!!!!!!!"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bu sözlerde, hem ihbarcılığı gönendirmek ve hem de âdeta sıkıyönetim komutanı edası var. Hiç hoş değil, hiç şık değil, hiç yakışmamış!
Evet, Türkiye tiyatrosu hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyüp ceset hâline gelmeyi sürdürüyor ve bu çürümenin kokusu, bütün toplumun burun direklerini haşat ediyor. "Ölüleri Gömün" gibi önemli ve anti-militarist bir oyunu, açılım çağında olmanın verdiği güvenle de olsa, sahneye taşıyan bir yönetmen ve İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü bir kişiye, "öznesiz tümce" kurmak asla yakışmıyor.
Son söz: "Ölüleri Gömün", ama çevirmeni asla gömmeyin!!!
***
Ayrıca bakınız:
SOSYALİST SANATÇI HİLMİ BULUNMAZ'I, AVUKATI BURHAN GÜN VEKÂLETİYLE CUMHURİYET SAVCILIĞI'NA ŞİKÂYET EDEN MUSTAFA Ş. DEMİRKANLI, FAALİYETİNİ SÜRDÜRÜYOR!
Irwin Shaw'un yazdığı, Şakir Gürzumar tarafından yönetilmiş "Ölüleri Gömün" oyununu çeviren Coşkun Büktel'in "gala"da sahneye çağrılması unutuldu mu?
İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün"ün yönetmeni Şakir Gürzumar'ın aşağıdaki açıklamasını hiç samimi bulmuyoruz!
Herhangi bir tiyatral konunun facebook bataklığında tartışılmasına karşı olsak da, "Ölüleri Gömün" oyununun yüzü suyu hürmetine bu haberi sunuyoruz!!!
***
Hilmi Bulunmaz
27 Ekim 2010
"Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur." konusuna girebilmem için, gerekli kafa dinginliğine kavuşma alıştırmalarına başlamadan önce, hemen şunu belirtmeliyim:
Demokrasinin zorunlu bir yansıması olan; inandırıcı bir dil kullanarak, kamuoyunu ikna edebilecek bir yanıt verilemeyen yazının başlığındaki soruya yanıt arama çalışmalarımız, büyük bir ısrarla ve inatla sürecek...
***
İşlerimin çok yoğun olduğu bir süreçte, "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel, bana telefon ederek 20 Ekim 2010 tarihinde, çevirdiği bu oyunun İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı olarak "Cevahir Sahnesi"nde "gala"sının yapılacağını ve "gala"ya gelmemi belirtti...
"Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali" nedeniyle izlediğim "Ölüleri Gömün" oyununu, bir kez daha izlemek ve "gala"ya da katılmak için yola çıktım. İstanbul trafiğinin bezdirici macerasına teslim olup pestilim çıktıktan sonra, kendimi Şişli Cevahir Sahnesi'nin arka sırasına attım!...
Festivalde izlediğim bu oyun, birkaç makyajın dışında, benim için, aynı sıkıcılığa sahip olarak, olağanüstü zor ilerledi. "Yönetmen tiyatrosu / asparagas tiyatro" mantığıyla sahnelenen oyun, bütün iyi niyetli çabalara karşın, benim yüreğime, bir damla olsun tertemiz su serpmedi.
Benim amacım sahnelenme üzerine yazı yazmak olmadığı için "Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur." konusundan uzaklaşmamaya, "özen göstermem" gerekiyor!...
Oyun bitince, "gala"larda âdet olduğu üzere, emeği geçenler çağrıldı!...
Çevirmen Coşkun Büktel, sahneye çağrılmadığı gibi, adından bile asla, hiç bahsedilmedi. Zâten, bana boğulacakmışım duygusu veren Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları, bir de işbu değerbilmez tavrıyla benim tamamıyla soluksuz kalmama neden oldu...
Çevirmenin çağrılmaması nedeniyle, salondakilerin hiçbirinden hiçbir itiraz sesi çıkmadığından, ben de, pişmiş aşa su katmama düşüncesiyle, istediğimde slogan düzeyinde bile yüksek çıkan sesimi, İstanbul Devlet Tiyatrosu mekânında kullanma düşüncesi içerisine zinhar girmedim!...
İngilizce yazılmış, adı "Bury the Dead" olan oyunu, neden "Ölüleri Gömün" adıyla izlemiştik? Yoksa bu oyunun bir çevirmeni mi vardı?!!!
