18 Ocak 2009 Pazar

Hilmi Bulunmaz'dan, Nazif Uslu'ya yanıt

Hilmi Bulunmaz
18 Ocak 2009


Ön not: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Repertuar Kurulu Üyesi (Bakınız: "Kazmacıbaşı Orhan Alkaya'ya OYÇED'li yoldaş!"), Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği (OYÇED) Yönetim Kurulu Üyesi, Mask-Kara Tiyatrosu Genel Sanat Yönetmeni, Münir Özkul Sahnesi kurucusu, Su Gösteri San. Yay. Org. Hiz. Ltd. Şti. adına Kültür Bakanlığı çanağından 28.000 TL alan Nazif Uslu'ya yanıt verirken, Uslu'nun metnindeki yazım yanlışlarını düzelttik. Nazif Uslu'nun düzeltilmemiş metnini okumak isteyenler, "Nazif Uslu'dan, Hilmi Bulunmaz'a yanıt" linkini tıklayabilirler.


"Nazif Uslu skandalı"nı ortaya çıkardıktan üç gün sonra, Nazif Uslu'dan bir mektup aldık. Alır almaz hemen yayınladık. (Bakınız: "Nazif Uslu'dan, Hilmi Bulunmaz'a yanıt") Nazif Uslu, uzun zamandır içinde biriktirdiği başka eleştirilerimizi de "değerlendirdiği" mektubunda, bizce pek inandırıcı olmayan açıklamalarda bulunuyor. Nazif Uslu'nun inandırıcılıktan uzak mektubunu yayınladıktan çok kısa bir zaman sonra, yanıtlamayı bir görev bildik.

Türkiye tiyatrosunun ruhsal çöküntü yaşadığını sürekli olarak vurgulamakla, ne denli isabetli bir saptamada bulunduğumuzu, Nazif Uslu'nun mektubundan da anlayabilirsiniz. Bir yandan sol söylem kullanan Nazif Uslu, bir yandan Kültür Bakanlığı çanağı yalamanın "doğallığını" vurgulama gereksinimi duyuyor. Bir zamanlar sosyalistlerin, toplumcu değerlerle içerisini doldurduğu Fakir Baykurt Sahnesi'nin herhangi bir işletme olduğu kanısındaki Uslu'ya, çarpık düşüncenin insanı savurduğu yerin derinliğini anlamamıza neden olduğu için, ayrıca teşekkür etmemiz gerekir.

Bizim bir zamanlar yanlış yaparak, Türkiye siyasal ortamına hiçbir katkıda bulunmayan Sosyalist Parti/İşçi Partisi'ne üye olmamızı, kendisinin de yanlış yapma hakkına payanda olarak kullanma kurnazlığını gösteren Uslu'yu anlamakta büyük zorluk çekiyoruz.

Bu girizgahtan sonra, Nazif Uslu'nun bize gönderdiği mektubu yanıtlayalım.

***

Nazif Uslu diyor ki:

..........Uzun süredir, daha doğrusu Aksaray'daki sahneyi almamızdan bu yana, hakkımızda bir çok şey yaptınız; sahnenin adını değiştirmemiz için kampanyalar düzenlediniz. Kültür Bakanlığı'ndan ödenek aldık diye "çanak yalayıcı" dediniz... Ben bunların hiçbirine yanıt yazmadım... Çünkü, siz farklı ve aykırı yerde duran bir zat-ı muhteremsiniz. Başkaları için de birçok şey yazıyorsunuz, zaman zaman sitenize girip okuyorum; bazı yazılarınız, açıkça söylemek gerekiyorsa, beni keyiflendiriyordu... Ne kadar farklı olsak da ben sizin adalet duygunuza inanan biriydim; sizi, olayları karşılıklı araştırıp değerlendiren birisi olarak düşünüyordum... Fakat, böyle olmadığını gördüm.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Aksaray’daki salona Münir Özkul Sahnesi adını koymanızı doğru bulmadık. Doğru bulmadığımız için, kamuoyunun önünde bir öneri getirdik; Fakir Baykurt Sahnesi. Önerimizin kabul görmediğini anladığımızda, bu öneriyi bir kampanyaya dönüştürdük. Siz de, bu kampanyamızdan sonra, Münir Özkul Sahnesi adını kullanmak yerine, Su Gösteri Sanatları Sahnesi adını kullandınız. Demek ki sizin de içinize sinmedi Münir Özkul Sahnesi.

