9 Haziran 2010 Çarşamba

Türkiye dramatik yazarlığının düzey yitirmesi için uzun yıllardır "kendini feda eden" LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun etkisi Asmin N. Singez'i de çarpmış!

Not: Gerek duyarsam, bu yazı üzerinde biraz daha çalışabilirim. (HB)


Oyun'un notu: Aşağıdaki yazıyı, LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın editörlük yaptığı LİNÇÇİ tiyatronline.com sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık. Ancak, yazıda bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları kırmızı renkle biz belirginleştirdik. Ayrıca, yazıdaki bariz yazım yanlışlarını kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık. Bunun yanı sıra, LİNÇÇİ Asmin N. Singez'in okunamaz hamlıktaki yazısını, biraz olsun olgunlaştırıp okunur hâle getirmek için yaptığımız müdahaleleri de kahverengi harflerle yine biz yazdık!


***


DİYARBAKIR NOTLARI


DİŞİL VE ERİL DENGEDE "BİZ"..


LİNÇÇİ Asmin N. Singez
10 Mart 2010



Eril ve Dişil in (Dişil'in / dişilin) bütün ve tam oldukları anlar vardı bir zamanlar ve onlar ilk başlangıçta özgürdüler.

Kimler yada neler "özgürdüler"? "Eril ve Dişil" mi, yoksa "anlar" mı?

Onlar ayrımsız bütünün parçalarıydılar.

"Onlar" dediğin kimler? "Eril ve Dişil" mi, yoksa "anlar" mı? Bu sorunun yanıtını alabilirsek çok mutlu olacağız. Bu arada, bu konuda bir soru daha sormak istiyorum: "ayrımsız bütün" nedir? Bir de "ayrımlı bütün" mü var? Peki bu "parçalar" neyin nesi? Ortada bir "bütün" göremediğimize göre, "parçaları" nasıl görebileceğiz? Bu "parçalar" atom gibi bir şey mi? Peki, elektron, proton ve nötron konusunda bir görüş ortaya atmayı düşünüyor musunuz?

Onlar ne zaman yarım kaldılar?

Kimler yada neler?

Ne zaman ki üretim ilişkileri boy gösterdi

Sahi, ne zaman? Ayrıca şuna dikkat etmelisin canım kardeşim; "üretim ilişkileri boy göster"mez, üretim ilişkileri oluşur / meydana gelir!

Dünyamızda (Dünya'mızda / dünyamızda);

her şey gibi onlar da zorunlu olarak ayrışmaya başladı.

Kimler yada neler?

Yani sistemin

Hangi sistem? İlkel Komünal Sistem mi, Köleci Sistem mi, Feodal Sistem mi, Kapitalist Sistem mi, Sosyalist Sistem mi, Komünist Sistem mi? Hangisi?...

çürütülmüş,

Kim yada kimler tarafından "çürütülmüş"?

insan ruhuna

"İnsan ruhu" derken neyi kastediyorsun? Ruh nasıl bir şey? İnsan ruhunun dışında, başka bir canlıda ruh var mı? Hayvanların ve/ya bitkilerin ruhu var mı? Cansız varlıklarda ruh bulunur mu? "Her nesnenin bir ruhsal varlık veya ruh tarafından yönetildiğini kabul eden sistem." diye nitelenen Animizm hakkında neler düşünüyorsun?

empoze edilen

Kim yada kimler tarafından?

ezberletilmiş

Kim yada kimler tarafından?

yaşamlarını giyinmeye başladığımızda

Kimin yada kimlerin yaşamlarını giyinmeye başlarız? Yaşamlar nasıl giyinmeye başlanır? Önce sağ bacağımızı, sonra sol bacağımızı mı geçiririz yaşama?

oluştu her şey.

Bu "her şey"in içindekileri de merak ettiğimi belirtmeliyim!