Şaka bir yana, yabancı dillerde yazılıp dilimize çevrilmiş tüm oyunların olduğu gibi, "Bury the Dead"ın da bir çevirmeni var! Bu çevirmenin adı Coşkun Büktel!... "Ölüleri Gömün" adıyla dilimize kazandırılmış "Bury the Dead"ın çevirmeni, İstanbul Devlet Tiyatrosu yöneticileri tarafından, afişlere, reklâm kulelerine, oyun tanıtmalıklarına, basındaki bilgiye, İDT sitesine, Büktel'le yapılan sözleşmeye göre, Coşkun Büktel!
***
Galalardaki zorunlu tapınma biçimi için "gerekli ritüeller"e katılmasam, "gala"larda ikram edilen herhangi bir şeyi yiyip içmesem bile, tiyatral pazarı gözlemlemek için, bu etkinliklere katılmaya özen gösteriyorum...
"Ölüleri Gömün"deki "sahneye çağrılma seansı"ndan sonra, fuayeye çıkıp, havayı kokladım... Görebildiğim kadarıyla herkes hayatından son derecede memnundu! Hiç kimse, izlediği oyunun çevirmeni bulunması gerektiği kanısında değildi... Kızıl şarabın mest ediciliğine teslim olanlar aynı zamanda çevirmenin önemsizliğini bile içselleştirmişlerdi! Herkes, her şeyi bilmesine karşın, kimse kimseye hiçbir şey söylemiyordu!... Bir yudum kızıl şarap içilip bir paragraf kıtır yapılıyordu... Bir yudum şarap!
İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun, bu tiyatronun bulunduğu "Şişli Cevahir Alışveriş Merkezi"nin insana boğulacakmış hissiyatını veren mekânının dışına çıkınca, hemen, Coşkun Büktel'e, neden sahneye çağrılmadığını, neden adının anılmadığını sorduğumda, "bilmedi"ğini, zâten kendisinin oyunun sahnelenme biçimini kesinlikle hiç beğenmediğini dile getirdi...
Büktel'le arkadaş olmamın dayatmasıyla değil de "Devlet Tiyatroları'nın kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için çalıştırıldığı"nı bilmeme karşın; insan emeğini ve çevirmen emeğini önemsediğim için, "tarihe not düşmek" adına, aşağıda okuyacağınız küçük bir yazı yazdım:
Irwin Shaw'un yazdığı, Şakir Gürzumar tarafından yönetilmiş "Ölüleri Gömün" oyununu çeviren Coşkun Büktel'in "gala"da sahneye çağrılması unutuldu mu?
20 Ekim 2010 günü akşamı "gala"sına gittiğimiz (Irwin Shaw'un yazıp Şakir Gürzumar'ın yönettiği İstanbul Devlet Tiyatrosu yapımı) Ölüleri Gömün oyununun selam sahnesinden sonra, oyunda "emeği geçen" herkesin adı anılmasına, "herkes" sahneye çağrılmasına karşın, salonda bulunan oyunun çevirmeni Coşkun Büktel'in adı anılmamış, Büktel sahneye çağrılmamıştır. Bu durum, bizi çok rahatsız etmiştir. Büktel'in adını anmayan, onu sahneye çağırmayan mantığın hiçbir inandırıcı gerekçesi olamaz... (HB)
14-17 Ekim 2010 günlerinde, pazar günü de dahil olmak üzere, 31. Uluslararası Kuyumculuk Fuarı'ndaki standımıza yoğunlaşmamız; yine 14-21 Ekim 2010 günlerinde, kuyumculuk işi yaptığımız merkezizimin büyük bir tadilat geçirmesi; 20 Ekim 2010 günü, Ömer Faruk Kurhan tarafından, benim aleyhimde açılan 25.000,00 TL'lik tazminat davasının duruşmasına katılmak için yaptığım yoğun hukuksal hazırlık; 22 Ekim 2010 günü, Sayın Profesör Doktor Nurhan Tekerek ile Sayın Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın avukatı Burhan Gün'ün, beni İstanbul Basın Savcılığı'na şikâyet etmesinin itirazını hazırlamak için harcadığım büyük çaba; Bulunmaz Tiyatro'nun devingen ortamına uyum sağlama çalışması; uluslararası ticarî ilişkilerimin devasa boyutu; oğlumun, birdenbire Antalya'ya gezmeye gitme tutkusu ve daha bir sürü nedenler, "Ölüleri Gömün" oyununun "gala"sında yaşanan yanlışlığı ele almamı tamamıyla engelledi.
