10 Temmuz 2009 Cuma

LİNÇ KARGASI Mustafa Demirkanlı, Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'la yaptığı özel röportajdan sonra Tayyip Erdoğan'la da röportaj yapmalı

Tiyatro... Tiyatro... dergisinin Temmuz 2009 tarihli 203. sayısında T.C. Kültür ve Turizm Bakanı AKP'li Ertuğrul Günay'la özel bir röportaj yapan derginin sahibi Mustafa Demirkanlı, dergisinin Ağustos 2009 tarihli 204. sayısında da Başbakan AKP'li Recep Tayyip Erdoğan'la özel bir röportaj yapmalı.
.
Siyasal iktidarlarla,
.
.
Mustafa Demirkanlı'nın, Recep Tayyip Erdoğan'la özel bir röportaj yapabilme isteği ve potansiyeli taşıdığını duyumsamak için, Demirkanlı'nın kaleminden çıkmış bir yazıyı dikkatinize sunuyoruz. (HB)
.
.
Aşağı Tükürsen Sakal, Yukarı Tükürsen Bıyık
Sıkıntılı, kritik ve de zor bir yazı yazmaya başlıyorum. Bakalım sonu nereye varacak? Oldum olası meselelere kör bir gözlükle bakmamaya çalıştım, zaman zaman becerdim, beceremediğim anlar da olmadı değil.
.
Devlet Tiyatroları’nda yaşanan olayları da olabildiğince soğukkanlı izlemeye ve aktarmaya çalışıyoruz.
.
Bir an durdum ve kendimi Başbakan Sayın R. Tayyip Erdoğan’ın yerine koydum. Elli bin tane mesele, her biri birbirinden ağır ve herbiri çözüm bekliyor. Kamuoyunun bir kısmı “takkiye de takkiye” söyleminden vaz geçmiyor (Burada ne takkiye yapıldığından ne de yapılmadığından söz etmiyorum.) Mutlaka, Başbakan olarak kafasının gerisinde belli planları vardır, hepsini kamuoyuyla paylaşması gerekmez, her başbakanın olduğu gibi... ancak bu noktada mesai arkadaşlarının zamansız ve gereksiz çıkışları ve davranışlarıyla karşılaştığı zaman ne yapacaktır?
.
.
Devlet Tiyatroları’nda yaşanan son olayları tabii ki izliyordur, izleyebildiği kadarıyla... Peki ne yapabilir? Olaylar kontroldan çıktı çıkacak... Bakanı ile Müsteşarı zaman zaman birbirine ters düşüyor, Müsteşarı Bakanı’nı düzeltmek için canhıraş bir tempo ile çırpınıyor... ama eldeki veriler, gelişmeler işi gittikçe zorlaştırıyor.

Önce, “zimmet” suçundan devlet memurluğundan atılmış Eski Genel Müdür İ. Rahmi Dilligil çıkıyor sahneye, bugüne kadar bu adamın ne olduğunu, konumunu fark etmemişler, açığa çıktığı noktada Sayın Müsteşar “Görevden almalar ve atamalar Rahmi Dilligil‘in vesayetinde değildir” açıklamasını canlı yayında yapmak zorunda kalıyor. Sanki “vesayetinde” olabilirmiş gibi. Haydi şimdi Başbakan olun, ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Bütün bunları 30 Mayıs ve 4 Temmuz tarihli Birgün Gazetesi’ndeki köşemde yazdım, ama Sayın Bakana ulaşamadım, gazeteciliğimden ayrılarak bir e-posta ile Sayın Bakana ulaşmaya çalıştım yine beceremedim, sonrasında AKP Milletvekili Sayın Faruk Bayrak ile görüştüm, Sayın Bakan’a yazdığım e-posta’yı istedi, gönderdim, “Şimdi Sayın Bakan’a iletiyorum.” dedi, sanırım o gün ulaşmıştım, ulaştığım anda tüm bu yaşananlar daha yaşanmaya başlamamıştı. İ. Rahmi Dilligil’i de, rolünü de öğrenmişti artık Sayın Bakan, ama kimse önemsemedi ne Sayın Bakan Koç ne de Sayın Müsteşar İsen. Ne yazdıklarımı ne de haykırışlarımı.

