24 Kasım 2010 Çarşamba

Hilmi Bulunmaz, yeni bir yazının kazı çalışmalarını sürdürüyor!

Oyun'un notu: Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz tarafından sürdürülen "yeni bir yazının kazı çalışmaları", Türkiye tiyatrosunun şah damarındaki kurumak üzere olan son bir damlacık kanı bile, bir Kırım Kongo Kenesi gibi emen, asıl mesleği eskimiş subaylık olarak tanımlanabilecek LİNÇÇİ yayıncı(?!) Mustafa Şükrü Demirkanlı ve kendisinin icat ettiği tiyatral oyuncak LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin, tam yirmi yıldır, türlü nedenlerle yıktığı perdelerin, eylediği viranların, varıp sahibine haber ettiği palavraların bir üzdüşümü olan "tiyatral höyük" üzerinde sürüyor.

LİNÇÇİ yayıncı(?!) Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yönettiği(?!) LİNÇÇİ yayın(?!) Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Türkiye tiyatrosuna etki ettiği yirmi yıllık tarih boyunca, türlü nedenlerle yıkılan değerlerde sağaltım yapma, bu "tiyatral höyük"te üst üste birikerek oluşan ve içinde, çok az da olsa, yaşam belirtisi gösteren kalıntıların gömülü bulunduğu derinliklerden çıkartılmasına yönelik olarak kazı çalışması sürdüren sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, ağır ağır, asla bağırmadan, hiç kimseyi yardıma çağırmadan, âdeta bir çığır açarcasına ilerlettiği bu çalışmasını bitirdiğinde, kendisi, hiçbir LİNÇÇİ tiyatro medyasına güvenmediği için, hazırlamakta olduğu bu değerli yazısını, mutlaka sitemizde yayınlayacak.

Sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz'ın sürdürdüğü bu yazı kazı çalışması, LİNÇÇİ yayıncı(?!) Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın yazdığı(?!) ve baştan aşağı, insan doğasına aykırı olan şu yazı(?!) üzerine kurgulanıyor:

"Melih Anık’ın Bakışı… Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Erbil Göktaş…"

LİNÇÇİ yayıncı(?!) Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın uygun görüp, yazısının tepesine kondurduğu yukarıdaki başlığı, biz, uygun görmeyip hiç beğenmediğimiz için, şöyle bir üst başlık atarak, okurlarımıza sunmuştuk:

Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imha etmek için LİNÇ KAMPANYASI başlatan Demirkanlı, dezenformasyona devam ediyor hâlâ!

Sosyalist sanatçı Sayın Hüseyin Hilmi Bulunmaz tarafından kaleme alınan ve "kazı çalışmaları süren yazı", henüz tamamlanmamış olmasına karşın, bu taslak yazıdan, şimdilik küçücük bir tadımlık sunuyoruz!


***


Eğer, Türkiye tiyatrosu bu hızla çürümeyi sürdürürse...

Mustafa'nın onursuzluğu, insanlık onurunu yenecek!


Hilmi Bulunmaz
24 Kasım 2010


Bana bak Mustafam Demirkanlım; sen, aramızda sürmekte olan bir savcılık soruşturmasının, senin lehine gelişmesi için, meze tabağının en can alıcı ve en stratejik noktasında konuşlandırılmış lop lop karidesleri, kendin yemeyip sazan avlamak için kullandığın oltaya yerleştiriyorsun, ama ben sazan değilim; boşu boşuna ağzının suyunu akıtıp hiç heveslenme. Haaa, bu arada unutmadan belirteyim; ben, her ne kadar "hukuk ortamını" birincil dereceden bir kavga alanı olarak görmesem de, senin ve seninle birlikte hareket eden LİNÇÇİ yoldaşlarının, bana açtıkları davalara karşı, ben de, birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer, onar onar, yüzer yüzer... dava açmayı düşünüyorum!

"Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!"

Korkma canım Mustafam Demirkanlım; henüz karar aşamasındayım, bunda korkulacak hiçbir şey yok!! Ben, hangi davayı, kime karşı açacağıma, henüz net bir biçimde karar vermiş değilim!!!

Sakin ol, Mustafam Demirkanlım!!!...

Sen, iyisi mi, şöyle mükellef bir çilingir sofrası kur! Nasıl olsa, "Lemi Bilgin'in Devlet Tiyatroları"ndan, "Ayşenil Şamlıoğlu'nun Şehir Tiyatroları"ndan rahat rahat, elini sıcak sudan soğuk suya sokmadan, elini taşın altına koymadan, elinin hiçbir yeri nasır bağlamadan, tereyağından kıl çeker gibi, kıldan tüyden konularla şişirdiğin LİNÇÇİ Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'ne reklâm (avanta, diş kirası, sadaka, sus payı) alabiliyorsun. Sen, şöyle mükellef bir çilingir sofrası kurmayacaksın da, ben mi kuracağım Mustafam Demirkanlım?!!!

Hem sonra sen, ne olursun Mustafam Demirkanlım, o güzelim, o lop lop, o hızla pembeleşip, şimşek hızıyla maymunlardaki kırmızı renge bürünen karidesleri, sazan avlamak için oltaya takacağına, o karidesleri birer birer, ikişer ikişer, üçer üçer, onar onar, yüzer yüzer, çıtır çıtır, kıtır kıtır... o nazik midene indir ve "rakı-roka-balık" diyalektiğinin sarmalayıcı sarmalına helezonik ve kısırdöngüsel olarak teslim olup, alkolizmin batağına bembeyaz ipekten bir yelken aç!

Ben, seni ve seninle birlikte hareket eden LİNÇÇİ yoldaşlarını ne zaman mahkemeye vereceğimi, sana ve LİNÇÇİ yoldaşlarına mutlaka haber veririm. Sen gayet rahat, gayet "rilaks" ol, Mustafam Demirkanlım... Zâten yerin kulağı, göğün gözü var!

"Sabahın bir sahibi var
sorarlar bir gün sorarlar!"

Mustafam Demirkanlım, eskimiş bir asker olarak, sen de çok iyi bilirsin ki, askerî alanlarda daima gözümüze çarpan, organlarımızın duyarlılığına göre, bir yerlerimize batan bir slogan vardır:

"Su uyur, düşman uyumaz!"

Sen, hiiiç merak etme, canım Mustafam Demirkanlım!

Dikkaaat! Rahaaat!! Hazıroool!!!

Kazı çalışmaları süren yazı: YAKINDA!