22 Kasım 2009 Pazar

3. Abdülhamid Ertuğrul Timur'un, okurların uzanamayacağı bir yerde yayınladığı önemli yazısını, biz, okurların uzanabileceği bir yerde yayınlıyoruz!

"Yaşasın Sansür" kavramını Türkiye tiyatrosuna armağan etme kurnazlığı gösteren ve yukarıda vesikalık fotoğrafı bulunan (LİNÇÇİ) 3. Abdülhamid Ahmet Ertuğrul Timur, çok kısa bir süre için www.tiyatrom.com sitesinin ana sayfasında yayınladığı "ÇATI ÖRGÜTLENMESİ 'TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİ'" başlıklı yazısını, her zaman başvurduğu sansürcü yönteme başvurarak, yani 3. Abdülhamid sıfatını bileğinin hakkıyla kazandığını kanıtlayarak, yine, "kedi pisliğini örter gibi", okurların uzanamayacağı denli yüksek, derin bir yere gizlediğinden, önemli bulduğumuz bu yazıyı, Türkiye tiyatrosuna hizmet etmek ve okurlarımızı aydınlatmak amacıyla aşağıda yayınlıyoruz!


***


DENİZ GEZMİŞ'LERİ İDAM EDEN 12 MART HÜKÜMETLERİ'YLE BENİM İŞİM VAR.

12 MART HÜKÜMETLERİ'NDE BAKANLIK YAPMIŞ DİĞER KİŞİLERLE İŞİM OLDUĞU GİBİ, TALÂT SAİT HALMAN'LA DA BENİM İŞİM VAR!

12 MART FAŞİZMİ KÜLTÜR BAKANI TALÂT SAİT HALMAN'A "EMEK ÖDÜLÜ" VEREN TAKSAV'LA BENİM İŞİM VAR!!

2008 YILINDA DÜZENLENEN 13. ULUSLARARASI ANKARA TİYATRO FESTİVALİ'NDE, TOPLUMSAL ARAŞTIRMALAR KÜLTÜR VE SANAT İÇİN VAKIF (TAKSAV), 12 MART FAŞİZMİ KÜLTÜR BAKANI TALÂT SAİT HALMAN'A "EMEK ÖDÜLÜ" VERDİĞİNDE, BU ÖDÜLE KARŞI ÇIKMA YÜREKLİLİĞİ GÖSTERMESİNE KARŞIN, BU YIL TAKSAV'IN DÜZENLEDİĞİ 14. ULUSLARARASI ANKARA TİYATRO FESTİVALİNE KATILAN AHMET ERTUĞRUL TİMUR'LA BENİM İŞİM VAR!!!


12 MART FAŞİZMİ'NE KARŞI ÇIKAMAYAN, 12 EYLÜL FAŞİZMİ'NE KARŞI ÇIKAMADIĞI GİBİ,
"TİYATRODA IRKÇILIĞA SON!"
DA DİYEMEZ!!! / HB


NOT: Aşağıda sunduğumuz, Timur'a ait yazı, önemli olmasına karşın, son derecede sıkıcı ve Timur'un her zaman yaptığı gibi yazım yanlışlarıyla dolu. Böyle olmakla birlikte, yayınlanmayı hak eden bir ciddiyete sahip olan bu yazının "daha önemli" bulduğumuz bazı yerlerini biz kırmızılaştırdık!


***


ÇATI ÖRGÜTLENMESİ "TÜRKİYE TİYATROLAR BİRLİĞİ"


A.Ertuğrul Timur
aetimur@gmail.com


Tiyatroda çatı örgütlenmesi bir süredir tiyatro gündeminde. Ben tiyatro yayıncılığını ve tiyatroya olan ilgimi kestiğim bir dönemde başladığı için sonradan dahil oldum. İstanbul buluşması ile kendimi içerisinde buldum ve Orhan Aydın'ın önerisi ile de komisyonda görev aldım. Fakat açıkçası toplantılarda düzenli bulunamadım ve hala tam olarak bu bünyeyi tam tanıyabilmiş yada bu bünyeye tam adapte olabilmiş değilim. Bu nedenle yazacaklarım zaten kendi içerisinde konuşulmuş konular olabilir, yanılgılarım olabilir. Ama Çatı örgütlenmesinin içerisinde olanlar bu yazacaklarımı ben merak ediyorsam yada ben düşünüyorsam dışarıdan başkaları da merak ediyor , düşünüyor diye ölçü kabul edip gerekirse yanıtlayarak bir açılıma vesile olabilirler.

Öncelikle benim çatıdan anladığım nedir? Eğer tiyatroda bir çatı örgütlenmeden bahsediliyorsa bunu iki türlü yorumlamak mümkün.