Bir Genel Müdür görevinden alınıyor, siyaseten değil deniyor ama eğer müfettiş raporlarını istetip baktıysanız “Hadi be!” diyorsanız bile, sevgili okur, bir Başbakan olarak ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Yerine bir Genel Müdür atanmış vekaleten, yasaya uymadığı için, tek umut Danıştay’ın lehte vereceği karar, eminsiniz ve bekliyorsunuz ama Genel Müdür Vekiliniz kararı beklemeden, yetkisini “kötüye kullanarak” davadan Devlet Tiyatroları’nı feragat ettiriyor (Hem davalı hem de davacı) hem de hukuk müşavirlerinin olumlu görüş bildirmemesine rağmen. Zaten kamuoyunda benzer sıkıntıları yaşıyorsunuz, durup dururken size malolacak ve sizi hiç ilgilendirmeyen bir hukuk skandalı ile karşı karşıya kalıverdiniz. AKP alışılağeldeği gibi birini atadı ve hukuka rağmen koruyor, hukuğa karşı “takkiye” yapıyor diyecekler, oysa eminim sizin bilginiz bile yok ne Mine Acar’dan ne de İ. Rahmi Dilligil’den. Sevgili okur, bir Başbakan olarak ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Sonra dönüp bakıyorsunuz, görevden alınan Genel Müdür daha önce yargı kararıyla görevine dönmüş, döndükten sonra ilk iş olarak kendi lehindeki kararı Gernel Müdür olarak temyiz etmiş, kararın bozulma riskini göze alarak. Yani kendi aleyhine bir iş yapmış, oysa şimdi atadığınız Genel Müdür ilk iş olarak kendini yargının kararından kurtarmış. Hadi bakalım önce kendinize sonra kamuoyuna anlatın... Sevgili okur, bir Başbakan olarak ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Bakanınız kimseyi dinlemiyor (Zimmet suçundan atılmış İ. Rahmi Dilligil dışında) tiyatro örgütleri Başbakan Yardımcınız Sayın Abdüllatif Şener’e dertlerini anlatmaya çalışıyor, Sayın Şener de dinliyor, sanırım size aktarmıştır, şimdi Cumhurbaşkanı’na ulaşmaya, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar, araya girin çağırın ve dinleyin. Ama işiniz zor. Öte yanda kendinizin atadığı bakanınız var. Üstelik, hukuken ve etik olarak zaaf üzerine zaaf yaşanıyor ilgili bakanlığınızda. Sevgili okur, bir Başbakan olarak ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Aslında hepsini görüyorsunuz, biliyorsunuz da, hatta belki içinizdem “Öf be, bakanım biraz daha dikkatli olun” diyorsunuz, ama sevgili okur, bir Başbakan olarak ne yapacağınıza karar verin. Kolay değil tabii ki.

Görevden alsanız, önce hükümet olarak sarsılırsınız, sonra iç dengelerde dalgalanmalar yaşarsınız, durumu görmemezlikten gelseniz, durup dururken kan kaybediyorsunuz, güvenilirliğiniz az da olsa yara alıyor bu olayla. Ne yapacaksınız?

Bu ülke Japonya olsaydı, herşey daha kolay olurdu, “zimmet” suçundan kendi bakanlığından atılan biriyle sürekli görüşme halinde olduğu ortaya çıkan ve bu kişinin yazarlara, rejisörlere telefon edip, “bu benim operasyonum” dediğini öğrenen bir bakan, farkında olmadan bile bu ilişkinin içine girdiyse “intihar eder”, sorun kısmen çözülürdü, Başbakan da rahat bir nefes alırdı. Eğer bu ülke bir Batı ülkesi olsaydı ilgili bakan derhal istifa eder, hükümetinin önünü açar, sorumluluğu üstlenirdi. Ama burası Türkiye. Sevgili okur, şimdi hiç eveleyip gevelemeden bu gerçekleri görerek kendinizi Başbakan’ın yerine koyun. Ne yapabilirsiniz? Hangi partiden olduğunuzun da hiç önemi yok. Dün DSP’li bakan vardı bugün AKP’li bakan. Her ikisinde de başrolde “zimmet” suçundan atılan Rahmi Dilligil var, her iki bakan da aynı tavrı aldı. Olayın başından beri siyasi bir müdahale değil siyaseten bir müdahale dememin nedeni işte bu. Ama, sorumluluk Sayın Başbakan’da, başarıda olduğu gibi, başarısızlıkta da... Olayı dışardan izlemek, karışmamak, Türk halkının belleksizliğine bırakmamak gerek... Ben Başbakan olsaydım eğer, ne yapacağımı bilemiyorum! Ama Başbakan değilim, şimdi Başbakan’ın ne yapacağını merak ediyorum, bu konuda işinin çok zor olduğunu bilmeme rağmen.

Yazımı, Alev Alatlı’nin bir kitabının girişine aldığı bir cümle ile bitirmek istiyorum: “Kimin söylediğine değil, ne söylediğine bakın.”
.
***
(Mustafa Demirkanlı'nın gizlediği kaynağa gönderen kaynak: http://www.tiyatrom.com/dt_dosyasi.htm)
(Mustafa Demirkanlı'nın gizlediği kaynak: http://www.tiyatrodergisi.com.tr/Public/?nid=1358)
(Mustafa Demirkanlı'nın şimdilik gizleyemediği kaynak: archive.org)