İşlerimin, tüm bu boğucu çalkantısına karşın, tabii ki, tiyatro yayınlarını yakından izlemeyi, oyun "gala"larına gitmeyi asla ihmâl etmedim. Ne var ki, tiyatro sanatına, yazarak müdahale etme şanşım hızla azalıyordu. Bu arada, işyerimdeki tadilat sürecinde, günlerce süren Internet'sizlik ve her ne hikmetse, aynı zamana denk gelecek bir biçimde, evimdeki Internet'in azizliği ve bilgisayarımın bozulması, yazı yazmamı, tamamıyla durdurdu.
Benim, yukarıda alıntısını yapıp, linkini verdiğim bir paragraflık yazımın yayınlanmasının ardından, 24 Ekim 2010 tarihli ve "Büktel'in İki Yüzü" başlıklı bir yazı yazıp yayımlayan Mustafa Demirkanlı, yazının başlığından da anlaşılacağı üzere, Coşkun Büktel'i irdeliyordu. Demirkanlı, Türkçe özürlü, yazım yanlışlı, ifade kabızlı bu yazısında, "Ölüleri Gömün" oyununu ele alıyormuş gibi yapıyordu.
Mustafa Demirkanlı, ya oyun sahnelemenin ne olduğunu, kırıntı hâlinde bile olsun, hiç bilmiyor yada Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü'nden gelen reklâm paralarının sıcaklığının hatırına, "yönetmen tiyatrosu / asparagas tiyatro" uygulaması olan "Ölüleri Gömün" oyunu için, oyunun yönetmeni Şakir Gürzumar'ın, aynı zamanda İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olduğunu, bir saniye olsun aklından çıkarmadığından olsa gerek, " -bana göre olağanüstü bir sahnelemeydi-" esnaflığında bulunmayı asla ihmâl etmiyor.
İçerisine "sanırım" sözcüğünü boca ederek savurduğu, dışa vurduğu, düşünsel cerahatini akıttığı yaklaşımla, Coşkun Büktel'in yanlış tanınmasına yönelik propagandasını hızla, hem de şimşek hızıyla sürdüren Mustafa Demirkanlı, yirmi yıldır Türkiye tiyatrosunu kirleten Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin uzantısı, kuyruğu konumundaki www.tiyatrodergisi.com.tr sitesine, Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmadığını, zamanında değil de, neden ancak benim sormamdan günler sonra sormaya yöneliyormuş izlenimi oluşturdu? Demirkanlı'nın, daha önce dili mi tutuldu? Benim dikkat çekmemden önce, kendisinin basireti mi bağlandı?
Mustafa Demirkanlı, hakkımda bir savcılık soruşturması başlattığı için, daha farklı ve daha değişik sorular sormayı, şimdilik erteliyorum!!!
Mustafa Demirkanlı'nın ("Ölüleri Gömün galası"nda Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmamasına değindiği) şu sözü oldukça ilginç:
"Peki bu durumdan kim rahatsız oldu? Sadece Hilmi Bulunmaz. Büktel’den tık yok. İşine geldiği zaman Bulunmaz’ın yazdıklarını sitesine taşıyan Büktel, bu kez, hem de kendisi ile ilgili bir konuda hem sessiz hem de üç maymunu oynadı.
Sizce neden?
Bu sorunun yanıtını Bulunmaz bile bulamaz."
facebook bataklığı diye adlandırdığım düzeneğe de sirayet eden bu tartışma, facebook bataklığını yakından izlemediğimden, benim için tam olarak algılanmış değil. Coşkun Büktel'in, telefon ederek, facebook bataklığı sürecini anlatması ve bu konuyla ilgili olarak, sadece bir kez girdiğim facebook bataklığı, bana yeteri denli donanım sunmasa da, facebook bataklığının kokularını zaman zaman duyumsadığımı söyleyebilirim.
Mustafa Demirkanlı, benim, Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü İstanbul Devlet Tiyatroları'na değil, Coşkun Büktel'e hesap sormamı istiyor. Kendisi öyle istiyor diye, öyle davranacak hâlim yok. Benim karşımda, bu konuda, esas itibariyle, muhatap olarak İstanbul Devlet Tiyatrosu var!
