21 Aralık 2010 Salı

Coşkun Büktel'le Mustafa Şükrü Demirkanlı YALAN ORTAKLIĞI içinde...


T.C.

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
BASIN BÜROSU’NA


Soruşturma No: 2010/45333 Soruşturma ifademe ektir

Verdiğim belgeler arasında bulunan ama (savcılıktaki ifademe geçirmeyi unuttuğum) önemli bir hususu, ifademe eklemek istiyorum ki; bizi hakaretten dolayı savcılığa şikâyet eden şahsın, hakaretlerden (hatta galiz küfürlerden rahatsız olan) terbiyeli bir insan olduğu sanılmasın:

Bize karşı ve bizi hedef gösteren ve şikâyetçinin başını çektiği, apaçık belgeli iftira içeren linç kampanyasının 1100 imzaya ulaştığını belirtmiştik. Kampanya bildirisinde bizi küfürbaz olarak niteleyip bize açıkça hakaret eden, Özdemir Nutku’nun bize değil de bizim Özdemir Nutku’ya iftira ettiğimizi iddia eden linççiler; bize karşı düzenledikleri bu linç kampanyasını “Temiz Tiyatro” diye adlandırmışlardı. Oysa ki, teslim ettiğim belgelerde görüleceği üzere, Yücel Erten’in “herkese açık” facebook’taki sayfasında, herkesin (hatta tanımadıkları ve İslamcı fikirleri nedeniyle hoşlanmadıkları Adem Dinç adlı bir şahsın bile katılabildiği, ancak sonradan engellendiği) bir tartışma sırasında, tartışmaya katılan o İslamcı şahıs hakkında, “Temiz Tiyatro”(!) adlı linç kampanyasını imzasıyla desteklemiş “temiz tiyatrocu” Erten, kelimesi kelimesine aynen şunları söylüyor:

Aaa, arkadaşlar şimdi gördüm bu Adem Dinç denen dalyarağı. Bu dörtvereni engelliyorum. Siz de zaten yeteri kadar "ortadaki sandık sike sike usandık" yapmışsınız. Bozmayın asabınızı bu apdestsizlere :)

Bu kirli ve galiz küfürler, bir başka linççiye (Bana da facebook’ta Büktel yerine “Çüktel” ve “hıyar aleyhisselam” diye hitap etmekten çekinmemiş “temiz tiyatrocu” Yücel Erten’e) ait olduğu için, şikâyet konumuzla ilgisiz gibi görünebilir. Ama ne yazık ki, çok ilgili... Çünkü (bizim, yani küfürbaz diye hakaret ettikleri Hilmi Bulunmaz ile ben Coşkun Büktel’in, altına asla imza atamayacağımız kadar) kirli ve galiz bu küfürleri, bakınız, “Temiz Tiyatro”(!) kampanyasının ana sponsoru şikâyetçi Mustafa Demirkanlı, (linççi dostu Yücel Erten’in hınk deyicisi olarak) nasıl savundu:

"Coşkun Büktel, facebook’da Yücel Erten’in sayfasına ulaşmış."

(Yalan söylüyor. “Ulaşmam” gerekmedi. Sayfa “herkese açık”tı. Belgelerde somut kanıtı var. CB)

“Yücel Erten, kamuya açık olmayan,”

(Erten’in pis küfürlerini savunmak adına, şikâyetçi Demirkanlı apaçık somut yalanı sürdürüyor; belgelerde var: Erten’in söz konusu facebook sayfasındaki konuşmalardan birinde sayfanın “herkese açık” olduğu açıkça belirtiliyor. CB)
“arkadaşlarıyla paylaştığı sayfasında bir şahıs için küfürlü konuşmuş,”

(Neyse ki, Demirkanlı “küfrü” itiraf ediyor. Ama tabii, bizim sert ama haklı suçlamalarımıza küfür diyen birinin, Erten’in sözlerini en azından “galiz küfür” olarak tanımlaması gerekirdi. CB)
“(Bu herkesin telefonda da yaptığı kötü bir alışkanlık ama bir alışkanlık.)”