Kültür Bakanlığı’ndan ödenek alan tüm tiyatrolara, “Kültür Bakanlığı çanağı yalayanlar” diyoruz. Bu yüzden size de aynı yaftayı uygun görüyoruz.

Bu arada, benim adaletli olmadığımı, "Nazif Uslu skandalı"ndan sonra "anlamanız", pek hoş değil.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Öncelikle Fakir Baykurt sahne ismi meselesi: O salon 1946'dan beri var ve o salona sahip olanlar hiçbir zaman "Fakir Baykurt Sahnesi" yada "Kültür Salonu" diye bir ad takmamışlar. Kaldı ki bu sahnenin sahibi durumunda olanlar siyasal olarak sizin de geçmişte yer aldığınız bir siyasal yapı. Yanlış hatırlamıyorsam bir belediye seçiminde Bayrampaşa çevresinde yerel seçimlerde meclis üyesi adayıydınız, işte o partinin!

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

O salona sahip olanlar, Fakir Baykurt Sahnesi adını koymamışlar. Doğru. Ancak, biz de, o salonun adını silah zoruyla değiştirme gücüne ve isteğine sahip değiliz. Bu konuda, yarı yarıya da olsa başarı elde ettik: Fakir Baykurt Sahnesi adını kabul ettiremesek de, Münir Özkul Sahnesi adının kaldırılmasını sağladık.

Gelelim, geçmişte yer aldığım siyasal yapıya. Geçmişte, Doğu Perinçek’in genel başkanlığını yaptığı Sosyalist Parti ve İşçi Partisi’nde bulunduğum için, senden, tiyatro kamuoyundan ve tüm dünya halklarından özür dilerim. Bana bu özeleştiriyi yapma şansını verdiğin için, sana kocaman bir teşekkür borçluyum. O siyasal yapı, sadece Fakir Baykurt Sahnesi’nde değil; tüm kültürel etkinliklerde yanlış yapan bir oluşum. Oradan ayrılmamın başat nedeni de bu. Bunun dışında, siyasal olarak da dünya halklarına bir katkısını göremediğim için ayrıldım; sittin sene Doğu Perinçek’in bir padişah gibi yönettiği parti(ler)den sıtkım sıyrıldı.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Biz orayı aldığımızda iğrenç bir yer durumundaydı ve kapısında Eğitimciler Kültür Salonu yazıyordu. Ben, Mask-Kara Tiyatrosu diye tabela asabilirdim veya başka bir isimle... İsmini belirleyip çalışmalara başladığımızda siz, oranın adının "Fakir Baykurt Sahnesi" olması gerektiğini yazmaya, hatta bununla ilgili kampanya yürütmeye başladınız. Bu ismi kullanmayı çok isteyen biri olarak, orayı alıp, arzuladığınız isimle neden faaliyete açmadığınızı sormak isterim? Biz de, uygun zaman dilimlerinde gelip orda oynardık. O sahnenin adı, sanki, Fakir Baykurt Sahnesi'ymiş de biz adını değiştirmişiz gibi bir davranışa büründünüz. Böyle bir şey yok! Ayrıca, ben sizin açtığınız bir işletmeye "şu adı koy" deme hakkını kendimde nasıl görürüm? Bu anlamda dikkate bile almadım. Fakat, siz o süreçte bizimle yüz yüze görüşmüş olsaydınız ve böyle bir öneri yapsaydınız tabii ki değerlendirirdik. Fakir Baykurt bizim karşı olduğumuz biri değil ki, tam tersi saygı duyduğumuz değerli bir aydın.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Oranın iğrenç bir durumda olmasını ve kapısında, o iğrençlikle çelişki içerisinde olması gereken bir tabela bulunmasını anlayabiliyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi, o siyasal anlayış, sadece orada değil, her yerde aynı umursamazlık içerisinde. Bu onların alışkanlığı. Bu onların sorunu.