***
Peki, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün" oyununun yönetmeni Şakir Gürzumar, bu konuda nasıl bir açıklama yaptı?
Şimdi, Şakir Gürzumar'ın, konuyla ilgili açıklamasını okuyalım:
"Ne olduğunu anlamadığım, daha doğrusu iyi anladığım bir durumumun içerisindeyim....'ÖLÜLERİ GÖMÜN" oyununu hiç tartışmam... Tartışmak isteyenle de sabaha kadar otururum.... Ama iş bok atmaya gelince orada da elbetteki dururum..... Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur. Yazar davet edilir.... Ölmüşse yapacak tabii ki bir şey yoktur. Anladığımız kadarıyla Coşkun Büktel'i kasıtlı olarak, küçültmek amacıyla, hatta sahnede söyleyecekleri adına sahneye davet etmediğimiz söylenmekte ve benim başında bulunduğum kuruma dahi saldırıda bulunulmaktadır......... Kim olursanız olun, ne söylerseniz söyleyin, tarih artık bu uşaklığınızdan yıldı ve sizleri ve başta bağlı olduklarınızı yazacak...... Yalanı atın bir tarafa... Her çevirmen gibi elbetteki Coşkun Büktel de çeviri haklarını alacaktır.... Ama Coşkun Büktel benim başında olduğum kuruma telif haklarıyla ilgili bir kez dahi gelmemiştir. Hele ki, bu konuyla ilgili tek bir memurla bile muhatap olmamıştır...... Olmuşsa, ben bu kurumun müdürüyüm, adını verin o memurun...... Beyler, ayıptır..... Mesnetsizlik üstüne oturmayın, günün birinde hatırlatırız!!!!!!!!!!!!!
ŞAKİR GÜRZUMAR"
Metnin dilbilgisine, yazımına, ifade biçimine asla müdahale etme gereksinimi duymadığımız İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün" oyununun yönetmeni Şakir Gürzumar, bana göre, hiçbir şey açıklamadığı bu yazıyı neden kaleme almış acaba? Asla anlayabilmiş değilim!
Tamamıyla "öznesiz tümce" kurma kurnazlığında bulunmuş Şakir Gürzumar. Ele aldığı konunun içerisinde eleştirdiği kişi Mustafa Demirkanlı mı, Hilmi Bulunmaz mı, yoksa bir başka kişi yada kişiler mi?
"Öznesiz tümce" kurma kurnazlığında bulunan Şakir Gürzumar, gönlüne göre yazıyor ve biz, onun kimi yada kimleri imlediğini tahmin etmek zorunda kalıyoruz. Gerçi, Şakir Gürzumar'ın kimi yada kimleri hedef aldığı belli olsa da, onun bu davranışı, bir devlet adamı tavrına yakışmıyor!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ne olduğunu anlamadığım, daha doğrusu iyi anladığım bir durumumun içerisindeyim."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ne demek şimdi bu? Çemberden bile daha yuvarlak konuşmak, hiç hoşuma gitmiyor.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"'ÖLÜLERİ GÖMÜN' oyununu hiç tartışmam..."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bu sözler, ne anlama geliyor? "Ölüleri Gömün" oyununu tartışmak toplumsal bir suç mu, dinsel açıdan günah mı, bu oyunu tartışanların ağzına kırmızı biber mi sürülüyor?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Tartışmak isteyenle de sabaha kadar otururum...."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ahkâm keserek, yazılı tartışmadan rahatsızlık duyup, karşılıklı konuşmayı mı yeğliyorsun? Yani, kol kırılıp yen içinde mi kalsın?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ama iş bok atmaya gelince orada da elbetteki dururum."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Mustafa Demirkanlı yada bir başkası, nerede, nasıl bir "bok atmaya" yeltendiyse, bu sözün sahibini "açıkça, mertçe, Türkçe" dile getirmek gerekir. Bir söz, bir dilden bir dile çevrilirken, bir çevirmene gerek duyulur. Ancak, Türkçe dilinden Türkçe diline çeviri yapmak için, bir çevirmene gereksinim duyulmamalı. Şakir Gürzumar, "öznesiz tümce" kurduğunda, onun beynindeki kişi yada kişileri biz tahmin etmek zorunda kalıyoruz. Oysa, hiç de böyle bir tahminde bulunmak zorunda kalmamalı, müneccim rolüyle sahneye çıkmamalıyız!
