20 Aralık 2007 Perşembe

Tiyatroda 3. Abdülhamid istibdadı

Hilmi Bulunmaz
20 Aralık 2007


Güncelleme: (22 Aralık 2007) Yazının altına; "3. Abdülhamid'e bayram şekeri" eklenmiştir...


"Çürük Tiyatro Tarihi" adıyla bir kitap hazırlamayı düşünüyorum. Kitabımda, Internet yazılarımı yayımlayacağım. “Çürük Tiyatro Tarihi”nde A. Ertuğrul Timur'a da yer vereceğim. Yalancı Mustafa Demirkanlı, iftiracı Yaşam Kaya, sanal canavar Burak Caney'in de yer alacağı kitabım, bana para ve ün getirmese de, büyük bir mutluluk sağlayacak…

Bu arada, tiyatro yayıncılarıyla sınırlamak istemiyorum kitabımı. "Çürük Tiyatro Tarihi"ni kimler yapmışsa, kim bu tarihsel süreçten sorumluysa, yargılayacağım. Kitabımı hazırlarken, Coşkun Büktel'in yapıtlarından da yararlanacağım: daha çok "Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları"ndan. Tabii, günlük Internet pislikleriyle boğuşmaktan zaman bulabilirsem. Yalancı Mustafa Demirkanlı, daha az yalan söylerse; iftiracı Yaşam Kaya daha az iftira atarsa, sansürcü A. Ertuğrul Timur daha az sansür uygularsa, sanal canavar Burak Caney daha az karalama yaparsa!...

Bir yandan, Daltonlar Şebekesi olan bu dörtlü (Demirkanlı, Kaya, Timur ve Caney) çürümeyi hızlandırmalılar ki, daha çok malzemeye sahip olayım; diğer yandan, günlük ritmimi bozmayacak denli pislik yapmalılar ki, kitabımın yazılmasına zaman bulayım. Tam bir paradoks!...

***

Gelelim esas konumuza: Tiyatroda Üçüncü Abdülhamid istibdadı…

Kim yada kimler bu Üçüncü Abdülhamid istibdatçıları? Yukarıda da değindiğim gibi, Daltonlar Şebekesi (Demirkanlı, Kaya, Timur ve Caney… Şimdilik, yayıncıların istibdadını ele alıyorum…

***

Şimdi de, daha esas konumuza, yani "Üçüncü Abdülhamid" olarak vaftiz ettiğimiz A. Ertuğrul Timur'un yazısına gelelim:

KİRLENEN İNTERNET DEĞİL, BU O İNSANLARIN KENDİ BEYİN VE SÖZ KİRLİLİĞİ...

Bu yazısında, hiç de öyle bir meziyeti bulunmamasına karşın, kendini kasarak, "bilimsel çorba" yapıp, klavye oynatan A. Ertuğrul Timur; bilimsel meziyeti olan tiyatro sanatçılarına, insanlık dersi vermeye, onlara temizlik öğretmeye çalışıyor! Tabii sadece çalışıyor. Ne insanlık dersi verebiliyor, ne de temizlik öğretebiliyor. Çünkü, kendisinde olmayan yada eksik olan şeyleri, başkasına öğretemez insan. Timur, kendisinde olmayanları öğretmeye çalışırken, son derecede komik oluyor. Hatta trajikomik oluyor!...


Timur diyor ki:

..........Nobel buluşunu insanlık için yaptığını düşünmüş ama silah sanayinde kullanmışlar. Gutenberg'de matbaayı bir gün porno dergi basılsın diye icat etmemiş. Yada medya 4.kuvvet olup insanların iradesi üzerinde tahakküm kursun diye değil. Örnekleri çoğaltmak gereksiz. İnternet de öyle elbette. Ne porno siteler yapılsın diye planlandı, ne bu ucuz ve rahat yayıncılık sayesinde birileri egolarını tatmin etsin, hırslarını tatmin etsin, başarısızlıklarının kılıfı yapsın diye planlamadılar ama elbette böyle birileri de çıkacaktı. Çok sorun yapmamak çok da büyütmemek gerek.

Timur'u değerlendirelim:

Nobel Ödülü de, insanlığın çıkarı için konulmuş olabilir. Ancak, her ödül gibi, egemenlerin çıkarı için kullanılıyor. Emperyalizmin kültürünü savunanlara veriliyor daha çok. Emperyalist yaşam biçimini dikte eden Orhan Pamuk'a veriliyor…

Gutenberg, bir kuyumcu olmasına karşın, kitap basma sevdasına tutulmuş ve matbaayı icat etmiş önemli bir insandır. Ne var ki, koşulları gereği, işe İncil basarak başlamış. Tüm dinlerin olduğu gibi, İncil'in temsil ettiği Hıristiyanlığın da, kitleleri uyuşturma gücü var ve bir başka uyuşturucu olan pornografiyle, uyuşturuculuk anlamında koşutluklar gösterir. Tıpkı, "penis büyütücü haplar"ın insanlar üzerinde uyuşturucu etkisi olduğu gibi!...

(Not: Uzun zaman penis büyütücü hapların tanıtımına aracılık eden A. Ertuğrul Timur, kendisini dostça uyarmamıza karşın, aracılığını sürdürmüş; ne zaman ki Burak Caney adlı ruh ikizi, düşünsel akrabası, Daltonlar Şebekesi piçi kendisini uyarınca, yaptığı işi bırakmış. Bakınız: Aracılık ettiği penis büyütücü ilanlarla ilgili uyarımıza, Timur'un 2. yanıtı -gözlerinize inanamayacaksınız!-)

Evet, Gutenberg bir tutku insanıydı. Kitleleri uyuşturmak yada egemenlerin kitleler üzerinde tahakküm kurmasını sağlamak için yola çıkmamış olabilir. Bilmiyorum. Graham Bell'in, telefonu icat ederken, neler düşündüğünü bilmediğim gibi. Ne var ki, biraz mürekkep yalayan, biraz Tarihsel Materyalizm'den anlayan, nesnel koşulların mucitler üzerinde de etkisi olduğunu bilir. Hele sosyalizme gönül düşürenler, Tarihsel Materyalizm dersine iyi çalışırlar!...