Mask-Kara tabelası assaydın, Fakir Baykurt Sahnesi kampanyasını başlatmazdım. Deniz Gezmiş’in, İbrahim Kaypakkaya’nın, Fakir Baykurt’un soluk alıp verdiği bir mekana, Münir Özkul adını yakıştıramadım, yakıştıramadık. Münir Özkul, halk düşmanı biri değil. Münir Özkul, tek başına, kendi iradesiyle halkın çıkarlarına karşıt bir düşünce yapısında biri değil. Fakat, içinde bulunduğu nesnel durum nedeniyle, o mekanın anlamına anlam katabilecek biri değil.

Oraya anlam katabilecek sosyalist dünya görüşüne sahip bir aydının adı verilmeliydi. Bunun için de en uygun ad Fakir Baykurt’tu. Bilindiği gibi Fakir Baykurt, Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) kurucu üyesi ve TÖS’ün ilk genel başkanıydı. Bunun yanı sıra, romanlarıyla ünlü sosyalist bir aydındı. O salon da TÖS'ün salonu olduğuna göre, Fakir Baykurt Sahnesi şık dururdu. Anlamlı dururdu. Bellek tazelemesine neden olurdu.

Fakir Baykurt Sahnesi’ni almayı, hiçbir zaman akıl edemedim! Orayı alma düşüncem hiç olmadı! Orayı alma düşüncem hala yok! Ben, Fakir Baykurt Sahnesi’nin sıradan bir işletme olarak algılanmasından yana değilim. Oranın, sosyalist kavganın mekanlarından biri olduğu kanısındayım. Orayı, babamdan kalan bir miras olarak değil; sosyalistlerden kalan bir miras olarak düşünüyorum. Siz, benim Fakir Baykurt Sahnesi olarak açabileceğimi varsaydığınız sahneyi kullanabilirdiniz; fakat ben, öyle bir yerin Münir Özkul Sahnesi olarak açıldığını bildiğimde, bırakın sanatsal etkinlikte bulunmayı, oyun izlemeye bile gitmeyebilirdim. Şu anda bile, hem de çok sevdiğim Ruhi Su’nun soyadını çağrıştıran Su Gösteri Sanatları Sahnesi olmasına karşın, bir türlü gidip oyun izlemeyi beceremiyorum!

Siz, benim açtığım herhangi bir işletmeye "şu adı koy" deme hakkına sahip değilsiniz. Ben de sizin açtığınız herhangi bir işletmeye "şu adı koy" deme hakkına sahip değilim. Ama Fakir Baykurt Sahnesi, herhangi bir işletme değil. Fakir Baykurt Sahnesi, sosyalist kültürün oluşumunu sağlayan önemli mekanlardan biri. Fakir Baykurt Sahnesi, benim babamın çiftliği olmadığı gibi, sizin babanızın da çiftliği değil. “Parayı ben verdim; işletme benim.” diyebilmeniz için, Fakir Baykurt Sahnesi mekanı uygun bir yer değil. Fakir Baykurt’a saygı duyduğunuzu sandığım için, Münir Özkul adından vazgeçeceğinizi sandığım için, baştan uyarmıştım. Baktım ki uyarılarımı dikkate almıyorsunuz, o zaman kampanya başlattım. Ve yineliyorum: Demek ki yaptığınız işten siz de emin değilmişsiniz ki, Münir Özkul Sahnesi adından vazgeçip Su Gösteri Sanatları Sahnesi adını koydunuz. Bu durumda, kendime pay çıkarabiliyorum.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Çanak yalama mevzusuna gelelim: Siz de çok iyi biliyorsunuz ki Kültür Bakanlığı'ndan alınan para onların babasının parası değil; bu toplumun parası; yani senin- benim param. O kurumdan destek aldık diye onların borazanını mı öttüreceğiz? Hayır, kendi doğru bildiğimizi yapacağız elbette. Bunun, ortada pek çok örneği de var zaten...

