'Ak Parti kriz ve faiz lobisini nakavt etti'
AK Partili Bülent Gedikli başarılarının Neocon ve Ergenekoncuları ürküttüğünü söyledi. Kriz ve faiz lobisini nakavt ettiklerini anlatan Gedikli 'operasyon başarısız oldu' dedi
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, ''AK Parti Hükümeti, kriz lobisini nakavt etti. Türkiye'de ilk kez kriz lobisi, faiz lobisi nakavt oldu. Türkiye'ye operasyon çektiler ama başarılı olamadılar'' dedi.
Gedikli, soruları yanıtladı. Gedikli, yazar Paul Auster'ın Türkiye ile ilgili açıklamaları konusunda sorulan soruya şu yanıtı verdi:
''Neocon-Ergenekon kadrosu Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Bu yapı Türkiye ile her zaman uğraşıyor. Türkiye ne zaman güçlenmeye başlasa devreye girip dönen çarklara çomak sokmaya, suyu bulandırmaya çalışıyorlar.
Türkiye'de kaos, korku, kriz yaratmak istiyorlar. Ama Neocon-Ergenekon kardeşliği beyhude bir çaba içerisinde. Türkiye'deki güven ve istikrar ortamını kimse yıkamaz. Türkiye hukuk devleti rotasındadır, demokrasi rotasındadır.
Bunların parolası, meşru iktidarı yıpratmak, mümkünse devirmek, darbe. Bu grubun şifresi ise sivil dikta. Bütün yapılanları, konuşulanları sivil diktaya bağlıyorlar, sürekli bunu işliyorlar.
Paul Auster de bunun için devreye girdi. Mesela Sayın Başbakanımız 'dindar bir nesil yetiştireceğiz' diyor, işi gelip sivil diktaya bağlıyorlar. Sayın Başbakanımız bu sözü mesela 2005'te söyleseydi sivil diktaya bağlamayacaklardı, irticaya bağlayacaklardı.
Çünkü o zamanki şifre irticaydı ama irticayı 2007'deki AK Parti kapatma davasının ardından kullanmamaya başladılar. İrtica gündemden düştükten sonra yeni öcü 'sivil dikta' oldu.
Şifre bir zamanlar komünizmdi. Komünizm bitti, şifre İran devriminden dolayı irtica oldu bir süre... 1993'ten Susurluk olayına kadar da şifre bölünme olmuştur. Refahyol iktidarı ile birlikte şifre irticaya dönüştürüldü.''
'1993'te Türkiye'de darbe yapılmış aslında'
''Neocon-Ergenekon takımı, aslında 1993'te Türkiye'de darbe yaptı. 1993 yılı darbe yılıdır Türkiye'de'' diyen Gedikli, Turgut Özal'ın ve Eşref Bitlis'in ölümü, Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olması, Uğur Mumcu'nun ölümü, paşaların öldürülmesi, Sivas Madımak Oteli'nde olanlara dikkati çekti.
O dönemde, bu tür olayların açık bir şekilde görülmediğini ama faili meçhuller sebebiyle bunun bu şekilde olduğunu çok net görülebildiğini belirten Gedikli, şöyle devam etti:
''1993'te Türkiye'de darbe yapılmış aslında. O yüzden Türkiye, 1990'lı yılları kaybetti. Faili meçhuller dışında ekonomik kriz, siyasi istikrarsızlık, kaos 1993'te yaşanan darbenin sonuçlarıdır. Neocon-Ergenekon yapısı öyle bir yapı ki devletin içine çöreklenmiş, adeta bir ur gibi.
Bunlar bir nevi gözü dönmüş insanlar. Düşünün kendi komutanlarını infaz ediyorlar. Gazeteciler konuşuluyor ama komutanları infaz etmişler. Eşref Bitlis'in ölümü şüpheli, Turgut Özal'ın ölümü şüpheli. Susurluk olayında bu yapı bir anlamda deşifre oldu.
Neocon-Ergenekon ortaklığının amigoları medya... Dikkat ederseniz ne söylerseniz söyleyin konuyu sivil diktaya bağlıyorlar papağan gibi. Bu biraz da Arap Baharı ile bağlantılı. Arap baharı olan ülkelerde kime başkaldırılıyor? Diktatörlere... Sivil dikta var ya oralarda. Şimdi aynı konsepti Türkiye'ye uyarlamaya çalışıyorlar.