(Bu arada, bir noktaya dikkat çekelim: Timur, yazısının ilk sürümünde, Gutenberg yerine, matbaayı Graham Bell'e kurdurmuştu. Timur'un "fıkra lazı" inadını bildiğimizden, uyarmamıştık. Biz uyardığımızda, aksi çocuklar gibi, yanlışını düzeltmiyor. Yanlışıyla birlikte yaşamayı sürdürüyor. Bizim eleştirmediğimizi görünce, yanlışını görmediğimizi sandı ve kendiliğinden düzeltti. Graham Bell'i kenara çekti, Gutenberg'i sahaya sürdü!…)

Timur diyor ki:

..........Bu bağlamda Mustafa Demirkanlı'nın yada Yaşam Kaya'nın kirli internet yada temiz internet nitelemelerini de ben insanların temizliği, yada kirlenmişliği olarak değiştirmek istiyorum. Eğer bu insanlar yada benzer başka insanlar bu niyette bir tutum içinde olacaklarsa yapacaklardır sitelerini. İnternet olmasaydı belki dergi çıkarırlardı, kitap yazarlardı öyle yaparlardı (ki yaptılar da) Hiç bir şey yapamasalar girdikleri üç, beş yada üçyüz, beşyüz kişilik toplantılarda muhabbetlerde bu tutumlarını yayın yoluyla olmasa da "çene yoluyla" yine yayacaklardı.

Timur'u değerlendirelim:

Üçüncü Abdülhamid haklı! Biz, her ortamı kullanmasını bilen insanlarız. Gerçeklerin kazanması için, tüm olanakları seferber ederiz. Tüm gücümüzü sonuna dek kullanırız. Hiç kimseden onay, alkış, ivme beklemeyiz. Hele yalancı, iftiracı, sansürcü ve sanal canavarlardan asla. Biliriz ki, onlar toplumun çöplüğünde eşelenen leş kargalarıdır. Değil üç beş kişi, bir kişi bile olsa, gerçekleri anlatmak için, elimizden gelen tüm çabayı gösterdik, gösteriyoruz, göstereceğiz. Sayılarla, rakamlarla, niceliklerle oynayarak, bizi küçümsemeye çalışması nafile çaba!...

Timur diyor ki:

..........Kısaca engel olamazsınız. Bu onlar için bir katharsis yöntemi, bir rahatlama yöntemi olmuş ise yine yapacaklardır. Hatta şimdi eminim umursanmış olmanın coşkusu ile iştahlarını kabartmaktan öte bir şey de yapmadınız, yapmıyoruz.

Timur'u değerlendirelim:

Doğru, engel olamazsınız! Gerçekleri yaymamıza engel olamazsınız. Üçüncü Abdülhamid ve arkadaşlarının umursaması pek önemli değil. Bir yalancının, bir sansürcünün, bir iftiracının, bir sanal canavarın; kısaca Daltonlar Şebekesi’nin umursamasından çok, gerçekleri bilmek isteyenlere olan borcumuz nedeniyle, savaşımı sürdürüyoruz!...

Timur diyor ki:

..........Peki umursamayalım mı, görmeyelim mi? Karşımdaki güç umursanmaya değerse umursarım, görülmeye değerse görürüm, uğraşılmaya değerse uğraşırım. Yada dikkate almaya değer bir zeka belirtisi, dikkate alınmaya değer bir eleştiri varsa dikkate alırım. Belki bir süre geçmişten gelen deneyimleri olduğu düşüncesi, birikimleri olduğu düşüncesi ile dikkate aldığım da oldu fakat hata yapmışım. Geçmişte olmasa da bugün itibarıyla hiç bir değerleri olmadığı sadece uzayda yer kaplayan iki cisim oldukları o kadar net ortada ki inanın olumsuz şekilde bile olsa da en ufak bir umursama onlara hak etmedikleri bir değeri bahşetmek olmaktadır.

Timur'u değerlendirelim:

Kendini padişah sanan, elindeki mühürle yedi cihanı yönettiğini sanan 3. Abdülhamid, TSE’nin adam damgalama makinesi gibi çalışıyor; “umursanmaya değerse umur”suyor, “görülmeye değerse görü”yor, “uğraşılmaya değerse uğraşı”yor… Hiçbir kıymet-i harbiye içermeyen sözlerle, kafa bulandıran; “beyin ve söz kirliliği” oluşturan Timur, çevreye geçici değil, kalıcı rahatsızlık veriyor. Beş yaşındaki çocuk bile; “mama mamadır”, “padişah padişahtır”, “mühür mühürdür”… dese, sadece eğlence konusu olur!...

3. Abdülhamid ve ailesi; umursasanız da, umursamasanız da, biz bildiğimiz yolda yürürüz… Hakikat sever Coşkun Büktel ve sosyalizmi tiyatro dünyasına taşıma savaşımı veren Hilmi Bulunmaz'ı dikkate aldığı için çok pişman Timur. Yalancı Mustafa Demirkanlı ile Şer İttifakı kurmak varken, neden hakikat sever Büktel ile birlikte olsun ki? Yaşam Kaya gibi bir iftiracıyla birlikte görünmek varken, neden sosyalist Bulunmaz ile aynı bağlamda değerlendirilsin ki? Theope yazarı Coşkun Büktel ve Bulunmaz Tiyatro kurucusu Hilmi Bulunmaz'ın "sadece uzayda yer kaplayan iki cisim olduklarını o kadar net" anlarken; acaba Timur hangi oyunu yazmış yada hangi tiyatroyu kurmuş? Yoksa, Nazım Hikmet Kültür Merkezi’den aldığı plaket mi “Üçüncü Abdülhamid”e bu cesareti veriyor?!... (Kaynak: A. Ertuğrul Timur; ÖZEL TİYATROLARA YARDIM HAK MIDIR, RİSK MİDİR? )

Timur diyor ki:

..........Hilmi Bulunmaz. .. Burak Caney mahlaslı ve gizli kalmayı tercih eden (ve seviyesi en az onlar kadar düşük) kişinin yazdığı gibi geçmişte sünnetlerde komedyenlik mi yapıyor muş, yoksa gazinolarda sayılı komedyenlerden miymiş bana ne? Geçmişte sosyalist miymiş, oportünist miymiş, şimdi hala öyle miymiş bana ne? Çok iyi bir tiyatro sanatçısı mıdır? Çok iyi bir tiyatro öğreticisi midir? Yoksa asla tutunamamış başarısız biri midir bana ne? Ben önce bugününe bakarım bugün sosyalizm adına yeni bir şey söylüyor mu söylüyorsa ne diyor anlamaya çalışırım. Tiyatro adına bir şeyler mi yazıyor, fikirler, eleştiriler mi üretiyor? üretiyorsa ona bakarım. Yada herkes gibi yada herkesten farklı oyunlar yöneterek mi ortada? Tanıtırım, izlerim. Beni bunlar ilgilendirir. Var mı böyle bir şey? Yok. Eğer bir ideoloji adamıysa Sosyalizm adına yeni hiç bir cümlesi yok (Kim kapitalizmin çanak yalayıcıları bunları sıralamak ideolojik söylem falan değil) Tiyatro adına farklı bir söylemi yok (Klavyenin başına oturup yada kameranın karşısına geçip Burak Caney yada Mustafa Demirkanlı dedikodusu yada eleştirisi yapmak tiyatral söylem değil) Yeni bir oyunu, alternatif bir çalışması mı var yüzlerce oyun tanıtımı sayfamıza girmeye değer? O da yok. Eeee, ne yapar bu adam? İnternet kullanmayı öğrenmiş oturur blog hazırlar kim nerede oynuyor, kim dizilerde oynuyor, kim dergi çıkarıyor da bunun istediği gibi değil, kimin oyunları yurt dışında oynuyor da buna göre iyi değil oturur onları yazar durur. Kimde ne hata bulurum, kiminle nasıl dalga geçerim, kime nereden laf geçiririm diye pusuda bekler gibi bekler. Kameranın karşısına geçip konuştukları mıdır sanatsal üretim? İnsanları yaftalaması mıdır ideolojik açılım? Hayvan resimleri koyup ezeli rakibini (Burak Caney) her gün bir başka hayvana benzetmesi midir yayıncılığı, araba resimleriyle doldurduğu sitesinde düştüğü komik durumlar mıdır yayıncılık ciddiyeti? Küfürlerle bezeli yazılar yollayıp yayınla demesi midir tiyatroya boyut kazandıracak tiyatro adamlığı?... Buna bir tek şey söyleyebilirim HADİ CANIM SENDE!... Ne benim onunla bir işim olur, ne de tiyatrom öylelerine yer verecek seviyeye düşer, o kendi bloğunda debelenmeye devam etsin kendi katharsisini yaşamaya devam etsin hiç işim olmaz.

Timur'u değerlendirelim:

Sünnetlerde komedyenlik yaptım. Çünkü sünnetlerde halk vardı. Gazinolarda, çok az da olsa sahneye çıktım. Baktım bana göre değil, hemen bıraktım. Çünkü gazinolarda halk yoktu. Geçmişte sosyalisttim; şimdi de sosyalistim. Hiçbir zaman oportünist olmadım; şimdi de değilim. Sosyalistler oportünist olmaz. Yalancı ve iftiracılarla Şer İttifakı kurmaz. Geçmişte tiyatro sanatçısıydım; şimdi de tiyatro sanatçısıyım. Geçmişte tiyatro öğreticisiydim; şimdi de tiyatro öğreticisiyim. Tabii öğrenmek isteyenlere. Şunu hemen belirteyim; yalancılar, sansürcüler ve iftiracılar, kıçını yırtsalar, tiyatro sanatını öğrenemezler. Tiyatro sanatını; hakikat sever ve emek sever insanlar yapabilir…

Türkiye tiyatrosunda, kapitalizmin çanak yalayıcısı lafını kullanan ve kullanma ehliyeti olan tek kişiyim. Bu bile başlı başına bir savaşımdır. Mustafa Demirkanlı'nın yalancı olduğunu belgelemek, A. Ertuğrul Timur'un sansürcü olduğunu belgelemek, Yaşam Kaya'nın iftiracı olduğunu belgelemek, gerçeğe ve sosyalizme hizmet etmek demektir. “Üçüncü Abdülhamid istibdadı” savını ortaya atmak bir “başarı”dır. Pusuda beklediğim/beklediğimiz doğru. Sanırım Coşkun Büktel de onaylar bu görüşümü. Bizim pusuda beklediğimizi bildiğinizden, bir söz söylemek için, dokuz kez düşünüp, dokuz kez yutkunuyorsunuz. Biz pusuda beklemeseydik, Türkiye tiyatrosunu daha hızlı kirletebilir, daha çok yalan söyleyebilir, daha acımasız sansür uygulayabilir, daha çirkef iftiralar atabilirdiniz. Evet, kameranın karşısına geçtiğimde, sanatsal bir iş yaptığıma eminim. Coşkun Büktel yada Coşkun Irmak'ın görüşlerini, yüzlerce insana duyurduğumda, sanatsal üretimi üst düzeyde olan bu insanları, yeni okura, yeni izleyiciye tanıtmam da sanatsal bir uğraş. "İnsanları yaftalama" işi de ideolojik bir tutum; yalancıya yalancı demek, sansürcüye sansürcü demek, iftiracıya iftiracı demek; yürek gerektiriyor. Hele tiyatro dünyasında. Bu yürekliliği gösterebilme gücümü gerçeklerden ve sosyalizmden alıyorum. Ben "kendi bloğu"mda debelenirken, siz neden kendi sitelerinizde, benim depremimden etkilenip, daha çok debeleniyorsunuz?!...

Timur diyor ki:

..........Coşkun Büktel .. Hilmi Bulunmaz'la kıyaslayınca daha mantıklı yada düzgün bir kalem olduğunu söylemek elmalarla armutları toplamak olacaktı. Her ağacın kurdu kendindendir. Evet en azından ille de kıyaslanacaksa bir yazardır. Çevirmendir. Eserleri vardır. Eserlerinin dolaysıyla kendinin hakkını savunmak da en doğal hakkıdır. Bulduğu her ortamı değerlendirmeye çalışıyor değerlendirsin elbette. İnternetle medyayla da sınırlı kalmasın diliyorsa gitsin tiyatrocuların olduğu her toplantıda sesini yükseltsin söz alsın kendine yapıldığını düşündüğü haksızlığı her yerde yüksek sesle ifade etsin. İstiyorsa haksızlığa uğradığını düşünüyorsa bakana şikayet etsin, ister Avrupa mahkemelerine. Hak savunmanın kızılacak, kınanacak bir yanı yok. Ama... Herkesin kendi düşündüğü gibi düşünmesini beklemesi, yaşadığı soruna olabilir doğal bir süreç neden olmasın denilmesine tahammülsüzlüğü, herkesin, tüm yayıncıların, tüm dernek üyelerinin her tür sorunu boş verip her şeyi bırakıp kayıtsız şartsız kendisine destek vermesini beklemesi, yaşanan toplumsal yada tiyatro dünyasının hiç bir sorununda böyle bir aydın böyle bir tiyatro adamı yokmuş gibi, hiç böyle biri dünyada var olmamış gibi hiç bir örgütlü yada bireysel tepkisini, eleştirisini, düşüncesini lütfedip açmazken her sorunu, her problemi, her yayını, her yaşanan olayı adeta kendisi için kullanmaya çalışıyormuş izlenimi veren ille de kendi problemlerine bağlayan tutumu, beklediği yaklaşımı ve duyarlılığı göstermeyenlere karşı adeta intikam alırcasına saldırgan bir tavırla, adeta öç alma duygularıyla pusuda bekleyip hatalar arayıp fırsatını bulunca da dişlerini, pençelerini geçirirmişcesine saldırganlığı, kendi sorunları içinde boğulup gitmesi, ve Hilmi Bulunmaz gibi seviyesi, ciddiyeti ortada birini onaylar hale gelmesi Coşkun Büktel'i gözümüzde "Tartışılmaz, konuşulmaz, dikkate alınmaz, değersiz" konuma getirmiştir.