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Ben, Kültür Bakanlığı çanağı yalayanların, Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf’ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a “Emek Ödülü”nü elleriyle veren Ertuğrul Günay’ı eleştirdiğine tanık olmadım. Ertuğrul Günay’ın gerici görevini ciddi ciddi sorgulayan Kültür Bakanlığı çanağı yalayıcısına pek rastlamadım. Ayrıca, benim verdiğim vergilerin, Kültür Bakanlığı çanağı yalayıcılarına sadaka olarak sunulmasına karşı olmak, benim en doğal hakkım. 12 Eylül Faşizmi hala ayakta durabiliyorsa, bunun birçok nedeni var. Nedenlerinden biri de, tiyatrolara çanak çanak sadaka dağıtılması. Örnekse 12 Eylül Faşizmi öncesi Dostlar Tiyatrosu’yla, şimdiki Dostlar Tiyatrosu, aynı tiyatro mu? Ankara Sanat Tiyatrosu, aynı Ankara Sanat Tiyatrosu mu? Bu soruların yanıtlarını beklemiyorum. Bu soruların yanıtını ben veriyorum: Aynı tiyatro değiller. Olamazlar. Olmak isteseler de olamazlar. Kültür Bakanlığı çanağını yalayıp da, onların borazanı olmayan somut örnekleri sıralarsanız sevinirim. Tartışma daha da renklenir böylelikle.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Ayrıca sizin de dost olduğunuz başvuru yapıp, ödenek alamamış bir çok grup var; büyük ihtimalle onlara da bir şeyler yazar, söylerdiniz.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Yeri geldiğinde yazarım. Ayrıca hiç kimseyle dostluk kurma gibi bir derdim yok. Siz bunu, tiyatro piyasasında dostum olmadığı biçiminde de anlayabilirsiniz. Hem Kültür Bakanlığı çanağı yalayacak ve hem de benim dostum olacak! Böyle bir denklem yok. Ancak, “dönemsel ittifaklar” söz konusu olabilir.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Gerici televizyonlarda oynayan oyuncuları ifşa ediyoruz dediniz, sağınıza solunuza bir bakın bakalım, ifşa etmeniz gereken kişiler ne kadar yakınınızda? Bu çifte standart değildir de nedir? Her şeyi araştıran bilen biri olarak, bunlar, gözünüzden mi kaçtı yoksa?

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Somut adlar gelirse, somut yanıtlar verebilirim.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Her neyse, bu yazıyı yazmamım asıl sebebine gelelim: Benimle ilgili, adı sanı bilinmeyen biri, yalan yanlış söylemlerle ortalığa mail atıyor ve siz, karşı tarafın bilgisini almadan, adeta yargısız infaza girişiyorsunuz. Bu mu sizin adalet anlayışınız?

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Yargısız infaz yapmıyorum. Aşağıda sunduğum linkler, her şeyi belgeliyor. Örnekse, yaklaşık iki yıl önce Tiyatro Dünyası Internet sitesinde yayınlanan haberi, neden o zaman, yani yaklaşık iki yıl önce düzeltme gereksinimi duymadınız da, şimdi, yaklaşık iki yıl sonra, tam da yaptığınız emek hırsızlığı ortaya çıkınca "düzeltme" gereksinimi duydunuz. Sanırım bunun yanıtı verilemez.