Oradan Türkiye'ye sırayı getirecekler. Orada Arap Baharı var, Türkiye'de de bahar olması lazım. Onların konsepti açısından Türkiye'de de sivil bir dikta olacak ki bir başkaldırı olsun, bir isyan olsun. 'Burada biz bunalıyoruz, gazeteciler içeride' gibi söylemlerin hepsi aynı tezgahın ürünü. Yapı böyle bir yapı.''
''Paul Auster'ı muhtemelen dolmuşa getirmişler''
Türkiye'ye istikrarsızlık getirmek isteyen unsurların bir takım gibi görev paylaşımı yaptıklarını belirten Bülent Gedikli, ''Neocon-Ergenekon kadrosunda teknik direktör Şimon Peres; kaleci, teröristbaşı Abdullah Öcalan; geri üçlüde, Nicholas Sarkozy, Angela Merkel, Benjamin Netenyahu; orta sahada, Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük; ileride de Kemal Kılıçdaroğlu ve Selehattin Demirtaş var. Kulübün başkanları da finansal oligarklar. Finans lordları yani. Bunlar finansal operasyonlar yapıyorlar.
Faiz lobiciliği yürütüyorlar ama AK Parti Hükümeti, kriz lobisini nakavt etti. Türkiye'de ilk kez kriz lobisi, faiz lobisi nakavt oldu. Türkiye'ye operasyon çektiler ama başarılı olamadılar. Türkiye, artık eski Türkiye değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık kendi kişiliğini buldu'' dedi.
Paul Auster'ın Şimon Peres, Salman Rüşdi gibi isimlerle gayet samimi pozları bulunduğunu kaydeden Gedikli, ''Bu zat bir kere Türkiye ve İsrail konusunda bir cahil. Türkiye'nin siyasi tarihini bilmiyor.
Gazeteciler içeride diyor ama Türkiye'de daha önce neler olduğu konusunda en ufak bir fikri yok. Bu adama sormak lazım, sen Türkiye'deki darbeler tarihini biliyor musun ey Auster? Türkiye'de darbeler nasıl olmuş, darbeler nasıl teşvik edilmiş?
Bu gazeteciler, bu tür girişimler konusunda neler yazmışlar, neler söylemişler, bundan haberin var mı? E-muhtıra olmuş, bu konuda ne düşünüyorsun? İktidar partisine kapatma davası açılmış, bu konuda fikrin var mı? Bu ülkede olan bitenleri biliyor musun da sen kalkmışsın hemen buradan bir beyanat veriyorsun?
Paul Auster'ı muhtemelen dolmuşa getirmişler. Birden bire böyle bir açıklama yapması ilginç. Auster, aynı zamanda İsrail'in de cahili. Noam Chomsky'ye İsrail'de yapılanlar ortada. Chomsky, Auster'a İsrail'in nasıl bir ülke olduğunu iyi anlatabilir.'' diye konuştu.
''(Herkesi alıp dindar yapacağız) diye bir şey yok. Zaten Allah da öyle bir şey söylemiyor''
''AK Parti'nin başarıları, Neocon'ları ve Ergenekoncuları ürkütüyor'' diyen Gedikli, şunları kaydetti:
''Ergenekonla mücadele, bölücü örgüt PKK ile mücadeleyi kolaylaştırıyor, etkin hale getiriyor. Bunu süreç içinde de çok açık ve net göreceğiz. Faili meçhullerin ortaya çıkması, ordumuz açısından çok olumlu bir süreçtir.
Geçmişteki yapıda bazı komutanların korktuğunu bile görüyoruz. Ayaklarla başlar karışmış, belli değildi. Bunlar şimdi yerli yerine oturuyor. Her taş yerinde ağırdır. Her kurum kendi görevini yaptığı takdirde güç kazanır, ağırlık kazanır.
Farklı göstermeye çalışıyorlar ama şu anki süreç bu açıdan olumlu bir süreç. Devlet gerçek kimliğine kavuşuyor, devlet şimdi ancak kendi kimliğini buluyor. Devlet kimliğini bulamamıştı, kimliksizdi. Türkiye, bu açıdan şu anda tarihi bir kavşakta.
Türkiye'de dindar olmanın önünün açılması lazım. Sanki bu hep açıkmış gibi konuşuyorlar Türkiye'de. Bu ülkede bir dönem dindarlığın önünde her şey engeldi. İsmet İnönü döneminde yapılanlardan, yasaklananlardan ve toplanan kitaplardan, 1990'lı yıllarda yapılanlara kadar her şey ortada.
İnsanların inanç özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması lazım. İnançlı dindar insanların bir yerlere gelmesinin de engellenmemesi lazım.
Türkiye'de irtica kampanyaları altında bu da yapıldı. İnançlı birçok insana yapılanlar ortada. Sayın Başbakanımız inanç özgürlüğüne dikkatleri çekti. Yoksa 'herkesi alıp dindar yapacağız' diye bir şey yok. Zaten Allah da öyle bir şey söylemiyor.''
AA
(Kaynak: HABER VAKTİM)
***
Ayrıca bakınız:
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, tiyatro yazarı Melih Anık'ın aşağıdaki tweet'ini okuyunca şöyle düşündü: "Kendimi bildim bileli, Türk burjuva yasalarıyla başım dertte. Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkemizde, başımın sürekli olarak Türk burjuva yasalarıyla dertte olmasını son derecede doğal ve normal buluyorum. Örnekse, 'Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...' kem sözünü sarf etme cesaretinde bulunan Nihat Haluk Bilginer, 'ünlü ve paralı' olduğu için, savcıların yakın takibine değil, uzak takibine bile asla ve kesinlikle uğramazken, ben de bir oyuncu olmam nedeniyle, 'Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...' sözünü içime sindiremeyerek, Nihat Haluk Bilginer'e 'YAVŞAK' diyebilecek kadar ahlâklı, namuslu, onurlu, şerefli olduğum için, bana acil olarak noter onaylı ihtarname gönderiliyor, derhal savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor, hakkımda hızla 'Kamu Dava' açılıyor, 'Haluk Bilginer' farkıyla ve şimşek hızıyla mahkûm oluyorum!"
Paul Auster'ın, 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişinin rahatça soluk alıp verebildiği, elini kolunu sallaya sallaya yürüyebildiği, hiç utanıp sıkılmadan tiyatro sanatının ırzına geçebildiği bir ülkeye gelmek istememesine asla ve kesinlikle şaşmamak gerekir!
Paul Auster ile yapılmış ilginç bir röportaj okunmayı bekliyor!
İlginç başbakan, ilginç yazara, ilginç sözlerle yüklenmeyi yeğledi!
Magazinel yayın yapıp, emekçi halkın beğeni düzeyini hızla, hem de şimşek hızıyla sürekli olarak aşağılara, daha aşağılara çeken 46. Dergisi'ne röportaj verip, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." kem sözünü kullanarak, bütün opera oyuncularını, bütün sinema oyuncularını, bütün televizyon oyuncularını, bütün tiyatro oyuncularını "yavşaklık" töhmeti altında bırakmasına karşın, bu söze karşı söyleyecek pek sözü bulunmayan opera oyuncuları, sinema oyuncuları, televizyon oyuncuları, tiyatro oyuncuları gibi suspus olmayıp, Nihat Haluk Bilginer'e "iade-i yavşak" ederek, kendisine "YAVŞAK" dediği için, bu sözü kendisine ait Internet sitesinde yayınladığı ve tüm uyarılara karşın bu sözü silmediği için iki yıl hapsi istenen Bulunmaz Tiyatro kurucusu ve yöneticisi Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, aşağıdaki yazıyı okur okumaz şöyle düşündü: "Evet, herkes, hiçbir çekince yaşamadan, dilediği görüşünü, dilediği biçimde kamuoyuna ulaştırmalı ve 'sözün karşılığı söz' olmalı, hapis değil!"
"Theope" yazarı Coşkun Büktel, ortaya önemli bir "ölçüt" koyuyor!
Samimi olarak şiir okumayan Erdoğan, samimi olarak konuşmuyor!
Sivri çıkışlarıyla gündemde kalabilen Paul Auster, "yazar ve gazetecilerin hapishanelerde olması nedeniyle" mi, "bu yaşanan olaylar ünlü yazara yaramış" olması için mi nefes tüketiyor?
AK Partili Bülent Gedikli başarılarının Neocon ve Ergenekoncuları ürküttüğünü söyledi. Kriz ve faiz lobisini nakavt ettiklerini anlatan Gedikli 'operasyon başarısız oldu' dedi
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Bülent Gedikli, ''AK Parti Hükümeti, kriz lobisini nakavt etti. Türkiye'de ilk kez kriz lobisi, faiz lobisi nakavt oldu. Türkiye'ye operasyon çektiler ama başarılı olamadılar'' dedi.
Gedikli, soruları yanıtladı. Gedikli, yazar Paul Auster'ın Türkiye ile ilgili açıklamaları konusunda sorulan soruya şu yanıtı verdi:
''Neocon-Ergenekon kadrosu Türkiye'yi istikrarsızlaştırmaya çalışıyor. Bu yapı Türkiye ile her zaman uğraşıyor. Türkiye ne zaman güçlenmeye başlasa devreye girip dönen çarklara çomak sokmaya, suyu bulandırmaya çalışıyorlar.
Türkiye'de kaos, korku, kriz yaratmak istiyorlar. Ama Neocon-Ergenekon kardeşliği beyhude bir çaba içerisinde. Türkiye'deki güven ve istikrar ortamını kimse yıkamaz. Türkiye hukuk devleti rotasındadır, demokrasi rotasındadır.
Bunların parolası, meşru iktidarı yıpratmak, mümkünse devirmek, darbe. Bu grubun şifresi ise sivil dikta. Bütün yapılanları, konuşulanları sivil diktaya bağlıyorlar, sürekli bunu işliyorlar.
Paul Auster de bunun için devreye girdi. Mesela Sayın Başbakanımız 'dindar bir nesil yetiştireceğiz' diyor, işi gelip sivil diktaya bağlıyorlar. Sayın Başbakanımız bu sözü mesela 2005'te söyleseydi sivil diktaya bağlamayacaklardı, irticaya bağlayacaklardı.
Çünkü o zamanki şifre irticaydı ama irticayı 2007'deki AK Parti kapatma davasının ardından kullanmamaya başladılar. İrtica gündemden düştükten sonra yeni öcü 'sivil dikta' oldu.
Şifre bir zamanlar komünizmdi. Komünizm bitti, şifre İran devriminden dolayı irtica oldu bir süre... 1993'ten Susurluk olayına kadar da şifre bölünme olmuştur. Refahyol iktidarı ile birlikte şifre irticaya dönüştürüldü.''
'1993'te Türkiye'de darbe yapılmış aslında'
''Neocon-Ergenekon takımı, aslında 1993'te Türkiye'de darbe yaptı. 1993 yılı darbe yılıdır Türkiye'de'' diyen Gedikli, Turgut Özal'ın ve Eşref Bitlis'in ölümü, Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı olması, Uğur Mumcu'nun ölümü, paşaların öldürülmesi, Sivas Madımak Oteli'nde olanlara dikkati çekti.
O dönemde, bu tür olayların açık bir şekilde görülmediğini ama faili meçhuller sebebiyle bunun bu şekilde olduğunu çok net görülebildiğini belirten Gedikli, şöyle devam etti:
''1993'te Türkiye'de darbe yapılmış aslında. O yüzden Türkiye, 1990'lı yılları kaybetti. Faili meçhuller dışında ekonomik kriz, siyasi istikrarsızlık, kaos 1993'te yaşanan darbenin sonuçlarıdır. Neocon-Ergenekon yapısı öyle bir yapı ki devletin içine çöreklenmiş, adeta bir ur gibi.
Bunlar bir nevi gözü dönmüş insanlar. Düşünün kendi komutanlarını infaz ediyorlar. Gazeteciler konuşuluyor ama komutanları infaz etmişler. Eşref Bitlis'in ölümü şüpheli, Turgut Özal'ın ölümü şüpheli. Susurluk olayında bu yapı bir anlamda deşifre oldu.
Neocon-Ergenekon ortaklığının amigoları medya... Dikkat ederseniz ne söylerseniz söyleyin konuyu sivil diktaya bağlıyorlar papağan gibi. Bu biraz da Arap Baharı ile bağlantılı. Arap baharı olan ülkelerde kime başkaldırılıyor? Diktatörlere... Sivil dikta var ya oralarda. Şimdi aynı konsepti Türkiye'ye uyarlamaya çalışıyorlar.
Oradan Türkiye'ye sırayı getirecekler. Orada Arap Baharı var, Türkiye'de de bahar olması lazım. Onların konsepti açısından Türkiye'de de sivil bir dikta olacak ki bir başkaldırı olsun, bir isyan olsun. 'Burada biz bunalıyoruz, gazeteciler içeride' gibi söylemlerin hepsi aynı tezgahın ürünü. Yapı böyle bir yapı.''
''Paul Auster'ı muhtemelen dolmuşa getirmişler''
Türkiye'ye istikrarsızlık getirmek isteyen unsurların bir takım gibi görev paylaşımı yaptıklarını belirten Bülent Gedikli, ''Neocon-Ergenekon kadrosunda teknik direktör Şimon Peres; kaleci, teröristbaşı Abdullah Öcalan; geri üçlüde, Nicholas Sarkozy, Angela Merkel, Benjamin Netenyahu; orta sahada, Mehmet Haberal, Doğu Perinçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan, Yalçın Küçük; ileride de Kemal Kılıçdaroğlu ve Selehattin Demirtaş var. Kulübün başkanları da finansal oligarklar. Finans lordları yani. Bunlar finansal operasyonlar yapıyorlar.
Faiz lobiciliği yürütüyorlar ama AK Parti Hükümeti, kriz lobisini nakavt etti. Türkiye'de ilk kez kriz lobisi, faiz lobisi nakavt oldu. Türkiye'ye operasyon çektiler ama başarılı olamadılar. Türkiye, artık eski Türkiye değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, artık kendi kişiliğini buldu'' dedi.
Paul Auster'ın Şimon Peres, Salman Rüşdi gibi isimlerle gayet samimi pozları bulunduğunu kaydeden Gedikli, ''Bu zat bir kere Türkiye ve İsrail konusunda bir cahil. Türkiye'nin siyasi tarihini bilmiyor.
Gazeteciler içeride diyor ama Türkiye'de daha önce neler olduğu konusunda en ufak bir fikri yok. Bu adama sormak lazım, sen Türkiye'deki darbeler tarihini biliyor musun ey Auster? Türkiye'de darbeler nasıl olmuş, darbeler nasıl teşvik edilmiş?
Bu gazeteciler, bu tür girişimler konusunda neler yazmışlar, neler söylemişler, bundan haberin var mı? E-muhtıra olmuş, bu konuda ne düşünüyorsun? İktidar partisine kapatma davası açılmış, bu konuda fikrin var mı? Bu ülkede olan bitenleri biliyor musun da sen kalkmışsın hemen buradan bir beyanat veriyorsun?
Paul Auster'ı muhtemelen dolmuşa getirmişler. Birden bire böyle bir açıklama yapması ilginç. Auster, aynı zamanda İsrail'in de cahili. Noam Chomsky'ye İsrail'de yapılanlar ortada. Chomsky, Auster'a İsrail'in nasıl bir ülke olduğunu iyi anlatabilir.'' diye konuştu.
''(Herkesi alıp dindar yapacağız) diye bir şey yok. Zaten Allah da öyle bir şey söylemiyor''
''AK Parti'nin başarıları, Neocon'ları ve Ergenekoncuları ürkütüyor'' diyen Gedikli, şunları kaydetti:
''Ergenekonla mücadele, bölücü örgüt PKK ile mücadeleyi kolaylaştırıyor, etkin hale getiriyor. Bunu süreç içinde de çok açık ve net göreceğiz. Faili meçhullerin ortaya çıkması, ordumuz açısından çok olumlu bir süreçtir.
Geçmişteki yapıda bazı komutanların korktuğunu bile görüyoruz. Ayaklarla başlar karışmış, belli değildi. Bunlar şimdi yerli yerine oturuyor. Her taş yerinde ağırdır. Her kurum kendi görevini yaptığı takdirde güç kazanır, ağırlık kazanır.
Farklı göstermeye çalışıyorlar ama şu anki süreç bu açıdan olumlu bir süreç. Devlet gerçek kimliğine kavuşuyor, devlet şimdi ancak kendi kimliğini buluyor. Devlet kimliğini bulamamıştı, kimliksizdi. Türkiye, bu açıdan şu anda tarihi bir kavşakta.
Türkiye'de dindar olmanın önünün açılması lazım. Sanki bu hep açıkmış gibi konuşuyorlar Türkiye'de. Bu ülkede bir dönem dindarlığın önünde her şey engeldi. İsmet İnönü döneminde yapılanlardan, yasaklananlardan ve toplanan kitaplardan, 1990'lı yıllarda yapılanlara kadar her şey ortada.
İnsanların inanç özgürlüğünün önündeki engellerin kalkması lazım. İnançlı dindar insanların bir yerlere gelmesinin de engellenmemesi lazım.
Türkiye'de irtica kampanyaları altında bu da yapıldı. İnançlı birçok insana yapılanlar ortada. Sayın Başbakanımız inanç özgürlüğüne dikkatleri çekti. Yoksa 'herkesi alıp dindar yapacağız' diye bir şey yok. Zaten Allah da öyle bir şey söylemiyor.''
AA
(Kaynak: HABER VAKTİM)
***
Ayrıca bakınız:
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, tiyatro yazarı Melih Anık'ın aşağıdaki tweet'ini okuyunca şöyle düşündü: "Kendimi bildim bileli, Türk burjuva yasalarıyla başım dertte. Haksızlıkların yasalarla korunduğu ülkemizde, başımın sürekli olarak Türk burjuva yasalarıyla dertte olmasını son derecede doğal ve normal buluyorum. Örnekse, 'Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...' kem sözünü sarf etme cesaretinde bulunan Nihat Haluk Bilginer, 'ünlü ve paralı' olduğu için, savcıların yakın takibine değil, uzak takibine bile asla ve kesinlikle uğramazken, ben de bir oyuncu olmam nedeniyle, 'Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle...' sözünü içime sindiremeyerek, Nihat Haluk Bilginer'e 'YAVŞAK' diyebilecek kadar ahlâklı, namuslu, onurlu, şerefli olduğum için, bana acil olarak noter onaylı ihtarname gönderiliyor, derhal savcılığa suç duyurusunda bulunuluyor, hakkımda hızla 'Kamu Dava' açılıyor, 'Haluk Bilginer' farkıyla ve şimşek hızıyla mahkûm oluyorum!"
Paul Auster'ın, 1100 kişilik kişiliksiz alçak kişinin rahatça soluk alıp verebildiği, elini kolunu sallaya sallaya yürüyebildiği, hiç utanıp sıkılmadan tiyatro sanatının ırzına geçebildiği bir ülkeye gelmek istememesine asla ve kesinlikle şaşmamak gerekir!
Paul Auster ile yapılmış ilginç bir röportaj okunmayı bekliyor!
İlginç başbakan, ilginç yazara, ilginç sözlerle yüklenmeyi yeğledi!
Magazinel yayın yapıp, emekçi halkın beğeni düzeyini hızla, hem de şimşek hızıyla sürekli olarak aşağılara, daha aşağılara çeken 46. Dergisi'ne röportaj verip, "Oyuncuların çoğu yavşaktır genellikle..." kem sözünü kullanarak, bütün opera oyuncularını, bütün sinema oyuncularını, bütün televizyon oyuncularını, bütün tiyatro oyuncularını "yavşaklık" töhmeti altında bırakmasına karşın, bu söze karşı söyleyecek pek sözü bulunmayan opera oyuncuları, sinema oyuncuları, televizyon oyuncuları, tiyatro oyuncuları gibi suspus olmayıp, Nihat Haluk Bilginer'e "iade-i yavşak" ederek, kendisine "YAVŞAK" dediği için, bu sözü kendisine ait Internet sitesinde yayınladığı ve tüm uyarılara karşın bu sözü silmediği için iki yıl hapsi istenen Bulunmaz Tiyatro kurucusu ve yöneticisi Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, aşağıdaki yazıyı okur okumaz şöyle düşündü: "Evet, herkes, hiçbir çekince yaşamadan, dilediği görüşünü, dilediği biçimde kamuoyuna ulaştırmalı ve 'sözün karşılığı söz' olmalı, hapis değil!"
"Theope" yazarı Coşkun Büktel, ortaya önemli bir "ölçüt" koyuyor!
Samimi olarak şiir okumayan Erdoğan, samimi olarak konuşmuyor!
Sivri çıkışlarıyla gündemde kalabilen Paul Auster, "yazar ve gazetecilerin hapishanelerde olması nedeniyle" mi, "bu yaşanan olaylar ünlü yazara yaramış" olması için mi nefes tüketiyor?