23 Kasım 2010 Salı

LİNÇ KAMPANYASI başlatan Demirkanlı, dezenformasyonu sürdürüyor!

Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsoru Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın kaleme aldığı aşağıdaki yazıyı yayınladıktan sonra, Sayın LİNÇÇİ Mustafa Demirkanlı, kendileri, zât-ı âlileri şu iki adet e-postayı, bize gönderme nezâketinde bulundular... Sayın LİNÇÇİ Demirkanlı'nın e-postalarını, virgülüne bile asla ve kesinlikle dokunmadan, "5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"na (FSEK) sadık kalarak yayınlıyoruz:

1 - yazımda ekleeme düzeltmeler var

yazımda ekleeme ve düzeltmeler var, gecenin bu saatinde okuyup, sitesine alan seni uyarayım dedim, eşek yerine koydu demeyesin diye:)

Eklemelerle son hali yayında bilgine...

2 - son ek

Son bir ek daha yaptım yazıma, bu saatte sadece sen okuduğun için seni bilgilendiriyorum.

Bu paragrafın sonuna ekledim.

Aklın alamayacağı bir sosyalist (!) yaklaşım, aklın, akıldan çıkacağı bir raks. Öğrenmiş olduk ve çok kahrolduk; Kuyumcu Bulunmaz'ın "demokratik yargı" anlayışını heba etmişiz. Yazıklar olsun bize, "demokratik yargı"nın oluşmasını engellemek için Bulunmaz ve Büktel'le meşgul ettiğimiz için... Affedersin Sayın kuyumcu, elmas kalemleri taciri, sosyalist (!) Hilmi Bulunmaz, affedersin. Affedersin Bulunmaz, "demokratik yargıyı" iş yoğunluğu olarak anladığın ve seni bu konuda hayal kırıklığına uğrattığımız için, ne dediğimizi muhtemelen anlamamışsınızdır bir sosyalist (!) olarak, kuyumcular fuarındaki yan komşunuza sorun o size anlatır.

Okuru senin deyiminle eşek yerine koyarak düzelttiğinin kanıtlı mailimi yok saydın, sen de biliyorsun, zamanı gelince gözüne sokacağımı...

Alıntın eksik olmasın diye bu maili gönderiyorum.

Mustafa Demirkanlı

***

Melih Anık’ın Bakışı… Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Erbil Göktaş…


Büktel, Bulunmaz ve Göktaş'a yönelik (Haber hariç) son yazımı yazıp, gerektikçe bu yazıyı hatırlatma dışında başka bir yazı kaleme almayı düşünmüyorum.

Neden Bu Yazıya Gerek Duydum?

Büktel ve Bulunmaz’ın tamamen gerçek dışı vehim, kasıt ya da belli bir stratejiyi içeren bir süreç içinde şahsıma yönelik karalama kampanyalarının internet havuzuna atılması ve yayılması nedeniyle adı geçen ikilinin Göbbelsvari bir propaganda ile yalanı gerçekmiş gibi göstermeye çalışmalarıdır.

Sayın Melih Anık’ın, Büktel’e göndermiş olduğu ve Büktel’in de sitesinde yayımladığı mektup da beni bu yazıyı yazmaya yönelten bir başka faktör oldu.

"Gerek sizin ve Hilmi Bulunmaz’ın gerekse Mustafa Demirkanlı’nın portalleri ayni kavganın farklı açıları ile dolu." (Melih Anık)

Demek ki konu hâlâ bir polemik gibi algılanıyor?

Bu yazıyı, Sayın Anık üzerinden tüm okurlara yönelik olarak kaleme almanın daha doğru olacağını düşündüm, çünkü zaman zaman karşılaştığım gibi bazı okurlar da tıpkı Sayın Anık gibi düşünüyor. Anık’ın bakışını temel almamın nedeni ise düzenli olarak tiyatro yazıları yazması ve bu ikiliyi şu ya da bu biçimde tanıyor olması.

Ama Önce Yeni Tiyatro Dergisi Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş’ın İlişkisini Ele Alalım

Bu ilişkide, Bulunmaz’ın sürekli olarak Yeni Tiyatro Dergisi’ne reklam verdiğini, her sayıdan 5 adet satın aldığını vurgulamasının kendisini rahatsız edip etmediğini sormayacağım, ticari ilişkisidir, reklam vereninin, bu jesti kendisi için kullanması Göktaş’ı rahatsız etmeyebilir.

Benim Göktaş’a yani Yeni Tiyatro Dergisi Yayın Yönetmeni’ne sormak istediğim bir başka soru var. Bu soruyu sorma hakkını da şu gerekçeye dayandırıyorum: (İlgili yazarın adını kullanmayacağım, nedeni ise genç ve hassas bir arkadaşımızın böylesine gereksiz, saçma ama zorunlu bir yazıda adını daha fazla kirletmemek.) Bulunmaz tarafından hunharca saldırılan yazar arkadaşımızın aynı zamanda Tiyatro… Tiyatro… Dergisi yazarı da olması.

Göktaş; Yayın Yönetmeni ile yazarları bir ailedir, zaman zaman çatışmalar, eleştiriler olabilir, doğaldır ancak kendi Dergi’ndeki bir yazısını eleştiren Bulunmaz’ın tavrı sence sağlıklı bir tavır mı? Eleştirisi haklı olabilir, haksız olabilir, dozu dahi tartışılabilir ama sonrasındaki davranışları, örneğin; ilgili yazarın twitter sayfalarını yayınlayıp dalga geçmesi, google’da bizden izleniyor tavırları seni hiç rahatsız etmiyor mu? Bir yazının eleştirisiyle, bu ve benzeri saldırıların ilgisini nasıl kurup içine sindirebiliyorsun? Yazarını bu tür saldırılardan korumak senin görevin değil mi? Korumayı bir kenara bırakalım, bir yazarını nasıl olur da saldırganlığı alışkanlık haline getirmiş olan reklam vereninin kucağına atarsın?

Bulunmaz’ın eleştirisinden sonra ilgili yazara yazmış olduğun muhtıra niteliğindeki mailini yayınlanması için Bulunmaz’a göndermek sana yakışıyor mu? Yazarların sana hiç mi güvenmemeli? Yayın Yönetmeni’nin, yazarı ile arasındaki özel yazışmasını saldırganlığı malum bir şahsın sitesinde yayınlatması ne kadar etik bir davranış?

İlgili yazar arkadaş, sana gönderdiği yanıtını da paylaşarak, üzüntülerini hayal kırıklıklarını paylaştı, daha fazla yanıt vererek Bulunmaz’ın tezgahında meze olmaması için başka bir yanıt vermemesini önerdim, çünkü sana vereceği yanıtları sen Bulunmaz’a ileteceksin o da işi gücü bırakıp nasıl daha fazla yaralarım diye kafa yoracak ve bir insanı daha canından bezdirecek. Yazarınla ilişkini kesmenin yolu bu mu? Bugüne kadar verdiği emeklerinin karşılığı bu mu olmalı? Vefa sadece İstanbul’da bir semt adımı?

Seni, Erbil Göktaş olarak değil ama bir Yayın Yönetmeni olarak kınıyor, bu davranışından dolayı protesto ediyorum.

Dönelim Ana Konumuza: İkiliye…

Bu ikilinin Büktel olanını yaklaşık 20 yıldır tanırım, benimle kavga etmesinin temel nedeni yıllar önce –internetin olmadığı dönemlerde- gönderdiği bir yazısını Dergi’de yayımlamamamdan kaynaklanıyor. Yazıyı yayınlamama nedenim; birçok tiyatro insanına "salak", "cahil" vb onlarca sıfatı taşımasından kaynaklanıyordu ama onun için tıpkı sizin (Sayın Melih Anık) tavrınız gibi benim de kendisinden yana olmadığım sonucunu sağladı ve her fırsatta hakaret ve küfürlerini artırarak sürdürdü. O yazısını –hakaretler de dahil- yayımlamalıydım, yoksa "sansürcü" olacaktım ve oldum. İkilinin diğerini tanımazdım, tanımam, ışıklar içinde yatsın Mehmet Akan için kan aradığımız günlerde, ölüm döşeğindeki bir insana sadece dizide oynadığı için hakaretler yağdırmasıyla ve bir arkadaşın ikazıyla öğrenmem ve benim sert bir yazı yazmamla başladı. Tuzağa düşmüştüm ve çorap söküğü gibi hakaretler, küfürler art arda her ikisi tarafından sıralanmaya başladı.

Sayın Anık: "Hakaret vb iddialarla ihtarname göndermenin, dava açmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Tiyatro dünyasını onların davaları kurtarmayacak! Bu nedenle de onlarla ayni fikirde değilim, ‘yapılanları onaylamıyorum'." demiş, Sayın Anık’a ve okurlara Bulunmaz’a yönelik savcılığa verdiğim şikayet dilekçemden kısa bir bölümü aktarıyorum, savcılığa aktardıklarım da bütünün, sanırım, sadece % 3-5’i kadardır, diğerleri de peyder pey aktarılmaya devam edecek:

"Yoksa, senin gibi acemi, beceriksiz, cahil, çaresiz, divane, enayi, fırıldak, geveze, hacıyatmaz, ımga, iblis, jandarma, küstah, lânet, miskin, nekes, orostopol, özensiz, pısırık, rezil, sefil, şerefsiz, terbiyesiz, uyuz, ümitsiz, vandal, yavşak, zavallı bir insandan hiçbir umudum olmadığı için, seni terbiye etmeye kafa yormuyorum. Seninle tiyatral herhangi bir iş yapılamaz. Seninle ancak "dalga" geçilir.” Hilmi Bulunmaz.

"göte göt" dendiği gibi; karşı tarafın görüşlerini okurlardan saklayarak tek yanlı yayın yapıp, sansür ettikleri insanları "suç belgesinin kaynağına link vermeksizin" suçlayan sansürcü, iftiracı ve linççi alçaklara da "orospu çocuğu" denir. (Bu kavramın orospularla ve çocuklarıyla ilgisi, ‘imambayıldının’ imamla ilgisi kadardır.” Coskun Büktel.

Sayın Anık da, sitesinde Büktel’in yorumundaki bazı hakaret sözcüklerini yayımlamadığı için Büktel tarafından “sansürcü” olarak ilan ediliverdi ve cezası da hemen kesildi. Hakaret sıfatlarını yayımlamayan Sayın Anık da, Büktel’e göre “sansürcü” olarak tanımlandığı için yukarıdaki hakaretlerle baş başa kaldı demektir. Büktel için hakaret etmesi için bir tek sebep vardır: Büktel gibi düşünmemeniz.

"Her zaman dediğim gibi: Mustafa Demirkanlı'yı midesi kaldırabilen, Demirkanlı'dan iğrenmeyebilen herkesten, tüm samimiyetimle iğreniyorum." Coşkun Büktel

Toptancı yaklaşıma ve hakaretlere bir örnek daha, Büktel’in şartı var! “Demirkanlı’dan iğreneceksiniz” yoksa o sizden iğrenir. Büktel yukarıdaki hakaretini onlarca kez kullanmakta bir sakınca görmüyor ama o hakaret etmezmiş!

"Mustafa Demirkanlı, Coşkun Büktel'e karşı pek çok takma isim kullandı. Kullandığı son isimlerden biri Deniz Duygulu'ydu. Deniz Duygulu'ya tüm yazdıklarını sileceğini ve hatta facebook hesabını bile kapatacağını söylemiştim. Bu sözüm üzerine sayfalar boyunca benimle alay etmişti. Sonunda savcıya yakalanmamak için, aynen dediğim gibi yaptı: Tüm yorumlarını sildi ve facebook hesabını kapattı. Ama ben her şeyi kaydetmiştim. İşte Demirkanlı'nın Deniz Duygulu olduğunun belgesi: TIKLAYINIZ! (http://www.coskunbuktel.com/buktelozgurbaskantuydu.htm)"

"Facebook’unda bir kez yazdım, “ben hiçbir zaman takma isim kullanmadığım gibi bir başkasını da ne yönlendirdim ne de teşvik ettim, tartıştığınız insanları ne gerçek olarak ne de takma isimleriyle tanımıyorum, varlıklarından haberim bile yok, kanıt için benim vermem gereken hangi bilgi, belge gerekiyorsa vereyim –örneğin ıp numaram ya da başkaca ne gerekliyse- bu yaptığın ayıptır, üstelik; 'İnsanları suç belgesi göstermeden ya da suç belgesinin orijinal kaynağını belirtmeden (orijinal kaynağa link vermeden) suçlayacak kadar alçak değilim.' demene rağmen...”yazmama karşın, ispatlama yerine, hakaretlerinin dozunu artırdı. Onun insanlara “iftira” atması, “hakaret” ve “küfür” etmesi için herhangi bir suçunuz, kusurunuz olması gerekmez, Büktel öyle diyorsa öyledir, bu durumda her türlü hakaretle yüz yüze kalmaktan kaçamazsınız, kendinizi koruma olanağınız da yoktur.

Lütfen, yukarıdaki linke girerek, Büktel’in belge adı altında insanları şahsıma karşı nasıl dezenforme ettiğine tanıklık edin.

Yukarıda alıntıladığım hakaretleri hem sitesinde hem de facebook’unda onlarca kez tekrarlanmaktadır. Yaşadıklarımın, maruz kaldığım saldırıların sanırım sadece %1’idir bunlar.

Neden Dava Açtım, Açmaya Devam Edeceğim?

Dava açma konusuna gelince, 54 yaşındayım, gerek mesleğim icabı gerekse siyasi olarak şahsıma onlarca dava açıldı, hiç dava açmamıştım… 54 yıl sonra bu ilkemi bozarak dava açtım, açmaya devam edeceğim, sanırım yaşamım boyunca açmadığım davaların birkaç katını bu ikili ve bağlantılı arkadaşları için açacağım. Sayın Anık, “Tiyatro dünyasını onların davaları kurtarmayacak!” demiş, çok da doğru demiş, ancak bu davalar tiyatro dünyasını kurtarmak için açılmıyor ki? Hiçbir biçimde durmayan, durmak bir yana hakaretlerini artıran bu ikiliye karşı onurumu/zu koruyacak, saldırılarını engelleyecek başka bir yol kalmadı ki?

İfade Olanaklarının İmha Edilmesi…

"LİNÇÇİ Mustafa Şükrü Demirkanlı, sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz ve gerçekçi yazar Coşkun Büktel'in sanatsal ifade olanaklarının imha edilmesi için bir LİNÇ KAMPANYASI başlatıyor."

Bu ibareyi sürekli kullanarak, Sayın Anık gibi yakından izlemeyenleri yanıltmayı hedefliyorlar. Öncelikle, “Temiz Tiyatro” imza kampanyasını ben düzenlemedim, düzenleyici yayıncılardan bir tanesiydim (Kaldı ki ben de düzenlemiş olmaktan hiç gocunmazdım ama benim aklıma gelmemişti.)

Bu kampanya ile ne talep ediliyordu? Sadece küfürsüz yayıncılık yapmaları. (www.temiztiyatro.net) İfade olanaklarını engellemek bu kampanyanın neresinde? Küfür ve hakaretlerini engelleyemeyenler, “sanatsal ifade olanaklarını” nasıl engelleyebilir sizce?

Şunu ileri sürebilirler ya da onlarca kez yazarak okurları dezenforme etmeyi deneyebilirler:

"Biz sonrasında küfretmeye başladık."
“İLERİYİ GÖRÜP DOĞRU BİR ROTA SAPTAYABİLMEK İÇİN BAZEN DÖNÜP GERİYE DE BAKMAK GEREKİR (14 Kasım 2010)


ARŞİV 14 Nisan 2007

(Bugün DT ve İBBŞT yöneticileri Lemi Bilgin ve Ayşenil Şamlıoğlu'nun reklamla besleyerek üstümüze saldığı)