..........Sen Ben Yok Biz Varız'la ilgili linkler:
..........1- Tiyatro Dünyası, 12 Mart 2007 (Yaklaşık 2 yıl önce); "MASK-KARA TİYATROSU 'SEN BEN YOK BİZ VARIZ' Adlı Çocuk oyunu ile KIBRIS'TA"
..........2- SABAH, 17 Mart 2007 (Yaklaşık 2 yıl önce); "'Sen Ben Yok Biz Varız', 01-12 Nisan"
..........3- Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi, Ocak 2009; "SEN BEN O YOK BİZ VARIZ"
..........4- BARIŞ gazetesi, "İSTANBUL MASK-KARA TİYATROSU 'SEN BEN YOK BİZ VARIZ' Adlı Çocuk oyunu İle KIBRIS′TA"

Nazif Uslu diyor ki:

..........Doğrusu size yakıştıramadım. Birçok şey, basında, tashih veya yanlış yazılmalara neden olabiliyor. Bu gerçek varken, adı naylon, sanal bir şahsın yazısına itibar ediyorsunuz. İkinci bir "Burak Caney" durumuyla karşı karşıya olan beni, yargısız infaz etmeye kalkıyorsunuz. Ne kadar acı!

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Söz konusu olan yazılar, yaklaşık iki yıldır tashih bekleyen yazılar! Ne zaman ki, "sanal bir şahıs" bizi uyardı; o zaman durumun vahametini anladık. Bu konuyla ilgili olarak, Muharrem Buhara’yı aradım ve o da bu duruma bayağı üzüldüğünü belirtti. Ayrıca, senin ilk vukuatın olmadığını söyledi. Muharrem Buhara, sanırım benimle yaptığı telefon görüşmesini inkar edebilecek biri değildir. Buhara, bende hiç öyle bir insan izlenimi uyandırmadı. Muharrem bey, oyununun telif hakları sorumlusu Onk Ajans’la görüşüp ona göre hareket edeceğini söyledi. Ajans’la görüşüp görüşmemesi, onun sorunu. Muharrem Buhara’nın kendisine de söylediğim gibi, sayın Buhara, “işin peşini” bıraksa da, benim bırakmaya niyetim yok. Yaklaşık iki yıl sonra gelen düzelti hiç de hoş değil. “Doğrusu size yakıştıramadım.” Bırakalım yaklaşık iki yıl önceki “yanlışı”; daha dün (17 Ocak 2009) oynadığınız oyunun tanıtmalığında hala yazar hanesinde Nazif Uslu yazıyor. (Bakınız: Küçükçekmece Cennet Kültür ve Sanat Merkezi, Ocak 2009; "SEN BEN O YOK BİZ VARIZ")

Nazif Uslu diyor ki:

..........Siz düşünün, çağımızda her şey, herkesin elinin altındayken, insanlar bir tuşa dokunarak her şeyi öğrenirken hangi aptal böyle bir şeye kalkışabilir? Ben aptal değilim. Hırsız, hiç değilim. Oynandığı her yerde oyunun afişi asılır ve bizim afişimizde de kocaman, Yazar: Muharrem Buhara diye yazar. Youtube'da oyunun fragmanı vardır, orda da açıkça yazarın adı yer almaktadır; bunu youtube'a yükleyen de biziz. Sitenize yanlış yazılanları koymuşsunuz. Neden doğru yazılanları koymadınız, ben sizin hasmınız mıyım? Tüm yazdıklarınıza rağmen, ben hiç böyle bir duyguya kapılmadım; çünkü benim dostum değilseniz bile, hasmım hiç değilsiniz.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

“her şey, herkesin elinin altındayken”, siz, neden “bir tuşa dokunarak” durumu kavrayıp yaklaşık iki yıl önceki durumu düzeltmediniz? Neden yaklaşık olarak iki yıl sonra, hem de "adı naylon, sanal bir şahsın yazısına itibar" etmemizle birlikte "düzeltme" yazısı yayınladınız? Neden dün (17 Ocak 2009) oynadığınız oyunun yazar hanesindeki Nazif Uslu adını değiştirmediniz, değiştirtmediniz? Küçükçekmece Belediyesi Internet sitesindeki skandala neden olan durumu düzeltebilecek iradeye sahip değil misiniz?! Bu denli basit bir konuda irade kullanabilecek durumda değilseniz, sosyalizmi nasıl kuracaksınız?!! Bildiğiniz gibi, sosyalizmi kurmak için, öncelikle çelikten bir irade gerekir!!!