(Yani “alışkanlık” diye, şikâyetçi Demirkanlı o kirli, o galiz küfürleri mazur görüyor. Yani küfür konusunda, linççi dostlarından biri söz konusu olduğunda, şikâyetçi Demirkanlı gayet “toleranslı”… Yani, aslında, şikâyetçinin küfür konusunda mezhebi “gayet geniş”... Ama biz kendisini milyonlarca belgeli yalan ve iftirayla suçladığımız halde, bize “bir tek yalan ya da iftira suçlaması yöneltemeyen şikâyetçi, o galiz küfürleri bile tolere edebilen kişiliğini bir yana atıp; bize karşı ancak, “küfürbaz” suçlaması yöneltebiliyor ve bizim (somut yalan ve iftiralarına karşı) kendisine yönelttiğimiz haklı suçlamalarımızı “küfür” saymaktan başka çare bulamıyor. CB)

“Büktel, hemen kopyalamış, -araya da ‘Theope’yi katmadan edememiş- ve sitesinde özel yazışmaları yayımlamış.”

(Yazışmaların "özel" olmadığını, yani Demirkanlı’nın insanın sabrını taşıracak biçimde aynı yalanı defalarca tekrarladığını, Erten’in “herkese açık” sayfasındaki şu diyalog açıkça belgeliyor:

GÜVENÇ DAĞÜSTÜN: bu (Adem Dinç kastediliyor CB) nasıl yorum yazabiliyor buraya ki? herkes görebiliyor mu bu paylaştıklarımızı?
ÇİĞDEM ERKEN: Yücel'in ayarları öyle..
Yani “Yücel’in ayarları (en azından başlangıçta) “herkese açık”… Yani şikâyetçi Demirkanlı’nın yalan söylediği apaçık… İşte, şikâyetçi Mustafa Demirkanlı, budur. Yalan söylemeden, iftira atmadan art arda üç cümle bile yazamayan bu şahıs, galiz küfürlerden bile asla rahatsız olmayıp küfürleri savunduğu halde; benim kendisine yönelik, hepsi de somut belgelere dayanan sert suçlamalarımı “küfür ve hakaret” sayıyor. Böylesine bir tutarsızlık asla inandırıcı olamaz ve ciddiye alınamaz.

Benim haksız, yersiz veya tutarsız olduğu asla iddia edilemeyecek olan (bana yönelik apaçık ve somut milyonlarca yalan ve iftiranın ağır tahrikiyle) sertleşmiş ifadeler içerse de asla “yalan içermeyen” belgeli suçlamalarımı, şikayetçi Mustafa Demirkanlı’nın hakaret sayması ve beni “küfürbaz” diye nitelemesidir asıl hakaret... Bu şikâyetnamenin tarafları olan kişiler (Büktel ve Demirkanlı) birbirlerine karşı sert sözler telaffuz etmiş olabilirler, yani sert sözler her iki tarafa da ait olabilir ama şikâyetçiyle aramızdaki polemikte yer alan düzinelerce yalan ve iftira bir tek bile istisnası olmaksızın tümüyle şikâyetçi tarafından uydurulmuş olup, tümü de şikâyetçiye aittir.

Demirkanlı’nın adalete nanik yapan belgelenmiş onca yalan ve iftirasına rağmen, bir tek beyaz yalanını bile gösteremediği Coşkun Büktel’e "küfürbaz" diye, "adam değildir" diye, "mafyatik" diye dayanaksız biçimde hakaretler etmesinin yanında, "Eski karısının sayesinde Devlet Tiyatrosu’na girmeye çalıştı" gibi, bir tek sert sözcük içermeyen yalan ifadeleri, Büktel’in yalnızca onuruna tasallut etmekle kalmayıp, eski karısıyla arasında problemlere yol açma kastı da taşıyan son derece tehlikeli iftiralardır. Bu tür iftiraların ne derece tahrikkâr olduğunu ve hakkında kamu davası açılması gereken asıl tarafın, yani aslında şikâyet eden değil şikâyet edilen olması gerekli Demirkanlı’nın, nasıl bir “yavuzlukla” adaleti yanıltmaya kalktığını, kendisi dava açabilecek hukuksal hiçbir dayanağa sahip olmadığı için, savcılığı alet etmeye çalıştığını, sayın adalet görevlilerinin gözden kaçırmamasını ve bir seri katilin kurbanlarını dava etmesi kadar absürd bir mantığa sahip ve Büktel’i hedef gösteren diğer 1100 iftiracı linççiyi de cesaretlendirecek nitelikler taşıyan bu şikâyetnamenin adliyemizce reddedilmesini talep ediyor ve şikâyetçi taraf bu dilekçedeki ifadelerimde bir tek yalanın bulunduğunu iddia ederse veya düzinelerce yalanını belgelediğim yolundaki ifademi reddederse; iddiasını belgelerle kolayca çürütmeye ve iddialarımı belgelerle kolayca kanıtlamaya hazır olduğumu belirtiyorum.