Şimdi gelelim, zurnanın "zırt" dediği yere...
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Devlet Tiyatrosu'nun teamülünde çevirmeni sahneye davet etmek yoktur."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ben, en hafif ve en kibar bir dille söylüyorum; Şakir Gürzumar, doğruyu söylemiyor!
Çünkü, daha dün denilebilecek kadar yakın bir zamanda, Kenter Tiyatrosu'ndaki "Profesyonel" oyununun "gala"sında, bu oyunun çevirmenleri Başar Sabuncu ile Bilge Emin sahneye çağrılıp onurlandırıldılar!
Devlet Tiyatroları'ndaki teamül, çevirmenleri sahneye çağırmaktır, çağırmamak değil!!!
Ayrıca, varsayalım ki, çevirmenlerin sahneye çağrılmaması, bir "teamül" olsun; bu teamülün kırılması, bertaraf edilmesi, tarihe karışması, utanç hanesine yazılması için, bırakalım İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olmanı bir yana, "Ölüleri Gömün" yönetmeni olman, sana mücadele etme görevini yüklemez mi?
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Yazar davet edilir... Ölmüşse yapacak tabii ki bir şey yoktur. "
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Ben, Şakir Gürzumar'ın, çevirmenin üstünü örtme kurnazlığına, kasıklarımı tutarak gülüyorum! Ya siz?... Buna resmen konuyu saptırmak denir? Bizim konumuz yazar değil ki, bizim konumuz çevirmen birader!!!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Anladığımız kadarıyla Coşkun Büktel'i kasıtlı olarak, küçültmek amacıyla, hatta sahnede söyleyecekleri adına sahneye davet etmediğimiz söylenmekte ve benim başında bulunduğum kuruma dahi saldırıda bulunulmaktadır........."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Kim yada kimler, bu sözleri söylemiş? Kim yada kimler, başında bulunduğun kuruma dahi saldırmış? Şakir kardeşim, sen, "öznesiz tümce" kurarsan, tıpkı Nihat Haluk Bilginer'in yaptığı gibi, herkesi töhmet altında bırakmakla birlikte, eleştirilmekten, ihtarname çekilmekten, savcılığa çağrılmaktan, mahkeme edilmekten yırtarsın.
Yok canım, hemen telaşlanma! Örnek olsun diye, gözünde durum canlansın diye, tüm bunları söylüyorum. Ben, beni hukuksal sürece sokmayan hiç kimseyi, hukuksal sürece asla sokmam. Bunu, bana ihtarname çeken Oyun Atölyesi, Nihat Haluk Bilginer, Kemal Aydoğan; beni savcılığa şikâyet eden Mustafa Şükrü Demirkanlı, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, beni mahkemeye veren Ömer Faruk Kurhan, Burhan Gün... anlamışlardır kanısındayım. Senin de bu durumu bilmeni isterim.
Senin başında bulunduğun kuruma, "açıkça, mertçe, Türkçe" saldırıda bulunamayan alçakları ölçüt olarak almanı pek arzu etmem. Örnekse, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, yani ben, İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm panolarıyla ilgili olarak, bıkmadan, usanmadan, senin başında bulunduğun kuruma, saldırıda bulunmama karşın, senden yada senin başında bulunduğun kurumun bir başka sorumlusundan, küçücük bir gık bile çıkmıyor. Neden acaba?...
