Basına yansıdığı kadarıyla, Uğur Kantar olayını yakından izliyorum. Hem askerliğimi yaparken benzer işkencelerden geçtiğim (Bakınız: İstanbul Savaş Karşıtları Derneği Kurucu Üyesi ve Genel Sekreteri Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, "Birinci Van Depremi" anılarından tadımlık sundu!), hem kurucusu olduğum İstanbul Savaş Karşıtları Derneği Genel Sekreterliği yaparken derneğimizin Askeri Mahkeme tarafından kapatılmış olması, hem siyasal olarak militarizme karşı olmam ve hem de Bulunmaz Tiyatro'da sürdürdüğüm "oyunculuk ve yazarlık çalışmaları" sürecini dışa vuran "oyun yazma eylemi" nedenleriyle Uğur Kantar olayını sürekli olarak yakından izleme gereksinimi duyuyorum.
Ancak...
Başta eski asker LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı ve 1100 kişilik kişiliksiz kişinin tacizleri nedeniyle, bu tür olayları gündeme almakta çok zorlanıyorum. Neredeyse, bütün entelektüel ve estetik enerjim, bana gönderilen noter onaylı ihtarnamelerle ilgilenmek, savcılık suç duyurularına karşı savunmalar hazırlamak ve duruşmalara harcadığım yoğun çabalarla geçiyor.
Neyse ki...
Bana karşı ilk hukuksal cepheyi açan LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan davasından BERAAT etmem (Bakınız: "LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Ömer F. Kurhan'ın sanık sandalyesine oturtup cezalandırmak istediği Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, BERAAT etti!") ve diğer davaların da peynir-ekmek gibi tat vermeye başlaması sonucu, artık, Uğur Kantar ve benzeri mağdurların durumlarını okurlarımın dikkatine sunabileceğim.
Yazarlık, özellikle oyun yazarlığı yapmak isteyen yazar adaylarının sordukları en can alıcı soruya, buradan çok net bir vereyim:
Madem ki, konu bulmakta zorlanıyorsunuz, gazetelere yansıyan işkence olaylarını kaleminize dolarsanız, en kısa zamanda, en hızlı yolu alabilirsiniz. Örnekse Uğur Kantar'ın gördüğü işkenceler, sizin kaleminizde oyun hâline gelince, gelecek kuşakların da görüşlerini değiştirebilirler.
Şimdilik kaydıyla, Uğur Kantar olayına bu denli değinmekle yetiniyorum...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
İşkenceci iki askere ağırlaştırılmış müebbet
Uğur Kantar'ın, Kıbrıs’ta vatani görevini yaparken komutanın verdiği 7 günlük cezasını çekmek için ‘disko’ tabir edilen disiplin koğuşunda iki er gardiyan tarafından 25 Temmuz’da dövüldüğü iddia edildi. Kaldırıldığı hastanede öldü. Askeri savcı iki er gardiyan için ağırlaştırılmış müebbet istedi
21 yaşındaki Uğur Kantar, Kıbrıs’ta 28. Tümen’de uzun dönem er olarak askerliğini yapıyordu. Kantar, terhis olmasına 2 hafta kala bölük komutanının kararıyla kendisine verilen bir haftalık disiplin cezasını çekmek üzere 28. Tümen’e bağlı disiplin koğuşuna gönderildi.
Disiplin koğuşunda 1 hafta kalan ve 25 Temmuz 2011’de gardiyan olarak askerlik yapan erler Fırat Keser ve Ayhan Aslan tarafından dövüldüğü ve güneş altında sandalyeye kelepçelenerek tutulduğu iddia edilen er Uğur Kantar, 12 Ekim’de Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde (GATA) hayatını kaybetti. Bunun üzerine başlatılan soruşturma geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Savcılığı tarafından hazırlanan iddianame, askeri mahkemede tarafından kabul edildi. 7 şüpheli hakkında yargılama böylelikle başlamış oldu.
Asteğmen almaya geldi
Askeri mahkemede er Ayhan Arslan ve Fırat Keser olmak üzere ikisi tutuklu 7 asker yargılanıyor. Savcı bu iki şüpheli hakkında “neticesi sebebiyle ağırlaştırılmış işkence” suçundan cezalandırılması talebinde bulundu. Olay günü yaşanan ise iddianemede detaylarıyla anlatıldı. Askeri savcılığın hazırladığı iddianameye göre Uğur Kantar’ı ölüme götüren olay şöyle yaşandı:
Uğur Kantar, 7 günlük cezasını çekmek üzere 18 Temmuz günü Tümen Disiplin Ceza ve Tutukevi Müdürlüğü’ne konuldu. 7 günlük cezasının bittiği son gün kendisini birliğine teslim etmek üzere almaya Piyade Asteğmen Sağip Kaya Uğur geldi. Ancak Ayhan Arslan ve Fırat Keser teslimin saat 13.15’te yapılacağını söyledi. Bunun üzerine Asteğmen Uğur geri döndü. 2 saatlik sürede ise Kantar’ı ölüme götüren olaylar yaşandı.