Öylesine zorunlu bir sınıfsal

Bildiğin gibi; İlkel Komünal Toplum, sınıfsız bir toplumdu. Onu geçelim. Köleci Toplum'da, bir köleler, bir de köle sahipleri vardı. "Sınıfsal" derken, kölelerle köle sahiplerinin ilişkisinden mi bahsediyorsun? Feodal Toplum'da köylüler ve derebeyleri vardır. Bu "sınıfsal"lıkta köylülerden mi dem vuruyorsun, yoksa derebeylerden mi? Kapitalist Toplum denildiğinde de, işçiler ve burjuvazi akla geliveriyor. Örnekse, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yönetimindeki LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... dergisini sürekli olarak reklâm paralarıyla besleyen Lemi Bilgin'in başında bulunduğu bir Devlet Tiyatroları'mız var ve bu tiyatrolarda en çok LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun oyunları oynanmıştır. Sanırım LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu adlı bir yazarımız olduğunu duymuşsundur. Eğer duymadınsa, sana önerim, öncelikle Coşkun Büktel'in kaleme aldığı "Çığ aslında nedir, neyi sarsıyor?" yazısını oku. LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nu tanımıyorsan, kendisiyle hiçbir konuda hiçbir ilişkin olmadıysa, Coşkun Büktel'in "Çığ aslında nedir, neyi sarsıyor?" başlıklı yazısı sana çok yararlı olur. İşte bu LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun benim "parama göre" beş kuruş etmez, sade suya tirit oyunlarının sürekli olarak Devlet Tiyatroları'nın sahnelerini işgal etmesinin nedeni, LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun yalınkat oyunlarının kapitalizmi ilelebet muhafaza ve müdafa etme potansiyeli taşımasıdır!

ayrışmaydı ki bu, bilinç sistemimizi

Hangi bilinç sistemi? Bu bilinç sistemine kimler sahip oldu? Lütfen, rica ediyorum, öznesiz tümce kurma! Dediklerinden hiçbir şey anlayamıyorum! Sen, iyisi mi yazarlık taklidi yapacağına, git bir fabrikada çalış ki, işçi sınıfının bilincini edin yada örnekse, Lions Tiyatro Ödülleri'yle ilgilen ki, hiç olmazsa bir burjuva kültürü elde edersin! Bırak bu yazarlık "ayaklarını"! Sana yazarlık hiç yakışmıyor!!!

bloke etti egemenler.

Ya canım kardeşim, yine öznesiz tümce kurmak için oldukça ter dökmüşsün. Seni gerçekten kutlamak gerekir; Türkiye'nin en düzeysiz yazarı olabilmek için çok büyük çaba harcıyorsun. Kim bu "egemenler"? Köle sahipleri mi, derebeyler mi, burjuvalar mı, proleterler mi, komünistler mi? Kim, kim, kim?!!!

İşte hatırlayamadığımız

İnsan, unuttuğu zaman hatırlayamaz! İnsanın hatırlayabilmesi için, bazı anıştırıcı ipuçları gerekir!

özümüzü unuttuğumuz

İnsan, hatırlayamadığı zaman, unutur! İnsanın unutkanlıktan sıyrılabilmesi için, bazı anıştırcı ipuçları gerekir!

yer olan zihnimizin egomuzun

Bu birbirine pek de yakışmayan sözcükleri nasıl da birbirine kaynaştırmaya çalışıyorsun? Hayranım bu rüküşlüğüne doğrusu canım kardeşim! "Zihin" sözcüğünü, sanırım hiçbir yazar, "ego" sözcüğüyle böyle tesbip dizer gibi yan yana koyabilmeyi akıl edememiştir şimdiye dek!!!

bize oynadığı oyunlar,

Demek "zihnimiz" ve "egomuz" bizden bağımsız ve bizim hiçbir istencimizi dinlemeyen insan hâlleri! Hayranım senin bu betimlemelerine, imgelemlerine, soyutlamalarına canım kardeşim!!!

alet edildiğimiz bu bilinç sistemidir.

Hangi bilinç sistemi? İlkel Komünal? Köleci? Feodal? Kapitalist? Sosyalist? Komünist? Hangisi???

Kafa karışıklığı

Kendi ruh durumunu nasıl da kavramsallaştırabiliyorsun? Tebrik ederim seni. Tam bir "kafa karışıklığı" içerisindesin.

yaratan sana ait olan fikirler değildi

Sende, sana ait olan hiçbir fikir yok! Boşuna uğraşıyorsun yazar olacağım diye. Sende, yazarlık kumaşı hiç yok. Sen, tamamıyla umutsuz bir vakasın! Bırak, kötü de yazsalar, piyasası olan oyun yazarları malı götürsün. Örnekse LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu, Devlet Tiyatroları'na dayadığı sırtını iyice nasırlaştırsın!

zaten hiçbir zaman da olmamıştı.