MUSTAFA DEMİRKANLI HAKKINDA (HENÜZ TAKMA İSİMLİ SAPIKLAR KULLANMASINDAN VE BULUNMAZ İLE BÜKTEL'E KARŞI LİNÇ KAMPANYASI BAŞLATMASINDAN ÖNCEKİ "MASUM" DÖNEMİNDE) YAPTIĞIM BAZI SAPTAMALAR

"… Onursuzları rezil etmeye çalışıyorum; yalanlarını belgeliyor, belgelerin kaynaklarını ve linklerini veriyor, iğrenç hakikatleri teşhir ederek onursuzluklarını iki kere iki dört gibi kanıtlıyorum, ama rezil olmak onursuzlara vız geliyor." (C.B.)

"… Bütün bu şerefsizlikleri, Coşkun Büktel'in özel sorunu sayan tümentelektüeller de şerefsizdir.” COŞKUN BÜKTEL / 14 Nisan 2007"

Arşivini tarama zamanım olmadığı için, güncellediği yazısından, kendi saptamalarıyla aktarmakla yetindim, gördüğünüz gibi hiç küfretmiyor!

Neden "Temiz Tiyatro" imza kampanyası düzenleme gereği duyulduğu sanırım anlaşılmıştır.

Bu iki insanla diyalog yolları kalmadığından, aslında zaten başından beri olmadığından, hakaretleri, küfürleri engellenemediğinden dolayı geriye bir tek yol kaldı, hiç tercih edilmemesine rağmen kullanılacak tek yol, yasal olarak bu küfürlerin, hakaretlerin durdurulması.

Davalar Açılınca Ne Oldu?

"Ben, bu ülkenin yasama / yürütme / yargı kurumlarının zor durumda olduğu kanısındayım. Ben,özellikle yargı kurumunun; toplumsal, kültürel ve siyasal olarak yorulduğu düşüncesindeyim. Bu nedenle, yargı sürecinin tıkanmaması, demokratik yargı kavramının yerleşmesi, yargı kurumunun rahat edebilmesi için, ben, bu kuruma kolay kolay başvurmam. Zâten ağır aksak yürüyen yargı kurumundaki işlerin, benim başvurularım sonucu, daha da ağırlaşmasına gönlüm el vermez. Ben, gereksiz yere yargı kurumunu meşgul etmeyi aklımın ucundan bile asla geçirmiyorum. Ben, yargı kurumunu kişisel emellerim için meşgul edecek kadar çaresiz ve zavallı biri değilim!” Hilmi Bulunmaz

Devletin tüm kurumlarına karşı olduğu haykıran, asıl mesleği kuyumculuk, elmas kalemleri ticareti olan Sosyalist(!) Hilmi Bulunmaz birden bire devletçi oluverdi, devletin kurumlarının rahat çalışarak “demokratik yargı kavramının yerleşmesi” için meşgul edilmemelerini yazmaya başladı. Herkes gözlerini kapatarak bu ikilinin söylemlerini, küfürlerini, Sosyalistliklerini (!), gerçekçiliklerini (!) düşünsün ve karar versin, yaşadığımız bu ülkenin yargısına –bu güne kadar şikayetçi olarak bir kere bile başvurmamamıza rağmen- başvurmaktan başka bir çaremiz var mı? Bu ikilinin saldırıları karşısında yardım isteyeceğimiz bir başka otorite tanıyan, bilen var mı? Sayın Anık’ın bile “polemik” olarak tanımladığı bu saldırılar karşısında sığınacak bir başka şansımız var mı? Sayın Anık; sizin bildiğiniz başka bir çaremiz var mı?

O Zaman Son Soruyu Sorup, Kapatalım

Hilmi Bulunmaz ve Coşkun Büktel, küfretmeden yayıncılık yapmanız için ne yapmamız gerek? Sizin hakaretlerinizden nasıl koruyacağız kendimizi? Sizin bildiğiniz bir başka yol, yöntem var mı? Varsa bildirir misiniz? Sadece küfretmemenizi istiyoruz.

Haber Giriş Tarihi: 23 Kasim 2010

(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)