Timur'u değerlendirelim:

Oyuncu yetiştirmek, oyun sahnelemek, oyunculuk yapmak, oyun yazmak, eleştiri kitabı yayımlamak, çeviri yapmak, tiyatro esnafının emirlerine karşı çıkmak, bir dünya görüşüne sahip olmak, hakikat sever olmak, sosyalist olmak; Timur'un aklının ermediği şeyler olduğu için, Büktel ve Bulunmaz'ı anlayabilmesi zor, hem de çok zor, hatta olanaksız!…

Büktel, hiçbir konuda sızlanan, yakınan, hele bakana şikayette bulunan biri değil. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın çömezi Lemi Bilgin'in çanağının kulpunu yalamak için yedi takla atan Mustafa Demirkanlı'ya benzemez. Ancak, tiyatroyla ilgili herkesi uyardığı gibi, bakanı da uyarır (Bakınız: Coşkun Büktel; KÜLTÜR BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY, DT GENEL MÜDÜRÜ LEMİ BİLGİN'İ DERHAL GÖREVDEN ALMALIDIR) Büktel, hiç kimseden; "her şeyi bırakıp kayıtsız şartsız kendisine destek ver"ilmesini bekleyen bir zavallı değil. Büktel destek beklemez, Büktel tiyatroya destek verir. Theope’yi yazmak tiyatroya destek vermektir, sızlanmak değil!... Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları’nı yazmak tiyatroya destek vermektir, yakınmak değil!... Ölüleri Gömün’ü çevirmek tiyatroya destek vermektir, şikayette bulunmak değil!...

Şunu hemen belirtmeliyiz; bizim hiç kimseden onay beklediğimiz yok. Biz onay beklemeyiz. Onaylamayız. Bildiğimiz gibi yaşar, bildiğimiz gibi düşünür, bildiğimiz gibi konuşur, bildiğimiz gibi yazar, bildiğimiz gibi tiyatro yaparız. Bizim, gerçekleri söke söke kabul ettirme gibi bir derdimiz var. Bizim sosyalizmin inşası diye bir sorunumuz var. "Fıkra lazı" Timur, bir sıkıyönetim komutanı edasıyla, “Üçüncü Abdülhamid” istibdadıyla Büktel ile bizim aramızın bozulmasını emrediyor diye, aramızı bozacak değiliz. Bir zamanlar tescilli yalancı Mustafa Demirkanlı'nın; Büktel ile Çetinkaya'nın arasını bozmak istemesi gibi (Bakınız: Demirkanlı yalanları), şimdi de sansürcü A. Ertuğrul Timur; Büktel ile Bulunmaz'ın arasını bozmak istiyor. Tam bir entrika mantığı. Tam bir böl-yönet mantığı. Tam bir Üçüncü Abdülhamid mantığı!...

Timur diyor ki:

..........Eğer Coşkun Büktel, Coşkun Irmak'ın bir yazısında Coşkun Büktel için yazdığı "insanların üzerine giderek, onları daha iyiye doğru gitmeleri için motive ettiği " türünde bir konuma oturtuyorsa (ki Coşkun Irmak'ın kendisiyle ilgili bu tespitine Büktel itiraz etmemişti) o zaman O'na söyleyecek sözüm şudur: Hadi oradan! İstesen allame'i cihan ol, istersen tiyatro dünyasının en usta kalemi ol nerden alıyorsun bu hakkı?

Timur'u değerlendirelim:

Ama Coşkun Irmak, Timur'un yukarıdaki sözlerine itiraz etti. (Bakınız: COŞKUN IRMAK'DAN AÇIKLAMA) Timur da, Büktel'in adını zinhar sitesinde yayımlamayacağına söz vermesine karşın, Coşkun Irmak'ın düzeltmesi/uyarısıyla yayımlamak zorunda kaldı. Ne? Cevap hakkı mı? "HADİ CANIM SEN DE!..." Devlet Tiyatroları sanatçısı ve güçlü bir kalem olan Irmak yerine, gariban biri, örnekse Uğur İzgi Coşkun Büktel’in adını ansaydı, değil tiyatrom sayfalarını, İstanbul’da yaşamasını bile yasaklayabilirdi!... (Bakınız: Bu sabah tiyatrom'u tık'ladığımda, karşıma acayip bir şey çıktı!)

Timur diyor ki:

..........İnsanların onuruyla oynayacaksın, rencide edeceksin, mihenk taşı olarak kendini ve senin yaşadıklarına yaklaşımlarını koyacaksın ve sözde provoke ederek o kişiyi daha iyiye yönlendirmek için yapmış olacak, o kişiyi adam edeceksin... Kim verdi benim yada başkasının üzerinde bu yöntemle bizi adam etme hakkını size? İnsanların üzerine giderek daha iyiye yönlendirmek yada Adam etmek üzerine bildiğiniz bir pedagojik formasyon yöntemi mi var? yazın da eğitim camiası da öğrensin.

Timur'u değerlendirelim:

Büktel'in "insanların onuruyla oynaya"n biri olduğunu iddia etmek, iftira sözü ağır kaçarsa, düşünülmeden edilmiş bir söz olarak nitelenebilir. Timur, Coşkun Büktel'in insanların onuruyla oynadığı, rencide ettiği tek bir satırını göstersin, bu suçlamasını kanıtlasın; kendisine bir Jeep, "Üçüncü Abdülhamid Dönemi" tesisatçısı ve Timur'un mücadele arkadaşı, tescilli yalancı Mustafa Demirkanlı'ya da bir Limousine armağan etmeye söz veriyoruz . Biz sözümüzü yerine getirmezsek adiyiz; ama suçlamasını kanıtlamazsa Timur, tıpkı Demirkanlı gibi adidir...