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Kim olursanız olun, ne söylerseniz söyleyin, tarih artık bu uşaklığınızdan yıldı ve sizleri ve başta bağlı olduklarınızı yazacak......"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Kim bu uşaklık yapan kişi yada kişiler? Mustafa Demirkanlı mı, ben mi, yoksa bir başka kişi yada kişiler mi? Bu konuda, lütfen beni, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ı, kendine örnek al. Örnekse, Nihat Haluk Bilginer, herkese, ad vermeden "yavşak" diyor; ancak, ben, ad vererek, Nihat Haluk Bilginer'e "yavşak" diyorum ve diyetini ödemeye hazırım. Benim önerim, sen de aynısını yap. Çevirmen kullanma!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Yalanı atın bir tarafa..."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bence sen, "teamül yalanı"nı at bir tarafa. Örnekse, gözlerini yumup "Profesyonel" oyununun "gala"sını bir düşün; çevirmenler Başar Sabuncu ile Bilge Emin sahneye çağrıldı mı, çağrılmadı mı? İstersen, oyunculara (Bülent Emin Yarar, Yetkin Dikinciler, Gülen Çehreli, Cenap Oğuz) sor. Onlar, "Evet çevirmenler sahneye çağrıldı!" deyip canını sıkarlarsa ve sen bu söze inanmak istemezsen, dekor tasarımcısı Nurettin Özkönü'ye, giysi tasarımcısı Gülümser Erigür'e, ışık tasarımcısı Önder Arık'a, müzikten sorumlu Cenap Oğuz'a, yönetmen yardımcısı Gülen Çehreli'ye, asistan Tuğçe Şartekin Karasu'ya sorabilirsin. Hayır, onlardan değil de, işçilerden görüş almak istersen, sahne amiri Reşit Arslan'a, kondüvit Emre Akgül'e, ışık kumandanı Serdar Yaman'a, dekor sorumlusu Taner Tan'a, Serdar Erman'a gerçeğin, sadece gerçeğin ne olduğunu sorup öğrenebilirsin.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Her çevirmen gibi elbetteki Coşkun Büktel de çeviri haklarını alacaktır...."
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Elbette! Herhalde!! Tabii ki!!! Bu tümce; "arılar bal, inekler süt yapar" gibi çok yalın ve herkesin çok rahat anlayıp, anlaşabileceği gayet somut bir söz. Ancak, bu söz, konumuzla ilgili hiçbir derdimize asla derman olamaz. Biz, çevirmenin maddi hakkından değil, manevi hakkından bahsediyoruz. Biz, "Ölüleri Gömün" oyununun çevirmeni Coşkun Büktel'in sahneye çağrılmamasının acısını yaşıyoruz. Bunun hesabını soruyoruz ve yanıtını bir türlü alamıyoruz.
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Ama Coşkun Büktel benim başında olduğum kuruma telif haklarıyla ilgili bir kez dahi gelmemiştir. Hele ki, bu konuyla ilgili tek bir memurla bile muhatap olmamıştır......"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Böyle bir açıklama yapman, Mustafa Demirkanlı'nın sözlerine bir yanıt gibi duruyor. Ancak, yine de, sen, İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü olduğun için, "öznesiz tümce" kurma hakkına sahip değilsin, senin böyle bir hakkın yok!
Şakir Gürzumar diyor ki:
"Olmuşsa, ben bu kurumun müdürüyüm, adını verin o memurun...... Beyler, ayıptır..... Mesnetsizlik üstüne oturmayın, günün birinde hatırlatırız!!!!!!!!!!!!!"
Şakir Gürzumar'ı değerlendirelim:
Bu sözlerde, hem ihbarcılığı gönendirmek ve hem de âdeta sıkıyönetim komutanı edası var. Hiç hoş değil, hiç şık değil, hiç yakışmamış!
Evet, Türkiye tiyatrosu hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyüp ceset hâline gelmeyi sürdürüyor ve bu çürümenin kokusu, bütün toplumun burun direklerini haşat ediyor. "Ölüleri Gömün" gibi önemli ve anti-militarist bir oyunu, açılım çağında olmanın verdiği güvenle de olsa, sahneye taşıyan bir yönetmen ve İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü bir kişiye, "öznesiz tümce" kurmak asla yakışmıyor.
Son söz: "Ölüleri Gömün", ama çevirmeni asla gömmeyin!!!
***
Ayrıca bakınız:
SOSYALİST SANATÇI HİLMİ BULUNMAZ'I, AVUKATI BURHAN GÜN VEKÂLETİYLE CUMHURİYET SAVCILIĞI'NA ŞİKÂYET EDEN MUSTAFA Ş. DEMİRKANLI, FAALİYETİNİ SÜRDÜRÜYOR!
Irwin Shaw'un yazdığı, Şakir Gürzumar tarafından yönetilmiş "Ölüleri Gömün" oyununu çeviren Coşkun Büktel'in "gala"da sahneye çağrılması unutuldu mu?
İstanbul Devlet Tiyatrosu Müdürü ve "Ölüleri Gömün"ün yönetmeni Şakir Gürzumar'ın aşağıdaki açıklamasını hiç samimi bulmuyoruz!
Herhangi bir tiyatral konunun facebook bataklığında tartışılmasına karşı olsak da, "Ölüleri Gömün" oyununun yüzü suyu hürmetine bu haberi sunuyoruz!!!