Ama şikâyetçi Demirkanlı kendi sitesinde önce kendi imzasıyla yayınladığı (kanıtlayabilirim) sonra (sitesinde meçhul bir yazarın iftiralarına yer vermiş olmayı bile tercih ederek) imzasını çekip, yazar fotoğrafının bulunduğu çerçevenin içinden kendi fotoğrafını çıkarıp) yerine siyah bir siluet yerleştirerek, imzasız bir meçhul şahsa mal ettiği şu yazısındaki iddia ve hakaretlerin acaba bir tekini bile belgeleyebilir mi:

.........."Hiç Çıldırma Bre Büktel!"
..........Coşkun Büktel çıldırmış durumda. Ruhunun kirliliğini yansıtan kirli gri sitesinde sarı beyaz kırmızı Çingene çadırı gibi kocaman upuzun cümlelerle haykırıyor, kükrüyor, tehditler savuruyor ne yapacağını şaşırmış gibi dolaşıyor.

..........Yahu Büktel dur bir sakin ol.

..........Sen kimsenin ehemmiyet vermediği bir iftira ile bir hocayı senelerce suçlamadın mı?

..........Sana hak vermediğini söyleyenlere faşizanca baskı kurmaya çalışmadın mı?

..........Hem delil var deyip hem yasal yollara başvurmak yerine çamur at izi kalsın yöntemini denemedin mi?

..........10 yıllık çabana rağmen insanların senin deli saçması iddianı çok da mantıklı bulmaması ile çıldırıp etrafa baskı yapmadın mı?

..........Senelerce sözde delil diye giyotin gibi kullandığın video kaydını kendi adınla yayınlamaya çekinip sonra Burak Caney adıyla yayınlatmadın mı?

..........Ya da her kim ise bu Burak Caney, o bulup yayınladıktan sonra ancak yayınlamadın mı? Ve pek bir sarıldığın delilin olan videonu da yayınlamana karşın hala sana hak verenlerin sayısı bir elin beş parmağını bile bulabildi mi?

..........Sen değil misin bir hocaya attığın iftira ile ve koparmaya çalıştığın fırtına ile baskıcı, despot faşist kimlik sergileyen?

..........Sen değil misin belden aşağı iftiralarla bana türlü iftiralar atıp bunu da pişkinlik örneği göstererek mutlu mesut kamera karşısında anlatan?

..........Sen değil misin Hilmi Bulunmaz'ı kışkırtıp, insanların üstüne salan?

..........Sen değil misin yalan haberlerin üstüne atlayıp, yalan olduğu belgelense de pişkince görmezden gelen?

..........Cevap hakkını hiçe sayıp "Hilmi'ye yayınlama" dedim diye verdiğin talimatla anti-demokrat kimliğinle övünen?

..........Sen değil misin insanların cevap hakkını engelleyip, çöp kutularına attık diye despotça davranan?
..........Sen değil misin küfürlerle, sövgülerle O...Ç.... ları hakaretleriyle gri ruh sıkıcı sitenin manşetlerini dolduran?

..........Sen değil misin sırf sana hak vermiyorlar diye tiyatro örgütlerine kara çalan, lakap takan?