Nazif Uslu diyor ki:

..........Mask-kara Tiyatrosu şimdiye kadar geldiği yere onuruyla geldi. Siz de pek çok sahne açıp kapattınız; ben de birçok yer açıp kapamak zorunda kaldım. Sinemada, dizilerde ne kazandıysam hep tiyatroya yatırdım ve -acı ama- çok battım. Başkaları gibi kendime ne ev ne araba yaptım. Tabiri caizse çoluğumun çocuğumun ekmek parasını hep tiyatroda harcadım ve onurumla yaşadım. Yaşamını benim gibi bu alana adamış insanlar söylediklerimin ne anlama geldiğini iyi bilirler. Elbette, siz de çok iyi bilirsiniz.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Doğru, biz de birçok sahne açtık. Ancak, açtığımız hiçbir sahneyi biz kapatmadık. Devlet kapattı. Bunu sadece bilgilendirmek için yazıyorum. Kahramanlık türküsü söylemek için yazmıyorum. Ben, sinemada, dizilerde oynayıp tiyatroya yatırım yapmanın doğru olduğu kanısında değilim. Sinema, bir dereceye dek tartışılabilir, anlaşılabilir. Ancak dizilere bakış açımı belirten onlarca, belki yüzlerce irili ufaklı yazı yayımladım. Dizilerin, iki reklam arasını dolduran halk uyutucusu ninniler olduğu kanısındayım. Bu bütün diziler için böyle. Ne zaman ki, tüm televizyon kanalları halkın olur ve ne zaman ki bilimsel sosyalist mantıkla diziler yapılabilecek duruma gelinir, o zaman oturup yeniden değerlendirme yapabilirim.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Anlaşılan o ki, Küçükçekmece Belediyesi'nden iş alamamış ve beni de sevmeyen biri, belediyeyi överek, ki dikkatinizi çekerim övdüğü AKP belediyesidir; onlara yaranmak adına bir yazı kaleme almış. Sizse, durum açıkça ortadayken, bunları hiç hesaba katmadan beni linç etme kampanyasına ortak olmuş durumundasınız.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Benim için sorun, AKP sorunu değil. Benim için sorun, ilke sorunu. Bu arada, tüm linç girişimlerine karşı olduğumu belirtmeliyim. Düşmanımın bile linç edilmesinden yana değilim. Benim için açıkta olan en önemli konu şu; Sen Ben Yok Biz Varız oyununun yazarı olarak yukarıda linklerini verdiğim haberlerde, senin adın geçiyor. Ve bu durum, yaklaşık olarak iki yıldır aynı linklerde kuzu kuzu yatıyor(muş). Ben yeni farkına vardım. Daha önce farkına varsaydım, seni sevmeyen birinin uyarısını beklemeden hemen yazardım.

Ayrıca şunu da belirteyim: Ben kimsenin ortağı olamayacak denli “zengin” biriyim. Kimseyle ortaklık yapmayı düşünmüyorum.

Nazif Uslu diyor ki:

..........''Sen Ben Yok Biz Varız '' adlı oyun, çocuklara kendi dilleriyle sosyalizmi anlatan bir oyundur. Bizi tanıyan herkes bilir; hiçbir zaman derdi olmayan oyun oynamadım, oynamam da...