Sende de hiçbir zaman bir fikrin kırıntısı bile asla olmayacak! Hiç boşuna uğraşma!!! Kadın olsun erkek olsun (Kız çocuğu olsun, erkek çocuğu olsun!)

her ne görünümde olursak olalım içimizdeki dişil ve eril enerjiler bizi birleştiren esas güçtür.

Ya kardeşim, ne demek istiyorsan açıkça söylemeye gayret et. Entelektüel görüneceğim derken, iyice çukura batıyorsun. "Yin ile Yang" mı esinlendiğini anıştırmaya çalışıyorsun? Bir türlü anlaşılamıyorsun! İnsanın yalın hâli olarak ortaya çıkabilecek alçakgönüllülük içerisinde olsan, inan olsun, hem sen, hem de seni okuyanlar çok şey kazanabilir!

İçimizde olan bu büyük tanrısal güç

Haydaaa, deminden beri "sınıf", "bilinç", "ego"... falan filan, bir sürü lâf salatasından sonra "Tanrı durağına mı geldik?" Beni bağışla ama; "Durdurun dünyayı inecek var!" diye bağırmak istiyorum.

bizi evrenin o mucizevi açılımlarına götürür ki,

Samanyolu Televizyonu'ndaki "Sırlar Dünyası"na mı götürür?

ancak o zaman tamamen özgürleşebiliriz.

İnanılması güç sözlerle beni şaşırtıyorsun Asmin! Belki de yakında AKP'nin Diyarbakır İl Başkanı olabilirsin!

Özgürlük budur.

Nedir? Benim bildiğim; "Çay budur!"

Egosuz olmak ile eş değerdedir.

İmdaaat! Yok mu beni kurtaran, bu kendini yazar sanan ve LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun tohumunu attığı yazarlık aldatmacılığıyla beslenen düzeysiz LİNÇÇİ insanların elinden!!!

Bu güç bize aittir.

Hangi güç? Size nasıl ait olacak? Hani "tanrısal güç"tü?

Bu bize sunulmuş olan tanrısal bir enerjidir.

Eee, yeter artık! Sıktın be!! Tanrı'yı, manrıyı bu işe bulaştırma LİNÇÇİ olmaktan başka meziyeti bulunmayan zavallı!!!

Siyasi entrikaların, politik duruşların, savaş panoramalarının, bilgiyi saklama paranoyalarının, geleneksel - dinsel yargıların bütün bu ve benzeri dayatmacı duruşların temelinde yatan tek gerçek; bireyleri, halkları, ülkeleri, toplumları yönetmenin en bencilce tutumlarından, zorba güçlerden, sömürüden ibarettir. Eski dünya sisteminde olup biten bütün bu handikapların kredisi dolmuş durumda. Artık hiçbir uyanmış insanın bu ve benzeri dayatmacı egosal yaklaşımları yemeyeceğini, gücü, enerjiyi kullanma oyunlarına da gelmeyeceğine inanıyoruz. Zorunlu gidiş budur çünkü. Diyalektik bunu öngörmektedir ve kesinlikle gerçekleşecektir, ilk başa dönülecektir yani, ama bilinçle… Daire tamamlanacaktır. Kimler bu oyunu başlattıysa biz artık oynamıyoruz. Oyun işlevini yitirdi! Töre, tecavüz, taciz, recm, gasp, savaş, ötekileştirme, ayrımcılık, sömürü, açlık, diktatörlük ve her türden şiddet içeren durum ve yaklaşımları reddediyoruz. Önümüze uzanan sonsuz cennet güzelliğini yaratmayı seçerek Dünya gezegenimizde barışa, iyiliğe, sevgi ve kardeşliğe, eşitliğe ve ışığa odaklanıyoruz. Çünkü neye odaklanırsak o bizim gerçeğimize dönüşür ve O’nun parçası oluruz. Bunun bilincindeyiz.

Farkına varılması gereken bir diğer nokta da kadınlar iki kere sömürülüyorsa aslında erkeklerin de sömürüldükleri gerçeğidir.

Esas farkına varılması gereken gerçek, kadınlarla birlikte erkeklerin kimler tarafından sömürüldüğüdür. Bu sömürü sürecinin kapitalizmin zorunlu tutumu olduğunu bilince çıkarmak gerekir. Yoksa anlaşılmaz ve öznesiz tümcelerle hiçbir derdimizi, hiçbir kimseye anlatamayız. Hattâ kendimize bile anlatamayız!