Timur diyor ki:

..........Hitler'in babası da eğitimi için oğlunu kamçılarmış. Fiziki yada manevi yada sanal kamçıcılık yapmak mı göreviniz? Eğer bu değilse neden Coşkun Irmak'a itiraz etmemiştiniz bu tespiti için? İnsanları daha iyiye yönlendirmeyi kendine iş edinmişsen buna yaşamının son döneminde kendine yoldaş edindiğin Hilmi Bulunmaz'dan başlamaya ne dersin? Yaptığı komik ötesi rezillikler sana yeterince rahatsız edici gelmiyor mu? Önce en yakınındakinden başla bu insanları iyiye sevketme(!) , adam etme (!) hakkını kullanmaya ki görelim yönteminin başarısını.

Timur'u değerlendirelim:

Kendisi tam bir Hitler mantığıyla site yöneten, yalancılarla işbirliği yapan, iftira atanlara kucak açan, sansür uygulamak için her yolu mubah gören ve bu nedenle "Üçüncü Abdülhamid" adıyla vaftiz ettiğim Timur, hangi mantıkla Büktel ile Hitler'i bir araya getiriyor? Şaşılası bir şey! Komiklik yapıyor, trajikomiklik yapıyor. Ayrıca, insanların kimlerle yoldaşlık edeceğine karar verme yetkisini kendinde nasıl görüyor? Bir site sahibi olmak (sudan ucuz, balık tutmaktan kolay) insana küstahlaşma hakkı mı veriyor?!... " O'na söyleyecek sözüm şudur: Hadi oradan! İstesen allame'i cihan ol, istersen tiyatro dünyasının en usta kalemi ol nerden alıyorsun bu hakkı?"

Timur diyor ki:

..........Okumadım... Sizden yeterince soğuduğum için okumak da içimden gelmiyor, okumayı da düşünmüyorum. Theope dünyanın en değerli, en edebi eseri olabilir, siz de çok iyi bir oyun yazarı olabilirsiniz. Öyle de olsa sizin insanları rencide etme, tepeden bakma, açık kollayıp, pusuda bekler gibi bekleyip en ufak hatada tırnaklarınızı geçirme girişimleriniz tüm bu (farazi) üstün vasıflarınızı bir kalemde alıp götürürdü bundan emin olabilirsiniz.

Timur'u değerlendirelim:

Theope'yi okumamak toplumsal suç değil; Theope'yi engellemek tiyatral bir suçtur. Theope'yi okumamak, Theope'yi azaltmaz. Okumayanı azaltır. Theope'yi okumadan, tiyatro sanatıyla uğraşmak olanaksızdır. Theope'yi okumadan tiyatro sanatıyla uğraştığını iddia eden biri, yumurtasız omlet yaptığını yada yediğini iddia eden bir salaktan farksızdır. Ben Theope'yi okudum diye övünmüyorum. Theope'yi okumasaydım, eşekten farksız biri olurdum. Sırtıma konulan her yükü aptalca taşırdım. Yalancılarla, iftiracılarla, sansürcülerle, sanal canavarlarla işbirliği yapabilecek denli donanımsız biri olurdum. Yada şöyle denilebilir: Theope'yi okuyabilecek donanıma sahip olduğumdan; yalancılarla, iftiracılarla, sansürcülerle, sanal canavarlarla işbirliği yapmıyor, hakikat sever Coşkun Büktel ile işbirliği yapıyorum. Bu durumda kazanan Theope olmuyor; okuyan oluyor. Theope okunmadığında, yitiren Theope olmuyor; okumayan oluyor…

Timur diyor ki:

..........Dün akşam bir arkadaşla bir ortak tanıdık yayıncı arkadaş üzerine konuştuk. Kullandığı bir sıfatın çok yanlış olduğundan ve bazı çevrelerde kendisini eleştiri konusu haline getirmesinden konuştuk. Onu uyarmamız gerektiğini, bunu yapmaması için düşüncelerimizi iletmenin doğru olacağını düşündük. Yarım saat kadar bunu ona nasıl üzmeden, rencide etmeden, demoralize etmeden ama söylememiz gerekeni yine de ve mutlaka söylemek gerektiği düşüncesiyle formülünü aradık. Bir tek insanı bile kırmamak, motivasyonunu bozmamak için ince eleyip sık dokuduk. Oysa siz tam da pusuda avını bekleyen bir çakal gibi açığını yakaladığınızı düşündüğünüz ilk fırsatta da tırnaklarınızı geçiriyorsunuz. Son örneği de Yaşam Kaya oldu. Coşkun Irmak'ın tanımlamasıyla bu mudur sizin insanların daha iyiye gitmeleri için yaptığınız?.. Yere vur, kır, dök, parçala, darmadağın et ve bunu hayra yoralım. Kusura bakmayın ama bu hiç de eğitimci tavrı değil bu olsa olsa kendi kuyruk acısına aldırmayan birinden daha intikam alma teşebbüsü başka bir şey değil. Egosunun tatmin edilmemişliğiyle kıvranan bir zavallı tavırdır başka hiç bir şey değil!

Timur'u değerlendirelim:

Timur'un yukarıdaki paragrafı için pek bir şey söylenemez. Ne denir? "Şıracının şahidi bozacı" denir. "Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı" denir…

Araba kullanmayı bilmeyen birine sürücü belgesi vermezler. Verseler de, sürücü araba kullanabilme donanımına sahip değilse, mutlaka kaza yapar. Bir sürücü, araba kullanmasını bilmemesine karşın, trafiğe çıkar da, birkaç kişiyi eşek cennetine yollarsa, onu kim bağışlayabilir. Ama, tiyatroda dünyasında her şey mubah. Yaşam Kaya, Shakespeare'i yüz küsur yıl önce dünyaya getiriyor(!), Türkiye tiyatrosunu Fenerbahçe ile aynı tarihte kuruyor(!), bu adama hoşgörülü olunamaz.(Bakınız Yaşam Kaya) Nasıl ki, araba kullanmayı bilmeyen birinin trafiğe çıkmasına hoşgörülü olunamazsa!...

