15 Ağustos 2010 Pazar

Hiçbir "birey"in "AŞİL TOPUĞU" olmayı asla kabul etmeyen sosyalist sanatçı Hilmi Bulunmaz, sadece "İŞÇİ SINIFININ AŞİL TOPUĞU" olabileceğini yazıyor!

Hilmi Bulunmaz
15 Ağustos 2010


Bugün yazmaya başladığım ve ne zaman bitireceğimi bilemediğim "uzun bir yazı"dan küçücük bir tadımlık sunuyorum...

(...)

Prof. Dr. Özdemir Nutku, taaa başından beri, zâten kapitalizme hizmet etme aşkıyla yanıp tutuşan bir nefer olduğu için, onun iftiracı olmasına pek şaşmamak gerekir. Bu sözü, şöyle de dile getirebiliriz; kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, yanlış algılama ve duyu yanılması oluşturacak "güçlü" ve "inandırıcı" yanılsamacılara gereksinim duyulur. Bu yanılsamacılar, birkaç dil bilen, birçok ülkeyi gezmiş ve gezdiği bazı ülkelerde "görgü ve bilgi"sini geliştirmiş insanlardan seçilir yada bu niteliklere sahip olması için, bazı "şanslı" insanlar, âdeta "yoktan var edilir"... Çünkü, kapitalizm, yalanlar silsilesinin oluşturduğu bir yanılsama zinciridir. Bu yanılsama zincirinin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, bu yanılsama zincirine, sürekli olarak yeni yanılsamacı halkalar eklenmesi gerekir. Prof. Dr. Özdemir Nutku da bu yanılsamacı halkalardan sadece biridir. Prof. Dr. Özdemir Nutku, bu yanılsamacılığını, adının önüne eklenen "Prof. Dr." sıfatından alıyor. Prof. Dr. Özdemir Nutku, adının önündeki bu sıfatı, bir çelik yelek, bir zırh, bir cankurtaran simidi gibi görüyor. Çünkü, kapitalist üretim ilişkilerinin bir uzantısı, bir izdüşümü, bir zorunlu üretimi olan bu tür "Prof. Dr."ler, "Erguvanî" bir donanımla ve/ya ağızlarında "gümüş kaşık"la doğdukları için, üzerlerindeki t-şört'lerini çelik yelek, paltolarını zırh, kravatlarını cankurtaran simidi sanırlar. Onlar, yanılsamacılık yamaklığına başladıklarında, ilk yanılsamacılık uygulamasını kendi üzerlerinde gerçekleştirirler.

Durum gözümüzde tam olarak canlansın diye, şöyle bir benzetme yapabiliriz; kapitalist tiyatro esnafı bir zincirse, Prof. Dr. Özdemir Nutku da bu zincirin sadece bir halkasıdır. Nasıl ki, herhangi bir zincirin bir halkası koptuğunda, o zincir, artık zincir olma vasfını yitirirse, Prof. Dr. Özdemir Nutku da, LİNÇ KAMPANYASI içerisindeki "tarihsel görevi"ni yerine getirmez yada bu görevinden uzaklaşmış olursa, LİNÇ KAMPANYASI zinciri, artık bir zincir olma vasfını yitirir. Kapitalist tiyatro mantığının tıkır tıkır işleyebilmesi için, Prof. Dr. Özdemir Nutku, "kiralık asker" Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın "İmza atılacaaak, at!" emrine "koşar adım marş marş" uymak zorundaydı ve uydu. Yarın da, Prof. Dr. Özdemir Nutku, "kiralık asker" Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya; "Dikkaaat! Hazır Ol! Uygun adım marş!" diye başlayan bir emirle, herhangi bir iftirasının hayatiyet bulması için bir emir verebilir. Nasıl ki, "Theope"ye iftira atıldığı sürecin hemen arkasından Ömer Faruk Kurhan denilen "dezestetik asker"e "parça başı iş" verildiyse...

Tabii ki, kapitalist üretim ilişkileriyle, askerliği birbirine karıştırmamakta yarar var.

Askerlikte, Genelkurmay Başkanı en yukarıda ve kışlaya adımını henüz yeni atmış bir emekçi acemi asker ise en alttadır. Ancak, kapitalist üretim ilişkelerine teslim olmuş tiyatroda, "kimin eli kimin cebinde" tam olarak kestirilemeyebilir. Yani, her şey, askerlikteki gibi "haki renkli" ve "çok yalın" değildir. Kapitalist üretim ilişkilerinde her şey "çok renkli"dir. Ancak, şurası çok önemlidir; kapitalizm, yalanlar (buna iftiralar da diyebiliriz) silsilesinin oluşturduğu yanılsama zinciriyle yaşayabilir; gerçeklerle birlikte asla yaşayamaz. Gerçeklerin toplumsallaşabilmesi için, mutlaka sosyalist bir yaşama biçimi oluşturulmalıdır.

Bir başka örnekle, ilişkilerin işlevini biraz daha canlandıralım; kapitalist tiyatro esnafı, bir kırkayaksa (yada binyüzayaksa), Mustafa Şükrü Demirkanlı ve Prof. Dr. Özdemir Nutku da bu "ayak"lardan herhangi biridir. Bir "ayak" nereye giderse, diğer "ayak" da aynı yöne gitmek zorundadır. Bir kırkayak yürürken, "kırk ayak birden" gayet uyumlu bir hareket içerisinde bulunurlar. Kırkayak yürürken, ayaklardan biri, diğer otuzdokuzayak'a uymamazlık edebilir mi?

Yada bir başka benzetme yapabiliriz; bir ahtapotu düşünelim. Bilindiği gibi, ahtapotun birçok kolu vardır. Ahtapotun, herhangi bir kolu; "Hayır! Ben, diğer kollarla birlikte yaşamak istemiyorum. Ben, bağımsız olarak yüzüp başka denizlere açılacağım!" diyebilir mi? Dese bile, bu söylediği ne kadar gerçekçi olabilir!

Coşkun ağabeyciğim, benim için durum çok net: Kapitalizm, yalanlar silsilesiyle yanılsama oluşturmak için, tiyatro sanatını da kullanır ve bu alandaki profesörler bile bu yalanlar silsilesiyle oluşan yanılsama zincirinin birer halkası olmaya mahkûmdurlar. Yani, eylemlilikler, "niyetten bağımsız"dır! Onlar bile, zincirdeki birer "halka"dır; kırkayaktaki birer "ayak"tır; ahtapottaki birer "kol"dur. Onların birer "halka"dan, birer "ayak"tan ve birer "kol"dan hiçbir farkları yoktur!

(...)

YAKINDA!