Kadın kadının kurdu ya da erkek kadının kurdu gibi yine eski dünya illüzyonlarından sıyrılma yolunda ilerliyoruz.

LİNÇÇİ Asmin N. Singez kardeşim, inan olsun sen ne dediğini kendin bile asla bilmiyorsun. Senin ağzından çıkanı kulağın duymuyor; eline değeni gözün görmüyor. Canım kardeşim; ağzına geleni, eline değeni, ayağına takılanı herhangi bir değer sanıp, hemen bunu yazıya dökmeye, içini okura boşaltmaya, içindeki anlaşılmazlık yumağına yapışmış düşünsel sümükleri etrafa saçmaya ne kadar çok meraklısın. Ancak, "dök içini rahatla" mantığıyla yazarlık mantığı aynı koşutlukla hareket etmezler canım kardeşim benim. Yazarlık için bambaşka, sıradan olmayan bir zekâ gerekir. Kusura bakma ama sevgili kardeşim, sende zekânın kırıntısını bile bulmakta zorlanıyorum. Sen, eline bir tombala torbası alıp, bu torbanın içerisine, üzerinde sözcükler yazılmış kağıtlarla doldursan ve canının her sıkıldığında, bu torbayı çalkalayıp içerisinden rasgele sözcükler toplayıp bir araya getirsen, yemin ederim ki, senin şimdiye dek yazdığın bu deli saçmalarından çok daha başarılı metinler oluşturursun. Önerimi / örneğimi hiç yabana atma canım kardeşim benim!

Kaldı ki artık bunlar da işlevlerini yitiriyorlar.

Senin paşa gönlün öyle istedi diye, hiçbir şey kendiliğinden işlevini yitirmez! Sen hiç kafana takma böyle şeyleri. Zâten kafana taksan da, senin kafan böyle şeylere asla basmaz. Herhangi bir şeyin işlevini yitirmesi, tamamıyla bilimsel kurallarla saptanabilir. Senin gibi deli saçmalamasından öte herhangi bir saptamada bulunamayacak denli zavallılık içerisinde yaşayan ve üstüne üstlük kendisini oyun yazarı sanan biri, hiçbir toplumsal ve/ya kültürel oluşuma yön veremez.

Çünkü artık birbirimizin şifacıları olmamız gereken bir dönem başladı. Şiddeti doğuran baskı, aslında bunu meydana getirenleri de olumsuz yönde etkiler. Çünkü bizler görünen, görünmeyen bağlarla bağlıyız birbirimize.

Düşünmek gerekir ışığımızı yakıp; hiçbir kaygı, endişe, korku, telaş, yargılama, ayırma, sahiplenme olmadan, başka fikirlere, inanç sistemlerine, dayatılanlara, öğretilenlere takılmadan, denetleme isteğini bırakıp, yalnızca ve yalınca kalbinize dokunarak kabuklarınızdan sıyrılarak, hoşgörüyle, duygularınızı özgür bırakarak içinizden geçenleri dinleyerek.

O sesi duyarak geleceği de yanı başımızda, an da (anda), yüksek bilinçle farkında olarak kurmanın zamanıdır. Bunları yapmanın en iyi yoluysa kuşkusuz doğru bir eğitim sürecinden geçer. Dünya gezegenimiz öyle bir süreçten geçti ve geçiyor ki şimdi gelinen nokta muhteşem bir uyumun eşiğidir. Yeni Dünya Düzeni değil Yeni Dünya Gerçeğini (Gerçeği'ni) yaratmanın zamanıdır. Artık an da (anda) tüm zamanları bir ederek zamansızlığın başladığı bir dönemeçteyiz. Uyanış ve hatırlama zamanıdır.

Bir bütünün parçaları olan bizler tüm insanlığa seslendik. Biz varız. Yaptığımız her şeyin gene bizi etkileyeceğini bilelim.

Özümsediğimiz cinsiyetlerimizle birlikte, cinsiyetsizce; yüreklice sadece BİZ varız.