1- Zaten var olan Tiyatro örgütlerinin ortak bir üst yapılanmada bir araya gelmeleridir ki bunun adı konfederasyondur

2- Sınırlama olmaksızın (Amatör-Profesyonel-Genç-Çocuk Tiyatrocuları-Geleneksel Tiyatrocular, il il tiyatrocular vb) tüm tiyatro kapsamındakilerin kendi örgütlülükleri varken yada olmaksızın bir üst tanımlamada "tiyatrocular" geniş başlığı altında da bir araya gelmeleridir. Bu bireysel , topluluk bazında yada örgüt bazında olabilir.

Peki gözlemlediğim kadarıyla bu çatı bunlardan hangisi? Aslında belki ikisi de olma yolunda diyebiliriz. Tiyatroda zaten var olan örgütleri bir araya getirme çabası var. TODER, TOBAV, ASSITEJ, İATP-G, ATÇ, OYÇED adları geçiyor, toplantılara buralardan yönetici yada insanlar katılıyor. En azından geniş katılımlı toplantıda buralardan temsilciler var.

Ama İstanbul'da komisyona baktığımızda tam olarak bu manzarayı göremiyoruz . Eğer bu zaten var olan örgütlerin bir konfederasyonlaşması gibi çatı olsaydı iş kolaydı. Bu örgütlerin yöneticileri yada temsilcileri bir araya gelirdi ve "Ortak sıkıntılarımız neler, müştereklerimiz neler?, Hangi temel koşulların altına imza atmalı nerede ne zaman nasıl dayanışmalar geliştirmeliyiz" konularını ele alırlar bir anlamda tiyatro dernekleri konfederasyonunu çatısını çatarlardı. Ondan sonra anayasaya mı müdahale edilecek, Kültür Bakanlığına mı gidilecek, yoksa ortak eylem mi yapılacak bunlar kurulacak komisyonlarda ele alınıp hızla yol alınırdı. Her bir örgüt de bu alınan kararları kendi üyelerine duyurur, toparlar, kendi kitlesini seferber ederdi. Böylece belki İzmir'de, İstanbul'da, Ankara'da kitlesel salon toplantılarına dahi gereksinim duymadan kaç örgüt var ise onların yönetici yada temsilcilerinin bir araya gelmesi ile bu çatı (konfederasyon) hayata geçirilirdi.

Oysa şimdi İstanbul'daki komisyona bakıyoruz. Evet NHKM çevresinden Orhan Aydın, İATP-G çevresinden Ömer F.Kurhan, Fırat Güllü, ATÇ'den Mehmet Esatoğlu var ama TOBAV, TODER, ASSITEJ, OYÇED gibi örgütlerin temsilcileri komisyon toplantılarında yok. Çok sevgili arkadaşım Adnan Tönel var ama Adnan Tönel oyuncu, sanatçı, akademisyen ve gazeteci yanları olsa da bir örgüt yada örgüt temsilcisi değil, tiyatroda tek başına bir birey. Ertuğrul Timur var ama Ertuğrul Timur bir tiyatro örgütü temsilcisi değil. ASSITEJ ve/veya ÇOGED yok ama çocuk tiyatroları adına konuşan bir Ceren Okur var (ki oraların temsilcisi olarak değil kendi adına var) En fazla tiyatrocuyu temsil ettiği kağıt üzerinde varsayılan TODER başkanı Ali Yaylı kamuya açık salon toplantısında var ama komisyonda yok. İSTİŞAN yok, ASSITEJ'in resmi bir sözcüsü yok, OYÇED yok. Yani görünen şudur ki buna tam olarak zaten var olan örgütlerin konfederasyonlaşması gibi bir çatı olarak en azından şimdilik bakamayız.

Şimdilik daha çok amatör yada yarı profesyonellerin daha gayretli olduğu, bireysel özveri ve çabaların daha önde görüldüğü, TODER, TOBAV gibi var olan örgütlerinse karşı olmadığı, yakın olduklarını hissettirdikleri ama örgüt olarak çok da varlıkları hissedilemeyen , Ödenekli tiyatro çalışanlarının ise onca sorun yaşayan birimlerden olmalarına ve sayıca en kalabalık topluluklar olmalarına karşın ara ki bulasın denecek kadar az olduğu bir noktadayız. Bireysel çabaların olduğu yerde de birilerinin öne çıkması, yada birilerinin öne çıkmış gibi görünmesinin zaman zaman getirdiği sıkıntılar da yaşanabiliyor.