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Ben, oyunun neyi anlattığı üzerinde durmuyorum. Ben, bir ilkeden yola çıkıyorum. Yaklaşık iki yıldır yukarıda linklerini verdiğim sitelerde, Sen Ben Yok Biz Varız oyununun yazarı hanesinde Nazif Uslu yazıyor mu, yazmıyor mu? Yaklaşık iki yıldır, sen bu duruma müdahale ettin mi, etmedin mi? Bunlara verilen yanıt bana yetiyor. Senin yerine ben yanıt vereyim: Müdahale etmedin. Hem de, “her şey, herkesin elinin altındayken”. Hem de, “bir tuşa dokunarak” müdahale etmen mümkünken.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Mask-Kara Tiyatrosu'nun attığı basın maillerinde, her oyunun yazarı belirtilir. Yanlış çıkması hiçbir şekilde bizim hatamız değildir. Kaldı ki biz, hata yaptığımız zaman hemen özür diler ve düzeltiriz. Hiçbir yaratıcıya saygısızlık etmek haddimize değildir ve böyle bir şeyi kabul etmemiz de mümkün değildir.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Yaklaşık iki yıldır Tiyatro Dünyası Internet sitesinde oyunun yazarı olarak Nazif Uslu’yu gösteren haberi, sitenin sahibi İsmail Can Törtop yanlış olarak, hatalı bir biçimde, kendilerinin yaptığını, yani eşekliğin kendilerinde olduğunu beyan ederse, yeniden durum değerlendirmesi yapabiliriz. İsmail Can Törtop; “Hata gerçekten bizden kaynaklanıyor. Yaklaşık iki yıldır okuyucularımızı eşek yerine koyup yanlış bilgiyle besledik onları” derse, bir kez daha yineliyorum; yeniden durum değerlendirmesi yapabiliriz. O zaman da 3. Abdülhamid İsmail Can Törtop’la uğraşmaya başlarım. Her koşulda böyle bir yanlışı bağışlamam!

Nazif Uslu diyor ki:

..........Bu mailleri sağa sola atan sanal kişinin mailine de yazdım; "her şeyden bu kadar eminsen gel kamuoyu önünde yüzleşelim" diye. "İş erkeklikse, erkekçe adını saklamadan çık ortaya" dedim. Hala yanıt gelmedi. Ama şunu açıkça söylüyorum; onu bulacağım ve hesabını çok kötü soracağım. Her yerde arıyorum ve dostlarım da arıyor; bu yalanların hesabını verecek. Benim kitabımda "hiçbir suç cezasız kalmaz" diye yazar. Şüphelendiğim birkaç kişinin üzerinde duruyorum. Derdim, çok uzatmadan ortaya çıkarmak. Tespit edip ortaya çıkardığımda inanın ilk öğreneceklerden biri siz olacaksınız.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Yukarıdaki sözler, sanırım olayın sıcaklığının dayatmasıyla, ağızdan kaçıvermiş. Eski Yeşilçam filmlerindeki Danyal Topatan’ın ağzından çıkmış sözlere benziyor. Her şeye karşın, her türlü açıklamayı yayınladığımız gibi, o zaman yapacağınız açıklamayı da seve seve yayınlarız. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Nazif Uslu diyor ki:

..........Son olarak; yıllarca polemiklerden kaçındım ama bazen öyle şerefsizler çıkıyor ki ister istemez cevap vermek durumunda kalıyorsunuz. Size yazmış olduğum bu birikmiş/uzun yanıt, aynı zamanda, bilgilendirme yazısı niteliğindeki yazımı yayınlarsanız çok sevinirim.

Nazif Uslu’yu değerlendirelim:

Bizce, polemiklerden kaçınmak, insanı geriletir. Bizce, polemik insanı geliştirir. Sadece, bireysel olarak değil, toplumsal olarak da geliştirir. Bu arada, bir kez daha belirtelim; bize gelen yazıların tamamına yakını yayınlanıyor. Küçük istisnalar dışında.