Timur diyor ki:

..........Okumadım... Sizden yeterince soğuduğum için okumayı da düşünmüyorum. Theope mükemmel bir eser olabilir. (Hoş gerçi Hamdi Mümkün örneğini şu hiç onaylamadığım Burak Caney sayesinde okuma fırsatı buldum da yazın konusunu ne kadar ciddiye aldığınızla ilgili ciddi kuşkularım oluştu.. "Hamdi Mümkün" adlı tretmanınız da övgüler almış.. Eğer Theope de o değerde bir eserse ve ona yapılan övgülerde Hamdi Mümkün tretmanınıza yapılan övgüler gibiyse bu gölge sadece Hamdi Mümkün'ü değil Theope'yi de gölgeler ve Hamdi Mümkün tretmanı gibi bir şeyin aldığı övgüler de (bazıları saygın isimler de olsa) övenleri gölgeler ya neyse..) Theope kötü bir referans olan "Hamdi Mümkün" örneğine rağmen mükemmel bir eser olabilir ve siz de müthiş bir oyun yazarı olabilirsiniz. Ama şu kinci, intikamcı, rencide edici, her şeyin merkezine kendini ve eserlerini koyan, hiç bir toplumsal yada tiyatral sorunda çıkar beklemeksizin, kendi eserini öne sürmeksizin var olmayan siz de benim için yoksunuz. İster ağzınızla kuş tutun, ister dört sütun üzerine manşetle her gün yeniden "Sansürcü Timur" diye manşet atın umurumda bile değilsiniz, ne siz ne de adınızla müstesna siteniz. Eğer sizi ve bulanık beyinlerinizin öfkesini, sevgili destekçiniz Hilmi beyin küfürlerini, bayağılıklarını tiyatro dünyasından uzak tutmak sansürcülükse bir kere daha yazıyorum "Evet ben sansürcüyüm!"

Timur'u değerlendirelim:

Ben, oyunculuk çalışmalarıma katılmak isteyenlere, Theope'yi okuma zorunluluğu getiriyorum. Theope'yi okumamışlarsa kızmıyorum. Ancak, okumamakta direnirlerse/diretirlerse, çalışmalara almıyorum. Tiyatro sanatıyla ilgilerinin olmadığını, tiyatrodan zevk almadıklarını, alamayacaklarını, eşek gelip eşek gideceklerini söylüyorum. Theope okumadan tiyatro sanatçısı olunamaz. Ne var ki, tiyatro yayıncısı olmak için Theope okuma zorunluluğu yok. Hele yalancı Mustafa Demirkanlı, iftiracı Yaşam Kaya ve sansürcü A. Ertuğrul Timur'un Theope'yi okumaları gerekmez. Zaten okusalardı, yalancılık, iftiracılık, sansürcülük yapmazlardı. Zaten okusalardı, bu denli yalınkat, bu denli yüzeysel ve bu denli düzeysiz bir yayıncılık yapmazlardı!...

Nasıl ki terzi, kumaşı kenarına bakıp alırsa ve nasıl ki damat adayı, anasına bakıp kızını alırsa; Atıf Yılmaz da, salak biri olmadığından, tretman da olsa, Hamdi Mümkün'ün değerini anlamış ve film yapmayı düşünmüş. Hamdi Mümkün'den anlamak için, Atıf Yılmaz yada Cevdet Karal olmak gerekir. Theope'den anlamak için Memet Baydur yada Cüneyt Türel olmak gerekir…

Timur diyor ki:

..........Tiyatrom'da bugüne dek bırakın tiyatroda yaşananlar üzerine dile getirilme olanağı bulmuş farklı görüşleri; birey olarak asla onaylamadığım ve en az radikal İslam yada Faşizm kadar karşısında olduğumu her fırsatta dile getirdiğim ulusalcı görüştekiler de yazdı, yazıyor. Liberter sol düşüncedekiler de yazdı yazıyor. Otoriter sol, otoriter komünist düşüncedekiler de yazdı yazıyor. Anarşist-komünist düşüncede yazanlar da oldu, olacak da. Yasal sınırlar, söylemler içinde ve edeplice yazan herkes yer buldu. Ama tiyatrom'da ne Hilmi Bulunmaz'ın, Ne Coşkun Büktel'in yeri yok tiyatrom'u o seviyeye düşürmem hiç kusura bakmayın. Haa cevap hakkı mı? Siz aylardır sitenizde atmadığınız başlık bırakmadınız ben cevap hakkı falan kullanma gereği duymadım, siz yine sitenizde yazın rahatlayın ille de burada cevap hakkı diyorsanız aynen Mustafa Demirkanlı'nın geçmişte söylediği gibi gidin yasal süreçten geçin cevap hakkı alın gelin!

Timur'u değerlendirelim:

tiyatrom.com'da yazma meraklısı değiliz. Yalancılarla, iftiracılarla aynı safta duran ve sansürcülüğü tescillenmiş birinin sitesinde yazmak, bu saatten sonra, bizi kirletir. Türkiye tiyatrosunun Lut Gölü düzeyindeki sitelerden biri olan tiyatrom.com, ancak iyi niyet gösterisinde bulunursa, desteklenebilecek bir site. Bu denli yalınkat bir sitede yazmak bizi değil, tiyatrom.com'u yüceltir. Bizden de götürür!...

Yasal yollara başvurmamız için, burjuva hukukuna secde eden bir mantığa sahip olmamız gerekir. Anayasa'ya evet dememiz gerekir. Siyasal Partiler Yasası'na evet dememiz gerekir. Seçim Yasası'na evet dememiz gerekir. Her seçimde, kırk katır yada kırk satır edinmek için sandıklara koşmamız gerekir. Parlamento binasını bir tapınak olarak görmemiz gerekir. Biz, kendi vicdanlarımızda kurduğumuz mahkemeye başvurmanın dışında bir yöntem tanımayız. Siteniz de, Site Devleti Hukuku olmayı aşamamış hukukunuz da sizin olsun. Tepe tepe kullanın!...

Timur diyor ki:

..........Burak Caney , Kimsin necisin bilmiyorum. Artık tiyatro dünyasında komedi unsuru oldu. Herkes birbirini Burak Caney olmakla suçluyor. Sevgili arkadaşım Adnan Tönel bana "Burak Caney sen misin? Hilmi seni eleştirmişti " diye soruyor, bir kaç gün sonra ben ona "Yoksa Burak Caney sen misin? Hilmi Bulunmaz Sana YapıKredi'nin çalak yalayıcısı demişti" diye soruyorum gülüp geçiyoruz. Daha böyle çok sayıda geyik konusu oluyorsun. Yaptıklarını asla onaylamıyorum, tiyatro dünyası ve tiyatro yayıncılığı bu seviyelere düşürülemez, düşürülmemeliydi. Dinsizin hakkından imansız gelir gibi bir mantık güdüyor olabilirsin ama sen onun hakkından gelir misin bilmem de köyümüzün delisi birdi iki oldu. Adın Burak mıdır soyadın nedir hiç umurumda değil. Mahlas kullanmak da bir haktır. Demek ki kendinden korkun var yada uğraştığın insanlardan korkun var kullanıyorsun. Mahlasın beni ilgilendirmese de her bir kimsenin üzerinde anlık da olsa leke olduğun muhakkak. Hatta en son bir arkadaş aslında senin Hilmi Bulunmaz'ın ta kendisi olduğunu da iddia etti ve bunu ispatlayacağım dedi hadi hayırlısı merakla bekliyoruz.

Timur'u değerlendirelim:

Burak Caney'in fiziksel kimliği önemli değil. Tinsel kimliği önemli. Burak Caney, yalancı Mustafa Demirkanlı'nın ruh ikizi, düşünsel akrabası ve piçi; iftiracı Yaşam Kaya'nın ruh ikizi, düşünsel akrabası ve piçi; sansürcü A. Ertuğrul Timur'un ruh ikizi, düşünsel akrabası ve piçi. Aynaya baktığınızda yada birbirinize baktığınızda, Burak Caney'i görmeniz mümkün. Sizin sayenizde mezraya dönüştürülen Tiyatro Köyü'nün delisi bir değil, üçtü: şimdi dört oldu; yalancı Mustafa Demirkanlı, iftiracı Yaşam Kaya, sansürcü A. Ertuğrul Timur ve sanal canavar Burak Caney!... Unutmadan; "en son bir" adlı arkadaşın, Burak Caney'in Hilmi Bulunmaz olduğunu kanıtlasın, kendisine bir Limousine ve sana da bir Jeep armağan etmeye söz veriyoruz. Biz sözümüzü yerine getirmezsek adiyiz; ama "en son bir" adlı arkadaşın Burak Caney'in Hilmi Bulunmaz olduğunu kanıtlayamazsa, sen de adisin, kendisi de adidir!...

Timur diyor ki:

..........Bak Burak Caney, ne yaparsan yap, istediğinde zaman zaman yaptığın gibi yine beni de eleştir, bana da sataş ne halt edersen et umurumda bile değil. Ama yaptığın bir şey var ki bunu sana bugüne dek yazdığım tek emailde de dile getirmiştim ve yayınlamıştın burada bir kez daha yazıyorum sahtecilik yapıyorsun.

Timur'u değerlendirelim:

Bir yalancı, bir iftiracı ve bir sansürcünün yanına, bir de sahtekar yakışır. Şık görünür. Albenisi olur. Aile fotoğrafı tamamlanır!...

Timur diyor ki:

..........İşte bu sahteciliklerin suçtur yanlıştır buna hakkın yok. Aynı powerpoint sunumları özelliklere girip baktığımızda Tiyatronline belgenin yazarı Ertuğrul Timur, bana yolladığında Yaşam Kaya olarak değiştirildiğini de gördük. Diğer tiyatro yayınlarına başka adlarla geçtiğini fark edemeyecek kadar birbirimizden kopuk değiliz tiyatro yayıncıları olarak. Her birimizin bir diğerinden şüphelenmesini hedefliyor olabilirsin. Bu konuda bilgisayar bilgin de iyi görünüyor. Ama kusura bakma bizler de salak değiliz. Git sorunun kimse onunla hallet ortalıkta serseri mayın gibi, hedefini şaşırmış kurşun gibi dolaşma!

Timur'u değerlendirelim:

Burak Caney fiziksel biri olmadığından, sanal biri olduğundan, o sanallığın tiyatro dünyasındaki izdüşümü neyse, kime ikame ediyorsa, ona göre değerlendirme yapıyoruz. Bize de, Yaşam Kaya, Ertuğrul Timur gibi "ipuçlarıyla" geldi, Burak Caney'in e-mailleri. Ancak biz, bu ipuçlarına bakarak değerlendirme yapmadık. Elimizde tek ölçüt vardı: Kim Burak Caney'i destekliyorsa, kim Burak Caney gibi düşünüp yazıyorsa, bizim için Burak Caney oydu; yalancı Mustafa Demirkanlı, Burak Caney'di; Burak Caney'in soluğunu sitesine taşıyan Hamit Demir, Burak Caney'di; iftiracı Yaşam Kaya, Burak Caney'di ve tabii ki sansürcü A. Ertuğrul Timur, Burak Caney'di. Ve hala da öyle. Önemli olan tinsel, düşünsel birlik!...

Timur diyor ki:

..........Hilmi Bulunmaz'la kedili köpekli maymunlu atışmaların beni ilgilendirmez herkes kendi seviyesince gösterir kendini demek ki sizin seviyeniz bu der geçerim. Ama bu tür yayıncılıkla bir yere gelemezsin.

Timur'u değerlendirelim:

Burak Caney'i yayıncı sayan bir yayıncı!!! Yada kendisi de Burak Caney olan bir Burak Caney!!!

Timur diyor ki:

..........Eğer ki "Hamdi Mümkün" eleştirindeki ciddiyetini ve üslubunu kullanırsan, bu ciddiyetde ve olgunlukta yazılar, eleştiriler kaleme alırsan inan ki bana Tiyatro Dergisi de, Tiyatronline da, Gölge Tiyatro da ister mahlasla ister adınla sana yer verir yazını yayınlar ve çok daha etkili olur muhalefetin.

Timur'u değerlendirelim:

Uzatmana gerek yok Timur, dediğimiz gibi; "Yok aslında birbirinizden farkınız, hepiniz Burak Caney'siniz!... Aile fotoğrafınıza bakmayı unutmayın! Soldan sağa; yalancı Mustafa Caney, iftiracı Yaşam Caney, sansürcü A. Timur Caney ve sanal canavar Burak Caney… (Daltonlar Şebekesi)

Timur diyor ki:

..........Tiyatrom mu? Hayır Tiyatrom yer vermez. Çünkü tiyatrom son kez bu sayfalarda Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel adlarını sayfalarında geçirdi bundan sonra sadece onların cevaplarına sansür değil onların adının geçtiği her satıra, her habere, her olaya sansür uyguluyoruz herkesin haberi ola! Tiyatrom'un bir seviyesi var, Kediyle köpekle maymunla yazarlık-yayıncılık yapanlarla; yada arzın merkezine theope yi koyup üzerine bağdaş kurup oturanlarla oyalanamayız, tiyatrom'un seviyesini o kadar da düşüremeyiz.

(Timur'un Hitlerliği çok kısa sürdü. Coşkun Irmak düzeltme/uyarı yollayınca, "Coşkun Büktel" adını, ister istemez sitesine kabul etti: Sözünü yedi. Tükürüğünü yaladı. Balgamını yuttu. Sustu, oturdu… Bakınız:)

Timur'u değerlendirelim:

Timur, Burak Caney’e, “‘Hamdi Mümkün’ eleştirisi” gibi yazılarını yayımlatması için site adresleri verirken; tiyatrodergisi.com.tr, tiyatronline.com ve Gölge Tiyatro'yu bir biçimde düzeysizlikle suçluyor. Sanırız ilgili siteler bunun ayrımındadır. "Kediyle köpekle maymunla yazarlık-yayıncılık yapanlarla; yada arzın merkezine theope yi koyup üzerine bağdaş kurup oturanlarla oyalanamayız, tiyatrom'un seviyesini o kadar da düşüremeyiz." dediğine göre, yukarıda saydığımız sitelerin düzeysizliğini ve kendisinin düzeyliliğini kanıtlamış(!) oluyor…

Timur diyor ki:

..........Mustafa Demirkanlı, Yaşam Kaya ..., Sevgili Dostlar, onayladığınız yanlarım var, onaylamadığım yanlarınız var elbette. Örneğin 3-4 gün önce Tiyatro Dergisi Ödül törenini tiyatrom da asla haber yapmam dedim ve yapmadım. Bundan sonra da sizlerle de diğer yayıncı dostlarımızla da hemfikir olduğumuz konular da çıkacak, karşıt olduğumuz da.. Ama ben Ertuğrul Timur olarak da, Tiyatrom.com sahibi ve editörü olarak da "Ben sıkı bir sansürcü olarak" bundan sonra asla ve asla tek bir satırla bile Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Burak Caney adlarını bu sitede geçirmeyeceğim sizlerin de bu kişilere yada onlarla ilgili konulara ilişkin yazılarınıza asla link yada yer vermeyeceğim buradan kamuoyu önünde ilan ediyorum lütfen bu konuda bundan sonra teklifte bile bulunmayınız. Kamuoyu önünde size şu öneride bulunuyorum: Gelin tiyatro yayıncıları olarak bir toplantı yapalım iğneyi de çuvaldızı da kendimize batırıp belli kişilere yönelik değil genel anlamda tiyatro yayıncılığımızı sorgulayıp asgari etik değerlerimizi ve asgari ortak yayın kurallarımızı belirleyip deklare edelim. Kişilerle uğraşmak bizleri hiç bir yere götürmez. Bırakın onlar kendi bir avuç bataklığında boğulsunlar, çünkü üzerinde durulmaya değer çok daha önemli konularımız var.

Timur'u değerlendirelim:

Timur, neden ödül haberi yapmıyor? Açıklarsa seviniriz. Hiçbir ödül haberi mi yapmak istemiyor, yoksa Demirkanlı'nın yalancılığından rahatsız olduğu için mi yapmak istemiyor?...

"asla tek bir satırla bile Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel… adlarını bu sitede geçirmeyeceğim" diye söz veren Timur, neden Coşkun Irmak'ın yolladığı yazıda adı geçen Coşkun Büktel'e "sıkı bir sansür" uygulamayı ihmal etti. Neden korktu? Neden ürktü? Neden panikledi?... Gerçek olmasa da, sanal olsa da, koskoca bir “padişah” olan “Üçüncü Abdülhamid” hiç korkar mı? Elinde istibdadı (sansür uygulayan sitesi) olan adam korkar mı!...

Neyse, sanırız yakında "Yalancı-İftiracı-Sansürcü Zirvesi" (YİSZ) yapılacak!... Zirvenin tek bir maddesi olacak; "Hepimiz Burak Caney'iz!", Zirveyi de, en hırslı Burak Caney olan "Üçüncü Abdülhamid" yönetecek!...

Timur diyor ki:

..........Okurlarım.., Son kez daha bu kirliliğe yer verdiğim için, okurlarımdan özür diliyorum ve başlığımı yineliyorum. Bu internetin yada tiyatronun kirliliği değil o kişilerin kendi kirliliğidir.

Timur'u değerlendirelim:

Allah yolunu açık etsin. Gazan mübarek olsun. Gusül aptestin daim olsun. Cumhuriyet Dönemi'nde padişah olmak zor. Sen çok yaşa padişahım! Sen çok yaşa "Üçüncü Abdülhamid"! Padişahlar öldü, yaşasın padişah! Yaşasın Sansür! Birinci ve İkinci Abdülhamid öldü, yaşasın "Üçüncü Abdülhamid"!!!

(Bakınız: A. Ertuğrul Timur; KİRLENEN İNTERNET DEĞİL, BU O İNSANLARIN KENDİ BEYİN VE SÖZ KİRLİLİĞİ...)

***

Ek: 3. Abdülhamid'e bayram şekeri


"Tiyatroda 3. Abdülhamid istibdadı" kahramanlarından Ahmet Ertuğrul Timur, Burak Caney'in oral seks fotoğraflarıyla süslediği sitesine omuz verirken, hangi toplumsal suçu işlediğinin ayrımında olmayabilir. Bayramın "hayırlara vesile olması" dileğiyle, Feridun Çetinkaya'dan aldığımız tadımlık şekeri kendisine sunuyoruz:

..........“Devlet”in tarihte ve günümüzde, özgür ve yaratıcı düşünceye karşı olan sansürcü, baskıcı, cezalandırıcı tavrını herkes biliyor. Ama bundan daha önemlisi, sanatçı, akademisyen, eleştirmen unvanına sahip, çağdaş, uygar, bilimsellikten yana gibi görünen pek çok kişinin aslında yozlaşmanın devam etmesine nasıl hizmet ettikleri çoğu zaman gözden kaçırılıyor. Bu kişilerin vaziyetten görev çıkarmak anlayışıyla, kendi düşünme ve yaratıcılık kabiliyetleri ölçüsünde, “birey devlet” ya da “sivil devlet” diye adlandırabileceğimiz bir anlayışla, “düzen”i ya da kendi yetkinliklerini tartışmaya dönük en ufak eleştiri karşısında dahi nezaketi, demokratlığı ve medeniliği bir yana bırakarak, bu sansür ve kısıtlamayı hem kendilerine hem de kendi iktidar alanlarındaki insanlara nasıl acımasızca uyguladıkları gerçeği çoğu zaman en dikkatli gözlerden bile kaçırılıyor.

(Kaynak: Feridun Çetinkaya; Coşkun Büktel "Tiyatro Oligarşisi"ne Karşı)