LİNÇÇİ Asmin N. Singez kardeşim benim; nasılsın, iyi misin? Son durumun nasıl? Bu yazıyı yazdığın ve/ya yayınladığın üç ay önceki ruh durumunda mısın hâlâ? Biliyorsun ki canım kardeşim, Güzin Abla öleli yıllar oldu. Haydar Dümen de oldukça yaşlandı! Nedir Allah'ını seversen, bu "özümsediğimiz cinsiyetlerimiz" gibi ayakları havada, amuda kalkmış kavramlar. Sana bir önerim var canım kardeşim: İlk önce, ne kadar Sigmund Freud kitabı bulursan mutlaka satın al ve yutarcasına oku. Avusturyalı nörolog Sigmund Freud yazdığı kitapları, çorba niyetine okuduktan sonra, İsviçreli psikiyatr Carl Gustav Jung'un kitaplarını okumaya başla. İsviçreli Jung'un kitaplarını okurken, sakın aklını peynir ekmekle yeme. Aklını peynir ekmekle yeme olasılığı, olasılık olmaktan çıkıp, gerçeklik boyutuna sıçrarsa, Van'ın otlu peyniriyle İsviçre peynirini sentezleyerek aklını yemende sayılamayacak kadar büyük yararlar var. Çorba ve peyniri hazmetmeye başladıktan hemen sonra, Bireysel Psikoloji ekolünün kurucusu, Avusturyalı psikiyatr Alfred Adler'ın kitapların pirzola bağlamında değerlendirebilirsin. Bütün bunların üzerine, pasta gibi tadı olan, Musevi kökenli Almanya doğumlu Amerikalı ünlü bir psikanalist ve sosyolog Erich Fromm'un kitaplarına yönelebilirsin.

Ve bilinçle ilk başa dönmekteyiz.

Öncelikle, "bilinç" sözcüğünün tanımını aktarmakta yarar var: "İnsanın kendisini, çevresini, olup biteni tanıması, şuur." LİNÇÇİ Asmin N. Singez, bırakınız "olup biteni", bırakınız "çevresini", "kendisini" bile tanıyabilecek bir şuura asla sahip olmadığı için, bu kardeşimizi eleştirmenin hiçbir entelektüel yararı yok. Ancak, bir LİNÇÇİ oyun yazarının ne denli düşkün bir durumda olduğunu görmek açısından bu eleştirileri yapmak zorundayız.

Daireyi tamamlamaya doğru gitmekteyiz.

Daireyi tamamlamak, senin için, bir daire yada birçok daire satın almak anlamına gelmiyordur umarım. Yoksa sen de, LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu amcan gibi Devlet Tiyatroları'na oyunlarını pazarlayıp, daire yada daireleri tamamlamak niyetiyle yanıp tutuşuyor musun? Senin amcan yaşındaki LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun bütün daireleri tamamladıktan sonra, "Akdeniz Evleri"ndeki taşınmazını görmek sana nasip olmamıştır. Aşağıdaki linki tıkladıktan sonra, LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu amcanın daireleri tamanladığına iyice vakıf olacaksın. Sadece bir TIK yeter:

"Gerçekten de olağanüstü bir yerdi... 17 Km uzunluğunda doğal ve bozulmamış bir sahil... Önerilen dubleks evin bulunduğu Akdeniz Evleri, 190 konuttan oluşuyor... Fiyat da uygundu... En önemli özelliklerinden biri de Göçek, Köyceğiz, Dalyan gibi yerlere arabayla yalnızca yarım saatte ulaşabilme şansına sahip oluşunuz. Duraksamadan aldım... Ve her yaz Temmuz ve Ağustos aylarını burada geçirmeye başladım..."

AİLE AĞACI PROJESİ, KADIN BAŞINA BİR FESTİVAL/ MANİFESTO

e-posta: asminnsingez@gmail.com

(Kaynak: tiyatronline.com)


***


Ayrıca bakınız:

Devlet Tiyatroları ışıkçısı Enver Başar'ın kurup, LİNÇÇİ Yaşam Kaya'nın yönettiği LİNÇÇİ tiyatronline.com'dan canımızı sıkan bir Hakan Urcu yazısı(!)

Doç. Dr. Füsun Balkaya, Türkiye tiyatrosunun şimşek hızıyla çürümesine neden olanlardan Çorumlu yazar LİNÇÇİ Tuncer Cücenoğlu'nun piyasasını artırıyor

"Shakespeare'in değil doğum tarihini, hangi yüzyılda yaşadığını bile bilmeyen Yaşam Kaya", "Ölüleri Gömün"ün çevirmeni Büktel'in diline dil uzatıyor!


***


LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi