foto için tıklayınız
henri
ayağa dikildi
ağır ağır bağırdı henri
pürüzsüz ve en yüksek sesiyle
ağır ağır bağırdı
henri'nin sesi
sağır kulakları bile deliyordu
ağır ağır bağırdı henri
onların ışığa
aydınlığa ihtiyacı var
bütün umudumuz dünyamızın yoksul insanlarında
henri
avazı çıktığı kadar bağırdı
pürüzsüz ve en berrak sesiyle
ağır ağır bağırdı
klarte klarte klarte
bu sözü ilk kez duyanlar
bu sözün ne anlama geldiğini hiç bilmeyenler
henri'nin ağzında değer kazanan bu söze büyülenerek baktı
henri
ışığa âşık açlara yeni bir kapı açtı
çok büyük bir kalabalık
bu söze doğru ağır ağır aktı
aydınlık aydınlık aydınlık
yüz binlerce yoksul insan
yürüdü ışığa doğru
ve insanlığın en büyük korosu
ağır ağır bağırdı
Clarté Clarté Clarté
henri
yaktığı feneri
elinden hiç bırakmadı
her yoksul
kendi fenerini
henri'nin elindeki fenerden yaktı
ve ellerinde henri'nin yaktığı fener
yürüdü insanlığın en büyük korosu
gözünü hiç kırpmadan faşizmin üzerine
hep birlikte ve birer birer yürüdüler
henri
yüz binlerce yoksulla birlikte
yüz binlerce kez ağır ağır bağırdı
aydınlık aydınlık aydınlık
ve çıplak ayaklarıyla yürüyenler
granitle örülmüş sarsılmaz duvarları
birer çürümüş domates gibi ezip geçtiler
klarte klarte klarte
birer çürümüş domates gibi ezilip geçilen granitler
acındırmak için kendilerini çıplak ayaklı baldırı çıplaklara
yeni doğan bebeğinin ölümünü gören bir anne taklidi yaptı
biz size ne yaptık ki
henri'nin sesi
aydınlık
berrak
klarte
işte
henri'nin sesi
Clarté Clarté Clarté
ve bir gün
eski bir masanın çevresinde
toplanmış küçük bir grup
çay içip
simit yiyordu
eski bir masa
ilk kez tanık oldu
henri'nin ateş adlı romanına
romanı çevirmek gerekiyordu
bütün dillere
ki
ateş sarsın
faşizmin en derin yüreğini
ateş ateş ateş
o ân için
kendi sesini unutup
henri'nin sesiyle konuşan
nâzım başladı söze
o ân için
kendi düşüncesini yitirip
henri'nin sesiyle düşünen
kerim sadi'yi göstererek
dedi ki nâzım
bence
bugün
henri
için
yapılacak
ilk
iş
ateş'i
çevirmektir türkçeye
ateş ateş ateş
nâzım
ansızın anımsadı kendi sesini
ve berrak sesiyle ağır ağır konuştu
bunu yapacak en yiğit kişi
bizim kerim sadi
sadi
önce sağına baktı
nâzım
sonra soluna baktı
henri
kerim sadi
berrak seslere
tekrar tekrar baktı
biraz önce masada yoktu henri
nereden nasıl ve ne zaman geldi
sadi'yi şirin bir korku sardı
böyle büyük bir adam
henri
böyle büyük bir roman
le feu
ve sadi'nin sağındaki nâzım
fısıltıyla seslendi solundaki sadi'ye
ateş ateş ateş
teslim etmemek için henri'yi
cahil küçük burjuva mütercimlerin eline
nâzım'ın
henri'nin
ve kendi sesiyle
kara kara düşündü sadi
saatlerce
sadi'nin içinde sesler vardı
ve aceleci sorular
nasıl ve ne zaman
yanıt veremedi içindeki seslere
bir heykel gibi donup kaldı sadi
henri'nin bize misafir olması
işte böyle bir masalla başladı
ateş ateş ateş
eski bir masanın üzerine dökülmüş simit susamları
ve kuru üzümle içilen çaylar eşliğinde ateş okunmaya başlandı
le feu le feu le feu
bir takımın güncesi
ateş ateş ateş
henri
senin kaleminden koyu bir kan gibi akan ateş adlı romanın
üzerine simit susamları dökülmüş
kuru üzümle içilen çaylar eşliğinde
bütün umutlarını
dünyamızın yoksul insanlarına bağlayan insanlarca
gece gündüz tartışıldı
bütün dünyada kol gezen faşizm
burada da saldırdı
henri'yi kendilerine yoldaş edinen insanların üzerine
ateş ateş ateş
ve bir gece
koşullar karar verdi
henri
suat derviş'in diline
teslim edildi
suat derviş'in diliyle
okuyoruz ateş'i
ışık içinde yat suat derviş
senin tatlı dilin ışık olsun
ateş ateş ateş
le feu le feu le feu
hilmi bulunmaz
yirmi dokuz ekim iki bin on iki
***
Ayrıca bakınız:
Türkiye'deki rahat koltuklarına birer tombul ev kedisi gibi kurulan romancıların, neden Henri Barbusse gibi roman yazamadıklarını anlayabilmek için, Barbusse'ün "Ateş" romanını okumalısınız!
İçerisinde Barbusse ve Kerim Sadi adları da geçen ilginç bir yazı!
henri
ayağa dikildi
ağır ağır bağırdı henri
pürüzsüz ve en yüksek sesiyle
ağır ağır bağırdı
henri'nin sesi
sağır kulakları bile deliyordu
ağır ağır bağırdı henri
onların ışığa
aydınlığa ihtiyacı var
bütün umudumuz dünyamızın yoksul insanlarında
henri
avazı çıktığı kadar bağırdı
pürüzsüz ve en berrak sesiyle
ağır ağır bağırdı
klarte klarte klarte
bu sözü ilk kez duyanlar
bu sözün ne anlama geldiğini hiç bilmeyenler
henri'nin ağzında değer kazanan bu söze büyülenerek baktı
henri
ışığa âşık açlara yeni bir kapı açtı
çok büyük bir kalabalık
bu söze doğru ağır ağır aktı
aydınlık aydınlık aydınlık
yüz binlerce yoksul insan
yürüdü ışığa doğru
ve insanlığın en büyük korosu
ağır ağır bağırdı
Clarté Clarté Clarté
henri
yaktığı feneri
elinden hiç bırakmadı
her yoksul
kendi fenerini
henri'nin elindeki fenerden yaktı
ve ellerinde henri'nin yaktığı fener
yürüdü insanlığın en büyük korosu
gözünü hiç kırpmadan faşizmin üzerine
hep birlikte ve birer birer yürüdüler
henri
yüz binlerce yoksulla birlikte
yüz binlerce kez ağır ağır bağırdı
aydınlık aydınlık aydınlık
ve çıplak ayaklarıyla yürüyenler
granitle örülmüş sarsılmaz duvarları
birer çürümüş domates gibi ezip geçtiler
klarte klarte klarte
birer çürümüş domates gibi ezilip geçilen granitler
acındırmak için kendilerini çıplak ayaklı baldırı çıplaklara
yeni doğan bebeğinin ölümünü gören bir anne taklidi yaptı
biz size ne yaptık ki
henri'nin sesi
aydınlık
berrak
klarte
işte
henri'nin sesi
Clarté Clarté Clarté
ve bir gün
eski bir masanın çevresinde
toplanmış küçük bir grup
çay içip
simit yiyordu
eski bir masa
ilk kez tanık oldu
henri'nin ateş adlı romanına
romanı çevirmek gerekiyordu
bütün dillere
ki
ateş sarsın
faşizmin en derin yüreğini
ateş ateş ateş
o ân için
kendi sesini unutup
henri'nin sesiyle konuşan
nâzım başladı söze
o ân için
kendi düşüncesini yitirip
henri'nin sesiyle düşünen
kerim sadi'yi göstererek
dedi ki nâzım
bence
bugün
henri
için
yapılacak
ilk
iş
ateş'i
çevirmektir türkçeye
ateş ateş ateş
nâzım
ansızın anımsadı kendi sesini
ve berrak sesiyle ağır ağır konuştu
bunu yapacak en yiğit kişi
bizim kerim sadi
sadi
önce sağına baktı
nâzım
sonra soluna baktı
henri
kerim sadi
berrak seslere
tekrar tekrar baktı
biraz önce masada yoktu henri
nereden nasıl ve ne zaman geldi
sadi'yi şirin bir korku sardı
böyle büyük bir adam
henri
böyle büyük bir roman
le feu
ve sadi'nin sağındaki nâzım
fısıltıyla seslendi solundaki sadi'ye
ateş ateş ateş
teslim etmemek için henri'yi
cahil küçük burjuva mütercimlerin eline
nâzım'ın
henri'nin
ve kendi sesiyle
kara kara düşündü sadi
saatlerce
sadi'nin içinde sesler vardı
ve aceleci sorular
nasıl ve ne zaman
yanıt veremedi içindeki seslere
bir heykel gibi donup kaldı sadi
henri'nin bize misafir olması
işte böyle bir masalla başladı
ateş ateş ateş
eski bir masanın üzerine dökülmüş simit susamları
ve kuru üzümle içilen çaylar eşliğinde ateş okunmaya başlandı
le feu le feu le feu
bir takımın güncesi
ateş ateş ateş
henri
senin kaleminden koyu bir kan gibi akan ateş adlı romanın
üzerine simit susamları dökülmüş
kuru üzümle içilen çaylar eşliğinde
bütün umutlarını
dünyamızın yoksul insanlarına bağlayan insanlarca
gece gündüz tartışıldı
bütün dünyada kol gezen faşizm
burada da saldırdı
henri'yi kendilerine yoldaş edinen insanların üzerine
ateş ateş ateş
ve bir gece
koşullar karar verdi
henri
suat derviş'in diline
teslim edildi
suat derviş'in diliyle
okuyoruz ateş'i
ışık içinde yat suat derviş
senin tatlı dilin ışık olsun
ateş ateş ateş
le feu le feu le feu
hilmi bulunmaz
yirmi dokuz ekim iki bin on iki
***
Ayrıca bakınız:
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Kemalist çizgisi ve İşçi Partisi izdüşümü nedeniyle bütün yazılarını okumadığı Berfin Bahar'ın tüm sayılarını mutlaka gözden geçirirken, Ağustos 2012 tarihli 174. sayısındaki Mehmet Ergün tarafından kaleme alınmış "Kerim Sadi ile Nâzım Hikmet" başlıklı ve on iki sayfayı aşkın ciddi yazıyı, tüm dizgi özensizliğini bağışlayarak, bir solukta okumaktan hoşnut!
Türkiye'deki rahat koltuklarına birer tombul ev kedisi gibi kurulan romancıların, neden Henri Barbusse gibi roman yazamadıklarını anlayabilmek için, Barbusse'ün "Ateş" romanını okumalısınız!
İçerisinde Barbusse ve Kerim Sadi adları da geçen ilginç bir yazı!