‘Sen dayağı hakettin’
İddianame yazan bilgilere göre Kantar, tuvalet ve su ihtiyacını Arslan ile Keser’e bir kaç defa söylemesi yaşanan olayların başlangıcını oluşturdu. İddinamede yer alan ifadeler göre Kantar’ın bu talepleri sonucunda Fırat Keser, Kantar’ı yakasından tutarak, “Babamın oğlu musun? Senin derdin nedir? Sen dayağı hakettin” dedi ve Kantar’ı dövmeye başladı. Başına da vurulan Kantar bu sırada sanık gardiyan Keser’e, “Komunatım ne olur yapmayın, vurmayın” diye bağırdı. Daha sonra bina içine alınan Kantar, gardiyan Ayhan Arslan’ın vurması sonucu yere düştü. Kantar içeride de “komutanım ne olur vurmayın” diye bağırmaya devam etti. Yerden kalkmayı başararak banyo bölümüne kaçan Uğur Kantar, burada da gardiyanlar tarafından bayılıncaya kadar dövüldü.
Sanık gardiyan Ayhan Arslan dışarıya seslenerek banyoda bayılan Kantar’ı üç kişinin getirmesini söyledi. Banyoya ilk girenlerden hükümlü Mehmet Selman Bektaş, Uğur’un üzerinde sadece alt kamuflaj pantolonu olacak şekilde sırt üstü baygın bir şekilde yattığını, üst kısmının çıplak olduğunu, ayağında botu ve çorabı olmadığını gördü. Bu sırada sanık gardiyan Arslan, Kantar’a “Kalk kalk, numara yapma” diye bağırıyordu.
Elleri kelepçelendi
Banyoya giden hükümlüler Hasan Coşkunlar ile Hasan Ergül, Kantar’ın taşınmasına yardım etti. Gardiyan Arslan, baygın halde olmasına rağmen Uğur Kantar’ı doktora sevk etmek yerine güneş altında bir sandalyeye oturttu. Sandalyeden düşen Kantar, bu kez elleri arkadan kelepçelenerek sandalyede sabitlendi. Uğur Kantar güneşin altında bekletilirken Fırat Keser bir kez yüzüne hızlıca tokat attı. Bu tokattan sonra Uğur’dan hırıltı sesi çıktı, ayaklarını yere vurdu. Durumu gören Ayhan Arslan kepinin içine su koyarak uyanması için Uğur’un yüzüne döktü. Ancak Uğur uyanamadı. Ona tekrar iki tokat attı. Uğur bu tokat sonrasında iyice hareketsiz kaldı. Bunu gören şüpheliler ayılması için Uğur’u aynı sandalye üzerinde gölgeye götürdüler. Yaklaşık 30 dakika bu şekilde sandalye üzerinde baygın bir şekilde bekledi. Uğur Kantar’ın durumunu gören şüpheliler Ayhan Arslan ve Fırat Keser kendilerini sorumluluktan kurtarmak amacıyla 25 Temmuz 2011’de iki adet tutanak hazırladı.
Tutanakların birincisinde Kantar’ın Disiplin Cezaevi’ndeyken “sivil eşya deposunda bulunan demir raflara kafasını vurarak kendine zarar verme girişiminde bulunarak kendini askerliğe elverişsiz hale getirme suçunu işlediği” öne sürüldü. İkinci tutanakta ise “sorumsuz davranışlarda bulunduğu, diğer mahkûmlara adaba uymayan el hareketleri yaptığı, cezaevi bahçesinde bulunan çöp konteynırlarına tekme atarak devlet malına zarar verme girişiminde bulunduğu” iddia edildi. Kantar’ın bilinci yerinde olmadığı için tutanakları imzalayamadığı ancak gardiyanlar tarafından parmak izinin alındığı da anlaşıldı. Uğur’u teslim almak üzere gelen Piyade Asteğmen Sağip Kaya Uğur’un sandalye üzerinde baygın bir halde oturduğunu gördü. İki gardiyan ve iki hükümlü tarafından tekrar Disiplin Cezaevi kapısına kadar getirilen Uğur Kantar askeri aracın arkasına yatırıldı. Dava 18 Kasım’da 18 Kasım’da Girne’deki Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde görülecek olan davada Cezaevi Müdürü Ayhan Şentürk, “ihmal sebebiyle ölüme sebebiyet vermek” suçlamasıyla, er Ayhan Arslan ve Fırat Keser ağırlaştırılmış işkence sebebiyle adam öldürmek suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle, gardiyanlardan Recep Tekin görevi kötüye kullanmak, Süleyman Özdoğan, Özkan Belmen, Ahemt Yurdusevdi ihmal suretiyle görevi kötüye kullanmak suçundan yargılanacak. İddianamede Uğur Kantar’ın dışında Disiplin Cezaevi’nde tutulan 19 asker de mağdur olarak yer aldı.
GATA’ya gönderilmişti
UĞUR Kantar birlik revirine götürdü. Ancak gardiyanlar tarafından fiziksel şiddete maruz kaldığı bilgisi verilmediği için ilk incelemede Uğur’un sadece aşırı sıcak ve susuzluğa bağlı olarak rahatsızlanmış olabileceği düşünüldü. Yapılan muayenede şuurunun kapalı, genel durumunun kötü ve reflekslerinin olmadığı görüldü. Durumunun aciliyeti üzerine Uğur, Lefkoşa Nalbantoğlu Hastanesi’ne sevk edildi. Bilinci kapalı şekilde acil servise alınan Uğur’un ateşinin 42 derece olduğu, sürekli güneşe maruz kaldığı, idrar kaçırdığı ve atipik hareketler yaptığı tespit edildi. Durumunda iyileşme olmaması üzerine 26 Temmuz günü ambulans uçakla Ankara GATA’ya sevk edildi. Uzun süre yoğun bakım ünitesinde tutulan Uğur Kantar, 12 Ekim günü yaşamını yitirdi.
Öznur KARSLI / VATAN