..........Sen değil misin emitasyon (çünkü antik yunan çağında yaşamadın günümüzde Antik Yunan yazmak olsa olsa emitasyon olur) Theope\'nle kendi kutsal kitabını yaratan ve bu kutsal kitabına tapınmayanları topa tutmaya kalkan?

..........Sen değil misin üç kuruşluk bilginle hiç anlamadığın anlayamadığın sosyalizme, 60 gençliğine, 70 gençliğine hakaretvari burun kıvıran?

..........Sen değil misin bütün bu ruh halinle

..........Neden şimdi bu gocunma?

..........Neden despot, baskıcı, ben merkeziyetçi, sansürcü, dezenformasyoncu, iftiracı ve küfürbaz kimliklerinden söz edilince rahatsız olman? Yarattığın, yaratmaya çalıştığın bu değil miydi? İçindeki canavarı sen besleyip büyütmedin mi? Bu canavar sana sevgili, jeep, şöhret olarak değil de finalde kötü bir dizide senaristlik ve binlerce insanın nefreti ve sadece 3-5 dosttan ibaret bir yaşam getirdiyse bize ne?

..........Bütün bunlar sensin! Yüzleşmek istesen de istemesen de sen! Var git şimdi ister aynaya bak, istersen gri sitende biraz daha nefret kus daha da çirkinleş!

..........Kimseyi de tehdidinle korkutamıyorsun bilmiş ol!

..........Coşkun Büktel, küfür, sövgü, tehditle insanları yıldıramayınca şimdi de mahkemeye vereceğim imasıyla insanları katılmaktan alıkoymaya çalışıyor. Bir despota da ancak böyle yeni bir tehdit yakışırdı. Ver bakalım mahkemeye Coşkun Efendi, bakalım hakimler somut, açık, aleni küfür ve iftiralara, somut o...ç...’na mı değer verecek yoksa 11 yıl öncesinin sözlüğünden atılmış mecazi anlamlı zorlama küfürleştirme çabana mı?

..........Hodri meydan el mi yaman bey mi yaman görelim Coşkun Efendi!

..........(KAYNAK: Şikâyetçinin “tiyatrodergisi.com.tr adlı internet sitesi
..........http://www.tiyatrodergisi.com.tr/yazi.php?hng=153


Ben daima “sıfır sansür” ilkesiyle çalıştım. Belge olarak ekte sunduğum, 1998 tarihli“Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları” adlı kitabımda da görüleceği gibi, suçladığım insanların bana karşı yazdıkları yazıları (hatta en ağır hakaretlerden ibaret de olsalar) sansürsüz, tam metin olarak kitabıma dahil ettim. Çünkü sansürle saklamamı gerektirecek hiçbir suçum, hiçbir kirli menfaatim, hiçbir yalanım ve hiçbir iftiram yok. Karşımdaki başta Demirkanlı olmak üzere linççi Vandallar ise tüm güçlerini, sansür, yalan ve iftira gibi kalleş yöntemleri rahatça kullanabilmelerinden alıyorlar. Biz yazdığımız bir tek yazıyı, bir tek cümleyi, bir tek kelimeyi bile tükürdüğümüzü yalar gibi silmeyi kendimize yediremezken; onlar, yazarak işledikleri suçların delillerini canları ne zaman isterse, silmekte hiçbir ahlâkî sakınca bulmamakta, bize karşı bu şikâyetleri, bu delil karartmaya cevaz veren karakterleri sayesinde yapabilmektedirler. Bize, âdeta şöyle meydan okumaktadırlar: “Siz, kendinizi Donkişot zannedebilir, çağdışı bir şövalye gibi dürüst ve erdemli davranabilirsiniz, ama biz, çağın ‘gereklerini’ bilen ‘gerçekçi’ insanlar olarak, her türlü hile ve ‘yöntemi’ kullanmaktan çekinmeksizin, sizin prestijinizi yok etmeyi ve devletten sağladığımız menfaatleri size karşı her ne pahasına olursa olsun savunmayı, hattâ bu amaçla gerekirse, ‘hukuku’ bile menfaatlerimizin aracı olarak kullanmayı başarabiliriz!” Ama buna karşılık biz, yalancı ve iftiracıların, belgeli suçlamalarımızı “küfür” diye yaftalayarak, “küfürbaz” diye hakaret ettikleri dürüst insanlara karşı hukuku “kullanarak” erdem ve dürüstlüğü mahkûm ettirebileceklerine elbetteki inanmaktan yana değiliz.