Peki örgütsel anlamda bir araya gelişi şimdilik bir kenara bırakırsak bölgesel bir temsilden söz edebilir miyiz? Şimdi burada tiyatrom bölge temsilciliğiyle kıyaslarsam; Ben tiyatrom adına bir tek adamı da bölge temsilcisi ilan edebilirim. Zira bu örgütlülük değildir. Bir tek adam gider şehrindeki tiyatro haberlerini toparlar, isterse oradaki tiyatrocularla hiç tanışmaya bile gerek duymadan gişeden, lobiden broşür toplar, gider seyirci gibi izler fotoğraf çeker ve bana o bölgede, o ilde tiyatro adına yapılanları haber yapar ve o bölgedeki tiyatral etkinliklerden bizi haberdar eder bu da yetebilir. Evet benim için o kentten bana haber ileten kişi o kentin temsilcisi olmaya yetebilir.

Fakat bir örgütlülükten söz ediyorsak ve örneğin Trabzon temsilcisi diyorsak bu kişinin asgari de olsa Trabzon'da bulunan tiyatro tüzel kişiliklerini yada tiyatrocuları temsil hakkını elde edebilecek yeterlikte çevresi, yetkilendirilmişliği olması gerekir diye düşünüyorum. Örneğin Zafer Gecegörür Bartın Kültür Sanat Derneğinin başkanıdır bu anlamda Bartın'ı temsil ettiği düşünülebilir. Fakat diğer 71 vilayet için böyle bir temsilden söz edemeyiz zira bölge bölge, kent kent bir tiyatro örgütlenmesi de yok ki onların temsilcileri bir araya gelmiş çatıyı kuruyor olsun. Bu anlamda da baktığımızda bir bölgeler üstü örgütlenmelerden de söz etmek mümkün görünmüyor. Ama İstanbul, Ankara ve İzmir görece daha örgütlü daha katılımcı elbette. Karadeniz bölgesinde ise bir kollektif girişimin sanıyorum hayata geçirilmesi gündemde.

Bütün bunlardan yola çıkarak artık kesin bir dille diyebiliriz ki bu çatı örgütlenmesi örgütlerin konfederasyonu değil ayrım gözetmeksizin tüm tiyatro bireysel yada tüzel kişiliklerine açık geniş tabanlı bir örgütlenme girişimidir. Tiyatro Derneklerinin de kısmen yanında yada yakınında durduğu, Türkiye geneline açık (ama maalesef henüz Tiyatronun güçlü olduğu iller de dahil çoğu ile ulaşılamamış) daha çok bireysel veya toplulukların içerisinde olduğu bir yapılanma söz konusudur.

Bana sorarsanız bu durumda bu bir çatı örgütünden çok genele açık , Genel topyekün bir tiyatrocular örgütlenmesidir. İstanbul'da benim de katıldığım ve kısa da olsa konuşmacı olduğum toplantıda da çıkan tablo buydu ve katılanlar daha çok ya kendi adına yada toplulukları adına oradaydılar ve zaten bir çoğunun konuşması da topyekün örgütlenme heyecanından çok kendilerinin yada topluluklarının yaptıklarının değişik tiyatrocular önünde tanıtma fırsatı gibi değerlendirildi.

NASIL BİR BİRLİKTELİK NASIL BİR ÜST ÖRGÜTLENME?

Eğer çatı ile tiyatroda geniş tabanlı bir örgütlenmeden söz ediliyorsa burada homojen değil heterojen bir yapılanma olacaktır elbette. Bu tür teknik, akademik yada yabancı literatüre ait kelimeleri yazılarımda kullanmaktan nefret ederim fakat şu an anlatmak istediğimi anlatacak daha uygun bir tanımlama doğrusu aklıma gelmiyor. Bu terimlerini herkesin bilmek zorunda olmadığını düşünerek örneklersem homojen karışımı şeker ve suyun birleşimine, heterojene ise çerez tabağındaki çerezlere benzetebiliriz. Şeker ve su birleştiğinde artık bu ne şekerdir ne de sudur yeni bir şeydir "şekerli sudur". Onları ne ayrı ayrı görebilirsiniz nede kimyasal işlemlere tabi tutmadan ayıramazsınız. Ama çerez tabağındaki karışık çerezler her zaman için leblebiler, fındıklar, fıstıklar olarak ayrı ayrı kimliklerini koruyacaktır.

Bu çatı örgütlenmesi de aynen böyledir. Atatürk'çüsü, sosyalisti, liberali, siyasal rengi olmayanı bir arada ortaklaşmaktadır. Birleşip tek olmak gibi bir kaygı olmadığı gibi bünyedeki herkesin diğerinin her görüşünü, eylemini, icraatini onaylaması, katılması da gerekmez kıyasıya eleştirme hakkı da bakidir. Bu durumda artık ön şartların geçmişten gelen kırgınlıkların belli ölçüde rafa kaldırıldığını da gözlemlemek mümkün. Fakat bu elbette kayıtsız şartsız herkesin diğerine sessiz kalması demek değildir. Tüzükler, yönergeler, kararlar bunun içindir ve örgütlenme ortak çıkar ve düşünceler etrafında dışarıya karşı bir güç olmak kadar iç denetimi de başkaca bir hukuk yada kolluk gücüne başvurmaksızın giderebilmek içindir.

Örgütlülük dışarıya karşı bir ortak güç olduğu , kazanımların kapısını açtığı gibi kendi iç hukukunu ve yaptırımlarını getirecektir.

Bu örgütlenmeden sonra örgüt üyesi çocuk tiyatrolarını mı sorgularsınız, yada üyelerinin organize ettiği bir festivalde verilen ödülü mü sorgularsınız, tacizcilik duyumlarınızı mı sorgularsınız, çıkar menfaat ilişkilerini mi sorgularsınız bunu gerek duyunca iç kurullarda gündeme getirir ve örgütlülüğün getirdiği iç disiplin ve yaptırım gücünden yararlanırsınız. Nasıl ki barolar, tabipler odası üyelerini gerektiğinde bir çok haktan hatta meslekten mene dek kendi bünyesinde çözebiliyorsa sizin de örgütlülük disiplininden gelen bir yaptırımınız güçlü bir örgütlenme ile mümkündür. Örgütlülük dışarıya karşı bir ortak güç olduğu , kazanımların kapısını açtığı gibi kendi iç hukukunu ve yaptırımlarını getirecektir. Bu anlamda bir iki topluluk ve onların sözcüleri dışında ön şart yada onlar varsa biz yokuz şeklinde reddediş görülmemiş, geçmişte karşıt olsa da bugün asgari müştereklerde bir araya geliş sağlanmıştır ve elbette sevindiricidir. Bu ne kadar sonuna dek sürdürülebilecek ve gerçek örgütlenme başarılabilecektir merak ve umutla beklemekteyiz.

Elbette ki örgütlenmede homojen şekilde duran farklı kesimlerin öncelikleri de farklıdır. Kamu kuruluşlarında çalışan tiyatrocular öncelikle meslek birliğinin sağlanmasından, yasayla güvence altına alınmaktan söz etmektedir, çocuk tiyatrosu yapanlar bu alandaki sorunlardan söz etmektedir, amatörlerin sorunu başkadır, kimilerinin sorunu salt salon bulabilmekten ibarettir, bir kısmının sorunu yönetsel erklere karşı muhalif bir duruşu gösterebilmektir, kimileri içinse orada olmanın nedeni salt biz de tiyatrocu olarak tescillenelim duygusudur. Bu yada çok daha fazla beklenti ve nedenle bu çatı örgütlenmesine dahil olunmuş olunabilir ki bunların her biri doğal beklentilerdir. Örgütlenme her bir kesimin diğerinin sorunlarından, varlığından haberdar olması, gerektiğinde sahip çıkıp destek vermesi içindir. Burada öncelikleri belirleyecek olan ortak kaygı ve ortak çıkarları oluşturan maddelerle başlayıp sürecektir.

Çatı Örgütlenmesi heyecan vericidir ve bu heyecanın dinmeden gelişeceğine umutla bakıyorum

(Kaynak: tiyatrom.com)

Dip not: 3. Abdülhamid sıfatını bileğinin hakkıyla kazanan (LİNÇÇİ) Ahmet Ertuğrul Timur, "kedi pisliğini örter gibi" okurların uzanamayacağı denli yüksek, derin bir yere gizlediği yukarıdaki yazısını, biz, okurların uzanabileceği bir yerde yayınladıktan sonra, ister istemez, kendisi de okurların uzanabileceği bir yerde, yani www.tiyatrom.com sitesinin anasayfasında yayınlamak zorunda kaldı. Böylelikle bizi, okurlar nezdinde "yalancı" durumuna düşürmüş oldu! Timur, bu yönteme her zaman başvurduğu için, onun adına da okurlardan özür dilemek bize düşüyor!!!

***

Ayrıca bakınız: "Yol ayrımı"ndaki çift kişilikli Orhan Aydın!...

Türkiye Tiyatrolar Birliği değil "Türkiye Tiyatrolar Çiğliği": Türkiye Tiyatro Kurultayı değil "Türkiye Linçsever Tiyatrolar Kurultayı"

TAKSAV'ın, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Halman'a "Emek Ödülü" vermesine karşı çıktığımızda bize teşekkür etme inceliğini gösteren E. Timur'un haberi!

İki site, iki fotoğraf, iki tarih, iki görüş, tek kişi: ORHAN AYDIN

"Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"

Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!

Linç imzacıları listesi