Ben, yalnızca kitaplarımda değil, Internet yazılarımda da, okurları tek yanlı şartlamış olmaktan hep kaçındım. Karşı tarafın görüşlerini okurlarıma eksiksiz olarak yansıttığım gibi; somut olarak, yüzde yüz belgeleyemediğim hiçbir suçlamanın altına imza atmadım. Bunun tek istisnası, bize takma isimlerle saldıran meçhul şahısların yüzlerce yazılarından bir kısmının (kendi klavyesinden çıkmamış ve kendi parmaklarıyla yazılmamış olsa da, ki yazılmış olması daha muhtemeldir) Mustafa Demirkanlı’ya ait olduğunu belirtmemdir. Bu benim, (ne yazık ki belgelemek için gerekli teknik olanaklara sahip olmadığım) ama okuduğum iftira içerikli yüzlerce yazı, yorum ya da mesaja dayanan ve ancak yıllar sonra ulaştığım vicdanî kanaatimdir. (Demirkanlı en küçük bir dayanağı olmadığı halde, aynı suçlamayı bana yıllar önce yöneltmiştir.)

Demirkanlı, beni savcılığa şikâyet etmeden önce, onlarca örnekten biri olarak seçip sitesinden aktardığım yukarıdaki hakaret ve iddiaların, hiç değilse bir tanesini belgeleyebilmeliydi, belgeleyememiştir. Bana yönelik tüm suçlamaları kanıtsız/belgesiz dedikodulardan ibaret kalmıştır. Ben, biri dışında tüm suçlamalarımı “yüzde yüz” belgelemişimdir ve belgelemeye hazırım. Demirkanlı ise, bana yönelik hakaret ve suçlamalarının bir tanesini bile “yüzde yüz” belgeleyemez. Belgeleyemediği sürece de, “en çirkin ve galiz küfürler konusunda bile mezhebinin ne kadar geniş olduğunu belgelediğimiz” Demirkanlı’nın bu şikâyeti hiçbir ciddiyet taşımamaktadır. Benim yazarlık, kocalık ve insanlık onuruma defalarca tasallut etmiş şikâyetçi Demirkanlı’nın, belgeli yalan, iftira ve hakaretlerle yıllardır taciz ve ağır biçimde tahrik ettiği Coşkun Büktel hakkında adli makamlarımıza yaptığı bu şikayet; belgelerle sabittir ki, belgelenmiş, hükümlü bir seri katilin, kurbanlarının acı ve öfkeden kahrolmuş yakınlarını “bana hakaret ediyorlar” diye savcılığa şikayet etmesi kadar absürddür ve ciddiye alınması, diğer iftiracı Vandalları cesaretlendirecek ve Demirkanlı’nın iftira kampanyasının propagandasını destekleyecek tehlikeli bir adli hata olur.

Savcılığımızın, Devlet Tiyatroları belgeleriyle belgelediğimiz iftirayı örtbas etmek için bize karşı açılan yalan, iftira ve tehdit kampanyasına imza atmış 1100 iftiracıyı bize karşı daha da agresif kılacak, hayatımızı bile riske sokan gelişmelere yol açacak böyle bir adli hataya imza atacağını düşünmek bile istemiyorum.

Coşkun BÜKTEL / 15 Aralık 2010


***


Ayrıca bakınız:

Mustafa Şükrü Demirkanlı, Coşkun Büktel'i savcılığa şikâyet etti!
Coşkun Büktel, Demirkanlı nedeniyle basın savcısına ifade verdi!

Bir avuç burjuva için değil, dünyayı ayakta tutan proletarya için sanat yapan sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın "Çanak ve Köpek" sözleri gündemde!